GENEL SORUMLULUK
Şeriat yöneticiler genel sorumlulukları için kapalılığa
ve karışıklığa yer vermeden net bir şekilde belirtmiştir.
Kişinin yönetici vasfıyla özel hayatında hangi hal üzerine
olacağını ve yürüttüğü tebaâ ile ilişkisinin nasıl
olacağını göstermiştir.
Kişinin yönetici vasfıyla özel hayatında uyması gereken
hususlar, Resulullah (S.A.V.)’in yöneticilerin bazı
sıfatlarını gösteren hadislerde bellidir. Bunların en bariz
olanları ise, kuvvetli, takvalı ve tebaalarına karşı
şefkatli olması ve kırıcı olmamasıdır. Resulullah
(S.A.V.) yöneticilerin kuvvetli olmasının gerekli olduğunu
belirtti. Zayıf olanın yönetici olmaya elverişli
olmadığını belirtmiştir. Resulullah (S.A.V.) Ebu Zerre dedi
ki: “Sen zayıf bir kişisin, kendim için ne seviyorsam senin
için seviyorum. Öyleyse iki kişinin emirliğini veya bir
yetimin malını idare etme işini üstlenme” (Müslim) Başka
bir rivayette Ebu Zerr Resulullah (S.A.V.)’a dedim ki: “Ey
Resulullah beni (vali veya amil) olarak tayin etmez misin?”
Resulullah (S.A.V.) ise “Benim omzuma vurdu ve şöyle dedi:
Ey Ebu Zerr sen zayıf bir kişisin, bu (sorumluluk) bir
emanettir. Kıyamet günü ise rezillik ve pişmanlıktır.
Ancak, kim onu hakkıyla üstlenirse ve üzerinde olan
(sorumluluk ve hakları) yerine getirirse müstesna olur.”
Kuvvetli olmasının manası ise şahsiyeti kuvvetli
olmasıdır. Başka bir ifade ile zihniyeti ve nefsiyeti
kuvvetli olacaktır.
Buna binaen işleri ve ilişkileri kavrayan yönetici
zihniyetine sahip olacağı gibi bir emirin davranışlarına,
eğilimlerine ve meyillerine sahip olacak yönetici nefsiyeti
için de taşıyacaktır. İnsan kuvvetli şahsiyete sahip
olunca, egemen olma ve tahakküm etme eğilimine sahip olabilir.
Bu nedenle, bunu önlemek için yönetici takvalı olmalıdır.
Kendi özel hayatında ve yaşantısında takvalı olması
gerekli olduğu gibi kendi yönettiği tebââlar ve ümmete karşı
takvalı olmalıdır. Nitekim, Süleyman bin Bureyde babasından
şunu rivayet etmiştir: “Resulullah (S.A.V.) bir ordu veya
bir seriye başına bir emir tayin edince ona özel hayatı ve
kendisiyle beraber olanlara karşı Allah takvalı olmayı ve
hayırlı iş yapmayı tavsiye ederdi.” Şu da vardır ki, yönetici
Allah’tan sakınırsa, korkarsa, gizlice ve aşikâr Allah’ı
düşünürse kendi tebaalarına karşı istibdadı (diktatör)
davranmaktan vazgeçer. Fakat, Allah’ın emirleri ve
yasaklarına bağlanırken şiddetli ve sert olması takvalı
olmasıyla çelişmez. Zaten yönetici olduğu için amelinin
tabiatı, onun şiddetli ve sert olmasını gerektirir. Bu
sebeple, şeriat yöneticinin tebaalarına karşı şefkatli ve
yumuşak olmasını emreder. Ayşe (R.A.) dedi ki: “Resulullah
(S.A.V.)’ın benim evimde şunu dediğini işittim: Allah’ım
kim benim ümmetimin işlerinden bir iş üstlenirse ve ona meşakkat
çektirirse ona meşakkat çektir. Kim benim ümmetimin işlerinden
bir iş üstlenirse ve ona merhamet gösterirse ona merhamet
göster.” Ayrıca, kırıcı olmayıp mücadeleci olmalıdır.
Ebu Musa, Resulullah (S.A.V.)’in şunu dediğini rivayet
etmiştir: “Müjdeleyin ve nefret ettirmeyin kolaylaştırın
ve zorlaştırmayın.”
