VE SIRADA KOSOVA
Orada da Müslüman Kanı Akıyor Durum Bosna’dan
Farksız
Balkan’lardaki müslümanlara karşı yok
etme harekatı halen bitmiş değil. Bu yok etme harekatına açık
bir şekilde şu anda Kosova da şahit olmaktayız ve bununda
Kosova ile biteceğini de düşünmek vakıaya yanlış bir
teşhis koymak ve dünyada dönen siyasi manevrayı
kavrayamamaktan kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Bulgaristan’daki müslümanların durumunu
ele alırsak onların çoğunun göç etmeye zorlandığını
ve canlarını kurtarmak için apar topar Bulgaristan'ı
terkettiklerini hepimiz bilmekteyiz. Şu anda ise Bulgaristan’ın
sadece üçte birinin müslümanlardan oluştuğu bilinmekte.
Aslında Bulgaristan sınırları içerisinde yaşayanların
1913’te % 90’ı müslüman idi.
Yunanistan’ın müslamanlara uyguladığı
yok etme harekatı ise diğerlerinden farklı değil. Onlar da
Batı Trakya’daki müslümanları sıkıştırıp değişik
üsluplar ile göçe zorlamaktadır.
Hâlâ sorunu çözümlenememiş olan Bosna’daki
müslümanların nasıl ezildikleri ise herkesçe malumdur.
Orada yüzbinlerce müslüman vahşice katledildi ve yüzbinlerce
müslüman göçe zorlandı. Onbinlerce müslüman kız ve
kadına tecavüz edildi. Sırplar bu vahşetleri Bosna’daki müslümanlara
karşı işlerken İslâm dünyasında kafirler tarafından
kurulan karton devletler ciddi bir yardımda bulunmadılar.
Onlar bunun aksine zalim BM’lerin kararlarına uydular ve
kafirlere boyun eğdiler. Sırplara yaptırılan katliamlardan
sonra Amerika Bosna’yı üç federeye ayırdı. Dayton
anlaşmasıyla çaresiz ve şaşkın bir halde bulunan müslümanlara
bunu zorla kabul ettirdiler. Bu halden hiç de memnun olmadığını
İzzetbegovic’in söylediği şu sözlerden daha iyi anlaşılmakta:
“Zehir içseydim bu anlaşmayı kabul etmekten daha iyiydi.”
Bu anlaşma kesinlikle doğru çözüm değildir ve müslümanlara
zulmeden bir anlaşmadır ve daimi bir anlaşma değildir.
Eğer Sırplar zaman gelir güçlenirse, müslümanları ezmeye
ve yok etmeye tekrar başlarlar. Müslümanlar ise şu anda bu
federe (özerklik) içerisinde zayıf durumda kaldılar. Zira
onlar kendilerini korumak için bile ağır silahlara sahip
değiller. BM’ler ve özellikle Amerikan gücü güya Sırpların
saldırılarını önleyecek veya müslümanları bu vahşi
Sırplardan koruyacaktır. Fakat, devletlerarası denge
bozulursa, Amerika’nın hesapları değişirse veya Avrupa’nın
veya Rusya’nın kefesi ağır basarsa Sırplar hemen hareket
edip müslümanları tekrar ezmeye başlayacaklardır.
Şimdi Bosna-Hersek’ten sonra kâfirler
Müslümanlara karşı yeni bir zulüm olan Kosova dramını
başlattılar. 2.3.1998 tarihi bu müslümanları Avrupa’da
yok etme harekatının başlangıcı sayılabilir. Sırpların
bu saldırılarının başlamasından sonra Avrupa hemen
harekete geçti. Çünkü onlar Kosova’yı Avrupa’dan bir
parça olarak görmektedirler ve onun ateşinin bir gün gelip
kendilerine de dokunmasından endişelendiler. Olaylar siyasi açıdan
takip edilirse Amerika’nın bu olayları tahrik etmede büyük
bir rolü olduğu görülür. Zira, Amerika’nın Balkan
dinamitini patlatırken hedefi aslında Avrupa’dır. Amerika’nın
buradaki hedefi; Avrupa’yı iç meselelerle meşgul edip
onları bölünme noktasına getirmektir. Fakat, kafirlerin bu
siyasi çekişmelerinden hep zarar gören ve adeta kafirlerin
oyunlarına malzeme olan müslümanlardır. Onlar bu ateşin
yakıtı oluyorlar.
