İslam’ın hayat ile bağlarının kopartıldığı,
Hilafet’in kaldırıldığı günden bu yana laik (dinsiz) Türkiye
Cumhuriyeti'nin uygulamış olduğu baskıcı politikalar renk ve ritim
değiştirerek devam etmektedir. Soluduğumuz havayı dahi kirleten laik
(dinsiz) TC, kirlettiği bu hayatta temiz kalan son değerlerimize
saldırılarını ısrarla sürdürmektedir. Nitekim kadının hür ve
Müslüman olduğunun bir işareti olarak Rabbimizin farz kıldığı
başörtüsü, son yıllarda hedef tahtası haline getirilmiştir.
Kurulduğu günden beri halkına karşı demir yumruk
olmasını bilen bu laik devlet, başörtüsüne karşı ayrı bir kin
beslemektedir. Uygulanan laik politikalar neticesinde kendi
kültüründen kopartılmış şahsiyet fukarası kesimler, içinde
yaşadıkları toplumun dininden utanç duymuş ve bu toplumda başörtülü
Müslümanların olmasını hiçbir zaman kabullenememişlerdir. Bu utanç,
kin ve nefret öylesine hâd safhaya ulaşmıştır ki; İffetlerini
korumak ve Rablerini razı etmek için başörtüsü takan Müslüman hanım
kardeşlerimiz ile karşı karşıya gelmemek adına “kamusal alan”
mefhumunu icat etmişlerdir.
Laikliği benimseyerek hayvâni bir hadarata sahip
olmuş bu kesimlerin yaptıkları şaşılacak bir şey değildir. Çünkü
izini takip ettikleri ataları da, şapka giymeyen binlerce Müslüman
için darağaçları hazırlamış ve hiç acımadan vahşi bir katliama
girişmişlerdir.
إِن يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاء
وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُم بِالسُّوءِ
وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ Eğer onlar
sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler ve size ellerini ve
dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten onlar sizin kâfir olmanızı
istemektedirler. [el-Mumtehine 2]
Dini hayattan ayırma akidesini, yani küfrü
kalplerine ve zihinlerine yerleştirmiş, İslamî ne varsa ona karşı
savaş açmış ve böylesine bir katliama imza atmış bu zalim güruh ile;
başörtüsüne türlü hakaretlerde bulunan, başörtülüleri aşağılayan,
onları okul kapılarında beklettiren, bulaşıcı bir hastalığa
yakalanmışlar gibi onlara tecrit odaları hazırlayanlar aynı
zihniyetin ürünleridir. İşte bu nedenle onların iğrenç cürümlerine
şaşırmak ancak onları tanımamaktan kaynaklanır.
قَالَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّثْلَ قَوْلِهِمْ
تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ قَدْ بَيَّنَّا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Onlardan öncekiler de işte tıpkı onların dediklerini demişlerdi.
Kalpleri (akılları) nasıl da birbirine benzedi? Kesinlikle bilen bir
toplum için âyetleri apaçık gösterdik.
[el-Bakarâ 118]
İşte Bu Nedenle Ey Müslüman Bacılarımız!
Bu zorbaların zulümleri, sizi aşağılamaları, sizi
tehdit etmeleri, İslam dışı vaatleri karşısında ilk dönemin saliha
hanımları gibi davranmaya devam ediniz. Rabbimizin başınıza taç
olarak yerleştirdiği başörtüsünü ne pahasına olursa olsun korumaya
özen gösteriniz. Şu saliha hanımları kendinize örnek edininiz:
Ebû Davut Safiyye bint-u Şeybe'den o da Âişe [RadiyAllahu
‘Anh]'dan şunu tahric etti:
أنها ذكرت نساء الأنصار فأثنت عليهنّ وقالت لهنَّ
معروفاً، وقالت: لما نزلت سورة النور عَمَدْنَ إلى حجور، فشققنهنَّ
فاتخذنه خمراً "O, Ensar kadınlarını
hatırladı da, onları hayırla yad etti ve onlar hakkında güzel sözler
söyledi. Ve dedi ki;“Nur suresi nâzil olduğunda onlar önlüklerine
yöneldiler ve hemen onu parçalayıp ondan hicâb edindiler."
