İSLAM’A DAVET

Ahmet Mahmut

ŞERİATIN METODUNA AYKIRI ÇIKIŞLAR - 1

 

İslam’a davet ederken; Rasulullah (s.a.s)’in metoduna bağlanmamızın ve onun dışına çıkılmamasının gerektiğini söylediğimiz zaman, bazı İslami bilinen şahıs ve cemaatlardan tepkiler alıyoruz.

Biz bu tepkiyi gösterenlere değil de, onların tepki olarak ortaya koydukları düşüncelere bakıp, bu düşünceleri incelemek istiyoruz. Ki böylece Müslümanlar şaşkınlık içerisinde kalması, bu tepkiler içerisinde boğulup kaybolmasın veya davayı yüklenmekle ilgili şüphelere sahip olmasın.İşte bu husustaki örtüleri kaldırıp gerçekleri göstermek istiyoruz. Bunların en önemlisi:

1. Bir kısım Müslümanlar şöyle diyorlar:”Hilâfeti kurmaya yönelik çalışmanın farzı, yalnız yöneticileri ve onların çevrelerini buna çağırmaya dayalıdır.”

“Yöneticilerin çevresinden” ise toplumun ileri gelenler, efendileri ve söz sahipleri kastediliyor.Eğer bunlar davete icabet ederlerse, toplum İslâm lehine çevrilir ve böylece değişir. Bu kişileri böyle bir anlayışa iten sebep ise, onlarca şöyle ifade ediliyor: “Sıradan Müslümanları çağırmak davetçileri, yöneticilerin zelilleştirme operasyonuna maruz bırakır. Bu ise kişinin sabrı ve takati dışında bir işi üstlenmesi demektir. Böyle bir davranış ise Şeriatça nehyedilmiştir. Çünkü Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Müslüman’ın kendi kendini zillete uğratması doğru değildir.” Soruldu ki: “İnsan nasıl kendi kendini zillete uğratır? “Dedi ki: “Dayanamayacağı belaya maruz kalmasıdır.” (ibni Hanbel, Tirmizi; İbni Mace)

Toplumlardaki davet hareketlerini inceleyen kimse, bunların toplumdaki bunların bir toplumda zulüm,fısk, şaşkınlık,sıkıntı ve meşakkatlerin çoğalıp arttığı zaman ortaya çıktıklarını görür. Şöyle ki; Yalnız Allah’a kulluk etmek ve hakimiyet yalnız O’na ait olduğu düşünce ve inancı toplum hayatında zaafa uğrayıp, unutulmaya, terk edilmeye başlayınca yukarıdaki saydığımız vakıalar ortaya çıkar.Bu sebeblerdir ki bütün Peygamberler (Hz. Muhammed (S.A.S)’de getirdiği İslam diniyle) insanları ilk önce yalnız Allah’a iman etmeye ve yalnız O’na kulluk etmeye davet etmiştir.

Geçmişteki veya günümüzdeki toplumlar genel olarak yöneticiler ve onların çevreleri tarafından yönetilmiştir. Batıl inançlar, tasavvurlar ve bunlardan fışkıran kanunlar hep bunların çıkarları doğrultusunda ortaya konmuştur. O yüzden makam ve çıkarlarını korumak için bunları himayeleri altına alırlar ve onları savunma işini üstlenirler. Bundan dolayı uyanık bir bedevi Arap Rasulullah (s.a.s)’in davetini ilk defa için duyunca şu derin ve isabetli sözü söyledi. “Bu dava krallar tarafından kerih görülür.” Toplumlardaki insanlar, yöneticiler ve bunların çevrelerine boyun eğerler. Etkileyen değil etkilenen olurlar. Onları sevmeseler bile onların kendileri üzerine uyguladıkları hükümlere boyun eğerler. Yöneticilere, onların çevrelerine ve uyguladıkları düzene karşı çıkıp değiştirmek istediklerinde karşılaşacakları tepkiyi bilirler.

Allah’u Teala tarafından, hakla aydınlatmak ve sahih yola ulaştırmak için gönderilen Peygamberler, ilk önce kavimlerindeki yöneticiler ve onların çevreleri tarafından reddedilmişler ve karşı çıkışlara maruz kalmışlardır.

