-Evrensel ve yerel İslâmi hareket arasındaki fark nedir?
-Şer’an İslâmi hareketin evrensel
mi yerel mi olması gerekir?
Bu konuyu dört noktadan inceleyelim:
Birincisi:
Herhangi bir İslâmi hareketin elbette
ki bir başlangıç noktasının olması gerekir.
Fakat başlangıç noktasının olması, bu noktanın çalışma
alanı olmasını gerektirmez. Nitekîm, peygamberimiz (S.A.V.)’in
risaleti yüklenmedeki başlangıç noktası Mekke idi. Fakat
Hilâfet’in yani İslâm Devleti’nin yıldızı Medine’de
parladı. Buna rağmen maalesef günümüzde bir çok İslâmi
hareketin başlangıç noktası çalışma alanı olarak
kalmaktadır, başka yerlere intikal etmemektedir.
Bundan dolayıdır ki İslâm alemine
baktığımızda her ülkeye ait bir İslâmi hareket
bulunmaktadır. Türkiye’de “Refah Partisi”, Tunus’ta
“Uyanış Partisi”, Cezayir’de “FIS”, Pakistan’da
“İslam Cemaati” gibi.
Bir İslâmi hareketin çalışma alanı bölgesel, yerel bir
şekilde sınırlı olursa kontrol edilmesi ve hatta yok
edilmesi kolay olmaktadır. Bir yangın gibi. Eğer yangın
başladığı yerde sınırlı kalırsa onun söndürülmesi
daha kolay olmaktadır. Fakat, farklı yerlere sirayet etmişse
o yangının kontrolü ve söndürülmesi öyle kolay olmamaktadır.
İslâmi hareket de yerel, bölgesel değil de evrensel olursa
kontrol edilmesi ve yok edilmesi kolay ve hatta mümkün olamaz.
Kâfirler ağızlarıyla Allah’ın
nurunu söndürmek isteseler de Allah (c.c.) nurunu
tamamlayacaktır.
“Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek
isterler. Kafirler istemese de Allah nurunu mutlaka
tamamlayacaktır.” (Tevbe: 32)
İkincisi :
İslâmi Hareket’in yerel olması halinde eğer başarılı
olursa başarısı sadece o bölgede kalmak zorunda olacaktır.
Zira, halklar ve ülkeler Islâm davasını yüklenmek ve İslâm
devletinin yükünü kaldırabilmek açısından aynı değildir.
Buna göre başlangıç noktası İslâm Devleti’ni korumak
için uygun olmayan bir yer ise İslâmi hareketin davayı orada
yüklenmekte ısrarcı olması, baştan kaybetmesinin yanı
sıra siyasî bir intihar olur.
Peygamber (S.A.V.) Mekke toplumunun
İslâm daveti karşısında donduğunu görünce başka toplum
aramaya başladı. Bu arayışı esnasında İslâm Devleti’nin
yükünü taşıyabilecek toplumlara özen gösteriyordu. Bu
nedenle bugün de kendisini dahi koruyamayacak çapta ufak
devletçiklerin hâkim olduğu küçük ülkeler İslâm
devletinin kurulması için uygun değillerdir. Çünkü, İslâm
Devleti risalet devletidir. İslâm
davetini alemin her tarafına cihat yoluyla taşıması onun
asıl işidir. Bunun için İslâm Devleti alemde birinci devlet
olmak zorundadır. Kendilerini dahi koruyamayacak çapta
küçük ve zayıf devletçikler/ülkeler bu misyonu nasıl
üstlenecekler?!!
Bu demek değildir ki o ülkeler ihmal
edilsin ve oralardaki halkların davayı yüklenmek
mecburiyetleri yoktur. Elbette ki o halklar da davayı yüklenmek
mecburiyetindedirler. Oralarda da çalışma yapılır, dava yüklenilir.
Ancak bu iş oralarda Devleti kurmak kastı ile değil de başka
bölgelerdeki çalışmalara endeksli olarak yürütülür.
