Amerika Birleşik Devletleri’nin Tuzaklarına
Düşmekten Sakının!
Amerika İslâmî Ümmet’in, Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurarak
hayatında İslam ile yönetilmeye kuvvetli bir yöneliş ile yöneldiğini
idrak etmiştir. Amerika ve ayaktakımı Hilâfet’in ne olduğunu ve ne
kadar azametli olduğunu kavramış, kurulması halinde dünyanın
servetlerini yağmalayan, zenginliklerini yiyen ve âkıbetlerini ele
geçirmeye çalışan Amerika’nın başını çektiği tüm tâğutların kökünün
kazınacağının farkına varmıştır. Bu nedenle onun habis zihnine
oldukça şerir bir plân gelmiştir. Buna göre İslâmî hareketleri,
yönetimlerin siyâsî hayatına ortak etmektedir ki yönetime ortak
olsunlar ve ortamında yer alsınlar. Böylece Amerika Müslümanlara, bu
hareketlerin ileri gelenlerini iktidara taşıyarak İslam’ın yönetime
ulaştığını gösterecektir. Bu şekilde insanlar az da olsa
yatıştırılmış ve Müslümanların büyük bir iştiyakla koştukları İslâmî
Hilâfetin kuruluşu az da olsa geciktirilmiş olacaktır.
Ey Müslümanlar! Muhakkak ki Amerika, üç aylık bu habis plânı ile
haddini aşmıştır. Belgeler dağıtmış, araştırmalar hazırlamış ve
açıklamalar yapmıştır ki Amerika’nın İslâmî hareketlere dâir
politikası yönünde bir değişim gerçekleşebilsin. Önceden özellikle
11 Eylül hâdiselerinden sonra olduğu gibi, lâik partilerin iktidar
yularlarını ele geçirmelerine teşvik etmek ve İslâmî hareketleri
uzaklaştırmak üzerinde yoğunlaşmasına karşılık, bu defa son
zamanlarda engellememeye aksine İslâmî hareketlerin yönetime
katılmalarına fırsat aralamak üzere çeşitli araçlar ile teşvik
etmeye başlamıştır. Lâkin bu, hayat vakıasında İslam’ın hükümlerini
ortaya çıkarmak ve bu yönetimleri değiştirmek esâsı üzere değil,
bilakis Müslümanların beldeleri üzerinde kurulu bulunan mevcut
beşerî sistemler dâhilindedir!
Bakış sahipleri elbette görmektedir ki Amerika, Müslümanların
beldeleri üzerinde kurulu bulunan mevcut yönetimlerin değişmesini
istememektedir. Nitekim bu yönetimler, Amerika’nın çıkarlarını
koruyarak ona üstün bir hizmet sunmuşlardır ve hâlen sunmaktadırlar.
Bununla birlikte o, “demokratik seçimler” velvelesiyle İslâmî
hareketleri, otoriteye ait siyâsî hayata katarak bu yönetimlerin
frapan kıyafetler giymelerini istemektedir ki böylelikle bu
hareketler, mevcut yönetimlerin suratlarını güzelleştiren ve
ömürlerini uzatan bir parçası haline gelsin de Müslümanlar değişimin
gerçekleşmesinden ve kalkınma arzusundan saptırılabilsin. Bütün
bakış ve basîret sahipleri, bu yönetimlerin, yerlerini İslam
Nizâmı’na bıraktıran köklü bir değişime muhtaç olduklarını ve şu
anda üzerlerinde bulunan yırtık paçavraların yeni görünüm verilerek
yamalanamayacağını kesinlikle kavramışlardır. Aşağıda, söz konusu bu
son üç aylık belgelerden, araştırmalardan ve açıklamalardan
derlediklerimizi beyân ediyoruz:
1. Amerikan Dışişleri Bakanı’nın Yakın Doğu işlerinden ve Ortadoğu
ile İşbirliği Ortaklığı Girişimi Fonu’ndan sorumlu vekil
yardımcısı Scott Carpenter, 09.03.2005’te Paris’teki Amerikan
Sefâreti’nde, yaptığı açıklamada; “Washington’un Ortadoğu’daki
faaliyetlerini, mevcut yönetimlerin yıkılmasını teşvik etmek
uğrunda sürdürmeyeceğini, fakat buna karşılık mevcut durumdaki
kireçlenmenin sürmesini de kabul etmeye yanaşmadığı, bununla
birlikte kaygılarının oraları demokrasiye dâhil etmek olduğunu”
belirterek “Yeni bir şafak ve yeni bir ümit temin edilmesi
gerektiğini” ilâve etti.
