Soru: Sünen
sahipleri şu hadisi nakletmişlerdir:
“Sefine (R.A) Nebi (S.A.S)’den naklettiği rivayette O
(S.A.S) şöyle buyurmuştur: “Hilafet ümmetimde otuz
senedir. Bundan sonra meliklik olacaktır.” Sonra da Sefine sözüne
şöyle devam etti: “Bu otuz yıl Ebu Bekir, Ömer, Osman ve
Ali’ye mahsustur. Biz onların dönemini otuz yıl olarak
bulduk. (Said dedi ki) Ben ona şöyle dedim: “Ümeyye oğulları
Hilafetin kendilerinde olduğunu zannediyorlar.” Sefine dedi
ki: “Zerka oğulları yalan söylemişler. Aksine onlar şerli
meliklerden birer meliktirler.”
Ahmed İbn Hanbel’in rivayetinde ise şöyle geldi:
"Sefine (R.A)’dan rivayette Rasulullah (S.A.S) şöyle
buyurmuştur: “Hilafet otuz yıldır. Bundan sonra
meliklik olacaktır.”
Yukarıdaki hadislerin işaret ettiğine göre; Hilafet otuz
yıldır. Ondan sonra meliklik olacaktır. Oysa meliklik bir
İslam yönetimi değildir. O halde Emevi, Abbasi ve Osmanlı
devletlerinin birer İslam devletleri oldukları nasıl söylenebilir?
CEVAP: Söz konusu hadis, Raşidi
Hilafet'in otuz yıl olacağını ifade etmektedir. Fakat
sanıldığı gibi Hilafet sadece Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz.
Osman ve Hz. Ali ile sınırlı değildir. (Bazıları bu döneme
Hz.Hasanın altı aylık dönemini de ilave ederler.) Böyle bir
iddia yanlıştır. Zira böyle bir iddiaya karşı Rasulullah
(S.A.S) şöyle buyurmaktadır:
"İçlerinden on iki halife geçmedikçe bu iş son
bulmayacaktır." (Müslim, imare, 1)
“Bu din, on iki halifeye kadar aziz ve korunur olmakta
devam edecektir.” (Müslim, imare, 1)
“İslam dini on iki halifeye kadar aziz olmakta devam
edecektir.” (Müslim, imare 1)
“Bu iş on iki halifeye kadar aziz olmakta devam edecektir.”
(Müslim, imare, 1)
Bu hadislerden anlaşılan; Hilafetin dört veya beş
kişiyle sınırlı olmadığıdır. Rasulullah (S.A.S) on iki
halifeden bahsetmekte ve bunlar vasıtasıyla dinin aziz olarak
devam edeceğini anlatmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz
(S.A.S), Raşit Halifelerden ve Emevilerden de sonra gelecek
olan Abbasileri övücü sözler söylemiştir. Cabir İbn
Abdullah’ın nakleddiği bir rivayette Hz. Peygamber şöyle
buyurmaktadır:
“Abbasın oğullarından bir takım melikler olacaktır ve
Allah onlarla dini aziz eyleyecektir.” (Celaleddin
Es-Suyuti, Tarihul Hulefa, s.15)
Ümmü Fadlın naklettiği bir rivayette Rasulullah (S.A.S)
Hz. Abbasa “Halifelerin babası" şeklinde hitabta
bulunmuştur:
“Bana halifelerin babasını getirin.” (Tarihul Hulefa
s.16)
Hz. Aişe’nin nakleddiği merfu bir rivayette Rasulullah
(S.A.S) şöyle buyurmuştur:
“Abbasoğulları için öyle bir sancak olacaktır ki
hakkı ikame ettikleri müddetçe onlardan çıkmayacaktır.”
(Tarihul Hulefa s.16)
İbn Abbas ve babasından gelen bir rivayette ise Rasulullah
(S.A.S) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ım! Abbasa ve oğullarına nusret ver.”
(Tarihul Hulefa s.18)
On iki halife ve Abbasoğullarına övgü konulu bu hadislere
bakılırsa Hilafet dört halife veya Hz. Hasan’ın dönemiyle
sınırlı bir dönem olmadığı anlaşılır. Hilafetin otuz
yıl olduğunu bildiren hadislerle bu son hadisler arasında her
hangi bir zıtlık yoktur. Zira Hilafetin otuz yıl olduğunu
ifade eden hadisin anlaşılmasında yanlışlık
yapılmaktadır. O halde Hilafetin otuz yıl olmasından maksat
nedir?
