Hizb-ut Tahrir.org Hizb-ut Tahrir.info Al-Ummah.org
Filistin

Filistin Seçimleri, Meselenin Tasfiyesi Fasıllarından Tehlikeli Bir Fasıldır



 

Filistin seçimlerinin 9 Ocak 2005’te yapılmasına karar verilmiş ve bu seçimlere ilişkin tutum belirlenmiştir. Bu konudaki şer’î hükmü bilmek için öncelikle bunun vakıasını anlamak zorundayız. Bu seçimlere, Arafat’ın ölümü nedeniyle karar verilmiş değildir. Nitekim belediye, meclis ve devlet başkanlığı seçimlerinin yapılması onun ölümünden önce kararlaştırılmış, onun ölümü yalnızca süreci hızlandırmıştır. Zîra kâfir devletlerin gündeminde olan Filistin seçimlerinin kararlaştırılmasının sebebi, varılacak çözümlere haklılık kazandırmak ve yahudi varlığına meşruiyet vermektir. Kâfirleri uykusuz bırakan bu meşruiyet saplantısı, Enver el-Sedat günlerinden bu güne kadar ortaya atılan plânların ve girişimlerin bir çoğunun ayrılmaz parçası olarak cisimleşmiştir. Yine Ümmetin düşmanlarının sponsorluğunda, Filistinli müzâkereciler ile yahudiler arasında imzalanan anlaşmalarda da böyle olmuştur.

Enver el-Sedat ile yahudiler arasındaki Camp David Anlaşması, seçilmiş öznel bir otorite öngörüyordu. Yine 01.09.1982’deki Reagan Girişimi, 14.05.1989’da İsrail Girişimi, aynı yıl öne sürülen Baker Plânı, 13.09.1993’te imzalanan Oslo Anlaşması da seçimleri şart koşuyordu. Oslo’da şöyle deniliyordu: “Bu seçimler, geçici hazırlık için önemli bir adım teşkil edecektir.” 28.09.1995’te Washington’da imzalanan II. Oslo Anlaşması’nda ise şöyle geçiyordu: “Meclis ve Yürütme Otoritesi başkanını belirlemek için özgür bir genel ve siyâsî seçimler gerçekleştirilmelidir.” Seçimlerin yapılmasını öngören projelerin sonuncusu ise 30.04.2003’te ortaya atılan ve hâlen tartışma masasında bulunan Yol Haritası plânı idi. Bu harita, seçimlerin yapılması konusuna vurgu yapıyor, haritanın ikinci aşamasının seçimlerin gerçekleştirilmesi şartına bağlıyor ve bu seçimlerin başarıyla tamamlanmasıyla birlikte devletlerarası bir konferans düzenlemesini öngörüyordu.

Kâfirlerin direktiflerine uyumlu olarak ilk Filistin genel seçimleri 20.01.1996’da yapıldı. Seçilmiş otoritenin ilk târihî başarısı (!) seçimlerden yalnızca üç ay sonra Filistin Ulusal Sözleşmesi’nde düzeltme yapılması ve Bill Clinton’ın huzurunda İsrail’in yok edilmesine çağıran tüm maddelerin iptal edilmesiydi. Sözleşmenin iptal edilen 21. maddesinde şöyle deniliyordu: “Silahlı Filistin devrimini kişiliğinde cisimleştiren Filistinli Arap halkı, artık Filistin’in tam bir kurtuluş ile kurtarılmasından başka tüm diğer alternatif çözümleri ve Filisrin meselesini bitirmeye veya onu uluslararasılaştırmaya yönelik tüm projeleri reddeder.” Yine iptal edilen sözleşmenin 9. maddesinde ise silahlı mücadele hakkında “Silahlı mücâdele, Filistin’i kurtarmanın tek yoludur! Dolayısıyla bu bir taktik değil, bir stratejidir.” deniliyordu.

