Siyasi Fikirler

Abdulkadim Zellum-25

GENEL SORUMLULUK

Şeriat yöneticiler genel sorumlulukları için kapalılığa ve karışıklığa yer vermeden net bir şekilde belirtmiştir. Kişinin yönetici vasfıyla özel hayatında hangi hal üzerine olacağını ve yürüttüğü tebaâ ile ilişkisinin nasıl olacağını göstermiştir.

Kişinin yönetici vasfıyla özel hayatında uyması gereken hususlar, Resulullah (S.A.V.)’in yöneticilerin bazı sıfatlarını gösteren hadislerde bellidir. Bunların en bariz olanları ise, kuvvetli, takvalı ve tebaalarına karşı şefkatli olması ve kırıcı olmamasıdır. Resulullah (S.A.V.) yöneticilerin kuvvetli olmasının gerekli olduğunu belirtti. Zayıf olanın yönetici olmaya elverişli olmadığını belirtmiştir. Resulullah (S.A.V.) Ebu Zerre dedi ki: “Sen zayıf bir kişisin, kendim için ne seviyorsam senin için seviyorum. Öyleyse iki kişinin emirliğini veya bir yetimin malını idare etme işini üstlenme” (Müslim) Başka bir rivayette Ebu Zerr Resulullah (S.A.V.)’a dedim ki: “Ey Resulullah beni (vali veya amil) olarak tayin etmez misin?” Resulullah (S.A.V.) ise “Benim omzuma vurdu ve şöyle dedi: Ey Ebu Zerr sen zayıf bir kişisin, bu (sorumluluk) bir emanettir. Kıyamet günü ise rezillik ve pişmanlıktır. Ancak, kim onu hakkıyla üstlenirse ve üzerinde olan (sorumluluk ve hakları) yerine getirirse müstesna olur.” Kuvvetli olmasının manası ise şahsiyeti kuvvetli olmasıdır. Başka bir ifade ile zihniyeti ve nefsiyeti kuvvetli olacaktır.

Buna binaen işleri ve ilişkileri kavrayan yönetici zihniyetine sahip olacağı gibi bir emirin davranışlarına, eğilimlerine ve meyillerine sahip olacak yönetici nefsiyeti için de taşıyacaktır. İnsan kuvvetli şahsiyete sahip olunca, egemen olma ve tahakküm etme eğilimine sahip olabilir. Bu nedenle, bunu önlemek için yönetici takvalı olmalıdır. Kendi özel hayatında ve yaşantısında takvalı olması gerekli olduğu gibi kendi yönettiği tebââlar ve ümmete karşı takvalı olmalıdır. Nitekim, Süleyman bin Bureyde babasından şunu rivayet etmiştir: “Resulullah (S.A.V.) bir ordu veya bir seriye başına bir emir tayin edince ona özel hayatı ve kendisiyle beraber olanlara karşı Allah takvalı olmayı ve hayırlı iş yapmayı tavsiye ederdi.” Şu da vardır ki, yönetici Allah’tan sakınırsa, korkarsa, gizlice ve aşikâr Allah’ı düşünürse kendi tebaalarına karşı istibdadı (diktatör) davranmaktan vazgeçer. Fakat, Allah’ın emirleri ve yasaklarına bağlanırken şiddetli ve sert olması takvalı olmasıyla çelişmez. Zaten yönetici olduğu için amelinin tabiatı, onun şiddetli ve sert olmasını gerektirir. Bu sebeple, şeriat yöneticinin tebaalarına karşı şefkatli ve yumuşak olmasını emreder. Ayşe (R.A.) dedi ki: “Resulullah (S.A.V.)’ın benim evimde şunu dediğini işittim: Allah’ım kim benim ümmetimin işlerinden bir iş üstlenirse ve ona meşakkat çektirirse ona meşakkat çektir. Kim benim ümmetimin işlerinden bir iş üstlenirse ve ona merhamet gösterirse ona merhamet göster.” Ayrıca, kırıcı olmayıp mücadeleci olmalıdır. Ebu Musa, Resulullah (S.A.V.)’in şunu dediğini rivayet etmiştir: “Müjdeleyin ve nefret ettirmeyin kolaylaştırın ve zorlaştırmayın.”

