DİNİ DOSDOĞRU TUTUN, DİNDE AYRILIĞA DÜŞMEYİN
Allah'ın rahmeti ve bereketi sizlerin ve
inanan bütün Müslümanların üzerlerine olsun.
Kovulmuş ve recmedilmiş şeytanın
şerrinden Allah'a sığınırım.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın (c.c.) ismi
isteanesiyle konuşmaya başlıyorum.
Her türlü hamdü senalar, var olan, bir
olan, ezelî, ebedî olan, yaratıklardan hiç bir şeye
benzemeyen ve varlığı zatından olan, bütün varlığı
yoktan var eden, varlık içinde insanı Eşrefi Mahlûk
kılan, insanın hayatını tanzîm eden, din gönderen Allah
(c.c.)'ya olsun.
Allah'ın rahmeti, meleklerin istiğfarı, müminlerin
duaları, iki dünyanın iyilik ve selametliği, alemlere rahmet
olarak gönderilen, insanların ve cinlerin peygamberi olan,
İslâm dinini Rabbülaleminden alıp, olduğu gibi insanlığa
tebliğ eden, Resulü Ekremin, o, Resulün sevgili Ali'nin,
Ashabının ve inanan bütün Müslümanların üzerlerine
olsun.
Allah (c.c.)'in gönderdiği İslâm dinini,
İslâm nizamını hayata hâkim kılma yolunda olan sizlerin ve
diğer bütün mü'minlerin saylarını meşkûr, dualarını
kabul, amellerini makbul ve ticaretlerini lentebur eyleye.
İslâm'a gönül vermiş değerli
dinleyenlerim,
Her Müslümanın mensubu olduğu İslâm
dinini ikâme etmesi, dini vecibelerini gerektiği gibi yerine
getirmesi farzı ayndır. Bunun için bu konuşmamızda:
Dinin ikâme edilmesinden (dosdoğru
tutulmasından) ve dini ikâme ederken onda ayrılığa düşülmemesinden
bahsetmeye çalışacağız. İnşallah.
Dinin ikâme edilmesinin farz olduğu, dinde
ayrılığa düşülmesinin haram olduğu kesinlik ifade eden
naslarla sabittir.
Tedricilik göstermeden, görüş beyan
etmeden, ayrılığa düşülmeden dini ikâme etmek, gerektiği
gibi dosdoğru tutmak, kitap (Kur'anı Kerim), sünnet (fiili,
kavlî ve takriri hadisi şerif), icmaı sahabe ve kıyas'ı
fukaha ile tespit edilmiştir.
Dinin ikâme edilmesinin farz olduğunu
bildiren naslardan birisi de Şura suresinin 13. Ayeti
kerimesidir.
Rabbul Alemin bu ayeti Kerimede iktizai bir
hitap ile biz Ümmeti Muhammet'e hitap ederek şöyle buyuruyor:
"Allah Nuh'a buyurduğu şeyleri size de
din olarak buyurmuştu. Ey Muhammed! Sana vahyettik; İbrahim'e,
Musa'ya ve İsa'ya da buyurduk ki: "Dine bağlı kalın,
onda ayrılığa düşmeyin. "Putperestleri çağırdığın
şey onların gözünde büyümektedir. Allah dilediğini
kendine seçer, kendisine yöneleni de doğru yola
eriştirir."
Değerli dinleyenlerim:
Mealini dinlediğiniz bu ayeti kerimede,
Allah (c.c.) dinden, (İslam dininden) şeriattan bahsederek,
dinin ikâme edilmesini dinde tefrikaya düşülmemesini, kesin
bir ifade ile emrediyor.
Biz de konuşmamızda: dinden (İslâm
dininden), şeriattan dinin ikâme edilip dosdoğru
tutulmasından ve dinde ayrılığa düşülmemesinden
bahsetmeye çalışacağız inşallah.
Dinin ikâme edilip dosdoğru tutulması için
dinin ne olduğunu bilmek ve dini iyi tanımak gerekir.
Bu dinin koyucusu, vaadi hakikisi Allah
(c.c.) olduğu için, dinin en iyi ve en doğru
tanımlanmasını yapan da Allah (c.c.)'dir. Bunun için dinin
tanımını ve tarifini insanlardan değil, dinin koyucusu olan
Allah (c.c.)'dan almak lâzımdır. Çünkü bir şeyi koyan, o
şeyin ne olduğunu daha iyi bilendir.
