Kapitalist sistemin temeli laikliktir. Bunun
manası dini hayattan ayırmaktır. Yani onu ekonomi, yönetim,
öğretim, iç ve dış siyaset, içtimai hayat, ordu, yargı ve
hayatın diğer taraflarından uzaklaştırmaktır. Başka
ifadeyle, hayat, devlet ve onların nizamları dinsiz
olacaktır. Din sırf ferdin vicdanında, ahlâkında ve
ibadetinde kalacaktır. Bu Hıristiyanlığa uyar. Nitekim bu
ideoloji Hıristiyanlar arasında doğmuştur. Bunun gereği
temel hürriyetlerdir. Hıristiyan dini hayattan ve devletten
uzaklaştırılınca insanlara inanç, kişisel mülk edinme ve
fikir hürriyetleri verilmiştir.
Mülk edinme hürriyetleri olunca, İnsanlar
istedikleri şekilde mülk edinmeye başladılar. Güçlü,
imkan bulan, hilekâr ve zeki olanlar değişik yolları
arayarak diğer insanların emeklerini istismar etmeye
başladılar. Buradan işçiler sorunu doğmuştur. Sermaye
sahipleri, işçileri sömürerek çalıştırınca işçi
hareketleri ve onların sorunlarını çözmek için düşünceler
ve düşünürler ortaya çıkmıştır.
Şu var ki, işveren yalnız sermaye sahibi
değil, yöneticilere ve güç sahiplerine yakınlık gösterip
sermaye temin eden kimsedir. Bu kişiler yöneticiler ve
çevreleri yoluyla devletten veya bankasından imkân bulup
sermaye temin eder ve bir ihaleyi kazanır. Böylece, işadamı
veya sermaye sahibi veya işveren olur. Mülk edinme
hürriyetinden çalışma ve çalıştırma özgürlüğü doğmuştur.
Bu özgürlüğe göre; işverenler işçileri
istedikleri şekilde ve istedikleri şartlarla çalıştırır
olmuştur. Bu ideolojinin ilk asrında işçiler 16 saat çalıştırılıyordu.
İşverenler istedikleri zaman onları işten çıkartıyorlar
ve az bir ücretle çalıştırıyorlardı. İşçiler sakatlanınca
veya hasta kalınca onlara herhangi bir ödenek vermiyorlardı.
Çocukları ve kadınları da işte eziyorlardı.
Bundan dolayı, Sosyalizm ve onun son aşaması
olan komünizm doğmuştur. Sosyalistler işçileri
örgütlemeye başlamıştır. Kapitalistlere ve sistemlerine
karşı hareketler başlattılar. Rusya’da sosyalist devlet
kurulunca kapitalistler iyice korktular. Bu nedenle, sosyal
adalet veya sosyal yardım fikrini çıkarttılar. Bu fikir bir
yamadır, Kapitalist sistemden doğmuş değildir. Sosyalistlere
karşı bir tedbirdir ve bir kandırmadır. Bundan sonra, iş
saatları sınırlandırıldı, ücret piyasadaki malların
fiyatlarına göre belirlendi veya asgari ücret ölçüsü
getirildi. İkramiyeler, tazminat, emeklilik, sağlık
sigortası, işçilerin çocuklarına ve meskenlerine yardım
etmek, sendika kurmak, ona mensup olma hakkı ve grev yapma
hakkı gibi konular ortaya çıkmıştır.
Kapitalizmde ücret takdiri işverenlerin
vicdanlarına bırakılmış bir şeydir. Çünkü çalıştırma
hürriyeti mevcuttur. Fakat, Kapitalistler malların
fiyatlarını talep veya enflasyona göre belirtmeye başladılar.
Asgari Ücret adlı bir formül geliştirdiler. Bunun
manası, İşçiler ölmesin veya kendilerine baş kaldırmasın
ve kendileri için makine gibi çalışsınlar diye belli
derecede piyasadaki malları alabilecek ücret vermeye başladılar.
İşçinin sunduğu menfaat veya emeğin menfa atına göre değil
sırf belli düzeyde geçimini temin etsin diye ücret
ölçüsü getirdiler. İşçilerin zaruri ihtiyaçlarını
temin edemeyip baş kaldırmaya başladıklarını görürlerse
onların ücretlerini biraz artırırlar. Nitekim, onun baş
kaldırmasını kendi kontrolları altına alarak sendika
kanunuları çıkartıldı. (Pazarlık sendikalar ile
İşverenler arasında başlar).
