AMERİKA'NIN MÜSLÜMANLARI AŞAĞILAMASI
Şu an yaşanmakta olan Amerika-Irak krizi,
Amerika yönetimi tarafından tırmandırılmaktadır. Zira
Amerika, Irak'taki problemleri artırmak ve kışkırtmak için;
Irak'ın kitle imha silahlarını yok etmekle görevli olan BM
heyetini adeta bir malzeme olarak kullanmaktadır. BM Heyet
Başkanı Bitler'in Irak'taki başkanlık saraylarının Güvenlik
Konseyi deneticilerine kayıtsız şartsız açılması
zorunluluğunu ortaya koyması ve Irak'ın şu anda Telaviv
halkını yok edecek kadar güçlü silahlara sahip olduğunu
iddia etmesindeki kasıt; Irak'ı krizi tırmandırıcı
nitelikte bir takım girişimlerde bulunmaya sevk etmektir ki
ABD bunu, Irak üzerine yıllardır uygulanan ambargonun devam
etmesi, Irak üzerindeki baskıların artırılması ve Irak'a
karşı askerî bir operasyonun gerçekleşmesi için Körfezde
ve bölgede büyük askerî yığınak yapması için istismar
etsin.
Amerika'nın; Irak'ı Güvenlik Konseyi
kararlarına uymaya zorlamak ve askerî saldırı için bölgede
ve Körfezde yığdığı bu gereğinden çok büyük yığınak
Amerika'nın; sadece Irak'ı Güvenlik Konseyi kararlarına
uymaya zorlaması dışında açıklanmayan başka amaçlarının
olduğunu gösterir. Açıklanmayan amaç ise şudur: Irak'ı;
siyasî kararlılık ve iradeden soyutlamak, ardından Irak'ın
bölgedeki askerî gücünü tamamen yok etmek/zayıflatmak ve
son olarak da; Irak'ın kuzeyinde Kürt, güneyinde Şiî ve
ortasında da Sünnî olmak üzere üç ayrı devletçik kurmaktır.
Nitekim Irak'ın bölünmesi düşüncesine ilk işaret eden Türkiye
Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit oldu. 8/2/1998 tarihinde
gazetecilerle yaptığı sohbette konuşan Ecevit şöyle dedi:
"Süper güç konumunda olan ABD gibi bir devletin olası
bir askerî saldırıdan sonra bir plan hazırlamadığını
sanmam. ABD, kuzey Irak'ta kendine bağlı bir Kürt Devleti
kurmak için Irak'ı bölmek istemektedir… Şu apaçıktır
ki, ABD'nin tek amacı kuzey Irak'ta bir kürt devleti kurmaktır.
Bu ise 1991 yılında patlak veren Körfez Savaşından beri
bilinen bir gerçektir. Zira kuzey Irak'ta en etkin olan iki
grup arasında anlaşmazlık olmasaydı kurulması istenen Kürt
Devleti çoktan kurulmuş olacaktı."
Bölünme düşüncesine işaret eden bir
başka kişi de İngiltere Dışişleri Bakanıdır. Geçen
hafta yaptığı konuşmasında şöyle diyordu: "Amerika'nın
Irak'a karşı askerî saldırısından doğabilecek sonuçlardan
biri de Irak'ın parçalanmasıdır." Yine bu konu ile
ilgili, 13/2/1998'de İngiltere Devlet Bakanı Lord Gilbert'in
de şöyle bir açıklaması var: "Irak'a yönelik herhangi
bir askerî saldırı sonucunda Irak'ın bölünüp parçalanması
uzak bir olası değildir." Yine Suriye haber ajansının
27/2/1998'de yayınladığı haberde, Suriye devlet başkan
yardımcısı Abdulhalim Haddam konuya değinerek şu açıklamalarda
bulunmuştu: "Şüphesiz Irak çok tehlikeli iki şeyle
karşı karşıyadır: Birinci tehlike, Irak'ın toprak bütünlüğünü
hedef alan tehlikedir. Bizim Irak'la ilişkimizin iyi olup
olmadığına bakmaksızın Irak'ın toprak ve ulusal bütünlüğünü
zedeleyici herhangi bir teşebbüse şiddetle karşı durmamız
bizim görevimizdir." Haddam, geçmişte ve şimdi Irak'ın
parçalanmasına yönelik bir takım entrikaların bulunduğunu
söylemeyi de ihmal etmedi. Haddam'a göre ikinci tehlike ise
Irak halkının çektiği ızdırap ile ilgilidir.
Aslında Amerika'nın bu amacı; Ortadoğu'da
ve Körfez bölgesinde egemenliğini daha da pekiştirmek ve bölgeyi
istediği şekilde yoğurmak için hazırlamış olduğu
entrikalardan bir parçadır. Zira Amerika'nın, Irak'a
uygulanmakta olan ambargonun kalkmamasını şiddetle istemesi,
bölgeyi adeta silah deposu haline getirecek kadar askerî yığınak
yapması, tamamen açıklanmayan hedefinin gerçekleşmesi içindir.
