HABER-YORUMLAR

 

YÖNETİCİ HALKINA YALAN SÖYLEMEZ

 

5.6.1997’de Anayasa Mahkemesi Başkanı Özden şöyle dedi: “Türkiye Müslüman ülkeler arasında müslümanlığı daha özgür ve daha mutlu yaşayan bir ülkedir. Bunu bu ülkeyi kurtaranlara, laikliği yaşatanlara borçluyuz.” dedi. Bu sözleri veya daha doğrusu bu yalanları Cumhurbaşkanı Demirel ve başka yetkililerden de sadır olmuştur. Bunlar halklarına yalan söylemekten başka sanatı beceremezler. Bunlar İslam’ın kadına farz kıldığı baş örtüsünü, sarık ve cüppe giymeyi gericilik sayıp yasaklıyorlar.

İslam’a göre evliliği yasaklayıp medeni kanun diye müslümanlık dışı evlilik kanunu getirdiler. Nitekim, Tunus dışında bütün müslüman memleketlerinde bu hususlar serbesttir. Diğer müslüman ülkelerde kısmen olsun şeriat mahkemeleri vardır. Türkiye’de bu kısım müslümanlık bile yasaktır. Okullar karışıktır. Fakat diğer müslüman memlektlerinde erkek okulları ayrı kızlarınki ayrı ve buna benzer konular. Bu nedenle, başta Türkiye ve Tunus Cumhuriyetleri dışında müslümanlık daha fazla yaşanıyor ve müslümanlar daha mutludur. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi Özden ve benzer yetkililer hep yalan söylüyor. En kötü yalancı halkına yalan söyleyen yöneticidir.

Resulullah (s.a.s) “lider halkına hiç yalan söylemez” diye buyurmuştur. Diğer müslüman ülkelerindeki müslümanlık kısmî (sınırlı) olduğu için onları da tasvip etmiyoruz. İslâm'ın bütününün yaşanmasını istiyoruz. Yönetim, ekonomi, iç ve dış siyasetle İslam'ın tümünün uygulanmasına talibiz. Türkiye ve Tunus’ta en az müslümanlık yaşanıyor ve en fazla bu iki ülkede müslümanlar sıkıştırılıyor. Nitekim bu iki ülkede her haram serbesttir. Diğerlerinde bazı haramlar yasaktır. Nitekim laiklik dinin devlete, okula, topluma ve diğer nizamlara girmesini yasaklar.

Bu nedenle, Özden ve ona benzer kişiler hem müslümanlık Türkiye’de en fazla yaşanıyor diyorlar, hem de bu ülkede laikliği savunuyorlar. Bunlar büyük çelişki içerisindedir. Müslümanlık varsa laiklik yoktur demektir, tersi de doğrudur. Müslümanlığı bir takım ibadetler ahlaki kurallarda ve vicdani hususlarda sınırlı kılıyorlar. Halbuki, İslam yukarıda dediğimiz veya daha doğrusu Kuran ve Sünnetin gösterdiği gibi hayatın devletin ve siyasetin her tarafını kapsıyor. Hakikat budur. Bunun haricindekiler yalandır, dışında söyleyende yalancıdır.

 

ARADA YALPALAYIP DURDUKLARI İÇİN BU DURUMDADIRLAR

18/06/1997’de daha bir senesi var iken Erbakan Başbakanlıktan istifa etti. Çünkü Çiller bunu istiyordu. Nitekim DYP milletvekilleri kısa bir zaman içerisinde Erbakan’ın yerine Başbakan olmazsa başka şekilde hareket edeceklerini söyleyerek Çiller’i tehdit ettiler. Ayrıca muhalefetin baskısı da çok büyüdü. Üstelik Erbakan, askerlerin her istediğini onayladığı için onun ne kadar korkak ve zayıf bir lider olduğu ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı, muhalefet ona karşı büyük cesaret kazandı. Askerler ve yargı mensupları da aynı miktarda ona ve partisine karşı cesaret kazandılar. Hatta onu (RP’ yi) kapatma davasını açtılar. Erbakan, dikkatler üzerine çekilen ve sarf ettikleri bazı sözlerinden dolayı medyanın ve diğer politikacıların saldırılarına maruz kalan üç milletvekilini partisinden istifaya sevk etti. Çünkü, partisinden onları ihraç etmeleri gerekiyordu.

