İCMA-İ SAHABE
Alimler icmayı şöyle tarif ettiler:
Muhammed (S.A.V.)'in ümmetinden olan
müçtehidlerin Hz. Peygamberin vefatından sonraki herhangi bir
durumda şerî bir hüküm hakkında ittifak etmeleridir.
Müçtehitler icmanın her devirde
yapılabildiğini aşağıdaki delillerden çıkardılar
" Benim Ümmetim bir sapıklık
üzerinde birleşmez." (İbni
Mace)
" Benim ümmetimin sapıklık
üzerinde birleşmemesi dileğinde bulundum, Allah dileğimi
verdi." (Ebu
Davut)
Bu hadislerden İslâm ümmetinin bir konuda
birleşmesi halinde, bu birleşmenin hatalı olmayacağı
mefhumunu çıkardılar.
Bu hadislerden bu mefhumu çıkarmaları
doğru değildir. Zira hadis metninde ümmetin dalalette birleşmeyeceği
geçiyor. Dalaletin şerî manası İslâmdan çıkmaktır.
Dolayısıyla hadisin mefhumu ümmetin topyekün olarak İslâmı
terketmeyeceğidir. Bu açıdan bu hadisler icma-ı ümmetin
delil almasına kaynak olamaz.
Ayrıca bir şeyi teşrî kaynağı
alabilmemiz için o kaynağın teşrî kaynağı olabileceğine
dair katî nasların bulunması gerekir, oysa bu hadisler katî
nas değildir. Bu hadislerden yola çıkarak bu devirde müçtehitlerin
icmasının teşrî kaynağı olabileceğini düşünmek doğru
değildir.
Ümmetin hatada birleşmeyeceği zikredilen
rivayetler de vardır.
" Benim ümmetim hatada birleşmez."
Fakat bu rivayetler zayıftır. Onun için bu rivayetler
delil kabul edilemez. Diğer bazı delilleri incelediğimizde
sadece sahabenin icmasının hüccet olabileceği gözükür.
Allah'u Tealâ şöyle
buyurmaktadır:
" Birinci dereceyi kazanan
muhacirler ve ensar ile onlara güzelce uyanlardan Allah razı
olmuştur, onlar da Allah'tan razı
olmuşlardır. Allah bunlar için -kendileri içinde ebedi kalıcı
olmak üzere- altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı.
İşte bu en büyük bahtiyarlıktır."
(Tevbe: 100)
Resulullah (S.A.V.) şöyle buyuruyor:
" Ben ashabım için emanım,
ashabım da ümmetim için emandır. (Müslim)
Hz. Ömer'den
rivayet edilen bir hadiste:
" Rabbime benden sonra ashabının
(içine düşecekleri) ihtilafları sordum"
bana şöyle vahy buyurdu:
"Ey
Muhammed, senin dostların benim katımda gökteki birbirinden
güçlü ve herkese kendisinden ışık saçan yıldızlar
gibidir. Binaenaleyh her kim ashabın ihtilaf ettiği
hususlardan birine saarılırsa benim nezdimde o doğru
yoldadır.
Sonra Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu:
" Ashabım yıldızlar gibidir,
hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz"
Bu ayet ve hadislerde sahabeler Allah ve
Resulü tarafından övülerek onların icmasının teşrî
kaynağı olduğu, onların sözlerine itibar edilmesi gerektiği
ve onların doğruluğu bildirildi. Eğer bir iş üzerinde
birleşirlerse onların yaptığı icmanın doğru olduğu,
onların icmasının kesin hüküm olduğu bildirildi.
Aklımıza tevbe suresi 100'de
"Birinci dereceyi kazanan
muhacirler, ensar ve onlara güzelce uyanlardan Allah razı
olmuştur" ayeti takılabilir.
Bu ayette tabiin de sahabelerle birlikte
övülüyor. Ancak bu ayette tabiine olan övgü sahabelere
uydukları için geldi. Direkt olarak tabiinin kendisine
gelmedi. Bundan dolayı tabiin icması da şerî delil olur
denemez. Öyle olması için tabiine direkt övgü katî
naslarla gelmesi gerekir.