Yöneticilerin çevreleri şunları kapsar; Yöneticilerin yardımcıları, çıkarcılar ve iş adamları, sefahatcı zenginler. Bunlar insanların liderleri ve önderleri olurlar. Yöneticilerin çıkarlarına uyan siyasi ve fikri ortamın adamı olurlar. Yöneticiler bunlara dayanırlar ve onların desteğini alırlar. Allah’u Teâla, bunların Peygamberler ve davetlerine karşı gelme hususunda öncülük yapanların ta kendileri olduklarını belirtmiştir. Çünkü mal, para ve makam sahibi olma sevgisi ve isteği kalplerini doldurmuştur. Onların çıkarları merkezlerine ve yönetime bağlı olmuştur. Bundan dolayı, Allahu Teâla’ya davet edilince, bu kesim davanın çıkarlarıyla ve merkezleriyle çeliştiğini zannına kapılıp davaya karşı cephe oluştururlar. Yöneticilerinin kalplerini davaya karşı kinle doldururlar. Bununla savaşma işini ve yok etme hareketini onlara süslü gösterirler. Böylece yöneticiler kesiminde kendi göğüslerinde sakladıkları şer ve günahla o çevrenin çağrısına ve nasihatına uyarlar.

Böylece Allah’ın Peygamberleri ile bu yöneticiler ve çevreleri arasında mücadele başlar. Aralarında fikri kavga ve siyasi mücadele kızışır. Her iki taraf, halkı kendi yanına çekmeye çalışır. Nebiler silahsız, güçsüz ve doğru sözün gücü dışında başka güce malik olmadıkları halde hak silahıyla hakka davet etmekle kaim olurlar.

Yöneticiler ve çevreleri peygamberlerin davetlerini batıl iddialarla çürütmeye gayret sarf ederler. Şöyle derler ve iddia ederler: “Bu davetçilerin sözleri bir büyüdür, eskilerin masallarıdır, bunlar yalancıdırlar. Buna inanan kimseler beyinsiz, ve insanların en alçağı ve düşüğüdür.”

Bu batıl propaganda işe yaramayınca işkence çektirmeye, kavuşturmaya, hapse atmaya, sıkıştırmaya, eziyete uğratmaya ve öldürme yollarına başvururlar. Böylece Peygamberler ve tabileri ile yöneticiler, çevreleri ve kralların dinleri üzerine devam eden insanlar arasında savaşın bütün kapıları en geniş şekilde açılır. Kur’an’ı Kerim, bu mücadelenin her zaman birçok yerde anlatır.

Misal olarak, Nuh (a.s) kavmini davet etmeye başlar başlamaz kavminin ileri gelenleri veya yöneticilerinin çevresi onlara karşı çıkıyor ve onların yolunu kesiyorlar. Allahu Teâla şöyle buyurdu:

“And olsun ki Nuh’u kavmine gönderdi ki ; “Ey kavmim” dedi, Allah’a kulluk edin sizin ondan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben size büyük bir günün azabının inmesinden koruyorum. Kavminden ileri gelenler dediler ki; “Biz seni açık bir sapıklık içinde görüyoruz.” Nuh dedi ki: “ Ey kavmim ben de bir sapıklık yok, yalnız ben alemlerin Rabbı tarafından gönderilmiş bir Resul’um.” (Araf 59-61)

Hud (a.s) Ad kavmini Allah’a kulluğa davet ediyor. Fakat bu kavmin ileri gelenleri veya yöneticilerinin çevresi O’na karşı çıkıyorlar. Allah Teàla Şöyle buyurdu:

“Ad kavmine de kardeşleri Hud’u gönderdik : ”Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur. Ondan korkmaz mısınız?” dedi. Kavminden ileri gelenlerinden olanlar şöyle dediler: “Biz seni bir beyinsiz olduğunu görüyoruz ve seni yalancılardan sanıyoruz” dediler. (Araf 65-66)

Başka misal da, Salih (a.s) Semud adlı kavmini davetine çağırınca buna ilk itiraz eden yine yöneticilerin çevresidir. Allah’u Teala şöyle buyurdu:

“Kavminden büyüklük taslıyan ileri gelenler, içlerinden zayıf görülen inananlara: “Siz Salih’in gerçekten Rabbı tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? “ dediler. Onlar da: “Evet doğrusu biz onunla gönderilene inananlarız” dediler. Büyüklük taslıyanlar: “Biz sizin inandığınızı inkar edenleriz “ dediler.” (Araf 75-76)