Bundan sonra, Erbakanistler onların yolu tıkandığı ve doğru olmadığına kâni oldular mı? Hep taviz üstüne taviz, İsrail lehine ihanet üstüne ihanet müslümanlara zarar üstü zarar dolu iktidara sahip oldular!. İslâm sistemini istemediklerini ilan etmeye başladılar. Büyük toplantılarında tevhit bayrağını sallamayı yasaklamaya başladılar. Sırf Atatürk’ün bayrağını sallamaya çağırıyorlar. Zannediyorlar ki bu tavizlerle korunacaklar. Böylece onlar ne kâfir olan laikleri memnun edebildiler, ne de samimi müslümanları memnun edebildiler. İki taraf da onlara kızıyor, Erbakan’ın korkak ve zelil olarak görürler. Keşke akılları başlarına gelirde bu münafıkane yolu izlemekten vazgeçerler. Ya tam lâikliklerini ilan ederler, ya da Müslümanlıklarını ilan ederler. Saflar belirlensin. Bunların hali Kuran’ı Kerimde Allah’ın şu sözünde şöyle geçmektedir:

Arada yalpalayıp dururlar. Ne bunlara (ait olurlar), ne de onlara. Allah’ın şaşırttığı kimseye bir (çıkar) yol bulamazsın. (Nisa:143)

 

LÂKLİK SIKINTILI BİR HAYAT TEMİN EDER

13/05/1997’de Başbakan Erbakan şöyle dedi: “Halkın çektiği lâiklikten değil, lâiklik adı altında din istismarındandır. RP ise lâikliğin teminatıdır.”

Erbakan’ın lâikliğe olan inancı bu kadar da mı arttı? Oysa laiklik küfrün ta kendisidir. Her küfür insanları sıkıntıya sokar. İnsanlar bedbaht olurlar. Bu nedenle, halk lâiklikten hep sıkıntı çekiyor. Lâiklik, dini hayattan uzaklaştırdığı için hayat ve devlet dinsiz olur. İnsanlar heva ve heveslerine göre yaşarlar ve hayatlarını düzenleyebilmek için buna göre meclislerinde kanun çıkartırlar. Allah’u Teâla, kitabında kendini herhangi bir işten uzaklaştırıp heva ve heveslerine uyanların mutsuz ve sıkıntılı yaşayacaklarını bildirmiştir.

Ama kim beni anmaktan yüz çevirirse onun için de dar ve sıkıntılı geçim vardır. Kıyamet günü onu kör olarak haşr ederiz. Rabbım, der, niçin beni kör haşrettin? Oysa ben görür idim.” Allah buyuruyor ki: “İşte böyle sana da bizim ayetlerimiz geldi, sen onları unuttun. Bu gün de sen öyle unutulursun! (Taha:124-126)

Lâikliğe uyan Allah’ın ayetlerini unutan veya sırtı arkasına atan kimsedir. Çünkü, hayatta, devlette, ekonomide, siyasette, öğretimde ve sair nizamlarda Allah’ın ayetlerini uygulamayan kimsedir. Dinin yalnız vicdani, ahlakî ve ibadetle ilgili olarak görür. Bu sebeple, Erbakan kendisi lâikliğe uyduğu için zilletli ve sıkıntılı bir hayat yaşamaktadır. Şimdi ise eğer tövbe etmeyerek ölür ise kıyamet günü kör olarak haşr edileceğinden korkmuyor mu? Yoksa bu ayeti de mi unutmuştur?

