DİNLERARASI DİYALOĞU YAPMAK, YANLIŞ VE TEHLİKELİ BİR İŞTİR

Dr. Mustafa Tevfik

DİYALOG NASIL OLUR.? 

 

Yukarıdaki ifadelerde de görüldüğü üzere onlara İslam ve hükümleri açıklanır, Muhammed SAV’in Peygamberliğine delalet eden deliller gösterilir, dinlerini terk edip Allah katında geçerli tek din olan İslam’a tabi olmaları istenir. Zira İslam; İslam çağrısını onlara götürdükten ülkeleri fethetmek için Allah yolunda cihad yaptıktan ve bütün insanları İslam’ın egemenliği altına aldıktan sonra, İslam’ın hükümlerini onlara uygulamayı bize farz kılmaktadır.

İslam’ın kıyamete kadar bütün insanlık için bir şeriat, Kura’n-ı Kerimin de kendinden önceki semavi kitapları nesh etmiş bir Kitap olması herhangi bir müslüman tarafından tartışma götürmez bir gerçektir. Birçok ayet bu hususa delalet etmekte, ve Muhammed SAV’in risaletinden sonra İslam’dan başka hiçbir dinin kabul edilmeyeceğine, İslam dininin Allah’ın razı olduğu bir din olduğuna, İslam’a inanmayanların ise hüsrana uğrayacaklarına, ebedi olarak Cehennemde kalacaklarına işaret etmektedir. Rasulullah SAV’in hayatı, daveti taşımanın farziyetine kesin delildir. Allah’ın dininin bütün dinler üzerinde hakim olması için kâfirlerle savaşmayı emreden birçok cihad ayeti vardır. Üstelik Rasulullah SAV’in bu husustaki davranışları ve: “İnsanlar La ilahe illa’llah deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. Bu sözü söylerlerse kanlarını, canlarını benden korumuş olurlar” hadisi de bizce malumdur. Rasulullah SAV’in hayatı sürekli cihad ile geçmiştir. Medine’de İslam Devletini kurdu, İslam’ı uyguladı, müslümanların birliğini sağladı ve ardından Arap yarımadasında cihad hamlesini başlattı. Ta ki İslam, yarımadanın tek egemen dini oluncaya, şirk tamamen yok oluncaya kadar bu savaşı sürdürdü. Ardından Rum’lara yöneldi ve onlarla önce Mute sonra da Tebük savaşını yaptı. Ardından sahabe (r.anhum) Rasulullah SAV’in sünneti üzere aynı bayrağı taşıdılar ülkeleri fethettiler ve İslam’ı uyguladılar .

Durum böyle iken nasıl olur da akıl sahibi bir kimse kalkıp “Cihad savunma savaşıdır” diyebiliyor? Rum’lar mı Medine’ye saldırdı? Yoksa İran’lılar mı saldırdı? Berberi’ler Mekke’deki müslümanlara saldırmak için Kuzey Afrika’dan mı geldiler?

Allahu Teâla ayeti Kerime’de şöyle buyurmaktadır:

“Dinini bütün dinlere üstün kılmak için; Rasulünü hidayet ve hak din ile gönderen O’dur.” (Tevbe-33)

“Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya-107)

De ki: Ey insanlar. Ben hepiniz için gönderilen Allah’ın elçisiyim.” (Araf-158)

Böylesi açık, net ayetler ortada iken nasıl oluyor da bir müslüman kalkıp cihad kelimesini gerçek içeriğinden saptırarak cihadın “savunma savaşı” olduğunu söyleyebilir?!

CİHADIN ANLAMI VE İÇERİĞİ

Cihad, İslam’ın insanlara ulaşmasını engelleyen maddi engelleri kırmaktır. Bu eylem ise Allah’ın Kelime-i Tevhidi’nin üstün olması için savaş yoluyla gerçekleştirilir. Yoksa cihadın, kâfirlerin yaptığı savaşlarda olduğu gibi insanlığı sömürmek, kanlarını emmek ve mallarını yağmalamak gibi bir amacı yoktur. Cihad insanlar için bir rahmettir. Nitekim müslümanlar İslam’ın önündeki maddi engelleri kırdıkları zaman, ele geçirdikleri ülkelerde İslam’ı uyguladılar. Yenen ile yenilene eşit muamele yaptılar. Onlara İslam’ı öğrettiler, Allah’ın şeriatını hak ve adaletle uyguladılar. Böylece bu insanlar kendi arzularıyla canı gönülden serbest iradeleriyle İslam’a girdiler ve daha önce müslüman olanlarla kaynaştılar.

İslam’ın hükümlerinin ve devletinin hayattan uzaklaştırılmasına rağmen bu insanlar İslam’ı terk etmediler. Ancak İspanya gibi hiç müslüman kalmayan İslam topraklarında müslümanların bulunmayışlarının nedeni yöre halkının İslam’dan dönmeleri değildir. Asıl neden, insanın tasavvur edemeyeceği kadar vahşi davranışlarla orada yaşayan insanların Hıristiyanlar tarafından öldürülmesidir ki bu katliamların tamamı Roma’daki Katolik Papa’nın talimatları ile gerçekleşmiştir.

