Seçimler Denilen Bir Oyun!
Lübnan bu haftalarda, önceki herhangi bir zamandan çok daha karışık
bir durumdadır. Buradaki siyâset erbapları ve spekülatörleri sınırı
olmayan bir “yalancılık” içindedirler. Bu yalancılıklarına ilâveten
bir de, “ğânimet” üzerinde çekişen veya Seçim Dâiresi “kavşağında”
birbirlerine kılıç çeken “muhâlefet”in evlatları, “Kamplaşma” ve
“Grupsal İstif” gibi yeni terimler üretmişlerdir. “Destekçilerin
evlatları”na gelince; onlardan bazıları geri çekilmiş bazıları da
“modaya uygun” olarak kıyâfetlerini değiştirmişlerdir. Zîra gerek
gözden düşenler gerekse gözden düşmek üzere olanlar olsun, değerler
ve “ideolojiler” tamamen siyâsî tavırların kontrolünden yada seçim
listelerinin oluşturulmasından uzaklaşmıştır. İnsanlar listelerin
düzenlenmesinde ve “rekâbetin” hazırlanmasında ölçünün, kendilerini
temsil eden veya kendileri adına hareket eden veya kendilerine
örneklik yapan kesimlerin değil, tam aksine adayların çıkarları
olduğunu kavramaya başlamışlardır. “Lübnan’ın yüksek çıkarları”
şöyle dursun, ne bir bölgenin ne de bir partinin çıkarları söz
konusudur. Tüm adaylarda ortak olarak göze çarpan husus ise hiçbir
seçim programlarının bulunmamasıdır. Onlarda var olan ancak her
telden çalan ama gerçekte hiçbir anlamı olmayan geniş yelpazeli
sloganlardır.
Herhangi bir seçim işleminin, Lübnan varlığının ortaya çıkmasıyla
birlikte bârizleşmiş bu siyâsî kördüğümden çıkaran bir kurtarıcı
olmayacağı muhakkaktır. Mevcut sorun bizâtihi budur zaten: Lübnan,
mezhepçi çekişmelerin odağı olsun diye Batı’nın mutfaklarında
üretilmiş, siyâsî haritası da bölgenin tamamındaki tüm azınlıkları
birleştirecek ve yine Batılı servislerin, bölgedeki diğer devletlere
sıçramak üzere müdâhale etmek istediklerinde patlatmalarına hazır
bir saatli bomba olacak şekilde tasarlanmıştır. Ayrıca Amerikan
sefîri Filtman’ın, “el-Mehâdil”in ileri gelenlerinin çoğuna, seçim
sürecinde onun sokakta kısmî bir etkiye sahip olmak istediğini
kavrayanlara ve onun diplomatik örflere bile aykırı skandallarına
muhâlefet edenlerin çoğuna yönelik şüpheli tavırları da herkesin
dikkatini çekmektedir.
Muhakkak ki yapısı itibâriyle seçimler, seçilenin seçmenlerini
temsil ettiği bir vekâlet verme üslubudur ve müvekkilin işlerinin
câiz olması şartıyla mubah bir ameldir.
Dolayısıyla her kim demokratik esâs üzere seçilirse, yasamayı halk
için yapacağı bir esas üzere seçilmiş demektir ki böylece yasamada
Allah [Subhânehu ve Te’alâ] ile çekişmektedir. Bundan
Allah’a sığınmak gerekir. Nitekim böyle bir adamın seçilmesi
haramdır. Zîra Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmuştur:
Yoksa onların Allah’ın izin vermediği bir dîni (hükümleri) getiren
(meşru kılan) ortakları mı var? [eş-Şûra 21]
İslam’dan başkası ile yönetim gösteren bir Hükümet için güvenoyu
vermek veya İslâmî esastan başkası üzere Hükümeti muhâsebe etmek
için bir adamın seçilmesi de haramdır. Seçilebilecek olan aday ise;
İslam esâsı üzere Hükümeti muhâsebe eden, Temsilciler Meclisi’ni
İslam’ın tatbikine dâvet için bir kürsü olarak alan, beşerî
yasaların amellerini ve İslam’a muhâlif diğer tüm amelleri tamamen
reddeden kimsedir. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle buyurmuştur:
Muhakkak ki hüküm (yönetim) ancak Allah’ındır. [el-En’âm 57]
Tüm bunlar nedeniyle siyâsî hitapların düzeyinin yükselmesini
umuyoruz ki hiçbir çözüme götürmeyen birtakım neticelere yol
açmaktansa fiilî sorunları kökünden tedâvi etsinler.
Muhakkak ki bizim benimsediğimiz çözüm şudur: Lübnan, geniş İslam
toprağına ilhak edilmelidir ki aralarındaki sûnî sınırlar ortadan
kalsın da Ümmet tek bir devlette, Allah’ın izniyle yaklaşmakta olan
Râşidî Hilâfet Devleti’nde yeniden birleşebilsin.