SİYASİ TAHLİL

Lâikler Bir Kere Daha Azıyorlar

A.Seyfülislam

 

Müminleri ağır cezalarla tehdit ediyorlar.! Fakat, mü’minlerin imanları ve sebatları artıyor.! Onlara şeytan ve dostlarının korkutması vız geliyor.!!

Laikler tehditlerini yağdırıyorlar. Tekrar 163. Maddeyi ceza kanunlarına sokmak istiyorlar. Hem de eski 163. Maddenin içeriğinden daha şiddetli içerikli ceza kanununu getirmeyi tasarlıyorlar. Açıklandığı gibi Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tasarısında bununla ilgili olarak şöyle geçiyor:

1-Küfür olan Cumhuriyet rejimini değiştirmek amacıyla örgüt kurmak suçlarına 5-15 yıl ağır hapis,

2-Küfür olan laikliğe aykırı din veya İslâm eğitimi vermek üzere örgüt kurmak, bireysel faaliyetlerde bulunmak ve yol göstermek suçları için 5-8 yıl ağır hapis, suçlu reşit (baliğ ve akıl) değilse velisine 3 yıl hapis,

3-kişileri namaz, oruç gibi dini ibadete zorlamaya 5 yıl ağır hapis,

4-Belli bir dinin kurallarına veya inancın gereklerini ileri sürerek çarşaf, sarık gibi sembolleri umuma açık yerlerde kullanmak suçları için 1-3 yıl hapis,

5-Bu suçlar basın-yayın yoluyla işlenirse cezalar %50 artırılacak,

6-İrticai olarak adlandırdıkları İslâmî faaliyetlerde bulunanlar pişman olup itiraflarda bulunursa cezası 7/8 oranında azaltılacak.

7-yine de irticai olarak nitelendirdikleri İslâmî faaliyetlerle ilgili suçlar için ayrıca 10 milyar Lira ile 100 milyar Lira arasında değişen ağır para cezaları getiriliyor.

8-Cezalar ertelenmeyecek ve hapis cezası paraya da çevrilemeyecek.

9-Siyasî partiler faaliyet ve propagandalarında dini mesajları kullanamayacak.

10-Vakıf ve derneklerin harcamaları, para kaynakları sıkı denetime alınacak. İrticai olarak vasıflandırdıkları İslâmî faaliyetlerde bulundurdukları tespit edilen vakıf ve dernekler tasfiye edilecek.

Şüphesiz ki bu taslak İslâm ile savaşmanın taslağıdır. Müslümanların İslâmî faaliyetlerine son vermek için kullanılan bir silahtır. Her Müslüman bunu fark ediyor. Bu ise cumhuriyetin nasıl bir küfür düzeni olduğunu her müslümana idrak ettirebilecek bir vesiledir. Dini hayattan ve devletten uzaklaştıran lâik fikirlere sahip olun ve İslâm ile savaşanların hâlâ 1920, 30 ve 40’larda yaşadıkları görülüyor. Müslümanların uyandıklarını ve bu şekilde onların müslümanları daha da uyandıracaklarının farkında bile değiller. O eski senelerde Müslümanlar pek uyanık değillerdi. Yoksa, Hilâfet yıkılamazdı. Son adama kadar savaşılır ve o yıktırılmazdı. Şimdi ise, aldatıcı Cumhuriyet sistemini denedikten sonra bu sistemin ne kadar batıl ve çürük olduğunu gördüler. Osmanlıların hatalarını öğrendiler. Bu nedenle, Raşidî Hilâfete talip oldular. Sivillerden ve askerlerden olan lâikler bu memlekette azınlıkta olup varlıklarını kaba kuvvete ve cezaları indirme konusuna bağlıyorlar ve bu yollara başvuruyorlar.74 sene sonra bu halkın Cumhuriyeti benimsemediğini gördüler. Çünkü, Cumhuriyet yabancı bir fikir olup Mustafa Kemal tarafından dışarıdan ithal edilmiştir. Müslümanların inançlarına terstir. Bundan dolayı Kemalistler bu yabancı varlık olan Cumhuriyet için korkmaya başladılar. Zira, halka bu küfür sistemini benimsettiremediler. Ayrıca, bu Cumhuriyet zorla ve aldatmaca ile kurulmuştur. Müslümanların rızası yoktu. Cumhuriyeti yerleştirebilmek için 10 binlerce (veya bazı rakamlara göre 100 binlerce) Müslüman’ı katletmişlerdir. Özellikle âlim, fakih, hoca ve İslâm bilgisinden nasibini almış kimseler katledilmiştir. “İstiklal mahkemeleri” adıyla mahkemeler kurdular ve şu ana kadar cumhuriyetciler tarafından bu mahkemelerde ne kadar insanın yargılandığı, ne kadarının katledildiği, nasıl yargılandığı ve gerekçeleri nelerdir diye bir açıklama yapılmamıştır. Belgeleri gizlidir ve asla ortaya çıkartılmıyor, çıkartmaya cesaret edilemiyor.

