Hizb-ut Tahrir.org Hizb-ut Tahrir.info Al-Ummah.org
Sudan Resmi Sözcülüğü

Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korku durumlarını güvene çevireceğini vaâdetti. Zira onlar yalnız Bana ibadet eder ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkâr ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir. [Nur 55]



 

Basına, Özellikle Khartum Monitor Gazetesi’ne Reddiye

 

Sayın Khartum Monitor Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni,

Tayyib Tahiyye…

 

Gazetenizde 16.01.2005 Pazartesi günü Michael Kuma’nın “Diplomasi-dışı Konuşma” köşesinde, Hizb-ut Tahrir’e karşı provakasyon ve birçok safsatalar içeren “Kurtuluş” başlıklı makalesi yayınlanmıştır. Basın-yayın ilkeleri çerçevesinde, söz konusu makâlede belirtilenlere verdiğimiz bu cevabı yayınlamanızı istiyoruz.

Bu makâlenin yazarı, Hizbi yer altında ve gizlice çalışmakla suçlamaktadır. Oysa herkes bilmektedir ki, Hizb-ut Tahrir’in Hartum’un merkezinde bürosu bulunan mâlum bir resmî sözcüsü vardır. Faaliyet ve eylemleri açıkta ve görünürdür. Öyleyse yerin altında çalışan, yer üstünde çalıştığı görülmemesinden ötürü bizzat bu makâlenin yazarıdır.

Hartum’da dağıtılan ve Vatanî Meclis’in samimi üyelerini anlaşmayı iptal etmeye çağıran beyannamede barış anlaşmasına hakâret ettiğimizi söylemesine gelince; Biz bu anlaşmanın, anayasal yetkilere sahip devlet başkanı yardımcılığına bir Kâfiri atadığına inanmaktayız ve diyoruz ki; bu anlaşmanın İslam’a aykırı olduğu âşikârdır. Zîra İslam’ın tamamen uzaklaştırılmasına, ülkenin parçalanmasına ve fırkacılığın kışkırtılmasına neden olmaktadır. Yine bizler hiçbir kâfirin Müslümanların yöneticisi olamayacağına inanmaktayız ki, Akîdemizin çekirdeği herhangi bir kâfirin Müslümanların başına yönetici olmasını haram kılmaktadır. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmaktadır:

Allah, mü’minler aleyhine kâfirler için asla bir yol vermeyecektir. [en-Nîsa 141]

Nitekim yönetimden daha kuvvetli bir yol yoktur. Bunun yanında İslam’da yönetici, İslam’ın hükümlerini tatbik ederek Ümmeti temsil eder. Kaldı ki herhangi bir Kâfirin İslam ile yönetim göstereceği hayâl bile edilemez.

Hizb-ut Tahrir’in yabancı olduğu iddiasına ve neden Sudan’da çalışmasına izin verildiğini sormasına gelince; Bir diyoruz ki Hizb-ut Tahrir; Ümmeti sesi ve kalbinin çarpıntısıdır. Ümmet içinde ve Ümmet ile birlikte, Ümmetin meselesini yalnızca İslam haline getirmek için çalışmaktadır. Zîra büyük ekseriyetiyle Ümmet İslam İdeolojisini benimsemiştir. Dolayısıyla bu ideolojinin hayatın tüm yönlerinde esas haline getirilmesi gerekir. Buna toplum ve devlet de dahildir. Yazara sorduğumuz soru şudur: Yabancı olan kimdir? Ümmetin ideolojisini ve kültürünü benimseyen ve onu hayata hâkim kılmak için onunla birlikte çalışan mı? Yoksa Kâfir Batı’nın ideolojisini, kültürünü ve nizamlarını bizim ülkemizde pazarlamak için ihraç etmenin derdine düşen mi?