Aslında hadisler arasında bazı kimselerin böylesine sıkışıp
kalmasındaki temel sebep; nasların bir bütünlük içerisinde
incelenmemesi ve sonuçta da yanlış yargılara
saplanılmasıdır. Böylece bir hataya düşenler, Emevi,
Abbasi ve Osmanlı halifeliklerini batıl kabul edip İslam
devleti olmadıklarını söyleyip dururlar ve bil fiil
söylenmektedir de.
Bütün bunlara sebep olan şey de; nasları bir bütünlük
içerisinde incelemek yerine, cımbızla bir tanesini ortaya çıkartıp
ona göre meseleye yaklaşmaktır. Aksi takdirde Rasulullah
(S.A.S) bir tarafta hilafet otuz yıl diyecek, diğer yandan ise
on iki halifeden bahsedip Abbasilere övgüler verecek? Böylesi
bir şey, Allah Rasulüne asla caiz değildir.
Sünnisi olsun Şiisi olsun bütün müslümanlar, Ömer b.
Abulaziz’in hilafetini över ve kabul eder. Doğru olması
gereken de budur. Ömer b. Abdulaziz adil, salih ve muhlis bir
halifedir. O, halifelik döneminde ülkeyi adaletle doldurmuş
ve hak ile yönetmiştir. Dolayısıyla o, ne bir kral ve ne de
bir zalimdi. Suyutinin de dediği gibi Ömer b. Abdulaziz Raşit
bir halife idi. (Tarihul Hulefa s.28) Yaklaşık üç yıl
halifelik yaptı. Şimdi Raşit halifelerin hilafet dönemleri
olan otuz yıla üç yılıda eklersek otuz üç yıl
yapmaktadır. O halde Rasulullah (S.A.S) yanılmıştır..... Böyle
mi diyeceğiz. Haşa!. O (S.A.S), geleceğe ait bu sözü Allah
(c.c)’dan nakletmekte ve burda da doğru söylemiş ve
yanılmamıştır. Yanılma, hadisi maksatlı anlamak
isteyenlerdedir. Evet, hadisi emelleri doğrultusunda eğip bükmek
isteyenler, yanılmaktadır. Bu fikirde olan kimseler Raşid
halifelerden sonra halife olmadığını, Emevi, Abbasi ve
Osmanlı halifeliklerinin batıl olduğunu, dolayısıyla
halifelerin dört veya Hz. Hasanla beş olduğunu söylerler.
Ama ne hikmetse Şia inancındaki on iki imamın silsileten
devam edip dört veya beşle sınırlı kalmayan halifeliklerini
de kabul ederler. Bir yandan da halifeler dört veya beşti
derler. (!)
Oysa Hz. Peygamberin söylemiş olduğu hadisindeki “melikler”
den maksat; yönetim sistemi manasında değildir. Biz biliyoruz
ki Hz. Hasandan sonra da Kur’an ve sünnet ahkamı icra
edilmekteydi. Rasulullah (S.A.S)’ın devlet nizamını Muaviye
de sahabeye uygulamaya devam etmiş, Ömer b. Abdulaziz de devam
etmiş ve yine Abbasi ve nihayet Osmanlının elinde 1924’e
kadar da devam edilmiştir. Demek ki hadiste geçen “melik”
yönetim nizamı manasında değildir. İşte hadisi yanlış
anlayanlar bu noktada hataya düşmektedirler. Hadisteki “melik”ten
maksat; şeri hükümleri uygulamada zalim olmaktır. Yani
idareyi, uygulamayı kötü ve zulüm yönünde icra etmektir.
Fakat bununla beraber onlar yine halifelerdir. Rasulullah
(S.A.S)’de onlara “halife” diye hitabta bulunmuştur.
“İçlerinde on iki halife geçmedikçe bu iş son
bulmayacaktır.” (Müslim, imare,1)
Böylece Rasulullah (S.A.S) onlara hem “melik” ama
hem de “halife” demektedir. Burada bir tezat yoktur.
