(Geçen sayının devamı)
Araştırma ve itina konusu olmasını gerekli kılan husus,
İslâm memleketlerinde İslâmî siyasî ortamı
oluşturmaktır. İslâm Devleti’nin kurulması, bunu icap
ettiriyorsa da bu devleti kurmadan önce veya İslâm Devleti’ne
diğer memleketlerin ilhak edilmesinden önce siyasî ortamlara
girmek, hayatta ve bizzat şimdiki siyasî ortamlarda İslâm’ın
varlığını hissettirmeye yöneliktir. Bu nedenle İslâm
memleketlerinin herhangi birisindeki siyasî ortama girmeye çalışmak,
İslâm’a dayalı siyasî olarak her faaliyeti gösteren için
elzemli ve kaçınılmazdır.
İslâmî olmayan memleketlerdeki siyasî ortamlar bozuk ve
fasittir. Orada en küçük şey, gaye vasıtayı meşru kılar.
Onun kılıfı ve yolu bu makyavelist ilkesidir. Üstelik
bencillik ve şahsî çıkarlara hırs göstermek, bu ortamın
adamlarının en belirgin sıfatlarındandır. Bu nedenle
bunlara benzemek ve bu ortamlara benzer ortam tesis etmeyi
doğru görmüyoruz. Ayrıca bu memleketleri ve halklarını
kurtarmak için bir risalet taşıyoruz.
İslâm memleketlerindeki siyasî ortamlar hem bozuk ve
fasittir, hem de ajanlar küfür sistemlerine ve siyasetlerine
hayran olan taklitçilerle doludur. Bunlar İslâm’dan nefret
ederler, İslâm’a kin beslerler ve ona horlanırlar. Bu
nedenle bu ortamlara yalnız girmek için çalışmamız
olmayacaktır. Bilâkis bu ortamları yıkmaya ve yerine İslâmî
siyasî ortamları oluşturmaya yönelik çalışmamız gerekir.
Bu ortamların dışında kalıp onları yıkmaya ve İslâm’a
dönüştürmek mümkün ise yapılır. Fakat içine girip
onlara karşı mücadele etmek daha kolay ve netice daha yakın
olur.
Şu var ki; İslâm memleketlerindeki siyasî ortamın
adamlarının batılılarınkine göre cüce olmalarına rağmen
İslâm memleketlerinde halkın seviyesine göre süper adam
oldukları görülür. Çünkü yönetici onlardır, lider
onlardır ve insanların hayat ve yaşamlarında etkili ve
ağırlıklıdırlar. Ayrıca bunlarda zekâ, marifet ve
tecrübe vardır. Bundan dolayı insanların önünde
olabilirler. Üstelik nasıl hile çevirdikleri ve konulara
nereden geleceklerini biliyorlar. Bu sebeple her durum için bir
kılıf uydurabilirler. Gerekirse camiye gelip birinci safta
durarak beş vakit namazını kılarlar. Eğer İslâm toplumda
yoğun şekilde söz edilirse bunu yapmaktan geri kalmazlar.
İslâm Devleti kurulunca bu devlet için çalışanların
ilkleri olmaya ve liderlik etmeye gayret sarf edeceklerini gördüğünüz
zaman şaşırmayın. Çünkü bunlar, münafıklıklarını güzelce
gizleyebilirler.. Onun için bunlar hiç samimi değiller. Bu
nedenle yıkıcı hareket yapmaya, devleti tahrip etmeye ve
samimi siyasî kimseleri düşürmeye yönelik insanların en büyük
ustalarıdır. İslâm Devleti kurulunca bunlar insanlar arasında
canlı olarak varsa, ümmete samimilik ve kavrayışa sahip
olduklarını göstermeye çalışacaklar. Böylece tekrar yeni
siyasî ortamın liderleri ve efendileri olacaklar, ümmetin
kahraman ve sadık adamları olarak gözükecekler. Bundan dolayı
bunların tehlikesinden sakınmak gerekli olduğu gibi onların
etkinliklerini yok etmek lazım.