2. Amerika, 14.03.2005’te İskenderiyye Kütüphanesi’nde düzenlenen
Islâh-ul ‘Arabî Konferansı’na katılanlara, İslâmî hareketleri de
Arap Âlemindeki siyâsî reform sürecine ortak olmaya çağırmaları
tâlimatını verdi. Nitekim sonuç bildirgesinde şu çağrıda
bulunulmuştur: “Arap devletlerindeki siyâsi yönetimlere İslâmî
siyâsî hareketleri de ortak ediniz ve din ile siyâset arasındaki
ilişkiyi yeniden dile getiriniz.”
3. Amerikan Başkan yardımcısı Dick Cheney’nin kızı ve Amerikan
Dışişleri Bakanı’nın Yakın Doğu işlerinden ve Ortadoğu ile
İşbirliği Ortaklığı Girişimi’nin genel koordinasyonundan sorumlu
önemli vekil yardımcılarından biri olan Elizabeth Cheney,
14.04.2005’teki bir konuşmasında, “herhangi bir İslâmî siyâsî
grup ile bir diyalog başlatmaya uzak durmayacağını, ama
faaliyetlerinin esâsî Amerikan ilkeleriyle de çelişmeyeceğini”
söylüyordu.
4. Birleşik Devletler RAND Corporation’a bağlı olan Ulusal
Güvenlik’teki bir araştırma birimi, 14.05.2005’te “Sivil
Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler” [Civil
Democratic Islam: Partners, Resources, and Strategies] başlıklı
bir rapor yayınladı. Orada “Ilımlı” İslâmî kesim ile
ilişkilendirilmesi istenen Amerikan politikasının özellikleri
sınırlandırılıyordu.
5. Bush Yönetimi içerisindeki Yeni-Muhâfazakâr Hareket,
03.06.2005’te Ortadoğu’daki medya organlarında bahsedilen ve
gazetelerde dolaştırılan “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi” [PNAC:
Project for the New American Century] başlıklı bir belge
yayınladı. Bu belgenin editörü, Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin
icra direktörü olan Gary Schmitt’tir. Belgede, Arap Âleminin giriş
kapısı olarak itibar edilen Mısır’a ve içerisindeki İslâmî
hareketlere değinilmiş ve şöyle denilmiştir: “Şimdi bu
hareketler ile ilgilenmek, Amerika’nın çıkarlarındandır… Onlardan
bazılarının Birleşik Devletler’e muhâlefet etmelerine rağmen.”
6. Bu Amerikan politikasının “meyvesi” şu iki yönden alınmaya
başlamıştır:
Birincisi: İslâmî hareketlere Batı-tarzı laik fikirler
aşılanması. Nitekim Kuveyt’teki ve Mısır’daki, bundan önce de
Ürdün’deki İslâmî hareketlerin üyelerinden bazıları, “İslâmî”
denilen partilere Müslüman olmayan vatandaşlardan üyelerin
katılmasına hiçbir engel bulunmadığını açıklamışlardır. Yine
Mısır’da öne çıkan İslâmî üyelerden biri “Düsturumuz Kur’an’dır”
şiârını, “Siyâsî çalışmadaki metodumuzu ifade etmeyen duygusal
bir slogan” şeklinde tanımlamıştır. Yani Amerika bu İslâmî
partileri, Hristiyan Demokratlar Birliği Partisi, Hristiyan
Sosyalistler Birliği Partisi ve diğerleri gibi Batı’daki Hristiyan
partilerin benzeri bir hale getirmeye çalışmaktadır. Bir başka
ifadeyle bunlar, dîni sadece isimlerinde zikreden fakat siyâsî
çalışmalarında laik düşünme ve laik eksen dahilinde ilerleyen ve
özel durumların gerektirmesi halinde bazı dînî duyguları okşayan
bir yapıda olacaklardır.