Yukarıda olan hususlar, yöneticilerin hayatında üzerinde bulunması halidir. Fakat güttüğü tebââlarla ilişkisi ise, şeriatın yöneticinin kendi tebââsına nasihat vermesini emreder, herhangi bir şekilde genel mülklere, mallara ve paralara dokunmasından sakındırdı ve İslâm dışı herhangi bir kanunun uygulanmasına yasak getirdi. Bir yönetici halkına nasihat vermezse ve onu kandırırsa bu yöneticiye Allah cenneti haram kılmıştır. Makel bin Yassar’dan şu rivayet edilmiştir: “Resulullah (S.A.V.)’ın şunu dediğini işittim: Allah bir kişiye bir gurup tebâânın idaresini verirse ve bu kişi bu guruba nasihat vermezse cennet kokusunu koklayamaz.” Yine Makel bin Yassar yoluyla Resulullah (S.A.V.)’in şunu dediği rivayet edilmiştir: “Kim müslümanlardan bir gurubun idaresini üstlenirse ve onları aldatırsa ve bu hal üzerine ölürse Allah (c.c.) ona cennete girmeyi haram kılar.” Yine Müslim Makel bin Yassar’ın yoluyla şunu rivayet etti: “Resulullah (S.A.V.)’in şunu dediğini işittim: kim müslümanlardan bir işin emirliğini üstlenip de onlar için çaba sarf etmezse ve nasihat vermezse onlarla beraber cennete giremez.” Bir de Ebu Said Resulullah (S.A.V.)’in şunu dediğini rivayet etti: “Kıyamet günü her aldatıcı için bir sancak dikilecek, her aldatıcının aldatıcılığı kadar bu sancak yükselecektir. Şu da var ki, halkın emiri olup aldatıcı olursa ondan daha büyük aldatıcı olmaz.”

İşte, bu hadisler, emir veya yöneticinin tebaalar uğrunda çaba sarf etmek ve nasihat vermesi ve ihlas göstermesi üzerine Resulullah (S.A.V.)’ın ne kadar ehemmiyet verdiğini gösterir. Bunun manası, sorumluluk konusunun pek büyük ve önemli bir şey olduğu görülür.

Genel mülk, mal ve paralara dokunmamakla ilgili ise, Resulullah (S.A.V.) bu konu üzerinde durup çok şiddetli uyarılarda bulunmuştur. Bu konu hakkında bir valinin hareketiyle ilgili şiddetli azarlama yaptı ve halka bir hitapta bulundu. Ebu Hamid Essadi’den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (S.A.V.) Suleym oğullarına sadaka ve zekatlarını toplamak için İbn-ül Luteybe’yi tayin etti. Bu (görevli) dönünce Resulullah (S.A.V.) onu hesaba çekti. Bu (görevli) şöyle dedi “Size ait olan bunlardır. Bana hediye edilenler de şunlardır.” Resulullah (S.A.V.) ona şöyle dedi: “Eğer sen doğru söylemiş isen babanın ve annenin evinde otursaydın bu hediyeler sana verilirmiydi?” Ondan sonra Resulullah (S.A.V.) kalkıp hitaben Allah’a hamd etti ve övgüler yağdırdıktan sonra şöyle dedi: «Bundan sonra diyorum ki; Allah’ın bana üstlettiği işlerinizden bir iş üzerine sizden adamlar tayin ediyorum. Bundan sonra biriniz gilir ve derse ki size ait olan bunlardır ve bana hediye edilen bunlardır. Eğer bu kişi doğru söylemiş ise babasının evinde otursun ve bu hediyelerin kendisine gelip gelmeyeceğini görelim. Allah’a yemin ederim ki, kim haksızca bir şey alırsa kıyamet günü onu taşıyarak gelir (haşrolunur).” Bu bir kinayedir. Yani Allah yöneticileri hesaba çekecek ve işleri yüzünden onları cezalandıracaktır. Nitekim, bu hadis herhangi bir şekilde, herhangi bir fetva veya tevil altında yöneticinin genel mal, mülk ve paralara dokunmasına dair şiddetli bir uyarıdır.

Yöneticinin uygulayacağı hükümlere gelince, şeriat bu hükümleri sınırlandırarak Kur’an ve sünnete bağladı. Fakat Kur’an ve sünnetten hükümler çıkartabilmek için ona içtihat yapma hakkını da verdi. Ancak İslâm dışı bir hükmü ittihaz etmesini de yasakladı. Yöneticiyi kitap ve sünnete bağlanma konusu şu ayetlerle sabittir:

“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse kafirlerin ta kendisidir.” (Maide:44)

“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse fasıkların ta kendisidir.” (Maide:47)

“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse zalimlerin ta kendisidir.” (Maide:45)

Bunun manası, Allah’ın Resulu olan Muhammet (S.A.V.)’e irdirdikleri lâfız ve mana olarak Kur’an ve yalnız mana olarak ise sünnettir.

