BAŞYAZI

 

İDEOLOJİLERİN ÇATIŞMALARI BİTTİ Mİ?

Yoksa Hadaretlerin Çatışmaları mı başladı? Müslümanlar Bu Çatışmada Nerededirler? Yoksa Onlar Değil Onların İdeoloji Ve Hadaretleri mi Bu Çatışma Meydanındadır.

Komünistlerin ağabeysi olan süper devlet, Sovyetler Birliği 1991’de yıkılınca, onunla beraber komünizm de yıkılmış sayılır. Böylece, komünizm evrenselliğini yitirip yok olmuştur. Bundan dolayı ideolojilerin çatışması bitip dünyada sadece kapitalizmin hakimiyeti kaldığı ilan edilmiştir. Hatta, Japon filozofu Fukuyama, kapitalizmin zaferini tarihin sonu saymıştır. Nitekim, 1924’te Hilâfet Devleti yıkılınca dünyada kapitalizm ve komünizm hakim olmuştur. Ancak, Sovyetler Birliği yıkılınca komünizm ideolojisi, hadareti ve her şeyi silinip gitti. Çünkü, bu ideoloji halklar tarafından benimsenmemiştir. Yalnız belli fertler tarafından benimsenmiştir. Bunlar komünist partililer olup komünizmi 75 sene yaşatmışlardır. Fakat, İslâm Hilâfet Devleti yıkılınca İslâm silinmedi. Çünkü, halklar tarafından benimsenmiştir. Hatta büyük bir ümmet oluşmuştur. Bu nedenle, İslâm hâlâ halkların kalplerinde, zihinlerinde kısmen amellerinde, karakter ve yaşamlarında mevcuttur. Onun devletini ve toplumunu tesis etmek için mücadele etmektedirler. Bazı engeller ortadan kaldırılınca o devlet kurulur. Amerika başta olmak üzere Batı, İslâm Devleti bulunmadığı halde bunun tekrar kurulmasından korkuyorlar. Hep İslâm'ın tehlikesinden söz ediyorlar. Bu Devleti kurmak için çalışanları değişik damgalar ile damgalıyorlar. Kötülemeye çalışıyorlar. Ayrıca, İslâm'ın bir ideoloji olmadığı, yalnız bir din olduğunu nitelemeye çalışıyorlar. Çünkü, batılılara göre din yalnız vicdanî bir şeydir. İnsan ile Rabbi arasında bir şeydir. Hayat nizamı ve devlet sistemi yoktur. Bunu Hıristiyan dinine kıyas ederek söylüyorlar. Bu nedenle, kapitalizmin temeli olan lâikliği yayıp İslâm dinini hayattan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Bu ilkeye dayalı kurdukları devletlere Müslümanları ezdiriyorlar. Çünkü, İslâm'ın yalnız bir din olmayıp bir ideoloji olduğunu idrak ediyorlar. Buna göre, ideolojinin ne olduğunu ve ne kadar olduklarını ve ne olduklarını burada açıklayacağız. Meseleyi daha da netleştirmek için ideoloji ile ilgili bir şema çiziyoruz.

Üstelik, hadaretlerin çatışmasından söz etmeye başladılar. Bu nedenle, Amerika eski devlet başkanı Nixon “Yakalanan Fırsat” isimli kitabında bu çatışmadan söz etmiştir. Ayrıca, Amerika’nın etkili siyaset bilimcilerinden Prof. Samuel Hurtingon da bundan söz ediyor. Kısa bir müddet önce, Hamburg’da iki haftadır Cumartesi günleri bunu anlatmıştır. Batı hadaretinin önce İslâm hadareti ile sonra da Çin hadareti ile çatışacağını tahmin ediyor. Bunun yanı sıra, Kemalizm’in İslâm hadareti yerine Batı hadaretini ikame etmeye yönelik bir hareket olduğunu beyan ediyor. Fakat, Kemalizm’in fikriyetinin bittiğini izah ediyor.

Peki, hadaret ve medeniyet nedir? Aralarındaki fark nedir? Bunu burada açıklayacağız.

Önce ideoloji konusuna gelelim:

İdeolojinin manası, hayat nizamının fışkırdığı aklî akîdedir. Bu tarife intibak eden üç fikir vardır. Bunlar İslâm , Kapitalizm ve Komünizmdir. Çünkü bunlardan her fikrin aklî akîdesi ve ondan fışkıran hayat nizamı vardır.

