Müminleri ağır cezalarla tehdit ediyorlar.!
Fakat, mü’minlerin imanları ve sebatları artıyor.! Onlara
şeytan ve dostlarının korkutması vız geliyor.!!
Laikler tehditlerini yağdırıyorlar. Tekrar
163. Maddeyi ceza kanunlarına sokmak istiyorlar. Hem de eski
163. Maddenin içeriğinden daha şiddetli içerikli ceza
kanununu getirmeyi tasarlıyorlar. Açıklandığı gibi Milli Güvenlik
Kurulu (MGK) tasarısında bununla ilgili olarak şöyle
geçiyor:
1-Küfür
olan Cumhuriyet rejimini değiştirmek amacıyla örgüt kurmak
suçlarına 5-15 yıl ağır hapis,
2-Küfür
olan laikliğe aykırı din veya İslâm eğitimi vermek üzere
örgüt kurmak, bireysel faaliyetlerde bulunmak ve yol
göstermek suçları için 5-8 yıl ağır hapis, suçlu reşit
(baliğ ve akıl) değilse velisine 3 yıl hapis,
3-kişileri
namaz, oruç gibi dini ibadete zorlamaya 5 yıl ağır hapis,
4-Belli bir
dinin kurallarına veya inancın gereklerini ileri sürerek çarşaf,
sarık gibi sembolleri umuma açık yerlerde kullanmak suçları
için 1-3 yıl hapis,
5-Bu suçlar
basın-yayın yoluyla işlenirse cezalar %50 artırılacak,
6-İrticai
olarak adlandırdıkları İslâmî faaliyetlerde bulunanlar pişman
olup itiraflarda bulunursa cezası 7/8 oranında azaltılacak.
7-yine
de irticai olarak nitelendirdikleri
İslâmî faaliyetlerle ilgili suçlar için ayrıca 10 milyar
Lira ile 100 milyar Lira arasında değişen ağır para
cezaları getiriliyor.
8-Cezalar
ertelenmeyecek ve hapis cezası paraya da çevrilemeyecek.
9-Siyasî
partiler faaliyet ve propagandalarında dini mesajları
kullanamayacak.
10-Vakıf ve
derneklerin harcamaları, para kaynakları sıkı denetime
alınacak. İrticai olarak vasıflandırdıkları İslâmî
faaliyetlerde bulundurdukları tespit edilen vakıf ve dernekler
tasfiye edilecek.
Şüphesiz ki bu taslak İslâm ile savaşmanın
taslağıdır. Müslümanların İslâmî faaliyetlerine son
vermek için kullanılan bir silahtır. Her Müslüman bunu fark
ediyor. Bu ise cumhuriyetin nasıl bir küfür düzeni olduğunu
her müslümana idrak
ettirebilecek bir vesiledir. Dini hayattan ve devletten
uzaklaştıran lâik fikirlere sahip olun ve İslâm ile savaşanların
hâlâ 1920, 30 ve 40’larda yaşadıkları görülüyor.
Müslümanların uyandıklarını ve bu şekilde onların müslümanları
daha da uyandıracaklarının farkında bile değiller. O eski
senelerde Müslümanlar pek uyanık değillerdi. Yoksa, Hilâfet
yıkılamazdı. Son adama kadar savaşılır ve o
yıktırılmazdı. Şimdi ise, aldatıcı Cumhuriyet sistemini
denedikten sonra bu sistemin ne kadar batıl ve çürük olduğunu
gördüler. Osmanlıların hatalarını öğrendiler. Bu nedenle,
Raşidî Hilâfete talip oldular. Sivillerden ve askerlerden
olan lâikler bu memlekette azınlıkta olup varlıklarını
kaba kuvvete ve cezaları indirme konusuna bağlıyorlar ve bu
yollara başvuruyorlar.74 sene sonra bu halkın Cumhuriyeti
benimsemediğini gördüler. Çünkü, Cumhuriyet yabancı bir
fikir olup Mustafa Kemal tarafından dışarıdan ithal
edilmiştir. Müslümanların inançlarına terstir. Bundan
dolayı Kemalistler bu yabancı varlık olan Cumhuriyet için
korkmaya başladılar. Zira, halka bu küfür sistemini
benimsettiremediler. Ayrıca, bu Cumhuriyet zorla ve aldatmaca
ile kurulmuştur. Müslümanların rızası yoktu. Cumhuriyeti
yerleştirebilmek için 10 binlerce (veya bazı rakamlara göre
100 binlerce) Müslüman’ı katletmişlerdir. Özellikle âlim,
fakih, hoca ve İslâm bilgisinden nasibini almış kimseler
katledilmiştir. “İstiklal mahkemeleri” adıyla mahkemeler
kurdular ve şu ana kadar cumhuriyetciler tarafından bu
mahkemelerde ne kadar insanın yargılandığı, ne kadarının
katledildiği, nasıl yargılandığı ve gerekçeleri nelerdir
diye bir açıklama yapılmamıştır. Belgeleri gizlidir ve
asla ortaya çıkartılmıyor, çıkartmaya cesaret edilemiyor.
