Muslim, Ata bin Yezid’den oda Tamim Eddari’den
Nebi (s.a.s)’in şöyle dediğini rivayet ediyor. “Din nasihattir”
dedik ki “Kime verilir” Resulullah dedi ki “Allah’a,
Kitabına, Resulune, Müslümanların İmamına ve geneline”
Ey Müslüman Kardeşlerimiz;
Öyle bir zamana yetiştik ki; İslam’ın
herkesçe anlaşılan ve kabullenen ilkeleri ihtilaf konusu hale
getiriliyor. Allah’a yemin ederiz ki bu durum bizi o kadar
üzüyor ki ağlamaktan kendimiz alamıyoruz. Müslümanları
nasıl kalkındıracağımıza, içinde bulunduğumuz zillet ve
zaaflıktan nasıl kurtulacağımızı bahsetmek in aramızda
diyalog ve fikir alış verişi yapmayı terk ediyoruz, ve
herkes in zaruri olarak dinde bilmesi gereken konuları
incelemeye mecbur bırakılıyoruz! Oysa, bunlar “La
ilahe illallah Muhammed resulüllah” şahadet sözünü
söyleyen her Müslüman tarafından asılda kabul edilen ve
teslim olunan konulardır.
Şu var ki, durumun bu hale gelmesi artık
garipsenmiyor. Çünkü; Kafirler İslam fikirlerine, hükümlerine,
duygularına ve nizamlarına saldırıyorlar. Bize bu konularda
meydan okuyorlar. Müslümanlar bu meydan okuyuşa karşı
onlara meydan okuma tutumu alıp onlarla fikri çatışmalara
girmelidir, daha doğrusu onlara davayı taşımalıdırlar,
onlara ve küfür fikirlerine meydan okuma tutumu edinmeye başvurmalıdırlar,
tamamen Resulullah (s.a.s)’in yaptığı gibi; Müslümanlar
onların değerli Resulleri (s.a.s) örnek edinip onun nasıl
davayı yüklendiğini aynen yüklenecekler, emaneti nasıl
yerine getirdiyse onlarda yerine getirecekler ve onu en güzel
şekilde risaleti nasıl tebliğ ettiyse aynen onlarda tebliğ
edecekler, fakat Müslümanlar bunda geri kaldılar ve davayı
rezil ettiler. İslam’ı itham edilmiş olarak kabul edip
kafirlere karşı onu savunur hale düştüler. İslam’ın
naslarının içermediği manalarda tefsir etme hareketini
başlattılar. Ayrıca İslam hükümlerine aykırı eksik ve
akli gerekçe ve bahaneler uydurma hareketini yaydılar. Halbuki
Kuranın nasıl diğer inanç, itikat ve fikirleri ele alıp
çürüttü, onlara çattı ve onların bozukluğunu ortaya çıkarttığını
görseler!
Kuran bugün bazı Müslümanların bilerek veya
bilmeyerek yaptıkları gibi, kafirlerin batıl dinleri ve bozuk
itikatları üzerinde kalmalarını davet etmedi. Tam aksine
kafirlere bunları terk etmeye ve İslam’a girmeye çağırdı.
Alla hu Teala şöyle buyuruyor;
De ki: "Ey Kitab ehli! Ancak Allah'a kulluk
etmek, O'na bir şeyi eş koşmamak, Allah'ı bırakıp
birbirimizi Rab olarak benimsememek üzere, bizimle sizin aranızda
müşterek bir söze gelin. "Eğer yüz çevirirlerse:
"Bizim müslüman olduğumuza şahid olun" deyin.(Ali-İmran
64)
Kafirlerle diyalog şeri hükümler üzerinde değil,
ancak akide üzerinde yapılır ki onların itikatlarının
bozukluğu gösterilsin ve böylece onların itikatları
yıkılıp onun yerine İslam’ın esası ve itikadı
yerleşsin. O gerçekleştiğinde alemlere Rahmet olarak gönderilen
Nebilerin ve resullerin sonu olan Muhammed (sas)’e vahiy
edilen İslam fikirlerine kolayca kani olurlar.
