|
||
AFGANİSTAN'IN YENİ HÜKÜMDARLARINDAN TALİBAN |
||
|
||
1980’de Rus ordusunun istilasından bugüne kadar Afganistan’da silah sesleri durmadı. Sovyet işgali altında halk, imha olunmak tehlikesiyle karşı karşıya gelmişti ve en modern silahların gaz ve napolm bombaları tesirine maruz kalmıştı. Fakat bundan sonra kendi kendini öldürmeye yönelik bir iç parçalanma ve iç savaş vuku buldu. Bunun gayesi ise ülke içinde otoritenin ele geçirilmesi idi. Sovyet ordusunun zelil çekilişinden sonra ve tarihlerindeki en utanç verici ağır yarayı aldıktan sonra, Afganistan’da bir otorite boşluğu meydana geldi ve çeşitli gruplar bu boşluğu doldurmak için mücadeleye giriştiler. Rus düşmanlarına karşı kullanılmış olan silahlar ise şimdi birbirlerine karşı çevrildi. Bu savaşta bir de üçüncü gülen taraf vardı ABD. Afganistan savaşıyla Ruslara öldürücü darbeyi indirip, sonradan başlayan kardeş katliamı vesilesiyle bölgede meydana gelecek kontrol dışı, silahlı ve kapasitesi yüksek bir İslâm gücü tehlikesini önlemiş oldu. Amerikan tarafından yapılan silah yardımını kabul eden mücahitler, Ruslara karşı tek bir vücud gibi savaşmalarına rağmen galibiyetlerinden sonra çeşitli gruplara ayrıldılar ve kendi aralarında kiminin tesiri az kiminin tesiri daha fazla farklı kamplaşmalarda yer aldılar. Bir kaç yıl içinde güçlü grup olarak Rabbani, Hikmetyar ve Mesud taraftarları açığa çıktı ve Suudi Arabistan’ın Riyad Şehrinde Amerika’nın baskısı ile ateşkes anlaşması imzaladılar. Sonra temelleri sağlam olmayan Rabbani'nin cumhurbaşkanlığı ile bir hükümet kurdular. Fakat kendi elleri altında olan bölgelerde grup başkanları otoritelerini muhafaza ediyorlardı. Afganistan yine mozaik yapıya sahip bir ülke olarak kaldı ve her bölge farklı grup patronları tarafından yönetiliyordu. Kendi aralarında çatışmalar yine önlenmiş değildi. Kabil bile bu çatışmalardan geri bırakılmadı ve devamlı füze saldırılarına hedef oluyordu. 1994 senesinde kendilerine Taliban (öğrenciler) ismini veren yeni bir grup meydana çıktı ve hayret verici bir ilerlemeyle iki yıl içinde güç dengelerini alt üst etti. Ve Kuzeyin büyük bir kısmını kontrolleri altında aldı. En sağlam kale olarak bilinen ve Rabbani’nin otoritesi altında bulunan Kabil bile kısa bir zaman içinde işgal edildi. Savaşçıların güçlü ve kaliteli silahları, içlerindeki sağlam savaş disiplini; diğer grupların mahrum oldukları şeylerdi ve bu da göze en çok batıyordu. Kabil’in işgalinden sonra yeni hükümdarlar (liderleri) Molla Muhammed Ömer ile İslâmî bir sistem uygulamaya giriştiler. Şimdiye kadar bu uygulama, adil bir İslâm hukuk sistemi yönünde değil, ancak ceza sisteminin uygulanması ile sınırlı kaldı. Sorulması gereken husus şudur: Gerçekten Taliban, İslâm’ı tüm yönleri ile uygulamak yolunda ve istediğinde olan bir grup mudur? Yoksa Molla Muhammed Ömer liderliği ile Afganistan’da İslâm’ı uyguluyoruz iddiası ile çıkan, fakat İslâm’ın çok az kısmını yanlış olarak uygulayan ve korku verici ve tiksindirici İslâm görüntüsü örnekleri olan Sudan, İran ve Suudi Arabistan gibi devletlerin safında yer mi alacak? Taliban, bağımsız bir grup mudur ve yeni otorite sahipleri onlar mıdır? Yoksa lider sayılmış olan ülkelerde olduğu gibi başkaların ellerinde emirler uygulayıcı bir kukla mıdır? Maalesef Taliban’ın da Amerikalılar tarafından kontrol edildiğine dair işaretler vardır. El-Hayat