Yine yazar şöyle demiştir: “Hizbin üyeleri, beyin yıkama operasyonları yapan radikal mücâhidlerdir. Çocukluklarından beri “ğayri-muslimleri” öldürme ve Sudan gibi bir ülkeden onları silme sevgisiyle dolmuşlardır.” Biz diyoruz ki Hizb-ut Tahrir’in üyeleri, hem Müslümanlar hem de ğayri-muslimler için İslam’dan başka adâletin olmadığı Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurarak İslâmî Hayatı yeniden başlatmak üzere İslam’ı bir Akide ve Nizam olarak benimsemişlerdir. Dolayısıyla yazarın, ğayri-muslimlerin İslâmî Devletin gölgesi dışında hiçbir yerde hiçbir adâlet ve insaf bulmadığını anlamak için biraz İslam’ın ve İslam Devleti’nin tarihini araştırması gerekmektedir. Yazarın, kâfirleri -ğayri-muslimleri- öldürmeyi sevdiğimiz kuruntusuna gelince; bu söz yazarın İslam’dan ne kadar câhil olduğunu ifşa eden bir sözdür. Zîra Kerîm Rasulümüz [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

Her kim bir zımmîye [Dar-ul İslam’da yaşayan ğayri-muslime] eziyet ederse, onun hasmı benim ve ben her kime hasım olursam Kıyamet Günü’nde de ona hasımlık ederim.

Öyleyse onu kim katleder? Cihâda gelince; o maddî engelleri kaldırmak için yapılan bir savaştır ki (hiç Müslüman olmamış) insanlar akıllarıyla baş başa kalsınlar ve îman ile küfür arasında diledikleri tercihi yapsınlar. Zirâ

Dinde zorlama yoktur. [el-Bakara 256]

İslâmî Devlet; İslam’ın Müslüman olmaları itibariyle Müslümanlara has kıldığı hükümler ve diğerlerine has kıldığı hükümler hariç, yönetim bakımından Müslüman ile Kâfir arasında ayırım yapmaksızın haklar ve ödevler ile muamele eder, tüm bu hükümleri olduğu gibi uygulanır. Zirâ hükümler, Müslümanların ve ğayri-muslimlerin Yaratıcısı, Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan gelir. Müslümanlara ve ğayri-muslimlere nasıl muamele edileceği hakkında daha fazlasını öğrenmek için çokça tafsilat vardır. Öyleyse yazar doğru sözlü, istekli ve ciddi ise, ona bu tafsilatı vermek için hiçbir itirazımız olmaz.

Yine yazar şöyle demektedir: “Boyutunun küçüklüğü itibariyle, ondan kaynaklanan tehdit önemsizdir.” Kendisine diyoruz ki: madem iddia ettiği kadar küçüktür ve önemsenmemesi gerekir, ne diye bunca provakasyona başvurup ona karşı uyarılarda bulunuyorsunuz? Tüm bu dövünmeler niçin? Yazarın, “Hizb-ut Tahrir’in beyannamesi barış anlaşmasına yönelik bir komplodur” ifadesine gelince; anlaşmanın bizzat kendisi komplo ve ihânet olduğuna göre, gerçekte komplocu kimdir? Bu anlaşmalar yoluyla ülkenin servetlerini Batı’ya aktaran ve Sudan’ı küçük fırkacı eyâletlere parçalayan mı? Yoksa Ümmette bu anlaşma etrafındaki tehlikelere ilişkin bilinç oluşturmaya çalışan mı? Kalkınma hakkındaki sözlere gelince; bu yazar, müjdesini verdiği bu anlaşmalarda buna yer verildiğini görmüş müdür? Bu anlaşma Hükümet ile isyancılar arasını ayırmış, tüm protokolleri parçalama esasına bina etmiştir. [Servet paylaşımı, otorite paylaşımı, güvenlik düzenlemeleri paylaşımı, güvenlik birimlerindeki yürütme yetkisi paylaşımı ve benzerleri gibi…] Güney veya Kuzey halkının sorunlarından bahseden tek bir protokol dahi yoktur. Hem bu anlaşmaların savaşı sona erdirdiğini kim söylüyormuş? Bu anlaşmaların ilk meyvesi Dârfur Savaşı’dır. Hatta Doğu Sudan’a ve başkent Hartum’a her an patlatılmaya hazır birçok saatli bomba yerleştirilmiştir. Bunun doğrudan nedeni, ülkeyi Hükümet ile isyancılara arasında paylaştıran bu anlaşmalardır!

Tedbirli ve alarmda olmak hakkındaki sözlere gelince; tedbir alınması ve alarmda olunması gereken şey bu ihânet anlaşmalarının uygulanmasıdır. Zîra fitnenin kaynağı odur.

İbrâhim Usmân (Ebu Halîl)
 HİZB-UT TAHRİR
Sudan Resmi Sözcüsü
H. 19 Zilhicce 1425
M. 29 Ocak 2005

| ANASAYFA | BEYANLAR | KİTAPLAR | YENİ SAYI |