EKONOMİ KONFERANSLARI; AÇLIĞIN
SORUNUNU ÇÖZMEZ, MÜSLÜMAN MEMLEKETLERİNİ BİRLEŞTİRMEZ
BİLAKİS SÖMÜRGECİ DEVLETLERİNE KAZANDIRIR..!
NİÇİN VE NASIL ?
PEKİ ÇÖZÜM NEDİR ?
İşte bunların cevabı buradadır...
Kasım ayı, ekonomi konferanslarının ayı idi. Bu ay bir
çok yerde devletlerarası iktisadî zirveler yapılmıştır.
Bu ayın ortasında Kahire’de Ortadoğu ve Kuzey Afrika
Devletleri Ekonomi Yardımlaşma Konferansı yapılmıştır. Bu
konferansa 60 devlet katıldı. Bu toplantıdan asıl maksat;
yahudi devletinin bölge devletleriyle ilişkisini
normalleştirmek ve bu devletlerde yahudi ekonomi faaliyetini
yapma imkânı sağlamak idi. Geçen sene aynı gaye ile Amman’da
ve öteki sene de Fas’ta bu ad altında konferanslar gerçekleştirilmişti.
Barış operasyonunu tamamlamak üzere ABD, bu toplantıları
yapmaya başlamıştır. Eski yahudi başbakanları olan Rabin
ve Peres, Suriye ile gizlice anlaşmış iseler de şimdiki
yahudi başbakan Netanyahu, bu anlaşmaların yürürlüğe
konulmasını durdurmuştur. Ancak ABD dışişleri bakanı
Christopher, Suriye-İsrail gizli anlaşmalarını gerçekleştireceğine
dair teminat vermiştir. Çünkü konferansta İsrail’e
karşı kızgınlık vardı. Böylece ABD bakanı bunu gidermeye
çalıştı. Bu nedenle bu konferans, İsrail’e hizmet etmeye
yönelik idi.
İkinci konferans ise, aynı tarihte Roma’da
yapılmıştır. Bu toplantıda, açlıkla savaşmak için BM’ler
tarafından akit yapılmıştır. Beslenme ile ilgilenen, onun
yan kuruluşu olan FAO bu konferansı yürütmüştür. Bu
konferansa ise 185 devlet katılmıştır. FAO’nun statik
rakamlarına göre, dünyada ağzına alabilecek lokmayı
bulamayanların sayısı 800 milyon insan vardır. Bu
konferansta, dört sene içerisinde bu sayıyı yarıya (400
milyon) indirmek için çağrıda bulunulmuştur. Katılan
devletlerden bir kısmı, bunun gerçekleşmesine güvenmeyip bu
hususla ilgili kuşkularını dile getirdiler. Biz diyoruz ki;
bu sayı tersine 200 ile 400 milyon daha çıkabilir. Yani bir
milyarın üzerine çıkabilir. Çünkü, ciddî kararlar ve
tedbirler alınmamıştır. Laf olsun diye böyle bir çağrıyı
yönelttiler. Zengin devletler, böylelikle diğerlerini
kandırmak ve oyalamak için böyle pembe görünümlü vaadleri
ileri sürerler. Ya da bu sömürgeci devletler, üçüncü
dünya devletlerinde savaşlar çıkartırlar ve böylece
milyonlarca insanı yok ederler ve nüfus planlamalarıyla da
bir çok insanın doğumunu engellerler.
Ağzına koyacak lokma bulamayanların sayısı o kadar ise,
peki öyleyse lokma bulup da diğer temel ve zaruri ihtiyaçlarını
temin edemeyen fakirlerin sayısı ne kadar acaba?! Belki de bu
sayı üç milyar üzerindedir..
Üçüncü toplantı ise, yine aynı tarihte İstanbul’da
yapılmıştır. “M’8’ler” diye adlandırılan şu sekiz
İslâm beldesinin devletleri bundan müteşekkildir. Türkiye,
İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve
Nijerya. Bunların gösterdikleri amaç, aralarındaki ticaret
hacmini artırmaktır.