Amerika Avrupa’yı 4.3.98’de Kosova’ya
müdahale ile tehdit etmeye başladı. Amerikanın temsilcisi
Robert Glebard bölgeye gelip Kosova temsilcisi İbrahim Rugova
ile görüştü. Kosova’nın bağımsızlık mücadelesine
yardım edeceklerine söz verdi. Ondan sonra Sırpların
tepkilerine rağmen orada seçim yapıldı. İbrahim Rugova
başkan olarak seçildi. Buna karşılık 4.3.98’de Avrupa
temsilcisi İngiltere Dışişleri Bakanı Kosova’yı ve
Belgrad’ı ziyaret edip Sırbıstan Cumhurbaşkanı Milosevic
ile görüştü. Kosova’ya tekrar 1989’daki özerkliği
veya daha geniş özerklik verilmesini önerdi. Buradan Avrupa
ve özellikle İngiltere’nin ilk günden Kosova konusundaki
yaklaşımları ortaya çıkmış oldu. Bu görüşün ana
teması eski Yugoslavya’dan kalan bölgelerin bağımsızlıklarına
karşı çıkılmasıdır. Avrupa’nın bu konudaki yaklaşımı
sırf özerkliği savunmaktır. Böylece, Kosova’nın adeta
Sırpların katliam sahnesi haline geleceği ve Amerika-Avrupa
çatışmasının diğer bir sahnesi olacağı gözükmektedir.
Bu hal bize durumun Bosna’dan farklı olmayacağını gösteriyor.
Kosova müslümanların yaşamakta olduğu
bir memlekettir. Orada yaşayanların çoğunluğunu müslümanlar
oluşturuyor. Kosova’nın nufüsu yaklaşık iki milyondur.
Arnavutlar bu nüfusun %90’ını oluşturuyor. Sırplar ise
oraya daha sonraları yerleştirildi. Yüzölçümü yaklaşık
11.000 km2 civarındadır. Kosova aslında Arnavutluk’un bir
parçası idi.
Kosova’nın ayrı bir devlet olması doğru
değildir, doğru olanı ise Kosova’nın Arnavutluk ile
birleşmesidir. Amerika ve Avrupa bunu istememektedirler. Bu
konuda Amerika veya Avrupa’nın ortaya koymuş olduğu plan ve
oyunlara kesinlikle uyulmaması gerekir. Aksi halde Kosova’daki
müslümanlar Dayton benzeri bir musibet ile karşı karşıya
kalırlar.
İslâm dünyasındaki yapmacık devletler bu
konuda Bosna’daki gibi pasif hareket ederlerse, müslümanlardan
bazı fertlerin yardımları Bosna’da yetmediği gibi Kosova’da
da yetmeyecektir. Kosova müslümanlarının devlet gücüne
ihtiyaçları vardır. Her ne kadar Bosna’da yaptıkları
gibi bazı parasal, elbise, gıda ve ilaç yardımı ve Amerika’nın
müsaadesiyle pek sınırlı olan silah yardımının gönderilmesi
kesinlikle kafi değildir. Tersine Amerika ve Avrupa’ya
bakmadan ve onların iznini almadan hareket edip ağırlıklarını
koymalıdırlar. Biz bu çağrıda bulunurken bu devletlerin
ciddi bir harekette ve yardımda bulunacaklarını hiç
zannetmiyoruz. Bu devletçikler ancak, Amerika’nın
kendilerine verdiği müsaade kadar hareket edecek ve yardımda
bulunacaklardır. Bundan dolayı; müslümanlar orada ferdi
yardım yapmaktan ziyade, ülkelerini yöneten yöneticilere
Kosova’lı müslümanlara ciddi bir şekilde yardım etmek için
baskı yapmak üzere harekete geçmelidir ve onları zorlamalıdırlar. Aslında bugün yeryüzündeki müslümanların
üzerine farz olan kukla yöneticileri ve kâfir yönetim
sistemlerini değiştirip yerine İslâm nizamının yönetim
sistemi olan Raşidî Hilâfeti kurmak ve bunu yönetecek
samimi, uyanık, ciddi ve cesur bir Halifeyi seçmek için
mücadele etmektir. Bu yönetim ve Halife bulunursa gerçek
kurtuluş olur. Çünkü, şimdiki Türkiye, Arap ülkeleri ve
diğer İslâm memleketlerinin yöneticilerini ve
yönetimlerindeki tutumlarını Bosna’da, Çeçenistan’ta,
Filistin’de, Somali’de ve diğer yerlerde gördük. Hiç bir
şeyi ve hiç bir kimseyi kafirlerin zulmünden kurtaramadıkları
gibi her şeyi İslâm düşmanlarına sattılar. Bu yöneticiler
kendi yönettikleri halklarına karşı bile savaş açmış
durumdadırlar. Müslüman kadının ırzına ve namusuna bile
dokunuyorlar. Başörtüleri ve İslâmî giyimlerini yasaklıyorlar.
Müslüman kadının açılmasını ve süslerini teşhir
etmesini ısrarla istiyorlar. Türkiye ve Tunus yöneticilerinin
yaptıkları bu konuda en bariz örneklerdir
Bunların hali böyle iken bunlardan nasıl
hayır beklenebilir? Kesinlikle hayır. Beklenemez. Öyleyse ey
müslümanlar hem kendinizi hem diğer ezilen ve zulme uğrayan
müslümanları kurtarmak ve daha doğrusu bütün dünyayı
kurtarmak için bütün İslâm memleketlerini birleştirecek
İslâm Devletini kurmak için mücadele edin. Bilin ki, öyle
hareket ederseniz Allah size yardım edecektir.
“Ey inananlar! Siz Allah'ın dinine yardım
ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı savaşta
sabit kılar.
(Muhammed: 7)
|