Şu varki, sendikaların işi işçileri
aldatmaktır. Zannediliyorki sendika iyi bir şeydir. İşçinin
hakkını korur ve elde eder. Hayır, kapitalistler işçiler
kapitalist rejimi yıkmak için başkaldırmasınlar diye bu
sendikaları kurdurdular. İşçiler bir aldatmaca içerisinde
gidip geliyorlar. Onun dışına çıkamazlar. Nihayet,
kapitalistler onların istediklerini vermezler. Onların
metoduna göre orta çözüme ulaşıp biraz verirler. Fakat
giderler malların fiyatlarını yükseltirler böylece hep işçiler
mağlup kalırlar.
İşçiler evlerinin kirasını ödeyemeyince
onlara belli miktarda yardım ederler. Aslında, ücretlerini
tam vermiyorlar, sadece işçileri susturmak ve boyun eğdirmek
için bir şey verirler. İşçi bağırdıkça ona biraz
verirler ki sussun ve işverene hizmet etmede devam edip
emeğini tüketsin.
İslam’da ücret işçinin sunduğu menfaate
veyahut sarf ettiği emeğin menfaatine göre takdir edilir.
Her işin uzmanları var, bunlar çağrılır. İşçinin işe
kendi menfaati veya sarf ettiği emeğin menfa atını
değerlendirirler. Bunların değerlendirmesiyle gerçek ve tam
ücret tayin edilir. Malların fiyatlarına veya enflasyona
bakılmaz. Asgari ücret diye bir şey yoktur. Çünkü bunlar işçinin
gerçek ve tam ücreti değil eksik ve gerçek olmayan
ücrettir. Ayrıca İslam’da işçinin ücretinden hiç bir
şey kesilmez. Vergi, emeklilik,ve sağlık sigortası için bir
şey kesilmez.
İşçiden vergi alınmaz; Çünkü
İslam Devleti vergiyi olağanüstü hallerde, devletin
bütçesinde para olmayınca yalnız zenginlerden tahsil eder.
Bu zenginlerin güçlerini değerlendirir herkesten belli bir
miktar alır. Ondan sonra tahsil etme işi kesilir. Nitekim
devlet, kamu mülkiyetinden (herkese ait mal, petrol ve yeraltındaki
servetler gibi), vergi almadan önce, halkın ihtiyaçlarını
temin eder ve vergi tahsil etmeye gitmez. Fakat, Kapitalist
devletlerde kamuya ait mallar ve servetler hep özel şirketlere
devredilir. Böylece devletin tek geliri vergi olur. Hem de bu
şirketlerden aldığı vergiyi iade eder. Çünkü üreticiler
için vergi iadesi vardır. Tüketiciler için bu yoktur.
Böylece, zenginler daha zengin olur. Fakirler daha fakir olur
ve dar gelirliler darda yaşarlar.
İşçiden emeklilik için ücretinden kesilmez.
Kapitalist sistemi işçileri kandırarak emeklilik için
ücretlerinden bir miktar keser. İşçi 60 veya 65 yaşından
sonra emekli yapılıp ona eski ücretinin üçte ikisi
verilmeye başlanır. Belki bu işçi bu yaşa kadar yaramaz
veya bu yaştan sonra fazla yaşamayabilir. 30 veya 40 senedir
ücretinden hep kesinti yapıldı ve bu kesilen parayla sigorta
şirketleri yatırım yapmış ve çok para kazanmış olur.
Ondan sonra işçi hesabına kazandıklarından veya kestikleri
paradan az bir müddet için belli miktar verirler. Misal
olarak, İşçi ücretinden emeklilik için 100 mark keserlerse
senede 1200 mark kesmiş olur. 30 veya 40 sene içerisinde ne
kadar kazanmış olur? 30’u veya 40'ı 1200’e çarp? Ayrıca,
sigorta şirketi 1200 markı çalıştırır çok kar elde eder.
İşçi emekliliğinden sonra 10 sene yaşayacaksa maaşının
üçte ikisi 1200 marktı. 10 sene için verirler öbür
senelerin kesintileri artı kazandıklarını sigorta
şirketleri yemiş olur. Bu büyük hırsızlıktır.
İslâm devletinde, İşçi ücretini eksiksiz
ve kesinti olmadan alır. Emeklilik için yaş yoktur.
