İkinci defa değil, dördüncü defa aynı
yerden sokulmaya hangi akıllı mümin hazır olur? Kim bunu
kabul eder? Ve ne pahasına hazırlanıyor ve kabul ediyorlar?
İnsan yaratılış itibarı ile akıllı bir
varlıktır. Çünkü hayvanlardan ve diğer mahlukatlardan
üstünlüğü aklını kullanması sayesinde olur. Akıl sahibi
olmakla değil aklı kullanmakla üstün olunur. Başka ifadeyle
düşünerek doğruyu arayarak olur. Düşünmezse veya aklını
kullanmazsa veyahut doğruyu aramazsa, doğruyu öğrenip de
buna uymazsa, hayvanlardan bile aşağı olurlar.
İnsanı yaratan Allah’u Teâla bunu şöyle
bildiriyor:
“And olsun ki, cehennem için de birçok
cin ve insan yarattık; onların kalpleri vardır ama anlamazlar;
gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama
işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da
sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir.” (A’raf: 179)
Buna benzer başka ayetler de var. Aynı
zamanda bir çok ayette Allah’u Teala şöyle diyor: “...Akletmi-yorlar
mı? (düşünmüyorlar mı)... hatırlamaz mısınız
mesela Ey milletim! Onları kovarsam, Allah'a karşı beni
kim savunur? Düşünmez misiniz?" (Hud 30).
Yani daha önce gördüklerinden veya
duyduklarından ders alıp düşünmüyorlar mı?
“... Bu insanlara ne oluyor ki hiç bir
söz anlamaya yanaşmıyorlar.” (Nisa 78)
Ayrıca, İnsanlar düşünmeyenleri hep kınarlar,
hakir görürler, veya kötülerler. Hatta hayvanlara veya oduna
veyahut taşlara, duvarlara benzetirler.
Demek ki, insan aklını doğru bir şekilde
kullanırsa üstün olur ve övülür. Allah’u Teala insanı
en güzel yaratık olarak yaratınca insanın en esfeli safilin,
(en aşağı mahluk) haline düştüğünü bildirmiştir. Ancak
iman edip Salih amel yapanları müstesna kılmıştır. Tin süresine
bakın. Öyleyse üstün olan veya aklını kullanan kimse, iman
edip Salih amel işleyenlerdir.
İman ise: Allah’a, Meleklere,
Peygamberlere, kendilerine Allah’tan indirilen kitaplara,
Kıyamet gününe, kaza ve kaderin hayrın ve şerrin Allah’tan
olduğuna inanmaktır.
Allah’a imanın manası: Yalnız Allah’ın
yaratıcı olduğuna inanmak değil, Cahili Araplar buna
inanıyorlardı. Allah’ın hakimiyetine ve bu hakimiyete
insanın boyun eğmesinin gerekli olduğuna inanmaktır ki,
Cahili Araplar buna inanmıyorlardı. Cahili Araplar tam laik ve
demokratik idiler. Allah’ın yaratıcı olduğuna
inanıyorlardı. Fakat Allah’ın indirdiğine, şeriatına
inanmıyorlardı. Atalarının yollarına izlerine ilkelerine
tabi idiler.
“Kendilerine Allah’ın indirdiğine uyun
denilirse, onlar şöyle derlerdi: Ancak baba ve Atalarımızın
üzerinde bulundukları şeylere uyarız. Peki baba ve ataları
hiç düşünmemiş ve doğruyu, hidayeti bulamamışlarsa (yinede
aynı ilkeler üzerine devam edecek misiniz?) (Bakara: 170)
Fakat, Allah’a inanıyoruz diyorlardı.
Onun yaratıcı olduğuna inanıyorlardı
“And olsun ki onlara: "Gökleri ve
yeri yaratan kimdir? " diye sorsan, "Allah'tır"
derler. De ki: "Hamd Allah'a mahsustur", ama çoğu
bilmezler.”(Lokman: 25)
Hz. Muhammed (s.a.v)’e dediler ki, “Bizim
dinimize karışma, senin dinine karışmayız. Gel yöneticimiz
ol, beraber Mekke’yi yürütelim.” Koalisyon yapmak
istiyorlar. Ama din ayrı devlet ayrı olsun. Resulullah (s.a.v)
bunu red edip onlara dedi ki: “Allah’a ve Resulüne inanın.”
