Demokrasi, insanların çıkarttıkları bir yönetim
nizamıdır. İnsanlar bu sistemi ortaya atarken yönetim
sorununu tedavi etmek istediler. Çünkü halk, yöneticilerin
zulmünden çok çektiler. Zira, yöneticilerin yeryüzünde
Allah’ın vekili oldukları iddia ediliyordu. Bu nedenle, yönetici
insanları Allah’ın otoritesiyle yönetiyordu. Çünkü
Allah, yöneticilere insanlar üzerine otorite vermiştir. Böylesi
yöneticiler otorite ve güçlerini Allah’tan alıyorlar.
Birtakım filozof ve düşünür
ortaya çıkıp yönetim meselesini incelediler. Bunlar,
insanların yönetimi için bir nizam koydular. Bu nizama
demokrasi adını verdiler.
Demokratik sistem, insanları yöneticilerin
zulmünden kurtarmak için ortaya çıkartılmıştır. Onun
manası, yöneticiler kendi otoritelerini Allah’tan değil
insanlardan alırlar. İnsanlar da kendilerini yöneticiye
yönettirirler ve yöneticilere otorite verirler. Nitekim, batılılar
İslâm memleketlerine kültürel saldırı başlatırken
demokratik nizamı bir fikir olarak yaymaya çalışmışlardı.
Batılılar “hasta adam” olarak adlandırdıkları Osmanlı
Devletini aralarında paylaşmak için on sekizinci yüzyılın
sonuna doğru “Berlin Konferansını” düzenlemişlerdi.
Fakat, onun paylaşılması üzerinde anlaşamadılar. Lakin,
Osmanlı Devletinin demokrasiyi kabul etmesini zorlamak
üzerinde anlaşmışlardı. Bunun sonucunda Osmanlı Devleti
demokratik sistemden bir parça olan “Bakanlar Kurulunu”
kurmuştur. Böylece, Sadrazam (Başbakan) ve Nazırlar (Bakanlar)
Kurulu yönetimin bir parçası olmuştur.
Bu yüzyılın ilk çeyreğinde Hilâfet ilga
edilince, batılılar İslâm memleketlerinde Müslümanların
fikirlerine demokratik nizamıyla saldırmaya başlamışlardır.
Buna dayanarak İslâm’ın demokrasi dini olduğunu ve
demokrasinin İslâm’dan olduğunu niteleyen kitaplar
yazılmıştır. Demokrasi bu şekilde Müslümanlara
yutturulmaya çalışılmıştır. Batılılar, eski sömürgeciliğinin
şeklini değiştirip yeni bir sömürgecilik şekli ortaya çıkartarak
İslâm dünyasında demokrasiye dayanarak devletler kurmuş ve yöneticileri
tayin etmiştir. Bu yüzyılın başlangıcında demokrasiye çağrılırken
onun İslam’dan olduğu esasına göre çağırdılar.
Çünkü, o zamanlarda kalplerdeki İslâm’ın makamı ve
tesiri büyüktü. Fakat, bu gün öyle iddiada bulunmuyorlar.
Ancak, demokrasiyi bir yönetim nizamı olarak insanlara
kavratmaya çalışıyorlar. Böylece demokrasiyi insanlara
hükmetme sistemi olarak kabul ettirmeye yönelik bir
mücadelede bulunuyorlar. Hatta, İslâm’ı istediklerini
iddia edenlerin bir kısmı demokrasiyi benimsemeye ve ona
diğer müslümanları çağırmaya çalışıyorlar.
Başka bir ifadeyle, demokrasi, halk tarafından
çıkıp halk için halkın yönetimidir. Şöyle ki,
herhangi bir memlekette halk kendi genel iradesini meydana
getirmek için bütün bireyleri arasında kollektif kurar. Her
fert kendi zatıyla birlikte yaşadığı cemaat için bir
sözleşme yapar. Buna “sosyal sözleşme” denilir.
Bu sözleşme gereğince her fert cemaat veya toplum için
bütün haklarından vazgeçer. Her fert kendi zatıyla ve bütün
güçleriyle yüksek umumi iradenin idaresi altında katılım gösterir.
Bu sözleşmeden toplu manevi kuruluş meydana gelir. Buna siyasî
kuruluş veya devlet derler. İster buna Cumhuriyet
denilsin isterse başka bir şey denilsin. Demokrasinin manası,
insanlar kendileri devlet olacaklar. Devleti meydana getirme, yöneticileri
tayin etmek, kanunları çıkartmak ve diğer bütün konularda
bütün fertler aynı haklara sahiptirler. Kendi zatıyla sözleşmeyi
yapan herkes bunun gereğince mensup olduğu topluluğa, sahip
olduğu bütün haklarında ve hürriyetlerinden tam şekilde
vazgeçmelidir. Bu topluluğa veya bu kollektif sözleşmeye genel
irade denilir. Aynı
zamanda buna egemenlik de denilir. Böylece halk her şey olur.
