Siyasî kimseler iki çeşittir. Birincisi
insanların işlerini yürüten ki bunlara yönetici deniliyor.
Diğeri ise bu yürütmeyi kontrol ediyor ve buna göre
yöneticileri hesaba çekiyor. Buna muhasebe deniliyor. İkincisi direkt olarak işleri yürütmüyor,
yani yönetici olmuyor, fakat bu işleri yürütme işiyle
ilgileniyor, hataları gösteriyor, düzeltilmesini sağlıyor
ve fikir sunuyor. Onsuz yönetimin düzgün olması mümkün değildir.
İnsanlar için yönetim ne kadar lazımsa
muhasebe de o kadar lazımdır. Bu iki iş bir arada beraber
bulunmalıdır. Biri eksik olursa fesat ve bozukluk olur.
Bu sebeple Kur’an ve Sünnet bu iki hususun
bulunmasının gerekliliğine ve farz olmasına dair çok ayet
ve hadis içermiştir.
Yönetimle, zulme karşı çıkmakla,
marufu emretme münkeri nehyetmek ve yöneticilere hesap
sormakla ilgili pek çok ayet ve sahih hadis vardır. Böylece
İslâm yönetime ve muhasebesine büyük ehemmiyet vermiş
oldu.
Bununla beraber, bu iki hususun bulunması
yanında şu iki hususa ihtiyaç vardır: Yönetici itaat
edilmeye ve muhasebeci dinlenilmeye muhtaçtır. Yöneticiler
itaat edilmezse işleri yürütemezler. Muhasebecilere kulak
verilmezse yönetim düzgün olamaz.Doğrusu muhasebeciler yöneticilere
itaat ederler ve yöneticiler de
muhasebecileri dinlerler.
Yöneticiler azdır, fakat muhasebeciler tüm
müslümanlardır.
Bu yönetim ve muhasebe belli fikir ve
ölçülere göre olmalıdır. Müslümanların yönetimi İslâm’dan
başka olamaz. Çünkü, onlar yalnız İslâm’ı hak ve
doğru olarak kabul ettiler. İslâm sadece inanç, ibadet ve
ahlaktan ibaret değildir. Bunlarla beraber bir hayat
nizamıdır. İnanç onun akîdesidir. İbadet
ve ahlâk şeriatından birer parçalardır. Şeriat yasalar
demektir. Ama bu yaratıcı olan Allah’ın yasalarıdır.
Allah’ın şeriatı veya yasaları ibadet ve ahlâka ek olarak
yönetim, ekonomi, içtimai nizamlar, öğretim, iç, dış ve
harp siyasetlerini içerir. Ayrıca bunları korumak için
ceza kanunlarıdır. Bunları uygulamak için de metottur. Her
yasanın ve kanunun uygulama metodu vardır.
İşte İslâm bunlardan ibarettir. Biri
müslümanım diyorsa bunlara inanıyor demektir. O zaman İslâm
yönetimi ve Devleti bunlardan oluşur. Yönetici ancak bunları
uygular. Ancak, bu durumda yöneticiye itaat edilir, ama,
bunlara muhalefet ederse ne derse desin itaat edilmez, seçilmez
ve desteklenmez Onun hikmeti vardır. O ileri görüşlü ve uzağa
bakıyor gibi iddialar ancak cahillerde geçerli olur. Akıllarını çalıştıranlar sadece İslâm’ın
tatbikini kabul ederler.
Muhasebe de buna göre olur. İslâm’a uydu
mu, uymadı mı? Güzel uygulandı mı, uygulanmadı mı?
Adaletle hükmetti mi hükmetmedi mi? En uygun uygulamayı
yaptı mı yapmadı mı?
Her yönetici otoriter ve güçlü bir
iradeye sahip olmalıdır. Çünkü,
yönetim işi çok ağır ve meşakkatlidir. Herhangi bir güce
boyun eğerse bu yöneticinin zayıf ve aciz olduğu
anlaşılır. Uyarılır, kendisini kurtaramazsa azledilir.
