Kapitalizmin zulmü ve vahşeti kendisinin
yıkılışını yaklaştırıyor. Artık Sosyalizm gibi iflası
belli oluyor. Onun doğurduğu anonim şirketler, borsa, faiz ve
karşılıksız kağıt para sisteminin tehlikesi aşırı
boyutlara ulaşıyor. Peki İslam dünyayı nasıl kurtaracak?
Çoğu zaman insanlar gerçeği görseler dahi onu kabul
etmezler. Şaşkınlık üzerinde ısrarlı bir şekilde devam
ederler. Tarih boyunca da insanların genel durumu böyledir.
Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlerin davetlerinden de
yüz çevirdiler. Halbuki, Peygamberler hakkı getirdikleri gibi
mucizeler de gösterdiler. Buna rağmen insanlar peygamberlerden
yüz çevirdiler. Bunun sebebi; inatçılık, izzeti nefis,
kibirlilik, çıkara ve makama hırs, kıskançlık, hakkı
sevmemek ve batıl olsa bile eskiye (ecdatlarının dinlerine)
bağlanmaktır.
Firavun,kibirlilik ve makama hırsından dolayı Hz. Musa’ya
inanmadı. Kureyş lideri, Ebu Sufyan çıkara ve makama
hırsından dolayı Hz. Muhammed (S.A.V.)’e inanmak
istemiyordu. Resulullah (S.A.V.)’ın amcası da izzeti
nefisten dolayı inanmadı. Kureyşin bir lideri olan Ubeyd bin
Halef inatçılığından dolayı inanmadı.
Başka bir lider olan Ebu Cehil Kibirlilik ve inatçılığı
yüzünden inanmadı. Cahil Arapların genel olarak
ecdatlarının dinine bağlı olduklarından, Yahudilerin
kıskançlıkları ve hakkı sevmediklerinden, Persler eski
olanı kutsal gördüklerinden ve Hıristiyanlar da hakkı
sevmedikleri için inanmadıklarına tanık oluyoruz.
İnsanların geneli ve çoğunluk böyledir. Bu sebeple Kuran’ı
Kerim ayetlerde onların çoğunluğunu zemmetti. Çoğu
anlamazlar, düşünmezler, çoğu haktan nefret ederler, çoğu
nankör, kafir, fasık, cahil ve benzeri bir şekildedirler.
Bugün insanların çoğu Kapitalist sistemin bozukluğu ve
zulmünü görüyorlar. Buna rağmen bunun üzerine gidiyorlar
veya kurtuluş yolunu araştırmıyorlar.
Ayrıca Kapitalistler tilki gibi kurnazdırlar. Halkları
nasıl kandıracaklarını ve aldatacaklarını bilirler hem de
iyi bilirler. Hem de aldatıcı uslüpleri değiştirme
konusunda
tam ustadırlar.
Bundan dolayı, hem kapitalistlerin fikirlerini ve
planlarını açığa çıkarıp çürütmek gerekir, hem de
aldatıcı uslüplerini. Aynı anda, doğru sistem olan İslam’ı
güzelce izah etmek, özellikle siyasetle ve ekonomiyle, onun
sahih çözümlerini olaylara indirerek insanlara göstermek
gerekir. Bununla beraber, pratik olarak bunu insanlara
gösterecek olan Hilafet Devleti’ni kurmak gerekir.
Kapitalist sistemin temel düşüncesi veya akidesi
laikliktir. Dini hayattan, toplumdan, siyasetten, devletten ve
bütün nizamlardan ayırmaktır. Din yalnız vicdani bir duygu
olup ferdin vicdanında ve özel hayatında kalır. Bundan
dolayı, din veya vicdan, inanç ve ibadet hürriyeti verdiler.
Bu laiklikten fışkıran dört temel hürriyetlerden biridir.
Buna göre, isteyen istediği dine girer ve ibadetini yapar,
istemediği dinden çıkar veya dinsiz de olabilir. Oysa İslam
dine girmek için kimseyi zorlamaz ama dini terk etmeye müsaade
etmez ve tövbe ettirme vardır. Tövbe edip İslam’a dönmeyen
öldürülür. Ayrıca her Müslüman ibadetten farz olanları
yapmaya zorlanır. Yapmayana ceza verilir. Misal olarak; namaz
kılmayana hapis cezası veya bazı mezheplere göre ölüm
cezası verilir.
