Çağdaş kâfirler, laikler, demokratlar,
Kemalistler, İslâm’a ve Müslümanlara duydukları kin ve
nefretlerini, buğzlarını izhar etmekten hiç geri
durmuyorlar. Her fırsatta İslâm’a, İslâm şeriatına ve
ona bağlı Müslümanlara hakaretler ediyorlar. Düşmanca
tavırlar ve tehditler sergiliyorlar. Ellerindeki iktidar imkânlarını
ve maddî güçlerini çeşitli uslüplerle bu yönde kullanıyorlar.
Elbette ki onların bu tavırları, tutumları garip değildir.
Zira bu tutum, küfür ve kâfir olma tiyniyetinin gereğidir.
Garip olan husus, onlara karşı Müslümanım
diyen, bir takım kişi ve çevrelerin sergiledikleri tutumlardır.
Zira o şahıs ve çevreler, çağdaş kâfirlere karşı İslâmî
tavır sergilemiyorlar. İnançlarının ve İslâmî
şahsiyetin gerektirdiği onurlu, vakarlı, haysiyetli tavrı
ortaya koymuyorlar. Bilâkis zillet ve zaafiyet sergiliyorlar.
Kendilerinin de laik, demokrat, Kemalist olduklarını karşı
tarafa anlatmaya ve ikna etmeye çalışıyorlar. Onların bu
tavırları, zihinlerindeki ve kalplerindeki marazın
(hastalığın, karışıklığın) ifadesidir. İşte Allahu
Tealâ böylesi tutumda olanları şöyle zemmediyor:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları
(bunlar gibi tüm kâfirler) veli (dost ve yardımcı)
edinmeyin. Zira onlar birbirinin velisidirler (Birbirlerinin
tarafını tutarlar). İçinizden onları veli edinenler
onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğuna yol göstermez.
Kalplerinde hastalık bulunanların
başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz diyerek
onların arasına kokuştuklarını görürsün. Muhakkak ki
Allah bir fetih yahut katından bir emir (azap) getirecek de
onlar içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklar.
(O zaman) iman edenler. Bunlar mıdır,
sizinle beraber olduklarına bütün güçleriyle yemin edenler,
diyeceklerdir. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir de
kaybedenlerden (hüsrana uğrayanlardan) olmuşlardır.”
(Maide: 51-53)
Görülüyor ki kâfirlerin, zalimlerin
Müslümanlara zulümlerine, kötülüklerini, zararlarını
önlemek ve Müslümanların yararına olan bazı imkânlar elde
etmek bahanesi ile onların arasında koşuşturmayı, onlardan
görünmeye çalışmayı Allah’u Tealâ kalpte hastalık
olarak yani nifak olarak vasfediyor. Allah, Müslümanların böylesi
nifaka düşmekten korusun, zira bu nifakla gelen neticenin
zillet, pişmanlık ve hüsran olduğunu Allahu Tealâ bildirmiştir.
Çağdaş kâfirlerin günümüzdeki İslâm’a
yönelik saldırılarına karşı çağdaş şirk olan
laikliğin, demokrasinin, cumhuriyetin İslâm’dan olduğunu gösterme
gayretine girerek güya bir savunma mekanizması oluşturmak
isteyen bazı liderler, hocalar, hoca efendiler, şeyhler,
proflar da ortalıklarda dolaşıp duruyorlar. Bu tür kimseler
şu tür sözleri terennüm edip duruyorlar:
- ”Laiklik aslında İslâm’a aykırı
değildir. Laiklik, din ve inanç hürriyetidir. Dinde de
zorlama yoktur. O halde laiklik İslâm’dandır. Zaten
Avrupalılar da laikliği İslâm’dan almışlardır. Onun için
biz hakiki laikliğe karşı değiliz. Laikliğin kötü
uygulanmasına karşıyız.”
- “Demokrasi ve cumhuriyetin hakikisi İslâm’dandır.
Çünkü demokrasi ve cumhuriyet, şura ve seçime dayalı yönetimlerdir.
İslâm bir yönetim sistemi getirmemiştir. Onun için
Müslümanların bugün demokrasi ve cumhuriyetten başka seçenekleri
yoktur. Demokrasi ve cumhuriyete küfür demek yanlıştır.”
- “Şeriat; demokrasi ve hukuk devleti
demektir. Onun için ne şeriata sövülmeli, ne de demokrasi
red edilmeli, ikisi de İslâm’dandır.”
İşte bu ve benzerleri söylemlerin hepsi de
aslında İslâm’ı savunmak değil, İslâm’a düşmanlık
beslemektir. Çünkü tek hak ancak İslâm’dır.