Böylece, yönetici yönetim işlerinde Kitap ve Sünnet ile kayıtlıdır. Şeriat, yöneticinin Kur’an ve sünnetten hüküm çıkartarak ictihat etmesine müsaade etmiştir. Bunun manası, Kur’an ve sünneti anlamak ve bunlardan hüküm çıkartmak için çaba sarfetmesine cevaz vermiştir. Bunun delili Resulullah (S.A.V.)’ın Muaz’ı Yemen’e gönderdiğinde ona şöyle sorduğu rivayet edilir: ve mana olarak Kur’an ve yalnız mana olarak ise sünnettir.

Böylece, yönetici yönetim işlerinde Kitap ve Sünnet ile kayıtlıdır. Şeriat, yöneticinin Kur’an ve sünnetten hüküm çıkartarak ictihat etmesine müsaade etmiştir. Bunun manası, Kur’an ve sünneti anlamak ve bunlardan hüküm çıkartmak için çaba sarfetmesine cevaz vermiştir. Bunun delili Resulullah (S.A.V.)’ın Muaz’ı Yemen’e gönderdiğinde ona şöyle sorduğu rivayet edilir: “Ne ile hükmedersin (yönetirsin)? Muaz dedi ki: “Allah’ın kitabıyla” Resulullah: “Orada bulamazsan” Muaz: “Allah’ın resulunun sünnetiyle.” Resulullah: “Orada da bulamazsan” Muaz. “Görüşümle ictihat yaparım” Resulullah. “Allah’a hamd olsun ki Resulullah’ın elçisini Allah’ın ve resulünün sevdiklerine muvaffak kıldı.”

Ayrıca şeriat yöneticinin ictihat ederken hata yapsa bile sevap kazanacağını bildirmiştir. Böylece, yöneticinin ictihat yapması teşvik edilmiş ve nasların zahiri üzerine donmasından kurtulmuş oldu. Buhari Resulullah (S.A.V.)’in şöyle dediğini Amr bin El As’ın işittiğini rivayet etmiştir. “Eğer hakim (yönetici veya yargıç) ictihat yapıpta isabet ederse iki kat sevap alır. Eğer hata ederse bir sevap alır.”

Şeriat yöneticinin uygulayacağı hükümlerin yalnız İslâm’dan alınabileceği ve bunun dışına asla çıkılamayacağı konusu üzerinde çok önem vererek durdu. Oysa ona ictihat hakkı verdi. Fakat, ictihat sırf Islâm dairesinde sınırlandırdı. Onun dışına çıkılması kesinlikle yasaklandı. İslâm’a başka yerden hüküm getirmeyi kati bir şekilde nehy etti. Allah’ü tealâ, Resulune hitap ederek şöyle buyurmuştur:

“Aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet. Heva ve heveslerine uyma. Allah’ın sana indirdiğinden seni saptırmalarından sakın.” (Maide:49)

“Onların aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet (yönet), sana gelen hakkı bırakıp heva ve heveslerine (arzularına) uyma.” (Maide:48)

Şu da vardır ki Resule hitap ümmete hitaptır, yani her yöneticiye hitaptır. Müslim Ayşe (R.A.) yoluyla Resulullah (S.A.V.)’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Bizim bu emrimiz (dinimiz)den olmayan bir şeyi kim meydana getirirse o şey ret edilir.” Başka bir rivayette “Kim emrimiz üzerine bulunmadığı halden başka bir amel yaparsa ret edilir.”

Buhari Ubey-dillah’tan o da Abdulluh’tan rivayet etti ki Ibni Abbas şöyle dedi: “Ehl-i Kitaba şeriatları hakkında nasıl sorarsınız! Halbuki Resulullah (S.A.V.)’e indirilen kitabımız pek yenidir, onda şüphe yoktur, sırf onu okumamız gerekir. Bu kitap, size Ehl-i kitabın Allah’ın kitabını değiştirip yerine başka şeyler getirip elleriyle tahrif edilen kitabı yazdılar.” (kuranda geçtiği gibi):

“Bu (tahrif edilen kitap) Allah indinden geldi. Dediler, ki onu ucuz fiyatla satsınlar. Size gelen ilim onlara sormaktan nehy etmedi mi.” (Bakara:79)

Bu şekilde, yöneticinin neyle yönetmesi gerekli olan hususlar sınırlandırılmış ve onun sorumluluğu Allah’ın indirdikleriyle hükmetmesi dairesinde hasredilmiştir.