Zira hadisteki “melik” yönetim nizamı manasında
değildir. Aksi halde İslam'da olmayan bir krallık nizamı
Allah Rasulü’nün tecviz ettiği kabul edilmektedir ki bu
kesinlikle düşünülemez. Demek ki hadisteki “melik”
kelimesinden kastedilen yönetim nizamı değil, İslam'ı
uygulayan ama zulmeden halife manasındadır. Nitekim Tac
yazarı Mansur Ali Nasıf hadisteki “sonra melikler
olacaktır” ibaresini “sonra halife, meliklerin
uslubu üzerinde olacaktır” şeklinde açıklar. (Et-Tac
El-Camil Usul, c.3, s.40) Yani halife bir melikmiş gibi
zulmedecektir. Yoksa toplum hayatında Kur’an ve sünnet ahkamını
ve nizamını kaldıracak değildir. Dolayısıyla buradaki “melik”,
yönetim nizamı manasında değildir. Bilakis Rasulullah
(S.A.S) melik kelimesini “zulmeden kral” manasında
kullanmıştır. Hz. Peygamber Efendimiz önünde titreyen bir
bedevi araba söylediği şu sözün de “melik”
kelimesini aynı manada kullanmaktadır: “Ben ne bir
kralım, ne de bir zorbayım.” Diğer bir rivayette ise: “Ben
bir kral değilim. Ben kurutulmuş et yiyen bir kadının
oğluyum.” (Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi
c.8, s.447 Rasulullah (S.A.S) bu hadisinde “melik”
kelimesinin “zulmeden melik” manasında olduğu açıktır.
Bununla yönetim nizamını kastetmediği ise açıkça
görülmektedir. Yine bu kelimeyi aynı manada kullanan Hz.
Ömer (R.A) şöyle der: “Allah’a yemin ederim ki ben bir
kral (melik) değilim ki sizleri krallık ile yahut zorbalıkla
köleleştireyim. Ben sizden birisiyim o kadar. Size karşı
benim durumum tıpkı yetimin malları üzerinde veli tayin
edilmiş birisinin, o yetimin malına karşı durumu gibidir.”
(Zuhayli a.g.e. c.8, s.447-448)
Demek ki mezkur hadisteki “melik” kelimesi yönetim nizamı
manasında değil, “İslam ahkamının icrasında adalet
dengesini kuramayan ve böylece halkına zulmeden halife”
manasındadır. Çünkü; “Hilafet ümmetimde otuz yıldır.
Daha sonra melikler olacaktır” diyerek Muaviye ile başlayan
idarecilere “Melik” dedikten sonra “İçlerinden on iki
HALİFE geçmedikçe bu iş son bulmayacaktır” diyen
Rasulullah (S.A.S)’ın bizzat kendisidir.
Hadisi yanlış anlayanlar gibi düşünecek olsak ve otuz yıldan
sonra gelen Emevi, Abbasi ve Osmanlı hilafetlerini batıl
saysak ve bunların küfür nizamı olduğunu düşünsek, o
zaman Hz. Peygamberin mezkur hadisinin devamında ashabına otuz
yıldan sonra gelen Muaviye idaresinden derhal huruç etmelerini
ve onu baştan indirmelerini emretmesi gerekirdi. Çünkü
Rasulullah (S.A.S) sahabesine yaratana isyanda yaratılmışa
itaat edilmeyeceğini belirtmişti. (Müslim, imare 8)
Oysa bu emirleri bizlere ulaştıran sahabe Muaviye’ye itaat
etmiştir. Rasulullah (S.A.S) sözlerini emir telakki edip
kulaklarında küpe gibi taşıyan bu sahabelerin Muaviye’ye
itaat etmeleri yine o Rasul’un emrine itaat etmekten başka
bir şey değildir. Çünkü Allah'a isyana razı olmamış ama
bununla birlikte idarecinin halka zulmü karşısında da huruç
edilmemesini emretmiştir. Evet, Hz. Peygamber ashabına hurucu
emretmediği gibi onlara “Halife” diyor ve yukarıda
meallerini verdiğimiz hadislerde on iki halifenin idaresinde
dinin aziz olacağını belirtiyor, Abbasileri övüyor ve onlar
adına duada bulunuyor. Bu hadislere rağmen bir kimsenin Emevi,
Abbasi ve Osmanlı halifeliklerini batıl kabul etmesi onun
samimiyetsizliğinden ve batıl emellerinden kaynaklanıyor
demektir. Demek ki Emevi halifeliktir, ama Raşid halifelik
değildir. Bilakis adaleti dengeleyememiş melik uslubundandır.
Bu yüzden Sefine onlara “Zerka oğulları yalan söylemişler,
onlar şerli meliklerdir” derken bu manaya işaret etmiş
ve onların Raşid halifeler olmadıklarını belirtmek
istemiştir. Fakat bu sözü söyleyen Sefine Muaviye’ye veya
diğerlerinden huruç etmemiştir. Zira onların hilafeti meşru
idi.