İkinci hürriyet ise; kişisel hürriyettir. Bunun gereğince,
herkes istediği gibi yaşar. Çırılçıplak olarak gezebilir,
istediği insanla aynı cinsten olsun diğer cinsten olsun
cinsel temas kurabilir. Hatta hayvanlarla bile bu ilişkiyi
kurabilir. Halbuki, İslam’da böyle hürriyet yoktur. Bu tür
ilişkilere ağır ceza verilir.
Üçüncü hürriyet; fikir ve görüş beyan etme hürriyetidir.
İnsan, sapık fikir olsa bile fikrini söyleyebilir. İslam’da
ise kişi İslâm’a aykırı herhangi bir fikir söyleyemez.
Böyle batıl fikri yaymak isteyene ceza verilir.
Dördüncüsü ise; mülk edinme hürriyetidir. Bunun gereğince,
insan istediği şeyi istediği yolla kazanabilir. Haram veya
Helal yol yoktur. Önemli olan karlı iş yapmaktır. Bu sebeple
laik olanlarda ölçü menfaatcılık oldu. Bu bozuk ölçülerinden
dolayı kapitalist devletler yeryüzünün sömürgecileri
oldular. Zenginlere fakirlerini sömürttürürler, hem de diğer
memleketleri sömürürler. Bu sebeple ABD ve Batı Avrupa
devletleri hem halklarını zenginlere sömürtürler, hem de diğer
memleketleri sömürürler. Hatta kendi sistemlerini
benimsettirdikleri memleketleri sömürürler. Nitekim,
Kapitalist sisteminin adı mülk edinme hürriyetinden doğdu.
Çünkü, bu adın manası sermaye sistemidir.
İslam ise haram ve helal yolları gösterdi. Mal ve mülk
kazanma sebepleri sınırlandı. İnsan haram yolla kar elde
ederse cezalandırılır. Nitekim İslam’da ölçü helal ve
haramdır.
Batılılar 1923’de Mustafa Kemal’e Türkiye Cumhuriyeti
diye adlandırdıkları bir devlet kurdurup sömürü sistemi
olan kapitalizmi benimsettirdiler. Bunu Türkiye’ye
benimsettirirken onu kalkındırmak için değil sömürmek ve
İslam’ı oradan yok etmek için yaptılar. Bu nedenle bu
sistem Türkiye’yi batırdı, fakir ve istikrarsız bir
memleket haline getirdi. Amerika dahil olmak üzere Batılılar
kaymağı alıp götürdüler. Kendileriyle işbirliği yapan
işadamları ve yöneticilere az bir şey bıraktılar. Halka
ise pek bir şey bırakmadılar.
Türkiye’nin resmi raporları bu sömürü mekanizmasının
Türkiye’yi nasıl sömürdüğünü gösteriyor. Kendi
itiraflarıyla şöyle diyorlar: “ 20 senedir faize çalışıyoruz.”
İç ve dış borçlarının faizini ödemeye çalışıyorlar
ama hiç ödeyemiyorlar. Ana borçtan ödedikleri bir şey
yoktur. Hem de 20 sene içerisinde bu borçların faiz
ödemeleri 327bin 285 kat artış gösterdi. Misal olarak:
1990- faiz ödemesi: 12 trilyon 484 milyar Tl.
1991- faiz ödemesi: 18 trilyon 608 milyar Tl.
1992- faiz ödemesi: 28 trilyon 29 milyar Tl.
1993 -faiz ödemesi: 69 trilyon 170 milyar Tl.
1994- faiz ödemesi: 177trilyon 784 milyar Tl.
1995- faiz ödemesi: 576trilyon 115 milyar Tl.
1996- faiz ödemesi: 1.katrilyon üzerindedir.
1997faiz ödemesi:1.katrilyon 497trilyon401 milyar.
1998 senesinde faiz ödemesi için 5 katrilyon 900 trilyon Tl.
