30 Ocak 2005’te Irak’ta Vatanî Meclis seçimleri yapılacaktır.
Sonrasında bir Geçiş Hükümeti kurulacak ve ülke için kalıcı bir
anayasa hazırlanacaktır. Bu seçimler, önceki sivil yönetici Paul
Bremer’ın çıkardığı 69 sayılı emir gereğince düzenlenmekte, seçim
günü 30.000 Amerikan askerinin mızrakları altında
gerçekleştirilmektedir.
Seçilecek olan Vatanî Meclis; anayasayı hazırlayacak, kanunları ve
nizamları belirleyecek bir varlık olacaktır. Bu kanunları da halkın
temsilcisi olarak hazırlayacaktır ki bu durum, İslam’a temelinden
zıttır. Çünkü İslam’da yasama tek başına yalnızca Allah’a ve
hâkimiyet Şeriat’e aittir. Halka değil!.. Allah [Subhânehu ve
Te’alâ] şöyle buyurdu:
Şüphesiz hüküm ancak Allah’a aittir. [Yûsuf 40]
Ve şöyle buyurdu:
Hayır! Rabbine and olsun ki, onlar aralarında çıkan ihtilaflarda
seni hakem tâyin edip sonra da Senin verdiği hükme içlerinde hiçbir
sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça îmân etmiş
olmazlar! [Nîsa 65]
Dolayısıyla bu şekilde bu Meclise giren bir Müslüman şüphesiz mücrim
olacaktır. Zîra kendisini -haşa- yasamada Âlemlerin Rabbi’nin yerine
koymaktadır.
Amerika’nın Irak’ta yerleştirmek istediği, dîni hayattan koparma
[Laiklik] esasına dayanan ve yasama hakkını yani neyin helâl neyin
haram olduğu kararını beşere veren Demokratik Sistem, İslâmî ‘Akîde
ile mutlak surette çatışmaktadır ki bu açıkça Küfürdür. Allah
[Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmuştur:
Aralarında Allah’ın indirdikleri ile hükmet ve onların arzularına
uyma! Allah’ın Sana indirdiklerinin bir kısmından Seni
saptırmalarından sakın! Eğer yüz çevirirlerse bil ki Allah bununla
ancak, günâhlarının bir kısmını onların başına belâ etmek ister.
Muhakkak ki insanların bir çoğu da zâten fâsıklardır. [el-Mâide
49]
Ve şöyle buyurdu:
Diyorlardı ki: “Bu işte bizim bir şeyimiz var mı? (bize ne)!” De ki:
“Muhakkak ki bu iş (hüküm) tamamen Allah’a aittir.” [Âl-i İmrân
154]
Bu âyetler ve diğerleri, hükmün yani yasamanın yalnızca Allah
[Subhânehu ve Te’alâ]’ya ait olduğu ve beşere verilmesinin
kesinlikle câiz olmadığı hususunda oldukça nettir.
Müslümanlar, Vatanî Meclis’e başvurarak İslam’ın hükümlerini tatbik
edebilirler, denilemez! Zîra bu tatbik, Allah’ın gereğince hareket
etmemizi emrettiği din esası üzerine alınmış olmayacak, bilakis
çoğunluk esası temel olacaktır. Bu ise her zaman değişmeye maruz
kalır. Bugünkü çoğunluk ile yarınki çoğunluk arasında fark olabilir.
Dolayısıyla bu durumda, bir yıl Allah’ın hükümlerine izin verildiği
halde, bir diğer yıl yasaklanabilecektir. Öyleyse Müslümanın kendi
dinini insanların keyiflerine terk etmesi ve insanların kabulüne
veya reddine göre değiştirmesi mümkün olabilir mi? Yani İslam’ın
tatbikine çağıranlar Mecliste çoğunluğa sahip olsa dahi, Meclis’te
mevcut görünen vakıa İslâmî sloganların ötesine geçmez. O kadar ki
sadece muhâlefet rolü oynanmasından, demokrasi oyununun
tamamlanmasından fazlası olmayacak ve tüm partiler benimsenen tüm
kararlarda pay sahip olacaktır. Böylece alınan bu kararlar, “bunları
çoğunluk benimsedi” mazereti ile Müslümanların boyunları üzerinde
duran kılıçlar haline getirilecektir.
