Amerika’nın Felluce’deki vahşeti tüm dünyayı sarsmakla kalmadı, aynı
zamanda Müslümanların yüreğini dağlayıp gözlerini yaşarttı. Herkes
öfkelerini ve nefretlerini açığa vurdu. Fakat hiç kimse onlara
yardım edemedi, kimsenin elleri onlara yetişemedi, yöneticiler
harekete geçmedi, ordular yerinden kalkmadı, âlimler seslerini
çıkaramadı. Öyleyse bu zulme, vahşete, haksızlığa, ihanete dur
diyecek hiç kimse yok mu?
Ey Zâlim Yöneticiler!
Kâfir Amerika, Irak’ta Müslümanları katledip şehirlerini harap
ederken siz onların yanlarına koşup kanlı ellerini sıkıyordunuz.
Kâfirler yaralı yatan kardeşlerimize ardarda kurşunlar yağdırıp
bacılarımıza hapishanelerde tecavüz ederlerken, siz onlardan
aldığınız “cesaret” ödüllerinin sevinciyle kameralara
gülümsüyordunuz. Lanetlenmiş yahudiler çocukları sokak ortalarında
vahşice öldürürken, siz onların buraya gelen heyetlerini dostluk ve
muhabbet duygularıyla kucaklıyordunuz. Sizler İslam düşmanı Putin’i
karşılamaya hazırlanırken, Çeçenistan’da yapmadıkları zulmü
bırakmayan Rus kâfirler kardeşlerimize kan ağlatıyorlardı.
İnsanlıktan nasibini almamış Fransız kâfirler Fildişi sahillerinde
masum insanların başına bombalar yağdırırken, siz onlarla
pazarlıklar yapıp dostluk mesajları saçıyordunuz. Çinli kâfirler
Doğu Türkistan’daki kardeşlerimize en iğrenç zulümleri yaparken, siz
o müşriklerle sarmaş dolaş poz veriyordunuz. Keşmir’de Müslümanlar
evlerinde ve işyerlerinde diri diri yakılırlarken, Endonezya’da
başları kesilip sokak ortalarına atılırken, Tayland’da kâfir
Budistler camilerin içinde Müslümanları katlederken, Darfur’da fitne
ateşi kardeşlerimizi kasıp kavururken, Amerikan ve İngiliz kâfirler
Tel’afer’de, Musul’da, Bağdad’da, es-Sadr’da, Kerbela’da ve
Felluce’de Müslümanların mukaddesatını çiğneyip kanlarını dökerken,
cesetlerini sokak ortalarında tanklarla ezerken siz hep sustunuz!..
Sustunuz!.. Sustunuz!..
Biz sizin neden böyle davrandığınızı çok iyi biliyoruz. Size oy
veren Müslümanlar ve tüm İslam Ümmeti görsün, anlasın ve şahit olsun
diye bunun hakikatini açıklamak istiyoruz. Bunun sebebi şudur: Çünkü
sizi ortaya çıkaran, destekleyen, partinizi kurduran, medya
vasıtasıyla şişiren, para yardımlarıyla destekleyen, iktidara
ulaştıran, sonra politikaları için hizmete hazır hale getiren,
uçaklarla oradan oraya koşturan ve iktidarınızı ayakta tutan bizzat
sömürgeci kâfir Amerika’dır. Sizler hakkın, doğrunun ve mazlumun
değil, zâlimin, zulmün, bâtılın ve zorbanın yanındasınız.
Oysa size düşen Mu’tasım gibi yiğitlerin yaptığını yapmaktır:
Mü’minlerin Emiri Abbasi Halîfelerinden Mu’tasım zamanında, Ankara
Kalesi civarındaki köylerden birinde oturan bir kadını, sınırda
bulunan bir Bizans askeri silahının süngüsüyle itiyor. Müslüman
hanımlardan birine yönelik bu incitici ve aşağılayıcı tavır
karşısında o kadın “Ey Mu’tasım! ” şeklinde feryat
ediyor. O sırada tüccarlardan biri bunu duyup Bağdad’da bulunan
Halîfe Mu’tasım’a bu feryadı ulaştırıyor. O da hemen büyük bir ordu
hazırlayarak Bağdad’dan Ankara’ya kadar gelip Bizans kâfirine
haddini bildiriyor. Şimdi modern dünyanın kâfir Bizansı olan Amerika
ile İngiltere gibi müttefikleri Bağdad’ı talan ediyor ama Ankara’da
kuvvetli ordulara sahip olduğumuz halde sizler o Bağdad’a
koşmuyorsunuz! Niye? Zîra bugün Mu’tasım gibi cesur, yiğit, kahraman
bir Halîfemiz yok!