İstediği zamana kadar çalışabilir. Aciz olursa temel ve
zaruri ihtiyaçlarını temin edecek parası veya geliri yoksa
mirascılardan kendisine temin edilir. Mirascıları fakirse
veya onun ihtiyaclarını temin edmezse veya onlar yoksa devlete
intikal edilir. Devlet Beytül maldan bu muhtaç insana temel ve
zaruri ihtiyaclarını temin etmek zorundadır.
Resulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: “Kim bir
mal geride bırakırsa mirascılarına verilir, kim bir aciz
kimse geride bırakırsa o bize getirilir.” (Buhari, Müslim)
Mecburen devlet o kişinin her zaruri ve temel ihtiyacını
temin eder.
Sağlık sigortası için kesinti olmaz. İslam
devleti herkese sağlık hizmetini bedava temin eder. Ayrıca
İslam devletinde öğretim hizmeti bedavadır.
Buna göre, İslam'da sendika yoktur. Çünkü
problem çözücü özelliği yoktur. İşçi tam ücretini ve
hakkını alır. Haksızlığa uğrarsa hemen mahkemeye gider.
Mahkeme onun hakkını hemen temin eder. Hem de Mahkeme masrafı
yoktur. Nitekim, sendika bir grubun işçilerini güden bir
kuruluştur. Halbuki bu yetki sadece devlete aittir. Bu sebeple
İslam’da onun kurulması caiz değildir. Ancak Halife işçilerin
işlerinden sorumlu ve İslam’a göre bütün meselelerini
çözer.
Kapitalist devletin hedefi milli geliri artırmaktır.
Gelirin dağılmasına bakmaz. Hatta bu gelirin büyük kısmının
az ellerde birikmesini sağlar. Büyük sermaye sahipleri olunca
yatırım yapar ve proje çizerler. Halkın çoğu onların işçileri
haline getirilir. Herkesin elinde sadece geçinecek miktar kalsın
diye siyaset uygular.
İslam devletinin ekonomide hedefi: memleketin
serveti ve gelirinin her ele akmasını sağlamaktır. Devlet,
herkesin temel ihtiyacları olan yiyecek, giyecek ve meskeni
temin etmesine, bundan ziyade zaruri ihtiyacları olan ev
eşyaları buzdolabı ocak ve ulaşım aracı gibi temin etmesi
ve ondan sonra lüks ihtiyaclarını temin etmesine imkan
sağlar. Allahu Tealâ şöyle buyurdu:
“Mallar sadece zenginlerin ellerinde dolaşmasın”
(Haşr:7). Kamuya ait servetler ganimetler gibi önce Allah
ve Resulune (devlete) ve sair fakirlere verilir. Buna kıyasen
kamu mülkiyeti özel şirketlere verilmez. Devlet işletir,
onun gelirini halkın hizmetine ve fakirliğini tedavi etmek için
tahsis edilir.
Böylece, İslam’da ve devletinde İşçilerin
sorunu yoktur. İşçilerin sendikaları yoktur. Çünkü,
devlet onların işlerine ve meselelerine bakar. Bütün
sorunlarını çözer. Tam ücretlerini temin eder. Grev diye
bir şey bilinmez. Çünkü İşçiler sundukları menfaat ve
işinin menfaatına göre eksiksiz gerçek ücret alırlar.
Emeklilik, vergi ve sağlık sigortası için ücretlerinden bir
kuruş dahi kesilmez. Yaşlanıp aciz olursa veya sakatlanıp
çalışamazsa, geliri veya parası kendisine bakacak
mirascısı yoksa devlet ona bakacaktır. Çevre-ye göre temel
ve zaruri ihtiyaclarını temin edecektir. Bu şekilde İslam
işçilerin sorunlarını temelden çözmüş oldu. Ancak kâfir
ve zalim kapitalist sisteminde işçilerin sorunları vardır.
Sosyalizm bu sisteme karşı tepkisel bir sistem olarak doğar.
İslam sistemine karşı doğmaz. Tersine işçiler ve ezilenler
İslam sistemini tanıdıkları zaman ona girerler.