Milliyetçilik, aklî olmayıp içgüdüsel bir görünüş olup geniş manada ailevi bağdır. İnsan kendi kavmini sevmek ve onu üstün kılmakla ilgili husus ve görüştür. Bir akîdesi veya hayat nizamı yoktur. Bu nedenle, Türklükten veya Araplıktan ne hayat nizamı veya devlet sistemi doğmamaktadır. O sadece, bir kavme olan taassuptur. Halklar arasında buğz, kin, nefret ve hatta savaşlar doğurur. Bu nedenle insanlığa da aykırıdır. İnsanları daima birbirine bağlamaz ve kalkındırmaz. Buna göre, milliyetçilik ideoloji değildir. Aynı anda ret edilir.

Vatancılık ta aklî olmayıp içgüdüseldir ve daimi ikamet yerini korumak ve savunmak duygusuna dayanır. Hayvanlarda bulunduğu gibi insanlarda da bulunabilir. Bir düşman daimi ikamet yerine saldırıda bulunursa o toprak sahipleri düşmanı oradan uzaklaştırıncaya kadar orayı savunurlar, daha sonra normal hallerine dönerler. Kendi hayatlarını tanzim etmek için bu vatancılıkta nizam bulamazlar. Böylece, vatancılık hissi ve geçici hareket olup insanları daima birbirine bağlayamaz, onları kalkındıramaz ve sorunlarını çözemez. Maslahatçılık, menfaatçılık veya çıkarcılık aynı manada olup geçici ve tehlikelidir. İnsanlar birbirlerinde menfaat bulurlarsa birbirine bağlanırlar, bu ortadan kalkınca birbirlerinden koparlar. Çok zaman kavgalarla sonuçlanır. Bu ret edilir.

Hayat nizamından mahrum olan dinler ve ruhi bağlılık insanları hayat sahnesinde bağlayamaz. Geçici olarak görünüp gider. Çünkü, insanlar işlerini yürütürken görülmez. Hıristiyanlık, Budizm, Hinduizm vs.

İslâm ise, bunlardan tamamen farklı olup insanın inanç ve ibadet gibi yaratıcısıyla, ahlâki, yiyecek ve giyecek gibi kendi zatıyla, muamelat ve ceza kanunları gibi diğer insanlarla münasebetlerini düzenleyen dindir. Bu sebeple, İslâm bir ideolojidir. Fakat ruhi siyasî akîdeye de sahiptir. Fakat, kapitalizm ve komünizm sırf siyasî akîdeye sahiptirler.

Bu üç ideolojinin her birisinin aklî akidesi vardır. Aklî olmasının manası ise, duygusal değil akıl yoluyla ispatlanabilir olmasıdır. İnsan düşünerek bu inanca varır. Duygusal olunca akıl yoluyla ispatlanmaz misal olarak hiristiyanlığın akidesi akıl yoluyla ispatlanamaz. Üç bir eder ve bir üç eder der bu hiç akıl yoluyla ispatlanabilir mi? Bunu kabul edenler duygusal olarak inanırlar.

Nitekim, akîde: insan, hayat, kainat, bunların öncesi ve sonrası, bunlar ile öncesi ve sonrası arasındaki ilişkiler hakkındaki kapsamlı düşüncedir.

Kapitalist akidesi ise, dini hayattan ayırmaktır. Başka bir ifadeyle lâikliktir. Yaratıcı ve onunla ilgili inançlar hayat sahnesine indirilemez, insanlar arasındaki ilişkilere karışmaz, devletin işine ve devletlerarası işlere de karışmaz. Din sırf vicdanda kalır. Böylece, hayat, toplum, devlet ve işleri dine dayalı olmaz. Yani dinsiz olur. Bu ise fıtrata aykırıdır. Çünkü, yaratıcıya acizlik ve ihtiyaç sırf vicdanî değildir. Yine de sadece ibadet işinde mahsur kalmaz. İnsan nasıl tapınma ihtiyacı duyarsa bir sisteme ihtiyaç duyar. İnsan kendi sorunlarını çözmek için kendisinden daha bilgili ve daha güçlü merciye veya yere başvurur. Ya yöneticiye, ya parlamentoya, ya filozofa ya da bir düşünüre müracaat eder. Oysa, bunlar eksik, sınırlı muhtaçtırlar ve acizdirler. Gösterecekleri çözüm; sınırlı, kısır, kendi çevrelerinden psikolojik durumlarından etkilenirler. Çözüm, kanun ve sistem gösterenler de kesinlikle bu durumlar görülür. Ayrıca, insanı yaratan Allah ancak o insana mükemmel olan sistem ve çözümler gösterir. Çünkü, o insanı yaratandır. İnsanın içine içgüdüler ve uzvi ihtiyaçlar yerleştirdi. Her organ için bir sistem tayin etmiştir kainatı yaratandır. Kainatın her yıldızına ve gezegenine ve her parçasına bir kanun ve sistem tayin etmiştir. İşte, buna inanan kimse, insanlar için Allah tarafından indirilen çözüm ve sistemleri nasıl ret eder?! Bunu ret eden ya Allah’a hiç inanmayan ya da yüzeysel inanandır. Allah’ın gerçeğini ve kaderini düşünmeyendir. Zira, Allah’a düşünerek inanan kimse ancak Allah’tan bir çözüm ve sistem bekler.

