İslam’a davet ederken; Rasulullah (s.a.s)’in
metoduna bağlanmamızın ve onun dışına çıkılmamasının
gerektiğini söylediğimiz zaman, bazı İslami bilinen şahıs
ve cemaatlardan tepkiler alıyoruz.
Biz bu tepkiyi gösterenlere değil de,
onların tepki olarak ortaya koydukları düşüncelere bakıp,
bu düşünceleri incelemek istiyoruz. Ki böylece Müslümanlar
şaşkınlık içerisinde kalması, bu tepkiler içerisinde boğulup
kaybolmasın veya davayı yüklenmekle ilgili şüphelere sahip
olmasın.İşte bu husustaki örtüleri kaldırıp gerçekleri
göstermek istiyoruz. Bunların en önemlisi:
1. Bir kısım Müslümanlar şöyle
diyorlar:”Hilâfeti kurmaya yönelik çalışmanın farzı,
yalnız yöneticileri ve onların çevrelerini buna çağırmaya
dayalıdır.”
“Yöneticilerin çevresinden” ise
toplumun ileri gelenler, efendileri ve söz sahipleri
kastediliyor.Eğer bunlar davete icabet ederlerse, toplum İslâm
lehine çevrilir ve böylece değişir. Bu kişileri böyle bir
anlayışa iten sebep ise, onlarca şöyle ifade ediliyor: “Sıradan
Müslümanları çağırmak davetçileri, yöneticilerin zelilleştirme
operasyonuna maruz bırakır. Bu ise kişinin sabrı ve takati
dışında bir işi üstlenmesi demektir. Böyle bir davranış
ise Şeriatça nehyedilmiştir. Çünkü Rasulullah (s.a.s) şöyle
buyuruyor: “Müslüman’ın kendi kendini zillete uğratması
doğru değildir.” Soruldu ki: “İnsan nasıl kendi kendini
zillete uğratır? “Dedi ki: “Dayanamayacağı belaya maruz
kalmasıdır.” (ibni Hanbel, Tirmizi; İbni Mace)
Toplumlardaki davet hareketlerini inceleyen
kimse, bunların toplumdaki bunların bir toplumda zulüm,fısk,
şaşkınlık,sıkıntı ve meşakkatlerin çoğalıp arttığı
zaman ortaya çıktıklarını görür. Şöyle ki; Yalnız
Allah’a kulluk etmek ve hakimiyet yalnız O’na ait olduğu düşünce
ve inancı toplum hayatında zaafa uğrayıp, unutulmaya, terk
edilmeye başlayınca yukarıdaki saydığımız vakıalar
ortaya çıkar.Bu sebeblerdir ki bütün Peygamberler (Hz.
Muhammed (S.A.S)’de getirdiği İslam diniyle) insanları ilk
önce yalnız Allah’a iman etmeye ve yalnız O’na kulluk
etmeye davet etmiştir.
Geçmişteki veya günümüzdeki toplumlar
genel olarak yöneticiler ve onların çevreleri tarafından yönetilmiştir.
Batıl inançlar, tasavvurlar ve bunlardan fışkıran kanunlar
hep bunların çıkarları doğrultusunda ortaya konmuştur. O yüzden
makam ve çıkarlarını korumak için bunları himayeleri
altına alırlar ve onları savunma işini üstlenirler. Bundan
dolayı uyanık bir bedevi Arap Rasulullah (s.a.s)’in davetini
ilk defa için duyunca şu derin ve isabetli sözü söyledi.
“Bu dava krallar tarafından kerih görülür.”
Toplumlardaki insanlar, yöneticiler ve bunların çevrelerine
boyun eğerler. Etkileyen değil etkilenen olurlar. Onları
sevmeseler bile onların kendileri üzerine uyguladıkları hükümlere
boyun eğerler. Yöneticilere, onların çevrelerine ve uyguladıkları
düzene karşı çıkıp değiştirmek istediklerinde karşılaşacakları
tepkiyi bilirler.
Allah’u Teala tarafından, hakla
aydınlatmak ve sahih yola ulaştırmak için gönderilen
Peygamberler, ilk önce kavimlerindeki yöneticiler ve onların
çevreleri tarafından reddedilmişler ve karşı çıkışlara
maruz kalmışlardır.
