Lübnan Alenen Yol-geçen Hanı Oldu!
Temsilciler Meclisi’nin salonundaki dünkü
hâdiseler ve sıcak tartışmaların ardından Başbakanın istifa etmesi
büyük devletlerin, bölgedeki diğer devletler üzerinde tahakküm
ettiği gibi, bu belde üzerindeki tahakkümlerini de bir kez daha
açığa çıkardı. Nitekim Müslümanların yöneticileri ve Müslümanların
beldelerindeki sokakları tahrik eden siyâsî hareketlerden çoğunun
liderleri, Batılı istihbârat servislerinin ve sömürgeci karar
mekanizmalarının güdümünde hareket eden kuklalardan başkası
değildirler. Söz konusu servislerden ve mekanizmalardan büyük
çıkarlar elde edecekleri ümidiyle Ümmetin evlatlarını veya onlara
katılanları, -ihânet ve Batı’ya tam uşaklık hususunda uyandırmaya
yönelmediğimiz takdirde- siyâsî budalalığın kurbanları haline
getirmekten başka bir şey yapmayacaklardır.
Müttefiki olan Avrupalı devletler ile Fransa,
el-Harirî suikastinde, sokakların silahlandırılmasında ve hatta
silahlanma hızının artırılmasında görüldüğü gibi korkunç bir yöntem
izlemektedir. Zîra aylardır organize bir plân dahilinde
çalışmaktadır. Muhâlif elebaşlarını toplamakta, kışkırtmakta ve
onlara siyâsî ve devletlerarası bir destek sağlamaktadır. 1559
sayılı karardan bî-haber değiliz! Bu Avrupacı hareketler, bölgedeki
nüfuzlarını yeniden kazanmanın ve kendisine bağlı kesimleri
Lübnan’da karar mekanizmalarına döndürmenin derdine düşmüştür.
et-Tâif Anlaşması’ndan beri Lübnan’da iktidara
gelen Hükümetler sonra da muhâlifler, bu beldenin evlatlarının
haklarını birçok kez çiğnemişlerdir. Yada yazılar ve tezâhüratlar
ile hoşnut tutulmuşlardır. Yada güvenlik birimleri siyâsî dümenin
idâresine müdâhale ederek büyük ihlâllere yol açmışlardır. Yada
muhâlifler kendi itirazlarını yutkunmuşlardır. Yada kürsülerden
bağırmakla yetinmişlerdir… Öyleyse son aylarda itiraz mekanizmasında
değişen nedir?
Muhâliflerin dile getirdiği itirazlardan
bazıları “Bâtıl olması istenen doğru söz” ve bazıları da “Bâtıl
olması istenen bâtıl söz” şeklinde, muhâliflerin hiçbir önem
vermedikleri yönetime ilişkin diğer birçokları ise hazır itirazlar
şeklindedir.
Muhakkak ki yegâne doğru hareket, Lübnan’daki
devletin ve bölgenin sâir devletlerinin esâsında mevcut olan her
bâtılı yok etmektir. Batı’da güç arayan ve onun artıkları üzerinde
yaşayan tüm çürümüş zihniyetler bâtıldır. Dolayısıyla doğru
değişimin köklü değişim olması ve Ümmetin ancak sâfi ‘Akîdede mevcut
bulunan kanaatlerini yansıtması kaçınılmazdır. İşte o ‘Akîde,
Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti’ni ortaya
çıkaracaktır, İnşâAllah…