Yakın tarihte Amerika, İngilizleri bazı İslâm
memleketlerinden kovmaya çalışırken bunlara bağlı siyasî
ortamını yok etmeye başvurmuştur. Mısır’da eski siyasî
ortamı yok etmek için kendisine bağlı yönetim yoluyla bu
ortamın adamlarının kimini hapse attı, kimini piyasadan
uzaklaştırdı, kiminin rızkının yollarını kesip yoksul
yaptı. Yine Irak’ta kimini öldürttü, kimini ceza evlerinde
çürüttü, kimini piyasadan sildi, kiminin rızk kaynaklarını sınırlandırmışsa da onları yok etmedi. Bu
nedenle Mısır’da ve Irak’ta eski siyasî ortamın
adamları kalmıştır. Fakat kül altında birer kıvılcımlar
şeklinde devam etmiştir. Bunun sebebi ise Amerika ve ajanları
eski siyasî ortamın adamları yerine başka adamlar
bulamamıştır. Böylece yeni siyasî ortamı
oluşturamamıştır. Yönetimler tabiatları yüzünden eski
siyasî ortamı yok etmeye ne kadar çalışırsa çalışsın
yok edemez ve onun ortaya çıkmasını da engelleyemez. Zira
her yönetim için siyasî ortamın bulunması kaçınılmaz bir
şeydir. Tamamen onun gölgesi olur. Nerede yönetim bulunursa
onun gölgesi olan siyasî ortam bulunur.
Rasul (SAV) Medine’de bulununca İslâm’a inanan ve yardımına
koşan siyasî ortam var olmuştur. Abdullah b. Ubey ve benzeri
olan eski siyasî ortam bir kenara çekilmiştir.
Mekke fethedilince eski siyasî ortamı yok etti. Bu ortamın
bir kısmını savaşlarda bitirmiştir. Kaleleri uçurulmayan
diğer kısmının nüfuzlarını tamamen izale etmiştir.
Yerine müslümanlar geçip lider ve efendi oldu. Bu şekilde
eski siyasî ortam yok olmuş ve yeni siyasî ortam oluşmuştur.
İslâm Devleti bütün diğer siyasî ortamları herhangi
bir şekilde izale etmelidir. Bunların kellelerini uçurmak, rızk
kaynaklarını kurutmak, siyasî ve manevî varlıklarını yok
etmek veya başka şekilde bu izale işini gerçekleştirmektir.
Varlık kanunları bu işin gerçekleşmesini gerektirir.
Ayrıca dâr-ül küfrü yok edip yerine dâr-ül İslâm’ı
tesis etme hususunu icap ettirir. Yine samimi ve uyanıklardan
oluşan İslâmî siyasî ortamlar oluşmazsa bütün icraatlar
hiç kâfi gelmez. Bunun yanı sıra müslüman olarak gözüken
münafıkları bu ortamdan uzaklaştırmak gerekir. Samimi ve
uyanık olanlar, sadece haberi izlemek ve tahlil etmekle
yetinirlerse hiç siyasî ortamı oluşturamazlar. Dâr-ül
küfürdeki siyasî ortamdan bir parça olan cezadan kurtulanlar
siyasî ortamlara liderlik etmeye daha kudretli olurlar. Ayrıca
bunlar siyasî ortamları nasıl oluşturmaya ve bunlara girmeye
daha fazla beceriklidirler. Bundan dolayı devlet kurulur
kurulmaz onun helâkı ve izalesinin tohumları atılmış olur.
İslâm Devleti’nde bile samimi ve uyanık kimselerin siyasî
ortamlara girmesine engeller çıkacağı gibi yalnız münafıkların
siyasî ortamları oluşturma, bunlara liderlik etmeye imkân
bulacaklarından korkulur. Bu nedenle samimi ve uyanık kimseler
haberleri izlemek ve tahlil etme aşamasını geçip belli açıdan
görüş beyan etme merhalesine girmezlerse ve siyasî ortamlara
girmek için teşebbüste bulunmazlarsa evin kapısı önünde
duracaklarından da korkulur. Oysa ev onların yerine konu oldu.
Onlar onu tesis ettiler. Yalnız kendilerine ait ve hastır.