İşsizlik sorunu yinede kapitalist sisteminden
kaynaklanır. Şöyle ki:
Kapitalist sisteminin ana meselesi üretimi ve
dedikleri gibi milli geliri artırmaktır. Önemli olan
memlekette çok para olsun. Ama bu paranın kimin elinde olduğu
kendisi için hiç önemli değildir. Bu nedenle, memleketin
gelirini veya üretimini ve hasılatını dağıtmaya çalışmaz.
tersine bunun belli ellerde birikmesine çalışır. Onun düşüncesine
göre sermaye pek az ellerde birikirse proje, yatırım ve iş
yapılır. Servetler ve paralar dağılırsa büyük iş
yapılmaz. Bu sebeple devlet işleri yapanlara yardım eder ve
halka ait kamu mülkiyetine dahil olan servetleri petrol, demir,
kömür, bakır, altın gibi yeraltı zenginliklerini özel
şirketlere verir. Barajlar, yollar, iletişim sistemleri,
demiryolları gibi kamu menfaatlarını da özel şirketlere
verir. Pınar ve kaynak su gibi böyle şeyleri şirketlere
verir.
Devlet hiç bir şey üstlenmek istemez. Çobanlık
görevi yapmak istemez. Sadece vergi tahsildarı ve şirketlere
imkan tanıyan bir kuruluş olmayı ister.
Misal olarak son zamanda Amerika, İngiltere ve
Japonya’da büyük şirketler birleşmeye başladı. Dünya
çapında rekabet yapabilecek güç sahibi olabilmek amacıyla.
Bu nedenle Almanya geri kalmak istemediği için iki büyük
özel Demir Çelik fabrika ve şirketinin birleşmesini
destekledi. Devlete ait bankalar bu özel şirketlere kredi açtı.
Almanya Devleti bunun sonucunda bir çok işçinin işten
atılacağı ve işsizler ordusuna katılacağını bildiği
halde bunu yaptı. Bu devletler için işsizlerin artması fazla
sorun değildir. Çünkü, insanları düşünmezler. Düşündüğü
şey memleketin gelirini artırmaktır. Büyük ve özel firma
şirket olunca büyük gelir temin edilir diye düşünür.
Çünkü, dışarıda diğer şirketlerle rekabete girebilir,
iş alabilir, yatırım yapabilir. Bu nedenle diğer kapitalist
devletlerin özel şirketleri Almanya’nınki gibi dışarıda
bir çok fabrika kuruyor. Almanya’da üretilirse daha pahalı
olur, burada işçilik pahalı vergi yüksek, diğer ülkelere
götürmek için yol masrafı vs vardır. Ama, Rusya’da veya
Mısır’da veya Türkiye’de veya diğer Asya, Afrika ve
Latin Amerika ülkelerinde fabrika kurulunca pazar bulmuş olur
ve daha fazla gelir sağlamış olur.
Bundan dolayı Almanya’da işsizlerin sayısı
artmasına rağmen Mercedes ve Volkswagen gibi araba üreten
şirketlerin gelirleri çok artmıştır. Hayli kar
sağlamıştır. Çünkü, dışarıda bir çok yerde fabrika
açtılar. Son günlerde Mercedes şirketi Mısır’da
arabasını üretip orada ve bir çok Afrika devletinde satmak
için fabrika kurdu.
Peki, İşsizlere ne yaparlar? Herkese bir kaç
yüz mark verirler böylece onları yatıştırmaya çalışırlar.
Çünkü bunları çalıştırırlarsa işleri hantallaşır ve
yavaşlatırlar böylece fazla kâr elde edemezler. Nitekim,
komünizm tehlikesi yok olunca kapitalist devletler hiç işsizleri
ve fakirleri fazla hesaba katmaz oldular. Hatta işsizlere
verdikleri yardımları kısmaya başladılar.
İşte kapitalist düşüncesi yüzünden dolayı
bu sorun doğmuştur.
İslam’ın düşüncesi farklı olduğu için
böyle sorun pek doğmaz. İslam’ın düşüncesi şöyledir:
Mülk Allah’ındır. Bu mülkten herkes faydalanmalıdır.
Allah’ın yarattığı bütün servetlerden herkes nasibini
almalıdır. Mallar toplumun bütün fertlerine dağıtılmalıdır.
Hiçbir fakir kalmamalıdır. Herkese temel ihtiyaçları olan
yiyeceği, giyeceği ve meskeniyle birlikte zaruri ihtiyaçları
olan tedavi, emniyet, eğitim, ulaşım gibi hususlar temin
etmelidir. Ondan sonra herkesin lüks ihtiyaçlarını temin
etmeye imkan sağlar.