Bütçeye ödenek konuldu.
20 sene önce borçların faizini ödemek için bütçenin
%1,9’u ayrıldı. 1986’da bütçenin %13'ü bu gaye için
ayrıldı. 1990’da bu rakam %18,3’e çıktı. 1993’te
%19,8’e. 1995’te %33,4’e ve 1997’de %37,8’e çıktı.
Bu sene 1998 senesinin bütçesinin %40'ı ayrıldı.
Diğer işler ve hizmetler için yalnızca %60’ı kalır.
Bu nedenle devlet halka hiç hizmet sunamıyor. Ancak
memurların ve kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan
maaşlarını ödemek için mücadele ediyor. Bunun manası: Türkiye’de
devlet çöktü. İsmen vardır, cismen yoktur. İki sene önce
eski Başbakan Çiller devlet çöktü demiştir. Biz
dışarıdan ve olayları izleyerek anlıyorsak Çiller gibi
yönetici içeriden biliyor.
Öte yandan geçen sene enflasyon her ay %75, %79 artış gösterdi
ve senenin ikinci yarısı her ay %80 üstünde göstermeye başladı.
Son üç ayda %90 üstüne çıktı ve senenin son ayı
Aralıkta %99,1 artış gösterdi. Fiyatlar her ay bu kadar
yükseliyor ve Türk lirası sürekli ve her gün değer kaybı
gösteriyor.
Türkiye’nin dış borcu 80 Milyar doların üzerindedir.
Yalnız bunu ödemekten aciz kalmıyor. Bu borçların
faizlerini ödemekten aciz kalıyor. Bir katrilyon 900 trilyon
iki milyar dolardan daha azdır. Bir kaç ay sonra ve bu senenin
sonuna doğru bir milyar dolara daha eşit olmayacaktır.
1978’de Türkiye IMF’ ye bağlanmış olmasına rağmen
daha önce borç hususunda kapitalist devletlerin bankalarına
bağlı idi. Onlar çok tehlikelidir. IMF ise daha tehlikelidir.
Çünkü bu kuruluş en büyük kapitalist devlet olan Amerika’nın
elinde bulunup yürütülmektedir. Bunun hedefi memleketleri batırmak,
fakirleştirmek, istikrarsız hale getirmek, ve kendi
egemenliğine boyun eğdirmektir.
Öte yandan, Devlet İstatistik Enstitüsü (DIE) toplumdaki
ekonomik durumu ile ilgili rakamları içeren bir rapor yayınladı.
Bu raporda şöyle geçiyor:
Türkiye’deki ailelerin %31’i temel ihtiyaçlarını
karşılayamıyor. Fertlerin %15’i günlük gıda ihtiyaçlarını
bile karşılayamıyor. 9 milyon 300 bin kişinin 200 bin lira
dahi geliri yoktur. Yani, bir dolara dahi malik değildir. Oysa
raporda Türkiye’de kişi başına 3 bin dolar düşüyor.
Memleketin gelirinin veya dedikleri gibi milli gelirin %55’i
halkın %20 sinin elinde bulunuyor. Halkın %20’si memleketin
gelirinden yalnız %5’e maliktir.
Bu durum ne kadar vahim ve korkunçtur. 9 milyon 300 bin kişi
bir dolardan az elde ediyorsa başka milyonlar iki veya üç
veya dört dolara maliktir. Çünkü halkın %31’i temel
ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Nitekim halkın %20’si
memleketin servetinin %55’ini kaptılar. Aynı anda Sabancı
ve Yahudi olan Koç gibi bir kaç fert gelirin çoğunu elinde
tutuyorlar.
