18.5.1997’de Ürdün Kralı Hüseyin yeni
basın kanununu bildirmiştir. Eski kralın dokunulmazlık
yasağı devam ettirilirken,birde yeni dokunulmazlık yasası çıkarttı.
Orduya, emniyet ve istihbarat teşkilatlarına dokunmak ve para
birimi olan Dinar’la ilgili siyasete dokunmak yasakları
getirdi. Böylece, Krala, ordusuna, emniyet ve istihbarat teşkilatına
ve dinara dokunmak yoktur. Bunların kötülüklerini hiç bir
kimse eleştiremez. Şayet eleştiren olursa hapis cezası gördüğü
gibi 15.000.dinar da (37.000 mark) ceza verilecek ve dergisi
veya gazetesi kapanacaktır.
Kralı basın yasasını çıkartmaya iten
durum nedir? Bir müddet önce bir Ürdünlü asker kralın
Yahudilere kiraya verdiği toprakta namaz kılarken, ortaokul ve
liseli kızlar orada gezerken bu askerlerin namazıyla alay
etmeye ve ona gülmeye başlayınca, Ürdünlü asker bu olaya
ve gülüşlere dayanamadı. Silahını aldı onları taramaya
başladı, onlardan yedi tane alay edici kızı öldürdü. Kral
Hüseyin Avrupa ziyaretini hemen kesip İsrail’e gitti.
Kızların cenaze törenlerine katıldı ve ailelerini ziyaret
etti. Ürdünlü bir gazete kralın, bu kızların ailelerine
milyonlarca dinar ödediği haberini duyurunca, Yahudi dostu
kral dayanamadı ve bu yeni basın kanunu çıkarttı. Kral
eskiden beri Yahudilerle gizlice görüşüyordu. Onu kim teşhir
ederse hem yalanlıyordu hem de cezalandırıyordu. Şimdi ise
bu haberi duyuranlar, yalanlıyor ve cezalandırıyor. Bir kaç
sene sonra durumlar değişince; yaptıklarını itiraf eder,
eskiden Yahudilerle görüştüğünü şimdi itiraf ettiği
gibi.
Ümmetimiz içerisindeki buna benzer, hem
zalim, hem hain, hem de yalancı yöneticiler memleketlerinde
belli olmuştur. Allah Ümmetimizi canlandırsın ve bunları düşürmek
için faaliyete harekete geçirsin.
CUMHURİYETÇİLERLE HİLAFETÇİLERİN MÜCADELESİ
14.5.1997’de RP-DYP hükümetinden istifa
eden eski Sanayi Bakanı Yalım Erez Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği (TOBB) konseyleri müşterek toplantısında şöyle
dedi: “Sekiz yıllık kesintisiz eğitim konusu Aysber’gin
görünen kısmıdır. Mücadele Cumhuriyetçilerle hilafetçi-lerin
mücadelesidir.”
Bu eski bakan idrak ediyor ki Hilafeti tekrar
kurmak ile kokuşmuş ve bozuk Cumhuriyeti korumak isteyenler
arasında çatışma vardır. Fakat bu gösterilmiyor. Nitekim
zaman zaman, mesele rejim meselesidir ve rejime karşı
harekettir, denilmekte. Burada Müslümanlar küfür rejimi olan
Cumhuriyet yerine tekrar İslam rejimi olan hilafeti kurmak
istedikleri anlaşılıyor.
YALAN SÖYLEMEK VE İHANET ETMEK
13.5.1997’de Türkiye’nin Başbakanı
Erbakan İsrail’le ve ABD’yle yapılacak tatbikatın tehir
edildiğini belirtti. Bu demeci herkesin garibine gitti.
