Berlin’de İslam Haftasını Düzenleyen Kardeşlere Açık Mektubumuzu Sunuyoruz

Muslim, Ata bin Yezid’den oda Tamim Eddari’den Nebi (s.a.s)’in şöyle dediğini rivayet ediyor. “Din nasihattir” dedik ki “Kime verilir” Resulullah dedi ki “Allah’a, Kitabına, Resulune, Müslümanların İmamına ve geneline”

Ey Müslüman Kardeşlerimiz;

Öyle bir zamana yetiştik ki; İslam’ın herkesçe anlaşılan ve kabullenen ilkeleri ihtilaf konusu hale getiriliyor. Allah’a yemin ederiz ki bu durum bizi o kadar üzüyor ki ağlamaktan kendimiz alamıyoruz. Müslümanları nasıl kalkındıracağımıza, içinde bulunduğumuz zillet ve zaaflıktan nasıl kurtulacağımızı bahsetmek in aramızda diyalog ve fikir alış verişi yapmayı terk ediyoruz, ve herkes in zaruri olarak dinde bilmesi gereken konuları incelemeye mecbur bırakılıyoruz! Oysa, bunlar “La ilahe illallah Muhammed resulüllah” şahadet sözünü söyleyen her Müslüman tarafından asılda kabul edilen ve teslim olunan konulardır.

Şu var ki, durumun bu hale gelmesi artık garipsenmiyor. Çünkü; Kafirler İslam fikirlerine, hükümlerine, duygularına ve nizamlarına saldırıyorlar. Bize bu konularda meydan okuyorlar. Müslümanlar bu meydan okuyuşa karşı onlara meydan okuma tutumu alıp onlarla fikri çatışmalara girmelidir, daha doğrusu onlara davayı taşımalıdırlar, onlara ve küfür fikirlerine meydan okuma tutumu edinmeye başvurmalıdırlar, tamamen Resulullah (s.a.s)’in yaptığı gibi; Müslümanlar onların değerli Resulleri (s.a.s) örnek edinip onun nasıl davayı yüklendiğini aynen yüklenecekler, emaneti nasıl yerine getirdiyse onlarda yerine getirecekler ve onu en güzel şekilde risaleti nasıl tebliğ ettiyse aynen onlarda tebliğ edecekler, fakat Müslümanlar bunda geri kaldılar ve davayı rezil ettiler. İslam’ı itham edilmiş olarak kabul edip kafirlere karşı onu savunur hale düştüler. İslam’ın naslarının içermediği manalarda tefsir etme hareketini başlattılar. Ayrıca İslam hükümlerine aykırı eksik ve akli gerekçe ve bahaneler uydurma hareketini yaydılar. Halbuki Kuranın nasıl diğer inanç, itikat ve fikirleri ele alıp çürüttü, onlara çattı ve onların bozukluğunu ortaya çıkarttığını görseler!

Kuran bugün bazı Müslümanların bilerek veya bilmeyerek yaptıkları gibi, kafirlerin batıl dinleri ve bozuk itikatları üzerinde kalmalarını davet etmedi. Tam aksine kafirlere bunları terk etmeye ve İslam’a girmeye çağırdı.

Alla hu Teala şöyle buyuruyor;

De ki: "Ey Kitab ehli! Ancak Allah'a kulluk etmek, O'na bir şeyi eş koşmamak, Allah'ı bırakıp birbirimizi Rab olarak benimsememek üzere, bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin. "Eğer yüz çevirirlerse: "Bizim müslüman olduğumuza şahid olun" deyin.(Ali-İmran 64)

Kafirlerle diyalog şeri hükümler üzerinde değil, ancak akide üzerinde yapılır ki onların itikatlarının bozukluğu gösterilsin ve böylece onların itikatları yıkılıp onun yerine İslam’ın esası ve itikadı yerleşsin. O gerçekleştiğinde alemlere Rahmet olarak gönderilen Nebilerin ve resullerin sonu olan Muhammed (sas)’e vahiy edilen İslam fikirlerine kolayca kani olurlar.

Geçen ay Berlin’de yapılmış olan “İslam Haftası’nda” gördüğümüz şeyler Müslümanların ne kadar fikri yenilgiye uğradıklarının, İslam hükümlerine ne kadar güvenlerinin sarsıldığının ve nasıl hükümlerinin insan müşküllerinin tedavisinde aczi yetini sunduklarının canlı bir örneğidir. Hatta bazıları bazı ahkamı o kadar tevil etmeye çalıştılar ki, o ahkamın yerine hayat hakkında Batı bakışından fışkıran tedavileri adapta ettiler, veya Batılılardaki tedavilerle bağdaştırmak in, İslam hükümlerini ona göre tevil etmeye çalıştılar. Onlar bunu yaparken hep o kafirlerin sevgilerini ve rızalarını umuyorlar, kendilerini onlara kabul ettirmeyi arzu ediyorlar ve Allah’u Teala’nın şu sözünü unutuyorlar.

“Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacakladır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, and olsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.”(Bakara 120)

Bu muhterem kardeşlere özetlenmiş mektupta, Müslümanların önüne atılmış üç tehlikeli konulara değineceğiz, ancak eleştirmek ve tenkit etmek için değil, bizler Müslümanlar arasında birbirimize nasihat vermek, aynı anda bu işimizin sırf Alla hu Teala’nın indinde halis bir amel olacağını ve onun faydasının herkesi kapsayacağını Allah’tan niyaz ettiğimiz içindir. Bu konular ise şunlardır;

1.Yahudiler ve Hıristiyanların kafir olmadıklarını ve onlardan kim Salih amel işlerse ve dininde devam ederse cennete gireceğine dair söz sarf etmek.

2.İslam’dan mürtet olan kimsenin öldürülmeyeceğini, ancak onun mürtetliğiyle birlikte devlete büyük ihanet yaparsa öldürüleceğini söylemek.

3.Demokrasinin İslam’dan olup onunla çelişmediğini ve İslam’ın Alman anayasasıyla çelişmediğine dair söz sarf etmek.

Şu var ki o haftada batının fikirlerine uydurulacak eğilip bükülmüş şeri hükümlerinin tümü sadece bunlar değildir. Doğrusu daha bir çok konuya da değindiler;

Bunlardan “Temel Hürriyetler”, “İnsan Hakları”, yanlış şekilde illetlendirilmiş Çok evlilik konusu vs. “Çok evlilik hakkında şeri illet olarak Uhud gazvesi gösterildi, o gazvede bir çok Müslüman şehit edildiğinden bir kaç kadınla evlilik mubah kılındı” denildi.

Oysa o gazvede şehitlerin sayısı 70’i geçmedi ve Medine’nin nüfus sayısı binlerce idi. Onlara göre bir kaç kadınla evlilik sadece harp esnasında mubah kılındı.! Ey Müslümanlar bunlar kafirlerin sempatisini kazanmak için insanlara rahmet olarak indirilen Allah’ın ahkamını nasıl eğip büküyorlar ve aslı bulunmayan gerçekleri ortaya atıyorlar!!. Sanki fuhuş, zina ve kadınla dost hayatı sürdürme, övülmeye değer işler ve bir kaç kadınla evlenme işi yüz kızartıcı bir haldir?!. Bu konular hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler muteber fıkıh kitaplarına ve Takıyyuddin en Nebhani’ye ait İslam’da içtimai Nizam kitabına bakabilirler.

Bu konuları detaylıca açıklamadan önce Müslümanlar arasında şeriatın kesin naslarında, bir kaç manayı taşımayan şeriatın delillerinde ihtilaf caiz değildir. Bir görüş islami görüş olarak sayılacaksa bir alimden veya fakihden sadır olacak diye değil ancak vakıaya ve hükmün gerçeğine uyacak görüş olmalı, bunda Kitap, Sünnet ve onların gösterdikleri delillerden neşet eden bir nasla istidlal (delil göstermek) olunacaktır. Ayrıca bunlardan bu şeri hüküm çıkartılırken Arapça’ya uyulacaktır. Öyle değilse o görüşe değer verilmez ve onunla amel edilmez. Üstelik, burada bahsettiğimiz konular bir kaç manayı taşıyan veya Müslüman alimlerin ve itibar edilen müçtehitlerin nezninde ihtilaf edilen konular değildir. Bunun için İslam’ın görüşü budur ve onun dışında her şey batıldır. Bunun izahatlerini sizlere gösterelim.

1.Ehli Kitabın kâfir ve cehennemde ebediyen kalacaklarına dair konu:

Bu hükmü reddetmek ayetlerle ve Nebevi hadislerle net ve kesin şekilde çelişir. Bu da hiç bir kimseye gizli değildir. Allah’u Teala şöyle buyurdu;

“Yahudiler, Uzeyr Allah’ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesih (sa) Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla gevele-dikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kafir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasılda (haktan batıla) döndürülüyorlar”! (Tövbe 30)

“And olsun ki Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesih’-tir diyenler kafir olmuşlardır. Halbuki Mesih Ey İsrail oğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk ediniz. Biliniz ki kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler in yardımcı yoktur.” Demişti. (Maide 72)

Bu ayetler Yahudi ve Hıristiyanların müşrik olduklarını kesin ve net şekilde gösteriyor. Ayrıca onların yeri cehennem olduğunu tam vuzuhla beyan ediyor. Nitekim Maide süresi 73. Ayeti açık şekilde de gösteriyor;