“Hak, Rabbinden gelendir.
Öyleyse kuşkuya kapılanlardan olma.” (Ali İmran: 60)
“Öyle ise haktan sonra sapıklıktan
başka ne vardır?” (Yunus: 32)
“Allah katında din ancak İslâm’dır.”
(Ali İmran: 19)
Laiklik, hayatın toplum ve devlet alanında
Allah’tan geleni inkâr etmeyi, kabullenmemeyi, red etmeyi,
yasaklamayı gerektiren bir anlayıştır. Toplum ve devleti din
esaslarına dayandırmamaktır. Bu halde nasıl hak olabilir,
nasıl Allah’tan gelen olabilir.(!)
Demokrasi ve cumhuriyet ise, insanın toplum
ve devlet yaşantısında halkın ya da çoğunluğun iradesinin
esas alındığı yani egemenliğin kayıtsız şartsız halka
ait olduğu söylenen bir sistem iken nasıl hak olabilir,
nasıl haktan gelen olabilir?
Bu çağdaş şirk ve küfür sistemlerinin
anlayışlarının, çeşitli demagojilerle İslâm’dan olduğunu
iddia etmek Allahu Tealâ’nın levmine, zemmine, lânetine
müstahak olmuş Yahudi ve Hıristiyan din adamlarının ahlâkı/ahlâksızlığı
ile ahlâklanmak olur. Hakkı tahrif etmek, hakla batılı
karıştırmak Allah’tan olmadığı halde Allah’a karşı
yalan ve iftira söyleyerek Allah’tan olduğunu iddia etmek,
hakkı ketmetmek (örtmek, gizlemek). Bütün bunlar Allah’ın
lânet ettiği zemmettiği tiyniyetlerdir. İşte bununla ilgili
ayetler:
“Ey kitap ehli! Neden hakkı
batıl ile karıştırıyor/örtüyor ve bildiğiniz halde
hakkı gizliyorsunuz?” (Ali İmran: 71)
“Onlardan öyleleri vardır ki,
dillerini kitaba doğru eğip bükerler. Siz onu (okur
göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan
değildir. Bu Allah katındandır, derler. Oysa o Allah
katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah’a
karşı yalan söylerler.” (Ali İmran: 78)
Ey Müslümanlar! Bazı ayetleri
vakıalarına mutabık olmaksızın okuduktan sonra kem-küm
ederek, demogogluk yaparak hak sözün manasını tahrif ederek,
laiklik, demokrasi, cumhuriyet İslâm’dandır deyip duran
papaz tiyniyetli o hoca efendilerin (!), şeyhlerin, profların,
cemaat ve parti liderlerini asla dinlemeyin.! Onları adam
yerine bile koymayın! Değer vermeyin! Onlara ancak hak sözle,
uyarıcı nasihatlarda bulunun! Bilin ki sizin onlara değil
onların sizin hakkı tavsiye ve nasihatınıza ihtiyaçları
vardır. Siz onları dinler ve itaat ederseniz, onlar ehli kitap
papazlarının ahlâkları ile ahlâklandıkları için sizi
saptırabilirler.
“Artık vay haline, kitabı kendi
elleriyle yazıp sonra az bir değer karşılığında satmak için
bu Allah katındandır diyenlere. Artık vay elleriyle
yazdıklarından dolayı onlara. Vay kazanmakta olduklarına!”
(Bakara: 79)
“Ey iman edenler! Eğer kendilerine
kitap verilenlerden herhangi bir gruba itaat ederseniz, sizi
imanınızdan sonra tekrar küfre döndürürler.” (Ali
İmran: 100)
Evet hak, lâiklik değildir. Allah’ın
indirdikleriyle yönetimdir. Hak, demokrasi değildir.
Egemenliğin Allah’ın şeriatına ait oluşudur. Hak,
cumhuriyet değildir. Allah’ın indirdikleri yönetimin şerî
metodu olan Raşidî Hilâfet’tir... O halde ey Müslümanlar,
size çağdaş şirk ve küfür olan laikliği, demokrasiyi,
cumhuriyeti şirin göstermeye çalışanlara değil de sizi hak
olan Allah’ın indirdikleriyle yönetime ve onun yönetim
metodu olan Raşidî Hilâfet’in kurulması için çalışmaya
çağıran samimi, muhlis mü’minlere tabi olun..
“Ey iman edenler! Allah ve
Rasulü sizi, size hayat verene davet edince icabet edin.
Biliniz ki; Allah kulu ile kalbi arasına girer ve tekrar ona döndürüleceksiniz.”
(Enfal: 24)
|