Bu gün ise tekrar eski karanlık ve zulüm günlerini canlandırmaya çalışıyorlar. Cellât ve kasap olan Mustafa Kemal’i onların bir atası veya bir babası olarak sayıp milleti onunla korkutuyorlar. Her yere heykelini dikiyorlar ve resimlerini asıyorlar. Bu umacı milletin gözlerinde tekrar gözüküp millet korksun diye. Fakat, bu Atatürkçüler Müslümanların ileriye yönelik değişip, İslâm’ı daha iyi kavramaya başladıklarını hissetmiyorlar mı? Hissetmiş olmaları gerekir.

Ayrıca, bu lâikler eski kafayı değiştirip akıllarını açmalıdırlar; lâikliğin bozuk olduğunu, akla ve fıtrata aykırı olduğunu idrak etmelidirler. Yoksa papağan gibi Atatürk, lâiklik, Cumhuriyet ve benzerlerini tekrar edip durmasınlar. Batılılar İslâm’ı tanımış olsalardı İslâm’ı kabul edip rejimini hakîm kılarlardı. Hıristiyanlıkta hayat ve devlet sistemi yoktur. Kilise krallarla birleşerek kendilerine musallat oluyordu. Madem ki inandıkları hıristiyanlık dininde nizam yoktur, niçin kilise kendilerini din namına eziyor? Neden krallar otoritelerin sağlamlaştırmak için dini istismar ediyor? Bu sebeple, batılılar kilise adamlarına, krallara ve yönetimlerine baş kaldırdılar. Bu çatışma bir uzlaşmaya götürdü. Dini hayattan, devletten ve siyasetten ayırmaktır. Buna lâiklik denilir. Bu batılılar için doğru fikir olarak gözüktü. Bu nedenle lâik devrim halklar tarafından geldi ve yöneticilere karşı idi. Fakat, biz burada batılılara İslâm’ın gerçeğini gösterince şaşırıp kalırlar. Onlarla bizim münakaşalarımız olmaktadır. Zannediyorlar ki; İslâm Hıristiyanlığa benzer. Çünkü,şumüllü kıyas yapıp mantık yürütüyorlar: İslâm bir dindir. Her din hıristiyanlık gibi sırf ruhanîdir. Öyleyse İslâm sırf ruhanî bir dindir. Siyasî bir fikir veya bir ideoloji değildir. Ama, İslâm’ın apayrı bir din olup tam bir ideoloji olduğunu idrak edince tutumları değişir, bazıları da Müslüman olabiliyor.