Diğer ayet ve hadislerde de sahabeler
övüldü:
" Bilhassa o feyi, hicret eden
fakirlere aittir ki onlar Allah'tan
fazl ve hoşnutluk arar, Allah'a ve
Peygamberine yardım edenlerden yurtlarından ve mallarınadan
(mahrum edilerek) çıkarılmışlardır. İşte bunlar
sadıkların ta kendileridirler. Onlardan evvel (Medine'yi)
yurt ve iman (evi) edinmiş olan kimseler, kendilerine hicret
edenlere sevgi beslerler. Onlar verilen şeylerden dolayı göğüslerinde
bir ihtiyaç bulmazlar. Kendilerinde fakr ve ihtiyaç da bile
onlar öz canlarından daha üstün tutarlar. Kim nefsinin (mala
olan) hırsından ve cimriliğinden korunursa işte muratlarına
erenler onların ta kendileridir. (Haşr: 8)
Huzeyfe'den rivayet
edilen hadiste Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu:
" Aranızda daha ne kadar
kalacağımı bilmiyorum. (Allah'ın
resulü Ebu Bekir ve Ömer'i işaret
ederek) benden sonra bu ikisine uyun, Ammar'ın
yolundan giden İbni Mesud size ne söylerse kendisini tasdik
edin." (Tirmizi)
Bize İslâm dini sahabeler yoluyla ulaştı.
İslâm insanın Rabbiyle, nefsiyle ve diğer insanlarla olan
alakasını düzenleyen dindir. Bu alakalar şerî hükümler
yoluyla belirlendikce onların kaynağı Kur'an
ve sünnettir. Teşri kaynaklarından biri olan Kur'anı
bize sahabeler ulaştırdı. Zira Kur'anı
onlar hıfzetti, cem etti ve icma ile bize naklettiler.
" Kur'anı
kendilerine biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız."
(Hicr: 9)
Allah'ın Kur'anı
koruması sahabelerin icması vesilesiyle oldu.
Aklen sahabelerin de hata üzerinde birleşmeleri
mümkündür, çünkü onlar da bizim gibi masum değillerdi
denilebilir. Sahabeler de bizim gibi sınırlı ve aciz
insanlardı, onlarda da ismet sıfatı yoktur, bizden hiçbir
farkları da yoktur şeklinde aklımıza birşey gelebilir.
Ancak şer'an onların hata üzerinde
birleşmesi caiz değildir. Çünkü onlar hata üzerinde birleşti
dersek İslâm'a şüphe sokmuş
oluruz, akideye de şüphe sokmuş oluruz, çünkü Kur'anı
hıfzedip, cemeden ve bize icma ile nakledenler olan sahabelerin
hata üzerinde birleşmesi mümkün olsaydı, Kur'anda
hata olabilirdi. Çünkü sahabeler Kur'anı
icma ile cemedip naklettiler.
" Ona önünden de, ardından da
batıl gelemez. O hikmet sahibi, çok övülen Allah'tan
indirilmiştir." (Fussilet:
42)
Bu ayete istinaden sahabenin hata üzerinde
birleşmesi caiz değildir. Allah'u
Tealâ ayeti kerimede Kur'ana batıl
gelemeyeceğini bildirdi. Kur'anı ise
sahabeler cemedip nakletti. Şimdi elimizde olan Kur'an
peygambere inen Kur'andır. Bize onu
ulaştıran ise sahabelerdir. Bu ayet bu açıdan da sahabelerin
icmasının hüccet olduğuna delildir.
