SİYASİ FİKİRLER

 Abdulkadim Zellum

SİYASİ ORTAM 

  

(Geçen sayının devamı)

Araştırma ve itina konusu olmasını gerekli kılan husus, İslâm memleketlerinde İslâmî siyasî ortamı oluşturmaktır. İslâm Devleti’nin kurulması, bunu icap ettiriyorsa da bu devleti kurmadan önce veya İslâm Devleti’ne diğer memleketlerin ilhak edilmesinden önce siyasî ortamlara girmek, hayatta ve bizzat şimdiki siyasî ortamlarda İslâm’ın varlığını hissettirmeye yöneliktir. Bu nedenle İslâm memleketlerinin herhangi birisindeki siyasî ortama girmeye çalışmak, İslâm’a dayalı siyasî olarak her faaliyeti gösteren için elzemli ve kaçınılmazdır.

İslâmî olmayan memleketlerdeki siyasî ortamlar bozuk ve fasittir. Orada en küçük şey, gaye vasıtayı meşru kılar. Onun kılıfı ve yolu bu makyavelist ilkesidir. Üstelik bencillik ve şahsî çıkarlara hırs göstermek, bu ortamın adamlarının en belirgin sıfatlarındandır. Bu nedenle bunlara benzemek ve bu ortamlara benzer ortam tesis etmeyi doğru görmüyoruz. Ayrıca bu memleketleri ve halklarını kurtarmak için bir risalet taşıyoruz.

İslâm memleketlerindeki siyasî ortamlar hem bozuk ve fasittir, hem de ajanlar küfür sistemlerine ve siyasetlerine hayran olan taklitçilerle doludur. Bunlar İslâm’dan nefret ederler, İslâm’a kin beslerler ve ona horlanırlar. Bu nedenle bu ortamlara yalnız girmek için çalışmamız olmayacaktır. Bilâkis bu ortamları yıkmaya ve yerine İslâmî siyasî ortamları oluşturmaya yönelik çalışmamız gerekir. Bu ortamların dışında kalıp onları yıkmaya ve İslâm’a dönüştürmek mümkün ise yapılır. Fakat içine girip onlara karşı mücadele etmek daha kolay ve netice daha yakın olur.

Şu var ki; İslâm memleketlerindeki siyasî ortamın adamlarının batılılarınkine göre cüce olmalarına rağmen İslâm memleketlerinde halkın seviyesine göre süper adam oldukları görülür. Çünkü yönetici onlardır, lider onlardır ve insanların hayat ve yaşamlarında etkili ve ağırlıklıdırlar. Ayrıca bunlarda zekâ, marifet ve tecrübe vardır. Bundan dolayı insanların önünde olabilirler. Üstelik nasıl hile çevirdikleri ve konulara nereden geleceklerini biliyorlar. Bu sebeple her durum için bir kılıf uydurabilirler. Gerekirse camiye gelip birinci safta durarak beş vakit namazını kılarlar. Eğer İslâm toplumda yoğun şekilde söz edilirse bunu yapmaktan geri kalmazlar. İslâm Devleti kurulunca bu devlet için çalışanların ilkleri olmaya ve liderlik etmeye gayret sarf edeceklerini gördüğünüz zaman şaşırmayın. Çünkü bunlar, münafıklıklarını güzelce gizleyebilirler.. Onun için bunlar hiç samimi değiller. Bu nedenle yıkıcı hareket yapmaya, devleti tahrip etmeye ve samimi siyasî kimseleri düşürmeye yönelik insanların en büyük ustalarıdır. İslâm Devleti kurulunca bunlar insanlar arasında canlı olarak varsa, ümmete samimilik ve kavrayışa sahip olduklarını göstermeye çalışacaklar. Böylece tekrar yeni siyasî ortamın liderleri ve efendileri olacaklar, ümmetin kahraman ve sadık adamları olarak gözükecekler. Bundan dolayı bunların tehlikesinden sakınmak gerekli olduğu gibi onların etkinliklerini yok etmek lazım.

