Halife II. Abdulhamid’in kızı,
babasının hatıratını içerdiği kitabında babasının bir
sözünü naklediyor. Bu anlatımı ise, milletin uğradığı
Kaht-ı Rical sorunudur. Ki o, bir sadrı azamı tayin etmek
istiyor, fakat kaliteli adam veya daha doğrusu devlet adamı
sıfatını taşıyan bir kimseyi bulamıyor ve millete Kahtı
Rical’ın var olduğunu söylüyor. Bunun manası ise; adam
kıtlığının var oluşudur.
Bu sorun ise II Abdulhamid’den evvel
başlamıştı. Osmanlıların son iki asrında hep bu sorun
vardı. Fakat II. Abdulhamid’in döneminde bu sorun en yüksek
noktasına ulaştı. Kendisinden sonra, devlet adamı
sıfatını taşıyanlar ve kaliteli insanlar hemen hemen yok
oldu. Çünkü kocaman Halife Muhammed Reşad’ın işi sırf,
aptal ittihatçıların kararları altına imza atmaktan başka
işi yoktu. Bu nedenle Osmanlı Devleti’ni harabeye dönüştürdüler.
Kargaşa içerisine soktular, her yönden onu batırdılar ve
onun işgal olmasına sebep oldular. Millette, devleti ve
ümmeti kurtarmak için sağlam, tek bir adam dahi çıkmadı.
İngilizler, Hilâfet başkenti olan
İstanbul’u işgal edince, Halife Muhammed Vahdettin onların
kuklası oldu. Ne yapacağını şaşıran bir adam idi. Ondan
sonra onların vapuruyla Avrupa’ya kaçıyor veya kaçmaya
zorlanıyor. Mücadele etmek için Anadolu’nun dağlarına çıkmıyor.
Ümmette kaliteli bir kişi de çıkmadı ki, durumu
değerlendirip Hilâfet’i ve milleti kurtarma meşalesini yüklensin.
Ondan sonra II. Abdülmecid’i getiriyorlar
ve bu Mustafa Kemal’ın kuklası oluyor ve Avrupa’ya
kovuluncaya kadar böyle devam etti.
Mustafa Kemal’a gelince; 1915 Nisan ayında
İngilizler, Gelibolu’ya saldırdılar ve Osmanlı ordusunu
dağıtıp oraları işgal ettiler. Alman generali Liman Van
Sandoroz, Mustafa Kemal’ı savaşı yönetmesi için tayin
etmeye mecbur kaldı. Savaş günlerce sürdü. Bunlardan birisi
Anafartalar savaşıdır. Fakat hiç kimse galip gelmiyor, fakat
İngilizler yerlerini korudular. Ve bu durum aylarca sürdü. Bu
senenin Aralık ayının 15’inde İngilizler gizlice ve birden
Gelibolu kıyılarını terk edip bütün gemileri oralardan
göç etti. Bunun nedenini kimse anlamadı. Bundan dolayı
Mustafa Kemal çok ünlü oldu. Oysa bunun nedeni; İngilizlerin
ileriye yönelik Hilâfet’i yıkmak, İslâm’ı hayattan ve
devletten ayırmak ve sadece Osmanlı topraklarından Türkiye
diye adlandırılan topraklarla yetinip diğer toprakları
İngilizlere ve müttefiklerine bırakmak üzere Mustafa Kemal’la
gizli anlaşma yapmalarıdır. İşte İngilizler onu böylece
meşhur etmeye başladılar. Bundan sonra Mustafa Kemal’ın
Osmanlı Devleti aleyhine değişik şekilde çalışmaya
başladığına tarih şahit oldu. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin
genel kurmayı ona sürgün cezası verip Kafkaslara gönderdi.
Orada Mustafa Kemal bir sene ceza çekti. Oradayken Yakup Cemil
Bey’le anlaşarak hükümeti devirmek için entrika çevirmişti.
