Bu yazımızda aşağıdaki iki konudan
bahsetmek istiyoruz :
1-Müslüman ümmetin kendi devleti olan Hilafet
Devletinin kurulması için çalışmalarını engelleyen
nelerdir.
2-Hilafet Devletinin yokluğundan asıl
sorumlular kimlerdir.
Müslüman ümmetin Hilafet Devletinin kurulması
için çalışmalarını engelleyen en büyük faktörler
şunlardır:
A-İslam ülkelerindeki yöneticilerin
kendilerini gerçek müslüman olarak tanıtmaları,
B-İslam ülkelerindeki idare ve yönetimde
bulunanlar yaptıkları işlerin yürüttükleri siyasetin
İslam şeriatına uygun olduğunu Müslüman halka tanıtmalarıdır.
(Kendilerinin Müslüman olduklarını işlerinin de islami
olduğunu ileri sürmeleridir).
Halkı Müslüman olan ülkelerdeki yöneticiler
bir çok hile desiselerle kendilerinin de gerçek Müslüman
olduklarını tanıtmaya çalışıyorlar. Çünkü biliyorlar
ki Müslüman halk Müslüman olmayanları yönetime getirmez.
Ayrıca şunu da biliyorlar ki İslam Devleti, Hilafet Devleti
kurulduğu günden yıkıldığı güne kadar idareye Müslüman
olmayan hiç bir kimse getirilmemiştir Yönetime gelen kişilerde
İslam şeriatının dışında yönetim yapmamış ve hükmetmemişlerdir.
Günümüzdeki idareciler ise şöyle bir yönetim takip
ediyorlar.
Müslümanlarla, Kapitalist kafirler arasında
çifte standart uygulayarak gerçek Müslüman olduklarını
kanıtlamaya çalışıyorlar. Müslümanların yanında İslam
Şeriatını, İslam Devletini istediklerini söylüyorlar,
öbür taraftan Müslümanların ,İslam şeriatının, İslam
Devletinin düşmanları yanında da kendileriyle beraber
olduklarını, İslam Şeriatını ve İslam Devletini
istemediklerini ve bunlara karşı duracaklarını söylüyorlar.
Bu idareciler sadece dilde söylemelerinde, Müslüman olduklarını,
Müslümanlarla beraber olduklarını belirtiyorlar. İş ve
fiiliyatlarında Müslüman olmayanlarla beraber olduklarını
sergiliyorlar. Bunlar sözde görünüşte Müslüman fakat
icraatta, tatbikatta, yönetimde, hükmetmekte Müslüman değillerdir.
Çünkü bu yöneticiler yönetimlerini İslam yönetimiyle değil
küfür yönetimiyle yapıyorlar. Hükmetmelerini de İslam
Şeriatından alarak değil Avrupa ve Amerika’dan aldıkları
ile hükmediyorlar. Gerçekten bu yöneticiler böyle yapmıyorlar
mı? Böyle de demiyorlar mı? Yani Müslümanların yanında, Müslüman,
Avrupalı Kafirlerin yanında onlarla beraber olduklarını,
onlardan aldıkları kanunları uygulayıp tatbik edeceklerini söylemiyorlar
mı? Bunların böyle ikiyüzlülük yapmaları münafıkların
yaptıklarına benzemiyor mu Allah bu ikiyüzlülük yapan
münafıkların durumlarını şöyle açıklıyor :
“Müminlere rastlayınca Müminlerin
yanında bizde inandık, bizde Müminiz derler. Şeytanlarıyla
asıl sevdikleri kafirlerle başbaşa kalınca biz sizinle
beraberiz, onlarla Gerçek Müminlerle sadece alay ediyoruz eğleniyoruz
onları aldatıyoruz derler.” (Bakara: 14)
Resülüllah'ın zamanında da çifte standart
uygulayıp ikiyüzlülük yapanlar kendilerinin de gerçekten
Müslüman olduklarını ispatlamak için yapıyorlardı. Oysa
ki çifte standart uygulamak, ikiyüzlülük yapmak insanın Müslüman
olduğunun ispatı değil, aksine Münafık olduğunun
ispatıdır. Zira gerçek Müslümanın böyle bir şey yapmaya
ihtiyacı yoktur. Gerçek Müslüman, Mü’minlerin yanında da
Kafirlerin yanında da Mü’min ve Müslüman olduğunu söyler.
