“Allah’tan
başka veliler (dost-yardımcılar) edinenlerin durumu kendine
yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Halbuki evlerin en
çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi.”
(Ankebut: 41)
LAİK T.C.
DEVLETİ ...ÖRÜMCEK EVİ
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel sistem tartışması
başlattı. “Devletin yerden bir çöp bile alacak mecali
kalmamıştır. Devlette baştan aşağı reform
yapılmalıdır. Ülke iyi yönetilmiyor. Sistem tıkanmıştır.
Reform gerekir. Ben başkanlık sisteminin tartışılmasını
ülkenin iyi yönetilmesi için istedim, kendim için değil”
dedi. (Basın, Eylül 1997)
Yargıtay Başkanı, Adli tatilin sona ermesi
vesilesi ile devlet erkanına karşı yapmış olduğu bir
konuşmada; “İçimin rahatlığı ile yargının bağımsız
olduğunu ve iyi işlediğini söyleyemiyorum. Yargı kurumu
hantallaşmıştır. Reform gerekir” demiştir.
Hükümet, 8 yıllık kesintisiz eğitim
yasasını çıkartırken cumhuriyet tarihinin en büyük
reformunu gerçekleştirdiklerini söylemiş. Eğitim sektörünün
daha büyük reformlara ihtiyacı olduğunu belirtmiştir.
Sağlık Bakanı ve yetkilileri sık, sık
sağlık sektörünün kokuştuğunu, reforma gerek olduğunu
belirtmekteler.
Ekonominin bozukluğunu söylemeye bile gerek
yok, çünkü aleni olarak meydanda %120’lere varan enflasyon
80 milyar Dolar Dış borç, takriben 40 milyar Dolar iç borcu
olan bir ülkede ekonominin iyi olduğunu söylemek mümkün
müdür?
Emniyet Teşkilatı’nın ülkede iç huzur
ve asayişi sağladığı söylenemez. 10 binlere varan faili
meçhul ve kayıp insanın olduğu bir ülkede mal, can, namus
güvenliğinin olmadığı aşikardır.
Askeri alanda ise, ihtiyaçlarını %70
dışarıdan karşılayan bir bağımlılık içinde ne kadar
ülkeyi dış tehlikelerden koruyabilir ki? Kaldı ki bu
problemi çözmek yerine Türk ordusunun yöneticisi bazı
generaller, halkın inançlarını “irticadır” diyerek
öncelikli düşman ilan etmiş durumdadır. Ülkeyi o halk
için bir mahpushaneye çevirmişler, top ve tüfeklerini
Rumlara, Yunanlılara, Ruslara, Ermenilere, Yahudilere değil
de Müslüman halka çevirmişlerdir.
Evet bugünlerde Cumhuriyet sisteminin iflası
ilan edilmektedir. Sistem tartışılmak istenmekte
fakat buna da cesaret edememektedirler. Çünkü kendileri başka
alternatif koyamıyorlar. Kör, batıl, fasit dairede dolaşıp
durarak dalaleti yaşıyorlar.
Aslında Laik Cumhuriyet sistemi
kurulduğunda iflas etmiştir.
Sakat çürük doğmuştur. Doğduğundan beri hep Allah’tan
başkasına dayanmış hatta Allah’a ve İslâm
Akidesine-sistemine savaş açmıştır. İsyan-küfür-zulüm
esası üzerine kurulmuştur. Tağuti bir kimlikle ortaya çıkmıştır.
“Biz gökten gelene (yani vahye) değil akla tabiiyiz. Hakiki
mürşit ilimdir.” “Şeriat ilga edilmiştir.” “Toplum
ve devlet, din esasları üzerine dayandırılamaz” naraları
ve inançları üzerine kurulu bir sistemdir Laik Türkiye
Cumhuriyeti.
İslâm Akidesi, Allah inancı, Ahiret
inancı ile hayata bakış, sevap-günah, haram helâl, farz-mendub
ölçüsü terk edilmiş yerine laik-seküler, materyalist,
menfaatperest-putperest bir bakış esas alınmıştır.
Cumhuriyet bu esas üzerine kurulmuştur.
Müslüman halkın İslâm Akidesinden
kaynaklanan tüm karşı çıkışları asmak, kesmek, faili meçhul
yöntemlerle katletmek, hapse atmak, işkence çektirmek, hatta
bazı köyleri , kasabaları topa tutarak sindirmek, devlet terörü
estirmek yöntemleri ile bastırılmaya çalışılmıştır.
