HİLAFET'İN SÖZÜ

HAKİKATIN BİR KISMI GÖSTERİLEREK DİĞER ÖNEMLİ TARAFI ÖRTÜLMEK YOLUYLA MÜSLÜMANLARI ASLINDAN SAPTIRIYORLAR

27 Receb’de İsra ve Mirac gecesini anarken, camiler ve gazetelerde sırf ruhani tarafı üzerine durdular. Hatta İsra üzerinde durulmadan sadece Mirac üzerinde duruldu. Ayrıca bu gece belli merasimler de yapıldı. Tamamen her sene yaptıkları gibi.. Fakat siyasî tarafı veya hayatla ilgili tarafını ise tamamen ihmal ettiler. Devlet ve onun yan kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığının direktifleriyle bu şekilde hareket edilmektedir. Böylelikle önemli ve hayati gerçeği bu uslupla örtülüyor ve müslümanların hareketlerini ve galayenlarını bu şekilde önlüyorlar. Şöyle ki:

1- Esasta İsra, kesin olarak ayetle sabittir.

“Eksiklik ve şirkten uzak olan Allah’tır ki, geceleyin kulunu (Muhammed’i) Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketli kıldığı Mescid-i Aksa’ya götürdü ki ona ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye..” (İsra: 1)

Bu ayet muhkemdir ve delâleti de kesindir. Bu şekilde İsra’ya inanmamız gerekir. Onu inkâr eden ise kâfir olur.

2- Bu ayet, Mescid-i Aksa’dan söz etmiştir. İsra hadisesi, müslümanların son kıblesi ile ilk kıblesi arasında cereyan etmiştir. Böylece Allahu Tealâ bu iki mescide önem verir ve birbirine bağlar. Mescid-i Aksa’nın varlığına inanmak akidedendir. Bu mescid Muhammed (SAV)’in ümmetine ait kılınmıştır.

3- Şu anda ise Mescid-i Aksa ve etrafında bulunan Filistin, yahudilerin işgali altındadır. Yahudiler ise, bu mescidi ve etrafını kirlettiler ve devamlı olarak da oradaki müslümanları katletmekte, binlerce müslüman genci hapse tıkmakta ve oradan milyonlarca müslümanı çıkartmışlardır. Oysa camilerin hocaları, gazeteler ve diğer yayın organları bu noktaya hiç değinmemektedirler. Ve bu vahim durumdan kurtulmak için cihada hiç çağırmamaktadırlar. Bilâkis devlet ve hükümet, İsrail’le iyi ilişkiler kurmakta ve bunu geliştirmektedirler. Ve Receb ayında da İsra ve Mirac gecesine bir hafta kala Türkiye Cumhuriyeti, Mescid-i Aksa’yı ve bereketli olan etrafını gaspedip işgal eden yahudi varlığıyla yeniden anlaşmalar yapmışlardır.

İşte İsra’nın siyasî ve hayatî tarafı budur. Böylelikle bunu tamamen ihmal ediyor ve ona hiç değinmiyorlar. Konuşmalarında veya yazı ve diğer medya organlarında hemen Hz. Muhammed’e övgüler yağdırdıktan sonra Mirac’ı anlatmaya başlarlar. Rasulullah (SAV)’in göğe çıkmasını ve orada gördüğü mucizeler üzerine dururlar. Böylece bu hadisenin ruhî tarafı üzerine durarak siyasî yönünü ihmal etmektedirler. Hz. Muhammed’e övgüler yağdıranlar onu örnek edinmeliler. Hatemü Nebiyyin ve Seyyidül Murselin olan Hz. Muhammed (SAV)’in cihadı ve mücadelesi üzerine durmuyorlar. Allahu Tealâ, Rasulün küfür, kâfir ve zalimlere karşı mücadelesine ödül olarak onu Mescid-i Aksa’ya ve göğe çıkartıp kendisine yakın yere getirdi. Çünkü küfür inançlarına, rejimlerine ve önderlerine karşı yılmadan mücadele verdi, hakkı açıkça duyurdu, İslâm’ı tebliğ etti ve bunu yaparken de hiç hile yapmadı, yalan söylemedi ve hiç yumuşamadı. Küfür egemenliği altında kral, başkan ve zengin olmakla ilgili Kureyş’in tekliflerini geri çevirdi. Sahabesi de (r.a) aynı yolu izlediler.

Allahu Tealâ’nın bu mücadeleye ve tavizsiz sebatlığına karşı ikinci ödülü bu hadiseden iki sene sonra geldi. Allah, ona İslâm Devleti’nin kurulmasını nasip etti.

Rasulün ve sahabelerin İslâm’ı uyguladıkları ve yaymak için yaptıkları cihada karşı ödül, dünyayı fethetmek ve bol ganimetler vermektir. Rasulullah (SAV) Filistin’i fethetmek için ömrü yetmedi. Fakat Filistin toprağını fethetmeden müslümanlara dağıtmaya başladı. Ancak ikinci halifesi olan Hz. Ömer döneminde Filistin fethi gerçekleşti. Bu tarihten 600 sene sonra müslümanlar dinlerini uygulamak ve dünyaya cihad yoluyla İslâm’ı taşımak hususunda gevşeklik gösterilince, Avrupalılar Haçlı Seferleri adı altında Filistin’i işgal ettiler ve onbinlerce müslümanı katlettiler. Buna rağmen müslümanlar teslim olmadılar. Toplandılar ve Avrupalılara karşı cihadı başlattılar. Onlarla her zaman harp durumunu sürdürdüler. Ve böylece onlarla hiç barış yapmadılar, askerî anlaşma ve işbirliği yapmadılar. 90 senedir bu hal devam etmiştir. Bu durum ta ki Allah onlara zafer verinceye kadar ve Mescid-i Aksa’yı ve mübarek etrafı olan Filistin’den Avrupalıların pisliğini çıkartıncaya kadar sürdü.

Osmanlılar İslâm’ı uygulamak ve cihad yoluyla İslâm’ı dünyaya götürmede ihmallik ve gevşeklik gösterince Allah Avrupalıları tekrar onlara musallat kıldı. Bu sefer bütün İslâm topraklarını işgal ettiler. Rahmetli halife Abdülhamit, yahudilere Filistin’de bir karış kadar yeri dahi vermeyi red etmiştir. Fakat Mustafa Kemal ve onun Ankara hükümeti 1923’te Filistin’deki düşman İngilizlerin varlığını tanıdı ve oranın onlara ait olduğunu kabul etti. Oysa 1917’de İngilizler Belfor Vaadı adıyla, Filistin’i yahudilere vereceğine dair söz vermişti. İngilizler, yahudileri Filistin’de yerleştirdikten ve kuvvetlendirdikten sonra 1948’de İsrail devletini kurduruyorlar. Bu düşman devleti ilk tanıyanlar, İngilizlerin kurdukları Türkiye Cumhuriyeti idi. Ve halen bu cumhuriyet İngilizlerin vasiyetini yerine getirerek İsrail’i güçlendiriyorlar.

Bu devletin Diyanet İşleri Başkanlığının hocaları, basını, iletişim araçları, bütün yayın organları ve destekleyicileri buna perde çekiyorlar. Ve sadece merasimle müslümanları meşgul ediyorlar. Müslümanların saflığı ve duyguları istismar edilerek, hakikatın bir kısmı gösterilerek diğer önemli kısmı örtülmek yoluyla müslümanları aslından saptırıyorlar ve pasifsize ediyorlar.

 

Sayı 94...1417-ŞABAN...1997-ARALIK...Yıl-08

Sayfayı Birine Gönder