Bu tablo kapitalist sistemin vahşi zulmü ve aşırı
bozukluğu gösteriyor. Halbuki, İslam’da faiz yoktur. Devlet
iş yapacak kimselere faizsiz borç verir. Dışarıdan faizle
borç almaz. Memleketin gelirini halka dağıtmak için bir çok
hükümleri vardır. Allah'u Teala şöyle buyurdu:
“Para ve mallar sadece sizden zengin olanlarınızda
dolaşmasın (savaşsız ganimet gibi kamu mülkiyete dahil olan
mallar fakirlere…) (Haşr 7)
Bu durum yalnız uydu Kapitalist Türkiye Cumhuriyetinde değil
kapitalistlerin lideri ABD’de durum aynıdır. ABD’nin
resmi istatistiklerine göre bir dolara malik olamayanların
sayısı %13’ten %13,7’e çıktığı ilan edildi. Bunların
sayısı 37 milyondur. Halkın %20 si memleketin gelirinin %80’ine
maliktir. Nitekim 162 kişi milyarlara sahiptir. CNN
televizyonun sahibi T. Turner kendisinin açıklamasına göre
1997’deki kârı 3,7 milyar dolardır. Oysa 37 milyon insan
yiyeceği ve giyeceği çöpte aramaya çalışıyor ve teneke
evinde veya sokakta ve köprü altında yaşıyor.
İstatistiklere göre ise kişi başına 25 bin dolar “milli
gelir”düşüyormuş!!!.
Öbür taraftan, bunun neticesi olarak sosyal sorunlar
meydana gelir. İntiharlar artıyor ve boşanmalar çoğalıyor.
Devlet istatistik Enistütüsü (DIE) 10 sene içerisinde boşanmalar
%72 arttı. 1986’da 60 bin 865 boşanma vakıası resmen gerçekleşmiş.
1997’de ise 104 bin 851 boşanma vakıası gerçekleşmiştir.
Fakat boşanmak için müracaat edip mahkemenin kararını
bekleyenlerin sayısı ise 1milyon 63bin 657dir. Bunun en
önemli sebebi ekonomik sıkıntı olarak gösteriliyor.
Ayrıca bu nedenle rüşvet yaygınlaştı. Hemen hemen her
dairede ve her işte rüşvet alınır oldu. Artık rüşvetsiz
iş yapılamaz oldu. Fuhuş ta arttı. Bütün kötü işler
çoğaldı. Çünkü hem halkı fakirleştiriyor hem de laik
mefhumlarıyla ahlakını ve temiz karakterini bozuyorlar.
Doğu Asya’daki son mali krizin sebebi de kapitalist sistem
ve sömürgeci kapitalistlerdir. Endonezya, Malezya, Güney
Kore, Tayland ve Filipinler gibi Asya kaplanları olarak
tanınan devletlerden sonra oradaki batının malî merkezi
Hongkong’a uzandı. Hatta Japonya’ya bile dokundu. Bu
memleketler Kapitalist sistemi uyguladıkları gibi Borsa,
Anonim şirketler ve Faiz gibi kapitalizmin doğurduğu
sistemleri uyguladılar. Ayrıca ABD’nin dünyaya yaymaya başladığı
ekonomi piyasası, serbest ticaret ve serbest borsaya uydular. Böylece
Amerikalılar bu borsalara gelip onları batırdılar. Malezya
başbakanı Mahtır Mohammed bizzat Yahudi asıllı Amerikan
vatandaşı George Soros’u itham etti. Bundan dolayı Malezya
geçen yazın 138 milyar dolar kaybetti. Para birimini düşürmeye
mecbur kaldı ve IMF’nin zalimliğine uydu.
Endonezya’nın bir gün içerisinde parasının değeri 10
kat düştü. 7-1-1998’de bir dolar 1100 rubbiye ederken
ertesi gün 8-1-1998 ‘de bir dolar 10bin rubbiyeden fazla değer
kazanmaya başladı. IMF’nin sert ve zalim kararlarına
nihayet uydu. Önce direniyordu. IMF’nin bir çok heyeti ve başkanı
gitti, fakat ABD savunma bakan Yahudi asıllı Robert Kohen
oraya gidip Endenozya’nın IMF’nin sunduğu reformlara
uymasının gerekli olduğunu açıkladıktan sonra IMF’nin
başkanı Amerikalı Camedeus Endenozya başkanı Suharto ile büyük
devlet başkanı gibi görüşüp kendisine IMF’nin kararlarını
imzalattı.
IMF, Endonezya’ya 43 milyar dolar kredi verecek. Böylece
Endonezya’nın iç ve dış borçları 140 milyara ulaştı.
