Allah ve Rasulü’nü Râzı Etmek Daha Haktır.
[Tevbe 62]
el-Ezher Şeyhi Hilâfete ve Cihâda Saldırıp Andican Katliamını Temize
Çıkarıyor
Doğruların en doğrusu [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] asırlardan beri
hep canlı, bâki ve ebedî kalan kelâmıyla, el-Buhârî’nin rivâyetinde
bize şöyle haber verdi:
Haya etmiyorsan dilediğini yap!
Ve bu şeyh ne Allah’tan ne de Allah’ın kullarından hayâ etmektedir.
O, son zamanlarda 27.05.2005 günü Andican konusunda Taşkent
Tâğutu’nun katliamını temize çıkaran bir açıklama yaptı. Özbekistan
Resmî Haber Ajansı [AUZA] ise Şeyhin tâğutun cürümlerini haklı
çıkaran bu açıklamalarını, semiz bir av yakalamışçasına sıkıca
tutarak haber bültenlerinde tekrar tekrar yayınlamaya başladı.
Andican Kasabı karşısında hak sözü söylemekten sakınarak dilsiz
şeytan olması şeyhe yeterdi. Fakat O, katliamında tâğutu destekleyen
bâtıl sözü söylemede ve kendi elini, o tâğutun akıttığı
Müslümanların nezih kanlarına bulanmış elleriyle ıslatmada “gönüllü”
oldu! Böylece bu el-Ezher Şeyhi, ins ve cin şeytanlarını bile geçti.
Kerimov’un kiralık Rus kâtilleri, yahudi askerleri ve katliam
çeteleri, Andican Meydanı’ndaki halka sıradan silahlarla değil,
makinalı silahlardan çıkan bir ateş yağmuru yağdırdılar. Böylelikle
bir anda binlerce Müslüman ölü düştü! Oysa bu el-Ezher Şeyhi, o
Kerimov’u övgüyle yücelterek ona mâzeretler türetti!
Sonra Şeyh, Hilâfet’e, Cihâd’a, Hizb-ut Tahrir’e ve diğer
İslâmî hareketlere de saldırarak Hizb-ut Tahrir’in Râşidî
Hilâfet’i kurarak gerçekleştirmeye çalıştığı İslâmî Hayatın
yeniden başlaması halinde, yüzyıllarca geriye döneceğimizi öngördü!
Bu Şeyh, Hilâfet’in farziyetinin azametini, Müslümanların Hilâfet
ile izzetlendiğini ve Müslümanların Hilâfet ile kuvvetlendiğini ve
iktidar sahibi olduğunu unuttu!
Bu söz sıradan bir kimsenin sözü olsaydı, “câhildir, böyle
söylemiştir” derdik ve Allah’tan kendisini dînde fâkih kılmasını
isterdik ki Hilâfet’in farzların tâcı ve Cihâd’ın da İslam’ın zirve
sütunu olduğunu bilsin de hatasından uzaklaşıp doğruya yaklaşsın.
Çünkü Allah Ğafur’dur, Rahîm’dir.
Fakat bile bile hakkı inkar eden, “bildiği halde saptıran” bir adam
tarafından söylenmiştir. Aynı zamanda o, âlimlerin kıyâfetini
giymiştir ve ona el-Ezher Şeyhi denilmiştir. Allah’ın, Rasulü’nün ve
mü’minlerin nefret ettiği ölümcül darbe işte budur! Yöneticilerin
Rabbine itaatten daha çok yöneticilere itaat eden adamlarla dolu
olması, el-Ezher için bir musîbet ve yüz karasıdır. Oysa el-Ezher,
karanlıkları aydınlatan bir kandil iken hayırlara koşan ve Allah
için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan sâdık âlimlerle dolu
idi. Muhakkak ki biz Allah içiniz ve şüphesiz dönüşümüz O’nadır.
