BAŞYAZI

 

Ahmet Seyfülislam

“Allah’tan başka veliler (dost-yardımcılar) edinenlerin durumu kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Halbuki evlerin en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi.” (Ankebut: 41)

LAİK T.C. DEVLETİ ...ÖRÜMCEK EVİ

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel sistem tartışması başlattı. “Devletin yerden bir çöp bile alacak mecali kalmamıştır. Devlette baştan aşağı reform yapılmalıdır. Ülke iyi yönetilmiyor. Sistem tıkanmıştır. Reform gerekir. Ben başkanlık sisteminin tartışılmasını ülkenin iyi yönetilmesi için istedim, kendim için değil” dedi. (Basın, Eylül 1997)

Yargıtay Başkanı, Adli tatilin sona ermesi vesilesi ile devlet erkanına karşı yapmış olduğu bir konuşmada; “İçimin rahatlığı ile yargının bağımsız olduğunu ve iyi işlediğini söyleyemiyorum. Yargı kurumu hantallaşmıştır. Reform gerekir” demiştir.

Hükümet, 8 yıllık kesintisiz eğitim yasasını çıkartırken cumhuriyet tarihinin en büyük reformunu gerçekleştirdiklerini söylemiş. Eğitim sektörünün daha büyük reformlara ihtiyacı olduğunu belirtmiştir.

Sağlık Bakanı ve yetkilileri sık, sık sağlık sektörünün kokuştuğunu, reforma gerek olduğunu belirtmekteler.

Ekonominin bozukluğunu söylemeye bile gerek yok, çünkü aleni olarak meydanda %120’lere varan enflasyon 80 milyar Dolar Dış borç, takriben 40 milyar Dolar iç borcu olan bir ülkede ekonominin iyi olduğunu söylemek mümkün müdür?

Emniyet Teşkilatı’nın ülkede iç huzur ve asayişi sağladığı söylenemez. 10 binlere varan faili meçhul ve kayıp insanın olduğu bir ülkede mal, can, namus güvenliğinin olmadığı aşikardır.

Askeri alanda ise, ihtiyaçlarını %70 dışarıdan karşılayan bir bağımlılık içinde ne kadar ülkeyi dış tehlikelerden koruyabilir ki? Kaldı ki bu problemi çözmek yerine Türk ordusunun yöneticisi bazı generaller, halkın inançlarını “irticadır” diyerek öncelikli düşman ilan etmiş durumdadır. Ülkeyi o halk için bir mahpushaneye çevirmişler, top ve tüfeklerini Rumlara, Yunanlılara, Ruslara, Ermenilere, Yahudilere değil de Müslüman halka çevirmişlerdir.

Evet bugünlerde Cumhuriyet sisteminin iflası ilan edilmektedir. Sistem tartışılmak istenmekte fakat buna da cesaret edememektedirler. Çünkü kendileri başka alternatif koyamıyorlar. Kör, batıl, fasit dairede dolaşıp durarak dalaleti yaşıyorlar.

Aslında Laik Cumhuriyet sistemi kurulduğunda iflas etmiştir. Sakat çürük doğmuştur. Doğduğundan beri hep Allah’tan başkasına dayanmış hatta Allah’a ve İslâm Akidesine-sistemine savaş açmıştır. İsyan-küfür-zulüm esası üzerine kurulmuştur. Tağuti bir kimlikle ortaya çıkmıştır. “Biz gökten gelene (yani vahye) değil akla tabiiyiz. Hakiki mürşit ilimdir.” “Şeriat ilga edilmiştir.” “Toplum ve devlet, din esasları üzerine dayandırılamaz” naraları ve inançları üzerine kurulu bir sistemdir Laik Türkiye Cumhuriyeti.

İslâm Akidesi, Allah inancı, Ahiret inancı ile hayata bakış, sevap-günah, haram helâl, farz-mendub ölçüsü terk edilmiş yerine laik-seküler, materyalist, menfaatperest-putperest bir bakış esas alınmıştır. Cumhuriyet bu esas üzerine kurulmuştur.

