Bağımsızlık yada Parçalanma Kutlaması
Bağımsızlık terimi, Müslümanlar tarafından daha önce bilinen bir şey
değildi. Ne zaman ki Batılı kapitalist hadarat mevcut
sömürgeciliğini ve yayılmacılığını diğerlerine karşı taşımaya
başladı, ne zaman ki diğer milletlerin servetlerini gaspedip onları
köleleştirmeye girişti, o zaman böyle bir terim içimize girdi.
Böylece Sudan’da halk her yol Ocak ayının ilk gününü, Bağımsızlık
Bayramı olarak kutlar oldu. Peki Sudan’ın bağımsızlığı ne demektir?
Buna yanıt verebilmek için, vakıanın hakikatini anlamak bakımından
bu günden önce ve sonra meydana neyin geldiğine bakmamız gerekir.
1954 yılında, sömürgeci kâfir, işgâl altında bir yönetim konseyi
oluşturdu. O konsey, tıpkı bugün Irak’ta Amerika işgâli altında
oluşturulan Irak Yönetim Konseyinin bir benzeriydi. O zaman o
konseyden sömürgeci kâfir tarafından hazırlanan parçalanmayı kabul
etmesini ve Bağımsızlık dedikleri şey ile Sudan’ı Ümmetin vücudundan
koparmasını istedi. Bu sırada İngiliz güdümünde olan Müslümanların
bazı evlatları açığa çıktılar ve “Sudan Sudanlılarındır” diye buna
çağrıda bulunmaya başladılar. Diğerleri de Nil Vadisi’nin birliğine
dâvet ediyorlardı. Birlik çağrısında bulunanların ezici çoğunluğuna
rağmen, -ki Ümmetin çoğunluğu vahdetten yanaydı- buna karşı gerisin
geriye birliğe döndüler ve 19.12.1955’te Mecliste,
self-determinasyon hakkını kullanarak Mısır’dan ayrıldıklarını îlan
ettiler! Sömürgeciliğe gelince; o topraklarımızı bırakıp gitmedik.
Aksine şu iki sebeple görüntüsünü değiştirdi: Birincisi: İlkel
askerî sömürgecilik üslubuna karşı devletlerarası bir kamuoyu vardı.
İkincisi: Sömürgeci kâfir plânladığı gibi; yönetim, ekonomi, siyâsî
ve eğitim sistemleri ile diğer idarelerin tümünün Müslümanlar
tarafından yürütüldüğünden emindi. İşte, Sudan’daki İngiliz
yayılmacılığını miras alan Amerikan yayılmacılığı, Sudan’ı
parçalamak ve sömürgeci İngilizin başlattığı şeyi sürdürmek üzere
yeni bir kılıf ile karşımıza çıktı. Bu da Güney Sudan’ın
parçalanması ile içerisinde hristiyan vasıflı bir devletin
kurulmasından sonra Sudan’ın kalan bölgelerinin de zayıf, etkisiz ve
küçük varlıklara dönüştürülmesidir ki kolaylıkla ezilsin, yutulsun,
hazmedilsin! İşte bu operasyon da tıpkı Sudan Mısır’dan koparılırken
yapıldığı gibi, Temmuz 2002’de imzalanan Mişâkus Protokolü uyarınca
Güney Sudan halkına verilen aynı self-determinasyon hakkı yani
“ayrılma hakkı” ile yapılacaktır! İşte bu cürüm, “Sudan’ın
Bağımsızlığı” denilen Sudan’ın Mısır’dan koparılması cürümünün
anısına işlenecektir! Güney isyancılarının elebaşı John Garang’ın
üvey evladı Yaser ‘Arman’ın, 22.12.2004’te eş-Şark-ul Evsat
gazetesinde yer alan demecindeki şu sözü buna işâret etmektedir: “Güney’de
barışı sağlamak, Sudan için yeni bir bağımsızlık mesâbesinde
olacaktır.”
Gerçekten şu vahim hâlimize üzülmemiz ve Bağımsızlık [Parçalanma]
adı altında nereye vardığımıza bakıp ibret almamız, gafletimizden
uyanıp hayatımızda küçük-büyük her meseleyi İslam esasına
dayandırarak çözmemiz gerekir. Gaspedilmiş otoritemizi tekrar
elimize geçirmemiz ve Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet’in
râyesi, bayrağı gölgesinde İslâmî hayatımızı yeniden başlatmamız
gerekir. İşte ancak ondan sonradır ki gerçekten mutlu olabilir,
kutlanacak seçkin anılara sahip olabiliriz.
İşte o gün, mü’minler de Allah’ın zaferiyle ferahlayacaklardır. O
dilediğine zafer verir ve O ‘Aziz’dir, Rahîm’dir. [er-Rum
4-5]