ARAŞTIRMA/ İNCELEME

 

 Bahattin Yüksel

SİHİR VE BÜYÜ-5

Şimdi şüphe edilen diğer konuya geçelim. Keramet olarak değerlendirilen bir diğer husus da, Belkıs’ın tahtının kısa bir zaman diliminde getirilişidir. İnsan Allah'u Teala’nın taktir ettiği ölçüde yücelecek ve böylece Allah indinde yüce bir mevkiye sahip olacaktır. Allah (cc)’dan gafil bir insanın kadir kıymet adına ifade edeceği bir şeyi yoktur. İnsanlık adına yüce ufukları, Allah'u Teala’ ya ibadet ve bu ibadetin hakkını verebilmiş mümtaz şahsiyetler yakalayabilir. Bunlar yüceliğe merdiven merdiven yükselirken kalp derinliğine basamak inebilmiş insanlardır. İşte bu erdeme erişebilen kimselerdir Peygamberler. Kainatın yaratıcısı Allah (cc)’ın kelamına muhatap olmuş, Rabbisinin verdiği ahlâk ile ahlâklanmış, insanlığa insanlığı öğretmekle görevlendirilmiş, insanlığın öğretmenleridirler Peygamberler. Zulümatın karanlığında boğulmuş ufukta nur parıltısı arayan insanları nura çıkartacak, Allah’tan aldığı yudum muallimlerdir Peygamberler. Kurtuluşun yolunu gösterecek, “Haydin kurtuluşa gelin” diyecek kılavuzlardır Peygamberler. İnsanların kendi nefislerine tercih edecekleri saygı duyup itaat edilecek insanlığın efendileridirler onlar. “Ümmetim” deyip acılara katlanan reddedilse de tekrar anlatan hayatlarını ümmetinin mutluluğu için feda edebilen Allah’ın biricik öğrencileridirler Peygamberler. Kadri ve kıymeti anlaşılamayıp mahzun giden o yücelere selam olsun, makamları en yüce,(kabul edilirse) şefaatları siz ve bize olsun.

Evet, onlar anlaşılamadı, kadri kıymetleri bilinemedi. Bir çok yalancı Peygamberler peyda oldu. Nebilik iddia ettiler. Oysa Nebilik artık bitmişti.(96)

“Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, o Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir. (Ahzab:40) 

İşte bu zavallılar gibi bazı insanlar Nebiye itaat tan yüz çevirmiş ve kibirlenmiştiler. Peygamberin yapabileceği şeyleri kendileri de iddia etmişler ve bir türlü itaate yanaşmamışlardır. Bu anlayış günümüze aynı cehalet anlayışıyla taşınmış devam etmiş ve devam de edecek görünmektedir. Çünkü cehaleti miras alacak, babalarımızı büyüklerimizi bu yol üzerinde bulduk diyecek her devrin insanları eksik olmamaktadır.

Nebiler en üstün olanlardır, dedik. Onlar ilahi hitaba ve hitabın tebliğini görevle üstün oldukları gibi, Rablerinin kendilerine cennetle verecekleriyle de en üstün olan onlardır. Bu yüzden Allah'u Teala, onları uyulması gereken ahlak örneği ve öğretmenleri kılarken bir yandan da ilahi şeriatı alma hususunda tam bir itaatı emretmektedir. Bu konudaki bazı ayetler şöyledir:

Hz. İsa (97) ile ilgili ayette:

Allah'a karşı gelmekten sakının, bana itaat edin. " (Zuhruf:63)

Hz. Nuh(98) ile ilgili ayette:

Allah'a kulluk edin; O'ndan sakının ve bana itaat edin. (Nuh:3)

Hz.Hud(99) ile ilgili ayette:

Allah'tan sakının ve bana itaat edin. (Şuara:131)

Hz.Salih(100) ile ilgili ayette:

Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. (Şuara:144)

Hz.Lut(101) ile ilgili ayette:

Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. (Şuara:163)

Hz.Şuayb(102) ile ilgili ayette de:

Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. (Şuara:179)

Ve Kuran’da adı zikredilen veya zikredilmeyen bütün Nebilere tam itaat emrediliyor ve onlara iman dinden kabul ediliyor.

“Biz her Peygamberi ancak Allah’ın izniyle itaat edilmesi için göndermişizdir.” (Nisa:64)

Ve sonra son Nebi Hz. Muhammed (as) geliyor. Ona itaat (104)

“De ki: "Allah'a ve peygamberlere itaat edin. Yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah inkar edenleri sevmez. (Ali İmran:32)ve bu itaatın imandan oluşundan bahsediliyor.(105)

“Hayır; Rabb'ine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar. (Nisa:65)

İşte bütün bunlar insanlık piramidinin zirvesini oluşturan, Allah’ın kendisine seçip ayırdığı en hayırlı (106)

“İsmail'i, Elyesa' ı, Zülkifl' i de an. Hepsi iyilerdendir. (Sad:48) ve her isteklerini kabul edip onları yaratılmışların cümlesine tafdil ettiği insanlardır.