Yöneticiye farz kılınan bu mesuliyetler, şeriatın genel sorumlulukları en belirgin şekilde belirttiğini gösterir. Bunlar yalnız halife veya yardımcısıyla ilgili değil vali olsun âmil olsun her yöneticiyle ilgilidir. Bütün yöneteciler bu mesuliyetlerle kayıtlıdırlar. Çünkü, hepsi genel bir mesuliyet üstlenir. Valiye taşıtılan bu sorumluluk halifeye üstletmek daha evlâdır (önce gelir).

Resulullah (S.A.V.) “Allah kime bir gurubun idaresini üstletse” ve “Ümmetimin işlerinden bir işi kim üstlenirse” sözleri ve Allah’ın “kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse…” sözü, valiyi kapsadığı gibi Halifeyi de kapsar. Resulun hitabı, vali olsun halife olsun her yöneticiye yöneliktir. Nitekim, Resulullah (S.A.V.) halifenin mesuliyetin onunla ilgili belirttiği hadiste belirtmiştir. Buhari Resulullah (S.A.V.)’ın şunu dediğini rivayet etmiştir: “Her biriniz çobansınız ve güttüğünüzden sorumlusunuz. İnsanların başları üzerine tayin edilen imam çobandır ve onun güttüğünden sorumludur. Eviniz ahalisi üzerinde erkek çobandır ve güttüğünden sorumludur. Kocasının, evinin ahalisi ve çocukları başında bulunan kadın çobandır ve güttüğünden sorumludur. Bir adamın kölesi efendisinin malı başında çobandır ve bundan sorumludur. İşte, her biriniz çoban ve güttüğünden sorumludur” Bu hadiste, halife veya imamın güttüğünden genel mesuliyete sahip olduğu gösterilmiştir. Böylece, genel mesuliyet yönetici üzerine üstlendi.

Şeriat yöneticinin bu genel sorumlulukları üstlenmesini yönlendirmekte ve teşrî etmekle tam şekilde garanti etmiştir. Yönlendirme konusu şöyledir. Şeriat, yöneticinin bu sorumluluklarda kusur göstermesinden ve yerine getirmesinden sakındırmıştır. Sorumluluğu zayıf olup hakkını eda edemeyen kimse üstlenirse kıyamet günü kendisi için rezillik ve pişmanlık olacağı belirtilmiştir. İslâm ümmetine meşakkat getiren kimseye Allah’ın meşakkat çektirmesini dua etti, ümmete nasihat ve ihlas göstermeyene cennetin haram kılındığını gösterdi ve benzeri sakındırmalarla Allah’ın azabından korkutmaları beyan etti ki eğer yönetici sorumlulukları tam manasıyla üstlenmediği halde. Fakat şeriat bununla yetinmeyip yöneticinin karşısına ümmeti dikti ve bu yönetici İslâm dışında bir hüküm uygulayıp küfür açığa çıkarsa bununla ümmetin kılıç (silah)la savaşmasını emretti. Yöneticinin kötülüklerini ret etme uğrunda öldürülen kimseyi şehitlerin efendisi olarak gösterdi. Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu “Şehitlerin efendisi Hamza’dır ve zalim bir yöneticiye karşı dikilip onu (marufu) emreden ve (münkerden) nehyeden ve bu yönetici tarafından öldürülen kimsedir. (El-Hakim)

