Düşünce Mülkiyeti’ne İlişkin Yasalar Yoluyla Batı,
Pakistan’ın Bilimsel ve Endüstriyel Gelişimini Durdurmak İstiyor
Düşünce Mülkiyeti Hakları Örgütü’nü kuran
Müşerref, kendisinin Batının çıkarlarını gözeten bir Çakidar
[Urduca: Bekçi] olduğuna yeni bir kanıt daha getirmiştir. Düşünce
Mülkiyeti Hakları’na ilişkin yasaları zorlayan Batı’nın derdi,
Müslüman Ümmeti ve Üçüncü Dünya’yı bilimsel olarak geri kalmış ve
sömürülen olarak bırakmaktır. Bu yasalar, -uzun vadede- yeni neslin
bilgiye ulaşmasını kısıtlayacağı gibi aynı zamanda Pakistan’ın
sanâyi ve tarım sektörlerine de darbe vuracaktır. Bu yasalar
nedeniyle bir bilim adamı sahip olduğu bilgileri, toplumun
ilerlemesi için kullanamaz hale gelecektir. Bugün Amerika, alay
edercesine Basmati Pirinci’nin patentini elinde tutmaktadır. Buna
karşın Çin, endüstriyel ve bilimsel gelişimini memnun edici bir
seviyeye ulaştırmak amacıyla yıllardır bu sömürgeci yasalardan
tamamen uzak durmaktadır. En önemlisi İslam, bu tür sömürgeci
yasalardan herhangi birine kesinlikle izin vermemektedir. Nitekim
İslam, ne Küfrün hegemonyasını ne de bilgi üzerinde kontrol sahibi
olmasını kabul eder. İslam’a göre bir alıcı herhangi bir şeyi satın
alır almaz, o şeyin tüm haklarına sahip olur ki bu, hem mülkiyet
hakkını hem de kullanım hakkını kapsar. Dolayısıyla bir satıcı
herhangi bir şeyi sattığı zaman, Kur’an ve Sünnet’e dayalı olmayan
herhangi bir şart öne süremez. Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve
Sellem] şöyle buyurmuştur:
Allah’ın Kitâbı’nda olmayan herhangi bir şart
bâtıldır. İsterse yüz şart olsun. [Buhâri ve Muslim]
Dolayısıyla uluslararası şirketlerin, alıcının
herhangi bir ürünü kopyalayamayacağı veya yeniden satamayacağı
şeklinde şartlar koşması şer’an reddolunur. Üstelik herhangi bir
kimsenin bilgisi ve yeteneği olsa bile herhangi bir şeyi üretmesini
veya îmal etmesini sadece patent sahibinin iznine bağlayan herhangi
bir şart veya yasa da şer’an reddolunur. Bununla birlikte İslam
herhangi bir kimsenin, başka bir şirketin ismini veya etiketini
kullanarak alıcıyı aldatmasını da haram kılmıştır. Ayrıca bugün
Batı; cebir, tıp ve kimya alanlarında Müslümanlar tarafından ortaya
konulmuş temel bilimsel kanunlara ve ilkelere dayalı olarak
geliştirilmiş şimdiye kadarki tüm bilimsel îcatlar, teknolojiler
veya formüller için Müslümanlara telif ücreti ödemeye hazır mıdır?
Yine bu yasalar baştan başa tüm bilimsel gelişmelere engel
vurmaktadır. O kadar ki bilim adamlarının çoğunu mevcut teknolojiyi
serbestçe kullanamaz duruma getirmekte, hatta mevcut herhangi bir
araştırmanın geliştirilmesini bile önlemektedir. Ayrıca yine bu
yasaları kullanan ilaç firmaları -mümkün olduğu halde- ucuz
ilaçların üretilmesine karşı savaş açmaktadır. Böylece dünya
üzerinde milyonlarca insanın, özellikle AIDS’li olanların hayatı
tehlikeye atılmaktadır. Hayatın tek gâyesini para olarak gören,
insan hayatının değerini hiçe sayan, bilimsel ve teknolojik
nîmetleri yaşamın iyileştirilmesinden çok çıkar-amaçlı değerlendiren
Kapitalist sistemin gerçek yüzü işte budur! Bu Kapitalist sistem son
elli yıldır Pakistan’da uygulanarak sömürgecilerin bizi
köleleştirilmede başarılı olmaları için altın bir fırsat
sunulmuştur. Bugün ihtiyacımız olan şey, bu kokuşmuş sistem yerine,
Halîfe’nin yalnızca Allah’ın hükümlerini tatbik etmek zorunda olduğu
Hilâfet Nizamı’nın uygulanmasıdır. Yasama hakkını beşerden
alıp beşerin Rabbi olan Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’ya teslim eden
bir nizam şüphesiz tüm insanlığı kula kulluktan kurtarmaya muktedir
olacaktır.