Geçen ay Berlin’de yapılmış olan “İslam
Haftası’nda” gördüğümüz şeyler Müslümanların
ne kadar fikri yenilgiye uğradıklarının, İslam hükümlerine
ne kadar güvenlerinin sarsıldığının ve nasıl hükümlerinin
insan müşküllerinin tedavisinde aczi yetini sunduklarının
canlı bir örneğidir. Hatta bazıları bazı ahkamı o kadar
tevil etmeye çalıştılar ki, o ahkamın yerine hayat
hakkında Batı bakışından fışkıran tedavileri adapta
ettiler, veya Batılılardaki tedavilerle bağdaştırmak in,
İslam hükümlerini ona göre tevil etmeye çalıştılar.
Onlar bunu yaparken hep o kafirlerin sevgilerini ve
rızalarını umuyorlar, kendilerini onlara kabul ettirmeyi arzu
ediyorlar ve Allah’u Teala’nın şu sözünü unutuyorlar.
“Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar
da asla senden razı olmayacakladır. De ki: Doğru yol, ancak
Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların
arzularına uyacak olursan, and olsun ki, Allah’tan sana ne
bir dost ne de bir yardımcı vardır.”(Bakara 120)
Bu muhterem kardeşlere özetlenmiş mektupta, Müslümanların
önüne atılmış üç tehlikeli konulara değineceğiz, ancak
eleştirmek ve tenkit etmek için değil, bizler Müslümanlar
arasında birbirimize nasihat vermek, aynı anda bu işimizin
sırf Alla hu Teala’nın indinde halis bir amel olacağını
ve onun faydasının herkesi kapsayacağını Allah’tan niyaz
ettiğimiz içindir. Bu konular ise şunlardır;
1.Yahudiler ve Hıristiyanların kafir
olmadıklarını ve onlardan kim Salih amel işlerse ve dininde
devam ederse cennete gireceğine dair söz sarf etmek.
2.İslam’dan mürtet olan kimsenin
öldürülmeyeceğini, ancak onun mürtetliğiyle birlikte
devlete büyük ihanet yaparsa öldürüleceğini söylemek.
3.Demokrasinin İslam’dan olup onunla çelişmediğini
ve İslam’ın Alman anayasasıyla çelişmediğine dair söz
sarf etmek.
Şu var ki o haftada batının fikirlerine
uydurulacak eğilip bükülmüş şeri hükümlerinin tümü
sadece bunlar değildir. Doğrusu daha bir çok konuya da değindiler;
Bunlardan “Temel Hürriyetler”, “İnsan
Hakları”, yanlış şekilde illetlendirilmiş Çok
evlilik konusu vs. “Çok evlilik hakkında şeri illet
olarak Uhud gazvesi gösterildi, o gazvede bir çok Müslüman
şehit edildiğinden bir kaç kadınla evlilik mubah kılındı”
denildi.
Oysa o gazvede şehitlerin sayısı 70’i geçmedi
ve Medine’nin nüfus sayısı binlerce idi. Onlara göre bir
kaç kadınla evlilik sadece harp esnasında mubah kılındı.!
Ey Müslümanlar bunlar kafirlerin sempatisini kazanmak için
insanlara rahmet olarak indirilen Allah’ın ahkamını nasıl
eğip büküyorlar ve aslı bulunmayan gerçekleri ortaya atıyorlar!!.
Sanki fuhuş, zina ve kadınla dost hayatı sürdürme,
övülmeye değer işler ve bir kaç kadınla evlenme işi yüz
kızartıcı bir haldir?!. Bu konular hakkında daha fazla bilgi
edinmek isteyenler muteber fıkıh kitaplarına ve Takıyyuddin
en Nebhani’ye ait İslam’da içtimai Nizam kitabına
bakabilirler.
