KÜRT DEVLETİ VE BUNA YÖNELİK AMERİKAN PLANLARI

 

 

 El-Wai dergisinin 108.nci sayısından alınmıştır

“Gıda karşılığı petrol” verilmesi çerçevesinde Birleşmiş milletler ile Irak arasında yapılan görüşmeler beklenenden de uzun sürdü. Zira Amerika, perde arkasından Irak’ın parçalanmasını ve Kürt Devletinin kurulmasını önlemeye yönelik girişimleri engelliyordu. Amerika, Birleşmiş Milletlerden, gerekli ilaç ve gıda maddelerinin alımı için Kuzey Irak’a mali yardımlar ayırmasını ve bunların dağıtımının Irak’ın müdahalesi olmadan sağlanmasını istiyordu. Bu durum ise Irak hükümeti ile BM (Birleşmiş Milletler) arasında anlaşmazlığa neden oluyordu. Çünkü böyle bir olay, Irak yönetiminin Kuzey Irak’ta egemenliğinin olmadığı anlamına gelmekteydi. Irak, Kürt bölgesine yönelik BM tahsisatının, gıda ve ilaç maddelerinin dağıtımının BM’in gözetiminde ve Irak hükümeti aracılığı ile yapılmasını en azından Irak’ın görünür bir rolünün olmasını istiyordu.

1958’de Abdülkerim Kasım’ın Irak’ta yönetime geldiğinden beri Amerika, Irak’ı bölmek için çalışıyor. O günlerde Amerika, Abdülkerim Kasım’a Irak’ın “Federal Devlet” şeklinde üç bölgeye ayrılmasını önerdi. O günden bu güne de Amerika bu fikrinden vazgeçmedi. Şu anda Amerika Irak’a uygulanan Ambargoyu ve 36. paralelin üst kısmındaki “uçuşa yasak bölge”yi fırsat bilerek Irak’ın parçalanması için bütün gücünü harcamaktadır. Irak’a uygulanan ambargo ve “uçuşa yasak bölge” durumu uzadıkça bölünmeye yönelik baskılar da artacaktır. Ambargonun kaldırılması yönündeki istekler arttıkça, Irak’ın parçalanması ve Kürt Devleti kurulmasına yönelik Amerika'nın baskıları da artmaktadır. Kürt Devleti’nin kurulması ise, öncelikle Kürtlerin ve özellikle de bölgede Kürt Devleti’nin kurulmasını engelleyen Türkiye’nin buna evet demesini gerektirmektedir. Bu nedenle Amerika iki yönlü bir çalışma yapmaktadır.

1- Kürt gruplar arasında, özellikle de Celal Talabani Liderliğindeki “Kürdistan Yurtseverler Birliği” ve Mesut Barzani Liderliğindeki “Kürdistan Demokratik Partisi” arasında Kürt otoriteyi oluşturmak.

2- Türkiye’yi kürt devletinin kurulması fikrine ikna etmek.

Bu amaçla Amerika, Kürtlerin çıkarlarını sağlamaları için Kuzey Irak’a heyetler göndermeye başladı. Amerikan kongresinden bir grubu ayrıca da Amerika Dışişleri Bakanlığı Kuzey Irak Sorumlusu Robert Deutch’ı 1995 yılının Kasım ayında Kuzey Irak’a gönderdi. Bu ziyaretin ardından da Nisan-96 içerisinde ikinci bir ziyarette bulunma arzusunda olduğunu belirtti. Ayrıca Amerika, 1995 yılının Ağustos ve Eylül ayında İrlanda’da iki kürt grubu bir araya getirdi ve onlara, Amerikan çıkarlarının gerçekleşmesine yardımcı olmadıkları takdirde Amerikan yardımlarının kesileceği tehdidinde bulundu. Ancak bunlar (KYB ve KDP), Kürdistan’ın kurulmasına yönelik siyasi kurumların kurulması için bir çalışma yapmadıkları gibi Kürt Devletinin kurulmasının ön hazırlıklarını ve yapı taşlarını oluşturan, Mayıs ayı içerisinde yapılacak olan yerel seçimlerin yapılması için de çalışmadılar.