Demokratik sistemin temelinde şu vardır;
Yalnız halk genel iradeyi ve egemenliği temsil eder. Egemenlik
ve irade halkın ta kendisidir.
Buna göre, kanunları çıkartmanın
yetkisi yalnızca halka aittir. Yine de yöneticileri seçme
yetkisi kendisine aittir. Devlette ve ülkede ne varsa her şey
hakkında yetki sahibi yalnızca halktır. Böylece, genel
iradenin, egemenliğin ve her şeyin kaynağı halktır. Halk
kendi kendisinin efendisidir. Aynı zamanda kendi kendini hüküm
altına alır. Nitekîm, herhangi bir ülkede halk bütün
fertlerin toplamıdır. Madem ki bunlar birer insandırlar
öyleyse bağlılıkları, dinleri, mezhepleri ve dillerine
bakılmaz.
İşte, egemenlik veya hakîmiyet genel iradenin
ta kendisi olur. Aynı anda devletin de ta kendisi olur.
Çünkü, devlet halkın toplamıdır. Yani halk kendi
kendisinin efendisidir. Bunun manası, egemenliktir ve genel
iradedir. Ancak, bu genel irade manevi bir şeydir. Bu nedenle,
halk kendi çıkarlarını sağlamak için yürütücü organ
olacak olan hükümeti seçer. Bundan dolayı, devlette şu iki
kuruluş bulunur. Birincisi yasama organıdır. Bu kuruluş
kanunları ortaya çıkarıyor. İkincisi yürütme organıdır.
Bu kuruluş halk tarafından seçilip halkın iradesini veya
kanunlarını yürürlüğe koyar. Halkın tümü yasama organı
olamayacağı için bu organı temsil edecek vekilleri seçilir.
Bu temsilciler parlamento veya millet meclisi denilen bir kurumu
kurarak orada görevlerini yerine getirirler. Böylece
parlamento veya millet meclisi genel iradeyi temsil eder.
Parlamento hükümeti seçer, devlet başkanını da seçer.
Bunlar yönetici olup genel iradenin infazıyla ilgili vekil
olurlar. Başka bir ifadeyle demokrasinin manası, halk kendi
kendine hakim olacaktır. Halk, kanunları çıkarttığı gibi
bunları uygulayacak hükümeti seçer..
Fakat tevil edildikten sonra demokraside üç
organ bulunur oldu. Parlamento tarafından temsil edilen yasama
organı, hükümet tarafından temsil edilen yürütme
organı ve hakimler veya yüksek yargı meclisi tarafından
temsil edilen yargı organıdır.
Şu anda bu üç organ Devleti temsil etmektedir:
Yasama organı halkın vekilleridir, yargı organı kanunlara göre
hüküm verendir. Ve yürütme organı ise yargıçların hükümleri
veya kararlarını ve parlamentonun kanunlarını yürürlüğe
koyandır. Bu üç organ birbirinden ayrıdır ve birbirlerinin
işlerine müdahale etmezler.
Şu var ki, demokrasinin gerçek manasıyla hiç
bir zaman var olamamış ve ebediyen hiç var olamayacaktır.
Çünkü, halk sürekli genel işlerini kontrol etmek, gözetmek
ve yürütmek için toplanması mümkün olmaz. Kendi iradesini
deruhte etmesi mümkün değildir. Bu nedenle, demokrasiyle
ilgili hile yapıp onu tevil ettiler. Hükümeti, devlet başkanı
ve millet meclisi adlı kuruluşları ortaya çıkarttılar. Şöyle
dediler: “Demokrasinin manası halk tarafından ve halk için
halkın yönetimidir.” Bu söz gerçeği aşıyor. Çünkü,
halk bir şey yürütmez. Ancak devlet başkanı veya hükümet
bütün işleri yürütür.