Bunların 50 milyarı dış borçtur. Bunların 20 milyarı
acilen alacaklılara ödenmelidir. Nitekim acilen ödenecek
borç olunca para biriminin değerinin düşmesine direk sebep
olur. Uzun vadeli borçlar ise memleketi sömürgecilerin
tasallutu ve nüfuzu altına sürükler. IMF kararları
imzalandıktan sonra fiyatlar aşırı yükseldi. Çünkü IMF’nin
kararlarından biri devletin gıda maddelerine verdiği
desteğine kaldırmasıdır. Bunun tabi sonucu gıda
maddelerinin fiyatları yukarıya fırlamasıdır.
Memleket sanki büyük bir savaşa girmiş gibi ahali dükkanlara
saldırıp buğday, un pirinç ve şeker gibi gıda maddeleri
almaya ve stok etmeye başladılar. Devlet halkı yatıştırmak
için değişik yalan açıklamalar yapmaya başladı. Nitekim açlık
ve sefalet dönemi başladı.
Güney Kore ise, 57 milyar dolar kredi almak uğruna IMF’nin
bu zulmüne uydu. Nitekim bu bunalımdan dolayı G.Kore’nin
hazinesinde ihtiyatî olarak sakladığı para en düşük
seviyeye düşer. 10 milyar dolara düşer. Oysa senelik
ihracatı 100 milyar dolar idi. Türkiye’den daha aşağı bir
seviyeye düşmüştür.
Türkiye hazinesinde saklanan ihtiyatı paralar 18 milyar
dolar üzerindedir. G. Kore hükümeti halktan bağış olarak
40 ton altın toplamıştır. Hazinesinde 2700 ton altın
vardır. Türkiye ise eski bir rakama göre hazinesinde yalnız
200 ton altın saklıyor.
O memleketlerde olaylar serbest borsada Amerikalıların
rekabete girmesinden dolayı gelişti. Bu Amerikalılar ve
diğer batılılar borsadaki hisseleri satın almaya
başladılar. Çoğunu yerli borsacılardan aldıktan sonra
aldıkları hisselerin şirketleri için reklam yaptılar. Bazen
Türk gazetelerinde açıklamaları yayınlanan Yahudi George
Soros gibi adamlar satın aldıkları şirketler için ciddi
imaj veren yapay araştırmalar yaptırırlar. Bu şirketin veya
şu şirketlerin geleceği pek parlaktır, kârları pek yükselecek
ve sahası pek büyüyecektir diye yalanlar uyduruyorlar.
Çünkü kendisi Amerikalı olduğu için sanki bu şirket
ilerde Amerikanın en büyük şirketi olacakmış gibi demeçler
ve açıklamalar düzenler, konferanslar ve toplantılar düzenler.
Bu sahte reklamdan sonra hisselerin fiyatları aşırı şekilde
yükselir. Bu oyunu bilmeyen ve borsa tecrübesi daha edinmeyen
ahali veya yerli borsacılar daha önce ucuzca sattıkları
hisseleri 10 kat veya 20 kat veya daha fazla fiyatla almaya
başlarlar. Bu tilki Yahudi Soros gibi hisseleri astronomik
fiyatlarla satarlar, aşırı kâr elde ederler. Ahalî daha
uyanmadan başka şirketine geçip aynı oyunu yapar ve hemen
diğer borsalara geçerler. Bir iki aylık bir zaman içerisinde
tüm borsaları batırmış olurlar. Bu sebeple Malezya
Başbakanı M. Muhammed geçen temmuz ve Ağustos ayında
borsadaki bu oyundan dolayı Malezya’nın zararının 138
milyar dolar olduğunu açıkladı.
Daha önce ABD Meksika’yı aynı oyunlarla batırmıştı.
Bu sebeple Amerika Meksika’yı, 40 milyar kadar kredi almaya,
Meksika’nın bütün gelirlerini Amerikan bankalarına
yatırılmasına zorladı. Meksika bunu kabul etti ve böylece
Amerikanın boyunduruğu altına girdi.
ABD ve Avrupa’da borsa sistemi çok eskidir. 200 seneye
dayanır. Bu nedenle bu tilkiler büyük tecrübeler kazandılar.
