HABERLER-YORUMLAR

HALKINA SAVAŞ AÇAN LAİK GENERALLER..

 

27 Mart 1998’de yapılan son MGK toplantısında Müslüman Türk halkına savaş açan, aslında bu savaşı daha önceleri ve özellikle meşhur 28 Şubat 1997’deki MGK toplantısı ile açmış olan 3-5 laik general bu savaşlarının dozunu arttırarak sürdürme kararı aldılar.

Bu generaller bu savaşlarının dozunu özellikle İsrail ile yapılan (son iki yıl içinde) anlaşmalar sonrasında daha da arttı. Türkiye’yi yöneten sivil masonlara şimdi de Laik (kâfir) generaller eklendi. Bu generaller ki bu halktan kesilen vergiler ile okuyup (ki çok özel şartlarda) bu halka savaş açtılar. Bunlar bu müslüman halka tahammül edemiyorlar. Bunlar tesettür emri gereği örtünen ilk etapta öğrenci ve memurları daha sonra da halkı tasfiye etmeye çalışıyorlar. Son MGK toplantısında alınan bazı kararlar şöyledir:

-Üniversitelerdeki örtünme yasağına sıkı sıkıya uyulacaktır.

-Açık alanlarda ve hatta sokaklarda sakallı, şalvarlı, çarşaflı olarak tespit edilenler gözaltına alınıp cezalandırılacaklardır.

-Laikliğe aykırı faaliyette bulunanlara ömür boyu ağır hapis cezaları verile-cektir.

-Tüm Türkiye çapında kurulu bulunan dernek, vakıf ve yurtlar askerî ve mülkî amirler tarafından yılda en az üç kere denetlenecektir.

-Cami ve mescit yapımında belediye ve Jandarmadan izin alınması zorunluluğu getiriliyor.

-Camilerin etrafında özellikle son zamanlarda yapılan 8 yıllık kesintisiz eğitimi protesto gösterilerini engellemek için gösteri yasağı getiriliyor.

-Devlet memurları yasası değiştiriliyor ve aynı askeriyede olduğu gibi namaz kılan memurlar devlet düşmanı kabul edilip memuriyetten atılacaklar.

-Görev yapmakta olan 835 kaymakamdan ilk etapta 235’i kadınlarla tokalaşmadığı için irtica mensubu kabul edilerek görevden alınıyorlar.

-27 Vali de aynı gerekçeler ile görevden alınıyor.

Bu halka ve onun inancına tahammül edemeyen bu devlet ve onu yönetenleri başımızdan hemen uzaklaştırarak Raşidî Hilâfet Devleti’ni kurmak bu müslümanların üzerlerine bir farzdır. Aksi halde hem bu dünya hayatında ve hem de ahirette zelil olacaklardır. Allah’a isyan olan yerde kula itaat edilmez hükmü gereği müslümanlar için artık durmak veballerini arttırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

BOSNA

Bosna-Hersek devletinin Başşehri Saraybosna’da geçen Ocak ayı içerisinde bir Şeyhülislam seçimi yapıldı.

Bu seçimin yapılmasından sonra Bosna’lı yetkililer eskiden olduğu gibi hâlâ Hilafet’in var ve İstanbul’da olduğunu var sayarak Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığına müracaat ederek kendilerine icazet verilmesini talep etmişlerdir. Bu talepleri tabii ki hemen reddedilmiş ve böyle bir şeyin mümkün olmadığını bildirmişlerdir.

Bosna-Hersek yetkilileri bununla da yetinmeyip müracaatlarını İstanbul Müftülüğüne yapmışlardır. Oradan ne sonuç aldıklarını bilemiyoruz. Ancak şunu belirtmek isteriz ki, Türkiye’de veya dünyanın her hangi bir yerinde eğer Hilafet makamı olmuş olsa idi Bosna’da yaşanan o zulümler yaşanmayacaktı. Ve Bosna’lı kardeşlerimiz de Şeyhülislam için nereden icazet alacağını çok iyi bilirdi

LÂİK GENERALLER

Türkiye Cumhuriyeti’nin askeriyesini idare etmekte olan generaller esas görevleri olması gereken vatanı düşman tehlikesinden korumayı terketmiş ve kendi halkına savaş açmış durumdadırlar. Öylesine bir savaşa tutuşmuşlardır ki bu arada kendilerinin de savaş sebebi saydıkları Kıbrıs’a füzelerin yerleştirilmesi meselesinden ve Ege denizindeki karasularının Yunanistan tarafından12 mile çıkarılması meselinde Yunan ve Rum’lar istediklerini yaptıkları halde TC’nin lâik (dinsiz) generalleri seslerini çıkartmıyorlar. Sanki tek meseleleri Türk halkına karşı savaşmaktır.