Mensubu olduğumuz İslâm'ın, İslâm dinin
ne olduğunu, nasıl bir din olduğunu, kitap (Kur'an'ı Kerim),
sünnet (hadisi şerifler), icma (eshabın icmaları) ve müctehitlerin
tanıtmalarından, bildirmelerinden alırsak din konusunda
yanılgıdan ve sapıklıktan kurtulmuş oluruz. Yani dini
vahyin bildirmesiyle bilirsek doğru bir şekilde tanımış
oluruz.
Dini vahyin bildirmesinden ve tanıtmasından
değil de, günümüzde olduğu gibi, insanların tarif ve
tanıtmalarından alırsak, hakikî dini değil insanların
uydurdukları ve din olmadığı halde din diye
adlandırdıkları, din olmayanı almış oluruz. Bu da bizi sürekli
ihtilâflaşmaya ve hatta bütün insanları birbirlerine düşmanlaşmaya
götürür. Günümüzde olduğu gibi. Bunların da ahiretten hiç
bir nasîbi yoktur.
Aklı olan ve azıcık düşünme kabiliyeti
olan herkes bilir ki, din insanların kendi arzu ve isteklerine
göre koyulur ve tarif edilirse sayılamayacak kadar çok din ve
dinin tarifleri olur. Günümüzde olduğu gibi.
Mesela: Yahudilik dini kendi arasında bir kaç
dine ayrılır.
Hıristiyanlık, da Katolik, Protestan,
Ortodoks ve Evangelis dinlerine ayrılır. Ve yine Budist, Buda,
Sih, Bahai, Yehova dinleri gibi. Bunlar da kendi aralarında bir
çok kollara ayrılır. Bunlardan başka Hind dinleri, Fars
dinleri, Roma dinleri, Çin dinleri, Japon dinleri, Amerikan
dinleri, Afrika dinleri ve Avrupa, Asya, Arap, Türkistan ve
Yunan dinleri gibi dinler. Sizler daha da sayıp çoğaltabilirsiniz.
Bu sayılan dinler biri diğerinden
değildir. Her biri birinden ayrıdır. Ayrı oldukları için
ayrı ayrı isim almışlardır. Ancak bunların ortak yanları
da vardır. O da şudur; bunların hepsini insanlar ortaya
koymuştur. insanlar kendi arzularına göre tarif edip tanımını
yapmıştır. Yani yaratanın koyduğu ve tarif ettiği
değildir. İnsanlar istediklerinde bunları kaldırırlar,
değiştirirler ve istedikleri şekilde tarif eder tanıtırlar.
Tıpkı günümüzde olduğu gibi ... Şer'i hükümlerin hayata
hakim olmasını istemeyenler, Allah (c.c.)'ın koyduğu İslâm
dinini beğenmiyorlar ve Allah (c.c.)'in tarif ettiği ve
tanıttığı şekli kabul etmiyorlar. Bunun için İslâm
dininin kendi beğenilerine göre tarif ediyorlar. İşte bunun
için, kendi arzu ve isteklerine uydurmak için Allah (c.c.)'ın
beğenip, razı olup koyduğu İslâm dininde reform yapıyorlar,
Avrupalı, Amerikalı kâfirlerin dinleri gibi, "İslâm
dini de modern ve muasır bir din olmalıdır" diyorlar.
Bu maddeperest beyinsizler, anlamıyorlar ve
anlamak istemiyorlar ki, İslâm dininde "reform yapılmaz",
İslâm dini "modernleştirilemez", İslâm dini
"çağdaşlaştırılamaz", İslâm dini insanların
koydukları dinlerden her hangi birine uydurulamaz, İslâm
dininin isminde de hükümlerinde de hiç bir değişiklik
yapılamaz. Şayet İslâm dininin isminde veya hükümlerinde
her hangi bir değişiklik yapılırsa o İslâm dini olmaktan
çıkar.
Değerli dinleyenler, bildiğiniz gibi Allah
(c.c.) bizlere iktiza'i bir hitapla dini ikâme etmemizi
istiyor, emrediyor.
Din'i ikâme etmek için iyice bilmek ve tanımak
gerekli olduğunu, dinin en doğru tarifini yapanın, dinin
hakikî koyucusu Allah (c.c.) olduğunu ve dinin tarifini onun
buyruğundan öğrenmemiz gerektiğini olduğunu söylemiştik.
