TÜRKİYE SİLAHLANMAYA NE KADAR HARCIYOR?
BUNUN KURTULUŞU YOK MU?
1996 senesi için silah alıcılarının
listesi açıklandı. Türkiye silah alıcıları arasında 7.
geldi. Dışarıdan aldığı silahların fatura bedeli ise 1
milyar 66 milyon Amerikan dolarıdır.
Bu paraları o silah üreticisi ülkelere
ödeyeceğine kendisi silah fabrikaları kurmuş olsaydı hem
kendisine lâzım olan silahı yapmış olacak, diğer bazı
ülkelere de satarak döviz girdisi sağlayacaktı. En
önemlisi de kimsenin ambargo tehdidine uğramayacak ve öyle
bir korkuyu da yaşamayacaktı. Misal olarak ABD'den bir kaç
sene önce satın almış olduğu üç fırkateyn ve 12
helikopter henüz verilmemiştir. Bunların parasını ödeyerek
satın almış olmasına rağmen ABD ambargosu sebebiyle hâlâ
alamamıştır. Bununla beraber, Türkiye her zaman istediği
silahı alamaz. Tam elektronik ve gelişmiş cihazlarla
donatılmış olan silahlar kendisine verilmez. Bunun en iyi
örneği de F16 savaş uçakları. Bu uçaklar Türkiye'de de
yapılıyor ama Amerika'daki gibi değil aksine onlardan çok
eksik bir şekilde.
Üstelik, 1996'da 1.066.000.000 Amerikan
doları ödemesine rağmen 1997 ve 1998'de en azından aynı
miktar veya daha fazlasını ödeyecektir. Nitekim, Allah düşmanı
olan İsrail'den 2 milyar dolarlık silah alımı için ön anlaşma
yapılmıştır. İşte Türkiye böyle yapmaya devam ederse hep
ABD ve İsrail gibi Allah'ın düşmanlarından silah almaya
mecbur kalır hem de onlara büyük paralar kazandırır. Bu
silahları almakla mesele bitmiyor. Silahın alındığı
ülkeye adeta mahkum olunuyor. Zira yedek parça meselesinde ona
bağımlı kalınıyor.
Bundan dolayı Türkiye'de kendi silahını
üretmeyi düşünmelidir. Bunu yapabilmek için dışarıya
bağımlılık ve ihtiyaç duyma fikrinden vazgeçmelidir. Kendi
halkına güvenmelidir. Batıyı ve kafir ülkeleri taklit etme
düşüncesinden vazgeçmelidir. Kendi evlatlarına her türlü
imkânı tanımalıdır. Kendi evlatlarının düşünebilmeleri
ve üretken olabilmeleri için onlara bir ideoloji
benimsettirmelidir. Kendi rejimini de bu ideolojiye dayandırmalıdır
ki halk devletiyle birleşsin, her bir şey samimi, ihlaslı ve
ciddi olsun. Halk ve devlet ayrı ayrı düşünüyorlarsa
hiçbir ilerleme kaydedilemez. Çünkü devlet halkının güç
ve fikirleriyle çalışabilir. Halkın bireyleri devlete,
rejime, sisteme ve fikirlerine inanmıyorsa hiçbir zaman
devleti için çalışmaz, devlete güvenleri olmaz ve böylece
ihlas ve ciddiyetleri olamaz. Onun için herkes bu devleti
çalmaya çalışır. İktidara gelince veya bir memuriyeti ele
geçirirse değişik şekillerde devleti soymaya başlar. Rüşvet,
ihtilas, kalpazanlık, hediye, ihale kapmak ve benzerleri bunlar
örneklerden bazılarıdır.
Devletin rejimi, sistemleri ve fikirleri İslâm'a
dayalı olmuş olursa herkes bu devlete inanacaktır ve güvenecektir.
Herkes samimi ve ciddi olacaktı. Nitekim devletin fikirleriyle
birleşmiş olurlar. Bu sebeple üretken olurlar. Çünkü halk
müslümandır, İslâm'a inanıyor. İslâm'a inanan bir
toplumun kalkınması ancak İslâm ile olur.
Halk, laikliğe ve kapitalizme yani Batı
ideolojisine inanmıyor. Oysa Türk devleti laikliğe ve
kapitalizme dayalıdır. Bu sebeple, halk ile devlet arasında
çelişki ve derin uçurum vardır.
İşte Türkiye kalkınmak istiyorsa,
silahını üretmek istiyorsa, diğerlerine bağımlı olarak
istemiyorsa, kendi parasını korumak ve daha zengin olmak
istiyorsa halkının inandığı İslâm ideolojisine dayalı
olsun ve Batı ideolojisini tamamen terk etsin. *
|