10-12/6/1997’de Genelkurmay İstihbarat Daire
Başkanlığı “İrtica Brifingi” düzenledi, yüksek
rütbeli subayları, yargı mensuplarını ve medya
mensuplarını çağırdılar. İrtica ile savaşmak adı
altında Müslüman Türk halkına savaş ilan ettiler.
Omuzuna birkaç yıldız yerleştiren birisi 28
sayfalık bir rapor okudu ve buna “tarihi bir belge”
adını verdiler.
Müslümanların 19 gazetesi, 110 dergisi, 51
radyosu, 21 televizyonu, 2500 dernek, 500 vakıf, 1200 yurt, 800’den
fazla okul ve dershane ve 1000’den fazla şirketi vardır.
Ayrıca bunların trilyonları var diye bu belgede geçiyor.
Bunlar “İslam Devleti yapısı oluşturmaya çalışıyorlar,
bunların niyeti budur” diye geçiyor.
Bu brifingden amaçlarının “Din esasına
dayalı siyasal İslâm düzeni kurmak isteyenleri anlatmak” olduğunu
açıkladılar. “Siyasal İslâm Yanlıları”nı
anlatıp “Bu durum bize mecburiyetler yüklüyor”
diyerek uyarılarını yaptılar.
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet kanununa
dikkat çekiliyor. Özellikle 35.ve 85. maddelere işaret
ediliyor.
35. maddesi Silahlı Kuvvetlerin vazifesi, Türk
Yurdunu ve anayasayla tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni
korumak ve kollamaktır.
85. maddesi ise TSK.’nin vazifesi, Türk Yurdu
ve Cumhuriyetini, iç ve dış tehlikelere karşı huzuru
silahla korumaktır.
Ayrıca Müslümanları irtica ile suçlayarak
“irtica ile PKK el ele” diye itham ettiler.
Ve sonunda sorun dedikleri irtica tehdidinin
Cumhuriyete cihad açtığını belirterek bu tehdide karşı
“Batı Çalışma Gurubu” kurulduğunu ilan ederler.
Herkesin bildiği gibi MGK adı altında
askerler direkt devleti kendi kontrolları altına aldılar. Her
ay toplanarak, direktiflerini oraya çağırdıkları Başbakan
ve Hükümetin birkaç üyesinin başlarına indirirler. Buna
örnek 28 Şubat toplantısıdır. 1930’lardan beri MGK bu
memleketi yönetmektedir. 1920’lerde Atatürk birkaç askerle
beraber yönetmiş ise, bu tarihten sonra bu icraat bu kurulla
resmileştirilmiş oldu. Bunların hedefi, İslâm’la savaşmaktır.
İslam’a “irtica” adı verirler. Böylece dinini yaşamak
isteyen her Müslüman irticacı olarak sayılır. Dinini
uygulamayı sadece sözde “ben Müslüman’ım” diyen
veya dinin bazı şekillerini uygulayıp ta batıdan gelen ithal
fikir, kanun ve modaya uyanlara modern, çağdaş ilerici,
aydın vs. olarak adlandırırlar.
Dinini uygulamak veya hayatına hakim kılmak
veya ona dayalı devlet kurmak isteyenleri irtica ile suçlamak
İslâm’a iftiradır, İslâm’ın hakkını çiğnemek ve
onun gerçeğini ret etmek veya görmezlikten gelmektir.
İrtica’nın Türkçe'si gericiliktir. Geri ve
donuk kalmak isteyen ve hiç ilerlemeyi kabul etmeyen kişi
gericidir. Fikri gerçeğe aykırı olan da gericidir.