Buna rağmen, her an sarsıntıya maruz kalırlar. Bu sebeple D.
Asya’daki kriz ABD ve Batı Avrupa borsalarını da
etkiledi.1987’de Kara pazartesi gibi borsa krizi
yaşanacaktı. Newyork’ta Wall Street borsasında hisselerin
indeksleri %22 kadar düşmüştü. Bazı milyarderler
milyarları kaybettiler. Fakat 1987 kara pazartesi gibi
yıkılış olmadığı için ucuz kurtuldular. Nitekim D. Asya’daki
elde edilen kârlardan dolayı olması gerek, hisselerin
fiyatları Amerika’da yükselince ABD’nin hazine dairesi başkanı
Alen Griesban’ın hisselerin fiyatları gerçek değil
demeciyle Wall Street borsası alt üst olup herkes süratle
hisse satmaya kalktı. Böylece borsada düşüş başladı.
1987 kara Pazartesi veya daha büyük olan 1929 krizi (en
büyük kesat ve durgunluk) bir kriz yaşanmaya başlayınca, büyük
panik başladı. ABD devleti korktu, tekrar aynı adam Hazine
dairesi başkanı A.Griesban tatmin edici demeç verince olay
yatıştı ve borsa sakinleşti. Buna rağmen her gün bir kriz
meydana gelebilir diye herkes sinirli yaşamaya başladı.1929
krizine biraz değinelim. O tarihte borsada büyük düşüş
olmuştur. Bu nedenle doların değeri aşırı şekilde düştü.
Dolar 1,88 gr. altın değerindeydi. Devlet 1934’e kadar
altına dayalı değil sırf kağıt çıkarttı.
Milyonlarca kişi işsiz oldu. Bir çok işyeri ve fabrika
kapandı. Açlık ve fakirlik yayıldı. İkinci cihan savaşına
Amerika katılıncaya kadar 10 seneden fazla bu durum sürmüştü.
İkinci dünya savaşında silah sanayisi canlandı, işçilere
ihtiyaç başladı ve bu şekilde 1929 borsa krizinin kötü
sonuçlarından kurtuldu.
Bundan dolayı borsa sistemi çok tehlikeli ve zararlıdır.
Bu sistem İslam’a da aykırıdır. Çünkü orası Anonim
şirketlerinin hisselerinin alış veriş yeridir. Anonim
şirketlerin sözleşmeleri batıldır. Çünkü, bir veya bir
kaç kişi şirketin kuruluşunu ilan ederler. Daha doğrusu
devlete müracaat ederler ve devlet resmi bir kararla onun
kuruluşunu ilan eder. Bu şirket hisseleri belli fiyatlarla
ortaya çıkartır. İsteyen satın alabilir. Diğerlerinden bir
hissesi fazla olan kimse şirketin idaresinde bulunur. Bu kişi
ve onunla beraber diğerlerinde fazla hisse bulunduranlar da
idareye katılırlar. Ortaklık diye bir şey yoktur. Çünkü,
taraflar sözleşme yapmazlar. Sadece hisse satın alırlar. Her
an hisseyi satabilirler. Hatta şirketin yöneticileri
hisselerini satabilirler ve onların yerine bambaşka adamlar
gelebilir. Ne iş yapılır, ne kâr ve ne de zarar hiç belli
değildir. Sadece belli nedenlerle hisselerin fiyatları yükselir
veya düşer. Bu eylem tamamen İslam’a aykırıdır. İslam’daki
şirketlerde taraflar arasında sözleşme yapılır. Nasıl bir
iş yapılacağı belli olur. Kârların dağılımı anlaşmaya
göre olur. Zarar ise sermaye oranına göre olur. Bedeniyle
ortak olan emeğinin bedelini kaybettiği için zarar ödemez.
Bu şirketler beş çeşittir.
1.Mudarebe: bir taraf bedeniyle öbür taraf paralarıyla
ortak olurlar.
2.Inan: iki taraf hem bedenleriyle hem paralarıyla ortak
olurlar.
3.Ebdan: Taraflar sermayesiz sırf bedenleriyle ortak
olurlar.