Yukarıda olan hususlar, yöneticilerin hayatında üzerinde
bulunması halidir. Fakat güttüğü tebââlarla ilişkisi
ise, şeriatın yöneticinin kendi tebââsına nasihat
vermesini emreder, herhangi bir şekilde genel mülklere,
mallara ve paralara dokunmasından sakındırdı ve İslâm dışı
herhangi bir kanunun uygulanmasına yasak getirdi. Bir yönetici
halkına nasihat vermezse ve onu kandırırsa bu yöneticiye
Allah cenneti haram kılmıştır. Makel bin Yassar’dan şu
rivayet edilmiştir: “Resulullah (S.A.V.)’ın şunu
dediğini işittim: Allah bir kişiye bir gurup tebâânın
idaresini verirse ve bu kişi bu guruba nasihat vermezse cennet
kokusunu koklayamaz.” Yine Makel bin Yassar yoluyla Resulullah
(S.A.V.)’in şunu dediği rivayet edilmiştir: “Kim müslümanlardan
bir gurubun idaresini üstlenirse ve onları aldatırsa ve bu
hal üzerine ölürse Allah (c.c.) ona cennete girmeyi haram kılar.”
Yine Müslim Makel bin Yassar’ın yoluyla şunu rivayet etti:
“Resulullah (S.A.V.)’in şunu dediğini işittim: kim müslümanlardan
bir işin emirliğini üstlenip de onlar için çaba sarf
etmezse ve nasihat vermezse onlarla beraber cennete giremez.”
Bir de Ebu Said Resulullah (S.A.V.)’in şunu dediğini rivayet
etti: “Kıyamet günü her aldatıcı için bir sancak
dikilecek, her aldatıcının aldatıcılığı kadar bu sancak
yükselecektir. Şu da var ki, halkın emiri olup aldatıcı
olursa ondan daha büyük aldatıcı olmaz.”
İşte, bu hadisler, emir veya yöneticinin tebaalar uğrunda
çaba sarf etmek ve nasihat vermesi ve ihlas göstermesi
üzerine Resulullah (S.A.V.)’ın ne kadar ehemmiyet verdiğini
gösterir. Bunun manası, sorumluluk konusunun pek büyük ve
önemli bir şey olduğu görülür.
Genel mülk, mal ve paralara dokunmamakla ilgili ise,
Resulullah (S.A.V.) bu konu üzerinde durup çok şiddetli
uyarılarda bulunmuştur. Bu konu hakkında bir valinin
hareketiyle ilgili şiddetli azarlama yaptı ve halka bir
hitapta bulundu. Ebu Hamid Essadi’den şöyle rivayet edilmiştir:
Resulullah (S.A.V.) Suleym oğullarına sadaka ve zekatlarını
toplamak için İbn-ül Luteybe’yi tayin etti. Bu (görevli)
dönünce Resulullah (S.A.V.) onu hesaba çekti. Bu (görevli)
şöyle dedi “Size ait olan bunlardır. Bana hediye edilenler
de şunlardır.” Resulullah (S.A.V.) ona şöyle dedi: “Eğer
sen doğru söylemiş isen babanın ve annenin evinde
otursaydın bu hediyeler sana verilirmiydi?” Ondan sonra
Resulullah (S.A.V.) kalkıp hitaben Allah’a hamd etti ve
övgüler yağdırdıktan sonra şöyle dedi: «Bundan sonra
diyorum ki; Allah’ın bana üstlettiği işlerinizden bir iş
üzerine sizden adamlar tayin ediyorum. Bundan sonra biriniz
gilir ve derse ki size ait olan bunlardır ve bana hediye edilen
bunlardır. Eğer bu kişi doğru söylemiş ise babasının
evinde otursun ve bu hediyelerin kendisine gelip gelmeyeceğini
görelim. Allah’a yemin ederim ki, kim haksızca bir şey
alırsa kıyamet günü onu taşıyarak gelir (haşrolunur).”
Bu bir kinayedir. Yani Allah yöneticileri hesaba çekecek ve işleri
yüzünden onları cezalandıracaktır. Nitekim, bu hadis
herhangi bir şekilde, herhangi bir fetva veya tevil altında yöneticinin
genel mal, mülk ve paralara dokunmasına dair şiddetli bir
uyarıdır.
Yöneticinin uygulayacağı hükümlere gelince, şeriat bu hükümleri
sınırlandırarak Kur’an ve sünnete bağladı. Fakat Kur’an
ve sünnetten hükümler çıkartabilmek için ona içtihat
yapma hakkını da verdi. Ancak İslâm dışı bir hükmü
ittihaz etmesini de yasakladı. Yöneticiyi kitap ve sünnete bağlanma
konusu şu ayetlerle sabittir:
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse kafirlerin ta
kendisidir.” (Maide:44)
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse fasıkların
ta kendisidir.” (Maide:47)
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse zalimlerin
ta kendisidir.” (Maide:45)
Bunun manası, Allah’ın Resulu olan Muhammet (S.A.V.)’e
irdirdikleri lâfız ve mana olarak Kur’an ve yalnız mana
olarak ise sünnettir.