Fakat devlet, Yakup Cemil Bey’i ve arkadaşlarını
tutuklayıp idam etti. Bunların idamı, Mustafa Kemal’ın
başına yıldırım gibi düştü. Dr. Hilmi Bey, İstanbul’dan
kaçıp Mustafa Kemal’ın yanına geldi. Ona olup bitenleri
anlattı. Devlet, Hilmi’yi tutuklamak istedi, Mustafa Kemal
ise onu himaye etti.
İngilizler 1917’de Bağdat’ı işgal
etmeye çalışırken Mustafa Kemal, Irak’ı İngilizlere terk
edip Osmanlıların oradan çekilmeleri için çalıştı.
1918’de Suriye cephesi komutanı olarak
Mustafa Kemal tayin edildi. Suriye’ye bağlı Filistin’de
Nablus kentinde komutanlık karargâhındayken oralara 19-9-1918’de
İngiliz saldırısı başlayınca, Mustafa Kemal hemen oradaki
yürüttüğü Osmanlı ordusunu çekip Filistin dışına çıkıp,
Ürdün nehrini geçerek Çöle doğru gitti. Şam’a giden
demiryoluna kadar orduyu çekti. Trene binip Şam’a gitti. Bu
şekilde Filistin’i İngilizlere teslim etmiş oldu. Şam’dayken
Almanlar Osmanlılarla Rıyak adlı yerde bir savunma hattı
çizmeye çalışırken, Mustafa Kemal bunun faydasının
olmadığını, Suriye’yi terk edip Türkiye’ye doğru
gitmeyi istedi. Oraları terk edip sadece Türkiye’yi
savunmaya hazır olduğunu Alman komutanına bildiriyor. Mustafa
Kemal Halep’teyken İngiliz ve Fransız savaş gemileri Suriye’yi
işgal etmek için hazırlanmaya başladılar. İskenderun
limanına doğru yöneldiler. Halep’ten 10 mil uzak kalarak
savunma hattı çizdi. Yani Türkiye adlı toprak içine
çekilip Suriye’yi düşmanlara bıraktı.
Bu nedenle Mustafa Kemal, kaliteli adam
olmadığı gibi devlet adamı sıfatını da taşımıyordu. Böylelikle
büyük ihanetler yaptı. İzmir’deki İngilizlerle yapılan
savaş yapay idi. İngilizler, Mustafa Kemal’ın merkezini
kuvvetlendirmek için Yunanlılara İzmir’i işgal ettirdiler.
Sonra Yunanlıları onun önünde mağlup ettirdiler. Samsun’dan
da İngilizler Mustafa Kemal için çekildiler ve diğer yerler
de aynı şekilde oldu. Bu sebeple Mustafa Kemal sunî bir
devlet adamıdır, hakiki ve aslî değildir.
Hakiki ve aslî olsaydı, bu ihanetleri
yapmayıp Osmanlı Devleti’nin bütün topraklarını
kurtarmaya ve devleti güçlendirmeye çalışırdı. Ve
ümmetin yönetimi olan Hilâfet’i kaldırmaya, milletin dini
ve Şerîatını devletten ve hayattan ayırmaya çalışmazdı.
Batıdan küfür olan laiklik, demokrasi, cumhuriyet getirmeye,
bunlara dayalı küfür anayasası ve kanunlarını ithal etmeye
çalışmazdı. Kadınların iffetinin sembolü olan İslâm kıyafetini
yasaklamazdı. Kadın ticareti yapan genel evlerini açmazdı.
Milletin dilini Avrupa dilleriyle değiştirmezdi. Ve buna
benzer çok kötülükler yapmazdı. Onun özel hayatının ise;
resmî ve resmî olmayan kaynaklar çok kötü olduğunu
anlatır. İçki, zina, kumar ve hatta bundan daha kötü
şeylerin var olduğunu göstermektedirler. Bu, kurtarıcı olur
mu?! Bu, devlet adamı mıdır?! Bu, kaliteli adam mıdır?!..