Üstelik, lâiklik akla aykırıdır. Çünkü, dini inkâr edenler ile kabul edenler arasındaki bir uzlaşmadır. Din ve din adamları mı doğru ve haklı yoksa felsefe ve düşünürler midir? Kanlı çatışmalardan sonra ne bunlar ne onlar haklı, hiçbir kimse haklı değil ve haksız da değildir orta çözüm olarak, dini ve din adamları kilise ve işlerinde mahsur kalsınlar. Filozof ve düşünürler kilise ve din işlerine karışmayıp hayat işlerine karışsınlar. Oysa, hak ve doğru aramalıdır. Haklı, haksız, doğru ve yanlış arasında böyle bir uzlaşma yapmak haksız, yanlış ve akla aykırıdır. Böylece, kapitalizm batıldır. Çünkü, doğru ideoloji akidesi akla ve fıtrata uygun olandır.

Komünist akîde, yaratıcıyı inkâr ediyor. Maddenin ezelliğini savunuyor. Madde tekamül ettikçe üretim araçları tekamül eder ve buna binaen sistem gelişir. Bu ise, akla ve fıtrata aykırıdır. Çünkü, madde aciz, sınırlı, muhtaç ve eksiktir. Bu nedenle yaratılmıştır. Bir yaratıcısı olması gerekir. O ise Allah’tır maddenin değişmesi için kanunlar tayin etmiştir. Bu değişim ileriye doğru olur. Tekâmül ve geriye yönelik olursa gerileme denilir. Yukarıda gösterdiğimiz gibi insan da yaratıcı tarafından gelecek nizama muhtaçtır. Ancak, yaratıcı tarafından gelen doğru ve mükemmel olur. Üretim araçları toplum nizamını tayin edemez. Zira, bunlar insan tarafından türetilmiştir. Ayrıca, eski Sovyetler Birliğindeki üretim araçları Amerika’dakine benziyordu. Buna rağmen sistemleri birbirinden farklı idi.

İslâm akîdesi şöyle diyor: insan, kainat ve hayat yaratılmıştır. Bunların yaratıcısı Allah onların öncesi olur. Onunla ilişkileri onun tarafından yaratılmış ve düzenlenmiş olmasıyla birlikte insanın serbest olduğu daireyle ilgili konuları tanzim eden nizam indirmiştir. Bunu peygambere olan Muhammet (S.A.V.)’a indirdiği nizama uyulup uyulmadığına dair insanların hesap vermesidir. Netice, ya cennet ya cehennemdir.

Her Akîdeden Nizam Nasıl Fışkırır?

Kapitalizm dini hayattan ayırma düşüncesini temel olarak tayin edince insanı dinden hür kılıp kanun koyucu olarak tayin ettiler. İnsan vakıasından çözümü almış oldu. Düşünürleri ve milletvekilleri vakıalarından çözümleri çıkarttılar.

Komünizm, maddenin tekâmülle meydana geldiğini ortaya atınca, nizamı bu tekâmüle dayalı olarak meydana gelir ve gelişir dediler. Çünkü maddenin en önemli tekâmülü üretim araçları olur. Bunların tekâmüllerine göre nizam gelişir. Üretim aracı kazma olunca derebeylik sistemi oldu. Makine olunca kapitalizm oldu. İşçiler makinelere egemen olunca sosyalizm olur derler.

İslâm’da ise yaratıcı olan Allah’tan nizam gelir. Allah, Resulü Muhammed (S.A.V.)’e bunu vahyetmiştir. Vahy edilen Kur’an ve Sünnettir. Bir sorun olunca müçtehitler bu vahiyden çözüm çıkarttılar.

Her ideolojinin amellerinin değer ölçüleri vardır, şöyledir:

Kapitalizmde; Maslahatçılık veya çıkarcılıktır. Menfaatli veya kârlı olan yapılır, zararlı olan kötü sayılıp yapılmaz.

Kominizm’de Tekâmül edene “ilerici” denilerek iyi sayılır ve yapılır. Tekâmül etmeyen “gerici” denilip kötü sayılır ve yapılmaz.