II. Oslo Anlaşması uyarınca, 04.05.1999 itibariyle Yasama Meclisi ile Filistin devlet başkanlığı için görev süresi sona erdi ve çözümlere rıza gösterecek kimselerin temsillerinin yenilenmesi gerekli oldu. Zîra bu yenileme olmadığında, yasal güvenilirliğini kaybetmiş olacaktı. Bunun üzerine liderliğini Amerika’nın yaptığı etkin devletlerin açıklamaları; Filistinlilerin meselesinin kendileri için yeni bir liderlik seçmeleri gerektiği noktasında odaklanmaya başladı. Bununla kastettikleri sadece imzâlanması muhtemel çözümlere meşruiyet kazandırılması değildi. Bundan da öte Arafat’ın tavizlerde ulaşabileceği en son seviyeye ulaştığı ve artık halkına ne kadar baskı yaparsa yapsın daha fazla taviz verme yeteneğini yitirdiği açıktı. Dolayısıyla vereceği tavizlerde ne kadar haddini aşarsa aşsın ayıplanmaktan çekinmeyecek yeni bir liderlik gerekli oldu. Bu öyle bir liderlik olmalıydı ki, hedeflerinden biri de “yahudi halkının acılarına son vermek” olmalıydı!

Önümüzdeki seçimlere emsâlsiz bir devletlerarası önem verildiği görülmektedir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü ile Birleşmiş Milletler gibi Avrupa Parlamentosu da, seçimleri denetleyecek Avrupalı gözlemciler gönderilmesine kadar vermiş ve bunun hazırlıklarına başlamıştır. Bu seçimlerin gözlemlenmesi işlemini denetleyecek olan Amerikan heyetinin başına ise Camp David Anlaşmasının vaftiz babası Jimmy Carter getirilmiştir. Diğer taraftan hem Amerikalılar hem de Avrupalılar bu seçimlerin gerçekleştirilmesini sağlamak için gerekli parayı derhal tahsis etmişler ve süreci desteklemek için ellerinden gelen tüm maddi ve teknik imkânlarını seferber etmeye hazır olduklarını kanıtlamışlardır. En basitinden sırf bu bile, sahtekârların bu seçimlerin Filistinlilerin hayrına olacağı iddialarını çürütmek için yeterlidir. İhânetin lehine olan bir iş, bizim lehimize olabilir mi? Zîra bunu emreden, son şeklini veren ve dünyayı denetlemesi için buraya getiren, düşman kâfir devletlerdir.

Peki neden, İslam’ın ve Müslümanların düşmanları olan bu devletler bu seçimlerin yapılmasında bu kadar ısrarlı ve ateşlidirler? Ne diye bu uğurda gayretler sarfedip paralar yağdırıyorlar? Niçin bu seçimlerin hazırlanması için uşak yöneticilerini ve adamlarını bölgeye nefes nefese koşturuyorlar? Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyumaktadır:

Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. [Âl-i İmran 118]

Basiret sahipleri için yanıt oldukça açıktır: Onlar, Filistin halkından Dinlerini satan ve Ümmetlerini aldatan alçaklardan birkaçına yetki vermelerini istiyorlar ki şüpheli pazarlıklar yapma ve haince anlaşmalar imzalama imkânına kavuşsunlar! Hem de Filistin halkı namına!..

Amerika’nın gelecek Filistin liderliğinden istediği ise, Nihâî Çözüm meselesi denilen tavizler verme hususunda önceki liderliğin atmayı beceremediği uzun adımlar atmasıdır. Bu bir taraftan, George Bush’un 12.11.2004’te “terörizme karşı savaşacak ve demokratik reformları destekleyecek Filistinli liderler ile çalışmayı beklediğini” söylemesi gibi, direnişin silahsızlandırılması ve İntifâdâ’nın durdurulmasıdır. Diğer taraftan ise, Bush’un Şaron’a verdiği garantileri uygulamaya geçirmesidir ki bunlar, yahudi devletinin yahudi vasfını korumak üzere geri dönüş hakkından vazgeçilmesi, Batı Şeria’daki temel yerleşimlerin yahudi devletine ilhâk edilmesi ve Kudüs’ü de içeren 1967 sınırlarından İsrail’in çekilmemesini onaylamasıdır! İşte yeni liderlik, değişmez esaslar ve kırmızı çizgiler diyerek sahte gürültülerle yaygara koparırken tüm bu ihânetleri bir bir gerçekleştirecektir!