Müslüman halkın İslâm Akidesinden kaynaklanan tüm karşı çıkışları asmak, kesmek, faili meçhul yöntemlerle katletmek, hapse atmak, işkence çektirmek, hatta bazı köyleri , kasabaları topa tutarak sindirmek, devlet terörü estirmek yöntemleri ile bastırılmaya çalışılmıştır. İnkılaplar adı ile yapılan çeşitli yıkımlar ile halk tamamen dininden uzaklaştırılmak istenmiştir. “Dinsiz nesil, mabetsiz şehir” cumhuriyetçilerin muasır medeniyet seviyesine ulaşmış olmaktaki hedefleridir. Kuran’ın okunması ve okutulmasını, ezanı asli haliyle okunmasını hatta Allah demeyi dahi yasaklamaları da bu gayretlerinin bir ürünüdür. Laik Cumhuriyetçiler ki onlar ne Türk ne de Müslüman’dır. Onlar bir avuç “dönmedirler”. Yani Müslüman görünen fakat gerçekte Müslüman olmayan Yahudi ve Ermenidirler. Bu laik cumhuriyetçiler bütün bunları yaparken kendi güçlerine mi dayanıyorlardı?!.. Hayır, efendileri İngiltere ve diğer Avrupa devletlerine dayanıyorlardı. Her alanda onlara bağımlı idiler. T.C. Devleti’nin tüm kurumlarını, eğitimini, sağlığını, yargısını, emniyetini, ekonomisini, askeriyesini velhasıl tüm kurumlarını o devletler kuruvermiş, oradan gelen adamlar başlangıçta bizzat yürütmüşlerdir. Dolayısıyla hep onlara bağımlı kalmışlardır. Sovyetler Birliği ve Komünizm tehlike teşkil edince NATO’ya dayanmışlar. Onun teminatı altında kalmışlar. Sovyetler dağılınca da hem İslâm’ın siyasal gelişmesi karşısında hem de sömürgecilerin aralarındaki menfaat çatışması neticesinde kendilerini İsrail ve Avrupa’ya dayanma ihtiyacı görmüşlerdir. Kah Avrupa koruması, kah ABD koruması ister olmuşlardır.

Laik Cumhuriyet sistemi bütün bu icraatları ile bu halka ne getirmiştir:

-Kokuşmuş bir eğitim sistemi. 74 yıl boyunca Laik Cumhuriyet hangi temiz insanı, hangi mucidi, bilim adamını yetiştirmiştir. Var olan istisnalar sistemin ürünü değil, ancak kişisel gayretlerin ürünüdür. Sistem ürünü olsaydı, istisna durumda olmazlardı.

-Parayı, pula çeviren bir ekonomi. Osmanlı Devleti’nin yıkılırken bıraktığı para, döneminin en kıymetli muteber parası idi. Onun için halk arasında bir şeyin değersizliğini ifade etmek için “Gavur parası ile beş para etmez” denilirdi. Bununla kâfir devletlerinin paralarının değersizliği vurgulanırdı. Laik Cumhuriyet sistemi ile bu söz “Türk parası ile beş para etmez” şekline dönüşmüştür. Bunun ekonomik hesabını kim verecek ise versin bakalım! Cumhuriyetin getirdiği nokta işte budur. Cumhuriyetçiler bununla mı övünüyorlar.

-Adaletin değil de zulmün, haksızlığın, hantallığın hakim olduğu bir yargı sistemi.

-Sağlığın değil de, horlanmanın, sürünmenin, tecavüzlerin, para için lüzumsuz ameliyatların, sömürünün yaygın olduğu bir sağlık sektörü. İnsanların en merhametlisi olması gereken iki insan, hakim ve hekim bu sistemde en merhametsiz, insani değerleri yok olan insan tipine dönüşmüştür.

-Emniyet teşkilatı halkın mal-can-namus-din güvenliğini sağlamak için olması gerekirken bu hususlarda kendisinden kaçınılan, korkulan bir kurum olmuştur. 10 binlere varan faili meçhul cinayetler ve kayıp insanlar ve işkencelerin müsebbibi durumundadır.

