İSLAM’A DAVET

Ahmet Mahmut

ŞERİATIN METODUNA AYKIRI ÇIKIŞLAR-4

Önceki sayının devamı

Bazı Müslümanlar şöyle görürler; Bu gün izlenmesi vacip olan değiştirme metodu olan yöneticilerin yüzüne silah çekmektir.

Bu anlayışın sahiplerine saygı gösterdiğimiz halde onların görüşlerine muhalefet ediyoruz. Bunun nedeni şöyledir: Bu konuyla ilgili hadisin üzerine indirileceği ve onunla tedavi edildiği vakıayı bilmek lazım. Buna menatı araştırmak denilir. Bu araştırma yapılınca hadise ait sahih kavrayış ortaya çıkar. Nitekim, bu hadis şeri biat la biat edilip Darul Islam daki var olan yönetici olan imamı ele almaktadır. Zira bu biat’la bu imam Müslümanların halifesi olmuştur.

Bu imanın yönettiği ülke Dar’ul İslam olur. Çünkü, onu İslam’la yönetir. Emniyeti de Müslümanların elinde olur. Bu durumda müslümanların bu imama itaat etmeleriyle memur edilmiş olurlar. Eğer bu yönetici Allah’ın indirdiğinden bir hüküm-den dahi ayrılıp delilin şüphesi bulunmadan, onun yerine küfür hükmünü uygulamaya başlarsa müslümanların onunla kılıçla çekişmeleri emir olundu. Konumuz olan bu hadis derince düşünülürse bu neticeye varılır.

Auf bin Malik El-Eş Ce’i şöyle demiştir. Resulullah (s.a.s)’in şöyle dediğini işittim. “Sizin hayırlı imamlarınız onlar ki, kendilerini seversiniz onlarda sizi severler. Onlar için (Allah’a) dua edersiniz, onlarda sizin için dua ederler. Şerli imamlarınız onlar ki, kendilerine buğuz edersiniz, onlarda size buğuz ederler. Onları lanetlersiniz, onlarda sizi lanetlerler.” Denildi ki; “Ey Resulullah onlarla kılıçla mı çekişelim? Dedi ki aranızda salatı (namazı) ikame ettikçe hayır. Eğer yöneticilerinizden hoşlanmadığınız bir şey görürseniz onların bu amellerinden nefret edin. Fakat itaatten elinizi çekmeyin”. (Müslim).

Salatı veya namazı ikame etmekten maksat, şeriat ahkamını uygulamaktır. Bu bir kinayedir. Ayrıca bir şeyi kendisinin en bariz kısmıyla adlandırmaktır.

Dar’ül Küfür yöneticisinin vakıası tamamen farklıdır. Bu yönetici müslü-manları yönetiyorsa da onların imamı değildir. Şeriatın talep ettiği gibi şeri yolla üzerlerine yönetici olarak tensip edilmemiştir. Onlar İslam’ı uygulamak için taahhüt etmemiştir. Oysa İslam hükümlerini kendileri üzerlerine uygulaması farzdır.

Üstelik, bizim vakıalarımıza ve durumlarımıza baksak değiştirme operasyonu yapmak için silahı çekme işi gerekeni gerçekleştirmez Çünkü, mesele sadece yöneticiyi değiştirme konusunu aşar. Mesele insanları İslam’la yönetmektir. Bu yönetim işlerini üstlenecek devlet adamları ve İslami siyasi ortama ihtiyaç vardır. İslam’la yönetmek o kadar kolay değildir ki, bir asker veya bir komutan ne kadar samimi olsa ve ne kadar askeri yeteneği varsa da onu uygulasın. İslam’la yönetmek işi uzmanlığa dirayete, olayları izlemeye ve belirgin şeri kavrayışa muhtaçtır. Şöyle ki; Resulullah (s.a.s)’in şu metodu bütün gerekenleri temin eder!!.

Bu davet metodu;

1- İslam devleti kurulmadan önce uzun yıllarca İslam davetini yüklenip dirayeti ve uzmanlığa sahip olan mümtaz siyasi müslüman lideri hazırlar. Bu dava adamı: davayı yüklenirken kafir devletlerin hilelerini, aldatmalarını, dehalarını ve bütün kurnaz entrikalarını öğrenir. Onlar artık onu aldatamaz. Devleti bunlardan koruya-bilir ve dünya devletleri arasında kendisine layık olan makama oturtabilir. Böylece, bu devlet, peygamberlik yolu üzerine giden hidayetli ve hidayeti taşıyan Raşidi Hilafet olur.

2-Devletin kuruluşundan önce dava yüklerini üstlenen mümin olan gençlerin varlığını sağlar. Bunlar ile dava işleriyle ilgilenen müslümanlarla beraber İslami siyasi ortamı oluştururlar. Bunlardan Valiler, Cihad emiri, Elçiler ve diğer devletlere gönderilecek davayı taşıyanlar olacaktır.

3-İslam’ı kucaklayan ve devletini himaye edecek halkçı tabanı tesis eder.

4-Eğitilmiş kuvvet ehlini sağlar. İnsanlar bunların karşısında değil onlarla beraber olunca güçleri daha fazla artacaktır. Özellikle yöneticiler ve yönetim onlarla beraber olup yöneticiler onların kuvvetleri-ne dayandıklarında kuvvetleri daha fazla artar. Nitekim, onlar Allah’ın kendilerine kıldığı farzı yerine getiriyorlar. Bu farz ise İslam’ı uygulamak ve dini yükseltmektir.

Öte yandan, silahlı mücadele mala, silaha ve eğitime muhtaçtır. Bu ise silahlı teşkilatın gücünü yıpratır. Bu nedenle, böyle teşkilatlar başkalarına dayanmak zorunda kalabilirler. Bu ise onların düşüşlerinin başlangıcı demektir. Üstelik Müslümanlar bu yolu denediler kendilerine vebal oldu.

Silahlı mücadeleyle değiştirmenin şeri metod olmadığını söylediğimiz zaman, ahdi ve akrabayı tanımayıp müslümanlara her eziyeti indiren zalim yöneticiler lehine veya onları korumak için söylemiyoruz. Tersine dinde kardeşlerimiz olup silahı çekenler lehine söylüyoruz. Onlara samimi olarak nasihat gösterip onların ve bizim çabalarımızı şeri metotta birleştirmek istiyoruz.

Onlara şunu da hatırlatıyoruz; Mekke iken sahabeler (r.a) Resulullah (s.a.s)’ den silah çekmek için izin istediler. Resulullah (s.a.s) onları engelleyerek onlara şöyle dedi; “ Af etmeyle emredildim kavim ile kıtal yapmayın (savaşmayın)” (ibni hişam siyeri)

Böylece Resulullah (s.a.s)’in davet metodunu izleyenlerin davranışlarını destekleyen deliller ard arda gelir. Bu metoda herhangi bir ekleme yapılmaz. Ondan herhangi bir şey eksiltmez. Onda herhangi bir değişiklik yapılmaz. Böyle şey olursa davaya, cemaata ve Islam ümmetine kötü iz bırakacaktır.

Buradan hareket ederek şeriatı ve Resulullah (s.a.s)’in metodunu güzel şekilde okumak ve incelemeye özen gösteriyoruz ki, Resulullah (s.a.s)’i güzelce örnek edinme işi gerçekleşsin. Ve Tevfik ve muvaffakiyet Allah’a dayalıdır.

“Ey inananlar! Yakınınızda bulunan inkarcılarla savaşın; sizi kendilerine karşı sert bulsunlar. Bilin ki Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.”(Tevbe:123)