Türkiye’deki lâiklik halkın devrimiyle ortaya çıkmadı. Yöneticiler Batıdan ithal edip zorla halka yutturmaya ve uygulamaya çalıştılar ve hâlâ çalışmaktadırlar. Hatta, lâik generaller Batı Çalışma Gurubu diye bir örgüt kurup İslâm’a karşı savaşlarını ilân etmişlerdir. Oysa bunlar, diğer lâikler ve sivil laikler İslâm’ı incelemeye yönelip akıllarını çalıştırırlarsa bu duruma düşmezlerdi. İslâm’ın gerçeğini öğrenmeye yanaşmıyorlar. 1985-86’da biz Hizb-ut Tahrir mensupları olarak, İstanbul’daki sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanırken askerlere İslâm’ı incelemeye ve onlarla tartışmayı teklif ettik. Hizb-ut Tahrir’in çıkarttığı İslam’i Anayasa, İslam’daki Yönetim Nizamını, İslam’daki Ekonomik Sistemi, Dış Siyaset ve diğer İslâm siyasetlerini onlara, cumhurbaşkanına, Başbakana, bakanlara, milletvekillerine, hukukçulara ve diğer yetkililere sunduk ve onları bunlar üzerinde konuşmaya hazır olduğumuzu bildirdik. Fakat, mahkeme bizim teklifimizi ve talebimizi geri çevirdi. Nitekîm Hizb-ut Tahrir mensupları defalar-ca İslâm nizamını ve siyasetini açıklayan yazıları onlara göndermişlerdir.

Bu lâikler akıllı ve insaflı olmuş olsalardı ve akıllarını açıp düşünselerdi, gerçeği öğrenirlerdi. Fakat, gözleri batıdan başka bir şeyi göremiyor. Batılı olma hastalığına yakalandılar. Bu sebeple, İslâmı görmeye tahammülleri yoktur. Onu incelemeye hiç hazır da değillerdir. Ona karşı akıllarını ve kalplerini kilitlediler. Bundan dolayı; çarşaf ve sarık gibi İslâmî kıyafetleri giyenlere 1-3 yıl arası hapis cezası vermek istiyorlar. Yine de ibadete zorlamaya 5 yıl ağır hapis vermeyi tasarlıyorlar. Halbuki, Müslümanlar ibadete zorlanırlar. Başta devlet olmak üzere müslümanları ibadet etmeye zorlamalıdır. Ancak, gayri müslimler hak dinin ibadetine zorlanmazlar. Çünkü, onlar kâfirdirler. Ama, Müslüman müslümanlığı kabul ettiği için Allah’a kulluk etmelidir. Zira, Müslüman olmanın manası: Allah’a teslim olan kimsedir. Ayrıca, İslâm her müslümanı ibadete zorlar. Bu konuda Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınız yedi yaşına girince namaz kılmayı emredin. On yaşına girince namaz kılmazlarsa onları dövün.” (Buhari) Baliğ olan kimsenin namaz kılmazlarsa üç mezhebe göre öldürülürler. Ebu Hanife’ye göre hapis edilirler. Lâikliğin küfür olduğunu bu ceza taslağından anlaşılır. Nitekîm, lâikliğe aykırı din eğitimi vermek üzere örgüt kuranlar ve yol gösterenler 5-8 yıl arası ağır hapis. Faaliyet gösterenler reşit değillerse velisine 1-3 yıl arası hapis cezasına çarptırmayı düşünüyorlar. Artık, İslâmî eğitim vermek büyük bir suç sayılıyor. Hatta velisine bile ceza geliyor.!! Halbuki, bu Müslüman topraklarda yaşayan Müslüman halka sadece din eğitimi verilmelidir. Dine aykırı eğitim ise yasaklanmalıdır. eğitimin temeli İslâm akidesi ve ondan fışkıran fikirler olmalıdır. Bunun hedefi her Müslüman çocuğa İslâm şahsiyetini kazandırmaktır. Başka bir ifadeyle, onun zihniyeti ve nefsiyeti İslâmî olmalıdır. Bunun da manası, İslâm açısından düşünecek, hayatta İslâm değerlerini gerçekleştirmeye çalışacak, amelinde İslâm ölçülerini kullanacaktır. Böylece İslâmi zihniyete sahip olur. İçgüdüleri ve uzvî ihtiyaçlarını şeriat ahkâmına göre doyuracaktır. O zaman İslâmi nefsiyete sahip olur. Çünkü, onun nefsi ve ihtiyaçları İslâm’a göre yürütülmüş olur. İşte, Türkiye’deki eğitim siyasetinin temeli, hedefi ve faaliyeti buna göre olmalıdır. Lâik eğitim yasaklanmalıdır. Çünkü, lâik eğitim küfür eğitimidir. Dini müslümanın şahsiyetinden uzaklaştırır. Müslüman çocuklarını ahlâksızlaştırır, zihniyetlerini bozar. Müslüman çocukları resmen sapık ve anormal hale getiriliyor. Onun amacı şehvetleri doyurmaktan başka bir şey olamayacaktır. Bundan dolayı, lâik eğitim insanlık için tehlikelidir de. Amerika ve Avrupa gençleri bu lâik eğitim yüzünden hangi duruma düştüklerini görsünler. Zina, homoseksüellik ve diğer sapık ilişkiler oldukça yaygın bir şekilde mevcuttur. Uyuşturucu ve alkol müptelası olmuşlardır. Aile tamamen yok olmuştur. Çocukların ebeveynleriyle ilişkileri bozuktur. Babalarını ve annelerini tanımazlar. Yalnız yaşamak istemektedirler. Boşanmalar oldukça artmıştır. İhanetler yaygındır. Herkes para hırslı oldu. Parayı kazanmak için her yolu denemektedirler. Çocukların çoğu veled-i zina olarak doğuyor. Bu batılıların hayatlarının ve ilişkilerinin ne kadar bozuk olduğunu Türkiye’deki yerli lâikler bilseler veya aynı şey başlarına gelse belki akılları başlarına gelir. Yoksa öyle şey istiyorlar ve hoşlarına mı gidiyor?!