İmanın manası yalnız Allah’ın yaratıcı olduğuna
inanmak değil, çünkü buna inanıyorlardı. Ancak Allah’ın
Resulüne indirdiğine uyun demektir. Peygamberlere ve bizzat
Resulullah (s.a.v)’e iman etmek ise Resulün getirdiğine,
kendisinin örnek olduğuna ve onun izini takip etmenin farz
olduğuna inanmaktır. Nitekim, Allah (cc) şöyle buyurdu:
“Ey İnananlar! And olsun ki, sizin için,
Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok
anan kimseler için Resulullah en güzel örnektir.” (Ahzab:
21)
Bundan dolayı Resulün yolunu izlemek farzdır.
Ancak Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı
çok zikredenler Resulullah (s.a.v)’ın mücadele metodunu
izlerler. Resulullah (s.a.v) Mekke’nin Laik ve demokratik
rejimine hiç taviz göstermedi. Onlarla işbirliği yapmayı ve
onların koalisyonlarına katılmayı red etti. Onların
ilkelerine veya anayasalarına veya kanunlarına göre bir parti
kurmadı. Sadece İslam’ın ilkelerine göre bir hizb, bir
parti kurdu. Onlar Allah’ın Hizbidir. Onlar Hz. Muhammed
(s.a.v) ve sahabeleridir. Bu sebeple Allah’u Teala bunlara şöyle
seslendi.:
“Sen ve seninle beraber tövbe
edenlerle beraber emr edildiğin gibi dosdoğru olun, bu
emirleri hiç aşmayın. Allah sizin yaptıklarınızı görür.
Ve bu nedenle zalimlere dayanmayın. Yoksa cehennem ateşi size
dokunur. Üstelik Allah dışında bir yardımcı bulamazsınız.
Ondan sonra hiç zaferi elde edemezsiniz” (Hud: 112-113)
Salih amel işleyen kimseler ancak Resülun
metodunu izlerler. Çünkü, imanın gereği Resulullah (s.a.v)’in
takip ettiği adımları takip etmektir. Nitekim salih amel
imandan fışkırıyor. Salih amelin ölçüsü şeriatın hükümleridir.
İmanın gösterdiği ölçülerdir.
Ahirete inanmak ise, bu dünyanın geçici
olup baki ve daimi hayat yalnız ahiret hayatı olduğuna
inanmaktır. Bu sebeple dünyayı kazanmak uğrunda Allah’ın
emrine, vahye ettiği Resulün metoduna muhalefet etmemek
gerekir. Çünkü mümin hep ahireti ve oradaki akıbetini düşünür.
Ahirette güzel hayatı istiyorsa veya
cenneti arzu ediyorsa dünyada imanlı olarak salih amel işler.
Bu nedenle, Allah’ın rızasını ve ahireti umuyorsa Resulüllah
(s.a.v)’in çalıştığı gibi çalışır. Atatürk rejimini
ve ilkelerini ret eder. Laik rejimi ve ilkelerini ayak altına
alır,ve bu ilkeleri ret eder. İnsan ürünü olan demokrasiyi
çöpe atar. Bunlara saldırır ve İslam’ı apaçık ve net
bir şekilde izah eder. Çünkü, Resulüllah (s.a.v) Mekke’nin
cahili sistemine, ilkelerine, inançlarına, kanunlarına ve yöneticilerine
saldırdı ve çattı. O zaman şimdiki cahiliye olan Atatürkçülük,
laiklik, demokrasi, Cumhuriyet sistemi milliyetçilik ve vatancılığa
karşı büyük savaş açmak lazım. Müminler öyle yapmak
için Resulüllah (s.a.v)’in teşkilatı gibi bir grup
kurmazlarsa ve çalışmazlarsa nasıl ahireti kazanacaklar?.
Hatta dünyayıda kayb ederler ve rezil olurlar. Tamamen günümüzde
demokratik yolu izleyenler gibi.
Nitekim Nur süresinin 55’inci ayeti
kerimesinde Allah’u tealanın belirttiği gibi zafer sadece
iman edip salih amel işleyenlere vaat edildi. Ama kafirler ve
ilkelerine uyanlar Ali İmran süresinin 149’uncu ayetinde
belirtildiği gibi hüsrana uğrarlar. Veyahut yukarıda gösterdiğimiz
hud süresinin 113’üncü ayetinde belirtildiği gibi
zalimlere ve onların sistemlerine dayananlara cehennem ateşi
dokunacak, Allah dışında yardımcı bulamayacaklar ve hiç
zafer göremeyecekler. Nitekim de öyle oldu.