-Cumhuriyet sisteminin savunucuları halkın imkanları ile oluşan orduyu halka karşı kullanır olmuşlar. Müslüman halkı ve inançlarını “öncelikli düşman” ilan etmişlerdir. Top ve tüfeğini halka yöneltmişlerdir. Dış devletlerin güdümündeki PKK’ya karşı bir gün dahi cephede, dağlarda bir bölüğe komutanlık etmeyen generaller, Cuma gösterilerinde camilerin etrafını çeviren askeri birliğe (bölüğe) bizzat komuta etmektedirler! Cumhuriyetçiler buna mı güçlü ordu diyorlar. Fakat iyi bilsinler ki onlar tokadı yine bu ordu eliyle yiyecekler inşallah.

-Milletin temsilcileri olarak seçilen parlamentoda kirli dosyası olmayan pek yok. Tüm kirli işlerini “dokunulmazlık” zırhı ile koruyorlar-örtüyorlar. Politikacısı, askeri-polisi hepsi de kirli işlerin içindedirler. İşte Laik Cumhuriyetin yetiştirdiği nesilden bir kesit. Nitekim “Susurluk hadisesi” bir politikacı-polis-asker portresinden bir kesiti gözler önüne sürmüştür.

-Laik Cumhuriyet çeşitli etnik kökenleri olan fakat İslâm Kardeşliğinde birleşen bu halkın arasına milliyetçilik tortularını, fitnesini serpmiş, bölücülük yapmıştır. İslâm’ı hayattan atınca, o kardeşliğin ortak paydası yok olmuş. Onun yerine “Türkiye Milliyetçiliği”, “Atatürk milliyetçiliği” dedikleri ne olduğu belirsiz bir şey yerleştirilmek istenmiş. Bu uyduruk kimlik zorla kabullendirilmek istenmiştir. Türkçe bile bilmeyen ve Türk olmayan Kürtlerin karşısında “Ne mutlu Türküm diyene” diye pankartlar asılmış ve bu zorla o insanlara söylettirilmeye çalışılmıştır. Tabii ki bu icraatlar Kürtleri mutlu etmemiş, onların kalbine husumet tohumları serpmiştir. Bu durumu da dış güçler değerlendirip bugün Türkiye’nin karşı karşıya geldiği bölünme tehlikesi boyutuna gelinmiştir. Tabii ki bunun birinci derecede suçlusu Apo ve destekçileri değil bilakis Laik T.C. Devleti zihniyetidir. Laik Cumhuriyet, Türk halkını da mutlu etmemiştir. Yukarıdaki çizdiğimiz manzara karşısında kim mutlu olabilir ki “bir avuç dönme” azınlık dışında...

Evet Laik Cumhuriyetin bu halka sunduğu sadece kirlilik-karanlık, zulüm, fakirlik olmuştur. Kirli toplum, kirli siyaset, kirli ekonomi, kirli yargı, kirli sağlık vb. hep kirli... Cehalet karanlığı tağuti zulümat...

Kurulurken sakat doğan bu Laik Cumhuriyetin temelleri çürüktür. Çünkü batıla dayanmıştır. Avrupa ve Amerika devletleri de güçlü ve sağlam temeller üzerinde değillerdir. Karşılarında şu anda gerçek rakip yani Hakkı temsil eden hakka dayalı Raşidi Hilâfet Devleti olmadığı için güçlü görünüyorlar. Laik Cumhuriyetçilerin örnek aldıkları Avrupa ve Amerika toplumları aslında köhneleşmiş bir ağaca benzemekteler. Çünkü o ülkelerin bazı yetkililerinin sık, sık açıkladığı gibi toplumun temel öğelerinden birisi olan aile çözülmektedir. Bu şunu gösterir; Sistemleri iflas etmiştir. Yani Laik, demokratik cumhuriyeti, liberal ekonomik düzenleri iflas etmiştir. Sistem insan ve toplum için vardır. Avrupa’da fertler mutlu değil. İntihar olayları gittikçe artıyor. Uyuşturucu müptelalığı gittikçe artıyor. Mutlu olsalar insanlar niçin ölmek ya da uyuşmak istesinler! Yani sistem fıtrata mutabık değil ki, insanlar o sistem içinde mutmain olsunlar. Onun için oradan bu yollarla kaçmak istiyorlar. Sistem, toplumu da bir arada tutamıyor. Zira toplum, alakalar yumağıdır. Bu yumağı ören ise sistemdir. Bir sistem düşünün ki fıtri bağ olan anne-baba-kardeş evlat bağını bile koruyamıyor hatta çürütüyor. Aile çözülüyor. Hem de çekirdek aileyi anne-baba-evlat bu üçünü dahi bir arada tutamıyor. Bu sistem toplumu koruyabilir mi? O toplumda insani, ahlaki, ruhi değerler yok olur. Çözülmeler, kamplaşmalar, çatışmaları doğurur. İnsanları birbirlerinin kurdu haline getirir. İşte çağımızda yaşanan da budur. Avrupa ve Amerika toplumlarında aile içi tecavüzlerin, 5-10 Dolar için insan öldürmelerin hatta çocuklarını satmalarının nedeni budur. Durum bu merkezde iken Laik Cumhuriyetçiler hala “Avrupa’da ne varsa hepsini alacağız” diyorlar... Oradan Avrupa modeli mi, Amerika modeli mi diye sistem ithal etmeye çalışıyorlar. Bu şaşkınlık değil de nedir?