4.Vucuh: iki kişi bedenleriyle ortak olurlar. Bu
kişiler güvenilir olduğu için diğerleri onlara mal
verirler, başka taraf parasıyla ve başka taraf bunlardan
aldıkları malların paralarını sattıktan sonra öderler.
Kendilerine mal veya para veren kâr almaz.
5.Mufada: yukarıda geçen şirketlerin unsurlarının
bulunmasıyla gerçekleşir. Sırf bedeniyle, sırf parasıyla,
bedeniyle birlikte parasıyla ve diğerlerinin kendilerine güven
duymasıyla iki bedenin ortak olmalarıdır.
İslâm'a göre şirketten çıkmak isteyen diğer taraflara
çıkmak istediğini bildirecektir. Kalanlar tekrar aralarında
yeni sözleşme yaparlar. Şirketin idaresi bedeniyle ortak olan
kimselerdedir. Bunlar maaş almazlar. Çünkü, emekleriyle
ortaktırlar. Bu şirketlerin delilleri sahih hadislerdir.
(Burada yer olmadığı için aktaramıyoruz.)
İslam’daki şirketlerle ilgili bu çok kısa özetten anlaşılıyor
ki, borsa hiç olmaz, borsa sisteminin olması da mümkün değildir.
Kapitalist sisteminde Anonim şirketi kuranlar bankadan faizle
kredi alırlar. Bankalar istenilen paranın %90'ını verirler.
Hisselerin fiyatları düşerse bankalara borçları artar. Böylece
banka hisselerin bir kısmını satın alır ve hisselerin
değeri düşük olur. İslam’da para sistemi altın ve gümüşe
dayanır. Böylece değeri sabit olur. İslam dinarı 4,25gr
altın, dirhem ise 2,97gr gümüş idi ve İslam devletinde
inşallah yine böyle olacaktır.
Birinci Cihan savaşına kadar bütün dünya paraları
altın veya gümüşe dayalı idi. Bu savaş olunca
karşılıksız sırf kağıt para çıkarttılar. Bu savaş
bitince tekrar altın ve gümüşe dönüş yaptılar.
Ancak 1971’de ABD tamamen altına parayı veya doları
dayandırma işini kaldırınca artık paralar devletin ekonomik
gücüne güvene dayalı oldu. Halbuki, ABD bir yandan böyle
hareket ederken kendi ülkesinde altın biriktiriyor. Dünya altın
rezervinin %57’sini kendi ülkesine yığdırdı. Nitekim bütün
dünya devletleri ABD’nin baskısı altında kalıp
karşılıksız kağıt para sistemine geçti. Hatta son aylarda
İsviçre’nin 400 bin ton altın piyasaya süreceğine dair
haberler çıktı. Bu ise İsviçre’nin altın rezervinin
yarısına yakın. Bu nedenle altın fiyatı çok düşmüştür.
Bir sene içerisinde bir ons altın (31,1gr) 70 dolardan fazla düştü.
Hülasa olarak, kapitalist nizamı ve bu nizamın doğurduğu
borsa, Anonim şirketler, faiz ve karşılıksız kağıt para
gibi sistemler hem tehlikeli hem de İslam’a aykırı olduğu
bellidir. İslam nizamı İslâm Devletinde uygulanınca insanlar
İslam nizamına talip olacaklar. Kendi memleketlerini bu vahşi
ve zalim kapitalist nizamından kurtarmak için yönelecekler.
Bu nedenle İslam Hilafet Devletinin kurulması sadece Müslümanların
kurtuluşu için değil bütün dünya halklarının kurtuluşu
için gereklidir. Nitekim, BM’lerin FAO örgütü geçen sene
devletler arası toplantısında, dünyadaki açların
sayısının 800 milyon olduğunu açıkladı. Bunun sebebi
kapitalist sistemdir. Bundan dolayı İslam Hilafet Devletini
kurmak için çalışmak her Müslüman’a namaz gibi farzdır.
Her Müslüman bu farzı yerine getirmek için çalışmazsa,
hem dünyada hem de ahrette azaba uğrayanlardan olur
|