BU HÜKMÜN DELİLLERİNİ AÇIKLAR
MISINIZ?
Abdullah Tahiroğlu
Ebu Hureyre ve Zeyd bin Halid (r.a) şöyle rivayet ettiler:
“Bedevilerden biri Resulullah (S.A.V.)’e gelip şöyle dedi:
“Ey Resulullah Allah aşkına benim için Allah’ın
kitabından hüküm verir misin?” Diğer hasım bu adamdan
daha fakih idi, şöyle dedi “Evet aramızda Allah’ın
kitabından hüküm ver ve benim konuşmama izin ver.”
Resulullah (S.A.V.) şöyle dedi ve adam şöyle anlatmaya başladı:
“Benim oğlum bekâr idi ve o adamın karısıyla zina yaptı.
Bazıları bana dediler ki, senin oğlun hakkında recm cezası
uygulanır. Bu ceza karşılığında 100 koyun veya kuzu fidye
verdi. Fakat ilim sahiplerine sorduğumda bana şöyle dediler:
“Senin oğluna 100 değnek vurulur ve bir sene için sürgüne
gönderilir. O adamın karısı ise recm edilir.” Resulullah
(S.A.V.)şöyle dedi: “Allah’a yemin ederim ki aranızda
Allah’ın kitabıyla hüküm vereceğim. O koyunlar red edilir,
senin oğluna 100 değnek vurulur ve bir sene kadar sürgünde
kalır. Ey Enis (başka bir müslüman), Eslem kabilesinden bir
adama git ve bu adamın karısını bul ve ona sor, eğer itiraf
ederse ona recm haddi uygula.” Bu iş ile memur edilen Enis,
hemen o kadının tarafına gitti, kadın ise itiraf etti.
Resulullah (S.A.V.) emir verip onu taşlattı.»” (Buhari,
Müslim ve diğer hadis kitaplarında rivayet edildi)
Bu hadisi açıklayan alimler, buradaki Allah’ın
kitabından maksat Allah’ın hükmüdür. Bu hüküm ister
Kuran’da geçsin isterse Resulullah (S.A.V.)’in dili ile açıklansın.
Çünkü Resulullah (S.A.V.) Allah’ın hükmünden başka
bir hüküm açıklamaz. Ayrıca Kuran’da geçen zina
ayeti genel idi. Resulullah (S.A.V.) Rabbından tahsisler gösterdiği
için zina eden evli kimsenin recmedilmesiyle ilgili hüküm
Allah’tan gelen tahsis (hususi, özel) bir hükümdür. Bu
sebeple, Resulullah (S.A.V.)’in gösterdiği hüküm Allah’ın
hükmüdür.
Başka bir olayda Ebu Hureyre’den rivayet şöyledir: Maiz
bin Malik adlı bir kişi Resulullah (S.A.V.)’a geldi ve şöyle
dedi: “Ey Resulullah zina ettim” Resul (S.A.V.) ondan yüz
çevirdi, bu adam dört defa tekrarlayınca Resulullah (S.A.V.)
ona dedi ki: “Sende delilik mi var? Bu adam “hayır” dedi.
Resulullah ona “evlendin mi” diye sorunca bu adam “evet”
dedi. Resulullah dedi ki: “onu götürün ve recmedin.”
Cabir bin Abdullah (r.a.) şöyle ekledi: “Bu adamı
recmedenlerden biri de ben idim” (Buhari ve Müslim). Cabir
bin Semre adlı sahabe buna benzer rivayet aktardı. (Müslim ve
Ebu Davud). İbni Hanbel buna benzer rivayet aktardı. İbni
Abbas (r.a.) da buna benzer rivayet aktarmıştır. Onun
rivayetini İbni Hanbel, Müslim, Ebu Davud ve Tirmizi aktardılar.
Ebu Bekir Essıddık (r.a.) şöyle rivayet etti: “Resulullah
(S.A.V.)’in yanında oturuyordum. Maiz bin Malik adlı bir
adam geldi. Resulullah (S.A.V.) önünde zina ettiğine dair bir
kere itirafta bulundu. Resulullah onu red etti, ikinci kere…ve
üçüncü kere de itiraf etti ve Resulullah (S.A.V.) onu hep
red etti. Bu adama dedim ki, eğer dördüncü kere için itiraf
edersen Resulullah seni taşlatacaktır. Bu adam dördüncü
kere de itiraf edince Resulullah onu hapsetti. Ondan sonra onun
hakkında sordu . bu adamı tanıyanlar şöyle dediler: bu adam
hakkında ancak hayırlı şeyler biliriz. Ondan sonra
Resulullah (S.A.V.) onu taşlatmakla ilgili emir verdi.”