Yöneticilerin çevreleri şunları kapsar; Yöneticilerin
yardımcıları, çıkarcılar ve iş adamları, sefahatcı
zenginler. Bunlar insanların liderleri ve önderleri olurlar.
Yöneticilerin çıkarlarına uyan siyasi ve fikri ortamın
adamı olurlar. Yöneticiler bunlara dayanırlar ve onların
desteğini alırlar. Allah’u Teâla, bunların Peygamberler ve
davetlerine karşı gelme hususunda öncülük yapanların ta
kendileri olduklarını belirtmiştir. Çünkü mal, para ve
makam sahibi olma sevgisi ve isteği kalplerini doldurmuştur.
Onların çıkarları merkezlerine ve yönetime bağlı
olmuştur. Bundan dolayı, Allahu Teâla’ya davet edilince, bu
kesim davanın çıkarlarıyla ve merkezleriyle çeliştiğini
zannına kapılıp davaya karşı cephe oluştururlar. Yöneticilerinin
kalplerini davaya karşı kinle doldururlar. Bununla savaşma
işini ve yok etme hareketini onlara süslü gösterirler.
Böylece yöneticiler kesiminde kendi göğüslerinde sakladıkları
şer ve günahla o çevrenin çağrısına ve nasihatına
uyarlar.
Böylece Allah’ın Peygamberleri ile bu yöneticiler
ve çevreleri arasında mücadele başlar. Aralarında fikri
kavga ve siyasi mücadele kızışır. Her iki taraf, halkı
kendi yanına çekmeye çalışır. Nebiler silahsız, güçsüz
ve doğru sözün gücü dışında başka güce malik olmadıkları
halde hak silahıyla hakka davet etmekle kaim olurlar.
Yöneticiler ve çevreleri peygamberlerin
davetlerini batıl iddialarla çürütmeye gayret sarf ederler.
Şöyle derler ve iddia ederler: “Bu davetçilerin sözleri
bir büyüdür, eskilerin masallarıdır, bunlar
yalancıdırlar. Buna inanan kimseler beyinsiz, ve insanların
en alçağı ve düşüğüdür.”
Bu batıl propaganda işe yaramayınca
işkence çektirmeye, kavuşturmaya, hapse atmaya,
sıkıştırmaya, eziyete uğratmaya ve öldürme yollarına
başvururlar. Böylece Peygamberler ve tabileri ile
yöneticiler, çevreleri ve kralların dinleri üzerine devam
eden insanlar arasında savaşın bütün kapıları en geniş
şekilde açılır. Kur’an’ı Kerim, bu mücadelenin her
zaman birçok yerde anlatır.
Misal olarak, Nuh (a.s) kavmini davet etmeye
başlar başlamaz kavminin ileri gelenleri veya yöneticilerinin
çevresi onlara karşı çıkıyor ve onların yolunu
kesiyorlar. Allahu Teâla şöyle buyurdu:
“And olsun ki Nuh’u kavmine
gönderdi ki ; “Ey kavmim” dedi, Allah’a kulluk edin sizin
ondan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben size büyük bir
günün azabının inmesinden koruyorum. Kavminden ileri
gelenler dediler ki; “Biz seni açık bir sapıklık içinde
görüyoruz.” Nuh dedi ki: “ Ey kavmim ben de bir sapıklık
yok, yalnız ben alemlerin Rabbı tarafından gönderilmiş bir
Resul’um.” (Araf 59-61)
Hud (a.s) Ad kavmini Allah’a kulluğa davet
ediyor. Fakat bu kavmin ileri gelenleri veya yöneticilerinin
çevresi O’na karşı çıkıyorlar. Allah Teàla Şöyle
buyurdu:
“Ad kavmine de kardeşleri Hud’u
gönderdik : ”Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin ondan
başka ilahınız yoktur. Ondan korkmaz mısınız?” dedi.
Kavminden ileri gelenlerinden olanlar şöyle dediler: “Biz
seni bir beyinsiz olduğunu görüyoruz ve seni yalancılardan
sanıyoruz” dediler. (Araf 65-66)
Başka misal da, Salih (a.s) Semud adlı
kavmini davetine çağırınca buna ilk itiraz eden yine yöneticilerin
çevresidir. Allah’u Teala şöyle buyurdu:
“Kavminden büyüklük taslıyan ileri
gelenler, içlerinden zayıf görülen inananlara: “Siz Salih’in
gerçekten Rabbı tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?