“Andolsun ki Allah üçün üçüncüsüdür diyenler de kafir olmuşlardır. Halbuki bir tek Allah’tan başka hiç bir ilah yoktur. Eğer diye geldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerin-den kafir olanlara acı bir azap isabet edecektir.” (Maide 73)

Allah’u Tealâ ehli kitaba cehennemi vaat ettiği halde nasıl olurda onların cennete gireceği söylenir! (İbn Kesir, Kurtubi ve diğer alimlerin tefsirlerine bakınız) Sahih Hadiste Nebi (s.a.s) insanları çağırarak şöyle dediği geçti: “Şüphesiz ki cennete ancak Müslüman nefis girer” ve başka bir rivayette “Mümin nefis girer” Aynı anda Resul (s.a.s) şunu dedi; “Kim benim sözümü işitirse ve benim getirdiğime uymazsa cehennem ehlinden olacaktır.”(Buhari, Müslim) Garipsenen şeydir ki Ey Müslümanlar, siz günde en az Fatiha suresinde (on yedi) defa şunları okuyorsunuz;

“Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların ve sapıtanların yoluna değil!! (Fatiha 6-7)

İmam Ahmet bin Han bel müsnedinde ve Tirmizinin Suneninde Udey bin Hatim’in Resulullah (s.a.s)’e Allah’u Teala’nın gazabına uğrayanların kimler olduğunu sordu; O Yahudilerdir dedi. Peki sapıtanlar kimlerdir ? dedi ki, Hristiyanlar’dır.

Allah aşkına her gün siz Allah’a bizi bu Yahudi ve Hıristiyanlara dahil etme diye yalvarıyorsunuz ve aynı anda onların kafir olmadıklarını ve cennete gireceklerini söylüyorsunuz; peki bu halinizi düşünmüyor musunuz?!!!

2.Mürtedin Ceza Haddi:

Buhari ve Müslim İbn Abbas(ra) yoluyla Resulullah (s.a.s)’ın şunu dediğini rivayet ettiler: “Kim dinini değiştirirse onu öldürün” ve yinede İbn Mesut yoluyla Resulullah’ın şu dediğini rivayet ettiler; “Müslüman’ın ancak şu üç halde kanı helal olur: İmandan sonra kafir olmak, evlendikten sonra zina etmek ve haksızca nefsi öldürmektir”. Cabir (ra)’den şöyle rivayet edildi: Ümmü Mervan adlı bir kadın mürtet olunca Resulullah’a getirildi. Resulullah (s.a.s) “Ona İslam’ı arz edin” diye emretti. “Eğer tövbe ederse onu bırakın yoksa Müslüman olmayı ret ederse onu öldürün” O Müslümanlığı ret etti ve böylece öldürüldü. Bu hadisi Dar-i Kıtnı ve Bey haki tahric ettiler.

Ebu Bekir (ra)’ın Araplardan mürtet olanlara İslam’a dönünceye kadar savaştığına dair sabit rivayetler vardır. (İmam Şevkaniye ait Neylil Avtar Kitabında bu hitap geçmiştir. Fıkhıssünne Kitabın sahibi mürtedin cezası babı altında şöyle diyor: Hiç bir alim Mürtedin öldürüleceğini söylemekten geri kalmadı. Yine “Dört Mezhebin Fıkhı” kitabında Mürtedin babında şöyle geçiyor: Allah’ın rahmetine kavuşan dört imamın kitabında Kim İslam’dan irtidad ettiği sabit olursa onun katli vacip tir dediler. Allah’a sığınırız. Nitekim Allah’u Teala şöyle buyuruyor:

“Kim İslam’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır”. (Ali-İmran 85)

Öyleyse İslam’da mürtetliğin bir haddi olmadığı nereden çıktı? Ve denildiği gibi nacak devlete büyük ihanetle birlikte mürtet olunduğunda ölüm cezası vardır, ifadesinin delili nedir? Yoksa batının heva ve hevesine uydurmak için mi bir çok Müslüman çocuklarını şeri nasları eğip bükmeye ve zaruri olarak dinden bilinen konuları iptal etmeğe sevk ediyor? Bu münasebette İmam Şevkaninin Mürtedi öldürme babı konusunda Ebu Musa el Eşari’nin rivayetini göstermek istiyoruz: Nebi (s.a.s) kendisine “Yemen’e git” dedi. Resulullah Muaz bin Cebel’i gönderdi onun yanına gelince ona bir yastık verdi ona dedi ki “ in ve gel” baktık ki yanında kelepçelenmiş bir adam vardır. “Bu kimdir” diye sordu. Dedi ki “Bu adam Yahudi idi, sonra Müslüman oldu fakat tekrar Yahudiliğe döndü” dedi ki “Buna Allah ve Resulünün hükmü olan ölüm cezası uygulanmadıkça oturmam” (Buhari ve Müslim)

İşte bakın Muaz bin Cebel (ra) oturmuyor ve seferinden dinlenmiyor, ancak o mürtet hakkında Allah’ın hükmü uygulanıncaya kadar. Resulullah (s.as.)’in sahabe-sinin tutumu düşünenler in bir ibrettir.