Ama, İslâm öyle değildir, nur ve
aydınlıktır. İnsanları yaratan Allah’tan nâzil
olmuştur. Atatürk gibi bir mahluka tapan, her yere onun putunu
(heykelini) diken, her yere onun resimlerini asan, anıtına
gidip ona ibadet eden, sanki yaşıyor-muş gibi ona hitap
edenler “Atam müsterih ol, senin izinde yürüyoruz” ve
buna benzer sözler sarf eden, “Atatürk olmasaydı biz
olmazdık” diyenler, onun gibi adam hiç doğmaz diye
iddia eden, “Türk halkı neciptir.” “Çok adam
yetiştirir” diye söyleyerek çelişkiye düşenler koyu
irticacıdırlar. Hubel’e tapan cahiliyyedeki Araplardan, Buda’ya
taş dikip tapanlardan bunların ne farkları vardır?
İslâm; insanların yalnız yaratıcı olan
Allah’a kulluk etmesini ister. Bu fikir ilerici olan
fikirdir. Çünkü, insan sadece kendisini yaratana kulluk eder
ve etmelidir de. Fakat kendisi gibi bir mahluka hem de ölmüş,
çürümüş, toprağa karışmış ve ölümden kendini
koruyamamış bir yaratığa taparak tam gerici olurlar. Onun sözlerini
yüceltmek ve onlara uymak irticacılıktır. Bu nedenle, Atatürkçülerin
hepsi irticacı, hepsi gericidirler. Karanlıkta
yaşamak-tadırlar, bir adama tapıyorlar ve ona acziyetlerini gösterip
onun gibi bir adamın bir daha yeryüzüne gelmesini kabul
etmezler.
İslâm, alemlerin rabbından gelen yüce
dindir. Atatürkçüler gibi taşlara tapan ve
atalarının sözlerinden çıkmak istemeyen Cahiliyyedeki
Arapları kurtarıp onları aydınlattı, ilerletti ve en
hayırlı ümmet haline getirdi. Ondan sonra İslâm’ın
ışığı, güneşe tapıp koyu cahiliyyede yaşayan Türklere
ulaştı. Onları da kurtardı, kendisiyle onları da müşerref
kıldı, aydınlattı ve Araplarla beraber İslâm Ümmetini teşkil
ettiler ve en hayırlı ümmet haline geldiler. Kürtler,
Persler, Rumlar, Zenci Habeşler, Sudanlılar, Berberler ve İslâm’a
girmiş sair halkların tümü Arapların ve Türklerin
yükseldikleri mertebeye ulaştılar, hepsi insanlardan çıkartılmış
en hayırlı ümmet oldular. İşte İslâm’ın en büyük başarısı
değişik adet, gelenek, din, renk ve ırka mensup olan
halkları birleştirip İslâm potasında eritmesi ve hepsini
tek ümmet haline getirmesidir. Ne Komünizm, ne Kapitalizm
bunun en basit parçasını bile başaramadı. Komünizm 70 sene
yaşadı, hiç bir zaman halkları tek bir potada eritemedi,
hatta onları bir devletin tek halkı haline getiremedi öldü
ve gitti. Kapitalizmin 200 yaşındadır, fakat bütün
kapitalist devletler ayrı ayrı olup birbirlerine düşmandırlar.
İki cihan savası da bunların aralarından çıkmıştır. Hâlâ
çekişmektedirler. Bir devlette dahi değişik ırkları bir
potada eritemiyor. Amerika örnektir. Avrupa devletleri de aynı
şekildedir. Uygulamada ve düşüncede kapitalist sistemin
taklitçisi olan Kemalist Cumhuriyet kendi devletinde Türk
olmayan ırklarını ve dillerini kabul etmiyor. Irk ve dil
sorununu çözmek için gerçeği ret ederek şöyle diyor:
“Türkiye’de sadece Türk vardır. Diğer halklar Türk
olmaya mecburdurlar.” Böylece, meseleyi geçiştirmeye
çalışıyorlar. Bundan dolayı iç savaş ve sorunları içinde
batıyor ve gerçeği ret etmeye devam ediyor.