Ölümle tehdit edilmediği müddetçe şer i hükümleri tatbik
etmekten ve İslami yönetimden vazgeçmez. Çifte standart
uygulayanlar, ikiyüzlülük yapanlar insanların en şerlisi ve
yalancı olanlarıdırlar. İkiyüzlülük yapanlar hakkında
Resülullah şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki insanların en
şerlisi ikiyüzlü olanıdır. Bunlara bir yüzle, onlara başka
bir yüzle gelirler.” (Müslim)
Bu ikiyüzlü insanlar Müslümanlara bir yüzle
gelirler, İslamiyet'i, İslam şeriatını istediklerini söylerler,
Kapitalist Kafirlere diğer bir yüzleriyle “Hakiki
yüzleriyle” gelirler. Gerçekten de laikliği, demokrasiyi,
cumhuriyeti, Avrupa’dan, Amerika dan alınan kanun ve
nizamları istediklerini söylerler. Bu ikiyüzlülük yapanlar
dilleriyle söylediklerini iş ve hareketleriyle yalanlıyorlar.
Böylece yalancılardan olduklarını kendileri ispatlamış
oluyorlar. Çifte standart uygulayanlar ikiyüzlü ve yalancı
olduklarını kanıtlamış oluyorlar. Allah (c.c.) Resülullah'ın
şahsında Mü’minlere o yalancıların emirlerine itaat
etmemelerini emrederek şöyle buyuruyor:
“Kafirlere ve Münafıklara boyun
eğme, onların eziyetlerine aldırma , Allah a güvenip
dayan,vekil ve destek olarak Allah yeter.” (Ahzap: 48)
Bu ayeti Kerimede yalancıların, Kafirlerin, Münafıkların
emirlerine Müslümanların itaat edip boyun eğmeyeceklerine
dair açık ve net olarak beyan vardır. Şöyle ki Kafirlere,
Münafıklara, Kafirlerin ve Münafıkların getirip koydukları
İslam dışı uyguladıkları kanun ve nizamlara itaat etme,
boyun eğme, bu hususta onların eziyetlerine aldırma, Allah
(c.c.) sana yeter buyuruyor. Bu hitaplar bizlere değil midir?
Biz bunları alıp kabul etmeli değil miyiz? Bu konularda
nazarı dikkate alınması gereken Müslümanları derinden
ilgilendiren konular şunlardır:
1-) Allah c.c. in koyduğu İslam Şeriatının
dışındaki kanunları uygulayanlar bu uygulamaları ile Allah'ın
rızasına erişebilirler mi?
2-) İslam Şeriatı dışı uygulamalara boyun
eğenler ve bu uygulamaları gönül rızası ile kabul edenler
de Allah rızasına erişebilirler mi?
Şu herkesin bildiği bir hakikattir ki yönetimde
ve hükümleri tatbikatta İslam Şeriatının dışındakileri
uygulamak, hükmetmek her ne sebeple olursa olsun Allah (c.c.)
ın rızasını kazandırmaz. Gayri İslami yönetime ve bu
yönetimin tatbikatına boyun eğenler ve bu icraatı
istekleriyle kabul edenlerde Allah (c.c.) rızasına
erişemezler. Çünkü İslam’ın dışı yönetim ve tatbikatın
Allah (c.c.)'ın rızası ile hiç bir alakası yoktur.