Bugün muhlis ve uyanık kimseler için sorun, siyasî olma
sorunu değil İslâmî siyasî ortamı oluşturmaları
meselesidir. Zira er geç kesin olarak İslâm Devleti
kurulacaktır. Bundan dolayı İslâm Devleti kurulunca muhlis
olmayan eski siyasî ortamı oluşturan adamların İslâmî
siyasî ortamı oluşturmak için muhlis olan müslümanları geçeceklerinden
kuşku vardır. Halbuki İslâmî siyasî ortam yalnız ve
yalnız samimi ve uyanık kimselerden oluşmalıdır. Bilâkis
onlar kalkıp onu meydana getirmelidir. Nitekim bunlar İslâm
Devleti kurulmadan önce topluma göre sıfır çizgisi altında
yaşamaktadır. Hatta hayat kenarında ve insanlardan uzak bir
yerde bulunmaktadırlar. Bu nedenle bunlar İslâm’a dayalı
siyasî ortamları tesis etmeye gayret sarf etmezlerse veya
mevcut olan siyasî ortamlara girip onları İslâmî siyasî
ortamlara dönüştürmek için mücadele vermezlerse sıfır
çizgisi altında kalacaklar. O zaman varlıkları,
ağırlıkları ve etkinlikleri hiç olmayacaktır.
İşte şimdiki dönem ne kadar mahrumiyet, meşakkat ve
elemle yüklüyse, gelecek dönem de ne kadar izzet, onur ve
ümitle dolu durumlar, samimi ve uyanık kimselerin gerçek
siyasî kimse olmalarının ne kadar önemli olduğunu idrak
etmelerini gerektirir. Özellikle onların hizbi yalnız uyanık
bir hareket değil İslâm’a dayalı siyasî bir partinin olduğunu
insanlara kendisini kabul ettirmiştir.
Evet Rasulullah (SAV) siyasî ortamı ancak İslâm Devleti
kurulduktan sonra Medine’de tesis edebilmiştir. Şu anda her
İslâm beldesinde hizbin gençlerine karşı yöneticilerin
uyguladıkları vahşî ezme politikası, samimi ve uyanık
kimselerin siyasî olarak hareket etmelerini engellemiştir.
Samimi ve uyanık kimselerin çoğu halkın ileri gelenlerden
veya kültürlülerden veya yaşlı ve tecrübeli olanlardan değildir.
Fakat sahabeler (r.a) Mekke’deyken siyasî ortama girmek için
teşebbüs ediyorlardı. Persler ve Rumların savaşları
hakkında Kureyşlilerin liderleriyle Ebu Bekir’in (r.a)
tartışması ve Ömer (r.a)’ın Mekke halkına “Biz üç
yüz kişiye ulaşırsak ya sizi buradan çıkartırız ya da
siz bizi buradan çıkartırsınız” demesi, siyasî ortama
girmek ve insanların işlerini yürütmek için teşebbüslere
dair birer örneklerdir.
Vahşî ezme politikası ise, Kureyş’in müslümanlara
dokundurduğu eziyet pek meşhurdur. Yine müslümanlardan çok
kimse yoktu. Ancak Hamza ve Ömer kuvvet ehlinden idiler.
Müslüman olduktan sonra kendileri için herhangi bir otorite
kalmadı. Ebu Bekir ise omzu üzerine eski elbise taşıyor,
çarşıları dolaşıyor ve onları satmaya çalışıyordu.
Samimi olanların yaşlarının küçük olmaları hususuna
gelince, bir şair şu doğru ve hikmetli sözleriyle buna cevap
veriyor:
“Küçük yaşta olgunluğun husulüne mani olmaz,
Bunun mevcudiyeti, küçükte ve büyükte yoksun olmaz.”
Buna göre bugünden itibaren samimi ve uyanık kimselerin
siyasî kimse olmaya ve siyasî ortamlara girmeye çalışmazlarsa,
hiç mazeret sahibi olamazlar. Çünkü günler süratle geçip
gider. Zamanı aşmazsan seni aşar. İslâm düşmanları
özellikle samimi ve uyanık kimselerin düşmanı ve zıttı
olurlar. Bu muhlis ve mudrik kişiler, inançlarında kuvvetli
olduğu kadar fikirlerinde güçlü olmazlarsa, kavrayışlarında
ve idraklarında üstün oldukları kadar cesaretli olmazlarsa
zaferi oluştururlarsa, onu elde etmeyip diğerlerin eline geçeceğinden
ve sıhhatli hayat meydanından uzak kalacaklarından korkulur.
Binaenaleyh haberleri izlemek, tahlil etmek, onlar hakkında
görüş belirtmek ve bu görüşü yalnız belli bakışa göre
açıklamak hususuna özen göstermek, samimi ve uyanık
kişilerin şimdiki dönemin ve gelecek dönemin adamları ve
insanların umdukları şahsiyetleri olacaklarına dair
işaretlerdir.
|