Ey müslümanlar !
Faziletli Ramazan ayına tekrar kavuştunuz, o ay ki rahmet
kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının
kapandığı, şeytanların bağlandığı bir aydır. Buhari ve
Müslim Ebu Hureyye (r.a) kanalı ile Resulullah (S.A.S)'den
rivayet ettikleri şu hadiste vasfedilen bir aydır.
"Ramazan ayı geldiğinde rahmet kapıları açılır,
cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlerle
bağlanır."
Allahu Tealâ, oruç farziyetini kendisi için halis bir
ibadet olarak Ramazan ayının özelliği kıldı. Bu ayı
diğer aylardan faziletli kıldı. Onda kullarına rahmet ve
ikramı inmektedir. Yine bu ayda İslâm risaletinin, hidayet ve
nur risaletinin inmesi ile kullarını nimetlendirdi. Bu ayda
indirmeye başladığı İslâm risaletini bütün risaletlerin
sonuncusu ve kıyamete kadar tüm insanlar için bir risalet kıldı.
Allahu Teâlâ şöyle dedi :
"O ramazan ayı ki onda insanlar için bir hidayet,
hidayet veren ve hakla batılı ayırandan açıklamalar olarak
Kur'an indirildi. O aya sizden kim erişirse onu oruçlu
geçirsin." (Bakara : 185)
Aynı şekilde Allahu Teâlâ bu ayı, içerisinde bin aydan
hayırlı bir gecenin bulunduğu ay kıldı. Zira o gecede
Kur'an inmeye başladı. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle dedi :
"Muhakkak ki biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde
indirdik. Kadir gecesi nedir bilir misin? Kadir gecesi bin aydan
hayırlı bir gecedir." (Kadir 1-3)
Allah bu gecenin imanla, ibadetle ihya edilmesini, ihya
edenin önceki günahlarının affedilmesine denk sevab kıldı.
Nitekim Buhari, Ebu Hureyre (r.a)'dan Nebi (S.A.S)'in şöyle
dediğini rivayet etti :
"Her kim imanla ve Allah için Kadir gecesini ihya
ederse onun daha önceki günahları afolunur."
Ramazan orucu, İslâm'ın temel esaslarından ve Allah'ın
kendisine ibadet etmemiz için emrettiği farzlardan bir
farzdır. Bu ayı iman ve ihlasla geçirene çok büyük sevap
ve günahlarından af vaadetti. Nitekim Buhari, Ebu Hureyre
(r.a)'dan Nebi (S.A.S)'in şöyle dediğini rivayet etti :
"..Nefsim elinde olana yemin olsun ki, oruçlunun ağız
kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur."
(Allah diyor ki :) "Oruçlu yemesini, içmesini ve
şehvetini Benim emrim üzere terk eder ve Benim için oruç
tutar. Ben de onu on misli ecirle mükafatlandırırım."
Ramazan ayı; oruç, nafile ibadetler, sadaka verme, Kur'an
okuma v.b. itaat ve ibadet ayıdır. Bu ay taat ve ibadetler,
hasenatın toplanması ve artırılması ayıdır. Zira,
yukarıdaki hadiste geçtiği gibi bu ayda bir haseneye on misli
sevap vardır.
Muhakkak ki taat sadece ibadetten ibaret değildir. Zira
Allah'ın her emrine O'nun emrettiği şekilde itaat ve icabet
taattandır. Allah'ın emirleri ister ibadetlerle alâkalı
olsun ister, ahlâkla olsun muamelatla ilgili olsun, ister
devletle ve toplumla ilgili olsun bunların hepsi Allah'ın emri
olması hasebi ile uygulanması gereken, itaat edilmesi gereken
şeylerdendir. Yani taattandır. Allah'ın her emrinin O'nun
emri olduğu için uygulanması ibadettendir. Bunu yapana sevap,
terk edene ise günah vardır. Zira Allahu Teâlâ şöyle
buyurdu :
"Ben ins ve cinni yalnız Bana ibadet etsinler diye
yarattım." (Zariyat : 56)
Namaz, oruç, zekat ve hacc İslâm'ın temel
esaslarındandır. Üzerine farz olan kişiler için eda
edilmesi farz-ı ayındır. Aynı şekilde Allah'ın
indirdikleri ile yönetim de namaz, oruç, zekat ve hacc gibi
yerine getirilmesi müslümanlar üzerine farzdır. Bu farzlar
yerine getirilmedikçe günah kalkmaz. Nitekim Allah'u Teâlâ
şöyle dedi :
"Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarında çıkan
ihtilafta seni hakem kılmadıkça iman etmiş olmazlar."
(Nisa : 65)
"Aralarında Allah'ın indirdiği ile yönet, onların
arzularına ve heveslerine uyma. Onların seni, Allah'ın sana
indirdiğinin bir kısmından saptırmalarından sakın."
(Maide : 49)
"Kim Allah'ın indirdiği ile yönetmezse, işte onlar kâfirlerin
ta kendileridir." (Maide : 44)
Allah'ın indirdiği ile hükmün (yönetimin) onu tatbik
edecek bir devlet var olmadıkça gerçekleşmesi mümkün değildir.
Bunun için devlet, İslâm'ın hükümlerinden bir şerî
hüküm ve şerî hükümlerin uygulanması için gerekli bir
metoddur. İslâm'ı, toplum ve hayat vakıasında müşahhas
olarak var olmasını sağlıyan unsurdur. Nitekim Resul (S.A.S)
Medine'ye hicretiyle birlikte orada İslâm devletini kurdu ve
onun başı oldu. Zira o hem Resul ve hem de devlet reisi idi.