Peki size soruyoruz: Allah nusretini gönderdiğinde bunların yanınıza
kalacağını, hesabının sorulmayacağını mı sanıyorsunuz? Siz öldükten
sonra Allah’ın sizi hesaba çekmeyeceğini mi zannediyorsunuz? O gün
geldiğinde size kim yardım edecek, kimin yanına kaçacaksınız, kimin
yardımını umacaksınız, bugün sıcak dostluklar kurduğunuz Batılı
kâfirlerin yanına mı gideceksiniz? Zalimlerin ve hainlerin kaçacak
bir kovuk dahi bulamayacakları gün siz ne yapacaksınız? Vallahi bu
Ümmet bunları asla unutmayacak, Vallahi kâfirlerin korkulu rüyası
Râşidî Hilâfet Devleti mutlaka kurulacak ve şüphesiz
Allah [Subhânehu ve Te’alâ] sizi çetin bir hesaba çekecektir!
Biz milletvekilleriniz arasında hayırlı ve etkin kimseler
bulunduğuna inanmaktayız. İçinizden birçoklarının başınızdaki bu
hain yöneticilere dur demeye muktedir olduğunu bilmekteyiz. Eğer bu
zalim yöneticilere karşı çıkar, onları düzeltmek için uğraşırsanız
yada hiç olmazsa istifa edip onurlu bir şekilde onlardan
uzaklaşırsanız, bu sizin için Allah ve Rasulü’nün hoşnut olacağı,
Müslümanların gurur duyacağı bir tavırda bulunmuş olursunuz.
Ey Ordunun Aklı Selim Subayları!
Sizler Müslümanların servetleriyle kurulmuş, Müslümanların
evlatlarıyla güçlenmiş, Müslümanların toprakları üzerinde bulunan
bir ordusunuz. Sizin varlığınız ve gücünüz Müslümanları korumak ve
yardımlarına koşmak içindir. Fakat bugün bu gâyeden
uzaklaştırıldınız, kışlalara zincirlendiniz ve sesinizi çıkaramaz
hale geldiniz. Varlığınız ancak 29 Ekimlerde, 30 Ağustoslarda
tanklarınızı yürütüp uçaklarınızı uçurmaktan başka şekilde görülmez
oldu. Sahip olduğunuz tüm donanım ve yeteneklere rağmen,
kâfirin katliamlarına ve zulümlerine hep seyirci kaldınız.
Artık başınızdaki laik İslam düşmanlarına itaat etmeyin, onları sizi
bağladıkları zincirleri söküp atın, sizden yardım ve medet uman
kardeşlerinizin imdadına koşun. Elbette siz bunlara muktedirsiniz.
Eğer böyle yaparsanız Allah ve Rasulü’nü memnun eder, mü’minlerin
gönlünde taht kurarsınız. Tarihin şanlı sayfalarına Harun er-Reşidler,
Tarık bin Ziyadlar, Ulubatlı Hasanlar, Fatihler gibi yazılır,
hayırla yâd edilen seçkinlerden olursunuz. Sahip olduğunuz gücü ne
zaman harekete geçireceksiniz? Duyduğunuz, gördüğünüz, izlediğiniz
ve şâhit olduğunuz vahşetler henüz canınızı acıtmadı mı? Yüreğinizi
burkmadı mı? Öfkenizi artırmadı mı? Daha ne zamana kadar
bekleyeceksiniz?
Ey Emniyet Mensupları, İstihbaratçılar ve Savcılar!
Siz cebinizdeki kimliklere, belinizdeki silahlara güvenip desteksiz,
yardımsız mazlum kardeşlerimize karşı yiğitlik gösteriyorsunuz,
onların peşine düşüp zindanlara atıyorsunuz. Sırf “Rabbimiz
Allah’tır” dedikleri için Hizb-ut Tahrir’in seçkin
gençlerine ve diğer temiz müslümanlara karşı kahramanlık yapıyor,
onları küçümsüyorsunuz. Oysa gerçek yiğitlik, sizin ülkeyi kuşatmış
kâfirlerin ajanlarını, misyonerlerini, casuslarını ve uşaklarını
tutuklamak, onların peşine düşmektir. Gerçek yiğitlik elinizdeki
fırsat ve imkanları, Allah’ın razı olacağı şekilde Ümmetin hayırlı
evlatlarını desteklemek ve onların önünü açmak için
değerlendirmektir. Başınızdaki korkakların, zorbaların emirlerine
karşı çıkmaktır. Öyleyse kendinize gelin ve yaptıklarınızın nereye
vardığını idrak edin. Çünkü Allah yaptığınız her şeyin hesabını
görecektir.
