Haber/Yorum

TOP GİBİ YUVARLANMAKTAN KURTULMAK İSTEMİYOR MUSUNUZ?

Üç sene önce Arafat gurubu ile israilliler arasında gizlice yapılan Oslo ittifakında İsrail’i temsil eden Yusi Bin Yusef 12.07.1997’de şöyle dedi: “Amerika Ortadoğu barış Operasyonunu terk etmiştir. Kendisiyle lüzum hasıl olunca konuşabilmek için bazı telefon numaraları bırakmıştır. Öyleyse, İngiltere (Ortadoğu için) yeni bir plan göstermelidir.”

Bu sözler mevcut olan durumlara bakılırsa Amerika Ortadoğu’da başarısızlığının belli olduğunu ve İngilizlerin aktif rol oynamaya başladığını gösterir. Nitekim, Oslo İttifakı ABD’nin haberi olmadan İngilizlerin düzenlemesiyle gizlice yapılmıştır. Fakat, ABD kendi dışında bir gücün bulunmadığını göstermek ve tek başına aktif rol oynamak istediği için Oslo ittifakını ret etmeyip benimsemiştir. Fakat, ABD başarısız olmasına rağmen Ortadoğu’yu bırakmaz. Hesapları var, bir daha hareket etmek için plan çiziyor. Bunlardan Mısır yoluyla Batı Şeria’da İntifada’yı alevlendirmek, Güney Lübnan’da İsrail’e karşı olayları sürdürtmek Ürdün’de değişiklik yapmak, Amerika dahilinde yahudilere gösterilen sempatiyi zaafa uğratmak, vs. kuzey İrlanda’da olayları İngiltere’ye karşı alevlendirmek vs.

İslâm memleketleri, Amerika ile İngiltere’nin ayakları arasına bir top olarak atılıyor. Müslümanlar top olmaktan kurtulmalıdırlar. Amerika ve İngiltere’yi top gibi oynamalıdırlar. İşte: Bu ancak Raşîdi Hilâfet Devleti kurulunca gerçekleşecek inşallah.

ABD’NİN DIŞİŞLERİ BAKANIN KİMLİĞİ

13.07.1997’de Amerikanın Sesi Radyosu ABD’nin dışişleri bakanı bayan Madeleine Albright Çek Cumhuriyetine yayın yaparken şöyle dedi: “ABD Dışişleri bakanı bayan Albright’in Çek Cumhuriyetinin başkenti olan Prag’a ziyareti bu sefer özel idi. Yahudi olan atalarının mezarlarını ziyaret etti. Naziler tarafından nasıl kesildikleri konusunda belgeler ele geçirdi. Gelecek hafta tekrar Prag’ı ziyaret edecektir. Ecdadları hakkında araştırmayı bitirecektir.”

Ayrıca Çek Cumhuriyeti’nin devlet başkanı Havel ona Çek’in en yüksek nişanı olan “Beyaz At” takdim etmiştir. Neden? Çünkü yahudidir.

Şunu da hatırlayınız: Bayan Albright eskiden ABD’nin BM’lerin temsilcisi idi. Irak’ta ve Bosna’da Sırpların Müslümanlara yaptıkları katliamlara karşı tutumu biliniyor. Irak’ı yok etmek için BM’lerde çalışmaları aktif idi. Bosna katliamlarına göz yumuyordu.

 

ALMANLAR O KADAR DİNDAR Kİ!

14.07.1997’de Alman WAZ gazetesi bir araştırmayı yayınladı. Bu araştırmada, Almanların yalnız %8’i kiliseye gider. Hem de haftada bir defa giderler. %92’si gitmemektedir. Demek ki Almanlar o kadar dindar. Daha önce %42 hiç bir ilaha inanmazken %53’ü ahirete hiç inanmamaktadır diye yayınladı. İlaha ve ahirete inananlar %57 olunca sadece bunların da %8’i kiliseye giderler. Çünkü öbürleri hiç inanmazlar. Bunlarda hep yaşlı olanlardır. Belki gençlerden hiç biri gitmez. Hilâfet’in bu sayısında bu konu ile ilgili olarak Müslümanların işinin burada para kazanmak değil bunlara hak din olan İslam'a davet etmeleridir.