Bütün bunlardan sonra, niye tekrar aynı
sapık olan demokratik yolu izliyorlar? Neden (FP) kurdular? RP’nin
akıbetinden ve acı meyvesinden başka bir şey çıkacak mı?
Daha önce MSP. ve MNP. ‘nin uğradığı akıbetleri ve kötü
sonuçlarından ders alınmıyor mu? Hem de kafirler şimdiden
tehdit etmiyorlar mı? RP’ yi kapattıkları gibi FP’ yi
kapatırız demiyorlar mı? Hem de bu yol müminlerin yolu değil,
Resullah (s.a.v)’in yolu da değil. Şeytanın ve
şeytanımsı kimselerin yoludur. Şeytanın hizbi partisi laik
demokratiktir.
Mümin Resulün dediğine uyar aynı yerden
iki defa sokulmaz. Çünkü, aklını kullanır, düşünür ve
birinci sokulmasından ders ve ibret alır. Peki, dört defa
sokulmaya hazırlananların ne kadar imanları var acaba? Bunlar
Allah’tan korkmazlar mı, utanmazlar mı? Yoksa bunlar ciddi
değiller mi? Anlaşılan odur ki,bunlar ciddi değiller.
Çünkü Müslümanları hep oyalayıp hep kandırıyorlar.
Çünkü amaçları Müslümanlarla ve dinle ticaret yapıp çok
zengin olmak ve makam sahibi olmaktır!!!
Ama Resulüllah (s.a.v)’in yolunu izlemek,
zahmetli, meşakkatli ve zor derlerse onlara deriz ki, imanın
şartı olan kaza ve kadere inanmıyor musunuz?
İnsanın başına kötü ve hoşlanmadığı
bir şey gelecekse hiç kimse onu engelleyemez muhakkak gelir ne
tedbir alırsa alsın. Allah’u Teala Tevbe süresi 51 ayeti
kerimesinde şöyle buyuruyor:
“ Deki bizim için ancak (levh-i
Mahfuzda) yazılan şeyden başka başımıza bir şey gelmez.
Yalnız Allah bizim yardımcımızdır. Öyleyse Müminler Allah’a
tevekkül etsinler”
Ayrıca; Allah Teala bir çok ayette
müminleri imtihan edeceğini bildirmiştir. Bakara süresinin
214’üncü ayetinde müminlere bildiriyor ki;
“Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza
gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz?”
Onlara zorluk, şiddet, sıkıntı ve zarar
dokunmadı mı? Hatta o kadar sıkıntıya girdiler ki
sarsıldılar ta ki Resul ve onunla birlikteki müminler şöyle
dediler: “Allah’ın zaferi ve yardımı ne zaman gelecek?”
Bundan sonra ancak Allah yardımı ve zaferi geleceğini
bildiriyor.
Ali imran süresinde (142)’inci ayetlerinde:
“Allah sizden gerçek mücahit, sabırlı
ve dayanıklı olanları imtihan ederek ortaya çıkartmadan
cennete mi gireceksiniz? “ diye bildiriyor.
Muhammed süresinin 31 ayetinde Allah
müminleri imtihan edeceğini (başlarına musibetler
indireceğini) ve bu şekilde cihad edenleri ve dayanıklı
olanları ortaya çıkartacağına dair yemin ediyor. Ankebut süresinin
2-3üncü ayetinde insanlar imtihan edilmeden iman ettik
demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını mı
zannediyorlar. Hayır onlar değişik belalarla imtihan
edilecekler, böylece gerçek müminler ile yalancılar
birbirinden ayrılacaktır” diye bildiriyor. Aynı sürenin 10’uncu
ayetinde bazı kimseler “iman ettik derken Allah uğrunda
eziyet görünce insanların kendilerine bu çektirdikleri
eziyeti Allah’ın azabı gibi sayıp doğru mücadeleyi terk
ederler” diye bildiriyor.