Amerika bir yandan Kuzey Irak’a yukarıda yazılan heyetleri gönderirken aynı amaçla Türkiye’ye de heyetler gönderdi. Bu çerçevede Amerika, Ağustos ayı içerisinde eski Milli İstihbarat Başkan yardımcısı ve Ortadoğu işlerinde strateji uzmanı Graham Fuller’i, Kuzey Irak’ta Kürt Devletinin kurulması konusunda ikna etmesi için Türkiye’ye gönderdi. Fuller Türkiye’de birçok yetkili ve uzman ile görüştü ve onlara Amerika’nın Kuzey Irak politikasını anlattı. Fuller şöyle diyordu: “Irak’ın üç parçaya ayrılması gereklidir. Türkiye de ancak bu şekilde rahata kavuşur. Irak’ın parçalanması ise ancak, Türkiye’nin muvafakatı ile mümkündür. Her ne olursa olsun Amerika bu planının gerçekleşmesi hususunda karalıdır.” 5 Eylül 95 de ise Amerika Dışişleri bakan Yardımcısı Richard Holbrooke’u aynı amaçla Ankara’ya gönderdi. Holbrooke Ankara’da Cumhurbaşkanı Demirel ile görüştü ve şöyle dedi: “Saddam’ın yönetimden uzaklaştırılması gerçekten çok zor. Hatta Saddam gitse bile orada Demokratik sistemin kurulmasında güçlükler vardır. Dolayısıyla Irak için en uygun çözüm Federasyondur.” Buna karşılık Demirel Holbrooke’a şu cevabı verdi: “Irak’ın toprak bütünlüğünün sağlanması bir zorunluluktur. Federasyon Irak’ın parçalanması anlamına gelmektedir. Bu işin sonu ise Türkiye’ye kadar uzar.” Demirel, Amerikan’ın federasyondan kasdının Irak’ın bölünmesi demek olduğunu, federasyonun bağımsız Kürdistan’ın kurulması yolunda birinci aşamadan başka bir anlama gelmediğini ve Amerika’nın Irak’ı parçalamak istediğini biliyordu.

Öte yandan İngiltere, Irak’ın parçalanmasına şiddetle karşı çıkmaktadır. Eski Dışişleri bakanı Douglas Hurd’ın ve şu andaki tarım bakanı ve eski dış ilişkilerden sorumlu devlet bakanı Douglas Hook’un tavırları bunun göstergesidir. Douglas Hook iki gazeteye verdiği demecinde kesin çizgilerle tavrını ortaya koyarak El-hayat gazetesinde çıkan mülakatta şunları söylüyordu: “Ben Türklerin Kuzey Irak’tan çekileceklerinden eminim. Irak’a yönelik bizim açık ve net politikamız şudur: Biz, devletlerarası sınırlar çerçevesinde Irak Devleti içerisinde bağımsız bir Kürt Devleti’nin kurulmasına yönelik hiçbir girişimi, davranışı desteklemiyoruz. Şu anda kabul edilen sınırlar çerçevesinde Irak’ın tek devlet olarak devamının gerekliliğine inanıyoruz. Bölünmeyi gerçekleştirecek girişimlere de bütün gücümüzle karşı koyacağız. Biz, Irak’taki Kürt probleminin çözüm yolunun Kuzey Irak’ta Kürtlere özerk yönetim hakkının tanınmasından geçtiğine inanıyoruz. Irak’ta bağımsız bir Kürt Devleti’nin kurulmasını hedefleyen herhangi bir öneri, kanun ya da iddiayı desteklemiyoruz. Biz, bu konuda Türklerle hemfikiriz. Türkiye, Irak toprakları içerisinde Kürt Devletinin kurulmasını kesinlikle istememektedir. Türkiye Kuzey Irak’ta özerk yönetimden yanadır. Bizim Saddam yönetimi ile karşıt bir tavır içerisinde olmamız Irak’ın parçalanmasına taraftar olduğumuz anlamına gelmemektedir. Tam tersine biz, Irak’ın bağımsız tek devlet olarak toprak haklarına saygı gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz. Biz, Irak’ın toprak bütünlüğüne gösterdiğimiz özenden dolayı Kuveyt’in kurtuluşundan sonra Irak’a girilmemesi konusunda çaba gösterdik. Üstelik ben, Bazılarının Irak’ın toprak bütünlüğünden yana sıkıntılarını bilmekle beraber, Irak’ın toprak bütünlüğünden dolayı korkulacak bir şey de göremiyorum. Bütün açıklığı ile biz Irak’ın parçalanmasına karşıyız.”