İkincisi: Amerikan Yönetimi’nin bazı İslâmî hareketler ile
bağlantı kurmaya uğraşması. Bu konu açığa çıkmış, medyada ve kimi
basın-yayın organlarında bu hususta, meselâ Mısır’daki,
Suriye’deki, Kuveyt’teki, Lübnan’daki ve Filistin’deki bazı
hareketler ile bazen Amerikalı resmî yetkililer bazen Kongre
heyetleri bazen de Amerikalı işadamları arasında yapılan
görüşmeler hakkında yayınlar yapılmıştır. Kezâ Avrupa da bazen
açık bazen de yarı-açık biçimde İslâmî hareketlerden bazıları ile
bağlantı hattına girmiştir.
Ey Müslümanlar! Şüphesiz ki Amerika, oldukça habis bir plân ve
aşağılık bir tuzak çizmiştir ve çizmektedir. Böylece İslâmî
hareketleri komplolarının ağına düşürmek istemektedir ki
“demokratik” seçimler oyunu vâsıtasıyla yönetime ortak olabilsinler,
sonra da bu hareketler bu yönetimlerin bir parçası haline
gelebilsinler ve dolayısıyla bu yönetimleri değiştirmek için
çalışacaklarına, onları korumak için çalışsınlar ve Müslümanların
beldeleri üzerinde kurulu bu mevcut fâsid beşerî yönetimlerin çirkin
suratlarına güzelleştirilmiş bir görünüm kazandırabilsinler. Buna
ilâveten bu hareketler sistemin parçaları olarak kaldıkları
müddetçe, ciltlerini de aşama aşama değiştirebilsinler!
Gerçek şu ki Amerika, bağırlarınızda alevlenen İslam’ın kor alevini
söndürmeye ve kuvvetli bir yöneliş ile koştuğunuz Hilâfet Nizâmı
yoluyla İslam’ın tatbikini geciktirmeye, bunu da -Amerika ile
bağlantılı olan- İslâmî hareketleri iktidara ulaştırarak, İslam’ı
yönetime gelmiş göstererek yapmaya çalışmaktadır. Muhakkak ki
İslam’ın Yönetim Nizâmı, seçkin ve apaçık bir nizamdır. Kesinlikle
hiçbir karışıklık veya saptırma kabul etmez. İşte O, Allah’ın
indirdikleri çerçevesinde yönetim gösteren Hilâfet Nizâmı’dır. Ve O,
Allah’ın kulları için seçtiği ve üzerlerine farz kıldığı, Rasulü [Salavâtullahi
ve Selâmuhu ‘Aleyh]’in tatbik ettiği ve ona göre de Râşid
Halîfelerin ve onlardan sonraki her âdil Halîfenin sürdürdüğü bir
nizamdır. İşte bu nizam, İmâm Ahmed’in tahric ettiği Rasulullah [SallAllahu
‘Aleyhi ve Sellem]’in şu hadisini doğrulayarak Allah’ın izniyle geri
dönecektir:
…Sonra da Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır.