Kuran, Nebilere erişilemez diyor ama ne yazık ki Nebilerin makamının yüceliğini anlayamayan aynı cehalet, günümüzde de var. Bunu diğer meselelerde de görebileceğimiz gibi Hz. Süleyman’ın Sebe hükümdarı Belkıs’ın tahtını getirmesiyle ilgili kıssada da görebiliriz. Nasıl mı? Belkıs’ın tahtını getiren kişiyi, Hz.Süleyman’ın ümmetinden biri yaparak. Evet Hz. Süleyman’ın kendi kudretinde olmayan bir mucizeyi, Hz. Süleyman’ ın aynını yapmaktan aciz olduğu ve yardımına muhtaç olduğu , zulümattan nura çıkartılmağa muhtaç bir kula vermekle yaptılar, aynı yanlışlığı. Kur’an Nebileri yüceltirken, ümmetinden bir beşer önünde küçülttü ehli Tasavvuf. Allah, Hz.Süleyman’a ilim verip onu insanlardan üstün kılıp yüceltirken(107)

And olsun ki, Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. İkisi "Bizi mü'min kullarının çoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun" dediler. (Neml:15)

Nebiden ilim öğrenecek insan önünde cüceleştirmek isteyen aynı zihniyetin bu anlayışını bilmiyorum, acaba hangi salim bir vicdan kabul eder.

Hayır, bu hakikati ifade etmiyor. Dikkat ediyor musunuz, tasavvuf anlayışı bir kerameti meşru bir zemine oturtmak isteyenler, genelde önce ki şeriatlara yöneliyorlar?

Sebebi bellidir. Bundan maksadın da ne olduğunun izahını yapmayı gereksiz görüyorum.

Hz. Süleyman şöyle buyuruyor: (Hz.Süleyman) dedi ki: Ey ulular, onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir.”(108)

“Süleyman: "Ey cemaat! Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir? " dedi. (Neml:38)

Evet, Bir Peygamber tahtın gelmesinde bir takım kimselere baş vuruyor. Bunlardan birisi cinlerden ifrittir. Cinlerin bu gibi şeylere kabiliyetleri vardır. Onlar tahtı kısa bir zaman diliminde getirebilirler. Bazı tefsirler, bu ifrit cininin kötü biri olduğunu söylerler.Bu kimselerin Hz.Süleyman’ın tebasından seçkin kimseler olduğu, yani belli bir grubun olduğunu söyleyebiliriz. Buradan da “Ey ulular” sözüyle bu kimselerin kötü olmadığı sonucu ortaya çıkar. Nitekim ifritin ayette geçen

“Gerçekten bu işe gücü yeten güvenilir biriyim”(Neml:39) sözüne bakılırsa bu anlaşılacaktır. Zira İfrit: “Güvenilir biriyim” diyor ve Allah (cc) onu bu sözünde ikrar ediyor. Yani bir tekzip yok.

Sonra da “Kitaptan ilmi olan kimse dedi ki”(110) (Neml:40) cümlesi geliyor. Her şeyden önce şunu söyleyelim ki bu kişinin kim olduğu hakkında çok ihtilaf edilmiş, kim olduğu hakkında görüş birliği edilememiştir. Bahsettiğimiz cehaleti irtikap etmiş olan tasavvufta ve onlara tabi olanlara göre, bu Asaf b.Berhiya adında Hz. Süleyman’ın katibi veya veziri zannedilen, ümmetten bir kuldur. İsmi azamı bildiği söylenir. (111) Elbette ki bu bir söylentiden öteye gitmeyen ve bahsettiğimiz hakikatlere ters düşen kabulü mümkün olmayan bir şeydir.

Fi Zilal’de de geçtiği gibi bu kişinin Asaf b. Berhiya olduğu düşüncesi bir mesnede bir hakikate dayanmamaktadır.(112) İslam alimleri bu kimsenin kim olduğu hakkında çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazıları bunun melek, bazıları Cibril, bazıları da Hızır olduğunu söylemişlerdir. Dolayısıyla ismi hakkında da çok söz söylemiştir.(113)

Kuranda insan, cin,melek ve diğer canlı ve cansız her şeye Allah'u Teala “kul” (abd) dediği için (114) bu kişinin cin, melek veya insan mı olduğu tefsir adına öncelikle katilik ifade etmeyecektir. Fakat İslam’ın genel kaidelerini ele aldığımız zaman bu kişinin Hz. Süleyman’ın zulumattan nura çıkaracağı ümmetinden biri olmayacağı açıktır.

