Birkaç gün önce, Ürdün ve Suriye İçişleri bakanları arasında her iki
ülke arasındaki sınırların yeniden çizilmesi anlaşması imzalandı.
28.02.2005’te anlaşmanın imzalanmasından sonra Ürdün İçişleri Bakanı
Semir el-Habaşne şöyle diyordu: “Muhakkak ki her iki taraf
kendi hakkını ve târihî toprağını aldı…” Buna binâen
aşağıdaki hususları açıklıyoruz:
1. Muhakkak ki Allah [Subhânehu ve Te’alâ] İslâmî Ümmetin, tek
Hâlife tarafından yönetilen tek bir devlette bir tek bir râye
altında tek bir Ümmet olmasını emretmiştir. Allah [Subhânehu ve
Te’alâ] şöyle buyurmuştur:
Muhakkak ki bu ümmetiniz tek bir Ümmettir ve Ben de sizin
Rabbinizim. Öyleyse Bana ittika edin (takvâlı olun)! [el-Mu’minun
52] İslâmî Hilâfet Devleti yıkılıncaya ve Müslümanların beldelerini
kendi başına ayağa kalkamayacak zayıf varlıklara parçalamak üzere
birleşmiş, aralarına suni sınırlar çizmiş, Suriye yönetiminde veya
Ürdün yönetiminde olduğu gibi başlarına bekçi yöneticiler geçirmiş
küfür devletleri tarafından İslam toprağı işgâl edilinceye kadar
Müslümanlar bu Rabbânî hükme bağlı kaldılar. Bu durum, Müslümanlar
arasındaki parçalanmışlığı sağlamak ve tüm Müslümanları gölgesiyle
Allah’ın izniyle yeniden gölgelendirecek Râşidî Hilâfet Devleti’nin
geri dönüşünü engellemek içindi. Öyleyse Ürdün İçişleri Bakanı’nın
iddia ettiği târihî hak nerededir? Suriye Devleti ve Ürdün Devleti
denilen şeyler ne zamandan beri vardır ki bu sınırlar târihi birer
hak olmuştur?
2. Ürdün ve Suriye yönetimleri tarafından imzalanan buna benzer
anlaşmalar; Müslümanlar arasındaki parçalanmışlığı pekiştirmek, bu
karton varlıklar arasındaki sınırları sâbitleştirmek ve
Müslümanların ümitlerini ve arzularını, Amerika tarafından İslam’a
ve Müslümanlara karşı liderlik edilen bu Haçlı Saldırısı’nın zirvesi
yoluyla yok etmek maksadındadır. Irak, Filistin ve Lübnan’daki
hâdiselerin alevlenmesiyle bu anlaşma, Müslümanların başındaki
yöneticilerin ne kadar beceriksiz ve sefih olduklarını göstermiştir.
Aralarında gerçek bir birlik bulunmayan dünya halkları, güç ve denge
sahibi olmak üzere birleşmek için çalışıyorlarken Müslümanların
yöneticileri, yiyecek ve içeceğe muhtaçlıktan daha çok birliğe
ihtiyaç duyulan bir zamanda daha fazla parçalanmışlığın peşine
düşmektedirler. Öyleyse Müslümanlar böyle bir zamanda
birleşmeyecekler de ne zaman birleşecekler?!
3. Şimdi İslâmî Ümmet, zafer ve değişim rüzgârını teneffüs etmeye
başlamıştır. Vahdetinin ve devletinin, Râşidî Hilâfet Devleti’nin
geri dönüşüne dâir kararını almıştır. Muhakkak ki hâtırası dolmuş,
kalbi taşmıştır. Katliamdan, yıkımdan, evlatlarının boğazlanmasından
ve servetlerinin yağmalanmasından artık sabır taşı kırılmıştır.
Şüphesiz ki onun vahdetine yönelik komplolara iştirak eden veya
izzetinin yolunda engel olarak duran her bir kimseden hesap soracak
ve cezalandıracaktır. İşte o gün de mü’minler Allah’ın nusretiyle,
zaferiyle sevineceklerdir. Allah dilediğine nusret eder, zafer
verir. O, ‘Azîz’dir, Rahîm’dir. [er-Rum 4-5]