Avrupa Birliği’nin 16-17 Aralık 2004 günlerinde Brüksel’de
yapılmakta olan zirve toplantısında karara bağlanacak olan
Türkiye’nin üyeliği konusu, son dönemlerde Türkiye siyasetinin
esasını, medyanın odak noktasını ve halkın gündemini işgâl eder hale
gelmiştir. Kamuoyunda yapılan tartışmalar şu eksende seyretmektedir:
Türkiye Avrupa Birliği’ne girebilir mi giremez mi? Müzâkereler
kesilir mi devam mı eder? Üyelik ne zaman olabilir? Türkiye’nin
Avrupa Birliği üyeliği hangi şartlara bağlıdır? Hassas konular
Türkiye’ye dayatılır mı dayatılmaz mı? Üyelik gerçekleşirse
Türkiye’yi hangi avantaj ve dezavantajlar bekliyor?
Fakat gerçekte mesele, bunlardan hiçbiri değildir. Tam aksine
onların İslam’a ve Müslümanlara ne kadar kindar ve düşman
olduklarıdır. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmuştur:
Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden)
belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha
büyüktür. [Âl-i İmran 118]
Tarih boyunca bu Avrupalı kâfirler, her fırsatta bu düşmanlıklarını
açığa vurdular.
- Düzenledikleri Haçlı Seferleri ile Müslümanların topraklarına
saldırıp her tarafı yağmaladılar. Üçüncü Haçlı Seferi esnasında
girdikleri Mukaddes Kudüs topraklarında canlı tek bir Müslüman
bırakmamışlar, atlarıyla Müslümanların cesetlerini çiğneyerek sağ
kalanların boyunlarını vurmaya azmetmişlerdi.
- 1924 yılında İslam’ın ve Müslümanların kalkanı olan Hilâfet’i
onlar yıktılar ve İslam Ümmeti’nin birliğini darmadağın ettiler.
Aralarına suni sınırlar koydular. Bağlarını ve sıcak ilişkilerini
kopardılar.
- Siyâsî, ekonomik, kültürel ve askerî sömürgecilik ile
topraklarımıza yerleştiler, ülkelerimizin her tarafını ajanlarıyla
ve uşaklarıyla doldurdular, kendi adamlarını başımıza yönetici
diye diktiler.
- Sömürgeci plânlarını ve entrikalarını, başımıza diktiklerini bu
yöneticiler eliyle bizim imkânlarımızı kullanarak
gerçekleştirdiler.
- Bununla da yetinmediler!.. Kaynaklarımızı ve servetlerimizi
çaldılar, hâlâ da çalmaya devam etmektedirler. Çalamadıklarını da
kullanamayalım diye ipotek altına aldılar. Geleceğimiz olan parlak
gençlerimizi “beyin göçü” şeklinde kendi hizmetlerine soktular.
Onları ve gurbetçilerimizi de “entegrasyon” ve “asimilasyon”
şeklinde İslam’dan uzaklaştırmaya çalıştılar. Özelleştirme, Tahkim
ve Gümrük Birliği diyerek servetlerimizi ele geçirdiler.
- Toplumlarımızı ifsad ettiler. Kadınlarımızı rezil, gençlerimizi
kepâze ettiler. Aile ve akrabalık bağlarımızı bozdular. Namus,
şeref, haysiyet ve ciddiyet mefhumlarını unutturdular.
- Türk-Kürt-Arap diye bizi birbirimize düşürdüler. Aramıza nifak
soktular. Milliyetçilik ve Vatancılık diyerek içimize bölücülük ve
fitne tohumları saçtılar. Müslümanların evlatlarını, Müslümanların
peşine düşürdüler, evlerini talan ettirdiler, tutuklattırdılar,
hapsettirdiler hatta katlettirdiler.
- 80 yıldır zorla tatbik ettikleri küfür hükümleri ve despot
yöneticiler yetmiyormuş gibi, her bakımdan bize şanlı tarihimizin
en kötü ve en düşük günlerini yaşattırdılar. Bizi açlığa,
sefâlete, muhtaçlığa ve zillete mahkum ettiler.