Dördüncü toplantı da, o sıralarda yine İstanbul’da
yapılmıştır. İslâm Ülkeleri Konferansı Örgütü’ne bağlı
Ekonomik ve Ticarî İşbirliği Daimi Konferansı’nın
toplantısı idi. Bunun kısa adı ise ISEDAK’tır. Buna ise
41 devlet katılmıştır. Bunlar ise, herhangi bir ciddî ve
verimli karar almadılar. Böylelikle müslüman halkları
kandırmaya çalışmaktadırlar.
Beşinci konferans ise, Kasım ayının son haftasında
yine İstanbul’da yapılmıştır. Bunu adı da, İslâm
Ülkeleri İşadamları Konferansı’dır. Buna ise 30 devlet
katılmıştır. Bunların amacı, bölünmüş memleketlerinde
yatırım faaliyetlerini geliştirmektir.
Altıncı konferans da, yine Kasım ayının son
haftasında Filipinler’de yapılmıştır. Pasifik Okyanusu’na
bakan devletlerin ekonomik örgütüdür. Kısa adı ise, “APEC”tir.
Bunlar ise 17 devlettir. ABD başkanının liderliğinde
toplandılar. Clinton, bu konferansta amaçlarını gerçekleştirdiği
için sevinçten uçuyordu. Çin, Endonezya, Malezya, Kanada,
Meksika gibi devletler vardı. Bunlar hem NAFTA örgütü, hem
de Asya Kaplanları diye adlandırılanlardan oluşmaktadır.
Clinton, ekonomi piyasasını onlara kabul ettirmeye çalıştı.
Büyük ölçüde bunu başardı. Dört sene içerisinde
bilgisayar ve diğer iletişim araçlarının ticaretine karşı
herhangi ticarî bir tedbir ve himaye engeli kaldırılacağı
gibi, herhangi bir gümrük de konulmayacaktır. Yani tam olarak
açık ve serbest olacaktır. Bu şekilde Amerika, bir buçuk
milyar üzerinde oluşan bir kârı bir bölgede sağlayacaktır.
Ayrıca bütün ticarî münasebetleri gümrüksüz ve engelsiz
olarak tam serbest bir şekilde piyasaya sürmeye yönelik çalışma
olacaktır. ABD, bu başarıdan sonra hemen Evrensel Ticarî
Örgütü’ne (WTN) mensup devletleri toplamaya çağırdı
Gelecek ay (Aralık ayı) başlangıcında Singapur’da
toplanacakar. ABD, APEC’te ittihaz edilen kararları WTN’ye
kabul ettirmeye çalışacaktır.
Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra devletlerarası çatışma,
daha ziyada ekonomik alana kaymıştır. ABD, ekonomide güçlü
olan devletleri hesaba katmaya başlamıştır. Bu nedenle bu
devletleri kendi egemenliği altına almak veya kendilerine sözünü
geçirebilmek veyahut da kendi kontrolü dışına onların çıkmalarını
engellemek için değişik tedbirler almaktadır.
Geçen sene Fas’ta “Gat t” anlaşmasını ilga
edip yerine WTN’i getirmek için bütün dünya devletlerini
toplamıştı. Çünkü, Gatt anlaşması çok eskimiş ve ABD’nin
hedeflerini tam ifa edemez hale gelmişti. Gatt anlaşması,
1947’de yapılmıştır. Devletlerarası ticareti düzenlemek
ve gümrük tarifeleri üzerine anlaşmak ile ilgilidir. Fakat
yeni yaptığı anlaşma Evrensel Ticaret Örgütü (WTN),
ticareti tamamen serbest bırakmak ve gümrüğü tamamen kaldırmayı
hedef edinir. Amerika, ekonomi piyasası sloganını kullanarak
bütün devletlere bunu benimsettirmeye çalışmaktadır. Bu
nedenle NAFTA örgütü kurmuştur. Bu örgütün kendisi Kanada
ve Meksika’dan oluşmaktadır. APEC örgütünü de kurmuştur.
