GENÇLİĞİN KALEMİNDEN

İsmail Abdulvahhab 

TOPLUMSAL ÇÖKÜNTÜ VE ÇÖZÜM YOLU

 

Üç veya daha fazla insandan oluşan bir bütünlüğe toplum denir.

temiz; saf, herhangi bir kirliliği olmayan, içine yabancı bir şey karışmayan...

Toplumu oluşturan insanların maddi, fikri ve yaşantı olarak bozulmaları, yaratılış gayelerinin dışında hareket etmeleri toplumsal kirlenmeyi birlikte getirir.

İnsanoğlu yaratılışından bu yana toplumsal ve sosyal bir hayat yaşar ve yaşamak zorundadır. Çünkü insan fert olarak toplumdan kendini uzaklaştıramaz. Eğer toplumdan uzaklaşacağını, inzivaya çekileceğini, kendi kendini idare edeceğini iddia ederse yanılır. Çünkü bu yaşam tarzı, insanın fıtratına ve yaratılış gayesine aykırıdır.

İnsan, toplum içinde hayatını devam ettirebilmesi için bir takım nizam, kanun ve kurallara uyması gerekir ki işte toplumsal kirlilik veya toplumsal kalkınma burada başlar.

Eğer insan, kendi yaşantısını düzenleyecek ve insanın kendi yaşantısına yön verecek kanun ve nizamları kendisi belirler ve uygularsa, insan daha işin başında kirlenmeye ve toplumu kirletmeye başlar.

“Onların aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet (yönet). Haktan sana gelenden sapıp da onların arzularına uyma.” (Maide: 48)

“İnsanlar arasında hükmettiğinizde (yönettiğinizde) adaletle yönetin.” (Nisa: 58)

“Heva ve heveslerini ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” (Furkan: 43)

Günümüzde toplumsal kirlenmeye örnek bulmakta hiç zorlanmıyoruz. Toplumsal kirlenmenin pislikleri hakkında sayfalar dolusu örnek verebiliriz. Çünkü yeryüzünde toplumsal kirlenmeden nasibini almamış hiç bir memleket (toplum) yoktur.

Kafir batı ülkeleri, toplumsal kirlenmenin had safhalarını 20. asrın son yıllarında yaşamaktadırlar. Onları yaratan Allah’u Teala’ya karşı isyanlarının son safhalarını yaşıyorlar. Allah’u Tealâ'nın nehyetmiş olduğu münkerleri ellerinden geldiğince kusmaya ve salyalarını akıtmaya başladılar. Bu davranışlarından dolayı küfür toplumlarının akıbetleri, bu dünyada rezillik ve alçaklık, ebedi hayat olan Ahiret hayatında ise Allah’u Tealâ'nın azabı ve Cehennem çukurlarından bir çukurdur. O kafirler ki, Allah’ın yasaklamış olduğu her türlü rezillik ve alçaklığı son yıllarda bir üstünlük, bir ayrıcalık sayarak Allah’a karşı isyanlarında pislik çukurlarının en diplerine kadar inmeye devam ediyorlar. Allah’u Teala Kuranı Kerimde o kafirler için şöyle diyor:

“Yeryüzünde yürüyen hayvanların en kötüsü, şüphesiz (o küfürlerinde isyan eden) kafirlerdir. Artık onlar iman etmezler.” (Enfal: 55)

“Ey iman edenler! Müşrikler ancak necistirler (pisliktirler).” (Tevbe: 28)

Akideleri, nizamları, duygu ve düşünceleri bozuk olan küfür toplumları bu halde iken Müslüman memleketlerdeki yaşayan Müslümanların durumu acaba bundan farklı mıdır? Yaşadığımız topluma ve çevremizdeki Müslüman memleketlere baktığımız zaman pek bir farklılık göremiyoruz. Bilakis üstün, izzetli ve şerefli olmaları gereken bu Müslümanlar Allah’ın emrinin tam tersine kendilerini kalkındırmak için batı devletlerini örnek alıyorlar. Ve onları taklit ediyorlar. Oysa ki Allah’u Teala bize şöyle buyuruyor:

“And olsun ki, Rasulullah’da sizin için Allah’ı ve Ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel örnek vardır.” (Ahzab: 21)

Bizi asıl üzmesi ve üzerinde uzun uzun düşünmemiz gereken mesele budur. Kafirler ve müşrikler zaten bozuk bir toplum, bu bozuk toplumun bir daha bozulması söz konusu değil. Asıl kirlenen ve bozulan toplum, temiz bir toplum olan İslam toplumu olmuştur.

İslam toplumu, ak pak temiz bir toplum iken marufu emreden, münkerden nehyeden, Allah’ın dinini ve adaletini diğer insanlara ulaştırmak için cihad eden bir ümmet iken, hayırlı bir toplum iken şu anda kendisine bile hayrı olmayan bir toplum haline gelmiştir. Demokrasiyi, laikliği, cumhuriyeti, fikir hürriyetini, inanç hürriyetini, hoşgörüyü, küfre rıza göstermeyi emreden, onlara çağıran bir toplum haline gelmiştir.

Allah’u Teala Kuranı Kerimde bir çok yerde hayırlı ümmet, seçkin ümmet (toplum) olarak vasf ederken neden Müslümanlar bu hale düştü.

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir grup olsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Ali İmran: 104)

“Siz insanlar (iyiliği) için çıkarılmış en hayırlı ümmet oldunuz. Çünkü iyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah’a inanırsınız.” (Ali İmran: 110)

“İşte böylece sizi üstün bir ümmet yaptık ki diğer insanlara şahit olasınız, Peygamber de size şahit olsun.” (Bakara: 143)

“Yarattıklarımızdan öyle bir ümmet vardır ki, onlar hakkı gösterirler (rehberlik ederler) ve onunla adalet yaparlar.” (A’raf: 181)

Müslümanlar, şeytanın ve avanelerinin oyunlarıyla akidelerinden uzaklaştılar. Akidelerine tam bir teslimiyet ile teslim olmadılar ve inanmadılar. Müslümanlar akidelerinden çıkan fikirleri ve nizamları net bir şekilde anlamadılar ve anlatmakta gevşeklik gösterdiler. Müslümanlar akidelerini kendi elleriyle bozdular. Taksit, tedrice koşarak taviz verdiler.

Eğer Müslümanlar bu üç hususa dikkat ederlerse temiz bir toplum, seçkin bir ümmet haline tekrar gelirler ve yeryüzünde bu seçkin ümmetin topraklarına cihad yolu ile küfrün hakim olduğu beldeleri ilhak ederler. Allah’ın adını yeryüzünün her karışında yüceltirler ve hakim kılarlar.

Bu değerler ve kıymetler toplumda yeterince olursa o toplumun kalkınmışlığı ve temiz toplum olduğu anlaşılır.

Temiz toplumun Asrı Saadet döneminde olduğu gibi seçkin bir ümmetin tekrar oluşturulması için Müslümanların akidelerine bağlanmaları, bu akidelerinden çıkan fikirleri benimsemeleri ve yaymaları İslami hayatı tekrar hayata hakim kılmak için Raşidi Hilafeti tekrar kurmak için çalışma yapmaları zorunlu bir görev ve farzı ayındır.

 

 Sayı 95...1417-RAMAZAN...1997-OCAK...Yıl-08

Sayfayı Birine Gönder