Ayette geçen “kitap” kelimesinden muradı, Nesefi, Levhul Mahfuz şeklinde tefsir eder.(115) Oysa Levhul Mahfuzdaki bilgiyi melekler veya Peygamberler, yüce Rabbimiz vasıtasıyla biliyorlardı. Meleklerin aralarındaki konuşmaya kulak hırsızlığı yapan cinler, bu sayede bir şeyler öğreniyorlardı. Sözlerine bin bir yalan katan cinlerden, insanların bir sahih bilgi öğrenmesi mümkün değildir. Zaten ayetten anlaşılan kitaptan verilen bu ilmin Allah’ın vahyetmesiyle veya melek göndermesiyle veya perde gerisinden Rabbimizin direkt hitabıyla verildiği açıktır. Çünkü yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Allah’ın bir beşerle konuşması ancak, ya vahiyle ya perde gerisinden veya bir elçi gönderip dilediğini vahyetmesiyle olur.”(Şura:51)

İşte İslam’ın bu temel esprisine bakarak söylenilebilecek en doğru şey, Yüce Allah’ın Hz. Süleyman’ı Belkısın tahtını getirmede, cehaletin bataklığında boğulmuş da bir Nebiye ihtiyaç duymuş bir kişiye muhtaç bırakmayacağıdır. Fakat bu kişinin bundan öte kim olduğunu tesbit etmek güçtür. Rivayetler ihtilaflıdır. Bizim düşündüğümüz gibi düşünüp de onun, hidayete muhtaç bir kişi olmayacağını anlayan müfessirler, melek veya Cibril veya başka bir Peygamber hatta Hz.Süleyman’ın bizzat kendisi olduğunu söylemişlerdir.(117) Çünkü aynını yapmaktan karşısındakini aciz bırakan beşer üstü şeyler yaparak insanları şaşkın bırakan ümmetten biri değil, bilakis Peygamberin kendisidir. İşte İslam alimleri bunun da farkında oldukları için, o kimsenin bir melek, Cibril veya o zamanda yaşayan bir başka Peygamber olabileceğini belirtmişlerdir. Ama doğruya ulaşmak için hidayet bekleyen bir kişi asla.

Ehli Tasavvuf der ki: Keramet istenilmez, verilir. Aslında halk anlayışı bir kerameti iddia edenler, bütün bu boş iddialarının Kuranın ifade ettiği keramet ve tekrimle hiç bir alakası yoktur. Ve onlar diyorlar ki, keramet istenmez verilir. Söz konusu kişi ayette şöyle diyor:

“Kitaptan ilmi olan kimse ise, gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm” dedi.

İşte, Ayet açıkça ortada. Kitaptan Allah’ın kendisine ilim verdiği kimse bu olayı “Ben onu sana gözünü açıp kapamadan getiririm” diyor. Eğer keramet, istenilmeyen aksine verilen şeyse, bu keramet değildir. Evet bu hakikaten de bizim dediğimiz gibi, olmakla beraber, Ehli tasavvuf anlayışındaki taassubun soğuk çehresiyle, bu hakikatın kabulünde bir kez daha karşılaşacağız. Ama hakîkat açık beyan ortadadır.

İşte buradan diyoruz ki, mucize türü şeyleri, beşer için de ancak peygamberler yapar. Böylesi bir harikayı isteme değil iddia ile savunanlar,ya Peygamber veya cinlerden biri veya bir melektir. Bu şahsın üçünden hangisi olduğunu bilmek mümkün değildir. Çünkü bu konuda, bir nas mevcut değildir. İnsan gaybı da bilemediği için, bu Allah’ın indinde bir sır olarak kalacak ve insanlar bu sırrı İslam'ın temel espirisine göre anlayıp anlamamakla imtihan edileceklerdir.

DİPNOTLAR:____________

96- Ahzab,40

97- Ali imran,50,Zuhruf,63

98- Şuara,108,110, Nuh,3

99- Şuara,136,131

100- Şuara,144,150

101- Şuara,163

102- Şuara,179

103- Nisa,64

104- Ali imran,32,132

Nisa 59

Maide92

Enfal20,46

Nur,54,62

Muhammed,33

Mücadele 13

Tegabun 12

105- Nisa,65

Ahzab 36

Nur 63

Nisa 115

106- Sad 48,

Enam85,

107- Neml 15,16,

108- Neml 38,

109- Neml 39,

110- Neml 40,

111- Celaleyn bkz.Neml40

112- Fizilalil Kuran Seyyid Kutub,c.11.s147

113- İbn Kesir,c.11,s.6150

114- Meryem,93

115- Medarik, Nesefi,c.3.s.203

116- Şura,51

117- Nesefi,İbn Kesir,Fizilal, Neml,40.ayetin tefsirine bkz.

 1418- R.AHİR C. EVVEL SAYI:101 1997-AĞUSTOS-EYLÜL