Böylece, yönetici yönetim işlerinde Kitap ve Sünnet ile
kayıtlıdır. Şeriat, yöneticinin Kur’an ve sünnetten
hüküm çıkartarak ictihat etmesine müsaade etmiştir. Bunun
manası, Kur’an ve sünneti anlamak ve bunlardan hüküm çıkartmak
için çaba sarfetmesine cevaz vermiştir. Bunun delili
Resulullah (S.A.V.)’ın Muaz’ı Yemen’e gönderdiğinde
ona şöyle sorduğu rivayet edilir: ve mana olarak Kur’an ve
yalnız mana olarak ise sünnettir.
Böylece, yönetici yönetim işlerinde Kitap ve Sünnet ile
kayıtlıdır. Şeriat, yöneticinin Kur’an ve sünnetten
hüküm çıkartarak ictihat etmesine müsaade etmiştir. Bunun
manası, Kur’an ve sünneti anlamak ve bunlardan hüküm çıkartmak
için çaba sarfetmesine cevaz vermiştir. Bunun delili
Resulullah (S.A.V.)’ın Muaz’ı Yemen’e gönderdiğinde
ona şöyle sorduğu rivayet edilir: “Ne ile hükmedersin
(yönetirsin)? Muaz dedi ki: “Allah’ın kitabıyla”
Resulullah: “Orada bulamazsan” Muaz: “Allah’ın
resulunun sünnetiyle.” Resulullah: “Orada da bulamazsan”
Muaz. “Görüşümle ictihat yaparım” Resulullah. “Allah’a
hamd olsun ki Resulullah’ın elçisini Allah’ın ve resulünün
sevdiklerine muvaffak kıldı.”
Ayrıca şeriat yöneticinin ictihat ederken hata yapsa bile
sevap kazanacağını bildirmiştir. Böylece, yöneticinin
ictihat yapması teşvik edilmiş ve nasların zahiri üzerine
donmasından kurtulmuş oldu. Buhari Resulullah (S.A.V.)’in şöyle
dediğini Amr bin El As’ın işittiğini rivayet etmiştir.
“Eğer hakim (yönetici veya yargıç) ictihat yapıpta isabet
ederse iki kat sevap alır. Eğer hata ederse bir sevap alır.”
Şeriat yöneticinin uygulayacağı hükümlerin yalnız İslâm’dan
alınabileceği ve bunun dışına asla çıkılamayacağı
konusu üzerinde çok önem vererek durdu. Oysa ona ictihat hakkı
verdi. Fakat, ictihat sırf Islâm dairesinde sınırlandırdı.
Onun dışına çıkılması kesinlikle yasaklandı. İslâm’a
başka yerden hüküm getirmeyi kati bir şekilde nehy etti.
Allah’ü tealâ, Resulune hitap ederek şöyle buyurmuştur:
“Aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet. Heva ve
heveslerine uyma. Allah’ın sana indirdiğinden seni
saptırmalarından sakın.” (Maide:49)
“Onların aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet
(yönet), sana gelen hakkı bırakıp heva ve heveslerine
(arzularına) uyma.” (Maide:48)
Şu da vardır ki Resule hitap ümmete hitaptır, yani her yöneticiye
hitaptır. Müslim Ayşe (R.A.) yoluyla Resulullah (S.A.V.)’ın
şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Bizim bu emrimiz
(dinimiz)den olmayan bir şeyi kim meydana getirirse o şey ret
edilir.” Başka bir rivayette “Kim emrimiz üzerine bulunmadığı
halden başka bir amel yaparsa ret edilir.”
Buhari Ubey-dillah’tan o da Abdulluh’tan rivayet etti ki
Ibni Abbas şöyle dedi: “Ehl-i Kitaba şeriatları hakkında
nasıl sorarsınız! Halbuki Resulullah (S.A.V.)’e indirilen
kitabımız pek yenidir, onda şüphe yoktur, sırf onu
okumamız gerekir. Bu kitap, size Ehl-i kitabın Allah’ın
kitabını değiştirip yerine başka şeyler getirip elleriyle
tahrif edilen kitabı yazdılar.” (kuranda geçtiği gibi):
“Bu (tahrif edilen kitap) Allah indinden geldi. Dediler, ki
onu ucuz fiyatla satsınlar. Size gelen ilim onlara sormaktan
nehy etmedi mi.” (Bakara:79)
Bu şekilde, yöneticinin neyle yönetmesi gerekli olan
hususlar sınırlandırılmış ve onun sorumluluğu Allah’ın
indirdikleriyle hükmetmesi dairesinde hasredilmiştir.