3. Demokrasi İnsanlar tarafından ortaya atılan küfür nizamıdır. Fakat İslam Allah indinde Tek Dindir:

Resulullah (s.a.s) şu sözünde ne kadar sadık idi. “Sizden önce olanların yollarını karış karış ve arş arş izleyeceksiniz hatta onlar bir kertenkelenin deliğine girseler sizde onları izleyeceksiniz” dedik ki “onlar Yahudi ve Hıristiyanlar mı?” Dedi ki “Onlardan başka kim olabilir” (Buhari)

Artık Müslümanlar neninde demokrasinin küfür nizamı olduğu ve İslam’la alakası olmadığı anlaşılıyor. Peki bazı Müslümanların çocukları nasıl İslam Demokrasisi ve Demokratik İslam diye sözler sarf ederler, Hatta o kadar ilerlediler ki, İslam ile Demokrasi arasında ve İslam ile Alman anayasası arasında bir fark bulabilen Müslümanlara meydan okudular!!!

Şüphesiz ki, Demokrasi Yunanca bir kelimdir, Onun belirli manası vardır, oda açıktır. Halkın kendi kendisine Hükmetmesidir, yani Halk kendisi için istediği kanunu koyacaktır. Bu mananın aynısı batılılarda mevcuttur. Onlar bu konu hakkında konuşunca halk kendisi için kanun çıkartacağını kast ediyorlar. Bundan sonra nasıl bir Müslüman gelipte Demokrasinin İslam’dan olduğunu söyler. Aynı anda kendisi Kurana muhalefet eder ve “La ilahe illallah” şahadeti ile çelişir. Nitekim bu şahadetin manası kanun koyucu sadece Allah’tır. İslam Demokrasi iddiasının maksadının İslam’ın yöneticiyi seçme hakkını halka verdiği ve Şurayı emrettiği söylenemez. Çünkü Demokrasinin bir manası ve mefhumu vardır. Bu mefhum tamamen “La ilahe illallah” mefhumuyla çelişir. Demokrasi ise yönetim in insanlar tarafından ortaya atılan nizamdır. O yalnız seçimden ibaret değildir, tersine o daha çok şey kast ediyor.

Demokrasi, İslam’ın zaviyelerde ve tekkelerde hapsedilip üzerine kilit vurulmasını icap ettiriyor. Ayrıca eksik olan insan akıllarının Allah’ın Kitabı üzerinde hakem olduğunu gerekli kılıyor. Çoğunluğun görüşü sahih ve hak oluyor, İslam’ın kesin naslarına veya sahih delillerine aykırı gelse bile, çoğunluğun görüşü infaz edilmesini elzem kılıyor. Halbuki Allah’u Teala şöyle buyuruyor:

“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse kafirlerin ta kendileridir” (Maide 44)

Yinede şöyle buyuruyor:

“Hayır Rabbine and olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiç bir sıkıntı duymak-sızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa65)

Bundan dolayı demokrasinin Kuran’ın net ve açık emrinde ve Allah’ın indirdikleriyle İslam fikirleri ve hükümlerine tekrar güvenini yenilesin.

Son olarak sizlerin dikkatini şuna çekiyoruz; eğer İslam davetini taşımada kusur gösterirsek muhakkak Allah’u Teala hesaba çekecektir. Fakat, İslam daveti konusunda Kuran’ın ve Resulullah (s.a.s)’ın metodundan vazgeçtiğimizde, taviz üstüne taviz göstermeye başladığımızda ve bütün beşeriyetin mutluluğu için gelen İslam itham edilmiş olarak telakki etmeye başladığımızda Allah’u Teala tarafından ağır ceza göreceğimizi hesaba katmalıyız.

Ey Müslüman kardeşler başlarınızı yukarıya kaldırın eğer siz değiştirmeden ve tevil etmeden vahyin getirdiği şekilde bu dinin ahkamına bağlanırsanız muhakkak ki siz üstün olacaksınız, hem de dünya izzetini ve İnşallah ahiretin nimetlerini elde edeceksiniz.

Allah’ım bize hakkı hak olarak göster ve ona uymamızı sağla, Batılıda batıl olarak göster ve ondan uzak kalmamızı sağla, ey alemlerin Rabbi icabet et. AMİN.

Allah’ın selamı ve Rahmeti sizin üzerinize olsun.

Berlin’de Müslüman Talebelerden Bir Grup

 

1418- R.AHİR C. EVVEL SAYI:101 1997-AĞUSTOS-EYLÜL