Şu Üç Sebepten Dolayı Demokrasi Alınmaz
Birincisi:
Bu fikrî pazarlayan ve
reklamını yapan Batıdır. Bu
kültürel saldırının bir çeşididir. Daha doğrusu, kültürel
saldırının bir parçasıdır. Kim bunu alırsa Batının kültürel
saldırısına boyun eğmiş olur. Bu kültürel saldırıya
karşı koymak ve başta olmak üzere demokrasiye karşı çıkabilmek
için demokrasiyle savaşmak ve onun alınmasını ret etmek
gerekir. Uygulamak açısından onu körükleyen yine de
sömürgeci sıfatıyla Batıdır. Batı sömürgecilik şeklini
değiştirmek için düşünmeye başlayınca demokrasiye
dayalı birer devletler kurmuştur. Bu nedenle kim bunu alırsa
sömürgeciler için propaganda yapmış, onlar ve düzenlerini
ve yerine tayin ettikleri yöneticileri desteklemiş olur. Oysa,
sömürgecilerle savaşmak, sömürgeciliği kökten söküp
atmak gerekirken varlığını yerleştiren nizamları olan
demokratik sistemiyle mücadele etmeyi gerektirir.
İkincisi:
Demokrasi, uygulamaya
elverişli olmayan hayalî bir düşüncedir.
Onu uygulayabilmek için tevil işi yapılınca bu tevilde
yalancılık esas edinilmiştir. Çünkü, millet meclisi
kanunları çıkartmıyor. Ancak, hükümet ona bu kanunları
sunuyor ve meclis ancak onları onaylıyor ve böylece onlara
kanun sıfatı takılıyor. Yine de millet meclisi hükümeti
seçmez, devlet başkanı seçer. Millet meclisi ancak bu
hükümeti onaylar. Bu onaylama şeklî olur. Üstelik, herhangi
bir demokratik ülkede halkı temsil eden milletvekillerinin
meclisi değil, devlet başkanı veya hükümettir. Ayrıca, yönetim
ancak bir kişi tarafından yürütülür. Öyleyse, halk nasıl
yönetici olacak?! Bundan dolayı, demokrasinin seyriyle ilgi
gerçek yönetimin gerçeğiyle çelişmektedir. Hatta, hayatla
bağdaştırılamaz. Bu sebeple, demokrasi düşüncesi acısından
hayalî ve imkânsızdır, tevil edildikten sonra yalancı ve
saptırıcıdır.
Üçüncüsü:
Demokrasi beşerin imalâtıdır. İnsanlar için insanlar tarafından
ortaya atılmıştır. İnsanlar
isabet edebilecekleri gibi hata da yapabilirler. Fakat Allah
(c.c.) hata yapmaz. Buna göre, yalnız Allah (c.c.) tarafından
irdirilen nizam doğru olur ve alınmalıdır. Beşer
tarafından ortaya atılan nizam ret edilmelidir.
Bundan dolayı, insanlar
Allah (c.c.) tarafından gönderilen sistemi terk ederlerse
helâk olurlar.
Demokrasi küfür nizamıdır.
Çünkü şeriat hükümlerinden
ibaret değildir. İslâm’daki yönetim nizamı Allah’tan
gelen şer’i hükümlerden ibarettir.
Bundan dolayı da demokrasi küfür
nizamı olmuştur. Demokrasiyle insanları yönetmek küfür
hükümleriyle hükmetmek demektir. Demokrasiye çağırmak, küfür
sistemine davet etmek demektir. Hiçbir durumda demokrasiye
çağırmak veya onu almak caiz değildir.
Üstelik, demokratik düzen, İslâm’daki
hükmetme nizamıyla taban tabana çelişmektedir. İslâm’ın
demokrasiyle yakından veya uzaktan hiçbir ilişkisi yoktur.
İslâm’da ümmet yöneticiyi (Halifeyi) tayin ediyorsa da onu
azletme yetkisine sahip değildir. Yasama yetkisi insanlara,
halka veya ümmete ait değil yalnız şeriata aittir. Halka ve
yöneticilere egemen olan şeriattır. Çünkü, egemenlik veya
hakîmiyet yalnız şeriattır.
Hülasa olarak demokratik
nizamda egemenlik halka ait olup buna göre yöneticinin
seçilmesi hakkı vermiş ve yasama hakkını da halka
vermiştir. Bu ise İslâm’a zıttır. İslâm’da şeriat yöneticiyi
tayin etme hakkı vermiş ise de azletme hakkını vermemiştir.
Demokraside ise halka yöneticiyi hem tayin ve hem de azletme
hakkı verilmiştir. Nitekîm, hakimiyet halka ait kılınıyor.
Fakat İslâm’da hakimiyet yalnız şeriatındır. Böylece,
demokrasi İslâm’daki yönetim nizamıyla çelişir.
Demokrasiyi almak veya kabul etmek veya ona davet etmek hiçbir
surette helal olamaz.
|