Yöneticiye farz kılınan bu mesuliyetler, şeriatın genel
sorumlulukları en belirgin şekilde belirttiğini gösterir.
Bunlar yalnız halife veya yardımcısıyla ilgili değil vali
olsun âmil olsun her yöneticiyle ilgilidir. Bütün
yöneteciler bu mesuliyetlerle kayıtlıdırlar. Çünkü, hepsi
genel bir mesuliyet üstlenir. Valiye taşıtılan bu sorumluluk
halifeye üstletmek daha evlâdır (önce gelir).
Resulullah (S.A.V.) “Allah kime bir gurubun idaresini
üstletse” ve “Ümmetimin işlerinden bir işi kim
üstlenirse” sözleri ve Allah’ın “kim Allah’ın
indirdikleriyle hükmetmezse…” sözü, valiyi kapsadığı
gibi Halifeyi de kapsar. Resulun hitabı, vali olsun halife
olsun her yöneticiye yöneliktir. Nitekim, Resulullah (S.A.V.)
halifenin mesuliyetin onunla ilgili belirttiği hadiste
belirtmiştir. Buhari Resulullah (S.A.V.)’ın şunu dediğini
rivayet etmiştir: “Her biriniz çobansınız ve güttüğünüzden
sorumlusunuz. İnsanların başları üzerine tayin edilen imam
çobandır ve onun güttüğünden sorumludur. Eviniz ahalisi
üzerinde erkek çobandır ve güttüğünden sorumludur. Kocasının,
evinin ahalisi ve çocukları başında bulunan kadın çobandır
ve güttüğünden sorumludur. Bir adamın kölesi efendisinin
malı başında çobandır ve bundan sorumludur. İşte, her
biriniz çoban ve güttüğünden sorumludur” Bu hadiste,
halife veya imamın güttüğünden genel mesuliyete sahip olduğu
gösterilmiştir. Böylece, genel mesuliyet yönetici üzerine
üstlendi.
Şeriat yöneticinin bu genel sorumlulukları üstlenmesini
yönlendirmekte ve teşrî etmekle tam şekilde garanti
etmiştir. Yönlendirme konusu şöyledir. Şeriat, yöneticinin
bu sorumluluklarda kusur göstermesinden ve yerine getirmesinden
sakındırmıştır. Sorumluluğu zayıf olup hakkını eda
edemeyen kimse üstlenirse kıyamet günü kendisi için
rezillik ve pişmanlık olacağı belirtilmiştir. İslâm
ümmetine meşakkat getiren kimseye Allah’ın meşakkat
çektirmesini dua etti, ümmete nasihat ve ihlas göstermeyene
cennetin haram kılındığını gösterdi ve benzeri sakındırmalarla
Allah’ın azabından korkutmaları beyan etti ki eğer yönetici
sorumlulukları tam manasıyla üstlenmediği halde. Fakat
şeriat bununla yetinmeyip yöneticinin karşısına ümmeti
dikti ve bu yönetici İslâm dışında bir hüküm uygulayıp küfür
açığa çıkarsa bununla ümmetin kılıç (silah)la savaşmasını
emretti. Yöneticinin kötülüklerini ret etme uğrunda
öldürülen kimseyi şehitlerin efendisi olarak gösterdi.
Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu “Şehitlerin efendisi
Hamza’dır ve zalim bir yöneticiye karşı dikilip onu
(marufu) emreden ve (münkerden) nehyeden ve bu yönetici
tarafından öldürülen kimsedir. (El-Hakim)
Ayrıca yöneticinin kusuruna rıza gösteren ve ona uyan
kimseyi Allah karşısında sorumlu kılıp onun cezasından
kurtulmayacağını beyan etmiştir. Müslim Ümmi Seleme (R.A.)