Bu konuları detaylıca açıklamadan önce
Müslümanlar arasında şeriatın kesin naslarında, bir kaç
manayı taşımayan şeriatın delillerinde ihtilaf caiz
değildir. Bir görüş islami görüş olarak sayılacaksa bir
alimden veya fakihden sadır olacak diye değil ancak vakıaya
ve hükmün gerçeğine uyacak görüş olmalı, bunda Kitap, Sünnet
ve onların gösterdikleri delillerden neşet eden bir nasla
istidlal (delil göstermek) olunacaktır. Ayrıca bunlardan bu
şeri hüküm çıkartılırken Arapça’ya uyulacaktır. Öyle
değilse o görüşe değer verilmez ve onunla amel edilmez.
Üstelik, burada bahsettiğimiz konular bir kaç manayı
taşıyan veya Müslüman alimlerin ve itibar edilen
müçtehitlerin nezninde ihtilaf edilen konular değildir. Bunun
için İslam’ın görüşü budur ve onun dışında her şey
batıldır. Bunun izahatlerini sizlere gösterelim.
1.Ehli Kitabın kâfir ve cehennemde ebediyen
kalacaklarına dair konu:
Bu hükmü reddetmek ayetlerle ve Nebevi
hadislerle net ve kesin şekilde çelişir. Bu da hiç bir
kimseye gizli değildir. Allah’u Teala şöyle buyurdu;
“Yahudiler, Uzeyr Allah’ın oğludur,
dediler. Hıristiyanlar da, Mesih (sa) Allah’ın oğludur
dediler. Bu onların ağızlarıyla gevele-dikleri sözlerdir.
(Sözlerini) daha önce kafir olmuş kimselerin sözlerine
benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasılda (haktan
batıla) döndürülüyorlar”! (Tövbe 30)
“And olsun ki Allah, kesinlikle Meryem oğlu
Mesih’-tir diyenler kafir olmuşlardır. Halbuki Mesih Ey
İsrail oğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk
ediniz. Biliniz ki kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak Allah
ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler
in yardımcı yoktur.” Demişti. (Maide 72)
Bu ayetler Yahudi ve Hıristiyanların müşrik
olduklarını kesin ve net şekilde gösteriyor. Ayrıca
onların yeri cehennem olduğunu tam vuzuhla beyan ediyor.
Nitekim Maide süresi 73. Ayeti açık şekilde de gösteriyor;
“Andolsun ki Allah üçün üçüncüsüdür
diyenler de kafir olmuşlardır. Halbuki bir tek Allah’tan
başka hiç bir ilah yoktur. Eğer diye geldiklerinden vazgeçmezlerse,
içlerin-den kafir olanlara acı bir azap isabet edecektir.”
(Maide 73)
Allah’u Tealâ ehli kitaba cehennemi vaat ettiği
halde nasıl olurda onların cennete gireceği söylenir! (İbn
Kesir, Kurtubi ve diğer alimlerin tefsirlerine bakınız) Sahih
Hadiste Nebi (s.a.s) insanları çağırarak şöyle dediği geçti:
“Şüphesiz ki cennete ancak Müslüman nefis girer” ve başka
bir rivayette “Mümin nefis girer” Aynı anda Resul (s.a.s)
şunu dedi; “Kim benim sözümü işitirse ve benim
getirdiğime uymazsa cehennem ehlinden olacaktır.”(Buhari, Müslim)
Garipsenen şeydir ki Ey Müslümanlar, siz günde en az Fatiha
suresinde (on yedi) defa şunları okuyorsunuz;
“Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf
ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların
ve sapıtanların yoluna değil!! (Fatiha 6-7)
İmam Ahmet bin Han bel müsnedinde ve
Tirmizinin Suneninde Udey bin Hatim’in Resulullah (s.a.s)’e
Allah’u Teala’nın gazabına uğrayanların kimler olduğunu
sordu; O Yahudilerdir dedi. Peki sapıtanlar kimlerdir ? dedi
ki, Hristiyanlar’dır.
Allah aşkına her gün siz Allah’a bizi bu
Yahudi ve Hıristiyanlara dahil etme diye yalvarıyorsunuz ve
aynı anda onların kafir olmadıklarını ve cennete
gireceklerini söylüyorsunuz; peki bu halinizi düşünmüyor
musunuz?!!!