Denildi ki, Şeyh politikadan anlamaz ve işlerin nasıl yürüdüğünü
bilmez. Fakat o bir süredir yöneticilerin kapılarına yapışmış,
onların nimetleriyle yaşamış, onların sadakalarıyla beslenmiş,
kulaklarını onların konuşmalarıyla tıkamış, onların söylediklerini
işitmemeyi çok ağır bulmuş, hatta onların sözlerini apaçık doğrular
olarak görmüştür. Bu Şeyh, Kerimov’un Hilâfet ve Cihâd’a
saldırdığını ve katledilen Müslümanları “terörist” olarak
tanımladığını işitmiştir. Sonra da olayların, Taşkent Tâğutu’nun
söylediği gibi ve koşulların da Andican Kasabı’nın zikrettiği gibi
olduğunu sanmıştır. Şeyh mâzurdur, çünkü derin bir siyâsî tecrübesi
yoktur, ha?! Siyâsetten câhil olması onun için özürdür, öyle mi?!
Şeyhin; yaşlılar, kadınlar ve çocuklar üzerine rastgele ateş
açılmasını algılaması için siyâseti anlaması mı gerekiyor? Muhakkak
ki katliam, somut ve hissedilir idi. Tâğutun zebânileri tarafından
gerçekleştirilen kıyıma şâhit olundu. O kadar ki katliamın
olabildiğince büyük çaplı olması için meydandaki insanların etrafını
kuşattılar, çıkışları ve yolları onlara kapattılar ve üzerlerine
makinalı silahlarla ateş saçtılar! Peki Şeyh’in bu somut olayları
algılaması için siyâsî uyanıklığa mı ihtiyacı vardır?
Sonra Şeyh; katledilenlerin çoğunun yaşlılar, kadınlar ve çocuklar
olduğunu yayınlayan medya organlarını duymamış mıdır? Onun gözleri,
katledilenlerle ve çocuk cesetleriyle dolu yolları görmemiş midir?
Katledilenlerin kanları o kadar yayılmıştı ki Kerimov’un adamları
tüm çabalarına rağmen temizlemekten âciz kalmıştı. Öyle ki bazı
sokaklardaki katliam izlerini, asfalt tabakası dökerek
kapatmışlardı!
Sonra Şeyh, çoğu Hizb-ut Tahrir’den olup İslam’a dâvet
edenler olmak üzere zindanların içinde sırf Rabbimiz Allah’tır
dedikleri için katledilenler hakkındaki medya haberlerini işitmemiş
midir? Dâvâ adamları o kimselerdir ki Şeyh’in saldırdığı Hilâfet ile
Müslümanları kalkındırmak ve yine Şeyh’in sataştığı Cihâd ile
Müslümanları izzetlendirmek istemişlerdir. İşte onları, Andican
Kasabı korkak bir katliam ile cezâlandırdı ve bu el-Ezher Şeyhi de
dilinin döndüğü her şekilde onu destekledi! Rasulullah [SallAllahu
‘Aleyhi ve Sellem]’in Mesra’sını [İsrâ ettiği mekânı] işgâl eden
yahudilerle yaptığı görüşmeler, Amerika’yı, Mubârek’i ve yahudileri
memnun etmek için onlara yönelik Cihâd ve istişhadları kınaması,
Hicâbı yasaklayan Fransa’yı desteklemesi ve küstah fetvâsında
Allah’ın haram kıldığı fâize cevaz vermesi sanki bu Şeyh’e hiç
yetmemiş gibidir! Şeyh bunların hiç biriyle yetinmemiş, bu defa da
Kerimov Tâğutu’nun Andican’daki katliamını temize çıkarmak için üç
şubesiyle dilini dışarı çıkarmıştır! O öyle bir adamdır ki,
Amerika’nın Kur’an’a hakâret etmesine sessiz kalmış, hatta gözler
görüp kesinlikle şâhit olduğu halde olayı ihtimâle dayandırarak
Amerika’nın böyle bir şeyin olup olmadığını araştırmasını
istemiştir!
Ey Müslümanlar!
Bu el-Ezher Şeyhi’nin ağzını kirleten bu açıklamalarının tehlikesine
rağmen, bu Şeyh’in ismen taşımış olduğu “el-Ezher Şeyhi” vasfının
önemine rağmen ve et-Taberânî’nin tahric ettiği Rasulullah [SallAllahu
‘Aleyhi ve Sellem]’in şu:
Ben Ümmetim için ancak, âlimin zilletinden ve münâfığın Kur’an
hakkında tartışmasından korkuyorum.
hadisinin farkında olmamıza rağmen; bu Şeyhin açıklamalarıyla
Müslümanları saptıracağından korkmuyoruz. Allah’a hamd olsun ki
Müslümanlar bakış ve basîret sahibi olmuşlardır. En incesinden en
kabasına kadar bilmekte ve pis ile temiz arasını ayırabilmektedirler.