Çünkü taraflar ve yetkililerin bundan haberi yoktu. Askerler
bunu tekzip etti. İsrail’in ve ABD’nin bu tehirle ilgili
haberleri yoktur. Demek ki Erbakan Iraklı bakanı kandırmak
isteyerek yalan söyledi. Öte yandan bilinen şey ise; Erbakan’ın
bu tatbikatın yapılma-ını yalnız kendinin imzalamadığı
ve kendisinin karar almadığıdır. Yoksa kendisi mi karar
aldı? Olabilir çünkü hükümetin üyesi olan Savunma Bakanı
Turhan Tayan ve Genel kurmay ikinci başkanı Çevik Bir İsrail’e
gidip bunu Yahudilerle anlaşınca Erbakan’ın Başbakan
olduğu için her şeyden haberi olması ve onaylamış olması
lazım. Ayrıca, RP Genel Başkan yardımcısı Abdul kadir Aksu’nun
8.5.1997’de şu demeci yayınlandı: “İsrail’le
Savunma Anlaşma-sı yapıldığına bu da (İsrail’le
tatbikat) hükümet icraat ve programı sayılır.” Bu sözler
Erbakan'ı yalancı çıkartıyor. Erbakan İsrail’le yapılan
anlaşmalar askeri ve savunmak ile ilgili değil ticari demesine
kadar yalan olduğu ortaya çıkıyor. Oysa Askerler ve Yahudi
yetkililer anlaşmaların askeri ve savunmakla ilgili
olduklarını savunuyorlar. Burada RP Genel Başkan
yardımcısı Aksu İsrail’le savunma anlaşması
yapıldığını açıkça söylüyor. Bu anlaşmalar
Allah’a Resulüne ve ümmete büyük ihanettir.
Yahudi düşmanlarla ticari anlaşmaların
yapılması haramdır. Çünkü, bu Yahudiler İslami toprağı
gasbettiler ve Müslümanlarla savaşmaktadırlar.
RP’YLE NİYE UĞRAŞIYORLAR?
21.5.1997’de RP’yi kapatmak için Yargıtay
Baş Savcısı, Anayasa Mahkemesine dava açtı. Bu hareket
ciddiye alınır mı? Yoksa maksatlı mıdır? Halbuki Refah
Partisi Türkiye Siyasi partiler kanununa göre kurulmuştur. Bu
kanuna göre parti Laikliğe demokrasiye, cumhuriyet sistemine,
Atatürk ilkelerine, temel hürriyetlere ve milliyetçiliğe
dayalı olmalıdır. RP ise diğer partiler gibi küfür düşüncelere
dayalıdır. Ayrıca hiç bir parti dine veya İslam’a davet
edemez. Hilafeti hedef edinemez. Devleti dine dayalı veya
kısmen de olsa dayandırmak için çalışamaz. RP diğer
partiler gibi bu hususlara riayet etmektedir.
Ayrıca, RP on bir aydır Çiller’in
partisiyle beraber iktidarda olup yukarıdaki hususları pratik
şekilde uyguluyor. Her ikide bir Genel Başkanı ve Türkiye Başbakanı
RP nin Demokrasinin ve Laikliğin teminatçısı olduğunu
bildiriyor. Anıt kabirde yapılan ibadete de katılıyor.
Askerlerin bütün dediklerini uyguluyor. İsrail’le
ilişkiler ancak onun döneminde zirveye çıktı. Kaldı ki
İsrail’le tam birleşme sağlamaktır. Çünkü, hem askeri
hem ekonomi anlaşmalar yaptı. Ordudan İslam için faaliyet
yapanların kovulmasını onaylıyor. Demokrasi, Laiklik ve
Cumhuriyet temel hürriyetler gibi küfür fikirleri İslam’la
bağdaştığını söylüyor.
Peki bundan daha fazla kafir Cumhuriyete
hizmet edecek parti ve kimse bulunabilir mi? Böylece,
Müslümanları senelerce oyalayıp kandırdı. Bu Müslümanlar
bu parti dışında ciddi şekilde İslam daveti yüklenseydiler
belki çoktan küfür rejimi değiştirilmiş olup yerine İslam
rejimi getirilirdi.
Peki Yargıtay Baş Savcının bu partiyi
kapatmak için davanın açılmasından amacı nedir? Büyük
ihtimal kanuni ve hukuki değil siyasidir. Gensoruyla RP-DYP
iktidarı düşürülemeyince bu yola başvurulmuş olabilir.
Ayrıca RP’ye daha fazla baskı yapılır, böylece kafir
laiklere tavizlerinde daha fazla taviz ekler. Üstelik bu
partinin cemaatını korkutur laik rejime karşı daha uslu
olurlar ve parti İslam için yaptığımı zanna kapılırlar.
