Hükümetin Teşkili: Başa Dönüş mü?
Görünen o ki ‘Umer Kerami Hükümetinin istifâsı; otorite ve destekçi
kesimlerin güçlerini toplamalarına, yaralarını sarmalarına ve
saflarını düzenlemelerine yönelik bir ara süreçtir. Nitekim Hükümet,
çoğunlukla yakıtı ithal olan muhâlif ateş hattından kendisini
günlerce uzaklaştırmıştır. Daha sonra istifâ eden Başbakana itibar
kazandırmak üzere 08.03.2005 günü Riyad-us Sulh avlusunda kalabalık
destek gösterileri gelmiştir ki yeni bir hükümetin teşkilini kabul
edebilsin.
Destekçi elebaşlarının mâsum konuşmalarına rağmen, Hükümet şu ana
kadar krizi dindirebilmiş değildir. Lübnan’daki Hükümet,
kurtuluş reçetesi olarak gösterilip haksızlıkla kutsiyet vasfı
atfedilen et-Tâif Belgesi’nden beri Amerikan yörüngesinde
dönmektedir. Oysa ne şu andaki belge ne geçmişteki “Bizi 1975
Harbine götüren 1943 Doktrini” ne de gelecek herhangi bir şey
Lübnan’ı bu karanlık tünelden kurtarabilir. Zîra problem,
Lübnan’ın kendi varlığındadır! Hükümet, Batılı müdâhaleler,
bunlardan da Amerikanınkiler önünde keskin bir şekilde
duramamaktadır. Hatta Nisan Anlaşması ve Larson hattının
benimsenmesiyle sınırların çizilmesi esnasında Batılı devletlerin
yardımını birçok kez talep etmiştir.
Otorite -bilerek yada bilmeyerek- [sömürgeci tarafından daha da
güçlendirilme düşkünlüğünün ızdırâbını çeken muhâlefetin önemli bir
kesiminin vaftiz babası olan] Fransa’nın en geniş kapılar yoluyla
Lübnan Siyâsî Arenasına girmesine imkân tanımıştır. Paris’in, Lübnan
ekonomisinin kurtarılması için devletlerarası çabaların merkezi
haline getirilmesi bunun bir parçasıdır. “Paris 1” ve “Paris 2” de
bunun parçalarıdır. Bunlardan bir diğeri ise, Jack Chirac’ın hoş
geldin sloganlarıyla karşılandığı ve Lübnan’ın resmî ev sahipliği
yaptığı Frankofon [Eski Fransız Sömürgeleri veya Fransızca
Konuşan Ülkeler Birliği] Zirvesi’dir.
Şüphesiz ki başarılı bir siyâsî idâre; apaçık ve net olmalı,
demagoji bilmez olmalı, sâfi Akidenin yönlendirdiği Ümmetin
kanaatlerini ifade etmeli, Batı’nın yörüngesinde dönerek onu övgüyle
anmamalı ve “egemenlik” dedikleri şeyi çiğneyen ne kadar çok
kararlar yayınlarlarsa yayınlasınlar, “Devletlerarası Meşruiyet”ten
çıkmamakta ısrarcı olmamalıdır. 1559 sayılı kararın Ümmet için bir
zillet ve muhâliflere arka çıkan müdâhalelerde bir küstahlık olduğu
zâten bilinmektedir. Öyleyse Otorite, Birleşmiş Milletler’in tüm
kararlarına, özellikle de bu kararına muhtaç olmadığını ve bunların
Müslümanların beldelerine yıkım ve musibetten başka bir şey
getirmediğini îlan edebilmiş midir?
Muhakkak ki sokaklara çıkan ve evlerinde kalmayı tercih eden tüm
insanları, sadece Ümmetin maslahatlarını gerçekleştiren ve İslâmî
Şeriatın hükümlerine dayanan köklü ve kapsamlı bir değişim projesi
etrafında toplanmaya doğrulukla çağırıyoruz. Tâ ki Batı’nın dâvetsiz
sefirleri kovulsun, Nübüvvet Minhâcı üzere İslâmî Râşidî Hilâfet’in
birleştirdiği bölgenin diğer devletlerinde ve Lübnan’da tevhid
bayrağı yükselsin, İnşâAllah…