 

ERBAKAN ABD İLE DOSTLUĞUNU BİLDİRİYOR

16/05/1997’de Başbakan Erbakan ABD’nin Ankara Büyükelçisi Marc Grossman’ı kabulünde şöyle dedi: “ABD ile dostuz, gayelerimiz aynıdır.” Şu ayette Allah’u teâla ona adeta cevap veriyor:

 

Ey iman edenler, yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Çünkü ancak onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse o onlardandır. Şüphesiz ki Allah zalim toplumu doğru yola iletmez. (Maide: 51)

Erbakan açıkça kâfir Amerikalılara sizinle dostuz diyor. Hem de onlarla aynı gayelerde birleştiklerini söylüyor. Bundan daha açık ne vardır?

 

TÜRKİYE’NİN KUZEY IRAK’A MÜDAHALESİ

Türkiye geçen Mayıs ayının ortalarında Kuzey Irak topraklarına girerek PKK militanlarını imha ve kamplarını yok etme harekâtına başladı. Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi’nin talebine binaen bunun gerçekleştiği bildirilmiştir. Nitekim PKK ile Talabani liderliğindeki Kürdistan Vatan Partisinin, Demokrat Parti’nin güçlerine karşı işbirliği yaparak saldırdıkları açıklanmıştır. Geçen sene Barzani Talabani’ye karşı Irak’tan yardım almıştır. ABD Irak’ı cezalandırarak Güney Irak’taki ambargo bölgesini genişletmiştir. Bu sene ise Türkiye’den yardım almıştır. ABD bundan oldukça rahatsız olmuştur. Irak ise fazla veya ciddi tepki göstermemiştir. Hatta, bu müdahaleden sonra Irak Haber Ajansı, İhlâs Haber Ajansıyla bilgi edinmek, resim alışverişi ve iki ajansın işlerini kolaylaştırmak gibi konularda anlaşmaya vardılar. Irak Büyükelçisi Türkiye Başbakanıyla görüşüp ciddi tepki göstermemiştir. Türkiye’ye ültimatom verilmedi. Sadece göz boyama diye kabul edilebilecek bir tepkiyle Türk ordusunun Irak’a girişine bir tepki gösterdiler. Bu da gerçeği örtmek içindir. Sanki, Türkiye kendi topraklarında bir harekat yapmış-tır. Çünkü, bu harekât Kuzey Irak’ın ayrılarak orada bir Kürt devletinin kurulmasını önlemiştir. ABD bundan tabii ki çok rahatsız olmuştur. 22/05/1997 tarihli “Washington Post” şöyle yazmıştır: “Ankara askerleri ile Washington arasındaki ilişkiler gergin değilse de istenilen derecede de değildir. Bu askerler Amerikan başkentine değil, Telaviv’e daha yakın olmuştur. Kızmanın sebebi ise, Washington’un Türk askerlerinin silah taleplerine icabet etmemesidir. İsrail ise bu konuda söz vererek Türkiye’ye silah sağlayacağına söz verdi. Bunun neticesinde Türk askerleri, Washington’un onların Türkiye iç siyasetine karışmalarını ve Kuzey Irak’ın işine karışmamalarını isteyince bu askerler ona (Washington’a) kulak asmamıştır. Böylece, Türk ordusu Kuzey Irak’a müdahale etmiştir ve halâ müdahalesi sürmektedir. Türkiye’nin iç siyasetine karışmasına devam etmektedir.”

