|
||
SONSÖZ |
||
|
||
İçerisinde yaşamakta olduğumuz kirlilik her yönden malumunuzdur. Çevre kirliliği, siyasî kirlilik, ahlâkî kirlilik, insanlardaki kirlilik v.s. Türkiye’de son Susurluk kazasından sonra açığa çıkan devlet-siyaset-mafya ilişkileri toplumun ne kadar çok kirlendiğini insanlara göstermiştir. Hiç şüphesiz ki bu kirlilik bugün başlamış yarın son bulacak sunî bir kirlilik değildir. Bu kirlilik bir asra varan zamandır bu toplumun bünyesindedir. Fakat bugün artık herkesin görüp hissedebileceği kadar büyük boyutlara ulaşmıştır. Toplumdaki kirliliğin boyutları o kadar çoğalmıştır ki artık insanların birbirlerine güveni kalmamış, devlet milletinden şikayetçi, millet devletinden şikayetçi, ahlâksızlık diz boyu, sahtekârlık, dolandırıcılık, hırsızlık, zina, içki, kumar, adam öldürme v.s. Toplumun bu halini gündeme getirenler, bir takım medya kuruluşları ile siyasîlerdir. Bunun da zamanla gündeme getirilmesinde elbette bir takım siyasî nedenler vardır. Fakat bu nedenleri ortaya koymak konumuz dışındadır. Bizi ilgilendiren husus şudur: Toplum bu hale niçin gelmiştir. Ve bu durumdan toplumu nasıl kurtaracağız? sorularına cevap bulmaktır. Toplumdaki bu problemin çözümü için gerek siyasîler, gerek medya kuruluşları ve gerekse bir takım sivil toplum örgütleri bir takım görüşler ortaya koymaktadırlar. Bunları kısaca şöyle özetleyebiliriz: - İktidarı elinde bulunduran siyasîlerin dürüst olmamaları, - Toplumdaki kirliği önlemeye yönelik kanun ve yönetmeliklerin değiştirilmemesi, cezaların caydırıcı olmaması, - Ekonomik bakımdan insanların sıkıntı içerisinde olmaları, - İnsanların ahlâkî olgunluğa ulaşamamaları, - Sistemin çağdaş bir yapıya ulaştırılmaması.
Bu görüşler toplumsal kirliliği meydana getiren başlıca nedenler olarak ortaya konmaktadır. Ortaya konan nedenlere aydın bir bakışla baktığımızda aslında bunların toplumdaki mevcut kirliliğin asıl nedenleri değil, sonuçlarıdır. Ayrıca bunların çözüme kavuşturulması toplumdaki kirliliği ortadan kaldırmaz. Çünkü asıl nedenin ve çözümün ortaya konulması, bu çözümlerin doğru olmadığını gösterecektir. Her şeyden önce şunu söyleyelim ki; hakka teslim olan bir toplumun bulunmadığı bu dünyada böylesi kirliliğin olması doğaldır. Çünkü Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: “Eğer hak onların (insanların) arzularına teslim olsaydı, yer, gök ve ikisinin arasında bulunanlar fesada uğrardı...” (Mü’minun: 71) Genelde dünyayı özelde de Türkiye’yi de hâkimiyeti altına alan kapitalizm ideolojisinin insanları getirdiği nokta işte budur. Çünkü bu ideoloji, insanların hür olmaları gereği üzerine kurulu, yaratıcıyı hayata karıştırmayan bir ideolojidir. Bu düşünce, insanların hayat düzenlerini oluşturdukları fikrî temeldir. İnsan hayat tarzını, hayat hakkındaki mefhumlarına göre düzenler. Hayatın esası bu mefhumlar üzerine kurulur. Bu fert için de böyledir, toplum için de böyledir. İşte asıl problem içerisinde yaşamakta olduğumuz toplumun hayata bakışını düzenleyen fikrî temeldir. Yani toplumdaki mevcut kirliliğin sebebini bu ideolojide aramalıdırlar. Çünkü bu problem, yalnız Türkiye’nin problemi değil bütün dünyanın problemidir. Bu fikrî temel, yaratıcıyı hayata karıştırmaz, insanı nefsiyle baş başa bırakır. Oysa insan mahluktur. Yani yaratılmıştır. Yaratık olmanın getirdiği şey eksik, aciz ve başkasına muhtaç olmaktır. İnsanın içgüdüsel ve organik ihtiyaçları vardır. Bunların tatmin edilmesi gerekmektedir. İnsan, bu ihtiyaçlarını doğru bir şekilde nasıl tatmin edeceğini bilmez. Eğer bunu kendisi yapmaya kalkarsa, insanlar arasında anarşi meydana gelir. Kâinata düzen koyan Allah (c.c) insanlara da bir düzen koymuştur. İnsan, bu düzene uyduğu zaman mutmain olur. Çünkü o nizam, fıtratına uygun olan nizamdır. Günümüzde ise nizamları belirleyen insanın kendisidir. Aciz olanın ürünü de acizdir, yani insanın ihtiyaçlarını gideremez. Bunun en güzel örneği her on yılda bir değiştirilen T.C. Anayasasıdır. Her seferinde bu anayasadan şikayetçi olurlar, fakat bunun nedeninin kendileri olduklarını bir türlü akıllarına getiremezler. Bugün toplumda mevcut kirliliğin ortadan kalkmasını istiyorsak, insanların hayat düzenlerini belirleyenin mutlak olarak yaratıcı olması gerekmektedir. İşte o zaman kirlilik çözülür. “İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyamet: 36)
|
|