SİYASİ FİKİRLER 20 Abdulkadim Zellum

 

SİYASİ PARTİLERİN KURULMASI FARZ-I KİFAYEDİR

 

Allahu Tealâ’nın müslümanlara emr ettiği yöneticileri muhasebe; ya fertler vasıtasıyla fertler tarafından olur ya da kitle ve partiler vasıtasıyla olur.

Allahu Teâlâ, hayra (İslâm’a) daveti, marufu emretmek ve münkerden nehy etmeyi, yöneticileri muhasebe etmeyi emr ettiği gibi aynı şekilde onlara, kitleler vasıtasıyla “hayra” yani İslâm’a davet eden marufu emredip münkerden nehy eden yöneticileri muhasebe eden, siyasî kitleleri kurmalarını da emr etmiştir. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Aranızdan hayra (İslâm’a) davet eden, marufu emredip münkerden nehyeden bir ümmet (kitle, cemaat, parti) oluşsun.” (Ali İmran : 104)

Yani; “Ey müslümanlar! Cemaat vasfına haiz gösterilen şu iki işi yapacak aranızdan bir cemaat var edin. O iki iş : İslâm’a davet işi ve marufu emredip münkerden nehyetmek işi.”

Bu cemaatı oluşturma talebi bir kesin talebdir. Çünkü ayetin, bu cemaatın yapması için açıkladığı iş, bir çok ayet ve hadislerde sabit olduğu gibi farzdır. Böylece bu, cemaat oluşturmakla ilgili talebin kesin bir taleb olduğuna dair bir karine olur. Böylelikle ayette geçen emir farziyet emri olur. Bu farz ise, müslümanlar üzerine farz-ı kifaye’dir. Zira bir kısım müslüman bunu yerine getirirlerse diğerlerinden düşer. Bu, farz-ı ayın değildir. Çünkü Allah, müslümanlardan aralarından hayra davet edecek, marufu emredip münkerden nehyedecek bir cemaat oluşturmalarını taleb etti. Allah ayette, müslümanlardan hepsinin bu işi yapmalarını taleb etmedi. O ancak onlardan bir farzı yerine getirecek bir cemaatı aralarında oluşturmalarını taleb etti. Böylece ayetteki emir, bir cemaatın oluşturulmasına delâlettir, o iki işe ise delâlet değildir.

O iki iş ise, oluşturulması taleb edilen cemaatın işleri için bir açıklamadır. Böylece o iki iş, oluşturulması taleb edilen o cemaatın nevi için bir vasıf olur.

Cemaatın, cemaat vasfı ile o işi direk olarak yapmaya müktedir bir cemaat olabilmesi için mutlaka belirli hususlara sahip olması gerekir. Ta ki cemaat olsun ve istenen işi yapan cemaat olarak kalsın.

Onun bir cemaat olarak oluşturan şey, bir cisim yani kitle olmaları için üyelerini birbirine bağlayan bir rabıtanın olmasıdır. Bu rabıta olmaksızın oluşturulması istenen, cemaat vasfıyla işleyen bir cemaat oluşturulamaz. Onun işler bir cemaat olarak kalmasını sağlıyan şey ise kendisine itaatın farz olduğu bir emirin bulunmasıdır. Çünkü Şeriat, üye sayısı üçe ulaşan ve üçten fazla olan her cemaata bir emir nasb etmelerini emr etmiştir. Zira Resul (S.A.V) şöyle buyurmuştur :

“Üç kişilik bir topluluğa aralarından birisini kendilerine emir nasb etmeden açık bir yerde bulunmaları helâl olmaz.”

İşte bu iki vasıf; cemaat arasında rabıtanın olması ve kendisine itaat farz olduğu emirin olması.

“Sizden bir ümmet bulunsun” ayetinin şu manaya delâlet ettiğini gösterirler : Yani; “Sizden üyelerini birbirine rabteden bir rabıta ve itaatı farz olan bir emire sahip bir cemaat olsun.” İşte bu, ister kitle olsun veya parti veya cemaat veya teşkilat olsun fark etmez. Kendisini bir cemaat yapan ve işler bir cemaat olarak kalmasını sağlayan hususlara hakkıyla sahip olan cemaata bunlardan hangisi ile isim verilirse verilsin fark etmez. Bundan da anlaşıldığı gibi ayet; bir takım parti veya cemaat veya teşkilat veya benzeri toplulukların teşekkülünü emretmektedir.