Nitekim artık “yöneticilerin şeyhlerinden” tatmin olmaz ve onlara
güvenmez hale gelmişlerdir. Hatta Müslümanlar, bu şeyhlerin herhangi
bir açıklamasına bile artık hiçbir değer ve önem vermez hale
gelmişlerdir. Nitekim bu şeyhlerin, yöneticilerin kuyrukları
olduklarını, onları överek yücelttiklerini ve onların isteklerine
göre fetvâlar çıkardıklarını bildiklerinden dolayı onların
açıklamalarını bâtıl olarak görmektedirler.
Muhakkak ki âlimin zilleti, genelin tamamına sirâyet eder. Çünkü
âlimler her hayrın öncüsü olurlar ve her ne zaman Allah’a ve
Rasulü’ne dâvet edilirlerse birinci safta yer alırlar. İnsanlar
onlardan mutmain olurlar ve hayırda onlara tâbi olurlar. Bu nedenle
âlimin zilletinden -genelin kendisine tâbi olmasından dolayı-
korkulur. O kadar ki âlimin zilletiyle zillete, onun sapmasıyla
sapıklığa düşerler.
Biz kesinlikle biliyoruz ki, el-Ezher Şeyhi Seyyid Tantâvî
gibilerinin açıklamaları, Allah’ın kullarını ve O’na itaat edenleri,
bu Şeyh’ten ve açıklamalarından daha da tiksindirecek ve Tâşkent
Tâğutu’na ve cürümlerine duydukları öfkeyi daha da artıracaktır.
Özbekistan Resmî Haber Ajansı da bu tür açıklamaların Andican
Katliamı’nı temize çıkaran bir kanıt değil, tam aksine cürümü açığa
çıkaran bir kanıt olduğunu kavrayacaktır. Zîra insanlar, ister küçük
ister büyük olsunlar, yöneticilerin şeyhlerine artık
inanmamaktadırlar.
Ey Müslümanlar!
Andican’daki bu elîm musîbetlere rağmen, hatta Fransız AFP Haber
Ajansı’nın dünkü, 30.05.2005 tarihli haberine göre Tâğut’un son
zamanlarda gazeteleri; ilanlar, reklamlar, yıldız falları ve eğlence
köşeleri dışında sayfalarındaki herhangi bir haberi yazmaktan men
edeceği derecede tüm Özbekistan’daki katliamların vahşetine rağmen
muhakkak ki Hizb-ut Tahrir, İslam Dâveti’ni taşımayı ve
Kerimov gibi zâlim yöneticilerin gözlerini yerinden fırlatacak,
yaptıklarının vebâlini onlara tattıracak, Hakkı kuvvetlendirip
Bâtılı da yok ederek yöneticilerin bu şeyhlerinin akıllarını
başlarına döndürecek ve sömürgeci kâfirleri alçaltacak, tuzaklarını
altüst edecek ve entrikalarını meydana çıkaracak olan Râşidî
Hilâfet’i kurarak İslâmî Hayatı yeniden başlatmak üzere
çalışmayı Allah’ın izniyle sürdürecektir. Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’nın
sâlih kullarına vaad ettiği ve Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve
Sellem]’in müjdelediği Hilâfet işte budur! Hiç şüphesiz Hizb-ut
Tahrir, Allah [Subhânehu ve Te’alâ] vaadini yerine getirinceye
ve Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in müjdesi
gerçekleşinceye kadar bu uğurda çalışmaya devam edecektir. Kâfirler,
onların uşakları ve uşaklarının şeyhleri onun kuruluşunu elbette
engellemeye güç yetiremeyeceklerdir. Bilakis o Allah’ın izniyle
kurulacaktır, hem de onlar kerih görseler de!
Onlar Allah’ın Nuru’nu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Allah
Nuru’nu muhakkak tamamlayacaktır. Velev kâfirler kerih görseler de!
[es-Saff 8]