Müslüman bu dünya hayatında, (yaşamasında)
asıl gayesi Allah(c.c.) rızasını kazanmasıdır. Allah(c.c.)’ın rızasını kazandıran ondan gelen buyruklara uygun
olarak yapılan tavır ve hareketlerdir. Bunun için
Müslümanlar her konuda Allah(c.c.)‘ın rızasını
kazandıran işleri yaparlar. Allah(c.c)'ın rızasını
kazandıran işler, İslam Şeriatına uygun olarak yapılan
işlerdir. İslam Şeriatın dışında yapılan işler, yönetim
ve hükümler haramdır. Allah(c.c.) Resülullah(s.a.v.)’a
inzal ettiği İslam Şeriatına uygun olarak hükmetmeyi
emrediyor. Kafirlerin heva ve heveslerine uymayı haram
kılıyor. Allah(c.c.) şöyle buyuruyor:
“Sana Kitabı (Kuranı, İslam
Şeriatını) hak ile indirdik . (Bu Kur’an) eski kitapları
tasdik ediyor ve o kitaplara hakimdir. (O kitapların hükümlerini
kaldırıyor, bunun için) (insanların) aralarında Allah(c.c.)’ın indirdikleri ile hükmet, sana gelen haktan (İslam
Şeriatından) vazgeçip onların heveslerine (hissi
arzularına) uyma.” (Maide: 48)
İnsanların kafalarından icad edip koydukları
kanun ve kaidelere uyma. Bu hitap peygamber efendimizin
şahsında bizleredir. Bu konuda diğer bir ayeti kerime de şöyle
buyuruyor:
“Sonradan seni din konusunda bir şeriat
sahibi kıldık. Sen ona uy, bilmeyenlerin isteklerine uyma.”
(Casiye: 18)
İslam ülkelerindeki, Müslümanların idare ve
yönetiminde bulunanların hepsinin, Yahudi ve Hıristiyanları
veli ve dost edinmeleri, İslam dışı yönetim yapmaları,
İslam Şeriatının dışındaki hükümlerle hükmetmeleri
tamamen İslam akidesine terstir. İslam akidesinden değildir.
Şöyle ki Yahudi ve Hıristiyanları dost edinenler hakkında
Allah c.c. şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler. Yahudileri ve Hıristiyanları
dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. (Birbirinin
tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar
onlardandırlar. Şüphesiz ki Allah zalimler topluluğunu
hidayete erdirmez.” (Maide 51)
Şu ayeti kerimede Müslümanların
dışındakileri dost edinenleri tanıtma bakımından Müslümanlara
çok güzel bir açıklama getiriyor. Allah c.c. şöyle
buyuruyor:
“Eğer onlar Allah’a peygambere ve
ona indirilene iman etmiş olsalardı onları (Kafirleri) dost
edinmezlerdi; fakat onların çoğu yoldan çıkmış
fasıklardır.” (Maide: 81)
Şu ayeti kerimede de Müslümanların Allah
(c.c)’ın inzal ettiği ile hükmetmeleri, kafilerin heva ve
heveslerine uymamaları, bazı konularda da olsa kafirlerin
şaşırtmalarından sakınmaları emrediliyor ve Allah (c.c) şöyle
buyuruyor:
“Sana şu talimatı verdik, Aralarında
Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma
Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni
saptırmalarına dikkat et.” (Maide: 49)
Diğer bir ayeti kerimede de bir Müslüman
hükmetme mevkiinde yani zorlanmadan “Ölümle tehdit
edilmeden” Allah (c.c.) ın inzal ettiği ile hükmetmez ise o
kimsenin Kafir olduğu bildiriliyor. Allah (c.c.) şöyle
buyuruyor:
“Kim Allah(c.c.)'ın indirdiği hükümlerle
hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide:
44)
Şu üç sebepten herhangi birinden dolayı
Allah’ın (c.c.) indirdiği İslam şeriatının hükümleriyle
hükmetmeyenler kafir olur. O üç sebep şunlardır:
1-Allah(c.c.)'dan gelen hükmü inkar ettiğinden.
2-Allah(c.c.)'dan gelen hükümlere insanların
koyduğu hükümleri tercih ettiğinden.
3-Allah(c.c.)'dan gelen hükümleri hafife alıp
değer ve kıymet vermediğinden dolayı Allah(c.c.)'dan gelen
hükümlerle hükmetmeyenler kafir olurlar.
Bir devletin idaresinde, yönetiminde bulunanlar
Müslüman olduklarını söyledikleri halde İslam
Şeriatının dışında hükmediyorlarsa mutlaka bu üç
sebepten birindendir. Çünkü idareye, yönetime kendi irade ve
istekleriyle gelmişlerdir.
Kapitalist siyaseti gütmeleri, yönetim
yapmaları ve hükmetmeleri tamamen serbest iradeleriyledir.