Bu emrin, siyasî partilerin teşekkülü ile ilgili bir emir olduğu hususuna gelince; çünkü ayet bu cemaatın işini belirleyerek gelmiştir ki o iş; İslâm’a davet, marufu emredip münkerden nehyetmektir. Marufu emredip münkerden nehyetmek işi genel olarak geldi. Ki yöneticilere de marufu emretmeyi münkerden nehyetmeyi kapsar. Bu demektir ki, onları muhasebe etmek farzdır. Yöneticileri muhasebe etmek ise, siyasî bir iştir. Ki siyasî partiler tarafından yapılır. Ve bu iş, siyasî partilerin işlerinin en önemlilerindendir. Onun için ayet; İslâm’a davet etmek, marufu emredip münkerden nehyetmek, yapmakta oldukları işler ve tasarrufları hakkında yöneticileri muhasebe etmek için siyasî partilerin kurulmasına delâlet eder.

Bu ayet; bu partilerin İslâm Akidesi üzerine kurulu şerî hükümleri benimsemiş İslâmî partiler olmasının farz olduğuna delâlet etmektedir. Yine bu ayet; o partilerin, komünist veya sosyalist veya kapitalist veya milliyetçilik, vatancılık veya demokrasiye ya da laikliğe ya da masonluğa davet eden veya İslâm Akidesinden başka bir akide üzerine kurulu olup şerî hükümlerden başka hükümler benimseyen partiler olmasının caiz olmadığına da delâlet etmektedir.

Çünkü ayet, bu partilerin sıfatını yapacağı işlerle belirlemiştir. Bu işler ise, İslâm’a davet etmek marufu emredip münkerden nehyetmektir. Bu işleri yapacak kitlenin İslâm’ı yüklenmesi, İslâm esası üzerine kurulması ve İslâm’ın hükümlerini benimsemiş olması gerekir. Komünizm veya sosyalizm veya kapitalizm veya demokrasi veya laiklik veya masonluk veya milliyetçilik veya vatancılık veya bölgecilik esası üzerine kitleleşen bir kitlenin İslâm esası üzerine kurulmuş, İslâm’ı yüklenmiş ve İslâm’ın hükümlerini benimsemiş olması mümkün değildir. O kitle ancak bir küfür esası üzerine kurulmuş ve küfür fikirleri üzerine kitleleşmiş olur.

Onun için müslümanların; komünizm veya sosyalizm veya kapitalizm veya demokrasi veya laiklik veya masonluk veya milliyetçilik veya vatancılık gibi gayri İslâmî bir esas üzerine kitleleşmeleri haramdır.

Bu partilerin gizli değil aşikâr olmaları gerekir. Çünkü hayra (İslâm’a) davet etmek, marufu emr etmek ve münkerden nehyetmek, yöneticileri muhasebe etmek ümmet yoluyla yönetime ulaşmak için çalışmak, gizli değil aşikâr olur. Ta ki bu işlerden istenilen maksada ulaşılsın.

Bu partilerin işlerinin maddî işler olmaması gerekir. Çünkü onların işi sözdür. Zira onlar İslâm’a sözle davet ederler, marufu emredip münkerden nehy etmeyi sözle yaparlar. Onun için o partilerin vesileleri maddî işlere yönelik olmayan vesilelerdir, silah kullanmazlar. Şiddeti bir vesile olarak kullanmazlar. Çünkü (İslâm ile yöneten) yöneticiye karşı silah kullanmak nehy eden hadislerin geçmesinden dolayı caiz değildir. Onun için marufu emredip münkerden nehyetmek ve yöneticileri muhasebe etmek yöneticilere karşı silah çekmeksizin mümkündür. Onun için partilerin vesileleri maddî değildir. Yöneticiye karşı silah çekmek ancak bir hal dışında haramdır. Ki o hal, yöneticinin küfür olduğuna dair Allah katından yanımızda bir katî delil olan açık küfür göstermesi halidir. Ubade b. Sâmit hadisinde geçtiği gibi :

“Küfür olduğuna dair Allah katından katınızda bir burhan (katî, kesin delil) olan açık küfür görmedikçe yönetim ehli ile çekişmeyeceğimize ... (dair biat etti).”

 

Sayı 100...1418-R.Evvel...1997-Temmuz...Yıl-9

Sayfayı Birine Gönder