Emevi, Abbasi ve Osmanlı halifeliklerini anlamak ve
haklarında bir yargıya varılabilmesi için öncelikle beyatın
vakıasının bilinmesi gereklidir. Bir kişi nasıl halife
olur? Halifelik ne ile meşrutiyetini kazanır? Bu sorulara
cevap verdikten sonra Hz. Ali (R.A)’dan itibaren gelen
halifeler hakkında daha sağlam ve sağlıklı düşünebiliriz.
Şu unutulmamalıdır ki İslam; insan, hayat ve kainat
hakkında, fikrini beyan etmiştir. İnsan ve insanların
hayatını her hangi bir alanda boş bırakmış değildir.
İslam toplum hayatında vakıası olan bir dindir. Bu yönüyle
de ruhbanlık veya teokrasi düşüncesiyle bağdaşmaz. İslam
insanların yüreklerine seslendiği gibi topluma devlet
denetiminde şekil vererek seslenmiştir. İnsanoğlu başı
boş bırakılmamıştır.
“İnsan kendisinin başı boş bırakılacağını mı
sanar?”(Kıyamet:36)
İslam insanlara uygulamalarını farz kıldığı bir devlet
nizamı vermiştir. Bu nizamı bütün detaylarıyla izah etmiş
ve açıklamıştır. Bu nizamı iyice incelemeyen veya
incelemekten aciz bazı kimseler, bir takım hukuki
boşlukların olduğunu söyleye dursun. Hilafet nizamını Rasulüne
uygulaması için indiren Allah:
“Bu kitabı sana insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği
şekilde hükmedesin diye indirdik.” (Nisa :
105) buyurarak dinini açıklamada hiç bir eksiklik, boşluk
bırakmadan tafsilatıyla açıkladığını bildirmiştir.
Ayrıca;
“Biz her şeyi açık açık anlattık.” (İsra : 12)
“Sizin için ayetlerimizi beyan ettik, açıkladık.”
(Hadid : 17) diyerek kıyamete kadar bu nizamın
uygulanacağını ifade buyurmaktadır.
"Siz kitabın bir kısmına inanırsınız da bir
kısmını red mi edersiniz? Sizden bunu yapanın cezası dünya
hayatında damgalanmış aşağılıkla yaşamak, kıyamet gününde
ise azabın en şiddetlisine atılmaktır. Allah
yaptıklarınızdan gafil değildir." (Bakara : 85)
Böylesine mükemmel (hiç bir eksiği olmayan) dinin
naslarının açıklamalarından anlaşılıyor ki Hilafet; İslâm’ı
uygulamak ve dünyaya cihad yoluyla İslam davetini yüklenmek
için yer yüzündeki müslümanların tümü için genel başkanlıktır.
Bu başkanlığa aday olacak kimse beyatla başa gelir. O kişi
ancak beyat alındıktan sonra halife olur. Dolayısıyla halife
hilafetini ancak beyatla meşrulaştırabilir. Bunun delili Hz.
Peygamber efendimizin İslam devletinin başına beyatla geçileceğini
beyan ettiği hadisleridir.
“Ubade b. Samid (R.A) naklettiği bir rivayette şöyle
der: Nebi (S.A.S) bizi (biat için) davet etmişti. Bizde ona
beyat ettik. Ubade der ki: Bizden aldığı ahid şu hususta
idi: (Allah Rasulü bir devlet başkanı olarak) Neşeli veya
kederli, zorlukta veya kolaylıkta, kendisini bize tercih etse
bile onu dinleyip itaat etmek ve emir sahipleriyle çekişmememiz
üzerine beyat ettik. Ancak idarecimizde bizim için Allah’ın
indinde delilimiz olacak apaçık küfür görmemiz müstesna
(diyerek bu durumda onlara karşı gelmemizi emretti.)"
(Buhari, Tedrici sarih c.12, s.293)
Hadisi şeriften de açıkca anlaşıldığı üzere
Rasulullah (S.A.S) devlet başkanı olabilmek için
müslümanların beyatına müracaat ediyor. Bu da bize
gösteriyor ki halife ancak beyat yoluyla idareci olur. Şu
hadislerde aynı kanıya işaret etmektedir.
“Ebu Hureyre (R.A)’ın rivayet ettiği bir
hadiste Hz. Peygamber (S.A.S) şöyle buyurmaktadır: Üç kişi
vardır ki Allah onlarla kıyamet günü ne konuşur ne de
onları temize çıkartır. Birincisi: Yol üzerinde ihtiyac
fazlası suya sahip olur da gelip geçenleri ondan men eder.
