Hizb-ut Tahrir.org Hizb-ut Tahrir.info Al-Ummah.org
Türkiye Vilâyeti

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a Açık Mektup



 

Allah’ın selâmı üzerinize olsun.

Hamd Allah’a, Salât ve Selâm Allah’ın Rasulü’ne, O’nun Ashâbı’na ve O’na dost olanlaradır.

Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmaktadır: “Din nasihattir” Dedik ki: “Ya Rasul Allah! Kimin için?”, Buyurdu ki: “Allah için, Kitâbı için, Rasulü için, Müslümanların yöneticilerine ve hepsinedir.

Böyle bir yazıyı size göndermemizin sebebi; öğütte bulunmak, nasihat etmek ve yapmış olduğunuz işlerden dolayı sizi muhâsebe etmektir.

Rabbimiz Allah’tır dedikleri için Hizb-ut Tahrir’in gençlerinin peşlerine düşmeye devam etmenize, onları tutuklamanıza ve sizin bu mektuba, bu nasihate kesinlikle kulak vermeyeceğinizi bilmemize rağmen Hizb-ut Tahrir olarak biz Allah’u Te’alâ’nın:

İçlerinden bir topluluk: “Allah’ın helâk edeceği yâhut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz? ” dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: “Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz).[Arâf 164] âyetine icâbet ederek Rabbimiz katındaki hesâbımızı verebilmek için bu öğüdü size yöneltiyoruz. Umulur ki sakınırsınız, umulur ki öğüt alırsınız.

Sayın Başbakan!

Avrupa Birliği ile görüşmelerde bulunmak için 15-17 Aralık 2004 tarihleri arasında Brüksel’e yapmış olduğunuz ziyâreti takip ettik ve gördük ki; şer’i hükümler açısından ve fiilî vakıa açısından olmak üzere iki büyük günah işlediniz.

Birinci büyük günahınız şudur; siz Avrupa Birliği’ne katılmak için çok hırs gösterdiniz. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olması için bütün gücünüzü harcadınız. Hepsi de kâfir olan Avrupa Birliği devletlerinin birçoğu geçmişte Müslümanlarla savaşıp Müslümanları öldürdükleri, Müslümanların topraklarını sömürdükleri gibi bugün bu devletlerden bazıları hâlen daha Müslümanlarla savaşmakta ve Müslümanları öldürmektedirler. Zîra bu devletler İslam’ın ve Müslümanların düşmanıdırlar. Onların birliğine katılmak ve onlarla işbirliği yapmak demek, onlara dost olmak ve onları dost kabul etmek demektir. İslam’a ve Müslümanlara düşman olan Yahudilerle, Hıristiyanlarla ve diğer bütün kâfirlerle dost olmak ise İslam’da büyük bir suçtur ve en büyük günahlardandır. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmaktadır:

Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin! Zira onlar birbirlerinin dostudurlar. İçinizden her kim onları dost tutarsa o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğuna hidâyet etmez. [Mâide 51]

Bir başka âyette ise Rabbimiz [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmaktadır:

Ey îman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi besleyerek onları dost edinmeyin. [Mumtehine 1]

İkinci büyük günahınız ise şudur; Avrupa Birliği’ne kabul edilmesi muhtemel olan Türkiye’yi üç yönden Avrupa Birliği’ne zelîl bir şekilde ipotek ettiniz.

1. 03.10.2005 tarihinde başlayacak müzâkerelerden önce Avrupa Birliği’nin ortaya koyduğu Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanıma şartını kabul etmekle Kuzey Kıbrıs’ı satmış oldunuz.

2. Avrupa Birliği halklarının isteklerine göre şekillenecek olan referandumu, Türkiye’nin boynundaki bir giyotin haline getirdiniz.

3. Avrupa Birliği’ni Türkiye’nin egemenliğine hükmeder hale getirdiniz. Zîra sözde Ermeni Soykırımı’nın kısa veya uzun vâdede tanınmasının ardından, Azınlık Hakları gerekçe gösterilerek Avrupa Birliği tarafından ülkenin parçalanmasına muvâfakat ettiniz. Yani Avrupa Birliği’nin bu konudaki şartlarına boyun eğdiniz.