Bu öylesine bir savaştır ki bu halkın inancına yönelmiştir. Müslüman Türk halkının evlâtlarının Üniversitelerde tesettürlü bir şekilde okumaları engelleniyor. Müslüman hanımların Allah’ın emri olan başörtüleri ile devlet dairelerine girmeleri ve hatta askeri kuruluşlara ziyaretçi olarak bile girmeleri yasaklanıyor. O generallerin istedikleri bu halkın Allah’a olan inancını yıkıp yerine cahiliyye inancı olan putperestliği (Atatürkçülük) getirmek istemektedirler.

Bu arada Batı Çalışma Gurubu çalışmalarına devam ederek Hükümete verdiği son raporunda Türkiye’deki 835 kaymakamdan 235’inin kadın eli sıkmadığının tespit edildiğini bildirerek bu konuda gerekli tedbirlerin alınmasını istemiştir.

Kadın eli sıkmamayı çok tehlikeli bulan BÇG bu kaymakamların da askeriyeden uzaklaştırılan subayları gibi memuriyetten uzaklaştırılmalarını istemektedir.

Kral Hüseyİn HalkINI Ezİyor ve Yahudİlere Hİzmet ediyor:

8-2-1998’de İsrail Bakanlar Kurulu Kral Hüseyin’in Ürdün’lü bir asker tarafından öldürülen 7 İsrail’li kızın ailelerine bir milyon dolar tazminat ödediğini açıkladı. Halbuki bu tarihten altı ay önce Ürdünlü bir gazete bu haberi yayınlayınca Kral Hüseyin bu gazeteyi ve yazarını cezalandırmıştı. Ayrıca yeni basın kanunu çıkarttı. Basını sıkıştırdı. Kralın ailesinin, ordunun, emniyetin ve istihbarat teşkilatlarının ihanetlerini ve pisliklerini ortaya çıkartan gazete veya yazara ağır cezalar verilecek ve gazetesi kapatılacaktır.

Yahudi kızları öldüren o Ürdünlü askere Kral Hüseyin Müebbet hapis cezası verdi. Halbuki o asker sırf dinini savundu. Suçu bu kadardır. Namaz kılarken Ürdün de seyahat yapan o kızlar onun namazıyla alay ettiler. Onları asker uyardı, ama uyarmasına rağmen alçakça daha fazla kahkaha atmaya başladılar. Bu Müslümanın dini hamiyeti galeyana geldi ve silahını alıp onları öldürdü. Fakat Filistin de namaz kılan Müslümanlara ateş açıp onlardan çok kişiyi öldüren İsrailli askerler ve siviller kahraman ilan edildi.

Irak Krİzİnde ABD ve Türkİye

8-2-1998’de Türkiye Başbakan Yardımcısı B. Ecevit ABD’nin Irak krizini alevlendirdiği sıralarda şöyle açıklamalarda bulundu: “Bizim komşularımız arasında tek dostumuz Saddamdır. Amerika Kuzey Irakta Kürt devleti kurmak istiyor. ABD Irak’ı üç devlete bölmek istiyor. 1991’de Körfez krizinin Türkiye’ye maliyeti tam 35 milyar dolardır. Şimdi savaş çıkarsa yeniden bir ekonomik maliyete katlanmak zorunda kalacağız. Buna ek olarak, İncirlik üssü ile ilgili karar vermemiz gerekir. İncirlik bizim hükümetimiz açısından en kritik karardır. ABD Ecevitin demeçlerine Irak’ı bölmeyi ve Kürt devleti kurmaya niyetimiz yoktur” diye açıklayınca 10-2-1998’de Ecevit şöyle dedi: “ABD’nin bu sözlerine inanmıyorum Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız diyorlar. Ama fiilen Irak’ı böldüler.”

12-2-1998’de Türkiye Başbakanı Yılmaz ise ABD’nin Kuzey Irak’ta Kürt devleti kurulmasından sakındırdı.