G7’ye (Zengin ülkelere) sözünü geçirtmek için sürekli
çalışıyor. G7’nin her konferansında ağırlığını
koymak için son gayretini sarf etmektedir. Ortadoğu’da
değişik ekonomik konferansları yaptırıyor. Bunlar da,
piyasa ekonomisi siyaseti istikametinde yürüyor. Roma
konferansı ise, ABD ve diğer zengin ülkeleri, dünyanın çoğundan
oluşan fakir ülkeleri ve halklarını kandırmak
gayesindedir.
ABD ve diğer büyük kapitalist devletler, kapitalist
iktisadi sistemin bakış açısından hareket ediyorlar. Amaçları
ise, dünya servetlerinden en büyük payı elde etmektir.
Çünkü, kapitalizme göre saadet, para ve malla gerçekleşir.
Zira insan, parası ve malı olunca dünyanın lezzetli
şeylerini temin eder, şehvetini tatmin eder ve zevkini
doyurur. Böylece mutlu olur. Nitekim kapitalist sistemin temel
ilkelerinden mülk edinme hürriyetindendir bunlar.. Her insan
istediği şekilde mülk edinmeye ve mülkünü geliştirmek için
kayıtsız çalışsın, becerisini, hilesini ve
kurnazlığını kullansın. Bundan dolayı Amerika, dünyanın
servetlerini kendi ülkesine çekmek için bütün hile ve kandırma
yollarına başvuruyor. Ayrıca silah fabrikalarını çalıştırıp
hayli kâr elde etmek için her yerde savaş çıkartmaya çalışıyor.
Hatta diğer ülkelerin ziraat siyasetlerini etkileyip gıda ve
beslenme gücünü zaafa uğratıyor. Böylece Amerikan gıda
mamullerini, dünyaya bolca ve büyük kâr elde ederek pazarlıyor.
Bu nedenle bir çok ülke buğday ve şeker eksikliğini büyük
ölçüde hissedip dışarıdan ithal etmeye mecbur kaldı. Türkiye
ve diğer İslâm toprakları üzerinde kurulan devletlerin
tümü hemen hemen aynı durumdadır.
Şu anda bütün dünya devletleri kapitalisttir veya
kapitalist sistemin egemenliği altında veyahut da onun etkisi
altındadır. Adı sosyalist olarak kalan Çin, Küba ve Kuzey
Kore gibi devletler, kapitalist sistemin tesiri altındadır.
Oysa kapitalist ekonomi sistemi, sosyalist ekonomisi gibi batıl
temellere dayalıdır. Birincisi laikliğe ve ikincisi maddenin
ezelliğine dayalıdır. İkisi de dinsizdir. Fakat laiklik,
dinin ferdin vicdanında ve ferdî davranışlarında kalmasına
karşı çıkmıyor, lâkin toplumun ilişkilerinde, devletin
siyaseti ve sistemlerinde varlığına karşı çıkıyor.
Ekon omiye bakışları farklıdır. Marksist
sosyalizmi mülk edinmeyi kaldırmayı hedef edinir. Bütün
mülk ve mallar kamuya ait olup ferdî mülkiyeti ilga etmeye
yöneliktir. Her fert gücünden ne gelirse çaba sarf edip yalnız
ihtiyacını temin edecek miktar alır. Sosyalist devletler buna
ulaşamayınca adım adım geriye, kapitalizme dönmeye başladılar.
Tavizler nedeniyle komünizmi hedef edinen devletler,
sosyalizmden vaz geçmiştir. Adı sosyalist olan devletlerde de
fazla sosyalist bir icraat kalmamıştır. Ancak siyasî varlıklarını
korumak için bu adı kullanmaktadırlar.
Kapitalist iktisadî nizamı şu üç temel ilkeye
dayanmaktadır:
Birincisi; mallar ve hizmetlerin insanların
ihtiyaçlarını karşılamamasıdır. İddialarına göre,
insanın ihtiyacı sınırsız, fakat bu ihtiyaçları
karşılayacak mallar ve hizmetler sınırlıdır.
Tasavvurlarına göre iktisadî problem budur.