Genelde şu üç çeşit insanların, dini
tarif etmekte olduklarını görüyoruz ki onlar da şunlardır:
1-İslâm akidesinde olanların
tarifleri,
2-İslâm akidesinin dışında
olanların tarifleri,
3-Kapitalist akidesinde oldukları halde,
kendilerinin Müslüman olduğunu söyleyenlerin tarifleri.
Bunlardan sadece İslâm akidesinde olanların
tarifleri doğrudur. Diğerlerinin tarifleri yanlıştır.
İslâm akidesinde olanlar hangi asırda
olursa olsunlar, dini Allah (c.c.)'in beğenip ve koyduğu
şekilde tarif ederler. Bunların tariflerinde değişiklik
olmaz. Zira, bunlar doğru akidededirler. Doğru akidede olanlar
dini de doğru tarif ederler.
Dinin tarifi akidedendir. Dini tarif eden
akidesini tarif ediyor demektir. Akidesi neyse Din tarifi de
odur. Dini tarif edenlerin tariflerinden hangi akidede
oldukları anlaşılır.
İslâm akidesi= Allah (c.c.)'a, meleklere,
kitaplara, resullere, ahiret gününe, kaza ve kaderin, hayrın
ve şerrinin de Allah'tan olduğuna inanmaktır.
İmanın manası şudur; İman edilmesi
istenilenin, iman edilmesi istenildiği gibi olduğunu
kanıtlayan, sağlam kesinlik ifade eden ve vakıaya uygun
deliline dayalı, kalbin kesin tasdik etmesidir. Bu da şu
demektir: Akide veya iman olması için şunların bulunması
gerekir.
a-Vakaya uygun kesinlik ifade eden delil.
b-Kalbin kesin tasdiki
Akidenin delili; Ya zandan uzak, kesinlik
ifade eden Aklî delil, ya da subutî ve delâleti kat'i olan
naklî delil olmalıdır.
Dini tarif edenlerin, tarif ettikleri gibi
olduğunu gösteren, subut'i ve delâlet'i kat'i olan naslardan
delilleri olmalıdır.
İslâm akidesinde olanlar, dini tarif
ederken istenilen bu delilleri getirirler. İslâm akidesinde
olmayanlar zaten bu delilleri kabul etmiyorlar. Onların dini
tariflerinde hiçbir delilleri yoktur. Bunun için İslâm
akidesinde olmayanların dini tarifleri kesinlikle yanlıştır.
Elbette ki İmamı Azamlar, İmamı Şafiler
gibi dini tarif edenler doğrudur. Mustafa Kemal ve İsmet İnönü
gibi tarif edenler de elbette ki yanlıştır.
Allah (c.c.) dini şöyle bildiriyor ve tanıtıyor.
"Muhakkak ki Allah katında hak din
yalnızca İslâmdır." (Al'i İmran:19)
İnsanlar hayat problemlerini çözmeleri
için Allah (c.c.)'in beğenip koyduğu din, hak din İslâmdır.
Hayat işlerini düzene koyan hükümler topluluğuna razı
olduğu din İslâm olduğunu şöyle bildiriyor.
"..ve sizin için din olarak İslâmı
beğendim." (Maide:3) Şu ayeti kerimede de İslâmdan
başka din edinen, din arayandan, o din asla kabul edilmeyecek
ve onlar ahirette hüsranda kurtuluşu olmayan bir halde
olacaklardır. Allah (c.c.) şöyle buyurdu:
"Kim İslâmdan başka bir din ararsa,
bilsin ki (o aradığı din) ondan asla kabul edilmeyecek ve o
ahirette hüsranda olacaktır. (Kurtulama-yacaktır.) (Al'i
İmran:85)
Şu ayeti kerimede de kendilerinin Müslü-man
olduklarını söyledikleri halde Allah (c.c.)'in dinini (İslâm
dinini) beğenmeyip, çağdaş, yeni, modern bir din kurmak
isteyen beyinsizlere hitap ederek kendilerini uyarıyor, ikaz
ediyor, göklerde ve yerde olan her şey ister istemez ona Allah
(c.c.)'a teslim olduğu halde siz o'na onun dinine teslim
olmuyor musunuz? Eninde sonunda her şey ona döndürülecektir,
onun huzuruna çıkmaktan korkmuyor musunuz da onun koyduğu,
beğendiği, razı olduğu dinden başka bir din mi
arıyorsunuz? Diyor ve şöyle buyuruyor:
"Allah'ın dininden başka bir din mi
arzu ediyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez
O'na teslim olmuştur, O'na döneceklerdir." (Al'i İmran:83)
Bu ayeti kerime ve daha birçok başka ayeti
kerime ve hadisi şeriflerin bildirmelerinden açıkça anlaşılıyor
ki Allah (c.c.)'in beğenip, razı olup, insanların
hayatlarını tanzim etmek için koyduğu din İslâm'dır. Yani
insanların hayat müşküllerinin, problemlerinin çözümünü
sağlayan, Allah (c.c.)'in koyduğu hükümler topluluğu İslâm'dır.