Müslümanlar, İslâm devletine sahip olduktan
sonra ilim, fikir ve fen alanında hızla gelişmeye
başladılar. Kısa bir müddetten sonra dünyanın en büyük
en ilerlemiş devletine sahip oldular. Her alanda geliştiler,
ilmi ilerlettiler ve bir çok ilmi keşfettiler: Tıp,
eczacılık, fizik, kimya, matematik, astronomi, vs. bütün
insanlar ve bizzat batılılar bunu tanıyorlar ve açıkça
söylüyorlar. Almanya Cumhurbaşkanı Roman Herzog bile
29/6/1996’da Landhut’ta Music Festivalinin açılışını
yaparken şöyle diyerek bu gerçeği tanıdı: “Avrupalılar
matematik, fizik, felsefe ve el işlerini “orient” denilen
memleketlerden öğrendiklerini unutmamalıdırlar”
Kurtuba, Garnata, Bağdat, İskenderiye ve
diğer İslâm Üniversiteleri her Avrupalı talebe için en
cazip okullar idi. Avrupalılar Ortaçağ dedikleri asırlarda
karanlıktayken İslâm dünyası her tarafa kuvvetli ışık saçan
bir güç (devlet) halinde idiler. Avrupalılar, ortaçağlarda
din adamlarının tasallutu altında idiler. O din onları geri
bırakmıştır. Ondan kurtulmak için mücadele ediyorlardı.
Çünkü, hıristiyanlık hayat nizamı içermeyen sırf ruhani
bir dindir. Fakat o asırlarda Müslümanlar dinlerine çok bağlı
idiler. Bu sebeple, ilerlediler. Çünkü İslâm hayat
nizamını da içeren siyasî ve ruhani dindir.
İnsanlığın ilerlemesine büyük katkıda bulundular. Ama ne
zaman ki Müslümanlar bu dine bağlılıklarını gevşetip,
sırf ruhani taraf üzerinde durup içtihadı ve tefekkürü
terk ettiler ve tasavvuf felsefesine mahkum oldular o zaman
gerilemeye başladılar. Şimdi, tekrar Müslümanlar düşünüp
İslâm Devleti kurmak için tekrar mücadeleyi başlattılar.
İçtihat hareketi yeniden yavaş yavaş yayılmaya başladı.
Bu nedenle, Hilâfet Devleti tekrar kurulunca
Müslümanlar eski mazilerini daha güzel şekilde parlatacaklar
Amerika ve Avrupa’yı geçeceklerdir.
Müslümanların PKK’yla el ele olduklarını
söylemek ise iftiradır. Çünkü PKK’nın hedefi bölücülüktür.
Ama Müslümanların hedefi birleştiriciliktir. Bütün
İslâm toprakları ve halklarını birleştirip tek devlet
tesis etmektir.
Lâik generaller derin düşünmedikleri ve batının
taklitçisi oldukları için İslâm’ı hayat nizamı ve
devlet sistemi olarak ret edip batı taklitçiliklerini
sürdürmede ısrarlıdırlar. Bu nedenle, Batı Çalışma
Gurubu kurdular. Eskiden onların önderleri “İngiliz
Muhipler Cemiyeti” “İngilizleri Sevenler Gurubu”nu
kurmuşlardı.
Lâik generallere ve diğer sivillere
sesleniyoruz, insaflı olun, objektif bir şekilde düşünün,
derin düşünün ve İslâm’ı araştırın. Atatürk
taassubundan, batı taklitçiliğinden ve İslâm düşmanlığından
vazgeçin. Cahilce İslâm’a düşmanlık yapmayın.
Halkınıza düşmanlık yapmayın. Taptığınız Atatürk
gerçeği görememişse ve sarhoşluğundan dolayı derin düşünmeye
vakit bulamamışsa ve aşırı derecedeki devlet reisi olma
hırsından dolayı İngilizlere bağlanmışsa ve onlara
uymuşsa siz de mi İslâm’ı derin düşünmeden ve araştırmadan
aynı yolu mu izlemeye devam edeceksiniz?
|