Bu devlet Resul (S.A.S)'in kurduğu günden beri, Raşid
halifeler döneminde ki o Hilâfet devleti idi, ondan sonra
Emevîler döneminde, Abbasîler ve sonra da Osmanlılar döneminde
bir tek devlet olarak varlığını sürdürdü. Ta ki başlarında
İngiltere olmak üzere küfür devletleri eliyle 1. Dünya savaşından
sonra yıkılasıya ve onların ajanı M. Kemal'in eliyle
1924'de ortadan kaldırılasıya kadar.
Hilâfet devleti olan İslâm devleti yıkılalıdan bugüne
kadar müslümanları koruyan başları maalesef kayboldu. Zira
Resul (S.A.S) şöyle dedi :
"İmam (Halife) kalkandır, onunla korunulur ve onun
arkasında savaşılır."
Aynı şekilde müslümanlar, gölgesinde güvendikleri,
onların işlerini güden, onları koruyan ve yeryüzünde
iktidar ve zafer sahibi kılan, heybetleri, kâfir devletleri
korkutur cihan siyasî varlığını (devleti) kaybettiler.
Bununla birlikte müslümanlar, küfür devletlerinin
gölgesinde yaşamaya başladılar. Üzerine küfür nizamları
tatbik ediliyor, düşmanın kalblerinden heybeti kalkmış, güçlerini
kaybetmiş bulunuyorlar. Her taraftan aç kurtlar tepelerine üşüşmüş
ve onları parçalamak, yeyip bitirmek istiyorlar.
Yeryüzündeki en alçak mahluklar olan Yahudiler onların
başında aslan kesilmiş durumdalar, maalesef...
Ey Müslümanlar !
Muhakkak ki, Hilafet devletinin yıkılması, Allah'ın
indirdikleri ile yönetimin ilga edilmesi, küfür nizamlarına
boyun bükülür duruma düşülmesi; bütün müslümanlara
Hilafet'in tekrar kurulması ve Allah'ın indirdikleri ile yönetimin
tekrar getirilmesi için tehir etmeden süratle çalışmaları
şer'an farzdır. Hilafet devleti var olmadıkça ve üzerlerine
küfür nizamları tatbik edildiği sürece tüm müslümanlar
günahkâr olurlar. Hilafet kurulup bir halife nasb edilmedikçe
ve Allah'ın indirdikleri ile yönetim tekrar geri
getirilmedikçe bu günah onların üzerlerinden kalkmaz.
Hilafet'in kurulması ve Allah'ın indirdikleri ile yönetim
farziyeti sadece bazı cemaat ve partilere has değildir.
Bilakis bütün İslâm ümmetinedir. Zira Allahu Teâlâ'nın
İslâm'la yönetimi farz kılan hitabı müslümanlara
yöneliktir, sadece onlardan bir guruba değil.
Onun için ey müslümanlar -özellikle ey kuvvet, güç ve
tesir sahipleri- bizimle beraber Hilafet'i kurmak ve Allah'ın
Kitabı ve Resulunün sünneti üzerine biat edeceğimiz bir
halifeyi nasb etmek, Allah'ın indirdiği ile yönetimi tekrar
hakim kılmak için çalışmaya koşmanız gerekir. Ancak böyle
küfür nizamlarının üzerimize tatbikine susmaktan doğan günahtan
kurtuluruz. Aynı şekilde küfür devletlerinin müslümanlar,
ülkeleri ve servetleri üzerindeki egemenlikleri ve tasallutlarından
kurtuluruz. Yine o küfür devletlerinin başımıza belâ kıldıkları,
Allah'tan korkmayan, mü'min hakkında söz ve ahidlerinde hiç
durmayan, işleri sadece küfür devletlerinin iradeleri
önünde boyun bükmek, teslimiyet ve uğrunda ülkeleri
kaybolup halkları helâk olsa da kürsülerini korumak olan o
yöneticilerden -Allah onları kahretsin- de kurtuluruz.
Ey müslümanlar !
Muhakkak ki Hilâfet'in dönüş alâmetleri ufukta belli
olmaktadır. Zira Resul (S.A.S) şöyle demektedir:
"Sonra da nübüvvet metodu üzerinde Hilâfet olacaktır."
(İbni Hanbel)
"Muhakkak ki Allah, benim için yeryüzünü gözümün
önüne serdi. Ben onun doğusunu ve batısını gördüm.
Ümmetimin mülkü bana gösterilen her yere mutlaka ulaşacaktır."
(Müslim)
Resul (S.A.S) daha önce bize Konstantiniyye'nin (İstanbul'un)
fethini müjdelemişti. Bu gerçekleşti. Aynı şekilde bize
Hristiyanlığın merkezi olan Roma'nın fethini de müjdeledi.
Bu da önceki müjdenin gerçekleştiği gibi mutlaka gerçekleşecektir.
Hilâfet'in dönmesi ve Allah'ın indirdikleriyle yönetimin
tekrar gelmesi müslümanların umudu oldu. O halde biz sizleri
onu kurmak için çalışma yapmaya davet ediyoruz.
Allah'tan, müslümanlara en kısa zamanda peygamber metodu
üzerindeki Raşid Hilâfet Devletini kurmaları ve İslâm'ın
yönetimini geri getirmeleri hususunda güç ve imkan vermesini
niyaz ederiz. Muhakkak ki Allah kendisinden niyazda bulunana
ikram eder ve her şeye gücü yetendir.
|