Ey Diyanet Yetkilileri, Müftüler, İmamlar! ve Siz Ey Âlimler!
Oturduğunuz koltukların, sahip olduğunuz konumların ne anlama
geldiğinin farkında mısınız? Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve
Sellem]’in, Sahabelerinin ve Halîfelerin müslümanlara hitap ettiği
minberlerden halka hitap ettiğinizin farkında mısınız? Taşıdığınız
sorumluluğun hesabı görülmeyecek mi sanıyorsunuz? Rasulullah [SallAllahu
‘Aleyhi ve Sellem] Her kim Allah’a ve Âhiret Günü’ne
inanıyorsa, ya hayrı konuşsun yada sussun! buyurduğu halde,
ne hakkı söylüyor ne de susuyorsunuz. Hâlâ ne diye insanları uyutan,
can sıkıcı, bıktırıcı ve sürekli aynı konuşmaları tekrarlayıp
duruyorsunuz. Allah’tan korkun ve hakkı konuşun. Bayram sabahı
kâfirler kardeşlerimizin başına bombalar yağdırıp camilerde namaz
kılan mü’minleri vahşice katlederken, evlerinden sürüp bacılarımıza
tecavüz ederken, sizler minberlere çıkıp hutbeler okudunuz ama
onlardan tek bir kelime dahi bahsetmediniz. Müslümanlardan onlar
için dua etmelerini bile istemediniz. Ezberlediğiniz sözleri
söyleyip minberden indiniz. Allah’tan korkmanızın ve hiçbir
kınayıcının kınamasına aldırmaksızın yalnızca hakkı konuşmanızın
vakti gelmedi mi? Daha ne zamana kadar bu sorumsuzluğunuz,
umursamazlığınız sürecek? Allah’tan korkun! Allah için ya hakkı
konuşun yada susun!
Ey Kerim İslam Ümmeti!
Bu hain yöneticiler sizin yöneticileriniz değildir. Belki siz onlara
oy verdiniz, onlar hakkında güzel düşündünüz, belki umut bağladınız
ama onların dostluğu, sevgisi, muhabbeti sömürgeci kâfirlerden
başkasına değildir. Tek başına iktidar olduklarında neler
yapacaklarını süslü sözlerle anlatarak size çokça vaatlerde
bulundular. Sizi aldatmadıkları hiçbir mesele kalmadı. Hep sizi
küçümsediler, isteklerinize temennilerle karşılık verdiler. Kâfire
karşı ezik ve zelil iken size karşı yiğit ve aslan kesildiler. Sakın
hanımlarının başının örtülü olması, iftar çadırlarında sizinle
birlikte yemek yemeleri ve diğer gösterileri sizi yanıltmasın. Onlar
sizin desteğinizi, güveninizi kaybetmemek için usta aktörler gibi
rol yapmaktadırlar. Eğer tavırları gerçeği yansıtsaydı, İslam’ın
hükümlerini uygular, kâfirlere karşı çıkar, zulümlere sessiz
kalmazlardı. Artık onların gerçek yüzünü görün ve onlara olan
tepkinizi göstermekten Allah için çekinmeyin. İşte halimiz bu kadar
vahimdir. Yöneticileriniz hain, ordunuz sessiz, güvenlik
birimleriniz aciz, alimleriniz korkak, imamlarınız rızık endişesi
içinde... Peki İslam’ın ve Müslümanların izzetini geri getirecek
yiğit kahramanlar nerede? Nerede!.. Nerede!..
Ya Rabbi! Müslümanların aşağılanmasına, kızlarına-kadınlarına
tecavüz edilmesine, yavrularının kundakta katledilmesine,
gençlerinin esir edilmesine dayanacak gücümüz artık kalmadı. Ya
Rabbi! Rasulullah’a göndermiş olduğun Ensarı, Nusreti, Devleti
bize de gönder! Ya Rabbi! Artık Müslümanların Hilâfetsiz,
Halîfesiz, fetihsiz, zafersiz, kuvvetsiz ve itibarsız olarak
geçirdikleri günleri sona erdir! Ya Rabbi! Senin rızandan
başkasını aramayan Ümmetin hayırlı evlatlarına bir an önce Râşidî
Hilâfet Devleti’ni kurmayı nasip et!
Zulmedenler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını yakında
bileceklerdir. [Şuara 227]