Bu sebeple mal ve paraların belli ellerde
birikmesi fikrine terstir.
“Mallar sadece sizden zengin olanların
ellerinde dolaşmasın...” (Haşr:7). Ganimet ve fey gibi
kamuya ait mallar önce muhtaçlara verilir. Nitekim, fakirin
manası muhtaçtır. Muhtaç olan; yiyeceği, giyeceği ve
meskenini temin edemeyen kimsedir. Ayet ve hadisler bunu göstermektedir.
Ayrıca, Resulullah (s.a.s) tabipleri halka bedava hizmet etmek
için tayin etmiştir. Bedir esirlerini serbest bırakmak için
her birinin 10 Müslüman çocuğuna okuma yazmayı öğretmesini
istedi. Böylece devletin sağlık ve eğitim hizmetlerini
bedava temin etmesine dair delil budur.
Buna göre, devlet herkese mülk ve iş temin
etmeye şöyle çalışır.
1. Ziraat alanında ise, toprağı
işletmek isteyene işletebileceği kadar toprak verir.
Toprağını üç sene ihmal edenden geri alır. Çünkü,
herkesi çalıştırmak istediği gibi toprağı işlettirmek ve
onun üretmesini sağlamak istiyor. Ayrıca devlet çiftçilere
yardım eder.
2. Hayvancılık alanında çalışmak isteyene
yardım eder. Mera (otlak) yerleri hazırlanır.
Çünkü bu yerler kamu mülkiyete dahildir.
3. Ferdi mülkiyete dahil olan sanayide herkes
fabrika kurabilir. Nitekim ziraat ve hayvancılık
alanlarında bütün sanayi ferdi mülkiyete dahildir.
4. Kamu mülkiyeti ve devlet mülkiyetine dahil
olan sanayide devlet ücretle insanları, makinaları ve araçları
çalıştırır. O mülkiyetin bir kısmını
alarak sadece sundukları menfaate karşı ücret alırlar. Ama
bu üretilen maddeleri devletten satın alıp istedikleri bir
iş ve fabrika kurabilirler. Misal olarak devletten demir satın
alıp araba fabrikası kurabilir. Çünkü Resulullah (S.A.V.)
tuz gibi tükenmez maddeleri kişilere vermeyi red etti. Ondan
herkesin faydalanmasına yol açtı. Bir kişi oradan nasibini
alırsa ve diğerlerine satarsa engellenmezdi. Böylece herkes
nasibini kamu mülkiyetinden alır. Ona satabilir. Ayrıca
devletten bundan satın alabilir ve onu işletebilir.
5. Fabrika kurmak veya ticaret yapmak isteyen
veya herhangi bir alanda çalışmak isteyen sermayeye muhtaç
kalırsa devlet beytül maldan kendisine faizsiz borç verir.
6. Devlet her sanatla ilgili insanların
eğitimlerini sağlar. Herkesin mesleği olsun diye çalışır.
Her meşru alanda ve dalda insanların çalışmasına imkan
temin eder.
7.Çalışabilir halde olupta iş bulamayana iş
temin eder. Hiç ona iş temin edemezse onun bütün
temel ve zaruri ihtiyaçlarını temin eder.,
8.Geliri olmayan çalışamayanlara, aciz
olanlara mirasçıları kendilerine bakamazsa devlet bunlara
bakar. Bütün temel ve zaruri ihtiyaçlarını temin
eder.
9.Kadınların çalışması farz değil, mübahtır.
Devlet onları çalışmaya zorlayamaz. Babalar ve kocalar da
onları çalışmaya zorlayamazlar. Bunlar onlara
bakmalıdırlar. Baba kızına ve koca karısına bakmalı ve bütün
ihtiyaçlarını temin etmelidir. Babaları ve kocaları yoksa
veya fakirse diğer mirasçılar onlara bakmalıdır. Nitekim
kadının asıl görevi ev terbiyecisi ve anne olmaktır. Evin,
kocasının ve çocuklarının iç ihtiyaclarını temin eder.
Yemek pişirir ve temizlik yapar vs. Çünkü Resulullah (s.a.s)
kendi hanımlarını ev işlerinde çalıştırıyordu. Kendi
kızı olan Fatıma (r.a)’ya evinin, çocuklarının ve
kocasının işlerine bakmayı emrettiği gibi kocası olan Ali
(r.a)’ye dışarıda rızık temin etmeyi emretmiştir.