2.Mürtedin Ceza Haddi:
Buhari ve Müslim İbn Abbas(ra) yoluyla
Resulullah (s.a.s)’ın şunu dediğini rivayet ettiler: “Kim
dinini değiştirirse onu öldürün” ve yinede İbn Mesut
yoluyla Resulullah’ın şu dediğini rivayet ettiler; “Müslüman’ın
ancak şu üç halde kanı helal olur: İmandan sonra kafir
olmak, evlendikten sonra zina etmek ve haksızca nefsi
öldürmektir”. Cabir (ra)’den şöyle rivayet edildi:
Ümmü Mervan adlı bir kadın mürtet olunca Resulullah’a
getirildi. Resulullah (s.a.s) “Ona İslam’ı arz edin”
diye emretti. “Eğer tövbe ederse onu bırakın yoksa Müslüman
olmayı ret ederse onu öldürün” O Müslümanlığı
ret etti ve böylece öldürüldü. Bu hadisi Dar-i Kıtnı ve
Bey haki tahric ettiler.
Ebu Bekir (ra)’ın Araplardan mürtet olanlara
İslam’a dönünceye kadar savaştığına dair sabit
rivayetler vardır. (İmam Şevkaniye ait Neylil Avtar
Kitabında bu hitap geçmiştir. Fıkhıssünne Kitabın sahibi
mürtedin cezası babı altında şöyle diyor: Hiç bir alim
Mürtedin öldürüleceğini söylemekten geri kalmadı. Yine
“Dört Mezhebin Fıkhı” kitabında Mürtedin babında
şöyle geçiyor: Allah’ın rahmetine kavuşan dört imamın
kitabında Kim İslam’dan irtidad ettiği sabit olursa onun
katli vacip tir dediler. Allah’a sığınırız. Nitekim Allah’u
Teala şöyle buyuruyor:
“Kim İslam’dan başka bir din ararsa,
bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve
o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır”. (Ali-İmran 85)
Öyleyse İslam’da mürtetliğin bir haddi
olmadığı nereden çıktı? Ve denildiği gibi nacak devlete büyük
ihanetle birlikte mürtet olunduğunda ölüm cezası vardır,
ifadesinin delili nedir? Yoksa batının heva ve hevesine
uydurmak için mi bir çok Müslüman çocuklarını şeri
nasları eğip bükmeye ve zaruri olarak dinden bilinen konuları
iptal etmeğe sevk ediyor? Bu münasebette İmam Şevkaninin Mürtedi
öldürme babı konusunda Ebu Musa el Eşari’nin rivayetini göstermek
istiyoruz: Nebi (s.a.s) kendisine “Yemen’e git” dedi.
Resulullah Muaz bin Cebel’i gönderdi onun yanına gelince ona
bir yastık verdi ona dedi ki “ in ve gel” baktık ki
yanında kelepçelenmiş bir adam vardır. “Bu kimdir”
diye sordu. Dedi ki “Bu adam Yahudi idi, sonra Müslüman
oldu fakat tekrar Yahudiliğe döndü” dedi ki “Buna
Allah ve Resulünün hükmü olan ölüm cezası uygulanmadıkça
oturmam” (Buhari ve Müslim)
İşte bakın Muaz bin Cebel (ra) oturmuyor ve
seferinden dinlenmiyor, ancak o mürtet hakkında Allah’ın hükmü
uygulanıncaya kadar. Resulullah (s.as.)’in sahabe-sinin
tutumu düşünenler in bir ibrettir.
3. Demokrasi İnsanlar tarafından ortaya
atılan küfür nizamıdır. Fakat İslam Allah indinde Tek
Dindir:
Resulullah (s.a.s) şu sözünde ne kadar sadık
idi. “Sizden önce olanların yollarını karış
karış ve arş arş izleyeceksiniz hatta onlar bir
kertenkelenin deliğine girseler sizde onları izleyeceksiniz”
dedik ki “onlar Yahudi ve Hıristiyanlar mı?” Dedi
ki “Onlardan başka kim olabilir” (Buhari)
Artık Müslümanlar neninde demokrasinin
küfür nizamı olduğu ve İslam’la alakası olmadığı
anlaşılıyor. Peki bazı Müslümanların çocukları nasıl
İslam Demokrasisi ve Demokratik İslam diye sözler sarf
ederler, Hatta o kadar ilerlediler ki, İslam ile Demokrasi
arasında ve İslam ile Alman anayasası arasında bir fark
bulabilen Müslümanlara meydan okudular!!!