İnkılaplar adı ile yapılan çeşitli yıkımlar ile halk
tamamen dininden uzaklaştırılmak istenmiştir. “Dinsiz
nesil, mabetsiz şehir” cumhuriyetçilerin muasır
medeniyet seviyesine ulaşmış olmaktaki hedefleridir. Kuran’ın okunması ve
okutulmasını, ezanı asli haliyle okunmasını hatta Allah
demeyi dahi yasaklamaları da bu gayretlerinin bir ürünüdür.
Laik Cumhuriyetçiler ki onlar ne Türk ne de Müslüman’dır.
Onlar bir avuç “dönmedirler”. Yani Müslüman görünen
fakat gerçekte Müslüman olmayan Yahudi ve Ermenidirler. Bu
laik cumhuriyetçiler bütün bunları yaparken kendi güçlerine
mi dayanıyorlardı?!.. Hayır, efendileri İngiltere ve diğer
Avrupa devletlerine dayanıyorlardı. Her alanda onlara
bağımlı idiler. T.C. Devleti’nin tüm kurumlarını,
eğitimini, sağlığını, yargısını, emniyetini,
ekonomisini, askeriyesini velhasıl tüm kurumlarını o
devletler kuruvermiş, oradan gelen adamlar başlangıçta
bizzat yürütmüşlerdir. Dolayısıyla hep onlara bağımlı
kalmışlardır. Sovyetler Birliği ve Komünizm tehlike teşkil
edince NATO’ya dayanmışlar. Onun teminatı altında
kalmışlar. Sovyetler dağılınca da hem İslâm’ın siyasal
gelişmesi karşısında hem de sömürgecilerin aralarındaki
menfaat çatışması neticesinde kendilerini İsrail ve Avrupa’ya
dayanma ihtiyacı görmüşlerdir. Kah Avrupa koruması, kah ABD
koruması ister olmuşlardır.
Laik Cumhuriyet sistemi bütün bu icraatları
ile bu halka ne getirmiştir:
-Kokuşmuş bir eğitim sistemi.
74 yıl boyunca Laik Cumhuriyet hangi temiz insanı, hangi
mucidi, bilim adamını yetiştirmiştir. Var olan istisnalar
sistemin ürünü değil, ancak kişisel gayretlerin
ürünüdür. Sistem ürünü olsaydı, istisna durumda
olmazlardı.
-Parayı, pula çeviren bir ekonomi. Osmanlı
Devleti’nin yıkılırken bıraktığı para, döneminin en kıymetli
muteber parası idi. Onun için halk arasında bir şeyin
değersizliğini ifade etmek için “Gavur parası ile beş
para etmez” denilirdi. Bununla kâfir devletlerinin paralarının
değersizliği vurgulanırdı. Laik Cumhuriyet sistemi ile bu söz
“Türk parası ile beş para etmez” şekline dönüşmüştür.
Bunun ekonomik hesabını kim verecek ise versin bakalım!
Cumhuriyetin getirdiği nokta işte budur. Cumhuriyetçiler
bununla mı övünüyorlar.
-Adaletin değil de zulmün, haksızlığın,
hantallığın hakim olduğu bir yargı sistemi.
-Sağlığın değil de, horlanmanın, sürünmenin,
tecavüzlerin, para için lüzumsuz ameliyatların, sömürünün
yaygın olduğu bir sağlık sektörü. İnsanların
en merhametlisi olması gereken iki insan, hakim ve hekim bu
sistemde en merhametsiz, insani değerleri yok olan insan tipine
dönüşmüştür.
-Emniyet teşkilatı halkın mal-can-namus-din
güvenliğini sağlamak için olması gerekirken bu hususlarda
kendisinden kaçınılan, korkulan bir kurum olmuştur. 10
binlere varan faili meçhul cinayetler ve kayıp insanlar ve
işkencelerin müsebbibi durumundadır.
-Cumhuriyet sisteminin savunucuları halkın
imkanları ile oluşan orduyu halka karşı kullanır olmuşlar.