İslâm’da: Helal ve haramdır. Helal iyi olup yapılır. Haram kötü sayılıp yapılmaz.

 Ferde Ve Topluma Bakışları İse:

Kapitalizmde toplum fertlerden oluşur. Her ferde temel hürriyetler verilir. Böylece bakışı ferdiyetçi olur.

Kominizm’de, toplum, doğa, toprak, üretim araçları ve insanlardan oluşur. İnsan çarkta bir diş gibidir. Onunla beraber döner. Doğa gelişince üretim araçları gelişir, toprak ta gelişir. Buna dayanarak insan da gelişir. Böylece, insan bunların gelişmesine tabi sayılır.

İslâm’da; Toplum, insanlar, fikirler, duygular ve nizamlardan oluşur. İnsan vücutta kol gibidir. Kol bir organdır. Fakat vücuttan ayrılırsa değeri kalmaz. İnsan diğer insanla beraber olup aynı fikir ve aynı duyguya sahip olunca ve buna dayalı olarak aynı sistem uygulanınca toplum olur. 

Uygulama Keyfiyeti İse:

Kapitalizmde, her fert kendi hürriyetini yapar. Devlet bu hürriyetleri korumak için bir araçtır. Kanun ve polis gücüyle nizamı uygular.

Kominizm’de, herkes devletin tayin ettiği kanuna uyması mecburidir. Hürriyeti yoktur. Kanunu kaba kuvvetle ve asker gücüyle uygular.

İslâm’da fertler takvayla Allah’ın şeriatını uygularlar. Devlet, kendisine ümmetin adaletine güvenmesiyle otoritesini kullanarak Allah’tan korkmayanlara nizamı uygulatır. Ayrıca, ümmetin cemaatları ve fertleri devletle işbirliği yaparak marufu emrederler ve münkeri nehyederler. İşte İslâm’da bu üç güç nizamı uygular.

Akîdeyi Koruma Keyfiyeti:

Kapitalizmde lâikliğe dokunan kimseler için kanun bir ceza belirler. Devlet polis gücüyle bu cezayı uygular.

Kominizm’de, akîdeye dokunanlara devlet ağır ceza uygular.

İslâm’da, mürtet olanları tövbe etmeye davet eder tövbe etmeyenler öldürülür.

Davayı Yüklenme Keyfiyeti:

Kapitalizmde, sömürgecilik yoluyla ideolojiyi yüklenir. Bunun şekilleri ise askeri, ekonomik, kültürel, siyasî, misyonerlik, vs.

Kominizm’de, diğer ülkelerde sınıfsal mücadele ve tezatlar meydana getirmektir.

İslâm’da, cihattır. İslam'ın diğer ülkelerde yayılması için bu dava karşısında duran maddî güçleri kaldırmaktır. Küfür rejimler kaldırılıp halklar üzerine İslâm uygulanır. Hiç birini İslâm’a girmek için zorlamaz. Fakat kendileri üzerine İslâm'ın uygulanışı kendilerine İslâm'a girmek için bir yoldur. Çünkü, İslâm kendileri üzerine uygulanınca İslâm'ın gerçeğini görürler. Onlar İslâm'a girmeden önce de Müslümanlar gibi muamele görürler.

İşte özetle dünyada mevcut olan ideolojileri izah ettik. Temelde ve hatta furuatta (teferruatta) aralarında fark bulunduğu, birbirlerine zıt olduğu ve her taraf kendi ideolojisini egemen kılmak için aralarında çıkan çatışma doğaldır. Her ideolojinin ayrı bakışı ve ayrı hedefi vardır. Her ideoloji bütün insanlara yöneliktir. Her ideolojinin sahipleri kendi ideolojilerini yeryüzünde yaymak için bütün imkânlarını kullanırlar. Böylece, çatışma çıkar.

Her ideolojinin ayrı hadareti vardır. Hadaretin manası ise, hayat hakkında mefhumların toplamıdır. Bazıları buna medeniyet veya uygarlık derler. Oysa, medeniyet hadaretten farklıdır. Medeniyet, maddî şekillerdir. Sanayi, teknoloji ve tecrübeye dayalı ilimler gibidir. Bunlar geneldir. Bir bakış acısına veya akîdeye dayalı değildir. Ancak bazı maddî şekiller bir inanca dayalı olurlar. Buna özel medeniyet denilir. Hadaret konusuna dahildir. Misal olarak insan veya hayvan gibi ruha sahip olan şeyleri elle çizmek ve heykeltıraşlık özel medeniyettir. Çünkü İslâm mefhumlarına ters düşer. Rahip veya rahibe veya haham elbiseleri, takkeleri ve fötr şapkaları özel medeniyettir. Çünkü, hıristiyanların ve yahudilerin inançlarına dayalıdır. Onları giymek haramdır. Batı veya hıristiyanlık veya yahudilik veya Hindu ve diğer dinler ve ideolojilerin mefhumlarına dayalı elbise ve eşyalar özel medeniyettir. Müslümanlar onu kullanamazlar.