Şuayb (a.s) ise Medyen adlı kavmini çağırınca yöneticilerin müstekbir çevresi yüzüne karşı çıktılar. Allahu Teâla buyurdu:

“Medyen’e de kardeşleri Şuayb’i gönderdik: Ey kavmim dedi, Allah’a kulluk edin. Sizin ondan başka ilahınız yoktur.” (Araf 85)

“Kavmimden büyüklük taslayan ileri gelenler dedilerki: “Ey Şuayb ya mutlaka seni ne seninle beraber inananları kentimizden çıkarırız, yada milletimize dönersiniz.” (Araf 88)

Musa (a.s)’in davetindende örnek gösterelim. Allahu Teâla onu Firavuna ve çevresindekilere gönderince bunlar O’nu yalanladılar, diğerlerini Musa’dan korkuttular onun aleyhine değişik şaibeler yaydılar. Onu öldürmek için Firavunu teşvik ettiler. Allah’u Teala şöyle buyurdu:

“Onlardan sonra, Musa’yı mucizelerimizle Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına gönderdik. Ayetlerimize haksızlık ettiler. Fakat bak fesatçıların (bozguncuların) sonu nasıl oldu.” (Araf 103)

“Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki: “Bu çok bilgili bir sihirbazdır” (Araf-109)

“Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki: “Musa'yı ve kavmini bırakıyorsun ki seni ve tanrılarını terk edip yeryüzünde fesat mı çıkarsınlar?” (Araf-127)

“Firavun’nun ileri gelen adamlarının kendilerine kötülük yapmasından korktukları için kavminin içinde Musa’ya yalnız (genç) bir takımdan başkası inanmadı. Çünkü Firavun yeryüzünde çok ululanan ve israf edenlerden (aşırı gidenlerden) idi”. (Yunus83)

Rasulullah (s.a.s) ‘in siyeri de geçmiş Peygamberlerin siyerlerinden pek farkı yoktur.

Bütün bunlardan anlaşılan; Davayı donduran, ona imanı engelleyen ve onu dinlemeyi önleyen hususlar ile, müminleri sıkıştırmak, kovuşturmak ve onlara işkence çektirmektir.

Böylece müminler imanları için korkarak kavimlerinin ve ailelerinin, kendilerini, fitneye uğratmalarından sakınıyorlardı. Yeni inanacak kimseler, daha önce iman etmiş olan kimselerin akıbetlerine uğrayacaklarından çekiniyorlar.

Bundan dolayı, müminler ile kendilerine muhalif olanlar (bunların başında toplumun ileri gelenleri) arasında çatışma devam eder. Sonunda tağutların üzerine bastıkları dayanak ayakları altından çekilir ve hakkıyla davayı omuzlayanlar, işin başını tutup yürütmeye başlarlar.

Buhari İbni Mesud(r.a)’ın yoluyla şunu rivayet etti: “Peygamber (s.a.s) secde ederken Kureyş’ten bazı insanlar onu çevirdiler. Utebe bin Abi Mayıt adlı bir kişi gelip deve yavrusu doğunca onunla sarılıp silindiği deriyi Resulullah’ın sırtı üzerine attı. Resulullah (s.a.s) başını kaldırmadı. Onu kızı Fatıma (r.a) gelip onun üzerine atılanı kaldırıp attı ve bunu yapana beddua etti. Rasulullah (s.a.s) Kureyş’in ileri gelenlerinden Haşim oğlu Abu Cehil, Rabia oğlu Utbe, Halef oğlu Ummeyye ve diğerlerine beddua etti. İbni Mesut (r.a) şöyle devam ediyor: “Rasulullah (s.a.s)’ın kendilerine beddua ettiği kişileri, Bedir savaşında öldürüldüklerini gördüm,onlar bir kuyuya da atıldılar”

Şu var ki, Rasulullah(s.a.s)’i, döneminde Mekke’de tek bir yönetici ve çevresini oluşturan ileri gelenler grubu tanımadı. Bunların haricinde bir çok ileri gelenlerin gurupları tanımadı. Bütün bunlar Rasulullah (s.a.s) davetine karşı çıktılar ve insanları bundan uzaklaştırmak için çalıştılar.

