Taşkent Tâğutu’nun Andican’daki cürümlerine dâir aşağıdaki bilgiler
Orta Asya’dan bize ulaştı:
Eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinde ve özellikle Andican’a
yakın olan Kırgızistan’da meydana gelen hâdiselerin bir sonucu
olarak Kerimov, bu dalgaların eninde sonunda kendisine ulaşacağını
idrak etti. Böylece kendini kaybedip çılgına döndü. Ruslar da
önceden kendisine hâdiselere karşı, insanlar arasında ajanlarını
yayması ve onların da kendilerini onlardanmış gibi göstererek
kendisine karşı tahrik etmek üzere yaygara koparması şeklinde
tavsiyelerde bulundular. Böyle yaparak kendisine karşı olabilecek
bir muhâlefete kimlerin liderlik edebileceğini anlayacak ve daha
onlar kendisine karşı harekete geçmek üzere toparlanamadan önce
bizzat harekete geçerek -kendi usulünce- onlara şiddetle
saldıracaktı. Bundan sonra on binlerce Müslümanın, -özellikle
Rusya’nın Hilâfet’e çağırdığı için terörist olarak tanımladığı-
Hizb-ut Tahrir şebâbının bulunduğu hapishanelere yönelecek ve
hâdiseleri hapishaneden kışkırttıkları veya hapishanede isyan
başlattıkları suçlamasıyla bu defa hapishanedekilere saldıracak ve
onları da orada katledecekti.
Andican hâdiselerinden yaklaşık bir ay kadar önce, Kerimov ile Rusya
arasında bu gizli plân üzerinde anlaşmaya varıldı. Plânın
yürütülmesini kendi tarafından kolaylaştırması için de Kırgızistan’a
baskı yapıldı. Diğer taraftan Kerimov, Özbek askerlerinin plâna göre
olması gereken çoklukta bir katliama girişmekten çekinebilecekleri
korkusuyla, öldürülen insanların sayısını artırmak üzere Rus
askerlerine ihtiyaç duyduğunu bildirdi. Ruslar da kanlı katliamlar
konusunda eğitimli özel kuvvetlerden 5.000 cellat göndereceğine dâir
söz verdi. 2005’in Mayıs ayının başı itibariyle Tâğut, kendi
güvenlik elemanlarını insanlar arasına “sızdırmaya” başladı ki
kendilerini onlardanmış gibi göstersinler, Kerimov’a karşı harekete
geçmek üzere onları kışkırtabilsinler ve onların temel ihtiyaçları
olan elektrik, su ve doğalgaz gibi konularda ve yine evlatlarının
hapishanelerden çıkarılması hususunda taleplerde bulunabilsinler.
Hizb-ut Tahrir orada bu plânın farkına vardı. Zîra deliller
apaçıktı ve kışkırtıcılardan bazılarının Özbek güvenlik
birimlerinden oldukları biliniyordu. Fakat onlar kendilerini oradan
ayrılmış ve Kerimov’a karşı çıkmış gibi gösteriyorlardı. Onların
kışkırtmaları da apaçıktı. Zîra insanlarla ve Hizbin şebâbı da dahil
olmak üzere hapishanedekilerin aileleri ile bağlantı kuruyorlardı.
Hizb, insanlarla görüşerek onlara, bu işe kalkışanların Tâğut’un
güvenlik birimlerinden olduğunu anlatmak için elinden geleni yaptı.
Fakat Tâğut’un birimleri oldukça kurnaz ve sinsi davrandılar. Hatta
bazıları da insan hakları örgütlerinden olmak üzere ve özellikle
evlatlarının hapsedilmesinden ötürü Tâğut’tan şiddetle nefret eden
mazlumlardan ve temel ihtiyaçlarının karşılanmaması nedeniyle çok
kötü bir hayat süren zavallılardan çok sayıda insanı kendi
taraflarına çekebildiler.
İşte böylece insanlar 12.05.2005’in gün bitimi itibariyle Andican
kentindeki Merkez Meydanı’nda toplandılar ve gece de orada
toplanmaya devam ettiler. Nihâyet 13.05.2005 Cuma günü yaklaşık
50.000 kişiye ulaştılar. Sonra 12-13.05.2005 gecesi boyunca,
-çoğunluğu Kerimov’un uşaklarından oluşan- silahlı bir grup harekete
geçip Andican Hapishanesi’ne yöneldi. Hapishanedekilerden çoğunu
dışarı çıkardılar ve büyük çoğunluğunu öldürdüler. Onlardan sadece
çok az bir kısmı kurtulabildi. Kurtulan mahkumlardan birinin
şâhitliğine göre, o silahlı grubun ilk olarak öldürmeye yöneldiği
mahkumlar, Hizb-ut Tahrir’in şebâbı idi. Ondan sonra artık
görünmediler.