 

YENİ HÜKÜMETİN HALKA VERDİĞİ İLK ÖDÜLLER

CHP’nin desteği ile kurulan ANAP-DSP-DTP hükümetinin Türk Halkına verdiği ilk ödüller şunlar olmuştur: Akaryakıta %32, köprü geçişine %150, telefona %50 zam yapmak.

Bu hükümetin Ekonomi Bakanı Güneş Taner utanmadan şöyle diyor: “Bu zam değil vergidir.” Daha önceki zamlar vergiden başka bir şey midir?! Halkı ya direkt vergi adıyla yada indirek zam yaparak ezerler. Mahiyet değişmeyince isim değişirse ne değişir ki?! Eski hükümet faize nema veya getiri diye adlandırdığı gibidir.

Halk ise hep yeni hükümetin gelişini bekler. Sanki, bir değişiklik olacaktır.! Hükümet hep zalim ve kâfir rejimin veya sisteminin cinsindendir. Yoksa TC. hükümeti olmaz. Nitekim Allah’u teâla şöyle buyurmuştur:

“Haksızlık yapanlara yönelmeyin, yoksa ateş size de dokunur. Sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur; sonra, yardım da göremezsiniz.” (Hud 113)

“Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir” (Maide 45)

Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Zalimler bunun için saadete ulaşamazlar. (Enam 21)

 

ARAFAT FİLİSTİN’İ ESKİ SÖMÜRGECİLERİN TACINA BAĞLAMAK İSTİYOR

Filistin özerkliği otoritesi başkanı Arafat 14.07.1997’de İngiltere’yi ziyaret etti. İngiltere Başbakanı Blair’le görüştü. İngiltere’nin Ortadoğu’da tekrar hareket etmesini istedi. İngiltere’nin tutumuna teşekkür etti. Filistin Özerkliğinin Commenwelth (İngiliz Milletler Topluluğu)’a üyeliğini kabul etmek için talepte bulundu. Commenwelth sekreteri Arafat’a bu rabıtaya üyelik şartlarını genel olarak anlattıktan sonra bilahare geniş detayları anlatmak için gelecekte İskoçya’da yapılacak Commenwalth devletleri zirvesine davet etti.

Bir İngiliz gazetesi bunun için şöyle yorum yaptı: “50sene veya 100 sene veya 150 sene önce İngiltere’nin İmparatorluğu bir çok yerde geriledi. Fakat, şimdi bu yerler (memleketler) İngiltere tacı altına girmek için sıraya dizilirler.” Nitekim, elli sene önce 1947’de İngiltere Filistin işgaline ve sömürüsüne son verip yahudilere bırakmıştır. Hem de elli sene Filistin’i sömürüp halkını ezdi, oraya yahudileri getirdi ve kuvvetlendirdi.

Arafat bunun için mi İngiltere’ye teşekkür ediyor? Tekrar niye İngilizlerin tacına bağlanmak istiyor. Yoksa köleliğe alışmış olan hür olmayı hiç tercih etmez mi?!. Nitekim, köle azad edilince efendisinin dostu olur diye İslâm’da bir hüküm vardır. Yoksa Arafat bu hükmü mü uyguluyor?! Oysa bu hüküm hem fertler için hem de Müslüman efendiler için geçerlidir. Devletlere intibak etmez. Ayrıca, İngiltere’nin Filistinlilere çektirdiği eziyet ve başlarına getirttiği musibet o kadar büyüktür ki İngilizler hiç bir zaman affedilemezler. Filistin sorununun sebebi onlardır. Yahudileri oraya getirmeseydi, Filistin’de olup bitenler olmazdı. Hem de Hilâfet’i Atatürk’e yıktıran ve İslâm'ı devlet yönetiminden uzaklaştıran bu İngilizlerdir.Hilâfet Nasıl Yıkıldı” kitabında Hizb-ut Tahrir’in Emiri Abdulkadim Zellum’un dediği gibi “Müslüman anneler çocuklarına süt emzirirken İngilizlerden nefreti buğuzu ve onlardan intikam alma hırsını emzirmeliler.”