Bu nedenle Kral Hüseyin’in Irakta konfederasyon önerisi, İngiltere’nin takındığı tavır çerçevesinde iyice netleşmektedir. Kral Hüseyin, konfederasyon önerisini, tek tercih değil de sanki birçok tercihlerden biri imiş gibi ortaya attı. Farklı yönlerden Irak karşıtlarını bir araya toplama önerisini, Amerika ve uşaklarının rahatsız oldukları bir dönemde Irak dosyası oluşturma, Irak’ta yönetim sistemini değiştirme çabaları çerçevesinde yapmıştır. Dolayısıyla Hüseyin’in bu önerisi, Amerika ve Irak karşıtlarını gönlünü almaya yönelik bir öneri sayılmaz. Diğer bir ifade ile bu öneri gerçek bir öneri değildir.

Bu durumdan hareketle İngiltere, Irak ile BM arasında ortak bir çözüm önerisi sundu. Bu çözüm; BM tarafından Kürtlerin bulundukları bölgeye ilaç ve gıda alımı için tahsis edilen mali yardımlarda BM’in yetkili kılındığı konusunda bir belgenin Irak yönetiminden alınmasını içermekteydi. Bu çözüm bir taraftan Kuzeyde Bağdat yönetiminin egemenliğini garantilerken diğer taraftan da BM’e Kuzeyde dilediği gibi hareket etme imkânını tanımaktadır. İngiltere de, görüşen taraflar arasında ilgili taraflardan biri konumundadır. Zira İngiltere’nin Güvenlik konseyindeki daimi temsilcisi Güvenlik Konseyine; Irak’a yönelik yaptırımlar tekrar gözden geçirildiğinde, “Gıda Karşılığı Petrol” satımına izin veren BM’in 886 sayılı kararının kabulü için Irak yönetimi nezdinde hükümetinin aracılık yapacağı sözünü vermiştir.

İngiltere, bölgede Amerikan çıkarlarına engel teşkil eden konu ile ilgili bölge ülkelerine ve ajanlarına yönelik Amerikan girişimlerini boşa çıkarabileceğine inanmaktadır. Bu çerçevede ikinci körfez savaşından sonra bölge ülkelerinden Türkiye, İran ve Suriye, Kürt devletinin kurulmasının ve yabancı ülkelerin bölgenin içişlerine karışmalarının engellenmesi için dışişleri bakanları düzeyinde periyodik konferanslar yapılması girişiminde bulundular. Bu ülkeler arasında özellikle Türkiye, Kürt problemi nedeniyle bu konuda daha fazla ciddiyet göstermektedir. Çünkü PKK’nın Kürtleri Türkiye’den koparma girişimleri vardır. Türkiye’de ise geniş bir coğrafya üzerinde yaklaşık onbeş milyon Kürt yaşamaktadır. Bu nedenle Türkiye, sadece gelişen olayları gözlemlemekle yetinmemekte, Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasını önlemek için de fiili olarak çalışmaktadır. Bu nedenle Demirel, Holbrooke’un önerilerini kesinlikle reddetmiştir. Nitekim bu nedenle de Türkiye Dablin’deki görüşmelere gözlemci sıfatı ile katılarak hem toplantıda nelerin konuşulduğunu öğrenmek istemiş hem de Kuzey Irak’ta istemediği bir duruma karşı olduğunu açıklamıştır.

Türkiye, Kuzey Irak’ı yalnızca Kürtlere ait bir bölge olarak görmüyor, Türkiye’ye göre Kuzey Irak’ta, Kürtlerin dışında, Musul ve Kerkük’ten Türkiye sınırına kadar uzayan bölgede yaklaşık iki milyon üçyüz bin civarında Türk yaşamaktadır. Türkiye Dışişleri bakanlığı müsteşarı Onur Öymen’in şu sözleri de bunu teyid etmektedir: “Kuzey Irak’ı kürt bölgesi olarak tanımlamak yanlaştır.”