Yakın tarihte Amerika, İngilizleri bazı İslâm memleketlerinden kovmaya çalışırken bunlara bağlı siyasî ortamını yok etmeye başvurmuştur. Mısır’da eski siyasî ortamı yok etmek için kendisine bağlı yönetim yoluyla bu ortamın adamlarının kimini hapse attı, kimini piyasadan uzaklaştırdı, kiminin rızkının yollarını kesip yoksul yaptı. Yine Irak’ta kimini öldürttü, kimini ceza evlerinde çürüttü, kimini piyasadan sildi, kiminin rızk kaynaklarını sınırlandırmışsa da onları yok etmedi. Bu nedenle Mısır’da ve Irak’ta eski siyasî ortamın adamları kalmıştır. Fakat kül altında birer kıvılcımlar şeklinde devam etmiştir. Bunun sebebi ise Amerika ve ajanları eski siyasî ortamın adamları yerine başka adamlar bulamamıştır. Böylece yeni siyasî ortamı oluşturamamıştır. Yönetimler tabiatları yüzünden eski siyasî ortamı yok etmeye ne kadar çalışırsa çalışsın yok edemez ve onun ortaya çıkmasını da engelleyemez. Zira her yönetim için siyasî ortamın bulunması kaçınılmaz bir şeydir. Tamamen onun gölgesi olur. Nerede yönetim bulunursa onun gölgesi olan siyasî ortam bulunur.

Rasul (SAV) Medine’de bulununca İslâm’a inanan ve yardımına koşan siyasî ortam var olmuştur. Abdullah b. Ubey ve benzeri olan eski siyasî ortam bir kenara çekilmiştir.

Mekke fethedilince eski siyasî ortamı yok etti. Bu ortamın bir kısmını savaşlarda bitirmiştir. Kaleleri uçurulmayan diğer kısmının nüfuzlarını tamamen izale etmiştir. Yerine müslümanlar geçip lider ve efendi oldu. Bu şekilde eski siyasî ortam yok olmuş ve yeni siyasî ortam oluşmuştur.

İslâm Devleti bütün diğer siyasî ortamları herhangi bir şekilde izale etmelidir. Bunların kellelerini uçurmak, rızk kaynaklarını kurutmak, siyasî ve manevî varlıklarını yok etmek veya başka şekilde bu izale işini gerçekleştirmektir. Varlık kanunları bu işin gerçekleşmesini gerektirir. Ayrıca dâr-ül küfrü yok edip yerine dâr-ül İslâm’ı tesis etme hususunu icap ettirir. Yine samimi ve uyanıklardan oluşan İslâmî siyasî ortamlar oluşmazsa bütün icraatlar hiç kâfi gelmez. Bunun yanı sıra müslüman olarak gözüken münafıkları bu ortamdan uzaklaştırmak gerekir. Samimi ve uyanık olanlar, sadece haberi izlemek ve tahlil etmekle yetinirlerse hiç siyasî ortamı oluşturamazlar. Dâr-ül küfürdeki siyasî ortamdan bir parça olan cezadan kurtulanlar siyasî ortamlara liderlik etmeye daha kudretli olurlar. Ayrıca bunlar siyasî ortamları nasıl oluşturmaya ve bunlara girmeye daha fazla beceriklidirler. Bundan dolayı devlet kurulur kurulmaz onun helâkı ve izalesinin tohumları atılmış olur.

İslâm Devleti’nde bile samimi ve uyanık kimselerin siyasî ortamlara girmesine engeller çıkacağı gibi yalnız münafıkların siyasî ortamları oluşturma, bunlara liderlik etmeye imkân bulacaklarından korkulur. Bu nedenle samimi ve uyanık kimseler haberleri izlemek ve tahlil etme aşamasını geçip belli açıdan görüş beyan etme merhalesine girmezlerse ve siyasî ortamlara girmek için teşebbüste bulunmazlarsa evin kapısı önünde duracaklarından da korkulur. Oysa ev onların yerine konu oldu. Onlar onu tesis ettiler. Yalnız kendilerine ait ve hastır.