 

İSLAM SUÇLU DEĞİL Kİ İTHAM EDİLSİN VE SAVUNULSUN

Pazar 13.07.1997’den Çarşamba 16.07.1997’ye kadar Mısır’da Ezher Üniversitesince İslâm ile Batı (Hıristiyanlık) arasında diyalog için dokuzuncu genel konferansı düzenlemiştir. Bunda konuşmak için dünyanın her tarafından temsilci çağırmıştır. Konuşmacıların sayısı 1000 (bin) kişi idi.

Mısır Cumhurbaşkanı açılışını yapmıştır. Hıristiyanları ve Batıyı memnun etmek için konuşmalar yapılmıştır. İslâm’a yöneltilen tedhişçilik ithamlarını defedip İslam'ın toleranslığını ve müsamahakârlığını göstermeye çalıştılar.

Batıya vahşeti ve sömürgeciliği yüzünden saldırmadılar ve çatışmadılar. Hıristiyanları İslâm’a girmeye çağırmadılar. İslâm'ı itham edilmiş olarak kabul edip savunmaya çalıştılar. Oysa, İslâm hak dinidir. Diğer dinler ve ideolojiler batıldır. Diğer insanları İslâm'a girmeye davet etmelidirler. Allah kitabında ve Resulullah (S.A.V.) bu daveti hıristiyanları ve diğer din mensuplarına dava yönelttiler. Batı ve hıristiyanlar tarih boyunca vahşetleri ve katliamlarıyla ünlüdürler. Haçlı seferlerinde, İspanya’da, Lübnan’da, Filipinler’de Cezayir’de ve bir çok ülkede insanın saçlarını diken diken eden katliamlar yaptılar. Memleketleri sömürdüler ve insanları ezdiler. Halâ bunu her tarafta yapıyorlar. Filistin’de Yahudi varlığını yerleştirip desteklediler ve beslediler. Şimdiye kadar bu desteği ve beslemeyi sürdürüyorlar. Mısır yöneticileri ve onlara bağlı olan Ezher hocaları bu gerçeği neden hatırlasınlar? Hatırlarlarsa gerçeği söylemeye cesaretleri yoktur. Ayrıca, dünyanın her tarafında öyle konferanslar düzenliyorlar. Yenilgiye uğrayıp kompleksliğe kapılan Müslümanlar böyle diyaloglara iştirak ederler.

 

SIRA KENYA’YA GELDİ!

Kenya’da haftalardır olaylar sürmektedir. Yürüyüşler, bomba-lamalar ve silahlı saldırılar bunlardan bazıları olarak sayıla-bilir. Bunu yanında 01.08. 1997’de IMF, Kenya’ya kredi olarak vereceği 200 milyonu dondurmuştur. Gerekçe ise, Kenya’daki ekonomi reformunun yapılmaması, yönetici ve çevrelerinin memleketin parasını yemeleridir. Ancak, Kenya Cumhurbaşkanı Daniel Arap Moi IMF’nin kararının siyasî olduğunu açıklamıştır. Bilinen odur ki, IMF’ yi yürüten Amerika’dır. Onun Genel sekreteri ve yüksek yöneticileri Amerika devletinin eski CIA ve ekonomi memurlarıdırlar. Kenya ise, siyasî olarak İngiltere’ye bağlıdır. ABD, İngilizleri Kenya’dan çıkartıp kendi adamlarını yerleştirmeye çalışmaktadır. Fakat kazanıp kazanamayacağı belli değildir. Ancak, ABD’nin Kenya’ya baskısını artırmaktadır. Lâkin, İngiltere Zaire’de yaptığı gibi yapabilir, muhalefette adamları vardır. Nasıl Kabilla’yı harekete geçirip Amerika’dan devrimi aldı, aynısını Kenya’da da yapabilir. Zira, İngiltere Kenya’da çok kıdemlidir. Adamlarını hem yönetimde hem de muhalefette yerleştirmektedir.