Bu şekilde RP tabanını korumuş olur.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi Başkanı bu
hususla ilgili demeç verdi: Bu davayla ilgili karar ancak altı
aydan sonra sonuçlanır. Bu şekilde altı ay içerisinde RP
sorumluları ve tabanı ağızlarına ve hareketlerine çok
dikkatli olacaklar. Çünkü, başlarında bir sopa görecekler,
her an başlarına indirebilir. Kafir rejimin adamlarını
rahatsız en ufak bir harekette bulunmamaya çalışacaklar.
Ayrıca 8 yıllık temel eğitim ve İsrail’le ilişkiler gibi
hususlarda hiç seslerini çıkartmayıp tamamen
onaylarlar.İşte demokratik çalışmanın bedeli ne kadar büyük
olduğu görüldü. Düşünen ve ibret alan yok mu?
CÜPPE VE SARIK TOPLANIYOR
Ancak Atatürk ve İsmet İnönü
dönemlerinde sarık ve cüppeyle ilgili kanun uygulandı. Fakat
şimdi Erbakan döneminde tekrar onu uygulamaya başladılar. Böylece,
Cami önünde veya yürüyüşlerde sarık veya cüppe
Müslümanların başlarından ve üzerlerinden alıp toplamaya
başladılar. Hem de bazı kimseleri karakola götürdüler. Bu
otuzlu ve kırklı yılları hafızaya getirip canlandırdı.
Yaşlılar bize bunu anlatıyorlardı. Biz şaşırıyorduk.
Fakat şu anda biz gözlerimizle bunu görüyoruz. Müslümanlar
hizmet etmek için iktidara geleceğiz bizi kandıranları bir
kere daha düşünmeye davet ediyoruz.
ET SAVAŞI BİTMEDİ
Amerika ile Avrupa arasında direk ateşli
savaş dışında her türlü savaş devam ediyor. Ateşli
savaşlar ise indirekt olarak halkların vasıtasıyla
yapılmaktadır. Bunun vasıtası başka halklardır. Bosna’da
Müslümanlar vasıta idi. Zaire’de Hutu ve Tutsi
halklarıdır. Aynı şekilde Ruvan’da ve Burun’da öyle
idi. Fakat, ekonomik savaşlar açıktır. Buna misal olarak et
savaşı verilebilir. Amerika, İngiltere’de üretilen inek
etini kötüleyerek teşhir etti. Mevcut olan hastalığıyla
ilgili İngilizlerin ve Avrupalıların sakladıkları
sırlarını dünyaya yaydı. Böylece İngiliz ve Avrupa inek
etlerine büyük darbe indirdi. 10.5.1997’de Amerikan
yetkililer Avrupa pazarlarını Amerikan inek etleri için
Avrupa’dan istediklerini açıkladılar. Çünkü, iddia
ettiklerine göre hayvanlara verilen hormonlar konusunda davayı
kazandılar. Bunun arkasından 12.5.1997’de Fransa Ziraat
Bankası şöyle tehdit etti. “Fransa, kendisine hormon
verilen Amerikan etlerinin Fransa’ya girmesini yasaklayacaktır.
Bu yasaklama Fransa ya karşı ağır cezalar verilse dahi bu
uygulanacaktır.”
Amerika-Avrupa savaşları diğer halklara
fayda getirir. Özellikle Müslümanlara. Ancak bu savaşların
vasıtası olmaktan sakınırlarsa ve onu iyi
değerlendirirlerse . Yoksa onlarda bu savaşın yakıtı
olurlar.
DÜNYA DEVLETLERİNİ PARÇALAYAN AMERİKANIN
PARÇALANMA SIRASI GELMEDİ Mİ ?
27.4.1997de bir grup insan Teksas’ın
bağımsızlığını ve Teksas Cumhuriyetinin kurulmasını
ilan etti. Amerikan polisiyle çatışmaya girdiler. 4.5.1997’de
bir hafta sonra bu grup Teksas’ta geniş örgütlenme yapmadığı
için yenik düşüp Amerikan polisine silahlarıyla teslim
oldu.