Din insanların hayatlarını düzenleyen
nizamlardır. İslâm, nizam hüküm koyan Allah'tan gelmiş
olan dindir.
İslâm dindir. Öyleyse hükümleri
Allah'tan gelmemiş olan şeyler, hakîkatta din değildir. Yani
İslâm dininin dışında kalanlara, insanlar din adı
vermişlerdir. Allah (c.c.) onlara din dememiştir. Şimdiki
Hıristiyan ve Yahudi dinleri gibi bunlara bu taşıdıkları
adları Allah (c.c.) vermemiştir. Bunlar tahrife uğramadan
önce, ilk koyuldukları zaman bunların adı da İslâm'dı. Hz.
Adem'den beri, Allah'u teâla tarafından gelen, koyulan dindir.
Ve o din İslâm dinidir.
İslâm Allah (c.c.)'in beğenip koyduğu
dindir. Herkesin bilmesi, tanıması ve bellemesi gereken
İslâm şu tarif edeceğimiz şekilde olandır.
İslâm: Allah (c.c.)'in Muhammed Mustafa
(S.A.V.)'e indirdiği ve insanın yaratıcıyla olan itikat ve
ibadetlerindeki alâkalarını, insanın kendi nefsiyle olan
yiyeecek, giyecek ve ahlâk'a dair alâkalarını, insanın
diğer insanlarla olan muamelât ve cezalara ait alâkalarını
tanzim eden, düzenleyen dindir.
Bu sayıp yazdığımız 7 türlü alakaları
düzenleyen hükümler dindir. İşte bu İslâm'dır.
Dünyadaki Müslümanlar arasında dinin şu
tarifi şöhret bulmuştur. Kendileri için hayırlı olan
işlere sevk eden bir kanuni ilahidir.!!
Halk arasında, halk dilinde kullanılan en
çok kullanılan şekil de şudur:
Din bir kanuni ilahidir. Yani hükümlerini
Allah (c.c.)'nun koyduğu kanundur. Dinin hükümlerini Allah
(c.c.) koyduğu için o hükümleri Allahtan başkası
değiştiremez. Ve de Allah (c.c.)'in koyduğu hükümler kıyamete
kadar değişmeyecektir. Hükümleri hiçbir zaman, hiç bir
kimse tarafından değiştirilemeyen kanunlar dindir. Evet hükümleri
değişmeyen din İslâm dinidir. Bunun için diyoruz ki, İslâm
dininin isminde de hükümlerinde de değişiklik yapılamaz.
İsminde veya hükümlerinde değişiklik yapılırsa, o İslâm
dini olmaktan çıkar.
İslâm Dini insanların dünya ve ahiret
hayatlarını tanzim etmek için Allah (c.c.)'in koyduğu
nizamlar mecmuasıdır.
İslâm akidesinde olan insanlar İslâm
dinini böyle tarif ediyorlar. Dinin doğru tarifi de budur,
zira Allah (c.c.)'da böyle bildirmiştir.
Vahyi ilahi din konusunda sırasıyla
şunları bildirmiştir.
1-Dinin ne olduğunu ve dinin koyucusunun
sadece kendisi olduğunu,
2-Dini sadece Allah (c.c.)'a mahsus
kılmamızı, dinin sadece kendisine ait olduğunu,
3-İnsanların bu dine, (kendisinin
koyduğu) İslâm dinine gelmelerinin gerekli olduğunu,
4-İnsanların din koyma yetkisinde
olmadıklarını ve onların din diye koydukları şeylerin asla
kabul olunmayacağını bildirmiştir.
Kur'an'ı Kerimin birçok yerinde ve hadisi
şeriflerde "dini yalnız Allah'a halis kılarak ona ibadet
edin, dini yalnız Allah'a halis kılın, din yalnız Allah'a
mahsustur" anlamında emirler vardır.