- Bununlar da yetinmediler!.. Diğer beldelerdeki kardeşlerimize
karşı savaş açtılar. En vahşi ve en gaddar yöntemlerle, “Haçlı
Vahşetini” aratmayacak şekilde onlara saldırdılar. Başlarına
bombalar yağdırdılar. Onları evsiz-barksız, aç ve mazlum
bıraktılar. Kadınları dul, çocukları yetim bıraktılar. Feryat ve
figânlarına kulakları tıkattılar, elleri bağlattılar, ayakları
zincirlediler.
- Orduları kışlalara kapattılar. Daha da kötüsü, uşak
yöneticilerin yardımıyla, bizim kardeşlerimize, bizim
topraklarımız üzerindeki üsleri vasıtasıyla, bizim limanlarımızı
ve bizim hava sahalarımızı kullanarak savaş uçaklarıyla bombalar
ve füzeler yağdırdılar.
- Tüm bunlarla da yetinmediler!.. Bu defa da Azîz Dinimize
saldırdılar. Allah katındaki Tek Din olan İslam’ı, tahrif edilmiş
Hristiyanlık ve Yahudilik gibi küfür dinleriyle eş tuttular.
“Dinler-arası diyalog”, “Hoşgörü” ve “Medeniyetler Buluşması”
diyerek İslam’ı alçaltmaya ve bozmaya kalkıştılar. İslam’ı
“gericilik” ve “terör” dini olarak tanımladılar. Alimleri ve
imamları susturdular. Hutbelerini İslam’a aykırı ve Müslümanları
uyuşturan şeylerle doldurdular.
- Her taraftan ve tüm güçleriyle İslam’ın mefhumlarına ve
hükümlerine savaş açtılar. Cihad’ı, Hilâfet’i ve İslam Devleti’ni
zihinlerden silmeye, başörtüsünü ve şer’i nikâhı yok etmeye
çalıştılar. “Reform” adı altında İslam’ı, Hristiyanlık gibi
“sadece mânevi” bir din haline getirmeye kalkıştılar. Camilere,
ezanlara ve İslam’a davet edilmesine engel olup kiliselerin,
sinagogların ve Ruhban Okullarının önünü açtırdılar. Misyoner
faaliyetlerinin yayılması için tüm enerjilerini harcadılar.
Tüm dünya onlar ve kokuşmuş medeniyetleri yüzünden kan ve gözyaşı
denizine döndü. Yeryüzü fitne, fesat, kaos ve rezaletle doldu.
İnsaftan, merhametten, adaletten ve güvenlikten eser kalmadı.
Çaldılar, çırptılar, yağmaladılar, yaktılar, yıktılar, yok ettiler,
harap ettiler!!!
Ey Müslümanlar!
Başımızdaki yöneticilerin bizi özendirmeye çalıştıkları Batı işte bu
kadar zâlim ve bize bu kadar düşmandır. Avrupa Birliği’ne üyelik;
aklen tamamen yanlış ve ahmakça, siyâseten de oldukça tehlikeli ve
sinsicedir. Bu haliyle âdeta bir intihardır. Aydın düşünürler ve
uyanık siyâsetçiler elbette bu gerçeğin farkındadır. Bunun farkında
olmayanlar; ya meseleden tamamen habersiz ve kamuoyunun
etkisindedir, zaten halkın çoğu böyledir; ya tüm boyutlarıyla
değerlendirmediği için eksik ve hatalı düşünenlerdir, düşünür ve
siyâsetçilerin bir kısmı da böyledir; ya da her şeyin farkında ve
bilincinde olan hainlerdir. Üst düzey yöneticiler, onların Batı’dan
ithal danışmanları ve medyada boy gösterenlerin çoğunluğu da
böyledir.