Ey Müslümanlar! Beşerî yönetim sistemlerine katılmak ve Allah’ın
indirdikleri ile yönetmemek, İslam ile yönetimin iyi, doğru
olmadığına îtikad ettiği, inandığı zaman yöneticileri kâfir yapar:
Her kim Allah’ın indirdikleri ile yönetmezse, işte onlar kâfirlerin
ta kendileridir. [el-Mâ’ide 44]
Ve İslam ile yönetmediği halde İslam’ın iyi, doğru olduğuna îtikad
ettiği zaman da onu zâlim ve fâsık yapar:
Her kim Allah’ın indirdikleri ile yönetmezse, işte onlar zâlimlerin
ta kendileridir. [el-Mâ’ide 45]
Her kim Allah’ın indirdikleri ile yönetmezse, işte onlar fâsıkların
ta kendileridir. [el-Mâ’ide 47]
Yani yönetime ortak olup da Allah’ın indirdikleri ile yönetmeyen
kimse için söylenebilecek en hafif şey, onun zâlim bir fâsık
olduğudur. Belin bükülmesi de zaten işte budur! Ancak bu konuda bir
diğer tehlikeli husus daha vardır. O da bölgedeki Amerikan
politikasına hizmet edilmesidir. Dolayısıyla bu katılım, iç içe
geçmiş bir karanlık olacaktır! Amerika, İslam’a ve Müslümanlara bir
hizmet (!) olarak, İslâmî hareketleri beşerî yönetimlere ortak
etmeleri için uşaklarına izin vermiştir, denilemez. Yada Amerika, bu
hareketlerin şiddete başvurmalarından korktuğu için onlarla
görüşmeye ve onları yönetime ortak etmeye gönülsüzce mecbur
kalmıştır, da denilemez. Böyle söylenemez! Bilakis fikir ve siyâset
adamları şöyle dursun sıradan insanların geneli bile bilmektedir ki
Amerika bu hareketler ile görüşüp onları yönetime ortak ederek ancak
kendisinin ve bölgedeki uşaklarının çıkarlarına hizmet ettirmekte,
bu hareketlere Batı-tarzını sızdırmakta ve onları denetim altına
almaktadır. Yoksa Müslümanların pratik hayatında İslam’ı tatbik
ettirmemektedir!
Ey Müslümanlar! Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir sizi, Amerikan
plânlarını ve Müslümanlar, özellikle İslâmî hareketler için
hazırladığı tuzakları hafife almak hususunda uyarmaktadır.
Öyleyse sevimli açıklamalara ve sıcak görüşmelere aldanmayın! Başta
Amerika olmak üzere sömürgeci Kâfir devletlerin suratına tüm
kapıları kapatın! Zîra bu, ölümcül bir zehir ve dermansız bir
hastalıktır Onlar bir mü’min hakkında, ne bir ant ne de bir
antlaşma tanırlar. İşte onlar saldırganların ta kendileridir.
[et-Tevbe 10]
Yine Hizb-ut Tahrir İslâmî Ümmete, Allah’ın izniyle
Hilâfetlerinin kesinlikle kurulacağını ve Allah’ın yardımıyla sadece
Amerika’ya karşı değil, Müslümanların beldelerine saldırıda onun
ortak olan İngiltere’ye ve bundan önce parazitleri olan yahudi
varlığına karşı ve nihâyet İslam’ın aleyhine pusuya yatan herkese
karşı şüphesiz muzaffer olacağını müjdelemektedir. Elbette
biz bunu hayallerde uçuşan bir şey olarak söylemiyoruz. Bilakis
Allah [Subhânehu ve Te’alâ]’nın vaadini, Rasulullah [SallAllahu
‘Aleyhi ve Sellem]’in müjdesini, bu Ümmetin azametini ve cesâretini
ve bu Hizbin, en hayırlı azıklar ve güçlü bir hazırlık gerektiren
Hilâfet uğrundaki çalışmasının derin köklerini söylüyoruz. İşte
silahları bunlar olan, hiç şüphesiz muzaffer olacaktır, bi-İznillah…
Muhakkak ki, Rasullerimize ve îmân edenlere, hem bu dünya hayatında
ve şâhitlerin kâim olacakları (şâhitlik edecekleri) günde nusret,
zafer vereceğiz. [Ğâfir/Mu’min 51]