İkincisi; üretimi artırmaktır. Çünkü düşündükleri
gibi iktisadî problemi çözmek için üretimin artırılması
gerekli görülüyor.
Üçüncüsü; malların ve servetlerin
dağılımını sağlamak için fiyat
ölçüsünü bir mekanizma olarak gösteriyorlar.
Kapitalist iktisat siyaseti bu batıl ilkelere dayalı olunca
insanların çoğu aç ve fakir kalacaktır. Küçük bir zümre
bu servetlerin çoğunu elde edecek ve aşırı zengin
olacaktır. Misal olarak; Amerika’da bunlar halkın %3'ünü
oluşturmaktadır. Ve bunlar milyarlarca Dolar değerinde
servetlere sahiptirler. İkinci sınıf zengin sayılacak
insanlar ise halkın %17’sini oluşturmaktadır. Bunlar da
milyonlarca Dolar değerinde servetlere sahiptirler. %13’de
ekmeklerini çöpte bulur ve teneke evinde veya köprüler altında
yaşamaktadırlar. Bir kesim de ortadadır ki bunlar onbinlerce
Dolara sahiptirler ve böylelikle kendi kendilerini idare
etmektedirler. Başka bir büyük kesim de dar gelirli olanlardır.
Bunlar ise zor şekilde ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar.
İşte böylelikle kapitalist dünyasının lideri olan Amerika,
iç manzarasını dünyanın manzarasına yansıtmaya çalışmaktadır.
Şu var ki; kapitalistlerin ekonomiye bakışları ve bu
temel ilkeleri de tamamen yanlış ve batıldır. Aynı anda
insanlığa büyük tehlike oluşturur ve zarar getirir.
İnsanların bedbahtlığının sebebidir. Halbuki yeryüzündeki
servetler veya mallar bütün insanlara yeter ve artar. Nitekim
FAO’nun 1993 senesinde istatistik rakamlarına göre üretilen
gıda maddeleri 30 milyar insana yetecektir. Ayrıca dünyanın
verimli topraklarının ancak %11’i ekilmiştir. Bu nedenle
yalnız başına üretimi artırmak sorunu çözmez. Bu malları
her ferde adaletli ve sahih bir şekilde ulaştırmak
gereklidir.
İnsanın temel ihtiyaçları yiyecek, giyecek ve meskendir.
Ziraat ve hayvancılık ürünleri bütün insanlara kâfi gelir
ve kat kat artar. Aynı anda bütün verimli topraklar ekilirse,
tahminlere göre 150 milyar insana yeter. Üstelik verimsiz
toprakların büyük kısmı verimli hale getirilebilir. Fakat
sorun, kapitalistlerin düşündükleri gibi değil, malları ve
servetleri doğru ve adaletli şekilde dağıtmaktır. Fiyat
mekanizması, servetlerin ve malların dağılımını
sağlamaz. Parası olmayan ve çalışmaya gücü olmayan veya iş
bulamayan veya kârlı iş yapamayan kimseler aç ve fakir veya
dar gelirli ve sıkıntılı olurlar. Gerçekte de böyledir.
Buna göre kapitalistlerin düşüncesine göre fiyat mekanizması
kesinlikle servetlerin, malların ve hizmetlerin dağılımını
temin edemez. Amerika ve diğer kapitalist devletlerin durumuna
düşülür.
Üretimi artırmak bir çözüm değildir. Amerika’nın
üretimi çoktur, fakat yukarıda gösterdiğimiz gibi yine
aşırı zenginler ve aşırı fakirler ve ortada büyük dar
gelirli ve sıkıntılı kesim olur. Ve doğru ve adaletli
dağıtım olmayınca üretim arttıkça zenginlerin
zenginlikleri artar.