Muhakkak ki bu seçimler, yahudi işgâlinin mızrakları altında yapılacaktır. Tüm dünya, yahudi askerlerin bazı adayları nasıl tartaklayıp tutukladığını gördü ve duydu. Adaylar kendi aralarında, yahudilerin bazı adayların hareketlerini teşvik ederken diğerlerini nasıl yasakladığına şâhit oldular. İşte bu seçimleri emredenler, özendirenler, finanse edenler ve destekleyenler, İslam’ın ve Müslümanların düşmanları olan devletler ile onların uşaklarından başkası değildir! Dolayısıyla bu seçimler, sonuçları önceden bilinen tanıdık bir oyun olacaktır. İşgâlin mızrakları altında yapılan bu tür seçimler, ister Meclis seçimleri isterse devlet başkanlığı seçimleri olsun, ister Irak’ta, Afganistan’ta veya Çeçenistan’da olsun, hep aynı sonucu verir. Şimdilerde yayılmacı demokrasinin en son “modası” ve bu mübârek beldeleri kuşatan zehirli sarmaşıklar, Karzâîler, Allavîler ve Loya Cirgalardır! Bunun içindir ki, bu seçimlere herhangi bir şekilde iştirak etmek, mücrim plânlarında kâfirlere boyun bükmek demektir. Yahudi varlığı ile imzalanmış tüm ihânet anlaşmalarını onaylamak demektir. Çünkü bu seçimler, o anlaşmaların bir parçası olan önceki seçimler ve meydana çıkan Otorite hep bu bâtıl anlaşmalar üzerine kurulu olmuş ve varlığı dâima bunlardan kaynaklanmıştır.

Ey Filistin’deki Müslümanlar!

Ne şekilde olursa olsun bu seçimlere iştirak etmek, hiç şüphesiz şer’an haramdır! Çünkü bu seçimler; kâfirlerin plânlarını uygulamaya geçirmek, şer’an bâtıl olan ihânet anlaşmalarına boyun bükmek ve kâfir devletlerin plânlarına meşruiyet kazandırmak içindir. Bu seçimlere iştirak etmek, Filistin meselesinin bitirilmesine ve içerisindeki küfür hâkimiyetinin pekişmesine iştirak etmek demektir. Ve Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şu kavliyle bunu haram kılmıştır:

Şüphesiz ki Allah, mü’minler aleyhine kâfirler için asla bir yol vermeyecektir. [Nîsa 141]

Seçim esâsen vekâlettir. Câiz olmayan seçim, câiz olmayan vekâletten veya kiralamadan kaynaklanmaktadır. Bunun içindir ki küfür hükümleriyle hükmeden veya küfür hükümlerini yasalaştıran kimsenin seçilmesi şer’an haramdır. Çünkü o doğrudan küfür hükümlerini yasalaştırmakta ve küfür ile yönetmektedir. Zorbaların pervasızca savurdukları yalan gerekçeler sakın sizi aldatmasın! Allah’a, Rasulü’ne ve mü’minlere ihânet eden o tâğutlar; hilede, yalanda, sahtekârlıkta, göz boyamada ve saptırmada uzmandırlar! Onlar sizden ihânetlerinin ve zorbalıklarının yalancı şâhitleri olmanızı istemektedirler. Onlar göz açıp kapayıncaya kadarlık sürede üretebildikleri sahtekâr sloganlarla sizi kandırdıklarını sanmaktadırlar. Öyleyse sakın onları iktidara taşıyıp başınıza bela etmeyin ve sakın onların yalanlarına ve entrikalarına yarıdm etmeyin!

Birr (iyilik) ve takvâ üzere yardımlaşın! Günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın! Allah’a ittika edin (O’na karşı takvâlı olun). Muhakkak ki Allah’ın cezası şiddetlidir. [el-Mâide 2]

Sadece seçimleri boykot etmekle yetinmek de kâfi olmaz. Bilakis insanlardan Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’nın emrettiği gibi Ma’rufu emredip münkerden sakındırmalarını istemek gerekir. Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmaktadır:

Ya ma’rufu (iyiliği) emreder ve münkerden (kötülükten) sakındırırsınız, yada şüphesiz Allah üzerinize katından bir ceza gönderir. Sonra O’na dua edersiniz ama size icâbet edilmez!