Şu ayeti kerimede dini yalnız kendisine
halis kılarak ona yalvarmayı, ibadet etmeyi emrediyor. Ve şöyle
buyuruyor:
"O diridir, O'ndan başka yoktur. Dini
yalnız O'na has kılarak O'na yalvarın. Övgü alemlerin Rabbi
Allah içindir." (Mü'min: 65)
Bu ayeti kerimede de peygamber efendimizin
şahsında bizlere emrederek, dini yalnız Allah'a halis
kılarak ibadet etmemizi emrediyor ve şöyle buyuruyor:
"Ey Muhammed! Biz sana Kitab'ı gerçekle
indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak O'na kulluk
et. Dikkat edin, halis din Allah'ındır;.." (Zümer:2)
Şu ayeti kerimede de şöyle buyuruyor:
"De ki: "Ben, dinimi Allah'a ihlas
kılarak O'na kulluk ederim. " (Zümer: 14))
Bu ayeti kerimeler ve daha birçok bunlara
benzer ayeti kerimelerde ve hadisi şeriflerde, Allah (c.c.)
insanları kendi koyduğu dine, dinin hükümlerine uymalarını,
din diye kendilerinden hüküm koymamalarını emrediyor ve şöyle
buyuruyor:
"Rabbinizden size indirilen Kitab'a (ve
o kitabın buyruklarına) uyun, O'ndan başka dostlar edinerek
onlara uymayın. Pek az öğüt dinliyorsunuz." (A'raf: 3)
Görülüyor ki bu ayeti kerimede Kur'an'ın,
dinin buyruklarına uyulmasının gerekliliği, kuranın
dışında kalanların buyruklarına uyulmanın yasak olduğu
belirtiliyor.
Şu ayeti kerimede de zaman kaybetmeden hemen
Kur'an'ı Kerimin buyruklarına uyulmasının gerekliliği
emrediliyor.
"Size ansızın, farkına varmadan azab
gelmeden önce Rabbinizden size indirilen en güzel söze,
Kur'an'a uyun. " (Zümer: 55)
Anlaşıldığı üzere, çok açık ve net
ifadelerle Kur'an, İslâm dininin buyruklarına uyulmasının
farz olduğu bildiriyor. Çeşitli bahaneler ileri sürülerek
zaman kaybedilmemesi için ihtar ediliyor.
Kur'an'ı Kerimin hükümleri İslâm dininin
hükümleridir.Yani Kur'an'ın hükümlerini inkâr eden İslâm
dininin hükümlerini de inkâr etmiş oluyor. Bunun terside böyledir.
Bu ayeti kerimeler gibi daha bir çok ayeti
kerime ve hadisi şeriflerde "İslâm dininin İslâm
şeriatının buyruklarına tabi olun onlara uyun. Kendi
kafanızdan hükümler koyarak, uydurma din icad etmeyin."
buyurulduğu halde, özellikle günümüzdeki yöneticiler dinin
tarifini yaparak, arzu ve isteklerine uyan din icad ediyorlar.
Yukarıda da değindiğimiz gibi, İslâm
dinini, İslâm hükümlerini yürürlükten kaldırmak,
bunların yerine koyulan insan icadı hükümleri uygulayan,
yürürlükte tutan Cumhuriyet hükümeti kurmak için
Resulullah ve ashabı kiramın kurdukları İslâmın Devleti Hilâfet
Devletini yıkan, kendisine yaratıcılık payesi verilen,
hakikî İslâm dininin İslâm şeriatının düşmanı olan
kimselerin, batı ve batıl dinlere tıpatıp uygun olarak
getirdikleri lâik, demokrasi, kapitalist dinini, izinde
gittikleri atalarından, babadan oğula intikal eden bir miras
olarak alan, idareciler, yöneticiler ve liderler; dini atalarından
aldıkları gibi kabul edip Müslüman halka da onu kabul
ettirmeye çalışıyorlar.
Mesela demokraside baş lider, kainat kitabı
ve hayat nizamı olan Kur'an kerimi ceketinin sol alt cebinde, lâik
demokrasi anayasasını da üst cebinde taşıyan, Kur'an'ı
kerimi sadece göstermelik olarak, fakat demokrasi anayasasını
tatbik ve uygulamak için taşıyan lâiklikte baş lider, dini
şöyle tarif ediyor: "Benim ülkemde herkes istediği
dinde olduğunu seve, seve söyleyebilmelidir. Din siyasete,
devlete ve insanların hayat işlerine
karıştırılmamalıdır. İslâm dinide çağdaş dinler gibi
modern olmalıdır. Din Mustafa Kemal Atatürk'ün getirdiği lâik,demokrasi
ve Cumhuriyet ilkelerine uygun olmalıdır. Din,kul ile
tanrısı arasında olmalıdır. İnsanlar arasına
sokulmamalıdır. Dini siyasete devlete karıştırmadan
istediği şekilde ayînler yapmakta serbest olmalıdır."