Evet Laik Cumhuriyet Devleti Allah’a, İslâm akidesine dayanarak değil de çağdaş tağuti zihniyete, laikliğe ve kâfir Avrupa devletlerine dayanarak, yani onları veli (dost-yardımcı) edinerek kurulduğu için örümcek evine benzemektedir. Zira bunu Rabbımız şöyle bildirmektedir:

“Allah’tan başka veliler (dost-yardımcılar) edinenlerin durumu kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Halbuki evlerin en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi.” (Ankebut: 41)

Laik Cumhuriyetçiler örümcek gibidirler. Sistemleri, devletleri yani evleri de örümcek evi gibidir. Çürüktür, zayıftır. Laik cumhuriyetçiler o örümcek zihniyetlerinden dolayı benimseyemedikleri İslâm’ın yükselen ilerleyişi karşısında artık çökmek üzere olan sistemlerini kurtarmak hususunda paniğe düşmüşler. İslâm’ın gelişi ile sonlarının yakın olduğunu gördüklerinden kalplerine korku düşmüş ve panik içinde kendi elleri ile kendi evlerini başlarına yıkmaya başlamışlardır. Onların bu kötü akıbetleri Rabbımıza kulak verip de ibret almayışlarındandır. Halbuki Rabbımız tüm insanlığı şöyle uyarmaktadır:

“Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ı tespih etmektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir. ehli kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünleri yurtlarından çıkaran O’dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah’ın azabı, onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki evlerini kendi elleriyle hem de müminlerin elleriyle harab ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.” (Haşr: 1-2)

İbret alın ey Laikler! Ne siz Avrupa’yı ne de Avrupa sizi o kötü sonunuzdan kurtaramayacaktır. Kendinize gelin, hidayete girin. Siz de bu sapıklıktan kurtulun, şu Müslüman halk da sizin tağuti zulümatınızdan kurtulsun.

İbret alın ey Müslümanlar! Allah’a dayanın. Ne Avrupa’nın, ne Amerika’nın orduları, silahları, onları ne de onların desteğindeki Batı Çalışma Grubu kuran Laikler Allah’a karşı galip gelebilirler... Elbette ki gelemezler. Yılgınlık göstermeyin. Azm edin, Allah’a dayanın. İnsanlığı zulümattan nura kavuşturacak küfür, zulüm, fesad kirliliğinden arındıracak, hidayet, rahmet, şifa dini olan İslâm’ı hayata hakim kılacak ve onu aleme izzetle, onurla davet, tatbik ve cihad yoluyla taşıyacak olan Raşidi Hilâfet Devleti’ni kurmak için çalışın... Kurtuluşa erin!

“O halde kim tağutu inkâr edip Allah’a inanırsa, sağlam kulpa yapışmış olur ki o hiç bir zaman kopmaz. Allah işitir, bilir.Allah inananların velisidir (dost ve yardımcısıdır). Zira onları zulümattan kurtarıp aydınlığa çıkarır. İnkar edip kâfir olanların velisi ise tağuttur. Çünkü onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. Onlar ateş ehlidirler orada devamlı kalıcıdırlar.” (Bakara: 256-257)

Sayı 103...1418-Recep...1997-Kasım