Bu gün ise tekrar eski karanlık ve zulüm
günlerini canlandırmaya çalışıyorlar. Cellât ve kasap
olan Mustafa Kemal’i onların bir atası veya bir babası
olarak sayıp milleti onunla korkutuyorlar. Her yere heykelini
dikiyorlar ve resimlerini asıyorlar. Bu umacı milletin gözlerinde
tekrar gözüküp millet korksun diye. Fakat, bu Atatürkçüler
Müslümanların ileriye yönelik değişip, İslâm’ı daha
iyi kavramaya başladıklarını hissetmiyorlar mı? Hissetmiş
olmaları gerekir.
Ayrıca, bu lâikler eski kafayı değiştirip
akıllarını açmalıdırlar; lâikliğin bozuk olduğunu, akla
ve fıtrata aykırı olduğunu idrak etmelidirler. Yoksa
papağan gibi Atatürk, lâiklik, Cumhuriyet ve benzerlerini
tekrar edip durmasınlar. Batılılar İslâm’ı tanımış
olsalardı İslâm’ı kabul edip rejimini hakîm kılarlardı.
Hıristiyanlıkta hayat ve devlet sistemi yoktur. Kilise
krallarla birleşerek kendilerine musallat oluyordu. Madem ki
inandıkları hıristiyanlık dininde nizam yoktur, niçin
kilise kendilerini din namına eziyor? Neden krallar
otoritelerin sağlamlaştırmak için dini istismar ediyor? Bu
sebeple, batılılar kilise adamlarına, krallara ve yönetimlerine
baş kaldırdılar. Bu çatışma bir uzlaşmaya götürdü.
Dini hayattan, devletten ve siyasetten ayırmaktır. Buna lâiklik
denilir. Bu batılılar için doğru fikir olarak gözüktü. Bu
nedenle lâik devrim halklar tarafından geldi ve yöneticilere
karşı idi. Fakat, biz burada batılılara İslâm’ın gerçeğini
gösterince şaşırıp kalırlar. Onlarla bizim münakaşalarımız
olmaktadır. Zannediyorlar ki; İslâm Hıristiyanlığa benzer.
Çünkü,şumüllü kıyas yapıp mantık yürütüyorlar:
İslâm bir dindir. Her din hıristiyanlık gibi sırf ruhanîdir.
Öyleyse İslâm sırf ruhanî bir dindir. Siyasî bir fikir
veya bir ideoloji değildir. Ama, İslâm’ın apayrı bir
din olup tam bir ideoloji olduğunu idrak edince tutumları
değişir, bazıları da Müslüman olabiliyor.
Türkiye’deki lâiklik halkın devrimiyle
ortaya çıkmadı. Yöneticiler Batıdan ithal edip zorla halka
yutturmaya ve uygulamaya çalıştılar ve hâlâ çalışmaktadırlar.
Hatta, lâik generaller Batı Çalışma Gurubu diye bir
örgüt kurup İslâm’a karşı savaşlarını ilân etmişlerdir.