Müslüman halkı ve
inançlarını “öncelikli düşman” ilan etmişlerdir. Top
ve tüfeğini halka yöneltmişlerdir. Dış devletlerin güdümündeki
PKK’ya karşı bir gün dahi cephede, dağlarda bir bölüğe
komutanlık etmeyen generaller, Cuma gösterilerinde camilerin
etrafını çeviren askeri birliğe (bölüğe) bizzat komuta
etmektedirler! Cumhuriyetçiler buna mı güçlü ordu
diyorlar. Fakat iyi bilsinler ki onlar tokadı yine bu ordu
eliyle yiyecekler inşallah.
-Milletin temsilcileri olarak seçilen
parlamentoda kirli dosyası olmayan pek yok. Tüm kirli işlerini “dokunulmazlık”
zırhı ile koruyorlar-örtüyorlar. Politikacısı,
askeri-polisi hepsi de kirli işlerin içindedirler. İşte
Laik Cumhuriyetin yetiştirdiği nesilden bir kesit. Nitekim “Susurluk
hadisesi” bir politikacı-polis-asker portresinden bir kesiti
gözler önüne sürmüştür.
-Laik Cumhuriyet çeşitli etnik kökenleri
olan fakat İslâm Kardeşliğinde birleşen bu halkın arasına
milliyetçilik tortularını, fitnesini serpmiş, bölücülük
yapmıştır.
İslâm’ı hayattan atınca, o kardeşliğin ortak
paydası yok olmuş. Onun yerine
“Türkiye Milliyetçiliği”, “Atatürk milliyetçiliği”
dedikleri ne olduğu belirsiz bir şey yerleştirilmek
istenmiş. Bu uyduruk kimlik zorla kabullendirilmek
istenmiştir. Türkçe bile bilmeyen ve Türk olmayan Kürtlerin
karşısında “Ne mutlu Türküm diyene” diye pankartlar asılmış
ve bu zorla o insanlara söylettirilmeye çalışılmıştır.
Tabii ki bu icraatlar Kürtleri mutlu etmemiş, onların
kalbine husumet tohumları serpmiştir. Bu durumu da dış güçler
değerlendirip bugün Türkiye’nin karşı karşıya geldiği
bölünme tehlikesi boyutuna gelinmiştir. Tabii ki bunun
birinci derecede suçlusu Apo ve destekçileri değil bilakis
Laik T.C. Devleti zihniyetidir. Laik Cumhuriyet, Türk halkını
da mutlu etmemiştir. Yukarıdaki çizdiğimiz manzara
karşısında kim mutlu olabilir ki “bir avuç dönme” azınlık
dışında...
Evet Laik Cumhuriyetin bu halka sunduğu
sadece kirlilik-karanlık, zulüm, fakirlik olmuştur. Kirli
toplum, kirli siyaset, kirli ekonomi, kirli yargı, kirli
sağlık vb. hep kirli... Cehalet karanlığı tağuti zulümat...
Kurulurken sakat doğan bu Laik
Cumhuriyetin temelleri çürüktür.
Çünkü batıla dayanmıştır. Avrupa ve Amerika devletleri de
güçlü ve sağlam temeller üzerinde değillerdir.
Karşılarında şu anda gerçek rakip yani Hakkı temsil eden hakka
dayalı Raşidi Hilâfet Devleti olmadığı için güçlü
görünüyorlar.
Laik Cumhuriyetçilerin örnek aldıkları Avrupa ve Amerika
toplumları aslında köhneleşmiş bir ağaca benzemekteler.
Çünkü o ülkelerin bazı yetkililerinin sık, sık açıkladığı
gibi toplumun temel öğelerinden birisi olan aile
çözülmektedir. Bu şunu gösterir; Sistemleri iflas etmiştir.
Yani Laik, demokratik cumhuriyeti, liberal ekonomik düzenleri
iflas etmiştir. Sistem insan ve toplum için vardır. Avrupa’da
fertler mutlu değil. İntihar olayları gittikçe artıyor.
Uyuşturucu müptelalığı gittikçe artıyor. Mutlu olsalar
insanlar niçin ölmek ya da uyuşmak istesinler! Yani sistem
fıtrata mutabık değil ki, insanlar o sistem içinde mutmain
olsunlar. Onun için oradan bu yollarla kaçmak istiyorlar.
