Saptırıcılık ve Fâizcilik Arasında Sudan’daki Bankacılık Sistemi
Bugün, 20.12.2004 Pazartesi günü Elvân gazetesi ilk sayfasında,
Mâliye Bakanı’nın bir açıklamasına ilişkin olarak şu habere yer
verdi: “Mâliye Bakanı ez-Zubeyr Ahmed el-Hasen, Nifâşâ’da yaptığı
basın açıklamasında, Cubâ kentindeki şubesi istisna olmak üzere
Sudan Merkez Bankası’nın İslâmî sistemi koruduğunu ve bunun bir
bankacılık sistemi oluşmak için olduğunu açıkladı...”
Bu açıklamasında Mâliye Bakanı, Sudan Merkez Bankası’nın Cubâ’daki
şubesinin İslâmî sistem dışında tutulduğunu itiraf etmiş, hatta
bununla da yetinmeyerek devamla “Bunun bir bankacılık sistemi
oluşturmak için olduğunu” söylemiş ki Cubâ’daki şubeyi
kastederek yeni sistemin İslâmî olmayacağını açığa vurmuştur!
Elbette herkes bilmektedir ki Sudan’daki ve Müslümanların diğer
beldelerindeki Bankacılık Sistemi, gerek işlemlerde geçerli olan
gerekse emisyonda bulunan nakitler olsun, İslam esası üzere değil
bilakis şu anda tüm dünyayı kuşatmış olan kapitalist sisteme göre
işletilmektedir. Sudân’daki nakit emisyonu, tedâvülde olsun olmasın,
şer’i nakitlerin esası olan Altın-Gümüş’e değil tamamen Dolara
endekslenmiştir. İşlemlere gelince; Sudan’daki bankacılık sistemi
fâiz ile işlem yapmakta ve buna fâiz demeyip başka bir isimle
adlandırmaktadır. Fakat Güney’de açıkça kâfir kapitalist sistemin
kurallarına göre alenen fâizli işlem yapmak istemektedir.
Dolayısıyla ülkenin bir kesiminde alenen böyle bir Bankacılık
sistemi uygulanmaktadır.
Kaldı ki İslam’ın fâizi ve fâizli işlemleri haram kıldığı çok iyi
bilinmekte ve bu hususta hiçbir ihtilaf bulunmamaktadır. Allah
[Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmaktadır:
Fakat Allah alışverişi helâl ve fâizi haram kılmıştır. [Bakara
275]
Dolayısıyla Hükümet, Sudan’ın kuzeyinde fâiz ile iştiğâl ettiğini
dobra dobra söyleyememektedir. Ne var ki mevcut hakikat budur! Soru
ise şudur: Kuzey’de yasaklanan şeyin Güney’de yapılmasına izin veren
şer’i bir ruhsat mı vardır? Buna cevap olarak; “Güney halkı,
genellikle Müslüman değildir ve böylece İslam’ın hükümleri onların
üzerine tatbik edilmemektedir” denilmesi mesnetsiz ve yanlış bir
sözdür. Çünkü İslam’ın yargıya, ekonomiye veya diğer nizamlara
ilişkin hükümleri ile inançların ve ibâdetlerin alâkası yoktur. Yani
ülke halkı ister Müslüman olsun isterse olmasın, hükümler tüm halk
üzerine uygulanır. Müslümanlar üzerine, onların inançlarının gereği
olarak uygulanırken, Müslüman olmayanlar üzerine, onların devletin
otoritesi altında yaşamalarının gereği olarak uygulanır. İslam’ın
hükümlerinden başka bir hüküm olmaz ve hiç kimse için ruhsat
bulunmaz. Çünkü bu, sadece Müslümanların değil aksine tüm insanların
işlerinin yürütülmesi ve sorunlarının çözülmesi için gönderilmiş
Âlemlerin Rabbi’nin hükmüdür. Hatta Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şu
kavli ile, İslam’ın hükümlerinin -Müslüman olmayanlar da dahil olmak
üzere- “onların aralarında” yani “insanlar arasında” hükmedilmesini
bize emretmiştir:
Onların aralarında Allah’ın indirdikleri ile hükmet ve onların
arzularına uyma! Allah’ın Sana indirdiklerinin bir kısmından seni
saptırmalarından sakın! [el-Mâide 49]
Ve şu kavli ile:
Muhakkak biz bu Kitâbı Sana hak ile indirdik. Öyleyse Dîni O’na has
kılarak, hâlis bir şekilde Allah’a kulluk et! [ez-Zumer 2]
Muhakkak ki ülkeyi ve halkını fakirleştiren, Allah’ın ğazâbına ve
savaşına yol açan kapitalist ekonomik sistemi değiştirmek ve
Allah’ın râzı olacağı, içerisinde yalnızca İslam Nizâmının
uygulanacağı İslâmî ekonomik sistemi geri getirmek üzere Râşidî
Hilâfet Devleti’ni kurmak için çalışmak hepimize şer’an
vâciptir.