Bundan dolayı kapitalist iktisadî sistemin temelleri ve
ilkeleri çürük olduğu kadar buna dayalı olan detayları da
çürüktür. Çözüm ise; herkesin yiyeceği, giyeceği ve
meskenini temin etmektir. Servetleri ve malları ümmetin
fertlerine dağıtmaktır. Devlet, fiilen bu dağıtımı
sağlamak için müdahale edecektir. Hiç çalışamayan aciz
kimseleri eğer hiç gelirleri yoksa veya kendilerine bakacak
mirasçısı yoksa, devlet bunların temel ve zaruri ihtiyaçlarını
temin edecektir. Çalışabilir olur fakat iş bulamazsa, devlet
ona iş temin etmelidir. Devlet ona iş temin edemezse ve
kendisine bakacak mirasçısı da yoksa devlet ona bakar.
Sağlık ve eğitim gibi hizmetleri devlet bütün
tabiyetlerine bedava temin eder. İşte İslâm’ın çözümü
budur. Bu çözüm sahih ve adaletlidir. Böylelikle memlekette
bir tek fakirin bulunmasını engeller. Üretimi arttıkça,
önce muhtaç olanlara verir ve halka sunacağı hizmetlere
kaydırır. Dünyaya bunu bir mesaj olarak götürür ve diğer
halklar hesabına üretimlerini artırmak için çalışan sömürgeci
kapitalist devletlerle savaşır. Servetleri, malları ve
hizmetleri sahih ve adaletli şekilde dağıtma düşüncesini
böylelikle dünyaya götürecektir.
İki yüz sene kapitalistlerin ekonomik teorisyenlerin düşüncesinin
geçerliliği çoktan kayb ettirmiştir. Çünkü mallar çoktur
ve kat kat miktarı artırılmaktadır. Zira sanayi ve
teknolojinin gelişmesiyle imkânlar büyük ölçüde artmıştır.
Bu nedenle sanayi mamulleri olsun ziraat ürünü olsun üretim
çok olmuştur. Hatta müşteri bulamıyorlar. Ayrıca çok
kimse bunların fiyatlarını belirlemek için para bulamıyor.
Çok ürün de denize atılıyor ve çok mamul yok ediliyor.
Çünkü fiyatı indirmek istemiyorlar. Zira kârları çok azalır.
Zengin kapitalist devletlerin oburluğu sınırsız
olduğundan dolayı bütün dünya servetlerine egemen olmak
için ekonomik örgütleri kuruyor ve konferanslar yapıyorlar
veyahut da yaptırıyorlar. Piyasa ekonomisi sloganı altında bütün
pazarlara hakim olmaya çalışıyorlar. Hem de gümrükleri ve
himaye tedbirlerini kaldırarak gerçekleştirmeye gayret sarf
etmektedirler.
İslâm toprakları üzerinde kurulan devletler olan, M8’ler
olsun, İslâm Ülkeler Konferansı Örgütü olsun, yabancı güçlere
bağlı oldukları, İslâm’a dayalı ekonomi siyasetini
çizmedikleri ve kapitalist ilkelerine göre ekonomi siyasetini
yürüttükleri için hem dünyada etkin olamıyorlar hem de müslümanlara
hayırlı bir netice getiremiyorlar. Bu nedenle İslâm ekonomi
siyasetini yürütmelerine, kapitalist ilkelerine ve kapitalist
güçlere bağlılıklarını koparmalarına ve tek İslâm
Devleti olmalarına çağırıyoruz. Ayrı ayrı varlıklar
olarak kaldıkları müddetçe ve İslâm’a dayanmadıkça hem
büyük haram işliyorlar ve hem de verimli netice elde
edemiyorlar. İslâm Ortak Pazarı düşüncesi, hem batıyı
taklitçi bir düşüncedir hem de doğru ve verimli olmayan bir
düşüncedir. Aynı anda bu çok tehlikelidir. Çünkü bu
bölünmeyi devam ettirir. Buna göre bu devletler, İslâm’a
dayalı tek bir devlet olacaklarına dair ciddî çalışma
yapmalıdırlar. O zaman dünyada süper ekonomik güç olurlar.
Bununla birlikte kapitalizmin zulmünden ve sömürgeci
kapitalist güçlerden dünyayı kurtarmak için İslâm
risaletini ve fikrî gücünü evrene götürecekler. Bu bir
farzdır, bu elzemdir ve bundan kaçınılmaz. Başka çare
yoktur.
|