Tâğut, 13.05.2005 sabahı erkenden Andican’a geldi. Havaalanı
10.05.2005 günü onu karşılamaya zaten hazırlanmıştı. Bu da hâdisenin
önceden plânlandığı anlamına geliyordu. Sonra Kerimov, 11.05.2005
günü Andican’a getirilen Rus askerlerine, -yaşlı veya genç, kadın
veya çocuk ayırımı yapmaksızın- Andican Merkez Meydanı’ndaki herkese
ateş etmeleri tâlimatını verdi. Tâğut o gün ikindi vakti Taşkent’e
geri döndüğünde meydandaki insanlar üzerine yağmur gibi mermi
yağdırılıyordu. Bu ateş açma, Cuma günü ikindiden 14.05.2005
Cumartesi sabahına kadar yoğun bir şekilde sürdürüldü. Andican
katliamında öldürülenlerin sayısı, -güvenilir kaynaklara göre-
yaklaşık 7.000 olarak tahmin edildi. Fakat Devlet, bir yerde
katledilenlerin her 400-500’ünü toplayıp sakladı. Bu yaklaşık dört
gün sürdü. Eskiden Sovyetler Birliği döneminde yapıldığı gibi,
kentin etrafı -demir perdelerle- kapatılarak medyanın gelmesi ve
kentten giriş-çıkış yapılması engellendi. Bundan sonra Tâğut, birçok
haber medyasına, onlar için belirlenmiş yollar üzerinden kente giriş
izni verdi. Fakat insanlarla konuşmaları engellendi ve sonra yine
onlar için belirlenmiş yollardan geldikleri gibi geri çıkarıldılar.
14.05.2005 akşamı, yerel saat ile 18’de Özbek Televizyonu, Andican
kasabının düzenlediği basın toplantısını yayınladı. Konuşmasında,
küçük bir İslâmî grup olan el-Ekremiyye’nin hapishaneye
saldırdığına, kapıları açtığına ve kendileriyle birlikte isyan
etmeyen mahkumları öldürdüğüne atıfta bulunarak Hizb-ut Tahrir’i
hâdiselerin arkasında olmakla suçladı. Oysa gerçekte hapishane
içinde ve dışında katliamı yapanlar, el-Ekremiyye değil bizzat
Kerimov’un cellatlarıydı. Aşağıdaki hususlar, mahkumların
katledilmesinin ardında bizzat Kerimov’un bulunduğunu
göstermektedir:
1. 14.05.2005 Cumartesi akşamı düzenlediği basın toplantısında
Kerimov, hapishaneye saldıran silahlı grubun kendileriyle birlikte
isyan etmek ve kendi saflarında yer almak istemeyen bütün
mahkumları öldürdüğünü söyledi. Bu da, hapishane katliamı ortaya
çıktığı zaman mahkumların öldürülmesine dâir bir bahane üretmek
içindi.
2. Taşkent’teki insanlar, Andican Hapishanesi’ndeki evlatlarının
durumunu sormak üzere Hapishaneler Dâiresi’ne gittiler. Onlardan
ertesi gün gelmeleri istendi. Ertesi gün gittiklerinde ise dört
gün sonra gelmeleri istendi. Bundan sonra onlara hiçbir yanıt
verilmedi.
3. Hapishaneler Dâiresi’nden olan kişiler, Andican’daki
mahkumların ailelerine giderek, onlara evlatlarının hapishaneden
kaçtıklarını, şu anda onları aramakta olduklarını ve evlerine
dönmeleri halinde kendilerine teslim etmeleri gerektiğini
söylediler. Yine bu da hapishane katliamı ortaya çıktığı zaman
mahkumların öldürülmesine dâir bir bahane üretmek içindi ki “evlatlarınız
hapishaneden kaçtılar, sonra da silahlı gruplar onları öldürdü”
diyebilsinler.
4. Ayrıca bu silahlı gruplar arasında Özbekçe’den farklı bir dil
işitiliyordu. Bu da onların, Kerimov’un katliam yapmak için
getirilmiş Rus cellatları olduklarını teyid etmektedir.
Son olarak bize ulaşan haberlere göre, Özbekistan’ın diğer
hapishanelerinde de Müslüman mahkumlar, özellikle Hizb-ut Tahrir’in
şebâbından olanlar tasfiye edilmekte, öldürülmektedir ve bunların
sayıları binleri aşmış durumdadır. Yine halkın aktardığı bilgilere
göre, Özbekistan’daki bu katliamlar neticesinde katledilenlerin
sayısın 10.000’in üzerindedir. Diğer bazı haberlerde ise bu sayının
20.000 olduğu belirtilmektedir.
Ey Müslümanlar!