Bu müdahaleye yaklaşık olarak bir ay geçtikten sonra PKK’nın iki Türk helikopterini düşürdüğü ve ağır silâh kullandığı Türk kaynaklarınca açıklandı. Harekâtın başladığı bu sıralarda askerler hükümetten ek ödenek istediler. Sıkıntıya girdiklerini açıkladılar. Bundan sonra, ABD’nin Dışişleri sözcüsü Nicolas Burns, kendi ülkesinin Türk müdahalesini desteklediğini açıkladı. ABD önce bu müdahaleden memnun değil idi. Şimdi ise desteğini açıkladı! Acaba Türk ordusunun birçok zarar gördükten sonra Kuzey Irak çamuruna batmasını isteyerek bu açıklamayı yapmıştır! zannımızca asıl maksat budur. Nasıl İsrail Güney Lübnan’ın çamuruna batmışsa Türkiye’nin de Kuzey Irak çamuruna batırılmasını istemektedir. İsrail Güney Lübnan’dan geri çekilmek istiyor. Orada Hıristiyan milisleri kendisini savunmak için desteklemiştir. Fakat Lübnan Suriye’ye bağlı olduğu için İsrail’le barışmayı kabul etmiyor. Şimdi aynı tablo Kuzey Irak’ta çiziliyor. Türkiye orada emniyet şeridi oluşturup Barzani milislerini desteklemek istiyor. Türk ordusu Kuzey Irak’tan geri çekilmeye başladığı ve iki helikopterin düşürüldüğü açıklandıktan sonra ABD’nin Türkiye’ye desteği açıklanıyor.

İngiltere İşçi Partisi iktidara geldikten sonra Ortadoğu’da Avrupa lehine aktif ve lider rolünü oynayacağını bildirmişti. Ayrıca, İngilizler Kuzey Irak ve Kürt meselesinde taraf durumundadır. Bütün görüşmelere bir İngiliz temsilcisi katılır. Güya Saddam’dan Kürt’leri koruma güçlerine İngilizler ortaktır. Türk askerleri, Saddam ve Netanyahu İngilizlere daha yakındır.

Böylece, bölge Amerikan-İngiliz çatışmasında bir saha olmaya devam etmektedir. Müslümanlar, onları idare edenlerinden dolayı bu çatışmanın aleti olurlar. Bu ateşin yakıtıdırlar. Ölen Türk olsun, Kürt olsun iki taraf da müslümandır. Amerika ve İngiliz burada zarar eden değildir. Bölgenin petrolünü kim kaybederse o zaman zarar eden olur. Yoksa Türkün veya Kürdün ölmesinden dolayı hiç zararlı değiller, üzülmezler. Keşke bir gün müslümanlar uyansalar bu milliyetçiliği terk ederek yöneticilerini izole edip İslâm yönetimini başlarına getirseler. Amerika’ya veya İngiltere’ye bağlı olmayan yöneticilere kavuşsalar.

 

ALLAH’IN DÜŞMANLARI HZ. MUHAMMED VE KURANI TAHKİR EDİYORLAR

28/06/1997’de El-Halil şehrinde Allah’ın düşmanı olan Yahudiler dükkanlar üzerine İslâm akîdesini tahkîr eden bir resim yapıştırmışlardır. Bu resim şöyledir: Bir domuz çizilip üzerine Muhammed ismi yazılmış, bir kitap ta çizilip üzerine Kur’an yazılmış, bu domuz ise elleri Kur’an üzerine koymuş halde çizilmiştir. Ayrıca Arapların başlarına koydukları örtü ve siyah iplik domuz başında yerleşir yazmıştır. Bu resim oradaki müslümanları galeyana getirmiştir.

Bu, Allah’ın düşmanları olan Yahudiler İslâm’a, Müslümanlara her gün bir kötülük etmek için çalışıyorlar. Oysa Arafat ve onun gurubu bu Yahudilerle sulhu gerçekleştirmeye çalışıyor. Arap ülkeleri ve İran sadece kınamakla kalıyor. Bağımsız olarak geçinen İngiliz müstemlekesi Katar, Ekim ayında yahudilerin varlığı olan İsrail’in temsilcilerini Ortadoğu Ekonomi Konferansında nasıl en güzel şekilde ağırlayacağını düşünüyor. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve askeri kuruluşları bu, Allah’ın düşmanlarıyla her türlü ilişkiyi pekiştirmeye çalışıyor. Bu yöneticilerin tutumu böyledir. Çünkü bunlar Allah’a, Kuran’a, Resul’e ve Mü’minlere ihanet etmektedirler. Fakat, halkların bu yöneticilere karşı tutumu önemlidir. Bu yöneticiler Allah’tan korkmazlar. Ancak, halktan korkarlar. Halklar onları düşürmek için hareket etmelidirler. Daha doğrusu yahudileri geldikleri yere döndürmek için Cihadı ilân edecek İslâm Devleti’ni kurmak maksadıyla hareket etmelidirler.