Böylece, toplumun yarısı ailenin huzurunu ve
rahatını temin etmeye çalışır. Yarısı ise, dışarıda
ziraat, sanayi, ticaret ve sair işlerde rızık temin etmeye
çalışır. Bu şekilde toplumun yarısı olan kadınlara iş
temin etmek zahmetinden kurtulur. Çünkü onların daha
değerli ve önemli işleri var. Evin ve ailenin huzurunu temin
etmek ve çocukları yetiştirmektir. Ancak çalışmak isteyen
kadının çalışması engellenmez.
Kapitalistler komünistler gibi kadını çalışmaya
mecbur ederler. Yoksa onu yaşatmazlar.
Şu noktaya herkesin dikkatini çekmek
istiyoruz: Müslümanın hedefi işi gücü çalışıp
para tahsil etmek değildir. Onun gayesi Allah’ın
rızasını ve ahireti kazanmaktır. Bu nedenle ruhi, Ahlaki ve
insani değerleri gerçekleştirmek için çalışır ve zaman
ayırır. Bütün vaktini para tahsil etmekle geçirmez. Aşırı
zengin olmaya çalışmaz. Fakat zengin olmaya yani diğerlerine
muhtaç olmamaya ve çevreye göre geçinmeye çalışır.
Resulullah (s.a.s) şöyle dua ediyordu:
“Allahım hayatıma yetecek kadar ver” kral
gibi yaşamayı ret etti. Muhtaç olmamaya çalıştı. Allahu
Tealâ şöyle buyurmuştur:
“Allahın sana her verdiğinde
Ahireti gaye edin. Fakat dünyadan nasibini unutma. Allah sana
nasıl iyilik etti ise sen de öyle iyilik et. Yeryüzünde
fesad ve bozgunculuğu gaye edinme. Şüphesizki Allah
bozguncuları hiç sevmez” (Kasas :77)
Ayrıca, Allah her gayri meşru işi ve mülk
edinmeyi haram kılmıştır. Oradan çok para temin
edilirse dahi onu haram kılmıştır. Faiz, içki imalatı ve
ticareti, kumar, domuz ticareti ve kadın ticareti gibi
işlerden çok para kazanç temin edilebilir olsa bile haram kılınmıştır.
Buna göre önemli olan kazanç sağlamak değil Allah’a
kulluk etmek ve onun rızasını kazanmaktır. Çünkü insan bu
dünyada geçici olarak bulunuyor. Asıl hayat ahirettir. Bu dünyada
Allah’ın rızasını kazananlar orada her lezzetli şeyi çalışmadan
elde edecekler. Bundan dolayı, İslam’ın bakışı ekonomik
ilişkilerinin temelini oluşturur. Kapitalist ve sosyalist
sistemlerin ve buna uyanların derdi! Nasıl tok olacaklar,
nasıl bol para elde edecekler ve nasıl bu paranın tadını çıkartacaklar.
Özetle, İslam’da işçiler ve işsizler
sorunu yoktur. Bu Kapitalist sistemin ürünüdür ve temelinde
yatmaktadır. İslam; her hangi bir nedenle bunların izleri
meydana çıkarsa, hemen ahkamına göre çözer. Ancak onun
Hilafet devleti olacaktır ki bunun icraatını uygulasın.
Yoksa devletsiz fertler bu sorunları çözemezler. Şimdiki
gibi kapitalist sistemin icraatı altında ezilirler. Kapitalist
sistemine binaen vakıf ve dernek kurup bunları çözmeye çalışırlarsa
hem mevcut olan sisteme göz yummuş olurlar hemde kısmi ve
yamalı çözüm sağlamış olurlar. Ayrıca İslam devletini
kurmak için çalışmazlarsa büyük günahkâr olurlar.
Müslümanlar şunu unutmamalıdır: Onların
asıl görevleri bütün dünyayı küfür ve zulümden
kurtarmaktır. Yoksa kapitalist sistemi içinde bir vakıf veya
dernek kurmakla yetinmeleri çok tehlikelidir, dünyanın ve
ahiretin vebalını görürler.
Dünyayı kâfir, zalîm kapitalist sisteminden
kurtarmanın tek yolu İslâm Hilâfet Devletinin kurulmasıdır.
Ancak, onun gölgesinde işçiler ve işsizliğin sorunları
çözülür.
|