Muhakkak ki bu katliamlar, Batı’nın İslam’a ve Müslümanlara karşı ne
kadar kindar olduğunu yeniden kanıtlamıştır. Amerika ile Rusya, Orta
Asya’da bilhassa Özbekistan’da onu kendi taraflarına çekmek için
birbirleriyle çatıştıkları, çıkar ve nüfuz paylaşımında anlaşmazlığa
düştükleri halde, söz konusu olan Müslümanların ve özellikle
Hizb-ut Tahrir şebâbının katledilmesi olduğu sürece,
aralarındaki sürtüşmeleri bir tarafa bırakmaktadırlar. Bu gerçek, bu
akıtılan kanlara karşı verilen tepkilerden belli olmuştur. Onların
tepkileri, sanki bu kargaşa hâdiseleri futbol stadyumundaki
gürültülermiş gibi, sahte ve rezil tepkilerdi. Onlar, gazetecilerin
Andican’a girmelerine izin vermesi için Tâğut’a baskı yaptıklarını
söylediler. Fakat gerçekte sadece Tâğut’un onlar için belirlediği
yollardan girebildiler ve insanlarla konuşmalarını engellediler.
Sonra gazeteciler, Tâğut’un belirlediği yollardan girdikleri gibi
geri çıktılar. Eğer bu katliamlar halkı Müslüman olmayan dünyanın en
küçük köyünde gerçekleşmiş olsaydı, bu devletler ve bilhassa
Amerika, insan hakları ve demokrasi laflarıyla dünyayı velveleye
verirlerdi! Biz, bu Kâfirlerin ve onların uşaklarının İslam’a ve
Müslümanlara karşı takındıkları nefretle dolu kindar tutumlarının
tamamen farkındayız. Onlar Müslümanlara, bilhassa Hilâfet’in
kurulması için çalışanlara karşı birleşmektedirler ki onun
kuruluşunu önleyebilsinler. Zîra kendilerinin ve uşaklarının
helâkına neden olacak o Hilâfet, onların uykularını kaçırmaktadır.
Fakat bilsinler ki onların bu kindar tutumları, Hilâfet’in kurulması
için bizi daha bir kuvvetle hareketlendirecek ve adımlarımızı daha
da hızlandıracaktır. Allah’ın izniyle nusreti, zaferi çok yakın
görüyoruz. İşte o gün İslam’ın kindar düşmanları olan sömürgeci
kâfirler, nasıl bir yıkılışla yıkıldıklarını göreceklerdir.
Ey Müslümanlar!
Andican kasabı tarafından akıtılan Müslümanların nezih kanları, asla
heder olmayacak ve Hizb-ut Tahrir bunu kat’iyyen
unutmayacaktır. Bilakis hâfızasına kazıyacaktır. Allah [Subhânehu ve
Te’alâ]’nın kullarından sâlih olanları Halîfe kılacağına dâir vaadi
ve Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in Râşidî Hilâfet’in
yeniden dönüşüne dâir müjdesi, Allah’ın izniyle, hiç şüphesiz
gerçekleşecektir. İşte o zaman bu Andican kasabı için, gâyet âdil ve
oldukça şiddetli bir kısas olacaktır. Öyle kuvvetli bir kısas ki
onun peşinden sürüklenenleri de onunla beraber çepeçevre
kuşatacaktır. Taşkent Tâğutu, şu anda katillerin dansıyla
dansetmektedir. Muhakkak ki Allah [Subhânehu ve Te’alâ] zâlimlere
mühlet verir, fakat onu tuttuğu an, artık onu bir daha bırakmaz. Bu
fâcir zâlim Allah’ın izniyle elbette tutulacaktır. Nitekim
Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:
Muhakkak ki Allah zâlime mühlet verir. Tâ ki onu tuttuğu zaman artık
onu bırakmaz. [Buhârî rivâyet etti]
Size gelince, ey evlatlarını kaybeden Müslümanlar! Sabredin ve sebat
gösterin. Bilin ki onlar, İnşâAllah Nebîler, Sıddîklar, Şehîdler ve
Sâlihler ile beraber en-Na’îm Cennetlerindedirler. Onlar ne güzel
arkadaştırlar... Hiç kuşkusuz onların akıtılan nezih kanları, size
nusret, zafer ve izzet olarak geri dönecektir. Çünkü karanlıktan
sonra kesinlikle fecrin aydınlığı vardır ve her zorluktan sonra da
kesinlikle kolaylığın gelişi kaçınılmazdır. Muhakkak ki her
zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten de her zorlukla
beraber bir kolaylık vardır. [İnşirâh 5-6]
Öyleyse Allah’ın izniyle gelmekte olan yakın zafer ile sevinin!
Şüphesiz ki Allah emri üzere ğâlibdir, muktedirdir. Velâkin
insanların çoğu bunu bilmezler. [Yûsuf 21]