Üçüncüsü:
İslâmi hareketin evrensel olması durumunda, İslâm
Devleti kurulduktan sonra halkı Müslüman ülkeleri birleştirebilmek
daha kolay olur. Çünkü,
evrensel İslâmi hareketin o ülkelerde elemanları olur. Bu
elemanlar o ülkelerdeki kamuoyunu İslâm Devleti ile birleşmeye
hazırlarlar. Böylece, fazla kan akıtılmadan ve husumetler
oluşmadan o ülkeler İslâm Devleti’nin Tevhit bayrağı
altında birleşebilirler. Çünkü o ülkelerdeki kamuoyuna
evrensel İslâmi hareketin fikirleri, kavramları yabancı
gelmez. Zira, o hareketin elemanları zaten o toplumdandırlar
ve o toplum içinde fikirlerini ve kavramlarını
taşımaktadırlar. Böylece, toplum tarafından yadırganmazlar.
Ayrıca, kafirlere milliyetçilik gibi daha çok içgüdülere
dayalı akımlar ve anlayışlar da istismar etme fırsatı
verilmiş olmaz.
“Onlar düzen kurarken, Allah da
düzenlerini bozuyordu. Allah düzen yapanların en iyisidir.”
(Enfal:30)
Dördüncüsü:
İslâmi hareketin evrensel olması, uluslararası siyasî
olayları ve haberleri daha dakik bir şekilde takip etmesini
kolay kılar. Ayrıca, diğer
yerel İslâmi hareketleri, liderlerini ve fikirlerini daha yakından
izleme fırsatına sahip olur. Bu nedenle herhangi bir kişi
hakkında bir değerlendirme yaptığında bu değerlendirme yüzeysel
olmaz, derin ve kapsamlı olur. Yani aydın olur. Halbuki diğer
yerel İslâmi hareketler başka bölgelerdeki hareketler ve
liderler hakkında ancak medyadaki ve kendi toplumlarında
buldukları bilgilerle değerlendirme yapmaya mahkumdurlar. Bu
ise sağlıklı değerlendirme olamaz. Çünkü, o bilgileri o
topluma taşıyan medya genelde kâfir ve fasıkların elindedir.
Onların taşıdıkları bilgiler ile zalimler adil, adiller
zalim, yanlışlar doğru, doğrular da yanlış olarak
değerlendirilebiliyor, böylece de büyük zulümler işlenmiş
oluyor.
“Ey İnananlar! Eğer yoldan çıkmışın
biri size bir haber getirirse, onun içyüzünü araştırın,
yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra
ettiğinize pişman olursunuz.” (Hucurat:6)
İslâmi hareketin evrensel olması, dünyanın her
tarafında Müslümanlara karşı yapılan tüm tuzakları,
planları keşfedip bunların suya düşürülmesini sağlar. Böylece,
evrensel İslâmi hareket ümmetin dünyadaki gözü kulağı
olma sorumluluğunu üstlenir. Resulullah (S.A.V.)’in talep
ettiği sorumluluğu eda eder.
“Her biriniz çobansınız ve her
biriniz güttüğünüzden sorumlusunuz.”
Ayrıca İslâmi hareketin evrenselliği,
İslâm davasının evrenselliğinin gereğidir. Zira İslâm
tüm insanlığa gelmiştir. İslâm Devleti ve ümmeti bunu
tüm insanlığa taşımakla sorumlu bir risalet ümmeti ve
devletidir. İşte bu sorumluluk İslâmi hareketin evrensel
olmasını zorunlu kılmaktadır. İşte İslâm’ın
evrenselliğini ve ümmetin evrensel sorumluluğunu ortaya koyan
ayeti kerimeler:
“Biz seni bütün insanlara ancak
müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir.” (Sebe: 28)
“Siz, insanlar için ortaya çıkarılan,
doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan Allah’a inanan
hayırlı bir ümmetsiniz.” (Ali İmran:110)
“Böylece sizi insanlara şahid ve
örnek olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık”
(Bakara:143)
|