İSLAM ÜMMETİ VE DEVLETİ İÇİN SİYASİ
MESELE
Siyasi Meselenin manası ise; Ümmet ve
Devletle olan işleri gütmeyi gerektiren hususları ittihaz
etmeye, onları (ümmet ve Devleti) zorlayan konudur.
Bu konu genel olabilir.
Böyle olunca, bu konu siyasi meselenin ta kendisi olur. Bu konu
özel olunca bir siyasi mesele teşkil eder. Bu hususun bir
kısmı olunca, Meselenin cüzilerinden bir cüzü veya bir konu
olur.
Misal olarak, İslam Ümmetiyle karşılaşan
ve işleri yürütmeyi gerektiren hususları ittihaz etmeye
ümmeti zorlayan konu Hilafeti tekrar kurmaktır. Bu nedenle, Ümmetin
siyasi meselesi budur. Filistin meselesi ve Kafkas
memleketlerinin meselesi gibi onun dışındaki meseleler
Ümmetin siyasi meselesinin birer cüzi meseleleridir. Bunlar
İslam Ümmetinin karşısında durup bir çözüm gerektiren ve
bir takım işleri gütmeye ümmeti zorlayan meseleler durumunda
olsa dahi Hilafetin tekrar kurulmasının birer kısımları
olarak devam eder.
İslam Devleti kurulduktan sonra onun
meselesi şöyle olur; İçeride İslam’ı uygulamak ve
dışarıya daveti taşımaktır. Eğer, İslam devleti
İslam’ı güzelce uygularsa ve devletler arasındaki
kişiliği kuvvetlenirse onun siyasi meselesi şöyle olur;
Allah Tealâ'nın kendi dinini bütün sair dinlere egemen
oluncaya kadar dünyanın her tarafına İslam davetini yüklenmektir.
Siyasi Mesele; yerine getirilmesi şeriat
tarafından icap ettirilip ümmetle ve devletle karşılaşan
önemli ve temel konu olunca devlet bununla ilgili şeriatın
emrettiği şekilde bunu yerine getirmeye çalışmalıdır.
Bununla ilgili direk delile ihtiyaç yoktur. Çünkü,
meydana gelen olaylar üzerine şeriatın ahkamının tatbik
edilmesinden bir parçadır. Buna göre siyasi mesele meydana
gelen olayların değişmesiyle değişir.
Resulullah(s.a.s) Mekke’deyken ve daveti yüklenirken
onun siyasi meselesi İslam’ı duyurup yaymak idi. Bu
nedenle, Ebu Talip Resulullah (s.a.s)’e şöyle deyince “Senin
kavmin bana gelip sana daha önce dedikleri gibi şöyle böyle
dediler. Bu sebeple kendimi ve kendini düşün ve bunun
üzerinde dur. Taşıyamadığın şeyleri bana taşıtma”
Resulullah (s.a.s) amcasının kendisini rezil edip Kureyşe
teslim edeceğini ve kendisine yardım etme hususunda zaafa
uğradığını zan ederek ona şöyle demiştir. “Ey Amcam
Allah’a yemin ederim ki bu davayı terk etmek şartıyla sağ
elime güneşi ve sol elime ayı koysalar onu bırakmam. Ya
Allah bunu yükseltip hakim kılar ya da onun uğrunda helak
olurum”
Resulullah (s.a.s) Medine’deyken devleti
kurduktan ve küfür başı baş düşmanı olan Kureyşle bir
kaç savaşta çatışınca onun siyasi meselesi İslam’ı
duyurup hakim kılmak olarak devam etmiştir. Bu nedenle,
Hudeybiye’ye ulaşmadan önce Umre yapmak üzere Mekke’ye doğru
giderken bundan Kureyşin haberi olunca onunla savaşmak
maksadıyla yola çıkması üzerine Kaab oğullarından bir
adam Resulullah (s.a.s)’e şöyle demiştir. “Kureyş senin
gelişini duymuştur. Bu nedenle seninle karşılaşmak için çıkmışlar.”
Kaplan derilerini giydiler ve Muharebe mevkiine indiler. Mekke’ye
girmeni engellemek için Allah üzerine birbirlerine söz
verdiler. Resulullah (s.a.s) bunun üzerinde şöyle demiştir. “Kureyş’e
Vay! Harp onları helaka düşürmüştür. Onlar aleyhine ne
oluyor ki; benim sair Araplarla temaslarımı engellemeye çalışmaktalar”
şöyle devam etmiştir. “Kureyş kendini ne sanıyor?
Allah’a yemin ederim ki Allah’ın beni onunla gönderdiğinin
uğrunda onun (İslam’ın) egemen oluncaya kadar veya bu boyun
bu vücuttan ayrılıncaya kadar cihat etmeye devam edeceğim.”
Bu iki durumda da Siyasi mesele birdir.
Ancak, birinci durumda Resulullah (s.a.s) Allah dinini hakim
kılıncaya kadar İslam’a davet etmek üzere ısrarını göstermiştir.
İkinci durumda ise İslam Devletinin kuruluşunda Allah dinini
hakim kılıncaya cihat etmek üzere ısrarını göstermiştir.
Resulullah (s.a.s) Kureyş’le sulh yapınca
en büyük fethi gerçekleştirmiş oldu. Çünkü, bu sulh
Mekke’nin fethini hazırlamıştır. Ayrıca Arapların
Resulullah (s.a.s)’e gelip grup grup Allah’ın dinine
girmeye başlamışlar. Bu dönemde Resulullah (s.a.s) için
siyasi mesele yalnız İslam’ı yükseltmek değil bütün
dinlere hakim kılmaktır. Bunun yolu, Rumlar ve Persler gibi
başka din mensuplarının devletlerine saldırmaktır. Bu
nedenle Resulullah (s.a.s)’e Fetih suresi indirilmiştir. Bu sürede
şu ayet vardır.
Bütün
dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini, doğruluk
rehberi Kur'an ve hak din ile gönderen O'dur. Şahid olarak
Allah yeter. (Fetih:28)
Buna binaen İslam devleti İslam’ın
tatbikini güzelce yaparsa ve şahsiyetini devletler arası
alanda güçlendirirse bundan sonra onun siyasi meselesi islamı
bütün dinlere egemen kılmak ideoloji ve din sahiplerini parçalayıp
devletlerini yok etmektir.
|