Nitekim Kırşehir'in Hacıbektaş Veli ilçesinde yapılan çok
muhteşem, çok cazip, cazlı,müzikli, genç, ihtiyar, kadınerkek
elele vermiş bir araya toplanmış olarak yaptıkları
ayinlerine katılarak, dini merasimlerini tebrik ederek böyle
ayînleri sadece yılda bir kere değil yılın 365 gününde
yapılmasını temenni ettiklerini söylediler. İslam'da
olmayan o ayîni yapan müslümanlarda, tebrîklere mukabil
tebrik edenlerin boyunlarına, zincirlerle bağlı çok değerli,
kıymetli birer Zülfikar taktılar. Ve bunu istediğiniz zaman
kullanabilirsiniz iznini verdiler. Alameti farıka olan
ödülleri alan demokrasi liderleri atalarından aldıkları
demokrasi dininde, imanında hiçbir fark olmadığını söylediler.
Dünyada ve Türkiye'de lâik demokrasi ve
cumhuriyetçiler temelde aynıdır. Lâik, demokrasi ve
cumhuriyetçilerin en sağda olanların dini tarifleriyle, en
solda olanların dini tarifleri arasında fark yoktur.
Mesela; lâik, demokrasi, Cumhuriyet idaresinde, yönetiminde ve
bu idareyi ve yönetimi kabul eden sağcı Erbakan'ın dini
tarifi ile, aynı idare ve yönetiminde bulunan solcu Ecevit'in
dini tarifi arasında fark yoktur. Bunların ikisi de şu ortak
tarifi yapıyorlar.
Din= Siyasetten, devletten ve insanların
hayat işlerinden ayrı olmalıdır.
Din= Lâik, demokrasi ve Cumhuriyet
ilkelerine uygun olmalıdır.
Bu da şu demektir: lâik, demokrasi ve
Cumhuriyet idaresinde, yönetiminde bulunanlar elbette ki dini
yaptıkları ve yürüttükleri yönetime uyar şekilde tarif
edeceklerdir. Yani yönetimleri İslâm ise dini tarifleri de
İslâm olur. Dikkati çeken bir konu da; böyle bir
yönetimde bulunan bulundukları yönetim şeklini eğer ki
kabullenip benimsemeselerdi, o yönetime bir sürü masraf yapıp,
caba sarfedip gelmezlerdi. Bunlar bulundukları demokrasi,
kapitalist yönetimini kabullendiklerini, beğendiklerini her
fırsatta söylüyorlar, ortaya koyuyorlar. Böyle yapmalarıyla
insanları ikiye bölüyorlar. Ve Müslümanlara "aşırı
dinci" diyorlar. Müslüman olduklarını söyledikleri
halde lâik demokrasi ile yönetim yapanların durumu mecruh bir
aslan, kurnaz bir tilki ve beyinsiz bir merkebin hikayesine
benzer, o hikaye de şöyledir:
Hayvanların kralı olan arslan avlamaya
koşamayacak kadar yaralıdır. Otlu, çimenli, sulu bir yerde
yatıp kalır bunun bu halini gören kurnaz bir tilki "ne
oluyor" diye aslanla dalga geçer. Aslan "halimi
görüyorsun koşamıyorum, kurnazlıkta kandırmakta mahirsin
git bir hayvan kandır buraya getir ben parçalayayım beraber
yiyelim." Tilki akılsız bir merkebi bulur "ne burada
yük altında ezilip duruyorsun gel şurada otlu sulu bir yer
var orada yi, iç, keyfine bak" der ve merkebi aslanın
yanına kadar götürür. Arslan merkebi parçalar doyasıya
kadar yedikten sonra bir kenara çekilerek tilkinin yemesine
izin verir fakat tilkiye şöyle der: "Bunun ciğerini
sakın yeme onu bana bırak" der. Tilki hemen cevabını
vererek der ki: "bunun ciğeri yoktur eğer ciğeri olsa
idi aldanıp buraya gelmezdi" der. Demokrasi ile yönetim
yapanlarda İslâm dininin mukaddes, İslâm dininin üstün,