Bugün muhlis ve uyanık kimseler için sorun, siyasî olma sorunu değil İslâmî siyasî ortamı oluşturmaları meselesidir. Zira er geç kesin olarak İslâm Devleti kurulacaktır. Bundan dolayı İslâm Devleti kurulunca muhlis olmayan eski siyasî ortamı oluşturan adamların İslâmî siyasî ortamı oluşturmak için muhlis olan müslümanları geçeceklerinden kuşku vardır. Halbuki İslâmî siyasî ortam yalnız ve yalnız samimi ve uyanık kimselerden oluşmalıdır. Bilâkis onlar kalkıp onu meydana getirmelidir. Nitekim bunlar İslâm Devleti kurulmadan önce topluma göre sıfır çizgisi altında yaşamaktadır. Hatta hayat kenarında ve insanlardan uzak bir yerde bulunmaktadırlar. Bu nedenle bunlar İslâm’a dayalı siyasî ortamları tesis etmeye gayret sarf etmezlerse veya mevcut olan siyasî ortamlara girip onları İslâmî siyasî ortamlara dönüştürmek için mücadele vermezlerse sıfır çizgisi altında kalacaklar. O zaman varlıkları, ağırlıkları ve etkinlikleri hiç olmayacaktır.

İşte şimdiki dönem ne kadar mahrumiyet, meşakkat ve elemle yüklüyse, gelecek dönem de ne kadar izzet, onur ve ümitle dolu durumlar, samimi ve uyanık kimselerin gerçek siyasî kimse olmalarının ne kadar önemli olduğunu idrak etmelerini gerektirir. Özellikle onların hizbi yalnız uyanık bir hareket değil İslâm’a dayalı siyasî bir partinin olduğunu insanlara kendisini kabul ettirmiştir.

Evet Rasulullah (SAV) siyasî ortamı ancak İslâm Devleti kurulduktan sonra Medine’de tesis edebilmiştir. Şu anda her İslâm beldesinde hizbin gençlerine karşı yöneticilerin uyguladıkları vahşî ezme politikası, samimi ve uyanık kimselerin siyasî olarak hareket etmelerini engellemiştir. Samimi ve uyanık kimselerin çoğu halkın ileri gelenlerden veya kültürlülerden veya yaşlı ve tecrübeli olanlardan değildir. Fakat sahabeler (r.a) Mekke’deyken siyasî ortama girmek için teşebbüs ediyorlardı. Persler ve Rumların savaşları hakkında Kureyşlilerin liderleriyle Ebu Bekir’in (r.a) tartışması ve Ömer (r.a)’ın Mekke halkına “Biz üç yüz kişiye ulaşırsak ya sizi buradan çıkartırız ya da siz bizi buradan çıkartırsınız” demesi, siyasî ortama girmek ve insanların işlerini yürütmek için teşebbüslere dair birer örneklerdir.

Vahşî ezme politikası ise, Kureyş’in müslümanlara dokundurduğu eziyet pek meşhurdur. Yine müslümanlardan çok kimse yoktu. Ancak Hamza ve Ömer kuvvet ehlinden idiler. Müslüman olduktan sonra kendileri için herhangi bir otorite kalmadı. Ebu Bekir ise omzu üzerine eski elbise taşıyor, çarşıları dolaşıyor ve onları satmaya çalışıyordu. Samimi olanların yaşlarının küçük olmaları hususuna gelince, bir şair şu doğru ve hikmetli sözleriyle buna cevap veriyor:

“Küçük yaşta olgunluğun husulüne mani olmaz,

Bunun mevcudiyeti, küçükte ve büyükte yoksun olmaz.”

Buna göre bugünden itibaren samimi ve uyanık kimselerin siyasî kimse olmaya ve siyasî ortamlara girmeye çalışmazlarsa, hiç mazeret sahibi olamazlar. Çünkü günler süratle geçip gider. Zamanı aşmazsan seni aşar. İslâm düşmanları özellikle samimi ve uyanık kimselerin düşmanı ve zıttı olurlar. Bu muhlis ve mudrik kişiler, inançlarında kuvvetli olduğu kadar fikirlerinde güçlü olmazlarsa, kavrayışlarında ve idraklarında üstün oldukları kadar cesaretli olmazlarsa zaferi oluştururlarsa, onu elde etmeyip diğerlerin eline geçeceğinden ve sıhhatli hayat meydanından uzak kalacaklarından korkulur.

Binaenaleyh haberleri izlemek, tahlil etmek, onlar hakkında görüş belirtmek ve bu görüşü yalnız belli bakışa göre açıklamak hususuna özen göstermek, samimi ve uyanık kişilerin şimdiki dönemin ve gelecek dönemin adamları ve insanların umdukları şahsiyetleri olacaklarına dair işaretlerdir.

 

Sayı 94...1417-ŞABAN...1997-ARALIK...Yıl-08

Sayfayı Birine Gönder