Türk hükümeti, 95 Kasım ayı ortalarında Robert Duthc ile görüşmesi için Kuzey Irak’a bir heyet gönderdi. Heyet, Kuzey Irak’ta yerel seçimlerin yapılmasını öngören Amerikan önerisine karşı olduğunu açıkladı. Zira ister yerel seçimler olsun ne tür seçim yapılırsa yapılsın Bağdat’la anlaşmadan yapılacak olan seçimlerin Irak’ın toprak bütünlüğünün sağlanması ile çelişeceğine inanmaktadır. Diğer bir ifade ile seçim yapmak, bağımsız Kürt Devleti kurulmasının zeminini hazırlayacak bir gelişmedir. Aynı olayla bağlantılı olarak Anavatan partisi genel Başkanı Yılmaz, İrlanda görüşmeleri ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Demirel ile yaptığı görüşmede şöyle diyordu: “Dablin toplantıları bağımsız Kürt Devletine yönelik toplantılardır. Bizim buna alet olmamızdan korkuyorum. Gelişmeler beni endişelendiriyor.” Buna cevaben Demirel de şöyle dedi: “Bu endişene ben de katılıyorum.”

Bağdat otoritesinin Kuzey Irak’ta bulunmaması Türkiye’nin sıkıntılarını artırmaktadır. Çünkü PKK (Kürdistan işçi partisi) Kuzey Irak’ı, toplanma, silahlanma, eğitim ve Türkiye sınırına girmek için bir üs ve sıçrama tahtası olarak kullanmaktadır. Bu durumdan muzdarib olan Türk Ordusu, birkaç defa Kuzey Irak’a girerek PKK kamplarını bombalamıştır. Geçen yılın Mart-Nisan aylarında yapılan operasyonda Türk ordusu yaklaşık. 35.000 kişilik büyük bir güçle Kuzey Irak’a girmiştir. Bu operasyonlar, Amerika-Türkiye ilişkilerinde sıkıntıya yol açmıştır. O dönemde Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Erdal İnönü, Amerikalı üst düzey bir sorumlu ile yaptığı toplantının hemen akabinde Amerikalı yetkili şöyle diyordu: “Kuzey Irak’tan çekilmek için herhangi bir süre veremiyoruz. Ancak bir tarihin belirlenmesini umuyoruz.” Ancak Amerika Dışişleri Bakanı Christopher şöyle diyordu: “BM’in Türkiye’ye verdiği destek, Kuzey Irak’taki operasyonun süresi için Türkiye’nin verdiği sözde durması ve insan haklarına saygılı olması ile sınırlıdır.” Christopher, Türk Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmede de ısrarla bu noktayı vurguluyor ve ardından da şöyle diyordu: “Çiller’in BM’ye yapacağı ziyaretten önce Türkiye’nin çekilme takvimini açıklaması gerekmektedir.” Bu nedenle, Çiller 19/4/95 de Amerika’ya gitmek istediğinde Amerikan medyası bu ziyareti pek önemsemediler.

Amerika, Türkiye’nin bu tutumunu gidermek için Dışişleri Bakanlığının önemli simalarından Dışişleri Bakan yardımcısı Strob Talbot başkanlığında büyük bir heyeti Ankara’ya gönderdi. Konunun önemine binaen heyet, Ankara’da üç gün kaldı. Gezinin sonunda Talbot Türk hükümeti ile aralarında ihtilafların var olduğunu basına açıklayarak şöyle dedi: “Operasyonun süresinin sınırlandırılması konusunda garanti aldık.”

Şüphesiz ki, Kuzey Irak’taki Kürtleri koruma amacıyla kurulan ve merkezi Türkiye’de bulunan Çekiç Güç, Amerika’nın Kuzey Irak’taki planlarının gerçekleştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. o gününün Genel Kurmay Başkanı Doğan Güreş’in şu açıklaması da bu hususu teyid etmektedir. “Batı, Çekiç Güç yardımıyla Kürt Devleti kurmak istiyor. Ancak hem Türkiye hem de bölge ülkeleri buna karşıdır.” Çekiç Gücün, Bölgedeki düzenlemelerin önemli bir parçası olduğu aşikâr ortadadır. Türkiye’nin Çekiç Güç’ten vazgeçmesini zorlaştıracak şekilde Amerika, Çekiç Gücün görev süresinin yeniden uzatılması amacıyla Türkiye’ye baskı uygulamaktadır. Ancak Türkiye’de yapılan son seçimler sonucunda, parlamento çoğunluğunun RP-ANAP-DSP ve CHP’nin Çekiç Gücün görev süresinin uzatılmasına karşı olduklarını gösterdi. Ecevit ve Yılmaz, Çekiç Gücün çalışmalarını yeniden gözden geçirmesi durumunda dışarıdan hükümete destek verecekleri sözü vermişlerdi.