Buna benzer çok ayet vardır. Bundan dolayı
doğru mücadeleyi yapanlar veya başka ifadeyle Resulullah
(s.a.v)’in metoduna göre mücadele edenler Allah uğrunda
eziyet sıkıntı ve zarar görecekleri değişik musibetler ve
belalarla imtihan edileceklerini bilirler. Hem de kaza ve kader
akidesinin gereğince olacağına inanırlar.
Gerçek müminler bunlardır. Gerçek
mücadele budur. Ama ikinci defa değil dördüncü defa için
aynı çirkin yerden sokulmaya hazırlananlara ne oluyor?
Akıllarımı yoktur, o zaman ders almıyorlar demektir. Yoksa
imanları mı yoktur. Küfür olan laiklik ve demokrasi üzerine
ısrar ediyorlar? Yoksa hiç mi ciddi değiller, sadece Müslümanları
oyalarlar, ve onların amaçları şahsi çıkar ve makamdır?.
Yoksa ihanetleri mi vardır. Müslümanları kandırıyorlar, Müslümanların
doğru ve ciddi çalışmalarını engelliyorlar. Onları otuz
sene zarfında olduğu gibi aynı boş dairede
dolaştırıyorlar. Şu anda görüldüğü gibi Müslümanlara
laikliği demokrasiyi, Atatürk ve ilkelerini cumhuriyet
sistemini, küfür anayasasını ve kanunlarını kabul ettirmek
için adım adım hareket ediyorlar. Bunlar Allah’tan
korkmuyorlar? Onların büyüğü ölüme yaklaşıyor, Allah’a
ne hesap vereceğini düşünmüyor mu? Dünyada altınları, güzel
evleri güzel elbiseleri ve her lüksü elde etti. Tam refaha
ulaşıp dünyalık için her şeyi elde etti. Peki ahirette ne
bekliyor? Amerika ve Avrupa aşırı zengin ve mureffah kafir
oldular, ama onlar şimdi nerededirler? Allah’u Teala bu tip
insanlar hakkında şöyle buyuruyor:
“Kafirler ateşe gösterildikleri gün (onlara
şöyle denir) dünyadaki hayatınızda bütün güzel ve hoş
şeylerinizi tadarak harcadınız. Onların zevkini tattınız.
Bu gün (ahirette) ise yeryüzünde haksız yere büyüklük
taslama-nızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı alçaltıcı
bir azap göreceksiniz” (Ahkaf 20)
Peki, refah ve lükse düşkün olup
büyüklük taslayanlar ve yoldan çıkanlar küfür olan
laiklik demokrasi ve benzerleri üzerine ısrar ediyorlarsa
bunlara uyan Müslümanlara ne oluyor? Niye akıllarını
kullanmıyorlar? Niye ders ve ibret almıyorlar? Duygusallık o
kadar olmamalıdır. Artık müslümanlar Allah’a ve Resulü’ne
isyan bayrağını açmış olan liderlere körü körüne
uymaktan sakınsınlar, çünkü kıyamet günü önderleriyle
birlikte olurlar.
“İşte o zaman kendilerine
uyulup arkalarından gidenler uyanlardan hızlıca
uzaklaşırlar ve onda her iki tarafta azabı görecekler,
nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanacaklar. Uyanlar şöyle
diyecek-ler: Ah keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün
olsaydı da şimdi onların bizden uzaklaştırdıkları gibi
bizde onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara işlerini
pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık
ateşten çıkamayacaklar” (Bakara 166-167)
Müslümanlar körü körüne küfür
ilkelerine dayalı partilere ve bu partilerin önderlerine
uymaktan sakınsınlar. Bunlardan olmalarını hiç istemiyoruz.
İstiyoruz ki, Resulullah (s.a.v)’i önder
ve örnek edinsin-ler. Sahabeler (r.a) ve onlara uyanlar gibi
olsunlar. O zaman bunlarla beraber olurlar ve bunlara
uyanlardan olurlar. Cennetlik olurlar. Er geç dünyada Allah’ın
yardımı ve zaferini görecekler. İslam Hilafet devletini
kurarlar. Sümeyye ve kocası Yasir (Allah Onlardan razı olsun)
gibi eziyet görüp şehit olup’ta zaferi görmezseler
Resulullah(s.a.v) onlara vaat ettiği gibi cennetlik olacaklar.
Umuyoruz ki, Müslümanlar Allah’ın emrettiği ve Resulünun
izlediği yolu izlerler ve zafere ulaşırlar.
|