Hayır, bin kere hayır. Bunu akıllı olan her adam der.
Bozuk eğitim sistemini getirdi. Enformasyon
araçları ve basın hep aynı istikamette gitmektedir. Bu
nedenle, nasıl olur da kaliteli adam bulunacak?!. Çünkü hep
yeni nesilleri bozmak için çalışıyorlar. Onlara nasıl açılacaklarını,
nasıl zina yapacaklarını, nasıl kumar oynayacaklarını,
nasıl içki içeceklerini, nasıl para toplayacaklarını,
nasıl lüks ve refah hayatı yaşayacaklarını, nasıl
eğeleneceklerini, nasıl dans edeceklerini, nasıl bencil
olacaklarını ve benzerlerini öğretip eğitiyorlar. İşte
insan bunları sayacak olursa, sayfalar dolar. Çünkü her
kötülüğü kanunlaştırdılar.
Bu ortamda kesinlikle kaliteli adam veya
sağlam insan veya devlet adamı yetişmez.
İşte halen Türkiye’de Kaht-ı Rical
sorunu hissedilmektedir. Bu nedenle kaliteli adamı arıyorlar.
Batıdan getirdikleri fikir sistemi, laik rejim, temel hürriyetler
ve demokrasinin herkesi bozduğunun farkında değiller.
Bazıları bunu fark etti, bu nedenle İslâm’a dönmeye başladı.
Fakat nasıl insanların yetişecekleri yolunu bilmiyorlar.
Bazıları İmam Hatip okulları ve İlahiyat Fakülteleri
kurarak gerçekleştireceğini veya din dersinin okullarda
mecburi ders yapmakla olacağını zannettiler. Halbuki bu
okullar laik sisteme dayalı programa göre yürümektedir. Bu
nedenle İslâm’ın gerçeğini öğretmez. İslâm’ı
hayattan, siyasetten ve devletten uzaklaştırarak bir felsefe
gibi veya kehanetçi bir din gibi öğretiyorlar.
Bazıları tarikat ve tasavvuf yoluyla
yetiştirme olacağını sanarlar. Halbuki bunlar ibadet ve
zikiri hayattan koparmaktan başka bir şey yapmazlar. Ayrıca
ahlâk üzerine dururlar. Fakat İslâm’a göre siyasî uyanıklığa
sahip olan, küfür ve zulüm güçleriyle mücadele edecek,
cesur bir adamı yetiştirmezler. İslâm nizamlarını öğretmezler.
İslâm’a göre nasıl devleti yöneteceklerini bilmezler.
İslâm siyasetini hiç tedris etmezler. Kişilere siyasî
tecrübenin nasıl kazandırılacağını izah etmezler. Kişi,
pısırık veya basit bir kişi olarak yetişir. Buna benzer bir
çok cemaat aynı yolu izliyor. Bunlarda egemen olan da, bazı
kurucularına, şeyhlerine veya kitlelerine aşırı şekilde
bağlanmaktır. Bu nedenle düşünür bir kişi
yetiştiremezler. Sırf bir kişiye bağlı kalırlar.
Demokrasiye bağlı partiler ise, kişileri
bozmaktan başka bir iş yapmaz. İnsanı sadece makam veya
menfaat ve çıkar elde etmek için sürüklerler. İnsana
yalanı, nifakı, iki yüzlülüğü ve entrika çevirmeyi öğretirler.
Çünkü siyaseti böyle anlarlar. Nitekim onlara göre gaye vasıtayı
meşru kılmaktadır.
Bazıları ise; mücerred kitap okumak, Kur’an
tefsiri, hadisi, fıkhı ve buna benzer kitapları okumak,
okutmak veya öğretmekle devlet adamı yetişeceğini
zannederler. İnsan bilgili biri olarak yetişir ve böylece
hiç siyasî ve devlet adamı olamaz.