Bureyde (r.a.) şöyle dedi: “Bizler Resulullah (S.A.V.)’in
sahabeleri olarak Gamidiye adlı kadının ve Maiz adlı adamın
taşlanmasıyla ilgili konuşuyorduk ve dedi ki: “bunlar
itiraflarından dönseydiler recm edilmeyeceklerdi. Fakat bunlar
dördüncü defa itiraf ettiler.” (Ebu Davud)
Cuheyne Kabilesinden evli bir kadın zina yaptı ve
Resulullah (S.A.V.) onu taşlattı. (Ebu Davud, Nisai, Müslim
ve İbni Mace) Ubade bin Essamit (r.a.) yoluyla rivayet ettiler.
Bu rivayetlere binaen, erkek olsun kadın olsun evlenmiş
olup zina eden kimsenin hükmü ölünceye kadar taşlanmaktır.
Ayrıca, sözlü sahih hadisler de vardır. Hadis kitaplarında
geçmektedir. Raşidî Halifeler de bunu uyguladılar. Hz. Ali
evli bir kadını hem kırbaçlayıp, hem de taşlayınca şöyle
dedi: “Allah’ın kitabıyla kırbaçladım ve Resulullah’ın
sünnetiyle onu taşladım.”
Bazı imamlara göre, recm hadisesi mütevatir derecesine ulaştı.
Ancak Mutezile’den bazı kimseler ve Harici’ler recmin vacip
olmadığını söylediler. Fakat, Ebu Hanife, Şafiî, Malik
İbni Hanbel, Cafer, Zeyd ve sair imamlar ve onlardan önce
bütün sahabeler (r.a.), Tabiin ve Tabii Tabiin hepsi bu cezanın
farziyeti üzerinde icma ettiler.
Öte yandan, Resulullah (S.A.V.) Yahudilerden bir erkek ve
bir kadını taşlattı. Bir rivayette, Tevratta da aynı hüküm
geçmekte idi. Başka rivayetlerde böyle geçmiyor. Fakat,
Tevrat’ta geçtiği için onları recm etmedi. İslâm
hükmüne göre recm etti. Ancak, bu hususla ilgili bizdeki
hüküm onların kitaplarına da uygun geldi. Katilin
öldürülmesi gibi. Bizde katilin cezası ölümdür. Tevrat’ta
da aynı hüküm varmış! Şu zamanda Amerika’da bazı
eyaletlerde de katilin cezası ölümdür. Bu cezanın hükmünü
biz onlardan mı almış olduk?! Değişik dinlerde ve değişik
ideolojilerde bazen değişik konularda hükümler birbirine
benzer. Birbirlerinden aldılar diye söylenemez. Bizde hırsızlık
haramdır, bütün dinlerde ve ideolojilerde de hırsızlık
yasaktır,biz mi onlardan aldık veya onlar mı bizden aldılar?
Hayır alakası yoktur. Bunun haricinde diğer konular da
vardır. Fakat Allah veya Resulü’nün vahyettiğinde hüküm
şerî olur. Çünkü Allah bunu istiyor. Bu sebeple,
Yahudilerde de taşlama hükmü vardır, Resulullah bunu
onlardan aldı demek Kur’an’a aykırdır. Çünkü Kur’an’da
Resulullah’ın sadece Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeye
memur edildiği belirtilmektedir. Kuran’ın bildirdiği gibi
Resulullah (S.A.V.) kendisine vahiy edilenden en ufak bir şeyde
bile ayrılmamıştır. Resulullah’ın hükmünden ve
adaletinden şüphelenenlerin kâfir olduklarını ve onların mümin
olmadıklarını bir çok ayette açıkladı. (Nisa 65, Nur 48
50 51 ve başka ayetler)
“Kalplerinde hastalıkmı var, yoksa şüphelenmişler
midir, yahut Allah'ın ve peygamberlerinin onlara haksızlık
yapacağından mı korkmaktadırlar? Hayır; onlar sadece
zalimdirler.” (Nur: 50)
“Aralarında hüküm verilmek üzere Allah'a ve peygambere
çağırıldıkları vakit: "İşittik, itaat ettik"
demek, ancak mü'minlerin sözüdür, işte saadete erenler
onlardır.” (Nur: 51)
Ama insan hakları, temel hürriyetler veya demokrasiye
inananlar veya bundan etkilenenler veyahut hadisler hakkında şüpheleri
olanlar veya hadisleri hiç kabul etmeyenler bunu red etmeye
çalışırlar. Fakat, Resulullah (S.A.V.)’a tabi olanlar
ve sahabelerin icmalarını kabul edenler bunu kabul ederler.