Bu ülkenin yaşamakta olduğu bunca zillete ilâve olarak bütün bu zillet niçin? Bütün bunlar, Avrupa Birliği yetkilileri ve bu konuyu yakından takip eden tüm siyâsîler tarafından da itiraf edildiği üzere, 03.10.2005’te başlayıp 15 yıldan daha uzun sürecek olan ve sonucunun da garanti edilmediği müzâkerelere başlamak için yapıldı. Üstelik bu, Türkiye’yi yönetenlerin Avrupa Birliği için dinden ve dünyadan vazgeçmelerine karşılık olarak yapıldı. Buna rağmen Avrupa Birliği, Türkiye’ye halkı Müslüman bir İslâmî ülke olarak bakmaktadır. Bu ülkenin yöneticileri, bu halkı kesinlikle dinlerinden döndüremeyeceklerine, basit ve düşük Batı Medeniyeti’ne, değersiz ve bozuk Batılı düşüncelere inandıramayacaklarına göre, Avrupa Birliği -İslam’dan tümüyle vazgeçmediği sürece- Türkiye’yi saflarına kesinlikle kabul etmeyecektir. Çünkü Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmaktadır:

Sen onların Dînine tâbi olmadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla râzı olmayacaklardır. [Bakara 120]

Bu ülkeyi yönetenler, Avrupa’dan daha laik olmalarına rağmen biz kesinlikle biliyor ve inanıyoruz ki, İslam Türkiye’de Allah’ın izniyle Kıyâmete kadar bâki kalacaktır.

Özetle siz, Avrupa Birliği ile Brüksel’de yapmış olduğunuz görüşme turlarında, garanti altına alınmış olumlu herhangi bir sonuç elde etmemiş olmanıza rağmen işte bu iki büyük günâhı işlediniz. Bu halinizle siz, tıpkı Allah’ın şu âyetinde belirtildiği gibisiniz:

İnsanlardan kimi (Dinin) bir tarafından Allah’a kulluk eder. Eğer kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa yüz-üstü (dînden) döner. O, dünyasını da, Âhiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık ziyanın ta kendisidir. [Hacc 11]

Sonra siz yaptıklarınızdan pişmanlık duyarak Allah’tan bağışlanma dileyeceğiniz, suçlarınızdan dolayı günahınızı hafifletmesi için Allah’a tevbe edeceğiniz yerde, Brüksel’den parti üyelerine gönderdiğiniz tâlimatla Ankara’da büyük bir karşılama töreni düzenlemelerini ve sizi “Avrupa Fâtihi” olarak nitelendirmelerini istemek suretiyle, işlediğiniz bu iki büyük günaha yeni bir tane daha eklediniz.

Siz, parti yöneticileriniz ve sizinle birlikte hareket eden kişiler, yapmış olduğunuz bu yapmacık ve zoraki karşılama ve kutlama töreniyle, küfür beldesi olan Konstantiniye’yi fethederek onu Dar-ul İslam’a (İslambol’a) çeviren Fâtih Sultan Mehmet [Rahmetullahi ‘Aleyh]’e karşı ne kadar da çirkin bir saygısızlıkta bulundunuz! Yine siz, Brüksel’de yapmış olduğunuz görüşmelerde İslâmî bir belde olan bu ülkeyi, küfür ülkeleri arasına katmak istediniz. Bu yapmacık gösterilerinizle İslam’a, Müslümanlara ve büyük komutan Fâtih Sultan Mehmed [Rahmetullahi ‘Aleyh]’e karşı büyük saygısızlık etmiş olmadınız mı?

Müslümanlara izzeti kazandıran İstanbul’un fethi ile, Müslümanları zillete sürükleyen Avrupa Birliği’nden müzâkere tarihi almayı birbirine benzetmeniz bize büyük bir acı verdi. Avrupa Birliği ile yapılan zillet görüşmelerini büyük Cihâda, Feth-i Mubîn’e kıyaslamanız gerçekten bizi derinden yaraladı. Tören alanlarında Avrupalılarla öpüşmenizi ve kucaklaşmanızı; savaş meydanlarındaki İstanbul Fâtihlerinin Cihâdına benzetmeniz ne kadar da çirkin, kötü ve üzüntü vericiydi.

Sayın Başbakan!

