HİLAFET'İN SÖZÜ

   ASKERLERİN HÜKÜMETİ YÖNLENDİRMESİNE VE İSLAM İLE SAVAŞMALARINA SON VERİN

TC. Başbakanı M. Yılmaz “benim MGK (Milli Güvenlik Kurulu)’daki tavrım ile dışarıdaki tavrım ayrı olmaz. Ben Erbakan değilim.” “Asker işiyle uğraşmalı. Kıbrıs, Ege, Güneydoğu’da işleri vardır.” “BÇG: lağvedilmeli. İrtica ile mücadele hükümet olarak benim görevimdir. İrtica ile mücadele konusunda kimseyi görevlendirmedim” diye konuşunca ordu kurumunun temsilcilerini ayağa kaldırdı.

27 Martı beklemeden, bir hafta önce 20 Mart Cuma günü alelacele toplanarak Başbakanı uyaran muhtıra gibi bir bildir yayınladılar. Bundan iki gün sonra da Başbakan, Yardımcısı Ecevit ile ortağı Cindoruk bir toplantı yaparak askerlerden çekinerek, isteklerine boyun eğdikleri konusunda bir açıklama yaptılar. Bu arada Yılmaz Genelkurmay Başkanı Karadayı ile görüşmek istedi fakat Karadayı Londra ziyareti dolayısıyla görüşemeyeceklerini bildirmişti. Ancak Yılmaz rica etmiş olmalı ki (23 Mart) pazartesi günü Karadayı ile görüşme gerçekleşti. Daha sonra da Karadayı Londra’ya gitti. Bu görüşmenin neticesi ertesi gün belli oldu. Hükümet müslümanlar ile savaşmak için bazı kararlar aldı. Laik rejim ve kuruluşları bundan sonra şöyle yapacaklar:

-Müslümanların kurdukları vakıf, dernek ve Kuran kursları gibi yerleri sıkı sıkıya denetleyecekler.

-Müslümanların Allah’ın emri gereği kesmiş oldukları kurbanlarını ellerinden zorla alacaklar. Müslümanların bunların derilerini toplamasına asla müsaade etmeyecekler.

-İslâmî sermaye veya irticanın parasal kaynakları diye isimlendirdikleri müslümanların paralarına denetlemek bahanesiyle el atacaklar (el koymaya çalışacaklar).

-Müslümanların kurmuş oldukları radyo, televizyonları sıkı denetim altına alacaklar.

-Türk Ceza Kanunundaki laikliğe aykırı eylem ve faaliyetleri yapanlar hakkında ağır ceza verilmesi ve 163. Maddenin geri getirilmesi konusunda çalışma yapacaklar.

-Toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili değişiklik yapacaklar. Bunun manası; müslümanların gösteri ve yürüyüşlerini engellemeye çalışacaklar.

-Tekke ve zaviyelerin kapatılması hakkındaki kanunda ve şapka kanununda ve bazı kıyafetlerin (çarşaf, peçe, sarık, şalvar) ilgili cezaların arttırılması için çalışacaklar

-Vakıflarla ilgili kanun maddelerinde değişiklik yapacaklar ve vakıf kurulmasını zorlaştıracaklar.

-Camii yapma konusunu Diyanet İşleri Başkanlığının belirleyeceği esaslara göre düzenlenmesini sağlayacaklar.

-Pompalı ve yarı otomatik tüfeklerle ilgili kanunda değişiklik yapacaklar.

-Milli Eğitim Bakanlığı ilköğretim kuralları yönetmeliğinde değişiklik yapılacak.

Hükümet generallerin isteklerini kabul ederek bu konudaki kanunları çıkartmak için çalışmalara başladı. General Karadayı Londra’dan dönünce Yılmaz ile görüşerek karaları adeta kontrol etti. 27 Mart Cuma günü MGK toplantısında sadece hükümetin çıkarttığı kararları uygulaması ve bunları süratli bir şekilde meclise getirip kanunlaştırmasına dair bildiri yayınladılar. Çünkü bu kararlar generallerin istekleridir. Böylece Erbakan döneminde Erbakan’ın imzaladığı 28 Şubat kararlarını tekrar gündeme getirip kanunlaştırılmasını bu yıl 27 Mart kararlarıyla istediler. Böylece Yılmaz da kendisinin Erbakan gibi olduğunu ispatlamış oldu. O aslında Erbakan’ın düştüğü duruma düşmek istememişti fakat o da cesareti olmadığı için korkarak generallere teslim oldu. Erbakan onun için kötü bir örnek oldu. Erbakan gibi korkak ve tavizkâr korkak ve tavizkâr olmadığını yansıtmak isterken kendisi de aynı konuma düşmüş oldu.