İdareye gelmelerine kimse onları zorlamıyor. Aynı zamanda yöneticiliğe
gelirken Kapitalist kanunlarla idare edeceklerine halkın
huzurunda yemin ederek ve söz vererek gelmişlerdir. İnsanlar
iradeleri ile yaptıkları şeylerden sorumludurlar. Devlet yönetiminde
bulunanlar kendi serbest iradeleriyle yönetimdedirler.
İdareciler yönetimde bulundukları bütün yaptıklarını
İslam Şeriatına göre yapıp yapmadıklarından
sorumludurlar. Yukarıda açıkladığımız gibi bazı haller
vardır ki kendilerini dinden çıkarabilir Maide: 44 ayetinde
belirtildiği gibi.
İslam ülkelerindeki Müslümanlar başlarındaki
yöneticilerin ne olduklarını kitap ve sünnet ışığı
altında iyice inceleyip ona göre onlara destek vermelidirler.
Aksi halde onların suçlarına ortak olurlar. Yukarıdan buraya
kadar yaptığımız açıklamalar, yazdığımız ayetler ve
hadisi şeriflerden Müslümanların başındaki idarecilerin ne
oldukları iyice anlaşılmıştır. Müslümanlar onların
bizde Müslümanlarız demelerine aldanmamalıdırlar.
Müslümanların kendi devletleri olan Hilafet
Devletini yeniden kurulmasına çalışmalarını engelleyen en
büyük faktörler şunlardır demiştik.
a-Müslümanların başında yöneticilik
yapanların kendilerinin de gerçek Müslüman olduklarını Müslüman
halka tanıtmalarıdır. Çünkü Müslümanlar onların gerçek
Müslüman olmadıklarını bilseler onları başlarına idareci
ve yönetici olarak getirmezler. Çalışmaya engel yöneticilerin
bizde gerçek Müslüman’ız demeleri ve kendilerini Müslüman
olarak tanıtmalarıdır.
b-Çok çeşitli bahanelerle yürüttükleri
siyasetin, yaptıkları yönetimin, verdikleri hükümlerin
İslam Şeriatına uygundur diye Müslüman halka tanıtmalarıdır.
Müslüman halk yürütülen siyasetin,yönetimin ve
hükümlerin İslam’a uygun olmadığını bilseler kabul
etmezler.
Bu tanıtma konusunda; bir takım makam, mevki
hırsına kapılmış menfaatperest, gerçek ilim, irfandan
yoksun iman nedir usül nedir, usul’ul fıkıh nedir. Akide
nedir, İslami akide nedir, Kapitalist akidesi nedir, Sosyalizm
“kominizm” akidesi nedir? İmanın, akidenin delili nasıl
bir delildir, delil diye neye denir? Şer’i hüküm neye
denir, delilsiz hüküm olur mu? Zanni delil ile olan bir şeye
inanmak caiz midir?; haram mıdır? Bunların ne olduğunu
bilmeyen ya bir imam-hatip okulu mezunu, ya ilahiyat mezunu ya
da birkaç ay “nasara yensuru” demiş ve halka kendilerini
hoca, alim , bilgin olarak tanıtmış olan kimseleri bir maşa
olarak kullanıp , yürüttükleri siyasetin, yaptıkları
işlerin, uyguladıkları yönetimin, verdikleri hükümlerin doğru
olduğunu İslam'a uygun olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar.
Müslüman ümmet, kendilerine uygulanan
yönetim, güdülen siyaset ve verilen hükümlerin İslam’a
aykırı olduğunu, gayri İslami olduğunu bilseler bu yöneticileri
atar, İslami yönetimi uygulayan İslam siyasetini güden ve
Şer’i hükümlerle hükmeden İslam Devleti, Hilafet
Devletini getirmeye çalışır ve kendi devletlerini kurarlar.
Müslümanların başlarındaki yöneticiler,
bir aracı olarak kullandıkları hocaları şahsi çıkarlarını,
maddi menfaatlerini elde etmek için yapıyorlar yani Şer’i hükümleri
uygulamalarına yardımcı olarak yapmıyorlar.