Ayrıca, diğer Peygamberler yalnız kendi kavimlerine gönderildiler. Fakat Rasulullah (s.a.s) davetiyle birlikte bütün insanlara gönderildi. Bu nedenle; Kureyş’in ileri gelenleri O’nun davetini geri çevirdiklerinde ve O’na karşı geldiklerinde Rasulullah (s.a.s) başka yere gitmiyor yalnız bunlar arasında kalıyordu denmez. Aksine diğer yerlere gidiyordu. Davet ederken insanlar arasında ayırım yapmıyordu. Zengin olsun, fakir olsun, efendi olsun, köle olsun herkesi İslam'a davet etti.

Rasuluıllah (s.as.) İbni Ümmü Mektum’a (kör bir mü’min idi) yüzünü asınca Allah’u Teala bu hareketin uygun olmadığını gösterdi.Nitekim, Rasulullah (s.a.s) o esnada liderlerle konuşuyor ve onları İslam'a davet ediyordu. Umuyordu ki; bunlar iman ederlerse, kendilerine tabi olan İnsanlar daha çabuk iman edebilirlerdi.

Siyer kitaplarında gördüğümüz gibi Rasulullah liderleri, efendileri davet ederken onlara tabi olanlarında iman etmelerini İşte şiddetle arzu ediyordu. İşte bu yüzden davet herkesi kapsamalıdır. Ayrıca Bilal, Ammar ve babası Yasir, annesi Sümeyye, Suhayb ve Selman gibi insanlar davaya inandılar. Halbuki bunlar kavimlerinde efendi veya lider konumunda değillerdi. Yine Fahiyfe oğlu Amir, Ümmü Abis, Zenire, Nehdiye, onun kızı ve Mümel oğullarının cariyesi, bunların hepsi Ebu Bekr (r.a) tarafından azad edilmiş ilk Müslümanlardandırlar.

Rasulullah (S.A.S) öncelikli olarak, hayırlı olabilecek insanları davet ediyordu. Sonra herkesi davet etti. Kendisine icab edenler ise yaşlı ve genç kavminde itibar sahibi olanlar ve olmayanlardı.

Buna göre davet etmek hususunda ayırım yapılamaz. Yani davet herkese yönelik olmalıdır. Bu hususta Rasulullah’ın (S.A.S) takip ettiği yol izlenir. Ki böylece DARUL İSLAM kurulsun.

Allahu Teâla kendi Rasülu'nun uygun olmayan bu hareketini ona gösterince liderleri davet etmeye önem vermeyi yasaklıyor veya doğru bulmuyor diye mana taşımaz. Ancak, liderler ile sıradan insanlar arasında davet açısından bir ayrım bulunmadığı ve yalnızca liderlere yönelik ihtimam göstermesinin uygun olmadığını gösteriyor.

Siyer kitapları, Rasülulah (S.A.S) liderleri ve efendileri davet edince onlara uyan sıradan insanların iman etmelerini temas ediyordu. Bu nedenle davet herkesi kapsamalıdır. Ayrıca, Bilal,Ammar, babası Yasir ve annesi Sümeyye, Suhayb,ve Salman gibi insanlar davaya inandılar. Halbuki bunlar kavimlerinde efendi veya lider sayılmıyorlardı. Yinede Fahiyfe oğlu Amir, Ümmü Abis, Zenire, Nehdiye onun kızı ve Mümel oğullarının cariyesi, bunların tümü Ebu Bekir (r.a) tarafından azad edilmiş insanlardır.

Bunlar ilk müminler idi. Rasülullah (s.a.s) başta hayırlı olabilir niteliği taşıyan insanları davet ediyordu. Ondan sonra herkesi davet etti. Kendisine icabet edenler ise yaşlı ve genç kavminde sayılı olanlar ve sayılı olmayanlara yönelik olmalıdır. Tamamen Rasulullah (s.a.s)’in izlediği yol izlenir. Ta ki Darul İslam kuruluncaya kadar.

 

(Devamı gelecek sayıda)...

 

Sayı 98...1417-ZİLHİCCE...1997-NİSAN...Yıl-9

Sayfayı Birine Gönder