Sahabelerin icmasında Resul'ün
sözlerinden, fiillerinden, takvasından mutlaka bir delil
vardır. Ama icma ettiklerinde bu delili vermemektedirler. Zaten
onların icmasını incelediğimizde onların icma ettikleri
konuda delil vermedikleri gözükür. Ancak onların icması
vahye dayanır, çünkü onların icması sünnete dayanır. Şöyle
ki; onlar Resulullah'a şahit olmuş
insanlardır. Sahabeler Hz. peygambere diğer insanlardan daha
yakındırlar. Onlar hakkında vahiy nazil olan konulara şahit
olmuşlardır. Şeriat maslahatlarını iyi kavrıyorlardı,
ayetlerin inmiş olduğu şart ve durumları, Resul'ün
hadisleri hangi şartlar altında hangi durumlarda söylediğini
bizzat görmüşlerdir. Bundan dolayı onların icma ettikleri hükümler
yine vahye dayanır.
Buna göre Resulullah'ın
gerek kavlinden, gerek fiillinden, gerekse takririnden bir delil
bildirdikleri halde ne sebepten olduğunu bilmemekle birlikte
delil vermeden bir şerî hüküm üzerinde birleşmelerine icma-ı
sahabe denir.
Cumhur-u Ulema icmanın yapılabilmesi için
nastan, sünnetten bir delil olması gerekir derler. Şayet
nastan, sünnetten delil verilmişse, o delil hüccet olur.
Cumhur delil vermeden icma etti denebilir.
Buna diyeceğimiz, diğer nesiller sahabeler gibi Resul'ün
sünnetine şahit olamadılar. Onlar ancak nakledileni
bilebilirler. Bundan dolayı delil vermeseler bile mutlaka
bilinen bir delile dayanmak zorundadırlar. Buna göre onların
icma ettikleri hususta mutlaka bilinen bir şerî delil vardır,
bu ise icmanın tarifine uymaz. Onların icma-ı ümmetin
şerî delil olduğuna işaret eden hiçbir nasları yoktur.
Onların üzerine dayandıkları delil zannî delillerdir.
İcma-ı sahabeye halifenin ikamesini
örnek verebiliriz.
Resul'ün vefatı
haberi sahabelere ulaştıktan sonra, halifenin nasbedilmesini görüşmek
üzere Said oğullarının Sakıfe'sinde
toplandılar. Fakat onlar, Sakife içinde tartışma içinde
kaldılar. Ondan sonra ikinci gün biat almak için halkı
mescidde topladılar. Böylece bu iş iki gece üç gün vakit
aldı.
Yine Hz Ömer, hançerlendiğinde vefat
edeceğini anlayınca, aralarından bir halifenin seçilmesi
için Şura ehlini gösterdi. Bununla beraber, bu işi gerçekleştirmek
için üç günlük bir süre belirledi. Eğer üç gün
içerisinde bir halifenin seçilmesi üzerinde anlaşılamazsa,
bu işi engelleyen kişiyi öldürmek için 50 müslümanı
tayin etti. Her ne kadar onların içerisinde cennetle
müjdelenmiş sahabeler olmasına rağmen herhangi bir ayırım
yapılmadı. Bu durum sahabeler tarafından görülüp işitilmesine
rağmen, onlardan Hz. Ömer'in bu
icraatını kerih gören ya da ona muhalefet eden olduğuna dair
hiçbir haber nakledilmedi. Bu iki gece üç gündüzden fazla
müslümanların halifesiz kalmasının caiz olmadığını gösteren
sahabelerin icmasıdır. Sahabelerin hepsi de
halife ikamesinin 3 gün 2 gece içinde gerçekleştirilmesi
gerektiğini mutlak Resul'ün bir
sözüne, bir fiiline, ya da bir takririne dayandırdılar.
Fakat delili bildirmediler. Sahabelerden birisi böyle birşey
olmasaydı itiraz ederdi.
Belli bir konuda Kur'an
ve Sünnet'ten delil olduğu halde
sahabeler yine onun üzerine icma ettiler. Fakat onların
üzerine icma ettikleri konuya ait deliller nas değildi. Nas
olmayınca ihtilâfı ortadan kaldırmak için icma ettiler.
Örnek olarak geçmiş şeriattan delil olamayacağına dair
icmadır.
" Sana da hak olarak kitabı
kendinden verdik. Kitaptan tasdik edici ve onlara hakim olmak
üzere gönderdik."
|