Sizin bu yapmacık gösterilerinizle, uzak mesâfelerden, yüzlerce kilometrelik yoldan akın akın Ankara’ya gelen zulme uğramış Müslüman kadınlarımızın gerçekleştirdikleri gerçek gösterileri kıyaslama imkanına sahipsiniz. Bu gösterilerle kadınlarımız, kızlarımız Allah’ın farz kıldığı başörtülerini yasakladığınız için sizi Allah’a şikâyet ettiler. Medya organları bu Müslüman kadınlarımızın sizi, hükümetinizi, gece ve gündüz Allah’a ve Rasulü’ne karşı savaşan devletinizi, Müslüman kadının namusunu, temizliğini Allah’a itaatinin göstergesi büyük farzı, örtünme emrini yasaklayan devletinizi Allah’a şikâyet ettiklerinin haberini verdi. Yine aynı medya organları, bu görüntülerle birlikte bir başka görüntüyü de yayınladı. Bir tarafta başlarını örten kız öğrencilerin görüntüleri varken diğer tarafta üniversite kapılarına vardıklarında görevliler tarafından başlarındaki örtüleri çıkarıltılmadan içeri alınmayan Müslüman kızların görüntüleri de vardı. Boynunuzda böylesine büyük bir günah ve fâsıklık varken, Rabbinize nasıl kavuşacaksınız, Sayın Başbakan!?

Sayın Başbakan!

Halkı Müslüman olan bu ülkenin, sizin döneminizde ve laik devlet sürecinde hangi aşamaya, noktaya geldiğinin farkında mısınız?

- Müslüman kızlara Allah’ın emri olan başörtüsüne yönelik yasak devam etti.

- Türkiye Avrupa’nın istekleri karşısında rehin bırakıldı.

- Bu ülkeyi yöneten sizlerin eliyle Kıbrıs satıldı.

- Kâfir devletler Türkiye üzerinde egemenlik sağlayabilmek için pay kapma yarışına girdiler.

- İslam’dan aldığı izzet ve güç ile Avrupa’yı sarsan Müslüman orduların yaşadığı bu ülke, laiklik zilleti altında İslam ile savaşarak Avrupa’dan yardım dileyen, boyun büken bir ülke haline geldi.

Sayın Başbakan!

Siz Müslümanların oylarıyla seçimleri kazanıp başbakan olduğunuzu bilmiyor musunuz? Halk arasında, İslam’ı ve Müslümanları sevdiğiniz imajını verdiğinizden dolayı seçildiğinizi bilmiyor musunuz? Şimdi nasıl oluyor da İslam’ın saygınlığını korumuyorsunuz? Nasıl oluyor da Allah’ın başlarını örtmelerini farz kıldığı Müslüman kadınların başlarındaki örtülerin çıkartılmasına râzı oluyorsunuz? Nasıl oluyor da şimdi halkı Müslüman olan bu ülkenin saygınlığını hiçe sayıyor, Avrupa’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmasına, yok olup gitmesine râzı oluyorsunuz? Nasıl oluyor da Müslümanların değer verdikleri meselelerden biri olan Kıbrıs’ı satmaya ve Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanımaya râzı oluyorsunuz? Nasıl oluyor da Avrupa Birliği’nin zillet üstüne zillet olan şartlarını kabul ederek Brüksel dönüşünde kendinizi Avrupa Fâtihi olarak nitelendirebiliyorsunuz? Son olarak nasıl oluyor da İslam’ın kahraman komutanlarından biri olan Fâtih ile, O’nun sıfatı ile kendi isminizi ve niteliğinizi yan yana koyarak O’na bu kadar büyük bir saygısızlıkta bulunabiliyorsunuz?

Sayın Başbakan!

Biliniz ki Hizb-ut Tahrir, İslam’ı eski şânına geri döndürecek, Müslümanlara izzeti kazandıracak, İslam beldelerinin güçlerini ve topraklarını birleştirecek, Allah’ın namuslu-iffetli Müslüman kadınlara örtünmelerini emrettiği başörtüsüne sahip çıkacak, onların iffetlerini ve namuslarını koruyacak olan Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurmaya çalışmak suretiyle Allah’a ve Rasulü’ne dâvet etmeyi sürdürecektir. İstanbul’un ve Roma’nın fethini haber veren Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in hadisini, müjdesini doğrulayarak İstanbul fethedildiği gibi, o Râşidî Hilâfet de Roma’yı fethedecektir. İşte o zaman Halîfe, tıpkı İstanbul’un Fâtih Sultan Mehmed’i gibi Roma’nın gerçek fâtihi olacaktır. İşte o zaman vasıf gerçek sahibine ve bu vasıfla nitelenen de gerçek güzelliğine, değerine kavuşacaktır. O gün İslam ve Müslümanlar aziz, Küfür ve Kâfirler ise zelîl olacaktır. Hâinler, ajanlar, uşaklar ve münâfıklar ise ayaklar altında böcek gibi ezileceklerdir.

Sayın Başbakan!

Size yönelik bu nasihatimizde son söz olarak diyoruz ki:

1. Laik Türkiye devletinin, başörtüsünü yasaklamakla Müslüman kadınlara zulmettiğini ve Allah’ın emrine itaat ederek Müslüman kadınlar için başörtüsünün farz olduğunu îlan etmelisiniz.