İslâm dininin doğru bir din olduğunu söyleyenler
kendilerinin de Müslüman olduğunu, kendilerinin de İslâm
dininde olduklarını söyleyenler, kendilerinde azıcık akıl
olsaydı, kendileri azıcık düşünselerdi ve bu
söylediklerinde samimi olsalardı, hakikaten gerçekten İslâm
dinini, İslâm dininin hükümlerini, yaratanın koyduğu,
Resulullah'ın tebliğ edip bildirdiği, Ashabı Kiramın
kabullenip yaşadıkları şekilde kabullenmiş olsalardı, o
muazzam, o doğru olan ve Allah (c.c.)'in koyduğu,
resulullahın alıp tatbikata geçirdiği, ashabı kiramın
kabullenip, hayatlarında hiç bir değişiklik yapmadan
yaşadıkları ve yine tabiinlerin, ettaüttabiinlerin ve
bunlardan sonra 1924'e kadar bütün Müslümanların yürüttükleri,
yaşadıkları o adil yönetim şeklini bırakıp, şu Müslüman
olmayan, şu pis, kâfir Avrupaların icadı olan zalim,
zorbacı, baskıcı, işkenceci, fuhşiyatcı, cinayetçi ve
ahiretten hiç nasibi olmayan şu adî yönetim şeklini alıp
kabul edip yürütür müydüler? Şu aşağılık yönetimi
isteyenlere, yürütenlere ve bu yönetimi kabullenenlere şu
sorular soruluyor.
1-Şu andaki bu yönetim şekli, İslâm
devletinin yönetim şekli midir?
2-Bu yönetime gelenler kendi öz
iradeleriyle mi yoksa başkaları tarafından zorlanarak mı
geliyorlar? İslâm dan olmayan yönetime kendi istek ve
çabalarıyla geldiklerine göre kendilerinin Müslüman
olduklarını niçin söylüyorlar?
3-Müslüman olanlar kendi irade ve
istekleriyle İslâm dan olmayan bir yönetimle yönetim
yapabilirler mi? İslâm'dan olmayan, insanların koyduğu hükümlerle
hükmedebilirler mi? Müslüman küfür hükümleriyle
hükmetmeyeceklerine göre bunlar niçin öyle hükmediyorlar?
4-Müslüman olanların, İslâm dininde
olduğunu söyleyenler, kendi irade ve isteğiyle yönetim ve
hükmetme makamına gelip İslâm'ın dışı yönetim yapıp ve
hükmedince İslâm'dan çıkmış olmazlar mı? Böyle
hükmedenler halâ Müslüman olduklarını iddia edebilirler
mi?
5-Peygamber efendimiz ve Ashabı Kiram
tarafından Medine'de İslâm Devleti kurulduğu günden,
İstanbul'da yıkıldığı güne kadar, müslümanlarda, İslâm
hükümlerinin dışında, lâik, demokrasi ve Cumhuriyet
idaresi ve yönetimi yapılmış mıdır? Ve kapitalist hükümleriyle
hükmedilmiş midir? Bunlar Müslüman olduklarını söyledikleri
halde niçin küfür hükümleriyle hükmediyorlar?
İslâm Akidesinin Dışında Olanların Dini
tarifleri Ve Yaşantıları
-İsim olarak çeşitli dinlere mensup
olmalarına rağmen dini tarif ve yaşantılarında
aynıdırlar. Bunlar Allah (c.c.)'in beğenip koyduğu İslâm
dininin dışında olanlardır. Kur'an'ı Kerim'in ifadesine göre
bunlar Allah (c.c.)'in, Resul (S.A.V.)'in ve İslâm akidesinde
olan Müslümanların düşmanıdırlar. Bunlara göre insan beğenmediği
dinden beğendiği dine serbestçe geçebilmelidir. Din
siyasetten, devletten ve hayattan ayrı olmalıdır. Bunlar bir
yaratıcının varlığını kabul ederler fakat, siyaset,
devlet ve hayat hakkındaki yaratıcının koyduğu nizamları
kabul etmezler. Bunlar, hayata bakışlarını insanlara kabul
ettirebilmek için sömürüyü bir alet olarak kullanırlar.
Bunların dini tarifleri de dini yaşayışları da
yanlıştır.
