Üç veya daha fazla insandan oluşan bir bütünlüğe
toplum denir.
temiz; saf, herhangi bir kirliliği
olmayan, içine yabancı bir şey karışmayan...
Toplumu oluşturan insanların maddi, fikri
ve yaşantı olarak bozulmaları, yaratılış gayelerinin
dışında hareket etmeleri toplumsal kirlenmeyi birlikte
getirir.
İnsanoğlu yaratılışından bu yana
toplumsal ve sosyal bir hayat yaşar ve yaşamak zorundadır.
Çünkü insan fert olarak toplumdan kendini uzaklaştıramaz.
Eğer toplumdan uzaklaşacağını, inzivaya çekileceğini,
kendi kendini idare edeceğini iddia ederse yanılır. Çünkü
bu yaşam tarzı, insanın fıtratına ve yaratılış gayesine
aykırıdır.
İnsan, toplum içinde hayatını devam
ettirebilmesi için bir takım nizam, kanun ve kurallara uyması
gerekir ki işte toplumsal kirlilik veya toplumsal kalkınma
burada başlar.
Eğer insan, kendi yaşantısını düzenleyecek
ve insanın kendi yaşantısına yön verecek kanun ve nizamları
kendisi belirler ve uygularsa, insan daha işin başında
kirlenmeye ve toplumu kirletmeye başlar.
“Onların aralarında Allah’ın
indirdiği ile hükmet (yönet). Haktan sana gelenden sapıp da
onların arzularına uyma.” (Maide: 48)
“İnsanlar arasında hükmettiğinizde (yönettiğinizde)
adaletle yönetin.” (Nisa: 58)
“Heva ve heveslerini ilah edineni gördün
mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” (Furkan: 43)
Günümüzde toplumsal kirlenmeye örnek
bulmakta hiç zorlanmıyoruz. Toplumsal kirlenmenin pislikleri
hakkında sayfalar dolusu örnek verebiliriz. Çünkü
yeryüzünde toplumsal kirlenmeden nasibini almamış hiç bir
memleket (toplum) yoktur.
Kafir batı ülkeleri, toplumsal kirlenmenin
had safhalarını 20. asrın son yıllarında yaşamaktadırlar.
Onları yaratan Allah’u Teala’ya karşı isyanlarının son
safhalarını yaşıyorlar. Allah’u Tealâ'nın nehyetmiş
olduğu münkerleri ellerinden geldiğince kusmaya ve
salyalarını akıtmaya başladılar. Bu davranışlarından
dolayı küfür toplumlarının akıbetleri, bu dünyada
rezillik ve alçaklık, ebedi hayat olan Ahiret hayatında ise
Allah’u Tealâ'nın azabı ve Cehennem çukurlarından bir
çukurdur. O kafirler ki, Allah’ın yasaklamış olduğu her türlü
rezillik ve alçaklığı son yıllarda bir üstünlük, bir ayrıcalık
sayarak Allah’a karşı isyanlarında pislik çukurlarının
en diplerine kadar inmeye devam ediyorlar. Allah’u Teala
Kuranı Kerimde o kafirler için şöyle diyor:
“Yeryüzünde yürüyen hayvanların
en kötüsü, şüphesiz (o küfürlerinde isyan eden)
kafirlerdir. Artık onlar iman etmezler.” (Enfal: 55)
“Ey iman edenler! Müşrikler ancak
necistirler (pisliktirler).” (Tevbe: 28)
Akideleri, nizamları, duygu ve düşünceleri
bozuk olan küfür toplumları bu halde iken Müslüman
memleketlerdeki yaşayan Müslümanların durumu acaba bundan
farklı mıdır? Yaşadığımız topluma ve çevremizdeki
Müslüman memleketlere baktığımız zaman pek bir farklılık
göremiyoruz. Bilakis üstün, izzetli ve şerefli olmaları
gereken bu Müslümanlar Allah’ın emrinin tam tersine
kendilerini kalkındırmak için batı devletlerini örnek alıyorlar.
Ve onları taklit ediyorlar. Oysa ki Allah’u Teala bize şöyle
buyuruyor:
“And olsun ki, Rasulullah’da
sizin için Allah’ı ve Ahiret gününü umanlar ve Allah’ı
çok zikredenler için güzel örnek vardır.” (Ahzab:
21)
Bizi asıl üzmesi ve üzerinde uzun uzun düşünmemiz
gereken mesele budur. Kafirler ve müşrikler zaten bozuk bir
toplum, bu bozuk toplumun bir daha bozulması söz konusu değil.
Asıl kirlenen ve bozulan toplum, temiz bir toplum olan İslam
toplumu olmuştur.
İslam toplumu, ak pak temiz bir toplum iken
marufu emreden, münkerden nehyeden, Allah’ın dinini ve
adaletini diğer insanlara ulaştırmak için cihad eden bir
ümmet iken, hayırlı bir toplum iken şu anda kendisine bile
hayrı olmayan bir toplum haline gelmiştir. Demokrasiyi,
laikliği, cumhuriyeti, fikir hürriyetini, inanç hürriyetini,
hoşgörüyü, küfre rıza göstermeyi emreden, onlara çağıran
bir toplum haline gelmiştir.
Allah’u Teala Kuranı Kerimde bir çok
yerde hayırlı ümmet, seçkin ümmet (toplum) olarak vasf
ederken neden Müslümanlar bu hale düştü.
“İçinizden hayra çağıran,
iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir grup olsun.
İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Ali İmran: 104)
“Siz insanlar (iyiliği) için çıkarılmış
en hayırlı ümmet oldunuz. Çünkü iyiliği emreder, kötülükten
sakındırır ve Allah’a inanırsınız.” (Ali İmran:
110)
“İşte böylece sizi üstün bir ümmet
yaptık ki diğer insanlara şahit olasınız, Peygamber de size
şahit olsun.” (Bakara: 143)
“Yarattıklarımızdan öyle bir ümmet
vardır ki, onlar hakkı gösterirler (rehberlik ederler) ve
onunla adalet yaparlar.” (A’raf: 181)
Müslümanlar, şeytanın ve avanelerinin
oyunlarıyla akidelerinden uzaklaştılar. Akidelerine tam bir
teslimiyet ile teslim olmadılar ve inanmadılar. Müslümanlar
akidelerinden çıkan fikirleri ve nizamları net bir şekilde
anlamadılar ve anlatmakta gevşeklik gösterdiler.
Müslümanlar akidelerini kendi elleriyle bozdular. Taksit,
tedrice koşarak taviz verdiler.
Eğer Müslümanlar bu üç hususa dikkat
ederlerse temiz bir toplum, seçkin bir ümmet haline tekrar
gelirler ve yeryüzünde bu seçkin ümmetin topraklarına cihad
yolu ile küfrün hakim olduğu beldeleri ilhak ederler. Allah’ın
adını yeryüzünün her karışında yüceltirler ve hakim kılarlar.
Bu değerler ve kıymetler toplumda yeterince
olursa o toplumun kalkınmışlığı ve temiz toplum olduğu
anlaşılır.
Temiz toplumun Asrı Saadet döneminde olduğu
gibi seçkin bir ümmetin tekrar oluşturulması için
Müslümanların akidelerine bağlanmaları, bu akidelerinden çıkan
fikirleri benimsemeleri ve yaymaları İslami hayatı tekrar
hayata hakim kılmak için Raşidi Hilafeti tekrar kurmak için
çalışma yapmaları zorunlu bir görev ve farzı ayındır.
|