Halkını ve ülkesini kurtarmak istediğini iddia eden kimsenin, insanlar tarafından seçilmeye veya insanları temsil etmeye ihtiyacı yoktur. Kaleleri yıkmak ve toprağını işgâlciden temizlemek isteyenin meşru bir sıfata ihtiyacı yoktur! Tam aksine herhangi bir yasal temsili olmasa da, diğerleri kendisinde yüz çevirse de, tek başına kalsa da, kurtuluşa götüren amelleri gerçekleştirmede azimli, ciddi ve sebatkâr olmaya ihtiyacı vardır. Meşru bir sıfata ihtiyaç duyan kimse, ancak anlaşmalar imzalamak, ülkesini ve halkını satmak isteyen kimsedir! Aynen 1974 Rabat Konferansı’nda olduğu gibi!..

Ortalığa dedikodu yayıp ta kalplerinde hastalık bulunanlar size diyecek ki, “Güç dengesi çıkarımıza değildir ve artık devletlerarası şartlar değişmiştir. Dolayısıyla bizi temsil edecek şeyi kabul etmekten başka alternatifimiz yok”. O zaman onlara şöyle deyin:

Şüphesiz hüküm ancak Allah’a aittir. O size, Kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. [Yusuf 40]

Ve şöyle deyin:

Allah “Şüphesiz Ben ve elçilerim galip geleceğiz” diye yazmıştır. Muhakkak ki Allah Kaviyy [Kuvvetlidir]’dir, ‘Azîz [Üstündür]’dir. [el-Mucâdele 21]

Ve şöyle deyin:

Ehl-i Kitâb’dan [Yahudilerden ve hristiyanlardan] kâfir olanları, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O’dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah(ın cezası) onlara ummadıkları yerden geliverdi. Ve O, onların kalplerine korku düşürdü. O kadar ki kendi evlerini hem kendi elleriyle hem de müminlerin elleriyle harâp ediyorlardı. İbret alın, ey basîret sahipleri! [el-Haşr 2]

Bunların sözü aynen, Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’nın şu kavlini arkalarına atarak hezîmete uğramış komplocuların sözü gibidir:

İşte bu, Allah’ın îman edenlerin mevlâsı, yardımcısı olmasındandır. Kâfirlerin ise kendileri için hiçbir mevlâsı yoktur! [Muhammed 11]

Şu halde sakın onları dinlemeyin ve sarfettikleri lafları onların suratlarına çarpın! Çünkü böyle diyenler kendilerini, Allah’ın zafer ve kuvvetlenme vaat ettiği İslâmi Ümmetlerinden koparmışlardır. Çünkü onlar Filistin meselesinin, 1.3 milyar Müslümanın değil, sadece Filistinlilerin meselesi olduğuna inanmışlardır. Lâkin Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmaktadır:

İzzet ancak Allah’ındır, Rasulü’nündür ve mü’minlerindir. Velâkin münâfıklar bunu bilmezler. [el-Munâfikun 8]

ve şöyle buyurmaktadır:

Gevşemeyin ve üzülmeyin! Eğer mü’minler iseniz, üstün gelecek olanlar mutlaka sizlersiniz! [Âl-i İmrân 139]

Filistin meselesinin köklü çözümü; Allah’ın izniyle çok yakında kurulacak olan İkinci Râşidî Hilâfet Devleti’dir. Çözüm, Allah’ın hükmettiği şekilde olacaktır, yoksa devletlerarası sözleşmelerin veya yayılmacı kâfir devletlerin gösterdiği şekilde değil! Kuşkusuz ki Hilâfet Devleti, yahudilerin kökünü kazıyacak, onlara şeytanî kurnazlıklarını unutturacak ve bu mukaddes beldeyi bütün sömürgeci kâfirlerden temizleyecektir. Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’nın üzerimize farz kıldığı ve bize gerçekleşeceğini vaat ettiği gerçek çözüm işte budur! Öyleyse ancak bu uğurda samimiyet ve fedakârlık ile çalışanlardan olun ve o mücrim hâinlere itaat etmeyin!

Ey îman edenler! Sakın Allah’a ve Rasulü’ne ihânet etmeyin! Sonra bile bile kendi emânetlerinize ihânet etmiş olursunuz. [el-Enfâl 27]

Ey îmân edenler! Allah ve Rasulü sizi, size hayat verecek şeye dâvet ettiklerinde icâbet edin! Bilin ki şüphesiz Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O’nun huzurunda toplanacaksınız. [Enfal 24]

 

 HİZB-UT TAHRİR
 Filistin
H. 15 Zilka'de 1425
M. 27 Aralık 2004

| ANASAYFA | BEYANLAR | KİTAPLAR | YENİ SAYI |