Siyasette, devlette ve hayatta İslâm
Şeriatının geçerli olmasını kabul etmedikleri halde
kendilerinin Müslüman olduklarını söyleyenlerin dini tarif
ve yaşantıları:
Bunların büyük çoğunluğu dinin sadece
isimden ibaret olduğunu kabul ederler. Hangi dinde olduğu
kendisine sorulduğunda dil ile şu dindeyim demeleri
yeterlidir. Dinin gereklerini yapıp yapmaması önemli değildir.
Türk Cumhuriyetlerinde, Azerbaycan, Bosna-Hersek ve Türkiye'de
İslâm şeriatını kabul etmeyen Müslümanlar gibi. Bunlar
dini aynen kapitalistler gibi tarif eder ve tanıtmaya çalışırlar.
Siyasette, devlette ve hayatta İslâm'ın
şeriatını kabul etmeyip Müslüman olduğunu söyleyenler,
açıktan Müslüman olmadığını söyleyen komünist ve
kapitalistlerden, İslâm'a ve Müslümanlara daha fazla zararlıdırlar.
Çünkü bunlar Müslüman olduklarını söylüyorlar,
Müslümanların içinde bulunuyorlar. Gerçek Müslümanların
sahip oldukları meşru haklara sahip oluyorlar. İslâm'ın
Şeriatını, İslâm'ın yönetimini, İslâm'ın hükümlerini
kabul etmedikleri halde Müslümanlara yönetici, hükmedici
oluyorlar. İdareyi ele geçiriyor, müslümanları küfür
yönetimine, küfür hükümlerine mahkum ediyorlar. Böylelikle
kendilerini de müslümanları da dünya ve ahiretin hüsranına
uğratıyorlar.
Bunları da şöyle tanıyalım:
Tam serbest irade ve istekleriyle vahyi ilahi
ile koyulan İslâm şeriat kanunlarının dışında küfür
yönetim ve idaresini isteyip, kanun ve hükümlerini alıp o
kanunlarla yönetim yapıp hükmedip ve o yönetimi, hükümleri
kabullenip benimsedikleri halde Müslüman olduklarını söyleyenlerdir.
Onlar o istek ve iradeleriyle o yönetimle
yönetim yapmakla o hükümlerle hükmetmekte ve o yönetim ve
hükümleri kabullenip benimsemekle ve o yönetim ve
hükümlerden tamamen vazgeçmedikçe, şer'i hükümlerin bazısı
ile veya tümüyle amel etseler de ve amel edilmesini isteseler
de yine de onlar yukarıdaki tarife dahildirler.
Bu tarifte olanlar yönetenlerden ve
yönetilenlerden, hükmedenlerden veya hükmolunanlardan da
olurlar.
Dünyanın en şerli insanları bunlardır.
İslâm'a ve müslümanlara en büyük darbeyi vuran bunlardır.
İslam'ın amansız düşmanı Avrupalı kâfirlerin kendilerine
maddî menfaat ve liderlikleri elde etmek için, o kâfirlerle
anlaşıp İslâm askerlerini Çanakkale'de özellikle tam düşmanın
hedefinde, açık alanlarda pırasa doğratırcasına doğratan
bunların kendileri idi.
Resulullahın Ashabı Kiramla kurdukları 14
asırlık İslâm Devletini yıkanlarda bunlardı. Evet İslâm
Devleti Hilâfet'i yıkan, kesinlikle yıkan bunlardı. İslam'ın
yönetimini, İslâm'ın şeriatını kabul etmeyen fakat İslâm
dininde olduklarını söyleyen de o dinsizlerdi.
Birinci dünya savaşına İslâm ordularını
sokan ve İslâm ordularını yenilmeden yenildi diye gösteren,
kâfir müttefiklerinin komutanı İngiliz kâfiriyle sıkı,
sıkıya anlaşıp, küfür yönetiminde liderliği almak için
İslâm beldelerini o, pis kâfirlere peşkeş çeken, işgal
ettiren de şer'i hükümleri kabul etmedikleri halde müslümanım
diyenlerdi. Zaten şer'i yönetimi, şer'i hükümleri kaldırmak
için bunları yaptılar.
Şimdi de şer'i yönetimin, şer'i hükümlerin
yeniden hayata gelmesini engelleyen, karşı çıkan ve
durduran, İslâm şeriatını kabul etmeyen müslümanım diyen
şu dinsizlerdir. Müslümanlar bunları çok iyi tanımalı
ve bunların hiç bir şeylerine inanmamalı ve güvenmelidirler.
|