Soru-Cevap

Türkçe İbadet

Türkçe olarak ibadet etmek caiz midir?

Diyanet İşleri Başkanlığı buna pek cevap vermiyor. Neden?

Okuyucumuz M. Bozkurt’un sormuş olduğu bu soruya şöyle cevap verebiliriz:

Kur’anı Kerim Arapcadır. Ondaki ayetler (sözler) ve uslübu da Arapcadır. Öyleyse, bir şey Kur’an sayılacaksa muhakkak ki sözleri, lafızları, cümle terkibî ve uslübu Arapca olmalıdır ve hiç kimse onun gibisini yazıp söyleyememelidir. Çünkü onun mucizesi onun gibisinin kimse tarafından yazılıp söylenememesidir. İnsanları acze düşürmüştür ve böylece mucize olmuştur. Mucizesi buradan gelir. Diğerleri onun gibisini yazmak veya söylemekten aciz olurlar. Bu durumda buna Kur’an denilir. Tercümesi ise mucize değildir. Kuranın mucize oluşu hakkında Allah’u Tealâ şöyle buyuruyor:

“Kulumuz Muhammed'e indirdiğimiz Kur'an'dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz, Allah'tan başka, güvendiklerinizi de yardıma çağırın. Yapamazsınız, ki yapamayacaksınız o takdirde, inkar edenler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taş olan ateşten sakının.” (Bakara:23-24)

Herkes veya en azından bazı kişiler onun manasını başka başka dillere çevirebilirler. Fakat tabii ki bu Kur’an olmaz. Bu sebeple Kur’an'ın tercümesi olamaz. Sadece onun manası başka dillere çevrilebilir. Misal olarak, Türkçe meali Kur’an değildir. Oysa ibadetlerden namaz için en azından Fatiha suresi okunmalıdır.

“Fatihasız namaz (olmaz).” diye Resulullah (S.A.V.) buyurmuştur. Ayrıca, Kuran’ı Kerim’de namazda Kur’an okunmasını icap ettirir. Madem ki, Kur’an ancak Arapcadır, o zaman namaz ancak Arapca ile kılınır. Allah’u tealâ, kitabın Arapca olduğunu bir çok ayette pekiştirmektedir.

“Ey Muhammed! apaçık Arapca diliyle, uyaranlardan olman için onu cebrail senin kalbine indirmiştir.”(Şuara:193-195)

“Muhakkak ki, biz onu Arapca bir Kuran olarak indirdik, umulur ki düşünürsünüz.” (Yusuf:2)

“Böylece Biz Kur'anı Arapca bir hüküm ve hikmet olarak indirdik. Sana ilim geldikten sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah katında sana bir dost ve seni koruyan çıkmaz.” (Ra’d:37)

“Işte Kur'an'ı, Arapca okunmak üzere indirdik, onda tehdidleri türlü türlü açıkladık ki belki sakınırlar yahut onlara ibret verir” (Taha:113)

“O, eğriliği olmayan, Arapca bir Kur'an'dır. Belki sakınırlar.” (Zumer:28)

“Bu kitap Arapca bir Kur’an’dır. Ayetleri tefsir edildi (açıklandı). Bu Kur’an bilen (düşünen) insanlar içindir.” (Fussulit:3)

“Böyleçe sana Arapca bir Kur’an vahyettik” (Şura:7)

“Bunu Arapca bir Kuran olarak kıldık. Umulur ki düşünürsünüz.” (Zuhruf:3)

“Bu ise tasdik edici bir kitaptır. Hem de Arapca lisanıyla (indirildi).” (Ahkaf:12)

Bu ayetler, Kur’an’ın Arapcasını pekiştirir. Niçin? Arapca olmayınca Kur’an olmadığı içindir. Hem de bu ayetlerin delaletleri kesindir. Bir kaç mana vermez. Bunun tercümesi olursa Kur’an sayılmaz. Hem de tercümesi caiz değildir. Çünkü, Kur’an sayılmaz. Ancak, manaları tercüme edilir ki bu da Kur’an değildir. Hemde tercümeleri onu tercüme edenlerin görüşleridir. Çünkü manalar tefsire göredir. Müfessirler içtihat edip bir çok ayetin manası hakkında ihtilafa düştüler.

Namazın başka bir dil ile kılınabileceğine dair hiç bir delil yoktur. Ne ayet, ne hadis,ne icma-i sahabe ne de kıyas. Aynı zamanda hiç bir sahabe bunu kabul etmedi. Tabiin ve Tebai tabiinden hiç biri bunu kabul etmedi. Büyük müçtehit imamları da bunu kabul etmediler. Ancak, yeni İslam’a girip Arapcayı hemen öğrenmeyenler, başka dille okurlar diye Ebu Hanife’nin fetva verdiği söyleniyor. Ebu Hanife’nin bunu söylediğine dair rivayeti sahih olursa da onun bu fetvası ret edilir. Çünkü, bunun hiç bir delili yoktur. Oysa İslam'a yeni girenler en fazla yarım saat içerisinde Fatiha’yı öğrenebilirler. 7 ayeti her insan ana dili ne olursa olsun öğrenebilir. Ayrıca, başka bir kişi arasında veya imam arkasında namaz kılar. Ta ki Fatiha’yı öğreninceye veya ezberleyinceye kadar. Böylece, bu bahaneler yok edilir.

Şu da vardır ki Türkiye’de başka dille (Türkçe) namaz kılınır diyenler samimi değillerdir. Onlar şer’i araştırma yapmış değillerdir. Bunlar laikler ve askeri rejimin ajanlarıdırlar. Şu anda, askeri laik rejim İslâm ile olan savaşını hızlandırıyor. Arapcayla savaşmak, İslam’la savaşmaktan bir parçadır. Çünkü, İslâm Arapcadan uzaklaştırılırsa anlaşılamaz hale gelir. Bu sebeple, bu laiklerin atası M. Kemal Arapcayla ve “İslâm ile savaşı başlatmış idi. Ondan sonra bir ara durduruldu. Fakat, N. Erbakan döneminde tekrar başlatıldı ve hâlâ devam ettiriliyor. Çünkü, Erbakan müslümanların temsilcisi olarak sayıldı. Bu adam korkaklığı ve aşırı tavizlerini generallere gösterince laik generaller cesaret kazanıp İslâm ile savaşmaya açıkca başladılar. Nitekim, Erbakanistler de aynı yolu izlediler. Bu korkak adamlar İslâm'a ve müslümanlara büyük zararlar verdirdiler.

Diyanetin Arapcadan başka bir dil ile namaz olur diyenlere cevap vermemesi, diyanetin askeri laik rejimin bir kuruluşu olmasından kaynaklanır. M. Kemal ve İsmet İnönü döneminde diyanet bu iki adamın siyasetlerine uymuş idi. ezanı Türkçe’yle okuttular. Şu anda Atatürk rejimi hangi siyaseti izlerse diyanette onu izlemektedir. Ancak Diyanet İşleri Başkanı M. Nuri Yılmaz, bir kaç kere Arapcayı övdü ve başka bir dil ile ezan ve ibadet olmaz demiştir. (Hilafet’in 101. Sayısına bakınız.)

 

Sayı 105...Ramazan-Şevval...Ocak-Şubat 1998