Ayrıca yöneticinin kusuruna rıza gösteren ve ona uyan kimseyi Allah karşısında sorumlu kılıp onun cezasından kurtulmayacağını beyan etmiştir. Müslim Ümmi Seleme (R.A.) yoluyla Resulullah (S.A.V.)’in şunu dediğini rivayet etmiştir: “Bir takım kötü emirler olacak (gelecek), onların yaptıklarını bilenleriniz ve inkâr edenleriniz olacak, ( yaptıklarının kötü olduğunu) kim bilirse suçsuz olur, kim onları inkâr ederse kurtulur. Fakat kim onlara rıza gösterip uyarsa (suçsuz olmaz ve kurtulamaz). Dediler ki: “Ey Resulullah onlarla savaşalım mı?” Resulullah (S.A.V.) dedi ki: “Hayır, ancak namazı ikâme etmezlerse (evet)” Namazı ikâme etmekten maksat; dini uygulamaktır. Bu hadisin başka bir rivayetinde şöyle geçmektedir: “…Kim onlardan nefret ederse suçsuz olur ve kim ret ederse kurtulur. Ancak onlara rıza gösterip uyanlar (suçsuz olamazlar ve kurtulamazlar). İkinci rivayet ilk rivayeti açıklar. İmam Nevevi bu hadisi açıklarken şöyle dedi: “Allah daha iyi bilir ki, bunun manası şöyledir «kim münkeri bilirse ve bu husus kendisine şaşkınlık getirmezse onu eliyle veya diliyle değiştirmek yoluyla yöneticinin günahından ve cezasından kurtulmak veya suçsuz olmaya yol açılmış olur. Acizlik gösterirse onu kalbiyle ret etmelidir. Böyle kurtulur. Yani eliyle değiştiremezse ve diliyle münkeri ret edemezse, onların günahlarına katılmayıp kalbiyle nefret ederse kurtulur. Fakat, kim onlara rıza gösterip uyarsa; yani, kalbiyle onların yaptıklarına rıza gösterirse ve bulundukları amel konusunda onlara uyarsa ne suçsuz olur ve ne de kurtulanlardan olur.»”

Bu hadiste, Resulullah (S.A.V.) yöneticileri münkerden nehy etmeyi emretmiştir, kılıcı kullanmaktan kasıt elle onları değiştirmeyi, herhangi bir söz kullanarak mutlak şekilde dille değiştirmeyi, elle ve dille değiştirme konusunda acziyet gösterirse kalp ile değiştirmeyi farz kılmıştır. Yöneticinin münkerini ret etmeyen günahta ona ortak olarak gösterilmiştir. Ancak bu ret etme hareketi yöneticiler İslâm ile insanları idare ederken kötülük yaparsa olur. Fakat, İslâmı uygulamayı terk edip küfür hükümleri uygulamaya başlanırsa, şeriat onu değiştirmek için elle, dille ve kalp ile ret etmekle yetinmeyip kılıçla ve savaş ile onu değiştirme yolunu gösterdi. Yukarıdaki Müslim tarafından gösterilen ve Ümmi Seleme’nin rivayet ettiği hadiste “ Dediler ki onlarla kılıçla mı savaşalım” Resulullah dedi ki: “Hayıır, ancak namazı ikâme ettikleri sürece” Avf bin Malik’in rivayetinde denildi ki: “Ey Resulullah; onlarla kılıçla savaşalım mı?” Resulullah (S.A.V.) dedi ki: “Hayır, size namazı kıldırtmazsa” (Müslim) Yine de başka bir rivayette “Dedik ki ey Resulullah o zaman onlarla savaşalım mı” dedi ki”Hayır, size namazı kıldırtmazlarsa” Buhari’nin Ubade bin Essamit yoluyla rivayetinde şöyle geçiyor: Resulullah (S.A.V.) bizi biata çağırdı, biz ona biat ettik.” Dedi ki:”bizden aldığı şey, sevinç ve keder günlerinde kolaylık ve zorlukta onu işiteceğiz ve ona itaat edeceğiz. Onu kendimize tercih edeceğiz ve emrin sahipleriyle çekişmeyeceğiz. Ancak Allah indinden size burhan (kesin delil)la açık küfür gördüğünüz hal müstesnadır.”

Bütün bu hadislerin mefhumu, açık küfür görürsek yöneticilerle çekişiriz ve kılıçla savaşırız. Yöneticinin namazı kıldırtmasının manası İslâm’ı uygulamasıdır. Ancak yöneticiler insanları İslâm ile idare ederlerse onlarla savaşmayız, kılıçla mücadele etmeyiz ve çekişmeyiz. Sadece, İslâm dışından bir yönetim veya hüküm uygularlarsa onlarla savaşırız, kılıçla mücadele ederiz ve çekişiriz.

Böylece, İslâm genel sorumlulukları yerine getirmeyi tam bir şekilde garanti etmiş oldu.

Sayı 105...Ramazan-Şevval...Ocak-Şubat 1998