Sistem, toplumu da bir arada tutamıyor. Zira toplum, alakalar
yumağıdır. Bu yumağı ören ise sistemdir. Bir sistem düşünün
ki fıtri bağ olan anne-baba-kardeş evlat bağını bile
koruyamıyor hatta çürütüyor. Aile çözülüyor. Hem de
çekirdek aileyi anne-baba-evlat bu üçünü dahi bir arada
tutamıyor. Bu sistem toplumu koruyabilir mi? O toplumda insani,
ahlaki, ruhi değerler yok olur. Çözülmeler, kamplaşmalar,
çatışmaları doğurur. İnsanları birbirlerinin kurdu haline
getirir. İşte çağımızda yaşanan da budur. Avrupa ve
Amerika toplumlarında aile içi tecavüzlerin, 5-10 Dolar
için insan öldürmelerin hatta çocuklarını satmalarının
nedeni budur. Durum bu merkezde iken Laik Cumhuriyetçiler hala
“Avrupa’da ne varsa hepsini alacağız” diyorlar... Oradan
Avrupa modeli mi, Amerika modeli mi diye sistem ithal etmeye
çalışıyorlar. Bu şaşkınlık değil de nedir?
Evet Laik Cumhuriyet Devleti Allah’a, İslâm
akidesine dayanarak değil de çağdaş tağuti zihniyete,
laikliğe ve kâfir Avrupa devletlerine dayanarak, yani onları
veli (dost-yardımcı) edinerek kurulduğu için örümcek evine
benzemektedir. Zira bunu Rabbımız şöyle bildirmektedir:
“Allah’tan başka veliler
(dost-yardımcılar) edinenlerin durumu kendine yuva yapan
örümceğin durumu gibidir. Halbuki evlerin en çürüğü şüphesiz
örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi.” (Ankebut:
41)
Laik Cumhuriyetçiler örümcek gibidirler.
Sistemleri, devletleri yani evleri de örümcek evi gibidir.
Çürüktür, zayıftır. Laik cumhuriyetçiler o örümcek
zihniyetlerinden dolayı benimseyemedikleri İslâm’ın yükselen
ilerleyişi karşısında artık çökmek üzere olan
sistemlerini kurtarmak hususunda paniğe düşmüşler. İslâm’ın
gelişi ile sonlarının yakın olduğunu gördüklerinden
kalplerine korku düşmüş ve panik içinde kendi elleri ile
kendi evlerini başlarına yıkmaya başlamışlardır. Onların
bu kötü akıbetleri Rabbımıza kulak verip de ibret
almayışlarındandır. Halbuki Rabbımız tüm insanlığı şöyle
uyarmaktadır:
“Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ı
tespih etmektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir. ehli
kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünleri yurtlarından çıkaran
O’dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız.
Onlar da kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacağını
sanmışlardı. Ama Allah’ın azabı, onlara beklemedikleri
yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki
evlerini kendi elleriyle hem de müminlerin elleriyle harab
ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.” (Haşr: 1-2)
İbret alın ey Laikler! Ne siz Avrupa’yı
ne de Avrupa sizi o kötü sonunuzdan kurtaramayacaktır. Kendinize gelin,
hidayete girin. Siz de bu sapıklıktan kurtulun, şu Müslüman
halk da sizin tağuti zulümatınızdan kurtulsun.
İbret alın ey Müslümanlar! Allah’a
dayanın. Ne Avrupa’nın, ne Amerika’nın orduları,
silahları, onları ne de onların desteğindeki Batı Çalışma
Grubu kuran Laikler Allah’a karşı galip gelebilirler...
Elbette ki gelemezler.
Yılgınlık göstermeyin. Azm edin, Allah’a dayanın.
İnsanlığı zulümattan nura kavuşturacak küfür, zulüm,
fesad kirliliğinden arındıracak, hidayet, rahmet, şifa dini
olan İslâm’ı hayata hakim kılacak ve onu aleme izzetle,
onurla davet, tatbik ve cihad yoluyla taşıyacak olan Raşidi
Hilâfet Devleti’ni kurmak için çalışın... Kurtuluşa
erin!
“O halde
kim tağutu inkâr edip Allah’a inanırsa, sağlam kulpa
yapışmış olur ki o hiç bir zaman kopmaz. Allah işitir,
bilir.Allah inananların velisidir (dost ve yardımcısıdır).
Zira onları zulümattan kurtarıp aydınlığa çıkarır.
İnkar edip kâfir olanların velisi ise tağuttur. Çünkü
onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. Onlar ateş
ehlidirler orada devamlı kalıcıdırlar.” (Bakara:
256-257)
|