“ dediler. Onlar da: “Evet doğrusu biz onunla gönderilene
inananlarız” dediler. Büyüklük taslıyanlar: “Biz sizin
inandığınızı inkar edenleriz “ dediler.” (Araf 75-76)
Şuayb (a.s) ise Medyen adlı kavmini çağırınca
yöneticilerin müstekbir çevresi yüzüne karşı çıktılar.
Allahu Teâla buyurdu:
“Medyen’e de kardeşleri Şuayb’i
gönderdik: Ey kavmim dedi, Allah’a kulluk edin. Sizin ondan
başka ilahınız yoktur.” (Araf 85)
“Kavmimden büyüklük taslayan
ileri gelenler dedilerki: “Ey Şuayb ya mutlaka seni ne
seninle beraber inananları kentimizden çıkarırız, yada
milletimize dönersiniz.” (Araf 88)
Musa (a.s)’in davetindende örnek
gösterelim. Allahu Teâla onu Firavuna ve çevresindekilere
gönderince bunlar O’nu yalanladılar, diğerlerini Musa’dan
korkuttular onun aleyhine değişik şaibeler yaydılar. Onu
öldürmek için Firavunu teşvik ettiler. Allah’u Teala şöyle
buyurdu:
“Onlardan sonra, Musa’yı
mucizelerimizle Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına gönderdik.
Ayetlerimize haksızlık ettiler. Fakat bak fesatçıların
(bozguncuların) sonu nasıl oldu.” (Araf 103)
“Firavun kavminin ileri gelenleri
dediler ki: “Bu çok bilgili bir sihirbazdır” (Araf-109)
“Firavun kavminin ileri gelenleri
dediler ki: “Musa'yı ve kavmini bırakıyorsun ki seni ve
tanrılarını terk edip yeryüzünde fesat mı çıkarsınlar?”
(Araf-127)
“Firavun’nun ileri gelen adamlarının
kendilerine kötülük yapmasından korktukları için kavminin
içinde Musa’ya yalnız (genç) bir takımdan başkası
inanmadı. Çünkü Firavun yeryüzünde çok ululanan ve israf
edenlerden (aşırı gidenlerden) idi”. (Yunus83)
Rasulullah (s.a.s) ‘in siyeri de geçmiş
Peygamberlerin siyerlerinden pek farkı yoktur.
Bütün bunlardan anlaşılan; Davayı
donduran, ona imanı engelleyen ve onu dinlemeyi önleyen
hususlar ile, müminleri sıkıştırmak, kovuşturmak ve onlara
işkence çektirmektir.
Böylece müminler imanları için korkarak
kavimlerinin ve ailelerinin, kendilerini, fitneye uğratmalarından
sakınıyorlardı. Yeni inanacak kimseler, daha önce iman etmiş
olan kimselerin akıbetlerine uğrayacaklarından çekiniyorlar.
Bundan dolayı, müminler ile kendilerine
muhalif olanlar (bunların başında toplumun ileri gelenleri)
arasında çatışma devam eder. Sonunda tağutların üzerine
bastıkları dayanak ayakları altından çekilir ve hakkıyla
davayı omuzlayanlar, işin başını tutup yürütmeye başlarlar.
Buhari İbni Mesud(r.a)’ın yoluyla şunu
rivayet etti: “Peygamber (s.a.s) secde ederken Kureyş’ten
bazı insanlar onu çevirdiler. Utebe bin Abi Mayıt adlı bir
kişi gelip deve yavrusu doğunca onunla sarılıp silindiği
deriyi Resulullah’ın sırtı üzerine attı. Resulullah
(s.a.s) başını kaldırmadı. Onu kızı Fatıma (r.a) gelip
onun üzerine atılanı kaldırıp attı ve bunu yapana beddua
etti. Rasulullah (s.a.s) Kureyş’in ileri gelenlerinden Haşim
oğlu Abu Cehil, Rabia oğlu Utbe, Halef oğlu Ummeyye ve
diğerlerine beddua etti. İbni Mesut (r.a) şöyle devam
ediyor: “Rasulullah (s.a.s)’ın kendilerine beddua ettiği
kişileri, Bedir savaşında öldürüldüklerini gördüm,onlar
bir kuyuya da atıldılar”
Şu var ki, Rasulullah(s.a.s)’i, döneminde
Mekke’de tek bir yönetici ve çevresini oluşturan ileri
gelenler grubu tanımadı. Bunların haricinde bir çok ileri
gelenlerin gurupları tanımadı. Bütün bunlar Rasulullah
(s.a.s) davetine karşı çıktılar ve insanları bundan
uzaklaştırmak için çalıştılar.