O Avrupalı kâfirlerin sürekli hatırlatılan ekonomileri bizden
sömürdükleri kaynaklarla güçlüdür. Onların fabrikaları bizim
gurbetçilerimiz sayesinde işlemektedir. Onların güvenlikleri bizim
jeo-stratejik özelliklerimiz ile sağlamdır. Onların bilim ve
teknolojileri ecdadımızın engin tecrübe ve bilgi birikimlerine
dayanmaktadır. Allah biliyor ve tarih şahittir ki; onlarda ne izzet,
ne şeref, ne namus, ne ahlâk, ne ekonomi, ne zenginlik, ne çokça
evlatlar, ne bereketli topraklar ne bilimsel ve teknolojik birikim,
ne de insanlık vardı! O kadar ki, savaş zamanlarında aç
kaldıklarında, insan cesetlerini kızartıp yiyor, hatta pazarlarda
birbirlerine satıyorlardı. İğrendiniz, değil mi? Hakikaten onlar bu
kadar iğrençtiler ve şu sıralar yaptıklarıyla daha da iğrençleştiler.
Velâkin!.. onların peşinde dolanan, yüzlerce kez ziyâretlerine
koşan, kapılarında yalvarmak için duran ve “Aman bizi
birliklerine alsınlar” diye çırpınan başımızdaki yöneticiler
onlardan daha da beterdir!
Meselenin İslâmî Hükmü’ne yani Müslümanların Avrupa Birliği
karşısında olması gereken tavrına gelince;
1. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] kâfirlerle dost olmayı haram kılmış
ve şöyle buyurmuştur: Ey iman edenler! Yahudileri ve
hristiyanları dost edinmeyin. Çünkü onlar birbirlerinin
dostudurlar. İçinizden her kim onları dost tutarsa, o da
onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidâyete
erdirmez. [Mâide 51]
2. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] kâfirlerin Müslümanlar üzerinde
egemen ve üstün olmasını da şu âyet-kerimesi ile haram kılmıştır:
Şüphesiz ki Allah, mü’minler aleyhine kâfirler için asla bir
yol vermeyecektir. [Nîsa 141]
3. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] onları İslam’a dâvet etmeyi ve
İslam’a boyun bükünceye kadar onlarla savaşmayı farz kılmış ve
şöyle buyurmuştur: Yeryüzünde fitne-fesat kalmayıp Din de
yalnız Allah’ın oluncaya kadar kâfirlerle savaşın. [Enfâl 39]
4. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] Müslümanları diğer ümmetlerden
apayrı, en üstün, en hayırlı Tek Bir Ümmet kılmış ve şöyle
buyurmuştur: Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı
Ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten sakındırırsınız ve
Allah’a îmân edersiniz. Eğer Ehl-i Kitâb [yahudiler ve
hristiyanlar] da îmân etmiş olsalardı, kendileri için elbette daha
hayırlı olurdu. [Âl-i İmran 110]
5. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] İslam’ın hükümleriyle hükmeden,
Allah ve Rasulü’nün düşmanlarına karşı Cihâd’ı başlatan ve İslam’ı
tüm dünyaya Nur ve Hidâyet olarak taşıyan Râşidî Hilâfet
Devleti’ni kurmayı da Müslümanlara farz kılmıştır: Yoksa
onlar câhiliyye yönetimini mi arıyorlar? Akleden bir toplum için
yönetimi Allah’tan daha güzel olan kim vardır? [Mâide 50]
İşte bunun içindir ki Hizb-ut Tahrir tüm Müslümanları, Avrupa
Birliği düşüncesini ve küfür sistemlerini reddetmeye ve Râşidî
Hilâfet Devleti’ni kurmak üzere kendisiyle birlikte çalışmaya ve
desteklemeye dâvet etmektedir. Artık harekete geçeceksiniz, değil
mi?
Ey îmân edenler! Allah ve Rasulü sizi, size hayat verecek şeye dâvet
ettiklerinde icâbet edin! [Enfal 24]