Şimdi burada şöyle bir soru akla gelebilir: "Madem ki, Amerika, Irak’ın parçalanmasını istiyor, Irak ordusu hezimete uğramışken neden güçlerinin Bağdat’a kadar girmesine izin verip de Saddam Hüseyin’i düşürmedi?"

Günler önce bölgeye giden Bush bu türden sorulara şöyle cevap veriyordu: “Amerikan güçlerinin Bağdat’a doğru ilerlemesi ittifakın parçalanmasına neden olurdu. Ancak ittifak parçalanmadı. Başını İngiltere, ve Fransa’nın çektiği bazı müttefiklerin ve ittifaka üye Arap devletlerinin takındıkları tavır Bağdat’a girilmemesini gerektirdi.”

Daha önce yukarıda da yazdığımız gibi Hook’un açıklamaları da buna bir başka cevap teşkil etmektedir: “Birçok sebeplerin yanında Irak’ın toprak bütünlüğüne gösterdiğimiz özen, Kuveyt’i kurtardıktan sonra bizi Irak’a girmemeye sevk etmiştir.”

O zamanın İngiltere Dışişleri Bakanı Douglas Hurd, savaşın sonunda bu konuda şunları söylüyordu: “Yönetimin işlediği bütün suçları Saddam’a yüklemek mümkün olmadığı gibi Irak’ı kimin yöneteceğini belirlemek de müttefik devletlerin işi değildir.”

Fransa Dışişleri Bakanı Rolan Duma ise şöyle diyordu: “Fransa, Şu andaki Irak yönetiminin değiştirilmesi taraftarı değildir. Saddam Hüseyin’in yönetimden uzaklaştırılması operasyonunu kesinlikle desteklemeyecektir.”

Üstelik İngiltere’nin, Bush’un, savaşın durdurulmasına muvafakatından 36 saat önce birliklerine savaşı durdurmaları emrini vermesi de bunun bir başka delilidir. Müttefiklerin savaşı durdurmaları sonucunda Bush da savaşı durdurmak zorunda kalarak, Irak’ın korkunç hezimetinin ardından Irak’ta ordunun ve halkın ayaklanmasını sağlayacak ortamın oluşturulması ile yetinmek mecburiyetinde kalmıştır. Bush, Irak Ordusunu ve halkını Saddam’ı devirmeleri için kışkırtıyordu. 15 Şubat 1991 de şöyle diyordu: “Akan kanı durdurmanın bir başka yolu daha vardır. Diktatör Saddam Hüseyin’i yönetimden uzaklaştırmak için Irak Silahlı Kuvvetleri ve Irak halkı ipin ucunu ellerinde tutmaktadırlar.” Mart ayının başlarında Güneyde şiiler direniş göstermeye başladıklarında Amerikalı’nın söylediği sözler zihinlerde canlandı. Zira Başkan Bush Irak halkına şöyle sesleniyordu: “Saddam gittiği zaman, Irak’ın barışçıl ülkeler arasına dönmesi daha da kolaylaşacaktır.” Ancak müttefikler bu hususta daha farklı düşünüyorlardı. Güneydeki Şiilerin direnişlerini desteklemek amacıyla İranlı’lar Güney Irak’a sızmaya başladıklarında, Irak’ın içişlerine karışmaması için İran’ı uyarmak üzere. İngiliz Devlet Bakanı hemen Tahran’a uçtu Güneyde ve Irak’ın tamamında direnişin başarısızlığında bu ziyaretin önemli bir yeri vardır. İşte böylece Amerika’nın elindeki halkı ve orduyu Saddam yönetimine karşı ayaklandırma kozu yerini Amerikan şemsiyesi altındaki güvenli bölgede bağımsız varlıklar oluşturmaya bıraktı. Bu amaçla Clinton 1994 sonbaharında, Irak’ın güneyindeki uçuşa yasak bölgenin genişletilmesi krizini çıkardı. Ancak, Güvenlik Konseyinde Uçuşa yasak bölgenin genişletilmesine karşı olan büyük devletlerin vetosu sonucunda konseyden karar çıkarmayı başaramadı.

 

Sayı 94...1417-ŞABAN...1997-ARALIK...Yıl-08 

Sayfayı Birine Gönder