Öte yandan generaller, Yılmaz ve hükümetinden gelecek Ağustosta yapılacak Yüksek Askerî Şüra’da askerlerin terfi ve emeklilikleri konusuna karışmayacaklarına dair söz aldı. Karadayı ayrıca onu görüşmesinde uyardı. Çünkü, Generallerin kendilerine göre bir terfi hesapları var. Buna göre Karadayı’nın görev süresinin uzatılması isteniyor, Genelkurmay ikinci başkanı Çevik Bir’in de görevi bir yıl uzatılarak onun bir yıl sonra Genelkurmay başkanı olması sağlanmış olunacak. Zira gelecek yıl Karadayı yaş haddinden emekli olacaktır. Yerine de şimdiki Kara Kuvvetleri komutanı Hüseyin Kıvrıkoğlu geçer. Onun yerine de Çevik Bir Kara Kuvvetleri komutanı olur ve dört yıl sonra da Kıvrıkoğlu emekli olunca Genelkurmay Başkanlığına Çevik Bir gelir. Karadayı şimdi emekli olursa Çevik bir Kara Kuvvetleri komutanlığına geçer, H. Kıvrıkoğlu Genelkurmay Başkanı olur. Dört sene sonra her ikisi de emekli olacaklar. Ayrıca bunlar belli arkadaşlarını terfi ettirerek, diğerlerini de emekliye sevk ederek belli bir silsile kurmak isterler. Bir askerden İslâm kokusunu az da olsa alırlarsa hemen onu ordudan uzaklaştırırlar veya emekliliğe sevk ederler. 1996-1997 senesinde Erbakan Başbakanlığı sırasında ve onun onayı ile yüzlerce kişiyi ordudan attılar. Şimdiki Başbakan’ın onaylamasıyla bir çok asker ordudan uzaklaştırıldı.

Buradan açıkca anlaşılıyor ki, generaller sadece ordu siyasetinde değil iç ve dış siyasette de egemendirler. Başbakan ve hükümeti bir kukladır. Biri Yılmaz gibi “yok ben tam bağımsız başbakanım” demeye kalkışırsa onu hemen korkutarak sindirirler ve boyun eğdirirler.

İşte, laik demokratik ve Atatürkçü Türkiye cumhuriyetinin hali budur. Generallerin tahakkümü altındadır. Çünkü, Türkiye’de mevcut anayasa ve ordu ile ilgili yasalar bu tahakkümü sağlamaktadır. Ayrıca 31 Ocak 1997’de Erbakan’ın başbakanlığı döneminde ordunun krizlere müdahale etme hakkı ile ilgili karar çıkarttılar ve Genelkurmay başkanının yetkilerini arttırdılar.

MGK 1934’te kurulmuştur. Bu askerî kurum, en üst rütbeli askerler, 1.ve 2. genelkurmay başkanı, hava, kara, deniz ve jandarma kuvvet komutanları toplam onbeş general toplanırlar, Başbakan, yardımcısı içişleri dışişleri ve savunma bakanlarını çağırırlar, Cumhurbaşkanı (sembolik varlığı ile) hesap isterler. Hükümete belli bir siyaseti benimsetir, bazı siyasetlerden onu vazgeçirirler. 28 Şubat 97 ve 27 Mart 98’deki meşhur toplantılarında olduğu gibi. Kısacası generaller MGK adına memleketin işlerini yürütürler, her krize ve olaya karışırlar. Geçen yıl Batı Çalışma Gurubu (BÇG) adlı askerî bir parti kurdular. Bunun işi İslâm’la ve müslümanlarla savaşmaktır. Bu gurup sürekli müslümanların faaliyetlerini kontrol ederek raporlar hazırlar. Generaller bu raporlara itimat ederler ve ona göre hareket ederler. Yılmaz bu gurubun kaldırılmasının gerekliliğine değinince generaller bu hususla ilgili olarak onun dilini kestiler.

Üstelik generaller, Erbakan döneminde müslümanlara karşı cesaret kazandılar. Çünkü Erbakan generallerin her isteğini yerine getirdi, Amerikanın Çevik Gücünün müddetini uzatma, sonra başka adla gücün Irak’a karşı müddetini uzattı. İsrail ile bir sürü askerî ve ekonomik anlaşmaları imzaladı. Ordudan müslüman askerlerin kovulmasını onayladı. Oysa bütün bu konular müslümanlar için pek hassas konulardır. Onların tepkilerine sebep olur. Fakat, Erbakan ve Partisi generallerle sıkıntıya girmemek için müslümanları yatıştırdılar. Şimdi ise Yılmaz döneminde hareket ediyorlar.

Bunun yanı sıra RP’lilerin kurdukları FP ile daha tavizkâr oldular. Bunun misali Mecliste FP gurup başkanı Recai Kutan “başörtüsü sorununa din açısından değil, insan hakları ve temel hürriyetler açısından bakacağız” dedi.

Bütün bu sebeplerden dolayı generaller cesaret bularak müslümanlara daha büyük baskı yapıyorlar. Nitekim, bunlar hükümetlere karşı egemenliklerini korumak ve memleketin bütün işlerine müdahale etme fırsatı kollamak istiyorlar. Bu durum Türkiye’de rejimin ne kadar bozuk olduğunu göstermektedir. Bunun çözümü, tamamen rejimi değiştirip laik (kâfir) düzenin yerine İslâm rejimini kurmaktır. Orduyu Devleti yönetmekten uzaklaştırmaktır. Ordunun işini sır cihad ile sınırlandırmaktır. İslam Devletinde Ordunun başkanı ve fiili lideri Halife’dir. Askerlerin her müslüman gibi birer, nefer olarak muhasebe etme hakları vardır.

Sayı 108...1419-R.Evvel/R.Ahir...1998-Temmuz/Ağustos...Yıl-10

Sayfayı Birine Gönder