Batının teknolojisi onları aldatıyorsa batılı olmayan Ruslar, Çinliler ve Japonlar aynı teknolojik başarıyı gerçekleştirdiler. Türkiye tekrar İslâm’a dönüp İslâm’ı uygulamaya başlarsa Batıyı teknolojide de geçecektir. Şu andaki Türkiye batı hayranı ve onun taklitçisidir. Böyle bir sıfata sahip olunca da hiç bir zaman kalkınamaz ve ilerlemez. İnsan kendi ideolojisine göre düşünmezse ve kendine güvenmezse diğerlerinin hayranı ve taklitçisi olur. İslâm ideolojisine göre düşünmelidirler ve kendi zihinsel güçlerine güvenmelidirler. Batıyı ve doğuyu nasıl geri bırakıp onları nasıl aşacaklarını göreceklerdir. Tamamen geçmişte İslâm Hilâfet Devleti dünyanın güneşi olmuştur ve yine de olmalıdır ve olacaktır da o asırların teknolojisini, ilimlerini ve bilimlerini ortaya Müslümanlar çıkartmışlardı ve böylece de ilerleme kaydetmişlerdi. Fakat, İslâm’ı bıraktılar. Bizde batıdan teknoloji ve ilimleri alırız, fakat onların lâik ideolojisini almayız. Çünkü, bu ideoloji batıldır, tehlikelidir. Ayrıca teknoloji ve ilimlerle de ilgisi yoktur. Zira, teknoloji ve ilimler evrenseldir. Batılılardan alınabileceği gibi komünist-lerden ve putperestlerden de alınabilir. Lâkin, ideolojilerinden ve fikirlerinden hiçbir şey alamayız ve etkilenmeyiz. Ancak, bu şekilde kalkınabiliriz.