gazetesinin 10-10-’96 günündeki yazısında belirttiğine göre, Nisan 1995’de Güney Afganistan’da bulunan Kandakar şehrinde Pakistanlı bir elçi Taliban lideri Molla Muhammed Ömer ile buluşmuş. Götürdüğü mesaja göre Amerikan gizli servisleri CIA ve FBI’dan oluşan bir heyet, Taliban lideri ile görüşme isteğinde bulunuyorlarmış. Ve Pakistan ve Afganistan sınırında Şaman şehrinde bu görüşme gerçekleşmiş. Benazir Butto hükümeti aracılığıyla Amerikalılar Ömer ile bir araya geldiler. Çünkü Butto hükümeti, Pakistan’da oturan İslâmî bir lider ile -Molla Fazlurrahman- önceden anlaşma yapmıştı ve bunun için Afganlılar arasında prestiji yüksek idi. Ve bir çok Afgan öğrencisi onun dinî okullarında eğitim görmüşler. Molla Muhammed Ömer, Amerikalılarla birinci görüşmesinde; rakibi Hikmetyar’a karşı alternatif olarak güçlü Peştulardan oluşan bir grup meydana getirme imkanı gördü. Bu fikre, onun öğretmeni Molla Fazlurrahman itmişti ve Ömer, hocasının İslamabad’da ve ona dost olan ülkelerle iyi ilişkilerini, kullanmayı fırsat buldu. Aralarındaki görüşmeler gelen aylarda da devam etti. Bu tespit bir gazete haberi olsa bile Taliban liderliği ve Amerikalılarla sıkı ilişkilerin mevcudiyeti, başka işaretlerden seziliyor. Meselâ; Amerikalıların koordinasyon merkezi, Taliban’ın merkezinin bulunduğu Kandakar’da yerleşik olduğu gözden kaçmıyor. Amerikan taraftarlığı ile bilinen Pakistan, Taliban’ın ismini yaymak için elinden geleni yaptı. Yarım sene sonra 31-10-1994’te Pakistan medyası şöyle haber yayınladı: Orta Asya’ya giden bir kamyon konvoyu, silahlı kişilerin saldırısına maruz kalmış. 30 kamyon etrafında da saldırganlarla kamyon koruyucusu grup arasında şiddetli çatışmalar olmuş. Kandakar ve Şaman şehirleri arasında gerçekleşen saldırıda muhafız grubun konvoyu koruyabildiğini ve saldırganları püskürttüğünü belirtiyor. Sonra da medya, muhafız grubun Taliban savaşçılardan oluştuğunu bildiriyor. Pakistan devlet kurumlarının bu saldırıya hazırlıksız yakalanmadıkları belli oluyor. Çünkü konvoyda Pakistan gizli servisine bağlı bir subay ve bir de olayları çeken Pakistan televizyonuna ait kameramanlar hazır bulunuyorlar. Resmî makamlar, Taliban’ın zaferini sevinçle karşıladılar ve Amerikalıların direktifleri istikametinde Pakistan sorumluları, Taliban’ı en güzel biçimde övmeye başladılar. Taliban, artık resmî olarak sahneye çıkmıştı. Silah ve para yardımı arttırıldı ve Taliban, batı bölgelerini İran sınırına kadar teslim aldı. Böylece birinci imtihanı kazandı. O dönemlerde ABD başkanı Clinton, demeçlerinde Amerikan yönetiminin Taliban’ı fundamentalist değil, düzgün ve normal bir grup olarak gördüğünü açıkladı. Bu demeçlerden Rabbani de anladı ki, artık Amerikalılarla bağı kopmuştu. Bunun için kendi koalisyonunu güçlendirmek için Moskova ve Tahran ile bağları sağlamlaştırmaya çalıştı. Böylece Rabbani'nin bu teşebbüsleri Amerikalıların planlarına aykırı idi ve Rabbani’ye verilen görev bu değildi ve Rabbani gücünü kaybetti. Bunun yanısıra Taliban, artık güçlü ve iyi silahlanmış ordu haline geldi. 30000 savaşçı, 200 tank ve 20 tane savaş uçağı, çeşitli tiplerde füzeler ve uçaklara karşı kullanılan “Stinger”ler ile Taliban’ın savaş alanında zaferleri hiç de şaşırtıcı değil. Görüldüğü gibi Afganistan halkı için önemli bir değişiklik yok ve devamlı savaşa mahkum kalmış bir durumda yaşamını devam ettirmeye çalışıyor.
|
|