Ancak ambargonun devam etmesi düşüncesi, uluslararası bazda
yavaş yavaş çürümeye başladı. Zira İngiltere, ambargonun
kısa sürede bitmesini istemektedir. Özellikle İngilizlerin
bu istemi; kuvvetler dengesi her türlü silahlarla silahlanan
İran kefesine geçtikten ve İran cumhurbaşkanı Hatemi'nin;
ülkesinin, Amerika ile olan ilişkilerinin normale dönmesinin
kapısını açmasından sonra büyük hız kazanmıştır. Keza
Rusya, Fransa ve Çin gibi devletler, Irak'a uygulanan yaptırımların
sona ermesi için çalışmaktadırlar.
Irak'a karşı uygulanan ambargonun
kaldırılması Güvenlik Konseyi kararlarına bağlı bir olay
olmasına ve Amerika'nın veto hakkını kullanmak suretiyle bu
kararı iptal edebilecek durumda olmasına rağmen Amerika;
ambargonun kaldırılması isteminin, özellikle Irak'ın kitle
imha silahlarından tamamen arındırıldığı ispatlandıktan
sonra git gide güçlenmesinden kaygı duymaktadır. Zira bu
isteğin başında İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin gibi
devletler bulunmaktadır. Irak üzerine uygulanan ambargonun
kaldırılması ise, Amerika'nın Irak'a olan baskılarını
artırmak, onu bölüp parçalamak için oynayabileceği bu
kozun geçerliliğini ortadan kalkacaktır. Bunun içindir ki,
Amerika ambargonun kalkmaması için elinden geleni yapmaya çalışmaktadır.
ABD, bu krizin çözümünün askerî
gücünü kullanarak Irak'a karşı büyük çaplı askerî saldırı
düzenlemesine bağlı olduğunu bildiği için, Körfez'e
büyük bir askerî güç yığıp Irak'ı vuracağı imajını
vermeye başladı. Aslında Amerika'nın olası bir askerî
operasyonu geciktirmesinin tek sebebi, dört büyük devletin
(Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere) Irak'a düzenlenecek askerî
saldırıya karşı çıkmasıdır. Burada İngiltere her ne
kadar Amerika ile birlikte hareket ediyormuş gibi görünse de
aslında krizin diplomatik yollarla çözülmesini istemektedir.
Bu kaygıyı 7/2/1998'de Amman'a yaptığı ziyaret sırasında
İngiltere dışişleri bakan vekili Sir John birçok defa açık
bir şekilde dile getirerek şöyle dedi: "Muhtemelen
önümüzdeki hafta içerisinde İngiltere; Rusya ve Fransa'nın
önerilerine dayalı olarak Irak krizini sona erdirmek üzere
diplomatik çözüm önerisinde bulunabilir." Ancak
İngiltere, krizi diplomatik yollarla çözmeye çalışmakla
birlikte ABD'nin söz konusu askerî operasyonu tek başına
yapmasına müsaade etmeyip onunla birlikte hareket etmek
suretiyle de ABD'nin Körfez ve Irak'tan İngiltere'nin nüfuz
bölgesinin tamamına ABD'nin kendi hegemonyasını
sağlamasına fırsat vermemeye çalışıyor. Şu anda ABD'nin
Irak'a vurması büyük bir olasılıktır. Eğer Saddam son
anda geri adım atıp Güvenlik Konseyi (UNESCOM) Heyeti'nin
istediği başkanlık saraylarını ve diğer yerleri
denetlenmesi ile ilgili kararların kayıtsız şartsız ve
belirli bir süre sınırlandırması olmaksızın
uygulanmasını kabul ederse o zaman durum değişir.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın
takınacağı tavır ise, izlenecek çözümün göstergesidir.
Yani Kofi Annan'ın Bağdat'a gitmesi diplomatik çözüm;
gitmemesi ise askerî çözüm olarak tercih edilecektir.
Diplomatik çözümün başarılı olması demek, ABD'nin
tamamen planladığı projeden vazgeçtiği anlamına gelmez.
Bilakis geçici bir vazgeçiş olup yeni bir bahane bulasıya
kadar fırsat kollayacaktır.
Ey Müslümanlar !
ABD'nin yapmakta olduğu bütün bunlardan asıl
amaç Saddam değildir. Çünkü o, yine kendi saraylarında
korunmuş durumda, yiyecek, içicek ve giyecek gibi her türlü
ihtiyaçları anında elde edebilmektedir. Ancak ABD'nin asıl
amacı Irak ve Irak halkıdır. Ortadoğu bölgesindeki halkları
ve diğer İslâm aleminde yaşayan müslümanları
aşağılamak, onları hafife almak, müslümanların sahip
oldukları konumu hiçe saymaktır. Bu nedenle sizin onu kabul
etmeniz, suskun ve seyirci kalmanız doğru olmaz. İslâm
aleminin neresinde olursa olsun Amerika'nın egemenliğine veya
diğer sömürgeci Batılı devletlerin askerî güçlerinin
(kara, hava ve deniz kuvvetlerinin) bulunmasına karşı seyirci
kalmanız da doğru olmaz. Bu bakımdan yapmanız gereken en
acil şey, halkı müslüman olan her ülkede -Arap olsun olmasın-
bulunan kâfir devletlere ait hegemonyalara ve bütün askerî,
siyasî ve ekonomik varlıklarına ciddî bir şekilde çalışarak
son vermektir.