İslâm Hilâfet Devleti, bu ceza hükmünü uygulayacaktır.
Bu şekilde zina pisliğinden kurtuluruz. ABD ve Avrupa’da
müthiş bir şekilde bu pislik yayılmaktadır. Türkiye’de
laik, demokratik Atatürk cumhuriyeti bu pisliği yaymak için
74 senedir çalışmaktadır. Bu nedenle zina için genelevler
ve benzeri yerler açıldı. Zina sonucu doğan çocukların
sayısı da arttı. Ama bu ceza uygulanırsa bütün bu
pisliklerden kurtuluruz. Yine aynı cins ile (homoseksüel) ilişki
yapanların bekâr olsun evli olsun cezaları ölümdür. Bunların
hükmü Kur’an’da açıklanmamışsa da sahih hadislerde
bildirilmiştir. Böylece öbür pisliklerden insanlar
kurtulurlar. Bu şekilde bu yönden temiz bir toplum oluşur.
Bu ceza hükmünü red etmeye çalışanlar, zannediyorlar ki
İslâm için iyi bir şey yapıyorlar. Çünkü kâfirler
İslam’a saldırırken belli konulara değinip saldırı
malzemesi edinirler. Misal olarak, bir kaç kadınla evlenmek hükmü,
boşanma hükmü, Cihad hükmü ve benzeri hükümler. Batı
tesiri altında kalıp Batıya karşı komplekslik duygusuna
sahip olanlar, geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren,
Afganî ve Abduh gibi kişiler de hep bu hükümleri ya direkt
red ettiler ya da tevil ederek red ettiler. Bir kaç kadınla
evlenme hükmü hakkında şöyle dediler: “Bu bir adet idi,
şu anda yoktur, böylece bu hüküm bitti.” Madem ki kimse
adaletle hükmedemez, öyleyse bu hüküm bitmiştir.”
Boşanmak ile ilgili dediler ki: Kadının rızası gerekir,
veyahut her zaman olmaz belli sebepler olmalıdır. Cihad hükmü
ile ilgili dediler ki: “cihad savunmadır. Düşman
saldırmazsa kimseye saldırma yoktur.” Oysa cihad küfür
hakimiyetini yeryüzünden kaldırıncaya kadar farz
kılındığını unutuyorlar. Zina cezaları ve özellikle recm
cezası hükmünü kaldırmaya çalışıyorlar. Ya bu sahih
hadisleri inkâr etmeye çalışıyorlar ya da bu hükmün
Tevrat’tan alındığını iddia ederek red etmeye çalışırlar.
Bu şekilde, batılıları bilmeden veya bilerek memnun
ederler. Batılılar onlara “Sizler ne iyi adamlarsınız,
sizler aydın insanlarsınız, ilericisiniz,akıllısınız,
öteki müslümanlar ise gericilerdir.” Kafaları çalışmayan
bu klasik insanlar yüzünden kâfirler İslâm’a büyük
darbeler indirebildiler. Ve nihayet İslâm Devleti olan
Hilâfeti yıkabildiler. İslâm Devleti böyle bir zihniyetle
tekrar kurulabilir mi? Elbette ki hayır! Çünkü bunlar İslâm’ın
hükümlerine aykırı davranıyorlar, ve bu hükümleri yıkıyorlar.
Halbuki İslâm olduğu gibi alınıp, anlaşılacak,
uygulanacak ve diğer insanlara taşınacaktır. Diğerlerinin
bunu beğenip beğenmemesi önemli değildir. Onlara onun
akidesi kabul ettirilecektir. İslâm’ın akidesini kabul eden
kimsenin aklının almadığı meseleleri ve hükümleri kabul
etmesi ve kalbinde de sıkıntı bulundurmaması gerekir ve
öylece teslim olur.
“Hayır, rabbına and olsun ki, aralarında çıkan çekişme-lerde
seni hakem kılmazlarsa (Resulün hükmünü almazlarsa), senin
verdiğin hüküm hakkında kalplerinde bir sıkıntı
bulundurmadan bu hükme teslimiyet göstermezlerse mü’min
olamazlar.” (Nisa: 65)
|