Peki bunun yolu nedir?
Şöyledir:
1- Çalışmak, faaliyet yapmak, mücadele
vermek ve olaylara indirmek üzere fikirleri vermektir.
Bir kişi fikri alacaksa, bu fikirleri
çürütmek, fikrî çarpışma yapmak, toplumda fikirleri hakim
kılmak ve bu fikirleri toplumda uygulamak maksadıyla devleti
kurmak için mücadele edecektir.
2- Bu kişiler örgütlenecekler ve bir hizb
olacaktır.
3- Her konuyla ilgili fikirlerini tespit
edecekler.
4- Toplumun sorunlarını tespit edip
çözüp gösterecektir.
5- Fikirleri ve çözümleri yalnız Kur’an
ve Sünnet’ten ve bunlara dayalı kaynaklardan alacaklar.
Bu şekilde ayetleri ve hadisleri olaylara
indirmiş olacaklar. Çünkü ayetler, olaylara ve sorunlara
göre nazil oldu ve hadisler söylendi. Bu nedenle Kur’an ve
hadisler siyasî şekilde alınır. Bilimsel çalışma
yapılmaz. Olayları ve sorunları inceleyerek onlara Kur’an
ve Sünnet’ten fikir veya çözüm çıkartılır. Bu şekilde
İslâm’daki yönetim nizamı, iktisat nizamı, içtimaî
nizam, dış siyaset, öğretim siyaseti, harbî siyaset vs.
tespit edilir. Olaylara bakarak herkesin zihninde yerleştirilir.
6- Herkese İslâm şahsiyetini
kazandırılacaktır. Bu nedenle İslâm akidesi siyasî,
ruhanî şekilde belirgin şekilde zihinlerde ve nefislerde
yerleştirilecektir. Çünkü İslâm akidesi hem insan kainat
ve hayata bakışı vardır. İnsan ve hayat sorunlarına fikir
verir, bu tarafı ise siyasîdir. Hem de insan, kainat ve hayat
öncesi olan Allah’a inancı vardır. Bunlar ise Allah’a,
nizamla, emir ve nehiylere bağlıdır. Bu ise ruhanî tarafıdır.
Ayrıca insan, kainat ve hayat ötesinde olan ahiretle ilgili
fikir vardır, yine bu da ruhanî tarafıdır. Bu sebeple her
kişinin şahsiyetini bu temele dayandırmak lazımdır. Bunun için
kültür hazırlayıp kişilere bunu vermek gerekir. Nitekim
şahsiyet, zihniyet ve nefsiyetten oluşur. Buna göre kişi
yalnız İslâm akidesinin fikirleri açısından düşünecek
ve içgüdüler ve uzvî ihtiyaçları bu açıdan
doyuracaktır. Çünkü nefsiyet; içgüdüler ve uzvî
ihtiyaçları doyurma yoludur.
7 Bütün dünya sorunları ve siyasî
olayları izleyecekler. İç sorun ve olaylarla yetinmeyecekler.
Aynı anda İslâm akidesinin fikirleri açısından bunları
değerlendirip çözecekler. Bu şekilde siyasî uyanıklık
hasıl olur. Ayrıca diğer siyasî görüşlerle İslâm’a
dayalı siyasî görüşle çatışacaklar. Siyasî ortamlara
girmek için mücadele edip bu ortamlarda kendi siyasî görüşünü
egemen kılacaklar. Bu şekilde siyasî tecrübe kazanılır ve
siyasî cesaret kazanılır.
8- İslâmî fikirlerini ve siyasî görüşlerini
açıkça ortaya atıp herkese duyuracaklar. Başka ifadeyle
topluluklara ve kalabalıklara hitap edecekler. Kendi
fikirlerini ve görüşlerini kamuoyunda hakim kılacaklar.
Çünkü insanlar, kamuoyundan etkilenip ona boyun eğerler.