Şu var ki, bir gurup Yahudi Türkiye’ye gelip Fırat Nehri üzerinde bağırarak Büyük İsrail’in kurulmasını kutlamıştır. Zira, Harran Ovasının İsrail’e ait olduğuna ve İsrail’in sınırının Fırat’a kadar olduğuna dair bir Yahudi inancı vardır. Kendilerine ait kutsal kitaplarında bunu yazmışlardır. Türkiye yöneticileri ve askerleri birkaç kuruş kazanmak, uçaklarını tamir ettirmek, Suriye ve İran’ı tehdit etmek uğrunda yahudilere bu müslüman toprağı teslim ederler. Zannediyorlar ki kendileri bu şekilde kârlı çıkacaklar. Nitekim, yahudiler Harran Ovasını ve Fırat’a kadar olan toprakları nasıl ellerine geçireceklerine dair uzun vadeli planlar ve hesaplar yapıyorlar. Hatta, Filistin İngiliz işgali altında iken İngilizlerin yardımıyla devletlerini kurma-dan elli sene önce toprak satın almaya çalışıp bir kısım toprağı komisyoncular yoluyla elde edip orada yerleştiler. Türkiye’de de aynı yolu deniyorlar. Elli sene sonra Allah göstermesin İsrail Suriye’yi işgal ederse ve Türkiye sınırına dayanırsa o zaman Harran Ovasını bilfiil ele geçirmek için çalışacaklar. O zaman İsrail ile anlaşmaları imzalayan şimdiki yöneticileri ve lâik askerleri lânetlemeye başlarız. Ama iş işten geçtikten sonra!..

Öte yandan, İsrail kaynaklı tehlikeli bir çikletin Filistinlilerin piyasasına sürüldüğü gelen haberler arasındadır. Bu çikletin kısırlık yaptığı tespit edilmiştir. Çiklet nerede imâl edildiği ya hiç yazılmıyor, ya da üzerine İspanya’da imâl edildiği yazılıyor. Fakat İsrail tüccarlarından alındığı kesindir. Yahudiler kendi piyasalarına bir mal sürülecekse önce incelerler. Zararlı ise kendi halklarına satılmasına müsaade etmezler, onun satışını yasaklarlar. Eğer zararlıysa, Müslüman Filistinlilere satarlar. Ayrıca aynı çikleti Mısır piyasasına da sürmüşlerdir. Hatta, değişik zararlı yiyecek maddelerini Mısır ve Filistin halklarına satmaya uğraşmaktadır. Bunlar belki de Türkiye piyasasına sürülmüştür bile. Fakat bundan kimsenin haberi yoktur. Zira lâik TC yönetimi halkının sağlığını hiç düşünmemektedir.

Şu da var ki, Türkiye’nin İsrail’e tamir ettireceği ve onlardan satın alacağı uçak ve silahlara dinleme cihazlarının takılması ihtimali çok yüksektir. Böylece Türk ordusu yahudilerin kontrolü altında kalmış olur.