Bu yöneticiler uyguladıkları yanlışları
doğru olarak göstermelerine şahit tuttukları hocalara birçok
vaatlerde bulunuyorlar hatta bunlara diyorlar ki: “Bizim
yolumuza uyun, bizim yaptıklarımızı halka doğru olarak
tanıtın bu konuda sizin vebal ve günahlarınızı biz
taşırız.“ Oysa ki böyle bir şey vaat etmek Müslümanların
işi değildir. Kafirlerin Mü’minlere böyle bir vaat’de
bulunduğunu Allah (c.c.) şöyle beyan ediyor:
“Kafirler, İman edenlere: Bizim
yolumuza uyun. Sizin günahlarınızı biz yüklenelim derler .
Halbuki onların hiç bir günahını yüklenecek değillerdir.
Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler” (Ankebut:
12)
İslam Şeriatının dışında uygulama yapan yöneticilerin
uygulamalarını Müslüman halka doğru olarak tanıtan hocalar
yalan söylemiş oluyorlar. Yalancılar hakkındaki bütün
hükümler bunların üzerine terettüp edip gelmiş oluyor.
Bunlar hakkında Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Kahrolsun o koyu yalancılara ki
onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdirler.”
(Zariyat: 10-11)
Gerçekten bu hocalar cehalet içinde olmasa
idiler yöneticilerin yanlış uygulamalarını Müslüman halka
doğru imiş gibi gösterip Müslümanları yanlışlara
inandırmaya çalışmazlardı. İslam’ın dışı yönetim
yapan lider ve yöneticilerin emirlerine boyun eğmeyip
yalancıya itaat edenler hakkında Allah (c.c.) şöyle
buyuruyor:
“Yüzleri ateşte evirilip çevrildiği
gün: Eyvah! bize keşke Allah (c.c.)’a itaat etseydik,
peygambere de itaat etseydik, derler. Ey rabbimiz; biz
reislerimize ve büyüklerimize (liderlerimize) uydukta onlar
bizi yoldan saptırdılar derler. Rabbimiz onlara (liderlere)
iki kat azap ver ve onları büyük bir lanet ile rahmetinden
kov.” (Ahzap 66-68)
Görülüyor ki İslam Şeriatının
dışındaki kanun ve kaidelerle liderlik yapanlar ve bunların
uygulamalarına boyun eğenler öbür dünyada evirile cevrile
cehennemde yanacaklardır.
İslam Şeriatının dışında yönetim
yapanların İslam Şeriatının dışında siyaset güdenlerin,
İslam Şeriatının dışında hüküm verenlerin uygulamalarına
cevaz verenler ve bugün bu şartlar altında, bu ortamda,
İslam dışı uygulamalar yapılabilir diyen hoca süsünde
olan kimselerin hiç bir delilleri yoktur. Bunların söyledikleri
yalandan başka bir şey değildir. Bunların bu tutumlarını
Allah (c.c.) şöyle açıklıyor:
“Onlar zandan başka bir şeye tabi
olmazlar, yalandan başka sözde söylemezler.” (En’am: 116)
İslam Şeriatının dışındaki uygulamalara
doğru demek, yalanın en büyüğüdür. Bunları yanlışlara
doğru dedirten ancak şeytanlarıdır. Yani bunların böyle
demeleri şer’i hükümlerden değildir.
Müslümanların kendi öz devletleri olan (İslam
devleti Hilafet devleti)nin yeniden kurulmasına, Müslümanların
çalışmalarına mania ve en büyük engel, az bir para karşılığında,
İslam şeriatının belirlediği hakikatların üzerlerini
örten, gizleyen, İslam dininin dışında olan laikliğin,
kapitalizmin yönetimini, siyasetini ve hükümlerini uygulamanın
caiz olduğuna , kendilerini bilgin olarak gösterip, saf
Müslümanları kandıran sahte hocalardır. Bunlar yalan ve
yanlışlara gerçek demelerinde başlıca şöyle sebep ve
bahaneler gösteriyorlar. O, bahanelerin başlıcaları
şunlardır:
(Devamı gelecek sayıda)...
Yenilmez İslam varsa gerçek
İslam devleti,
Çünkü devletle yaşar
İslam’ın tek hayatı.
Toplum kabullendikleri
yasaya mahkumdur,
Yasa haktansa hakka.
Kuldansa kula kuldur.
|