Oysa bunlar, diğer lâikler ve sivil laikler İslâm’ı
incelemeye yönelip akıllarını çalıştırırlarsa bu duruma
düşmezlerdi. İslâm’ın gerçeğini öğrenmeye
yanaşmıyorlar. 1985-86’da biz Hizb-ut Tahrir mensupları
olarak, İstanbul’daki sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanırken
askerlere İslâm’ı incelemeye ve onlarla tartışmayı
teklif ettik. Hizb-ut Tahrir’in çıkarttığı İslam’i
Anayasa, İslam’daki Yönetim Nizamını, İslam’daki
Ekonomik Sistemi, Dış Siyaset ve diğer İslâm siyasetlerini
onlara, cumhurbaşkanına, Başbakana, bakanlara,
milletvekillerine, hukukçulara ve diğer yetkililere sunduk ve
onları bunlar üzerinde konuşmaya hazır olduğumuzu bildirdik.
Fakat, mahkeme bizim teklifimizi ve talebimizi geri çevirdi.
Nitekîm Hizb-ut Tahrir mensupları defalar-ca İslâm nizamını
ve siyasetini açıklayan yazıları onlara göndermişlerdir.
Bu lâikler akıllı ve insaflı olmuş
olsalardı ve akıllarını açıp düşünselerdi, gerçeği öğrenirlerdi.
Fakat, gözleri batıdan başka bir şeyi göremiyor. Batılı
olma hastalığına yakalandılar. Bu sebeple, İslâmı görmeye
tahammülleri yoktur. Onu incelemeye hiç hazır da değillerdir.
Ona karşı akıllarını ve kalplerini kilitlediler. Bundan
dolayı; çarşaf ve sarık gibi İslâmî kıyafetleri
giyenlere 1-3 yıl arası hapis cezası vermek istiyorlar. Yine
de ibadete zorlamaya 5 yıl ağır hapis vermeyi tasarlıyorlar.
Halbuki, Müslümanlar
ibadete zorlanırlar. Başta devlet olmak üzere müslümanları
ibadet etmeye zorlamalıdır. Ancak, gayri müslimler hak dinin
ibadetine zorlanmazlar. Çünkü, onlar kâfirdirler. Ama,
Müslüman müslümanlığı kabul ettiği için Allah’a
kulluk etmelidir. Zira, Müslüman olmanın manası: Allah’a
teslim olan kimsedir. Ayrıca, İslâm her müslümanı ibadete
zorlar. Bu konuda Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınız
yedi yaşına girince namaz kılmayı emredin. On yaşına
girince namaz kılmazlarsa onları dövün.” (Buhari)
Baliğ olan kimsenin namaz
kılmazlarsa üç mezhebe göre öldürülürler. Ebu Hanife’ye
göre hapis edilirler. Lâikliğin küfür olduğunu bu ceza
taslağından anlaşılır. Nitekîm, lâikliğe aykırı din
eğitimi vermek üzere örgüt kuranlar ve yol gösterenler 5-8
yıl arası ağır hapis. Faaliyet gösterenler reşit
değillerse velisine 1-3 yıl arası hapis cezasına çarptırmayı
düşünüyorlar. Artık,
İslâmî eğitim vermek büyük bir suç sayılıyor. Hatta
velisine bile ceza geliyor.!! Halbuki, bu Müslüman
topraklarda yaşayan Müslüman
halka sadece din eğitimi verilmelidir. Dine aykırı eğitim
ise yasaklanmalıdır. eğitimin temeli İslâm akidesi ve ondan
fışkıran fikirler olmalıdır. Bunun hedefi her Müslüman
çocuğa İslâm şahsiyetini kazandırmaktır. Başka bir
ifadeyle, onun zihniyeti ve nefsiyeti İslâmî olmalıdır.
Bunun da manası, İslâm açısından düşünecek, hayatta
İslâm değerlerini gerçekleştirmeye çalışacak, amelinde
İslâm ölçülerini kullanacaktır. Böylece İslâmi
zihniyete sahip olur. İçgüdüleri ve uzvî ihtiyaçlarını
şeriat ahkâmına göre doyuracaktır. O zaman İslâmi
nefsiyete sahip olur. Çünkü, onun nefsi ve ihtiyaçları İslâm’a
göre yürütülmüş olur. İşte, Türkiye’deki eğitim
siyasetinin temeli, hedefi ve faaliyeti buna göre olmalıdır. Lâik
eğitim yasaklanmalıdır. Çünkü, lâik eğitim küfür
eğitimidir. Dini müslümanın şahsiyetinden uzaklaştırır.