 

EN ZENGİN DEVLETTE DOĞANLARIN BEŞTE BİRİ AFRİKA FAKİRLERİ GİBİ DOĞMAKTADIR

06/08/1997’de ABD’de yapılan bir açıklamaya göre doğmakta olan her beş çocuktan biri fakirlik çizgisi altında doğmaktadır. Oysa, dünyada en zengin devlet ABD’dir. Öyleyse bunun sebebi nedir? Bunun sebebi kapitalist sistemdir. Bu sistemin dağıtım siyaseti yoktur. Servetlerden kim götürürse götürsün. Güç sahibi, bunlara yakın olanlar ve üçkağıtçılık yapabilenler veya sinsi yollara başvurabilenler zengin hem de aşırı zengin olurlar. Gücü olmayan ve güç sahibi olanlara yakın olmayan veya dürüst olmak isteyenler ya fakir ya da dar gelirli olarak kalırlar. Bu kapitalist sistemi dini hayattan ayırdığı için bu durumdadır. Ahlak, insani ve ruhanî değerleri tanımaz. Allah’tan gelen şeriatı da tanımaz. Ne kalır?.. Ormandaki vahşi hayvanlar gibi olurlar. Bu vahşi hayvanlar tok oluncaya kadar diğerlere bir şey bırakmaz. Fakat, lâik (dini hayattan ayıranlar) daha tehlikelidir. Çünkü, tok oluyorlar fakat yine de doymuyorlar, biriktiriyorlar, diğerlerini mahrum bırakıyorlar, bütün dünyayı elde etseler bile başka dünya istiyorlar. Dünyayı dini hayattan ayıran bu kapitalist rejiminden kim kurtaracak?!.. Ancak, sahih din olan İslâm, onun şeriatına dayalı Hilâfet Devleti kurulunca milyarlarca insanı bir avuç lâiklerin otoritesinden kurtarır, adaleti gerçekleştirip dağıtım siyasetini doğru şekilde yürütür. Böylece, bir aç insan değil, bir fakir insan kalmaz. Herkes nasibini Allah’ın yarattığı rızktan alır.

 

DİYANET İŞLERİ BAŞKANININ SÖZLERİ GÜZEL, FAKAT EKSİKTİR

Aydınlık Gazetesi gibi laik veya kâfir gazeteler Diyanet İşleri Başkanı Nuri Yılmaz’ın Türkiye Diyanet Vakfı’nın bültenindeki konuşmasını eleştiriyorlar. Başkanın bu konuşmasında şöyle geçmiştir: “Arapça’da bir çekicilik vardır, cazibe vardır. Kuranın Türkçe’si Kur’an mıdır? Kuran’ın Türkçe sine Kur’an diyemeyiz. Evrensel bir din olan ve evrensel bir kitap olan Kuran’ı başka bir dille dilediğimiz zaman size bir defa zevk vermeyecektir, anlamayacaksınız, ne okuduğunuzu bilmeyeceksiniz. Çin’e gideceğiz, camide Çin, çun, çan diye okunuyor, ne okuyor bu? Fatiha mıdır bunun okuduğu? Anlamak mümkün değil. Yani her millet kendi dilinden Fatihayı okuduğu zaman İslâm’ın evrenselliği bozulur, birliği bozulur...”

Bu sözler güzel, velev ki kâfirler bunu sevmez. Fakat Diyanet İşleri Başkanı eksik söylüyor. Şunu da söylemeli: “Bu güzel dil devletin resmi dili olmalıdır. Her Müslüman ana dilinin yanında Arapça öğrensin, Kuran’dan ne okuduğunu anlasın, öyle zevk alsın ve ruhanî gücü olsun. Ayrıca, bu Kur’an Türkiye devletinde uygulanmalı. Kur’an ve onu açıklayan sünnet devletin, anayasanın ve kanunların temeli olmalıdır.”

Kuran’ı devletten ayıran lâiklik gitmelidir. Ayrıca, Kur’an ve onun dili evrensel olduğu için bu devlet Türk İslâm Devleti değil İslâm Hilâfet Devleti olacaktır. Bu devlet Türk veya Arap değil evrensel devlettir

1418- R.AHİR C. EVVEL SAYI:101 1997-AĞUSTOS-EYLÜL