Nitekim,1836 da Teksas Meksika’dan
bağımsız olup Cumhuriyetini kurmuştu. Ancak, Amerika 1845’te
Teksas’ı kendisine ilhak etmek için savaş açıp bu emeline
muvaffak oldu. Böylece Teksas 9 sene bağımsızlığından
sonra Amerikalılara mahkum oldu. Teksaslılar bunu unutmamış
ve belki kendi halklarına bunu hatırlatmak için ufak bir grup
dahi olsa böyle bir harekete giriştiler. Amerika; California
ve başka eyaletleri o tarihte Meksika’dan silah gücüyle
koparmıştır. 1860’da Amerika’nın işgal ettiği bu güney
eyaletleri kurtarmak için bağımsızlıklarını ilan
etmişlerdir. Ancak kuzey eyaletler beş sene süren savaşı
kazanır ve 1865’de tekrar onları kendisine ilhak etmiştir.
Şu anda Teksaslılar ufak bir deneme yaparak bir çok işaretler
verdiler. Amerika silah gücüyle ayaktadır. Hem de sistemi
federaldir, parçalanmaya müsaittir. Ancak, bağımsızlık
yanlıları güzel örgütlenirse veya dışarıdan başka
devletten destek alırlarsa, veya Amerikanın ekonomik durumu kötü
olursa bir şeyler olur. Oklavama binasını patlatan, federal
devlete karşı çalışanlardandı. Ayrıca, çok beyazlıların
silahlı örgütleri vardır.
15.5.1997’de Kongre önünde Adalet Bakanı,
CIA ve FBI başkanı vekaletle konuşmalar yaptılar ve
şahitliklerini gösterdiler. Şöyle dediler: “İç anarşi,
dış anarşiden daha tehlikelidir. Amerika’yı tehdit
etmektedir. İç anarşi yapan örgütler yabancı devletler
tarafından yürütülmemektedir.”
Bu nedenle Amerika’dan korkulmamalıdır.
Sovyetler Birliği gibi içeriden yıkılabilir. Kurulacak
İslam Hilafet Devleti Amerikanın kendisine saldırmaları ve bölücü
hareketler yapmasını beklemez. Amerika’ya saldırıları yöneltir
ve Amerika’yı kendi işleriyle meşgul ettirir.
YIKILAN BİNA ALTINDA KALANLARDAN DAHA ÖNEMLİ
15.5.1997’de İsrail, BM’lere Güney
Lübnan’daki Kona köyünde suçsuz insanların üzerine yıktığı
binanın tazminatı olarak iki milyon dolar ödedi. BM’ler
bunu İsrail’den tazminat olarak istemişti. Fakat BM:’ler
İsrail’in binada kasten öldürdüğü yüzden fazla kişi için
diyetlerini istemedi. Çünkü onlar önemli değil. BM’ler
nezdinde Arap devletler; o insanlar için tazminat istedi. Fakat
BM’ler bunu onaylamadı. Aslında o insanlar için tazminat
veya diyet değil her suçsuz insan karşısında en az bir
Yahudi asker öldürülmelidir. Çünkü onlar katildir ve
kasten o katliamı yaptılar. Ama Müslümanlar bu olayları
unutmayacaklar. Yahudi askerlerini cezalandıracaklar ve zalim
BM’lerden çekilecekler. Ancak bu samimi olan İslam Devleti
tarafından gerçekleştirilecektir.
İNGİLTERE ÇATIŞMAYA HAZIRLANIYOR
3.5.1997’de İngiltere’nin yeni
başbakanı Tony Blair, seçildikten sonraki ilk demeçlerinden
biri şöyledir: “Ortadoğu’daki barış operasyonuna
Avrupa için daha aktif ve daha büyük rol elde etmek için
çalışacağız.” Ayrıca, 14.5.1997’de İngiltere
Kraliçesi yeni parlamentonun açılışında yaptığı
konuşma da şöyledir: “Benim hükümetim Bosna, Kıbrıs
ve Ortadoğu’da liderlik rolü üstlenmeye çalışacaktır.”
Burada görülüyor ki İngiltere en hassas
ve gergin bölgede, hem de Amerika’nın egemenliğini
sağlamak için çalıştığı bölgede liderlik rolü
üstlenmeye çalışacaktır. Bunun manası, Amerika ile çatışmaya
hazırlanıyor. (Derğimizde İngiltere ile ilgili konuya
bakınız.)