Askerlere, veya yabancı güçlere veyahut belli zümre ve
çetelere veyahut belli teşkilatlara boyun eğerse zayıf ve
aciz olduğu kabul edilir. Hatta, halka boyun eğmez sadece
Allah’ın şeriatına boyun eğer. Çünkü, egemenlik halkın
değil şeriatındır. Muhasebe var demiştik. Ama İslâm
ölçülerine göre olur. Halk otoritesini yöneticiye teslim
etti. Fakat, halk İslâm egemenliğine boyun eğer.
Yönetici herhangi bir taviz göstermeden
İslâm’ı tam uygulamak için güçlü iradesini kullanır.
Zayıf iradeye sahip olanlar kolayca taviz gösterirler ve diğer
güçlere boyun eğerler.
Peki nasıl kişiler otoriter ve güçlü
iradeye sahip olurlar? İnsan canı, malı, makamı ve diğer
değerleri için korkusu yoksa, bunları ideolojisi uğrunda
feda etmeye hazırsa ve sadece ideolojisinin egemenliğini düşünüyorsa
bunun otoriter ve güçlü iradeye sahip olduğu anlaşılır.
Bugün bu fikre sahip olursa, hapse atılırsa ve ne tür eziyet
görürse görsün fikri ve ideolojisi üzerinde sebatlık gösterirse
ve yönetici olursa otoriter ve güçlü iradeye sahip olan
yönetici olur.
Buna göre yönetici yetiştirmeliyiz.
Öldürülecek veya parçalanacak duruma düşse bile ruhsatı
kullanmaz ve fikirlerine bağlı kalır. Çünkü, Resulullah
(S.A.V.) sebatlık gösteren ve ruhsatı kullanmayanı övdü ve
üstün kıldı. İki elçiyi Müseyleme’ye gönderince
Müseyleme ya kendi sahte peygamberliğini kabul eder ya da sizi
öldürürüm tehdidi karşısında biri ret edip sebatlık gösterince
öldürüldü,diğeri ruhsatı kullanıp kabul etti ve bu
şekilde kurtuldu. Resulullah (S.A.V.) kurtulan kimse dönünce
ona şöyle dedi: “Sen ruhsatı kullandın fakat o senden daha
üstündür.” Resulullah (S.A.V.) Ammar’ın annesi Sümeyye
ve babası Yasir (R.A.)’e “Sebatlık gösterin, sizin için
cennet var” dedi. Ammar ruhsatı kullanmışsa babası ve
annesi ondan daha üstün idiler.
Tarih boyunca güçlü ve iradeli
yöneticilerin yönetime geçmeden önce bin türlü eziyet
görüp sebatlık gösterdiklerini görürler. Başta Resulullah
(S.A.V.) ve Raşîdi halifeler.Yönetime geçmeden önce büyük
eziyet ve sıkıntılar çektiler. İslâm Devleti’ni kurup
iktidara geçince otoriter ve güçlü oldular.
Türkiye’deki yöneticilere bakın, hep
zayıf, hep acizdirler. Yetkilerini bile kullanmaya cesaret
edemiyorlar, askerlere devrediyorlar. Amerika’ya veya Avrupa’ya
veyahutta İsrail’e uyarlar. Bunları iktidara geçmeden önce
gördük. Tavizkâr idiler. İktidara gelince aynı hal
üzerinde devam ettiler.
Bundan dolayı, bütün eziyetler, tazyikler
ve hapis cezalarına rağmen fikirleri üzerine sebatlık gösteren
Müslümanlar yönetici olmalıdır. Ümmet
bunları destekleyip yönetime getirmelidir. Bunlar sadece
şeriatın egemenliğini kabul ederler. Türkiye’nin kurtuluşu
ancak bunlarla olur. Hizb-ut Tahrir’in
güçlü gençleri bu tip müslümanlardandır. O zaman
ümmet bunları destekleyip yönetime getirmelidir. Bunun
mesuliyeti ümmetin boynundadır.
Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz,
size Allah'tan onların topladıklarından hayırlı bir
mağfiret ve rahmet vardır. (Ali İmran:157)
|