Şüphesiz ki, Demokrasi Yunanca bir kelimdir,
Onun belirli manası vardır, oda açıktır. Halkın kendi
kendisine Hükmetmesidir, yani Halk kendisi için istediği
kanunu koyacaktır. Bu mananın aynısı batılılarda
mevcuttur. Onlar bu konu hakkında konuşunca halk kendisi için
kanun çıkartacağını kast ediyorlar. Bundan sonra nasıl bir
Müslüman gelipte Demokrasinin İslam’dan olduğunu söyler.
Aynı anda kendisi Kurana muhalefet eder ve “La ilahe
illallah” şahadeti ile çelişir. Nitekim bu
şahadetin manası kanun koyucu sadece Allah’tır. İslam
Demokrasi iddiasının maksadının İslam’ın yöneticiyi
seçme hakkını halka verdiği ve Şurayı emrettiği söylenemez.
Çünkü Demokrasinin bir manası ve mefhumu vardır. Bu mefhum
tamamen “La ilahe illallah” mefhumuyla çelişir.
Demokrasi ise yönetim in insanlar tarafından ortaya atılan
nizamdır. O yalnız seçimden ibaret değildir, tersine o daha
çok şey kast ediyor.
Demokrasi, İslam’ın zaviyelerde ve
tekkelerde hapsedilip üzerine kilit vurulmasını icap
ettiriyor. Ayrıca eksik olan insan akıllarının Allah’ın
Kitabı üzerinde hakem olduğunu gerekli kılıyor. Çoğunluğun
görüşü sahih ve hak oluyor, İslam’ın kesin naslarına
veya sahih delillerine aykırı gelse bile, çoğunluğun görüşü
infaz edilmesini elzem kılıyor. Halbuki Allah’u Teala şöyle
buyuruyor:
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse
kafirlerin ta kendileridir” (Maide 44)
Yinede şöyle buyuruyor:
“Hayır Rabbine and olsun ki aralarında çıkan
anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden
içlerinde hiç bir sıkıntı duymak-sızın (onu) tam
manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa65)
Bundan dolayı demokrasinin Kuran’ın net ve açık
emrinde ve Allah’ın indirdikleriyle İslam fikirleri ve hükümlerine
tekrar güvenini yenilesin.
Son olarak sizlerin dikkatini şuna çekiyoruz;
eğer İslam davetini taşımada kusur gösterirsek
muhakkak Allah’u Teala hesaba çekecektir. Fakat,
İslam daveti konusunda Kuran’ın ve Resulullah (s.a.s)’ın
metodundan vazgeçtiğimizde, taviz üstüne taviz göstermeye
başladığımızda ve bütün beşeriyetin mutluluğu için
gelen İslam itham edilmiş olarak telakki etmeye
başladığımızda Allah’u Teala tarafından ağır ceza göreceğimizi
hesaba katmalıyız.
Ey Müslüman kardeşler başlarınızı
yukarıya kaldırın eğer siz değiştirmeden ve tevil etmeden
vahyin getirdiği şekilde bu dinin ahkamına bağlanırsanız
muhakkak ki siz üstün olacaksınız, hem de dünya izzetini ve
İnşallah ahiretin nimetlerini elde edeceksiniz.
Allah’ım bize hakkı hak olarak göster ve
ona uymamızı sağla, Batılıda batıl olarak göster ve ondan
uzak kalmamızı sağla, ey alemlerin Rabbi icabet et. AMİN.
Allah’ın selamı ve Rahmeti sizin üzerinize
olsun.
Berlin’de Müslüman Talebelerden Bir Grup
|