Öte yandan, bu çatışma Müslüman
memleketleri üzerindedir. Ortadoğu, Kıbrıs, ve Bosna’dır.
Ortadoğu’nun ehemmiyeti servetlerin ve özellikle petrolün
kaynağı olmasındandır. Dünya petrol rezervinin %70 ‘i
oradadır. Ayrıca, Avrupa, Afrika ve Uzak doğu arasında
ulaşım yolları buradan geçmektedir. İngiltere oradaki nüfûzu
tehdit altında olduğu için Amerika’ya karşı çıkmak
istiyor. Kıbrıs’ın önemi Ortadoğu’ya müdahale etmek
için stratejik yerdir. Orada İngiltere’nin iki üssü vardır.
Bunlar Amerikanın tehdidi altındadır. Amerika o üsleri
oradan çıkartmak için değişik entrikalar çeviriyor.
Bosna’da İngiltere’ye ve Avrupa’ya
karşı Amerika’nın çevirdiği entrikalar malumdur. Amerika
oralarda ayaklarını sağlamlaştırmaya çalışıyor. Bu
nedenle İngiltere (Fransa gibi) Amerika’nın sömürgeciliğine
karşı sömürgelerini korumaya çalışıyor. Müslümanlar
biraz uyanık olsalar bu iki taraf sömürgeciye bölgelerinde
imkan vermezler. Ama maalesef iki tarafın ajanları Müslümanları
kandırabiliyor. Böylece Müslümanlar sömürgecilerin çatışmasının
yakıtı oluyorlar.
ÜMMET OLMAYAN MİLLET
31 mayıs 1997 günü Türkiye’de MGK
toplantısı yapıldı. MGK’nın gündemi her zaman olduğu
gibi yine Türkiye’de yükselen İslâm tehlikesi görüşüldü.
Ancak bu toplantıdan önce yapılan MGK’nın 64. Kuruluş
yıldönümü resepsiyonunda tüm devlet erkânı hazır idi. Bu
toplantıya Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay başkanı, tüm
kuvvet komutanları ve RP ve DYP’li tüm bakanlar katıldılar.
Bu resepsiyon sonunda MGK genel sekreteri;
Hava. Orgeneral İlhan Kılıç bir konuşma yaptı ve açık
niyetini ortaya koydu. Onun bu niyeti ki bu devleti yönetenlerin
ortak görüşüdür şöyle dedi: “Biz ümmet olmayan bir
millet istiyoruz.” Ondan sonra kürsüye gelip bir konuşma
yapan RP lideri ve laik TC Başbakanı N. Erbakan da
konuşmasında kendisinden önce konuşan genel sekreterin
konuşmasına tamamen katıldığını ve tamamını
onayladığını belirtti. Bunlar o gün akşamı bütün Türk
televizyonlarında ve akabinde yayınlanan Türk gazetelerinde
yayınlandı. Fakat ne yazık ki Müslüman Türk halkı bu sözlere
hiç bir tepki göstermedi. Halbuki burada istenen bu halkın Hz
Muhammed (S.A.V.)’e ümmet olmayı bırakıp yepyeni bir
millet yani peygambersiz, inançsız bir millet istiyorlar.
Bir Müslüman için ümmet olmaktan
vazgeçmek demek dininden vazgeçmesi demek değil midir? Bu
konuda Allah’u Tealâ şöyle buyuruyor:
“Allah’a meleklerine,
peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olan kimse
inkar etmiş olur. Allah şüphesiz, inkar edenlerin düşmanıdır.”
(Bakara:98)
“Kim Allah’a ve Peygamberine
baş kaldırır ve yasalarını aşarsa, onu, temelli
kılacağı cehenneme sokar. Alçaltıcı azab onadır.” (Nisa:14)
“O gün, inkar edip peygambere baş
kaldırmış olanlar, yerle bir olmayı ne kadar isterler ve
Allah’tan bir söz gizleyemezler.” (Nisa:42)
“İşte onların cezası; inkârlarına,
peygamberlerimi ve ayetlerimi alaya almalarına karşılık
olarak, cehennemdir.” (Kehf:106)
|