Ecevit’in ABD’ye karşı tutumu siyasi hayatı boyunca malumdur. Burada bunu da pekiştiriyor. Aynı anda siyasi gözlemciler tarafından Kuzey Irak’ta ve Irak’ın bölünmesiyle ilgili bilinen bir gerçeği söylüyor. Fakat Ecevit’i siyasi tarihi boyunca araştıran kimse Ecevit’in İngiliz dostu olduğunu anlar. Kıbrıs çıkartması bir misaldir. İngilizler ABD yanına zahiren çekiliyorlar. Ama Saddam onların adamıdır. Bölgedeki ajanları hep ABD’nin tutumuna karşı çıktılar. Ama İngilizler o kadar pis ve kurnazdır ki, ABD Irak’ı vuracaksa onunla beraber vurur Irak’ı ABD’yle paylaşabilsin. Irak’ın tümünü ABD’ye kaptırmayı istemiyor. Bu nedenle İngiltere Amerika kadar müslümanların düşmanı ve gaddardır.

Türkiye deki Amerikancılar ABD lehine demeçler verdiler. Misal olarak devlet bakanı Güneş Taner Ecevitin sözlerini yalanladı ve Türkiye’nin o kadar malî zararı yoktur dedi. Şöyle ekledi. “Saddam bizim için tehlike yaratmaktadır.” 1991 yılında TBMM başbakanlığı yapan Cindoruk Özal’ın şöyle dediğini açıkladı:

“Başkan Bush’un körfeze müdahale planı bana aittir. O (Bush) çekiniyordu. Planı ben yaptım ve anlattım. ABD uyguladı. Bir planımda kuvvetlerimiz ile Irak’a girmekti. Ama genel Kurmay Başkanı Torumtay karşı çıktı.”

Eski Amerikancı Özal bu dünyadan göç etti. Dünyada çok çirkin bir eser bıraktı. Ahirette rabbına nasıl hesap verecek acaba bu ihanete ve diğer ihanetlere karşı. Diğer yöneticiler bundan ibret alıp Müslümanlara karşı ihanet yapmaktan sakınsınlar.

ABD Başkanı Clinton Ecevit’in demeçlerinden ve hükümetin tutumuna kızarak Türkiye Cumhurbaşkanı Demirele bir mektup gönderdi. Tam metnini açıklamadı ancak şunları içerdiği bildirildi. Türkiye’nin ABD’yle dostluğu Türkiye’nin körfez krizinde Amerika’ya yardım etmesine bağlıdır.

7-2-1998’de İncirlik Üssü genel müdürü Donald Rigg ile Jusmal’ın Anakaradaki temsilcisi Joe Rastho Demireli ziyaret ettiler. Bunlar Irak’a karşı incirlik üssünü kullanma konusunu incelediler.

Jusmal savunma işbirliği ofisine dönüştürülen (ODC)’nin yeni kısaltmasıdır.

İngiltere’nin tutumuna biraz dönelim. BM’ler genel sekreteri Kofi Anan Irak’a gitmeden önce Rusya ve Fransa’ya BM’lerin kararlarını uygulayacağını ve sekiz saray dahil olmak üzere 68 yer UNSCOM’a açacağını bildirince İngiltere Dışişleri bakanı Robin Cook şöyle dedi: “Irak’ın Başkanlık saraylarını açmasını kabul etmesi olumlu bir adımdır. Fakat yeterli gelmeyebilir.” Bunun manası kendileri kabul ediyorlar fakat ABD kabul etmezse yeterli gelmeyebilir. Böylece İngiltere Cambazlık oynuyor, bir ayağı ABD üzerinde, diğer ayağı öbür ipte. Kofi Anan’ın önünde BM’lerin adıyla ABD’nin bütün ağır şartlarını Saddam kabul edince İngiltere Dışişleri bakanı kriz bittiğini ilan eder, fakat Başbakan Blair ABD’nin tutumuna göre bir tutum sergiliyor. Hayır kriz bitmedi diyor. Orta doğuda İngilizlerin en önemli ajanı Kral Hüseyin 4.3.1998’de Amerika’yı kızdıran şöyle bir demeç veriyor. “Clinton Saddam zirvesini öneriyorum.” Bunun manası Saddam’ı korumak ve büyütmektir. Bu olursa Clinton’a ve ABD’ye büyük darbe indirilmiş olur.

Müslümanların tutumu İslam’ın tutumudur. Ne ABD ve ajanlarının tutumu ne İngiltere ve ajanlarının tutumu ne Fransa’nın ve Rusya’nın tutumu ne de Saddam yanında olurlar. Bütün bunlara karşı çıkarlar. Irak’ı ve Müslüman halkını korumaya çalışırlar. Diğer sömürgeci devletleri Irak üzerinden uzaklaştırmaya çalışırken Iraktaki rejimi kaldırıp İslam rejimi ve devletini tesis etmeye çalışırlar Irak’ı bölmek değil Irak’ı İran’la Türkiye, Suriye ve diğer Müslüman topraklarıyla birleştirmeye çalışırlar. Bütün Müslüman beldeleri tek İslam devletinin toprakları haline getirmek için mücadele ederler.

