Hizb-ut Tahrir.org Hizb-ut Tahrir.info Al-Ummah.org
Lübnan Medya Bürosu

Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini yeryüzünde hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korku durumlarını güvene çevireceğini vaâdetti. Zira onlar yalnız Bana ibadet eder ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkâr ederse işte onlar fasıkların ta kendileridir. [Nur 55]



 

Devletlerarası Tahkik Komitesinin Gönderilmesi Kararına Dâir Bir Açıklama

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, el-Harîrî suikastini incelemek üzere, en basiti dilediği Lübnan yetkilisini sorguya çekme ve dilediği yere girme yetkisi olan, geniş yetkilerle donatılmış bir Devletlerarası Tahkik Komitesi oluşturulmasına dâir karar tasarısını 07.04.2005’te kabul etti. Lübnan devlet kaynakları ise bu kararı memnuniyetle karşıladıklarını derhal ifade ettiler!

Lübnan’daki soruşturma unsurları için “güvenilir sonuçlar veremez” diyerek bu karar tasarısını öne sürenler Amerika, Fransa ve İngiltere idi. Dolayısıyla Bu tehlikeli viraj karşısında, aşağıdaki noktalar önünde durmak zorundayız:

1. Lübnan’daki yönetim adamları, iki cürüm işleyerek bu komite için uygun bir zemin hazırlamışlardır. Bu cürümlerden ilki, yargı ve güvenlik birimlerinin uygulamalarında düzensizlik oluşturmaları veya buna imkân vermeleridir. Böylece bu ülkenin halkı arasında herhangi bir soruşturmanın güvenliğine dâir şüphelerin oluşmasına neden olmuşlardır. Bu da onların işidir. Nitekim bu soruşturmanın bazı emâreleri üzerinde geçiştirme ve önemsizlik göstermişlerdir. İkincisi de yine bu yönetim tâifesi baskılara boyun eğerek, Güvenlik Konseyi’nin kararı açıklanmadan önce bu komiteye rıza göstermiştir. Kaldı ki önceleri bu adamlar, 1559 sayılı karar tasarısının reddedilmesinden, devletlerarası müdâhalelerin kınanmasından ve “egemenliğin çiğnenmemesi” ısrarından dolayı övünüyorlardı!

2. Dünkü karar tasarısını sunan devletlerarası taraflar hakkındaki açıklamadan net olarak anlaşılmaktadır ki bunun ardında şerir maksatlar vardır. Çünkü onlar, nesillerdir Ümmete acı çektiren ve hâlen çektirmeye devam eden sömürgeci devletlerdir. Onlar, Ümmetin Akîdesi’ne saldırmış, topraklarını, denizlerini ve hava sahalarını istila etmiş, muharremâtına çirkince dokunmuş, şeref ve haysiyetini ihlâl etmiş kâfirlerdir. Esâsen hiçbir yabancının yakınında bile durmaması gerekirken, Lübnan’da olduğu gibi Müslümanların beldelerinden herhangi bir beldenin iç işlerine, saygınlığına ve özel durumlarına rahatlıkla müdâhale ettiklerinden dolayı, -bir de kendileri yapmışlarsa- onların eziyet etmeksizin veya uzun süreli zarara uğratmaksızın “gerçeği ortaya çıkarmak” için hareket edeceklerini tasavvur etmek basit bir mantıkla bile düşünülemez. Nitekim Irak’a gönderilen tahkik komiteleri ve yaptıkları yıkıcı casusluk faaliyetleri bizden uzak değildir.

3. Muhakkak ki bu Güvenlik Konseyi, çocuklarımızın bile farkında oldukları gibi, kurulduğundan beri Batılı sömürgeci devletlerin, bugün bazılarının “şanjan/yanardöner devletler” dediği üçüncü dünya ülkelerine boyun büktürmek için kullandıkları bir kamçı olmuştur. Güvenlik Konseyi tarafından göz yumulan zorbalıklara en çok mâruz kalan yada bu Konseyin devletlerarası meşruiyet verdiği hegemonya ve işgâllere en çok uğrayan yerlerin, İslâmî topraklar üzerindeki ülkeler olması tesâdüf değildir. Bu Konsey, 1948’den beri Filistin’deki gaspçı yahudi varlığına karşı ve onun terörizmini, zorbalığını, korkunç cürümlerini ve vahşi eylemlerini durdurmak için ne yapmıştır? Güvenlik Konseyi, Amerika ile beraberindeki devletlerarası çetesinin üyelerini, Afganistan ve Irak’a saldırmaktan alıkoymak için ne yapmıştır? Ne yapmıştır? Cevap; Ümmetimize karşı yapılan her saldırı için bir şemsiye olmuştur!

4. Gerçek şu ki Ümmet, ırkçılığı körüklemeye ve mezhepçiliği mezardan çıkarmaya çalışanların ne istediğini kavramak zorundadır ki onu dizginlemek kolaylaşabilsin. Eski Başbakan Rafîk-ul Harîrî suikasti, insanları, bedeli ne olursa olsun, hakikati istemeye yöneltecek şekilde ayarlanmıştır. Hatta bunun bedeli, liderliğini Batı’nın yaptığı yalancı devletler ile onların saptırıcı araçlarından biri olan Güvenlik Konseyi’ni, -Müslümanların kanına susadıkları halde!- “hakikat âşığı güvenilir devletler” haline getirmek de olsa!!!

5. Düşüncelerin kaynağı ve davranışların esâsı olarak İslâmî Şeriati kabul etmeyen taraflardan herhangi bir taraf ile hükmolunmak şer’an câiz değildir. Nitekim Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmuştur:

Sana indirilene ve Senden önce indirilenlere îman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Onlar tâğut ile hükmolunmak istiyorlar. Oysa onu inkâr etmekle emrolunmuşlardı. Zaten Şeytan da onları derin bir sapıklık ile saptırmak istiyor. [en-Nîsa 60]

Ümmetin bu yukarıdaki hakikatlerin farkında olması kaçınılmazdır. Bu kavrayıştan sonra da tüm gücünü bu atılan adıma karşı koymak, onu ifşa etmek ve iptal edilmesine çalışmak için sarf etmesi gerekir. Tâ ki Ümmet, Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’nın kendisinden olmasını istediği gibi İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı Ümmet [Âl-i ‘İmrân 110] olsun da hiçbir zorba zorbalık edemesin. Hiç şüphe yok ki bu Ümmet, kendisinden mutmain olacağı ve kendisiyle hakikate, her hakikate kavuşacağı muhlis siyâsî nizâm içerisinde hedefini bulacaktır.

Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’dan niyâzımız odur ki bunu, Müslümanların beldeleri üzerinde Hilâfet râyesinin dalgalanacağı günü daha da yakınlaştırsın, bi-iznillah…

 

 HİZB-UT TAHRİR
 Lübnan Medya Bürosu
H. 29 Safer 1426
M. 08 Nisan 2005

| ANASAYFA | BEYANLAR | KİTAPLAR | YENİ SAYI |