Sizler eğer bu tâcı korur ve sabreder iseniz,
İslam’ın ilk hanım şehîdi Sümeyye’nin ve Ebî Seleme [RadiyAllahu
‘Anh] ile birlikte hicret etmek istediğinde insanların evlâdını
elinden alıp kolunu kırarak kocasına eşlik etmesine engel oldukları
halde Allah kendisine bir çıkış yolu verinceye kadar sabreden
Mü’minlerin annesi Umm-u Seleme’nin kardeşleri olursunuz. Yine siz,
Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] ile İkinci Akabe
Bey’atı'na katılan iki hanım sahâbe olan Esmâ Umm-u Munia ile
Nuseybe Umm-u Ammara’nın ve diğer celîl hanım sahâbilerin kardeşleri
olursunuz.
Muhakkak ki mâruz kaldığınız şiddet ve başınıza
gelen zorluk, yakın kurtuluşun alâmetleridir. Nitekim Rasulullah [SallAllahu
‘Aleyhi ve Sellem] şu âyeti okuduğunda:
فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا، إِنَّ مَعَ
الْعُسْرِ يُسْرًا Her zorlukla beraber
muhakkak bir kolaylık vardır. Gerçekten her zorlukla beraber bir
kolaylık vardır. [İnşirah 5-6]
Salâvatullahi ve Selâmuhu Aleyh şöyle dedi:عسر
واحد لن يغلب يسرينBir zorluk asla iki
kolaylığa galip gelmez.
Ey, Müslümanların Oylarını Alarak Yönetime Gelen,
Sonra da Onlara İhanet Eden Hain Yöneticiler!
Sizleri öylesine bir ölüm sessizliği kaplamış ki,
sizler zillet içinde yaşamaya öylesine alışmışsınız ki başörtüsüne
uzanan elleri öpmek için birbirinizle yarışıyorsunuz. İffetli
Müslümanlara “fahişe” diyecek kadar Müslümanlara kin besleyenlerin
hazırlamış olduğu TV programlarında boy göstermekten utanmıyorsunuz.
Ve yine hiç utanmadan şu sözleri sarf edebiliyorsunuz:
“Türkiye'de türban sorunu var, her zaman bunu
söylüyorum. Bu konuda iki çıkış yolumuz var; birisi toplumsal
mutabakat, birisi de kurumlararası ilişkilerin mutabakatı. Şu anda
toplumsal mutabakat var, diğeri maalesef yok. O da başarılırsa
herhangi bir gerginliğe mahal verilmeden bu iş çözülmüş olur.”
Âr damarı param parça olmuş Erdoğan’ın söylemiş
olduğu bu söz ve buna benzer tüm sözleri, onun ABD’den aldığı özel
eğitimler neticesinde öğrenmiş olduğu oyalama taktiklerinden ve ABD
aleyhtarı olan laik kesimlere baskı uygulama siyasetinden başkası
değildir.
Şu bilinmelidir ki; Allah’ın Müslüman kadına
yüklemiş olduğu bu farziyetin, tartışılmaya veya referanduma veya
mutabakata asla ihtiyacı yoktur. Bu yöneticilerin başörtüsüne
mutakabat aramalarının sebebi Allah’tan korkar gibi laik
Kemalistlerden korkmalarıdır. Onların durumu Rabbimizin şu hitabında
anlattığı gibidir:
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ قِيلَ لَهُمْ كُفُّواْ
أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ فَلَمَّا
كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَخْشَوْنَ
النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّهِ أَوْ أَشَدَّ خَشْيَةً وَقَالُواْ رَبَّنَا
لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَ لَوْلا أَخَّرْتَنَا إِلَى أَجَلٍ
قَرِيبٍ قُلْ مَتَاعُ الدَّنْيَا قَلِيلٌ وَالآخِرَةُ خَيْرٌ لِّمَنِ
اتَّقَى وَلاَ تُظْلَمُونَ فَتِيلاًıKendilerine,
ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen
kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden
bir gurup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku
ile insanlardan korkmaya başladılar da "Rabbimiz! Savaşı bize niçin
yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet
savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?" dediler. Onlara de ki: "Dünya
menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır
ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez."
Ey Türkiye Müslümanları!