Müslüman çocuklarını ahlâksızlaştırır, zihniyetlerini
bozar. Müslüman çocukları resmen sapık ve anormal hale
getiriliyor. Onun amacı şehvetleri doyurmaktan başka bir şey
olamayacaktır. Bundan dolayı, lâik eğitim insanlık için
tehlikelidir de. Amerika ve Avrupa gençleri bu lâik eğitim yüzünden
hangi duruma düştüklerini görsünler. Zina, homoseksüellik
ve diğer sapık ilişkiler oldukça yaygın bir şekilde
mevcuttur. Uyuşturucu ve alkol müptelası olmuşlardır. Aile
tamamen yok olmuştur. Çocukların ebeveynleriyle ilişkileri
bozuktur. Babalarını ve annelerini tanımazlar. Yalnız
yaşamak istemektedirler. Boşanmalar oldukça artmıştır.
İhanetler yaygındır. Herkes para hırslı oldu. Parayı
kazanmak için her yolu denemektedirler. Çocukların çoğu
veled-i zina olarak doğuyor. Bu batılıların hayatlarının
ve ilişkilerinin ne kadar bozuk olduğunu Türkiye’deki yerli
lâikler bilseler veya aynı şey başlarına gelse belki
akılları başlarına gelir. Yoksa öyle şey istiyorlar ve
hoşlarına mı gidiyor?!
Batının teknolojisi onları aldatıyorsa
batılı olmayan Ruslar, Çinliler ve Japonlar aynı teknolojik
başarıyı gerçekleştirdiler. Türkiye tekrar İslâm’a
dönüp İslâm’ı uygulamaya başlarsa Batıyı teknolojide
de geçecektir. Şu
andaki Türkiye batı hayranı ve onun taklitçisidir. Böyle
bir sıfata sahip olunca da hiç bir zaman kalkınamaz ve
ilerlemez. İnsan kendi ideolojisine göre düşünmezse ve
kendine güvenmezse diğerlerinin hayranı ve taklitçisi olur.
İslâm ideolojisine göre düşünmelidirler ve kendi zihinsel
güçlerine güvenmelidirler. Batıyı ve doğuyu nasıl geri
bırakıp onları nasıl aşacaklarını göreceklerdir. Tamamen
geçmişte İslâm Hilâfet Devleti dünyanın güneşi
olmuştur ve yine de olmalıdır ve olacaktır da o asırların
teknolojisini, ilimlerini ve bilimlerini ortaya Müslümanlar çıkartmışlardı
ve böylece de ilerleme kaydetmişlerdi. Fakat, İslâm’ı
bıraktılar. Bizde batıdan teknoloji ve ilimleri alırız,
fakat onların lâik ideolojisini almayız. Çünkü, bu
ideoloji batıldır, tehlikelidir. Ayrıca teknoloji ve
ilimlerle de ilgisi yoktur. Zira, teknoloji ve ilimler
evrenseldir. Batılılardan alınabileceği gibi komünist-lerden
ve putperestlerden de alınabilir. Lâkin, ideolojilerinden ve
fikirlerinden hiçbir şey alamayız ve etkilenmeyiz. Ancak, bu
şekilde kalkınabiliriz.
Bundan dolayı, Türkiye’deki Batıdan ithal
edilen Cumhuriyet rejimi ve lâik sistemi değiştirilmelidir.
Bu gayeyle çalışan 5-15 yıl arası hapis cezasına çarptırılmaz.
Tersine ödüllendirilmelidir. Askerler böyle gençleri
kutlamalıdırlar. Çünkü, gerçekte bunlar Türkiye’nin
hayrı için çalışmaktadırlar. Bu aktif Müslümanlar
memleketi kalkındırmak ve halkı ıslah etmek istemek-tedirler.