DİYALOG SÜRECİ’NİN TEK ESASI

Bizimle diğer din mensupları arasındaki görüşmeler tek bir temele yani İslam’ın hak olduğu, Allah’ın dini olduğu, diğer dinlerin ise batıl ve küfür olduğu esasına dayanmalıdır. Yapılacak görüşmeler yalnızca İslam gerçeğinin onlara açıklanması ile sınırlı kalmalıdır. Allah’ın hükümlerinden en ufak bir tavizde bulunmadan onlardan dinlerini terk edip İslam’a davet edilmeleri ile sınırlı kalmalıdır. İslam’ın bir takım emirlerinden taviz vermedikçe asla onlar bizden razı olmayacaklardır. Bu hususu Allahu Teâla bize ayette şöylece bildirmektedir:

“Sen dinlerine uymadıkça Yahudi’ler de, Hıristiyanlar da, senden asla hoşnut olmazlar.” (Bakara-120)

Ayet, müslümanları bu tür çağrılardan şiddetle sakındırmaktadır. Yani Allah’ın hükümlerinin bir kısmından taviz verilmesini amaçlayan, dinler arası diyalog çağrılarına karşı dikkatli olmamız hususunda bizleri uyarmaktadır.

“Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni fitneye düşürmelerinden sakın.” (Maide-49)

Allahu Teâla onların bu yöndeki arzularını da ayette şöylece bildirmektedir:

Allah’ın nurunu ağızları ile söndürmek isterler.” (Tevbe-32)

Hıristiyanlar, Yahudi’ler ve müşrikler, Allah’ın yaratıkları için bir ışık olan İslam nurunu ve Muhammed SAV’in şeriatını, sözlü münakaşalar ve iftiralarla ağızlarıyla söndürmek istemektedirler. Onların bu davranışları ağzıyla güneşin aydınlığını veya ayın ışığını söndürmek isteyen kimseye benzemektedir. Ancak onlar bunu ne kadar isteseler de başaramayacaklardır. Bu denli netliğine rağmen müslümanın eşitlik denge yönünde kâfirlerle diyaloğa girmesi mümkün müdür?

GÜZEL MÜCADELE

“Muhavera” kelimesi İslam düşüncelerini ve hükümlerini açıklamak, Onları İslam’a çağırma, ve dinlerini terk etmek için onlarla münakaşa etmek demektir. Bu nedenle müslümanın elindeki deliller çok kuvvetli, karşısındakine meydan okuyucu ve küfür düşüncelerinin kaypaklığını, batıllığını ortaya koyacak şekilde olmalıdır. Bu hususta Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

“Ehli kitap ile en güzel olanın dışında mücadele etmeyin.” (Ankebut-46)

Onlarla yapılacak mücadelede dinlerini terk etmeleri için baskı uygulanmaz, güzellikle mücadele edilir. Ancak onlara; bütün açıklığı ile, hiç çekinmeden cesaretle İslam’ın tek hak din olduğu diğerlerinin ise batıl bir din olduğu, ikisinin arasında orta bir din bulunmayacağının açıklaması, anlatılması mutlaka gereklidir.

EHLİ KİTAB’IN MÜSLÜMANLARA KARŞI TAKINDIKLARI TAVIR

Allahu Teâla kâfirlere meyledilmemesi konusunda bizleri uyarmakta ve ayette şöyle söylemektedir.

“Ehli Kitap’tan bir taife sizi şaşırtmak istediler. Halbu ki onlar, kendilerinden başkasını şaşırtamazlar da farkına varmazlar.” (Ali İmran-69)

“Kitap ehlinin çoğu, hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra içlerindeki çekememezlikten ötürü sizi, imandan sonra küfre döndürmek isterler.” (Bakara-109)

Ayette geçen ÂÊ kelimesi bütün Ehli Kitabı kapsamaktadır. Dolayısıyla ÂÊ kelimesi cinsi açıklayan bir kelimedir kelimesi İslam’dan dönmek ve İslam’a muhalefet etmeniz suretiyle sizleri günaha sokmak isterler. İslam’ın doğruluğunu bilmezler. Onlara düşen görev, açık ve net delillerle İslam’ın doğruluğunu, tek hak din olduğunu öğrenmektir.

İslam davetini taşımaktan alıkoymayı ve müslümanları İslam’dan uzaklaştırmayı, İslami düşüncelerin hakikatını açıklamaktan alıkoymayı, ardından da kıyamete kadar devam edecek olan cihad farziyetini yerine getirmekten alıkoymayı amaçlayan böylesi çağrılara karşı aşırı derecede dikkatli olmak mecburiyetindeyiz. İslam daveti cihadsız olamaz. Gayretli ve samimi müslümanların böylesi tuzaklara düşmemeleri ve dinlerine sarılarak, insanlarla en kuvvetli delillerle ve güzel bir şekilde mücadele etmeleri, İslam’a davet etmeleri, yağcılık ya da orta çözüm gibi bir yola girişmemeleri konusunda uyarıyoruz. Zira Allah’ın dininin ve müslümanların izzetli, şirkin ve müşriklerin de zelil olmaları gerekir ki ancak böylece müslümanlar sevinir ve de zafer kazanılır.

 

 Sayı 94...1417-ŞABAN...1997-ARALIK...Yıl-08

Sayfayı Birine Gönder