Ayrıca, diğer Peygamberler yalnız kendi
kavimlerine gönderildiler. Fakat Rasulullah (s.a.s) davetiyle
birlikte bütün insanlara gönderildi. Bu nedenle; Kureyş’in
ileri gelenleri O’nun davetini geri çevirdiklerinde ve O’na
karşı geldiklerinde Rasulullah (s.a.s) başka yere gitmiyor
yalnız bunlar arasında kalıyordu denmez. Aksine diğer
yerlere gidiyordu. Davet ederken insanlar arasında ayırım
yapmıyordu. Zengin olsun, fakir olsun, efendi olsun, köle
olsun herkesi İslam'a davet etti.
Rasuluıllah (s.as.) İbni Ümmü Mektum’a
(kör bir mü’min idi) yüzünü asınca Allah’u Teala bu
hareketin uygun olmadığını gösterdi.Nitekim, Rasulullah
(s.a.s) o esnada liderlerle konuşuyor ve onları İslam'a davet
ediyordu. Umuyordu ki; bunlar iman ederlerse, kendilerine tabi
olan İnsanlar daha çabuk iman edebilirlerdi.
Siyer kitaplarında gördüğümüz gibi
Rasulullah liderleri, efendileri davet ederken onlara tabi
olanlarında iman etmelerini İşte şiddetle arzu ediyordu.
İşte bu yüzden davet herkesi kapsamalıdır. Ayrıca Bilal,
Ammar ve babası Yasir, annesi Sümeyye, Suhayb ve Selman gibi
insanlar davaya inandılar. Halbuki bunlar kavimlerinde efendi
veya lider konumunda değillerdi. Yine Fahiyfe oğlu Amir,
Ümmü Abis, Zenire, Nehdiye, onun kızı ve Mümel oğullarının
cariyesi, bunların hepsi Ebu Bekr (r.a) tarafından azad
edilmiş ilk Müslümanlardandırlar.
Rasulullah (S.A.S) öncelikli olarak, hayırlı
olabilecek insanları davet ediyordu. Sonra herkesi davet etti.
Kendisine icab edenler ise yaşlı ve genç kavminde itibar
sahibi olanlar ve olmayanlardı.
Buna göre davet etmek hususunda ayırım
yapılamaz. Yani davet herkese yönelik olmalıdır. Bu hususta
Rasulullah’ın (S.A.S) takip ettiği yol izlenir. Ki böylece
DARUL İSLAM kurulsun.
Allahu Teâla kendi Rasülu'nun uygun olmayan
bu hareketini ona gösterince liderleri davet etmeye önem
vermeyi yasaklıyor veya doğru bulmuyor diye mana taşımaz.
Ancak, liderler ile sıradan insanlar arasında davet açısından
bir ayrım bulunmadığı ve yalnızca liderlere yönelik
ihtimam göstermesinin uygun olmadığını gösteriyor.
Siyer kitapları, Rasülulah (S.A.S)
liderleri ve efendileri davet edince onlara uyan sıradan
insanların iman etmelerini temas ediyordu. Bu nedenle davet
herkesi kapsamalıdır. Ayrıca, Bilal,Ammar, babası Yasir ve
annesi Sümeyye, Suhayb,ve Salman gibi insanlar davaya inandılar.
Halbuki bunlar kavimlerinde efendi veya lider
sayılmıyorlardı. Yinede Fahiyfe oğlu Amir, Ümmü Abis,
Zenire, Nehdiye onun kızı ve Mümel oğullarının cariyesi,
bunların tümü Ebu Bekir (r.a) tarafından azad edilmiş
insanlardır.
Bunlar ilk müminler idi. Rasülullah (s.a.s) başta
hayırlı olabilir niteliği taşıyan insanları davet
ediyordu. Ondan sonra herkesi davet etti. Kendisine icabet
edenler ise yaşlı ve genç kavminde sayılı olanlar ve
sayılı olmayanlara yönelik olmalıdır. Tamamen Rasulullah
(s.a.s)’in izlediği yol izlenir. Ta ki Darul İslam
kuruluncaya kadar.
(Devamı gelecek sayıda)...
|