İkincisi: İmama (Halifeye) sadece dünyalığı için beyat
edip istediğini verdiği zaman ona itaat eder, vermediği zaman
itaat etmez. Üçüncüsü: Birisiyle ikindi vaktinden sonra alış
veriş yapan ve kendisine iddia ettiği kadar verilmediği
halde, o mal için şu kadar para verildiğine dair Allah adına
yemin eden kimsedir ki bu sözüne itimatla müşteri onu tasdik
eder ve malını alır.”
“Abdullah b. Ömer (R.A) gelen rivayette ise o şöyle
der: Biz Rasulullah (S.A.S)’e dinleyip itaat etmek üzere
beyat etmiştik de o bana “gücünün yettiği hususlarda”
demişti.”
“Cabir b.Abdullah (R.A) ise naklettiği rivayette
şöyle der: “Ben Rasulullah (S.A.S)’e dinleyip itaat etmek
üzere biat etmiştim de o bana gücümün yettiği hususlarda
dinleyip itaat etmem ve her müslüman kişiye nasihatta
bulunmam hususunda telkinde bulundu.”
“Ebu Said elHudri (R.A)’ın Rasulullah (S.A.S)’den
naklettiği bir rivayette Rasulullah (S.A.S) şöyle buyurmaktadır:
“İki halifeye beyat edildiğinde ikinci geleni öldürün.”
(Müslim, İmare 15)
Mealini verdiğimiz hadislerden halifeyi nasbetme yolunun “beyat”
olduğu açıkca görülmektedir. Aşağıda mealini
vereceğimiz hadisde buna işaret ederken yine bir çok konuyuda
aydınlatmaktadır.
“Ebu Hazim dedi ki: “Ben Ebu Hureyre ile beraber
beş yıl kaldım. Onu, şu hadisi Rasulullah (S.A.S)’den
rivayet ederken duydum: İsrailoğullarını nebiler yönetirdi.
Her bir nebi ölünce onun yerine diğeri gelirdi. Şüphesiz ki
benden sonra gelmeyecektir. Ancak halifeler olacak ve bunlar çoğalacaktır.
Bunun üzerine sahabeler dedi ki: Ey Allahın Rasulu! Bize ne
emredersiniz? Rasulullah (S.A.S): “Birinciye ettiğiniz beyata
bağlı kalınız ve onlara haklarını veriniz (emirlerini
dinleyip itaat ediniz). Muhakkak ki Allah, onlara yönettiklerinden
soracaktır.” (Müslim, İmare 10)
Bu hadisten de şu sonuçlar çıkar:
1- Nebiler halkını siyasi olarak yönetirdi. Zira
hadisin metninde “gütmek” manasına gelen
kelimelerden ayrı ve özel olarak geçen ( ”Ë”ÁÂ)
kelimesinden anlaşılan budur. Zaten İslam dininin yapısına
baktığımız zaman bunu görmekteyiz. Aynı zamanda bu, siyasi
bir din olmasındandır.
2- Hz. Peygamberden sonra gelecek Halifeler, Onun
(Nebilik değil de) bu görevini devralacaklarına göre;
halifeler de ümmeti siyasi olarak yönetecek ümmetin menfaatını
içeride ve dışarıda şeri hükümlere göre gözetecektir.
3- Yönetimin siyasi olması İslâm Devleti'nin
Ruhani ve teokrasiye ait bir yönetim olmayıp beşeri bir
yapıda olduğunu gösterir. O halde İslâm Devleti başkanı,
Hristiyanlıkta olduğu gibi kesinlikle ruhani bir lider
olmayıp bilakis ümmeti ibadet, muamelat, ukubat alanlarında gözetip
idare eder.
4- İslam devleti başkanına “Halife”
denir.
5- Diğer hadislerden de anlaşılacağı üzere
Rasulullah (S.A.S)’ın bu halifelere bıraktığı devlet
nizamı “Hilafet”tir.
“Sonra Nebilik metoduna uygun Hilafet kurulacaktır.”
6- Halifeler beyatla seçilir, ancak bu yolla
halifelikleri meşru olur.
7- İlk biat edilene itaat edilir. Diğer hadislerin
de yardımıyla anlaşılan sonradan çıkan ikinci bir halife
öldürülür.
“İki halifeye beyat edildiği zaman sonra geleni
öldürün.”
8- “Ben den sonra halifeler olacak ve onlar çoğalacak”
ifadesinden anlaşılan halifelerin dörtle sınırla
olmadığıdır. Bu hadisten bu sonuçlar çıkmaktadır.
Demek ki halifeyi seçmekte esas olan iki tarafın
rızasının olmasıdır. İşte beyat bu rızayı gösteren bir
akittir. Akitte ise iki tarafın rızası esastır......
(Devamı var...)
|