Sadece fertler arasında kalırsa hiç bir zaman etkili olmazlar
ve toplumu değiştiremezler.
9- Devletin fikirleriyle, siyasî tutum ve
fikirleriyle siyasî çatışma yapacaklar ve bunları
çürütecekler. Sahte siyasîleri ve siyasetlerini teşhir edip
vuracaklar. Halkın devlete, yönetime, yöneticilerine ve
siyasetlerine güvenlerini sarsıtacaklar. Bunun yerine İslâm
Devleti’nin modeline, nizamlarına, siyasetlerine ve kendileri
gibi bu devletin olacak siyasî kimselerine güveni halkın
kalbine sokmaya çalışırlar. Bu şekilde ümmetin liderleri
olurlar ve ümmetin kuvvet ehlini kazanırlar ve İslâm Devleti’ni
kurabilirler.
Bunlar bir hizib olacakları için her tarafa
yayılıp varlıklarını hissettirirler ve aynı fikir ve görüşü
yayarlar.
İşte Rasulullah (SAV) bu şekilde hareket
edip kaliteli ve devlet adamı yetiştirdi. Her konu ve her
sorun ve her siyasî olay hakkında ya ayet okuyor ya hadis söylüyorlar.
Sahabelere bunları izah ettiği gibi topluma da anlattı.
Bunlar kamuoyuna ve topluma sahabelerle birlikte göstermeye
çalışıyordu. Kureyş’in liderleriyle, siyasetleriyle ve
fikirleriyle çatışıyordu. Nitekim sahabeleri örgütleyip
onları bir hizb yaptı. Onların şahsiyetlerini yetiştirdi,
onları birer siyasî uyanıklık ve tecrübeli kimseler haline
getirdi. Nitekim onlara bir fikir verirken uygulamak, çalışmak,
faaliyet göstermek ve mücadele vermek için bunları
veriyordu. Bilgilerini artırmak veya bilimsel araştırma
yapmak için çalışmadı. Kur’an 23 sene içerisinde nazil
oldu. Olaylara ve sorunlara göre ayetler indirildi. Hadisler de
bunların detaylarını göstererek söylendi ve Rasulullah’ın
tatbikatı oldu.
Böylece sahabeler hem kaliteli ve hem de
devlet adamı oldular. Rasulullah (SAV)’in devletini yürüttüler
ve toplumu İslâm’a göre yaşattılar. Tabeit Tabiin, Tabin
ve bunların talebelerinin dönemlerinde devlet adamı kaliteli
ve sağlam olan insanlar çok bulunuyordu. Devlet adamı sadece
devleti yürütecek kimse değil, hem o devleti hesaba çeken,
rayları üzerinde sürdüren fikir ve görüş beyan eden
kimsedir. Çünkü o kimse ki, hem fikren üretken hem de
mesuliyet ihsası büyük olandır. İzdivaya çekilip ilgisiz
olmaz. Toplumda ve devlette kendi İslâm fikri dışında bir
fikrin bulunmasına tahammül edemez. Bayılıncaya kadar
başını sallamaz veya dönüp durmaz. Kendi çıkarını düşünmez.
Ümmetin maslahatını ve dinin hâkimiyetini ön planda tutar.
Pasif veya basit bir insan olmaz. Çok kuvvetli bir şahsiyet
sahibi olur. Küfrün en güçlü adamlarıyla çarpışır.
Canı, malı, çocukları, ailesi ve buna benzer şeyler için
korkmaz. Aynı anda pek derin düşünür olur. En geniş
bilgiye sahip olur ve en güzel ahlâkla vasıflanır.
İşte bu durum gerçekleşince ve bu yol
izlenince, adam kıtlığından kurtulunur, topraklarımız pek
verimli olur, binlerce devlet adamı yetişir ve Tekrar Hilâfet
Devleti’ni kurabiliriz. Ve bunu en güzel şekilde yürütürüz
ve davayı bütün dünyaya götürebiliriz.
|