yoluyla Resulullah (S.A.V.)’in şunu dediğini rivayet
etmiştir: “Bir takım kötü emirler olacak (gelecek), onların
yaptıklarını bilenleriniz ve inkâr edenleriniz olacak, (
yaptıklarının kötü olduğunu) kim bilirse suçsuz olur, kim
onları inkâr ederse kurtulur. Fakat kim onlara rıza gösterip
uyarsa (suçsuz olmaz ve kurtulamaz). Dediler ki: “Ey
Resulullah
onlarla savaşalım mı?” Resulullah (S.A.V.) dedi ki: “Hayır,
ancak namazı ikâme etmezlerse (evet)” Namazı ikâme
etmekten maksat; dini uygulamaktır. Bu hadisin başka bir
rivayetinde şöyle geçmektedir: “…Kim onlardan nefret
ederse suçsuz olur ve kim ret ederse kurtulur. Ancak onlara rıza
gösterip uyanlar (suçsuz olamazlar ve kurtulamazlar). İkinci
rivayet ilk rivayeti açıklar. İmam Nevevi bu hadisi açıklarken
şöyle dedi: “Allah daha iyi bilir ki, bunun manası şöyledir
«kim münkeri bilirse ve bu husus kendisine şaşkınlık
getirmezse onu eliyle veya diliyle değiştirmek yoluyla yöneticinin
günahından ve cezasından kurtulmak veya suçsuz olmaya yol
açılmış olur. Acizlik gösterirse onu kalbiyle ret
etmelidir. Böyle kurtulur. Yani eliyle değiştiremezse ve
diliyle münkeri ret edemezse, onların günahlarına
katılmayıp kalbiyle nefret ederse kurtulur. Fakat, kim onlara
rıza gösterip uyarsa; yani, kalbiyle onların yaptıklarına
rıza gösterirse ve bulundukları amel konusunda onlara uyarsa
ne suçsuz olur ve ne de kurtulanlardan olur.»”
Bu hadiste, Resulullah (S.A.V.) yöneticileri münkerden nehy
etmeyi emretmiştir, kılıcı kullanmaktan kasıt elle onları
değiştirmeyi, herhangi bir söz kullanarak mutlak şekilde
dille değiştirmeyi, elle ve dille değiştirme konusunda
acziyet gösterirse kalp ile değiştirmeyi farz kılmıştır.
Yöneticinin münkerini ret etmeyen günahta ona ortak olarak
gösterilmiştir. Ancak bu ret etme hareketi yöneticiler İslâm ile insanları idare ederken kötülük yaparsa olur.
Fakat, İslâmı uygulamayı terk edip küfür hükümleri
uygulamaya başlanırsa, şeriat onu değiştirmek için elle,
dille ve kalp ile ret etmekle yetinmeyip kılıçla ve savaş
ile onu değiştirme yolunu gösterdi. Yukarıdaki Müslim tarafından
gösterilen ve Ümmi Seleme’nin rivayet ettiği hadiste “
Dediler ki onlarla kılıçla mı savaşalım” Resulullah dedi
ki: “Hayıır, ancak namazı ikâme ettikleri sürece” Avf
bin Malik’in rivayetinde denildi ki: “Ey Resulullah; onlarla
kılıçla savaşalım mı?” Resulullah (S.A.V.) dedi ki: “Hayır,
size namazı kıldırtmazsa” (Müslim) Yine de başka bir
rivayette “Dedik ki ey Resulullah o zaman onlarla savaşalım
mı” dedi ki”Hayır, size namazı kıldırtmazlarsa”
Buhari’nin Ubade bin Essamit yoluyla rivayetinde şöyle
geçiyor: Resulullah (S.A.V.) bizi biata çağırdı, biz ona
biat ettik.” Dedi ki:”bizden aldığı şey, sevinç ve
keder günlerinde kolaylık ve zorlukta onu işiteceğiz ve ona
itaat edeceğiz. Onu kendimize tercih edeceğiz ve emrin
sahipleriyle çekişmeyeceğiz. Ancak Allah indinden size burhan
(kesin delil)la açık küfür gördüğünüz hal müstesnadır.”
Bütün bu hadislerin mefhumu, açık küfür görürsek
yöneticilerle çekişiriz ve kılıçla savaşırız. Yöneticinin
namazı kıldırtmasının manası İslâm’ı uygulamasıdır.
Ancak yöneticiler insanları İslâm ile idare ederlerse
onlarla savaşmayız, kılıçla mücadele etmeyiz ve çekişmeyiz.
Sadece, İslâm dışından bir yönetim veya hüküm
uygularlarsa onlarla savaşırız, kılıçla mücadele ederiz
ve çekişiriz.
Böylece, İslâm genel sorumlulukları yerine getirmeyi tam
bir şekilde garanti etmiş oldu.
|