Bundan dolayı, Türkiye’deki Batıdan ithal edilen Cumhuriyet rejimi ve lâik sistemi değiştirilmelidir. Bu gayeyle çalışan 5-15 yıl arası hapis cezasına çarptırılmaz. Tersine ödüllendirilmelidir. Askerler böyle gençleri kutlamalıdırlar. Çünkü, gerçekte bunlar Türkiye’nin hayrı için çalışmaktadırlar. Bu aktif Müslümanlar memleketi kalkındırmak ve halkı ıslah etmek istemek-tedirler. Güzel ahlâkı, fazilet, iyi huylar ve güzel karakteri çocuklara kazandırmak istiyorlar. Generaller memleketi ve halkın maslahatlarını düşünselerdi sevinirlerdi. İslâm faaliyetinden vazgeçenler ayıplana-caklar. Pişmanlığa teşvik etmek çok kötü bir şeydir. Çünkü, davayı terk eden günahkâr olur ve müslümanları rezil etmiş olur. Allah ona buğz eder. Müslüman, İslâm davasını yüklenmezse; tövbe etmeli, pişmanlık göstermeli ve hemen davayı yüklenmek için hareket etmelidir.

Siyasî partiler dini kullanmayacak veya istismar edemeyecekler. Siyasî partiler İslâm’a dayalı olarak kurulmalı ve İslâm davetini yüklenmelidirler. Lâikliğe dayalı kurulamazlar. Çünkü, lâiklik küfürdür. Müslümanlar küfre göre parti kuramazlar ve küfrü yaymak için çalışamazlar. Bu sebeple İslâm’a dayalı kurulmayan ve İslâm’a davet etmeyen partiler, vakıflar ve dernekler yasaklanmalıdır. Sadece, İslâm siyasetini yürütecekler. Halife seçimine girerler. Şu var ki seçimin manası demokrasi değildir. Demokrasinin manası halkın egemenliği veya hakimiyetidir. İslâm’da şeriat hakimiyeti ve egemenliği vardır. Halife Kur’an ve sünneti uygulamak için seçilir ve biat edilir. Bu nedenle, siyasî partiler demokratik olamaz, İslâmi olur.

Özet olarak, lâikler akıl sahibi olup objektif bir şekilde düşünsünler. Ağır cezalarla müslümanları tehdit etmekten vazgeçsinler. Çünkü, bu cezalar gerçek müminleri korkutmaz. Daha doğrusu, müminlerin imanlarını artırır. Müminler kâfir olan Cumhuriyeti ve lâikliği yeryüzünden silmek konusundaki azimlerini ve ciddiyetlerini artıracaktır. Allah’u teâla şöyle buyurmuştur:

“Müminler şunlardır, kendilerine karşı birleştiler, onlardan korkun denilince imanları arttı ve şöyle dediler: Allah bize kâfidir. O ne güzel vekildir. Bu nedenle, bu müminler Allah’ın nimetiyle ve fazlıyla kendilerine kötülük dokunmadı ve Allah’ı razı eden yolu izlediler. Şüphesiz ki Allah büyük fazl sahibidir. Gerçeği şeytan ancak kendi dostlarını korkutur, öyleyse onlardan korkmayın. Eğer mümin iseniz sadece Allah’tan korkun” (Al’i İmran: 173-175)

Ey lâikler, eğer Allah’a ve resulüyle savaşmak ve yeryüzünde fesadı ve bozukluğu yaymak üzere ısrarlı iseniz şu ayetle size cevap veririz:

“Allah ve peygamberleriyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara ahirette büyük azab vardır. (Maide:33)

İşte, Müslümanları o cezalarla tehdit ediyorsanız, Müslümanlar da sizi Allah’ın bu ayetin içerdiği cezalarla tehdit ediyor. Bu sebeple, hemen pişman olun ve tövbe edin, o zaman affedilirsiniz. Çünkü, bundan sonraki ayet şöyle bir hüküm içeriyor:

“Ancak, onları yoklamadan ve cezalandırmadan önce tövbe ederlerse bilin ki Allah affedici ve rahmet sahibidir. (yani onları affedebilirsiniz) (Nisa-34)

Umuyoruz ki, sivillerden ve askerlerden olan laikler yakında tevbe ederler. Müslümanlarla ve dinleriyle savaşmaktan vazgeçerler. Bozgunculuğu ve fesadı doğuran lâikliği terk ederler. Şeytanın dostluğundan vazgeçerler. Allah ve Resulü’nun dostu olurlar.


SAYI:104   YIL:9   ŞABAN-1418   ARALIK- 1997