Şu var ki,hadaret yalnızca ideolojilerden fışkırmıyor. Hayat hakkında mefhumlara sahip olan her halk bir hadarete sahip olur. Her dinin bir hadareti olur. Batıda hadarete kültür denilebilir. Bu nedenle, kültürlerin farklarından söz ederler. Fakat, ideolojiye dayalı hadaret daha güçlü olur. Çünkü, ideoloji sahipleri hem kalkınmayı sağlarlar, hem de kendi ideolojilerini yaymakla beraber hadaretlerini yayarlar. Misal olarak, batıdaki hıristiyanlık hadareti batı hadaretiyle karışmıştır. Yani, kapitalist hadaretine karışmıştır.

Konficyus felsefesine dayalı Çin hadareti vardır. Budizm’e dayalı Japon hadareti vardır. Çin’de komünistler Konficyus’un felsefesiyle ve hadaretiyle savaşmışlardı. Amerika, 2. Cihan savaşından beri Japonlara Batı hadaretini benimsettirmeye çalışmaktadır. Japonların yönetimlerini çok etkilemiştir. Toplumu da belli bir derecede etkilemiştir. Fakat, Japonlar halâ hayat hakkında mefhumlarına genel olarak bağlıdırlar.

Yaşam tarzı ve sosyal ilişkiler hadaretten birer parçadırlar. Nitekim, insanlar hayat hakkında benimsedikleri mefhumlara göre hareket eder.

Batılılar Çin hadaretiyle çatışıp kendi hadaretlerini Çin’de yaymak için çalışmaktadırlar. Aynı zamanda kendi ideolojilerini orada komünizmin yerine hakîm kılmak isterler. Böylece, Çin Batı nüfuzu altına girer. Japonya’da yaptıkları gibidir.

Batı, İslâm ideolojisiyle ve hadaretiyle iki yüz seneden beri savaşmaktadır. Müslümanlar, İslâm'ın doğru anlayışı üzerine çok örtüler çekildiği için İslâm'ın doğru anlayışını yitirmişlerdi. O dönemde Batı bir ideolojiye sahip olur. Müslümanlara saldırdılar. Müslümanlar kendi zaaflıklarını idrak edemedikleri için savunma durumuna geçtiler. Hiç batıya, ideolojisine ve hadaretine saldırmadılar. Ayrıca,kendi ideoloji ve hadaretlerini savunurken batılıları memnun etmeye çalışıp İslâm'ı onların ideoloji ve hadaretleriyle bağdaştırma işini yapıyorlardı. Bu nedenle, batı ideolojisi ve hadareti Müslümanlara galip geldi. Fakat, İslâm’a galip gelemedi. İslâm halâ Kuran’da ve sünnette mahfuzdur. Bu yüzyılın ikinci yarısında bazı Müslümanlar batı ideolojisine ve hadaretine bakmaksızın ve bağdaştırma işini yapmaksızın İslâm'ı (Kur’an ve Sünneti) doğru şekilde kavradılar. O tarihten bu güne kadar Müslümanlara İslâm'ın doğru anlayışını ve mefhumlarını kavratmak ve Hilâfet Devletini kurmak yoluyla İslâm hayatını tekrar başlatmak, ideolojisini, hadaretini ve bundan bir parça olan yaşam tarzını yaymak için ve bütün dünyaya bunları Cihad yoluyla da götürmek için mücadele ediyorlar. İşte, Batının korkusunun kaynağı budur. Değişik yollarla bunun gerçekleşmesini engellemeye çalışıyor. Daveti yüklenenler batının yollarının farkındadırlar. Fakat, Müslümanların geneli tam bunları idrak edememişlerdir. Müslümanlar, Batının sinsi üsluplarını fark edip uyanık olurlarsa, İslâm'a inançları pekişirse ve onun uğrunda her tür fedakarlık göstermeye hazır olurlarsa, Batı dünyası İslâm alemini işgal etse bile Hilâfet Devletinin kuruluşunu engelleyemezler.

 1418- R.AHİR C. EVVEL SAYI:101 1997-AĞUSTOS-EYLÜL