Oslo ve Yalan Vaatler
Bugün, 13.04.2005 Çarşamba günü sabahı Hartum gazetelerinin
manşetlerinde, Sudan’a yeniden imar için 4.5 milyar dolar hibe
edilmesine dâir Oslo’da verilen vaatler yer aldı. Amerikan Dışişleri
Bakan yardımcısı Robert Zulik, Dârfur’daki durumun iyileştirilmesi
ile Güney Barış Anlaşması’nın uygulanmasının, bu desteğin şartları
olduğunu belirtti. Peki yeraltı ve yerüstü zenginliklerine rağmen
Sudan, başkalarından dilenmeye muhtaç mıdır?
Ne zaman ki Kâfir Batı devletleri Müslümanlar hakkında herhangi bir
cürüme girişmek isterlerse, işte o zaman zayıfların ağızlarını
sulandırana kadar bağış konferansları düzenleyip bol para
vaatlerinde bulunurlar. Sonra cürümlerini icrâ edince de vaat
ettiklerinin onda birini bile vermezler. Hatta çoğu durumda bir
kuruş bile vermezler. Bu, kibirli yahudi varlığı ile yapılacak barış
iddiasıyla Filistin’in “ahmaklarını” ödüllendirmek için aynı Oslo’da
bağış konferansları toplandığında da yaşanmıştı. Cürüm işlendikten
sonra ise onların vaatleri rüzgâr sürükleyip götürmüştü. Filistin’in
imarı şöyle dursun, bilakis daha da harap olmuştu. Vaat edilen cüz’i
paralar da uşakların ceplerine gitmişti. Aynı durum Irak harap
edilirken de yaşandı. Yine bu devletler, Irak’ın îmarı için
milyarlarca dolar vaat ettiler. Fakat aksine, zillete düşürülüp
işgâl edilmesinin üzerinden iki yıl geçtiği halde Irak, Amerika ve
İngiltere için bir talan alanı oldu.
Muhakkak ki bu verilen sözler ve ümitler, şeytanın vaatleridir.
Şeytanın vaadi ise aldatmacadan başka bir şey değildir. Allah [Subhânehu
ve Te’alâ] şöyle buyurmaktadır:
(Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir. Oysa şeytanın
onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir. [en-Nîsa
120]
Yine Allah [Subhânehu ve Te’alâ] Kâfirlerin, Allah’tan mü’minler
üzerine hayrın indirilmesini de istemeyeceklerini beyân etmiştir.
Öyleyse onlardan nasıl hayır gelir ki? Allah [Subhânehu ve Te’alâ]
şöyle buyurmaktadır:
Ehl-il Kitâb’tan olan kâfirler ile müşrikler de Rabbinizden size bir
hayır indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine
verir. Şüphesiz Allah büyük lütuf sahibidir. [el-Bakara 105]
Allah [Subhânehu ve Te’alâ] bize bu dünyada mübârek bir hayr ve
Âhirette de azîm bir ecir vaad etti. Şüphesiz ki onun vaadi haktır.
Eğer biz onun Şeriatına ve Metoduna göre yürürsek, O’nun devletini
kurarız ve O’nun Dâvetini de bugünkü sapıtmış dünyaya taşırız. Aksi
takdirde bu metoddan uzaklaşmanın sonucu elîm bir azâp olacaktır.
Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmuştur:
O beldelerin halkı îman edip ve ittika etselerdi (takvâlı
olsalardı), elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket
kapıları açardık. Velâkin onlar yalanladılar, biz de ettikleri
yüzünden onları yakalayıverdik. [el-A’râf 96]
İşte Rahman’ın vaadini budur ve şeytan ile dostlarının vaadi de
budur! Öyleyse bunlardan hangisi doğrulanmaya ve uyulmaya daha
lâyıktır? Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmaktadır:
(Hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki: “Şüphesiz
Allah size hak olanı vaad etti. Ben de size vaad ettim ama size
karşı yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm de yoktu.
Ben, sadece sizi (inkâra) çağırdım, siz de benim dâvetime hemen
koştunuz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi
kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Şüphesiz daha önce
ben, beni (Allah'a) ortak koşmanızı reddettim.” Muhakkak ki
zâlimler için elîm bir azâb vardır. [İbrâhim 22]