Nitekim Kuran’ı Kerimde ve Resulüllah (S.A.V.)’ın hadislerinde yahudilerin kurnazlıklarından, hile ve entrikalarından ve düşmanlıklarından bizler uyarılmaktayız. Hatta, Resulullah (S.A.V.)’ı ağırlamak ve ikram etmek için bir kurban keserek güzelce kızarttılar. Fakat içine zehir yerleştirmişlerdi. Bir Müslüman ondan yiyince ölmüştür. Başka bir olayda onların başkanlarıyla konuşmaya giderken onu öldürmek için pusu kurmuşlardı. Resulullah (S.A.V.) onların bu hareketini sezince oradan hemen uzaklaştı. Daha sonra da Resulullah (S.A.V.) onları (Nadir oğullarını) temizlemek için bir ordu hazırlayıp onları kuşatmıştır. Allah, onların kalplerine öyle bir korku sokmuştur ki onlar hemen teslim oldular. Onlar, canlarını kurtarmak için silahlarını. mallarını ve topraklarını İslâm Devleti’ne teslim ederek Şam’a doğru sürgünü tercih etmişlerdir. Bunun detayları Haşr süresinde yazılıdır.

İşte Erbakan’ın Başbakan iken söylediği gibi demeyin: “Teknoloji nerede olursa olsun alırız. İran’da olsaydı onlardan alırdık. Fakat İsrail’de olduğu için oradan alacağız.” Bunu İran’ın rehberi sayılan Hamaney’e söylemiştir. Bu nedenle, İsrail’den hayır geleceğini düşünenler başlarına şer ve kötülük gelmesinden sakınsınlar.

 

AMERİKA KÖRFEZDEKİ HEDEFİNİ AÇIKLIYOR

17/06/1997’de ABD Savunma Bakanı W. Kohen, Kuveyt’te bulunan Amerikan askerlerine şöyle seslenmiştir: “Amerika’nın petrol ihtiyacının yarısını korumaya yardımcı olmaktasınız.” Şöyle de eklemiştir: “Amerika İran’ı ve Irak’ı kazanmak için faaliyetlerini sürdürecektir.”

 

NEDEN DEVLET HALKINDAN BU KADAR KORKUYOR

18/06/1997’de TC İçişleri Bakanlığının camiler, mescitler ve Kur’an Kurslarında yapılan konuşma ve vaazları denetlemek için kamera ve teyp ile kaydedilmesini isteyerek valiliklere ve emniyet yetkililerine talimat gönderdiğini bildirmiştir. Bu talimatta şöyle geçmektedir: “Son zamanlarda bazı cami imamları ve Kur’an kursu hocalarının Atatürk ve Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine konuşmalar yaptıkları tespit edilmiştir. Bu sebeple, camileri izlemek için sivil polis tahsis edilmiştir. Ayrıca, kamera ve teyp ile Müslümanların konuşmalarını kaydedeceklerdir.”

Bu devlet, bu tutumu ile halkla arasındaki ilişkiyi tam koparıyor ve devlet ile halk arasındaki uçurum daha fazla derinleştiriliyor. Devlet ayrı, halk ta ayrı fikre sahip olduğu için bu durum meydana geliyor. Halk, hep Allah ve onun Resulü olan Hz. Muhammet (S.A.V.)’den ve onların sözlerinden söz ederken, bunları uygulama ve yaşamaya çalışırken, Türkiye Cumhuriyeti hep Atatürk’ten ve onun sözlerinden söz ediyor, bunları uygulamaya ve yaşatmaya çalışıyor. Buna göre, bu devletin İlahı ve Rab’bı Atatürk’tür. Halkın İlahı ve Rab’bı ise Allah’tır. Resul onun sözlerini bize tebliğ etmiştir. İşte, mücadele ya Allah’ın Hakîmiyeti ya da Atatürk’ün hakîmiyetini hayata hakîm kılmak içindir. Bundan dolayı devlet halkı düşman kabul edip onun nefeslerini saymaya çalışıyor. Gerçek devlet olsaydı, halkla barışıp halkın dinine dayalı olurdu. Böylece, devlet ve halk birleşirse devlet çok güçlü olur.