Gördünüz ki başınızdaki yöneticiler ABD ile ittifak
yapmak, Müslümanların kanı bulaşmış necis elleri sıkmak için tüm
gücünü sarf ederlerken Müslüman kadınlarımızın iffetini korumak için
hiçbir şey yapmamaktadırlar. Onları öylesine bir zillet kuşatmıştır
ki kendi çocuklarını ABD’ye okumaya gönderirlerken fakir halkın
çocuklarının okul kapılarında aşağılanmasına seyirci kalmaktadırlar.
Yine, Erzurum’da yaşanan olayda da gördünüz ki bu
kokuşmuş sisteme evlatlarınızı kurban vermeniz dahi İslam
düşmanlarını memnun etmemektedir.
Şüphesiz ki; başörtüsü sorununun kaynağı bizatihi
laik Türkiye Cumhuriyetinin kendisidir. O, var olduğu müddetçe ne
başörtüsü sorunu, ne de Müslümanların diğer sorunları köklü bir
çözüme kavuşturulamaz.
Ancak İslamî hayatın başlaması, yani İkinci
Râşidî Hilafet Devleti’nin kurulması tüm sorunlarınıza çözüm
getirecektir. İslamî hayatın var olduğu dönemlerden bize ulaşan şu
iki örnek bunun bir delilidir:
İbn-i Hişam, Sîreti’nde Benî Kaynuka gazvesinin şu
sebeple olduğunu rivayet etmiştir:
“Müslüman bir kadın, satmak için bir eşyasını
getirdi ve onu Benî Kaynuka'nın pazarında sattı. Sonra onlardan bir
kuyumcunun yanına oturdu. Daha sonra onlar kendisinden yüzünü
açmasını istediler, o ise bunu reddediyordu. Peşi sıra kuyumcu
gizlice onun elbisesinin bir tarafına yöneldi ve hemen onu kadının
sırtına iliştirdi. Sonra kadın ayağa kalkınca avret yeri açıldı,
onların da buna gülüşmeye başlamalarıyla birlikte kadın feryat
etmeye başladı. Bunu duyan Müslümanlardan bir adam kuyumcunun
üzerine atladı ve onu öldürdü. O kuyumcu yahudiydi. Yahudiler de bu
Müslümana aşırı kızdılar ve onu öldürdüler. Bundan dolayı o
Müslümanın yakınları da yahudilere karşı Müslümanlara bağırarak
yardım istedi…”
Hicrî 223 senesinde, Rum topraklarındaki
Amuriyye'nin (Ankara) fethinin, bu ülkede tesettürü ayaklar altına
alınan bir hanım sebebiyle olduğu tarih kaynaklarında mevcuttur.
Kadın bağırarak Müslümanların Halîfesi Mu'tasım Billâh bin Hârun er-Raşîd'den
yardım istedi. Bunu duyan Halîfe hemen orduyu hazırladı ve Umuriyye
üzerine yürüdü. Neticede orayı fethedip düşmanı şiddetli bir bozguna
uğrattı.
Şüphesiz ki; başörtüsü Müslüman kadının tâcı olduğu
gibi; Râşidî Hilafet
de İslam ümmetinin tâcıdır ve
Hizb-ut Tahrir size işte
böylesine izzetli ve şerefli bir tacı giydirmek için, gece-gündüz
çalışmalarına devam etmektedir.
İkinci Râşidî Hilafet,
Allah’ın izniyle kurulma arifesindedir. Kapılar aralanmış, kilitler
tek tek kırılmaktadır.
Haydin! Siz de tüm gücünüzü bu hayırda kullanın ve
karanlıklara gömülmüş dünyayı aydınlatacak olan İkinci Râşidî
Hilafet’in güneşini görmek için, üzerinize atılmış olan ölü
toprağını silkeleyin!
Haydin! Sizin için çalışan ümmetin ihlâslı dava
adamlarıyla birlikte siz de çalışın.
Haydin! Hizb-ut Tahrir’in size hayat verecek
olan çağrısına icabet edin ve bu kirli havayı, bu kirli hayatı
tertemiz İslam nuru ile doldurun.
وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ،
بِنَصْرِ اللَّهِ İşte o gün Mü’minler de
Allah’ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır.[er-Rum
4-5]