2. Avrupa Birliği’nin, İslam’a ve Müslümanlara düşman olan kâfir devletlerin birliği olması itibariyle Avrupa Birliği ile olan tüm ilişkilerinizi sona erdirdiğinizi ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılmasını kabul etmediğinizi îlan etmelisiniz.

3. Türkiye’nin, bütün sömürgeci kâfir devletler ile özellikle Amerika, İngiltere ve uydurma Yahudi devleti ile olan tüm bağlarını tümden kopardığınızı, sadece ve sadece Allah’a, Rasulü’ne ve mü’minlere dost olduğunu îlan etmelisiniz.

4. Türkiye’deki laik devletin ve diğer İslâmî beldeler üzerinde kurulu yönetimlerin yerine İslâmî Hayatı yeniden başlatmak ve Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurmak için yürüttüğü çalışmasında Hizb-ut Tahrir’e yardım edeceğinizi îlan etmelisiniz.

Tâ ki böylece Türkiye’nin de içinde bulunduğu tüm İslâmî beldeler ve İslam Ümmeti, Dinleriyle azîz ve güçlü, Rableriyle kuvvetli, dünyada ve Âhirette mutlu olsunlar.

Bütün bunlar benim gücümün üstünde olan şeylerdir. Çünkü Türkiye’de benim gücümün üstünde egemen olan güçler vardır. Bu güçler 80 yıldan daha fazla bir zamandan bu yana Hilâfeti yıkanlarla dostluklarını sürdürmektedirler. Gece ve gündüz Türkiye’de İslam ile, Hilafet ile ve Hilâfet’i kurmak için çalışanlarla savaşmaktadırlar” diyebilirsiniz. Evet, bu güçler başörtülü olarak okuyabilmeleri için kızlarınızı Amerika’ya göndermenizi gerektirecek kadar sizin üstünüzde bir güce sahiptirler. Belki böyle diyebilirsiniz. Hatta bunlara ilâve olarak, liderlik ettiğiniz partinin -her ne kadar İslâmî bir görüntüye sahip olsa da- laikliği benimsediğini de söyleyebilirsiniz. Peki siz bu haldeyken nasıl öğüt alacaksınız?

Belki de bütün bunları söyleyeceksiniz. Ancak bir kez daha haberiniz olsun ki her kim çalışmasında Allah’a güvenirse, Allah’ın Rasulü’ne itaat eder ve O’na sâdık kalırsa Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şüphesiz onun yardımcısı olur. Çünkü Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmaktadır:

Allah kendisine yardım edene mutlaka yardım eder. Allah Kaviyy [Kuvvetli]’dir, ‘Azîz [Emrini gâlip gelen]’dir. [Hacc 40]

Kimin de yardımcısı Allah olursa bu O’na yeter. Şâyet böyle yaparsanız, Allah da Rasulü de mü’minler de sizinle beraber olur. Böylece sizi seçen Müslümanlara karşı vefâ borcunuzu ödemiş olursunuz. Sizi Âlemlerin Rabbi olan Allah’a şikâyet eden Müslüman kadınlara, kızlara karşı insaflı davranmış, haklarını vermiş olursunuz. Şâyet böyle yapmazsanız, Allah’a ve Rasulü’ne isyan etmiş, sizi seçen tüm Müslümanlara ihanet etmiş ve onları yardımsız ve çaresiz bırakmış olursunuz. Âlemlerin Rabbi’nin farz kıldığı başörtüsünü, Müslüman hanımlara yasaklamayı sürdürmüş, onlara zulmetmiş, dolayısıyla da Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’nın şu âyetinin doğrudan muhâtabı haline gelmiş olursunuz.

Sakın, Allah’ı zâlimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah, onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. (O gün) zihinleri bomboş olarak, kendilerine bile dönüp bakamaz durumda ve gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar. [İbrahim 42-43]

Bu durumda ise kendisinden korktuğunuz o egemen güçlerin size hiçbir faydası dokunmaz ve hiçbir güç te sizi Allah’ın azâbından kurtaramaz.

İşte bu, insanlar için bir açıklama ve hidâyet, muttakîler için de bir öğüttür. [Âl-i İmran 138]

Allah’ın selamı üzerinize olsun.

 HİZB-UT TAHRİR
Türkiye Vilâyeti
H. 16 Zilka'de 1425
M. 28 Aralık 2004

| ANASAYFA | BEYANLAR | KİTAPLAR | YENİ SAYI |