Ey Müslümanlar !
Başınızdaki yöneticilerin istinasız
hepsi Amerika'dan yana tavır takınmaktadırlar. Zira bunlar
Irak'tan; Irak'ta bulunan kitle imha silahlarını imha etmek
üzere bağlayıcılığı olan Güvenlik Konseyi kararlarına
uymasını isterken, Irak'ın tekrar bu tür silahları
üretmesini yasaklarken, Irak'ın kayıtsız şartsız ve
herhangi bir süre sınırlandırması yapmadan başkanlık
saraylarının BM'lerin denetleyicilerine derhal açılmasını
isterken, ABD'ye destek veriyorlar. Fakat aynı anda Yahudi
devletinin BM'lerin kararlarını çiğnemesine karşı sessiz
kalan ABD'ne, Yahudi varlığının ve diğer büyük
devletlerin nükleer, biyolojik, mikrobik ve kimyasal her
türlü kitle imha silahlarına sahip olamasına en ufak bir
şey söylememektedirler.
Bu yöneticiler Irak'ı yalnız bırakırken
Amerika'dan yana tavır almaktadırlar. Amerika'nın Irak'a
karşı düşmanca tavrını engellememekte, ambargonun devam
etme isteğine karşı çıkmamakta, Irak'a ve diğer İslâm
ülkelerine vurması için ülkelerinde Amerikan ordusuna
gerekli zeminleri ve üsleri bulundurmakla, Amerika'nın müslümanlara
karşı düşmanca saldırısına katılarak her türlü maddî
imkanları sağlamaktadırlar. Müslümanların başındaki
idareciler tarafından sağlanan bütün bu olanaklar olmasaydı
ABD'nin, ne Irak'a ne de diğer müslüman beldelerine karşı
savaş açması asla söz konusu olamazdı. Oysa Amerikaya
karşı topyekün güçlü bir şekilde dursalardı ABD'nin müslüman
beldelerinde hiç bir gücü kalmayacağı gibi ülkelerinde
bulunan kaynaklarda da gözü kalmazdı.
Ey Müslümanlar !
Bu yöneticiler ümmeti adeta büyük bir
hapishaneye mahkum ettiler. Halkı polisiye ve despotizm yönetimi
ile yönettiler. Ümmetin gerçekleri görmemesi için saptırdılar.
Yazılı ve görüntülü bütün yayın organlarını; ümmeti
saptırmak, gerçekleri tahrif etmek, iğrenç oldukları halde
kendilerini şirin göstermek için kullandılar. Bunun
sonucunda o yöneticiler ümmeti yönetmelerine devam etmek,
tabi oldukları kâfir devletlere yardımcı olmak için
ümmetin iradesini kaybettirdiler. Sesini susturdular ve
hareketini felce uğrattılar.
Haberiniz olsun ki, bu yöneticiler ümmetin baş belası ve
asıl düşmanıdır. Müslümanların sessiz kalmaları caiz
olmadığı gibi başlarındaki o yöneticileri değiştirmek için
çalışmaları da farzdır. Siz ey müslümanlar! Tüm bu
olanlara karşı sessiz kalmanız ve kabullenmeniz yeter artık.
Şu an, başınızdaki bu yöneticilerin tasallutundan ve
kâfirlerin hegemonyasından kaynaklanan bu teslimiyetçiliği kökünden
kazımanızın zamanıdır. İradelerinize sahip olduğunuz ve
Rabbinizin emrine bağlandığınız takdirde siz bu güce
sahipsiniz. Topraklarınız yeryüzünün en hayırlı
topraklarıdır. Ülkeleriniz maddî servetlerle ve
kahramanlarla doludur. Yapmanız gereken ise işinizde kararlı
olmak, sözlerinizi tek sözde birleştirmek ve Rabbinize tevekkül
etmektir. Ardından; bu yöneticileri değiştirmek, aranızda
Allah'ın indirdikleriyle hükmedecek, Allah'ın Kitabı ve
Rasulü'nün Sünnetine göre biat edeceğiniz "yöneticiyi"
göreve getirmektir. İşte bu yönetici bu varlıkların
tamamını tek devlette; "Hilâfet Devleti"nde
toplayacak, kökünden söküp atmak üzere İsrail'e karşı
cihad ilan edecek, Amerika ve diğer kâfir devletlerin İslâm
toprakları üzerindeki egemenliğine son verecek, bunların tüm
güçlerini kovacak ve İslâm'ı tüm dünyaya bir risalet,
hidayet ve nur olarak taşıyacaktır.
"De ki: İstediğinizi işleyen; Allah, peygamberi ve mü'minler
işlediklerinizi görecektir. Hepiniz, görülmeyeni ve
görüleni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O size, işlediklerizi
bildirecektir" (Tevbe: 105)
Hizb-ut Tahrir
17 şubat 1998
|