Türkİye Yönetİmİ HalkINI ezİyor ve Yahudİlere Hİzmet edİyor.

3-2-1998’de Türkiye Kara kuvvetleri komutanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu dört günlük İsrail ziyareti başlattı. İsrail ziyaretinin sebebini tanklar ve silahlar lmak için olduğunu açıkladı Türkiye laik rejimi sivil ve asker yöneticileri hep İsrail’le ilişkileri pekiştiriyor. İki milyar değerinde silah alarak İsrail’i kuvvetlendirmeye çalışıyorlar. Ayrıca İsrail uçaklarının manevralarına ve askeri hareketine kolaylık sağlıyorlar. Hatta 20-2-1998’de Washington’daki Türkiye Büyükelçisi şöyle dedi: “Irak İsrail’i vurursa Irak’a karşı Türkiye’nin hava sahasını İsrail’in kullanmasıyla ilgili müsaade vermeyi dikkate alacağız.”

Şimdi İsrail Kudüs topraklarını ahalisinden almaya ve üzerine Yahudilere ait yerleşim yerleri tesis etmeye devam ediyor. Filistin’deki Müslüman halkını ezmeye devam ediyor. Mescidi Aksayı yıkmaya hazırlanıyor.

Laik rejim ve yöneticileri buna aldırış etmezler. Zaten Müslümanları Türkiye’de de eziyorlar. Hatta okula giden kızların başörtülerini takmalarını yasaklıyorlar. Bakınız, laikler ne kadar İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapıyorlar? Ey laikler dikkat edin! Bu Müslümanlar ilelebet susmayacaklar ne kadar ezilirlerse o kadar canlı hareketli olur ve uyanırlar. Nihayet laik rejim yerine İslam rejimi kuracaklar.

DIŞ BORÇLARIN TEHLİKESİ

TC. Merkez Bankası elinde bulunan döviz rezervlerinin geçtiğimiz 13-20 şubat tarihleri arasında 857 milyon dolar gerilediğini açıkladı. Böylece Bankanın elinde 18 milyar 397 milyon dolar rezervin elinde kaldığını bildirdi. Çünkü 2-25 şubat tarihleri arasında 901,3 milyon doları dış borçların o döneme iktisap eden faizlere karşılık dış bankalara (ve tefecilere) ödedi. Döviz rezervleri düştükçe Türk lirasının değeri düşmektedir. Böylece Doların fiyatı 230 bin TL’ ye çıktı. Bu borçlar faizle alındığı için haram olduğu gibi ne kadar tehlikeli olduğu da idrak edildi mi? (Hilâfet Dergisi 105. Sayısına bakınız.)

CANAVAR IMF’NİN TEHLİKESİ

IMF’nin memleketi nasıl yönlendirdiğini biliyor musunuz? Bütün ekonomik politikalar onların onayından geçmek zorundadır. Buna misal olarak şunu verebiliriz: Türk hükümeti öğretmenlere %18’lik bir zam vermeyi öngörünce IMF bunu ret etti. Bu sebeple de öğretmenler sokağa döküldüler.

IMF’nin bu her işe karışması bu misal ile sınırlı değildir. Zira Türkiye hükümeti tütün için taban fiyatını 900. Bin lira olarak açıkladığı zaman IMF hemen bunu 820 bin liraya indirtti.

IMF tarım ürünlerinde fiyat artış oranını % 50 olarak açıklamış ve onu sınırlamıştır bunu aşarlarsa IMF hemen buna müdahale eder.

Nihayet, hükümet öğretmenlere verilecek zam konusunda IMF’ ye uydu. Bunun yanında ise yine hükümet yaklaşan seçimler maksadı ve oy avcılığı vesilesiyle köylüleri memnun etmek uğruna IMF’ ye direnmektedir. Nitekim hükümet seçimden de korkmaktadır. Amerika’nın ekonomik dış sömürgeci kolu olan IMF ile istediği hükümeti düşürebilir. Ayrıca halkı da aç bırakabilir ve memleketin ekonomisini tahrip ettirir.