Fakat, ne yazıktır ki devlet hep halkı kontrol etmek ve ona karşı casusları yerleştirmek için her türlü tekniği kullanıyor. Nitekim devletin manası, halkın kabul ettiği ölçü, mefhum ve fikirleri uygulayan sistemdir. Bu devlet, halkın kabul ettiği İslâmî ölçü, mefhum ve fikirleri uygulamadığı için Müslümanların Devleti olamaz. Bu sebeple, Müslümanlar rahatsızdırlar. Birkaç lâik zorba, zor kullanarak bu Devleti halka kabul ettirmeye çalışıyor. Ama ne yapsalar da nafile.!

 

ÜRDÜN TÜRKİYE-İSRAİL EKSENİNE KATILMAK ÜZERE

12/06/1997’de Ürdün veliaht prens Hasan, Ankara’yı ziyaret edip Türk yetkililerle görüştü. Sözde bağımsız olan Ürdün İngiliz sömürgesidir. Türkiye-İsrail ittifakını desteklemektedir. Bu ittifaka girmek için bir caba içerisindedir. Daha önce Kral Hüseyin ve Genelkurmayı Ankara’yı ziyaret etmişti. Üstelik Kral Hüseyin Türkiye yöneticileri ve Askeri kuruluşları gibi İsrail ile pek sıcak ilişki kurmaktadır ve bu ilişkiyi sürekli geliştirmektedir. Oysa, İsrail Filistin işgalini ve oradaki müslümanları ezme politikasını pekiştiriyor. Topraklarını ellerinden alıyor, Kudüs’teki müslümanları oradan çıkartmak, topraklarını ellerinden alarak oraya yahudileri yerleştirme politikasını ısrarla sürdürmektedir.

 

TÜRKİYE-İSRAİL ORTAK TATBİKATI YAPILDI

Haziran ayının ortasında İsrail sahillerini birkaç Türk firkateyni ziyaret edip İsrail deniz güçleriyle birlikte ortak bir tatbikat yaptıkları duyuruldu. Oysa, Başbakan Erbakan bu tatbikatın ertelendiğini söylemiş idi. Ama askerler bunu kabul etmeyerek bu tatbikatı yaptılar. Ayrıca İsrail’in erteleme ile ilgili bir haberinin olmadığı da bildirildi.

 

HATEMİ İRAN’IN YENİ CUMHURBAŞKANI SEÇİLDİ

Rafsancani iki dönem Cumhurbaşkanlığı yaptıktan sonra İran anayasasına göre üçüncü defa seçilemezdi. İran’daki Cumhurbaşkanlık sistemi Amerikan sisteminin bir kopyasıdır. ABD’deki gibi Cumhurbaşkanı bakanlar kurulunun başkanıdır. Orada başbakan yoktur. Her dönem de dört senedir. Yeni Cumhurbaşkanının ABD’ye daha fazla yaklaşacağına dair siyasî gözlemcilerin tahminleri vardır.

 

ABD’DE YAHUDİLERİN GERÇEK YÜZLERİ GÖSTERİLİYOR

19/06/1997’de Amerikan vatandaşı olan iki Yahudi haham Newyork’ta yargılanmaya başlanmıştır. Bunların suçu Kolombiya’dan kaçak olarak Amerika’ya sokulan uyuşturucu madde satışlarından kazanılan paraları aklamaktır. ABD eskiden yahudilerin kötülüklerini gizliyordu. Şimdi ise, İsrail kendisine başkaldırdığından dolayı Amerikan halkının İsrail’e olan sempatilerini yok etmek için yahudilerin yaptıkları çirkinlikleri ortaya çıkartmaya başlamıştır. Daha önce, İsrail hesabına casusluk yapan Amerikan vatandaşı olup Yahudi asıllı kişi teşhir edilip yargılanmaya başlanmıştır. Yahudiler ABD’nin vatandaşları olmalarına rağmen ABD’ye samimi ve bağlı olmadıkları gösterilmeye çalışılıyor.

 

Sayı 100...1418-R.Evvel...1997-Temmuz...Yıl-9

Sayfayı Birine Gönder