Ey Müslümanlar!
Seçimlere hevesli olanları çoğu, kendilerini haklı çıkarmak için,
“Meydanı laiklere bırakmak istemiyoruz” bahânesine sığınmaktadırlar.
Onlara şöyle deriz: Doğru davranış İslam’ın ikrar ettiği
davranıştır. Dolayısıyla yapılan iş, haram bir iş olursa -ki burada
yasamanın Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’dan başkasına verilmesidir- bu
şekilde hareket etmek helâl olmaz. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle
buyurmuştur:
(De ki:) Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size
Kitâbı mufassal olarak indiren O’dur. Kendilerine Kitâb
verdiklerimiz, O’nun (Kur’an’ın) gerçekten Rabbin tarafından
indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma!
[En’am 114]
Öyleyse mü’min kendisini, Allah’ın dışında yasalar çıkarmak üzere
insanların temsilcisi olmaktan sakındırır. Küfür hükümlerini
uygulamak üzere Kâfirlerin ve laiklerin değil, tam aksine aynı anda
ve tamamen olmak üzere İslam’ın ve İslam’ın uygulanmasından yana
olur.
Ey Müslümanlar!
Bu seçimler, işgâl kuvvetlerinin mızrakları altında yapılacaktır.
Onlar, Irak’ı meşru olarak temsil etmeyen şahıslar vâsıtasıyla
işgâle meşruiyet kazandıracak bir Temsilciler Meclisi
istemektedirler. Nitekim o şahıslar, işgâl tanklarının peşinden
getirilmiş, kendilerini “Federalizm” adı altında Irak’ı parçalamaya
ve “kadın hakları” ve “özgürlük” adı altında İslâmî değerleri yok
etmeye hasretmişlerdir. Bu seçimler, Irak kentleri savaş uçakları ve
tankların bombardımanı altında iken, Müslümanlar sorgusuz-sualsiz
katledilmekte iken düzenlenmektedir. Ümmeti temsil etmek için
kendilerini yırtarak nefessiz kalanlar, temsil etmeye çalıştıkları
Ümmetin haklarına karşı işlenen cürümleri körükleyenlerin ta
kendileridir!
Ey Müslümanlar!
Hizb-ut Tahrir sizleri bu seçimleri boykot etmeye, adaylık veya
seçmenlik bakımından onu reddetmeye dâvet etmektedir. Böylece işgâli
ve size getirdiklerini reddettiğinizi haykırasınız ve Allah’ın
sizden râzı olduğu Dininize olan arzunuzu gösteresiniz.
Muhakkak ki biz sizi dünyanın ve Âhiretin izzetine çağırıyoruz.
Öyleyse Allah’a ve size gönderdiği dininize îmanınızı kuvvetlendirin
ve onu bir başka din ile katiyyen değiştirmeyin! Tâ ki amelleriniz
boşa gitmesin. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmuştur:
Sakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur. Sizin
Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra muzaffer de olmazsınız!
[Hud 113]
Haydi, işgâli kökünden def etmek, Allah’ın Şeriati'ni tümden tatbik
etmek ve Allah’ın izniyle Hilâfet Devleti’nin liderliğinde
İslam Risâletini tüm dünyaya bir Hidâyet ve Nûr olarak taşımak için
çalışın!
Ey îman edenler! Allah ve Rasulü sizi, size hayat verecek şeye dâvet
ettikleri an icâbet edin! Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına
girer ve siz muhakkak O’nun huzurunda toplanacaksınız. [el-Enfâl
24]