ILIMLI İSLAM DENİLİP ONU TEMSİL EDEN KİMSELERİN HİZMETLERİ

13.03.1998’de çeşitli Türk Gazetelerinde Türkiye başbakan yardımcısı B. Ecevit şöyle demekte idi: “Fethullah Gülen Türkiye’de saygınlığı olan bir kimsedir. F. Gülen hedefe alındı. Ama bilin ki Fethullah Gülen olmasa idi Orta Asya ülkeleri ve Azerbaycan İran’ın ve kökten dinciliğin etkisi altına girerdi. Açtırdığı okullar bunu önlemiştir. Gülen’in çevresi olmasaydı meydan tamamen RP’li zihniyetlere kalacaktı.”

Ecevit’e göre öyledir. Ama başka gazetelere göre ise ABD, Demirel ve siyasi partilere göre ılımlı İslâm’ın RP zihniyetinin yayılmasına karşı en etkili tampon olduğu düşüncesindedirler.

Bu gazete, laik aydınların önemli bir bölümü ile komutanların, RP ile Fethullah Gülen zihniyetini birbiri ile çelişen değil, paralel giden iki akım olarak algılamaktadır.

Başka bir gazete yazarı şöyle yazmaktadır: “Aynı yönde giden iki nehrin hızlısı ile yavaşı arasındaki fark ne ise şeriatın ılımlısı ile serti arasındaki fark ta böyledir.”

Çiller, Anayasa Mahkemesinin RP’ ye hizmet ettiği kanaatı ile şöyle demektedir: “RP oyları % 10’lara düştü. Anayasa Mahkemesinin kararı ile FP olarak ise RP’nin eski oy potansiyeline ulaştı.”

Bunların ılımlı İslâm’dan maksatları, tavizkar ve küfür ilkelerine uyan müslümanlardır. Bu ılımlı İslâm’ı RP veya FP ve Fethullah Gülen temsil ediyor. Bu nedenle, gerçek İslâm’ın yayılmasını engellemektedirler. İster Türkiye’de isterse Orta Asya’da ve Azerbaycan’da olsun.

ERKEK KIZ AYIRIMI BAŞARIYA GÖTÜRÜR

24.02. 1998’de Almanya Kuzey Ren Westfalia eğitim bakanı Gabriele Behler şunu duyurdu: “Bu eyalette 1999’dan itibaren kızlar erkeklerden ayrı, ayrı sınıflara ayrılacaktır. Çünkü, 500 öğrenci üzerinde yapılan denemelerde kızlarla erkeklerin ayrı şekilde ders görmesi başarılı sonuçlar verdi. Öte yandan, kızlar matematik, fizik, kimya gibi fen derslerinde pek başarılı değillerdir. Onun için bu dersler onlar için hafifletilmelidir. Kadın ve ev ile ilgili derslere daha fazla önem verilmelidir ve yönlendirilmelidirler.”

Bu insanlar, erkek-kız karışımı eğitimin zararlarını ve başarılı olmadığını gördüler. Zira her şeyde erkek-kadın karışımı başarılı değildir. Bu iki cins beraber olunca cinsi temayül kışkırtılır, cinsi arzuyu tatmin etmeyi düşünmeye başlarlar. Vakıa bunu göstermektedir. Oysa insanları ve kendilerinde bu arzuyu yaratan Allah (c.c.). erkek-kadın ayırımı ile ilgili ayetler ve hadisleri Resulüne vahyetti. İnsanlar şeriat hükümlerinin uygulama vakalarını düşünseler şeriatın haklı ve doğru olduğunu bilirler. Bu sadece bu meselede değil bütün meselelerde böyledir. Yönetimle, ekonomiyle ve siyasetin bütün taraflarıyla ilgili hususlar hakkındaki şeriat hükümlerinin vakalara uygulanmasıyla başarıları ve doğrulukları görülür.

Kadınların örtünmeleri de başarıya götürür. Çünkü bu gerçekleşirse cinsi arzuyla bakış ortadan kalkar. Herkes daha sağlam düşünür. Böylece başarı gerçekleşir. Fakat, kadınların açılması cinsi açlığı kışkırtır. Aç olanlar, sadece açlıklarını gidermeyi düşünebilirler. İslâm ise cinsi arzuyu doyurma sadece evlilik ile sınırlanmıştır. Böylece toplum temiz olur ve başarı gerçekleşir. Ama, Türkiye’deki laik siviller ve laik generaller bunu nasıl anlasınlar?

 

Sayı 107...1418-ZİLHİCCE...1998-NİSAN...Yıl-10

Sayfayı Birine Gönder