Güzel ahlâkı, fazilet, iyi huylar ve güzel karakteri
çocuklara kazandırmak istiyorlar. Generaller memleketi ve
halkın maslahatlarını düşünselerdi sevinirlerdi. İslâm
faaliyetinden vazgeçenler ayıplana-caklar. Pişmanlığa
teşvik etmek çok kötü bir şeydir. Çünkü, davayı terk
eden günahkâr olur ve müslümanları rezil etmiş olur. Allah
ona buğz eder. Müslüman,
İslâm davasını yüklenmezse; tövbe etmeli, pişmanlık göstermeli
ve hemen davayı yüklenmek için hareket etmelidir.
Siyasî partiler dini kullanmayacak veya
istismar edemeyecekler. Siyasî partiler İslâm’a dayalı
olarak kurulmalı ve İslâm davetini yüklenmelidirler. Lâikliğe
dayalı kurulamazlar. Çünkü,
lâiklik küfürdür. Müslümanlar
küfre göre parti kuramazlar ve küfrü yaymak için çalışamazlar.
Bu sebeple İslâm’a dayalı kurulmayan ve İslâm’a davet
etmeyen partiler, vakıflar ve dernekler yasaklanmalıdır.
Sadece, İslâm siyasetini yürütecekler. Halife seçimine
girerler. Şu var ki seçimin manası demokrasi değildir.
Demokrasinin manası halkın egemenliği veya hakimiyetidir.
İslâm’da şeriat hakimiyeti ve egemenliği vardır. Halife
Kur’an ve sünneti uygulamak için seçilir ve biat edilir. Bu
nedenle, siyasî partiler demokratik olamaz, İslâmi olur.
Özet olarak, lâikler akıl sahibi olup
objektif bir şekilde düşünsünler. Ağır cezalarla müslümanları
tehdit etmekten vazgeçsinler. Çünkü, bu cezalar gerçek
müminleri korkutmaz. Daha doğrusu, müminlerin imanlarını
artırır. Müminler kâfir olan Cumhuriyeti ve lâikliği yeryüzünden
silmek konusundaki azimlerini ve ciddiyetlerini artıracaktır.
Allah’u teâla şöyle buyurmuştur:
“Müminler
şunlardır, kendilerine karşı birleştiler, onlardan korkun
denilince imanları arttı ve şöyle dediler: Allah bize
kâfidir. O ne güzel vekildir. Bu nedenle, bu müminler Allah’ın
nimetiyle ve fazlıyla kendilerine kötülük dokunmadı ve
Allah’ı razı eden yolu izlediler. Şüphesiz ki Allah
büyük fazl sahibidir. Gerçeği şeytan ancak kendi
dostlarını korkutur, öyleyse onlardan korkmayın. Eğer mümin
iseniz sadece Allah’tan korkun” (Al’i İmran: 173-175)
Ey lâikler, eğer Allah’a ve resulüyle savaşmak
ve yeryüzünde fesadı ve bozukluğu yaymak üzere ısrarlı
iseniz şu ayetle size
cevap veririz:
“Allah ve peygamberleriyle savaşanların ve
yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek
veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya
da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir.
Onlara ahirette büyük azab vardır. (Maide:33)
İşte, Müslümanları o cezalarla tehdit
ediyorsanız, Müslümanlar da sizi Allah’ın bu ayetin içerdiği
cezalarla tehdit ediyor. Bu sebeple, hemen pişman olun ve tövbe
edin, o zaman affedilirsiniz. Çünkü, bundan sonraki ayet şöyle
bir hüküm içeriyor:
“Ancak, onları yoklamadan ve cezalandırmadan
önce tövbe ederlerse bilin ki Allah affedici ve rahmet
sahibidir. (yani onları affedebilirsiniz) (Nisa-34)
Umuyoruz ki, sivillerden ve askerlerden olan
laikler yakında tevbe ederler. Müslümanlarla ve dinleriyle
savaşmaktan vazgeçerler. Bozgunculuğu ve fesadı doğuran lâikliği
terk ederler. Şeytanın dostluğundan vazgeçerler. Allah ve
Resulü’nun dostu olurlar.
|