Ahmet Seyfülislam

   MÜSLÜMANLAR VARLIKLARINI KORUMA UĞRUNA DA OLSA İSLÂMİ KİŞİLİK VE TAVIRDAN VAZGEÇMEMELİDİRLER

Tüm dünya genelinde çağdaş tağutlar ve avaneleri kâfirler İslâm’a ve müslümanlara karşı topyekün savaş açmış durumdadırlar, bu savaşlarını, “İslâm tehlikesi”, “İslâm radikalizmi”, “İslâm fundamentalizmi”, “siyasal İslâm”, “İslâm terörü”, “aşırı dincilik”, “irtica” gibi sloganik naralar atarak sürdürmektedirler. Böylesi naralar atarak dünyanın çeşitli yerlerinde çeşitli üsluplar kullanarak İslâm’a ve müslümanlara saldırılarda bulunmaktadırlar. Çağdaş tağutların ve kâfirlerin bu saldırılarının bir kaç nedeni vardır.

KAFİRLERİN SALDIRI SEBEPLERİ

1-Allah’u Teâla’nın da belirttiği gibi onların İslâm’a ve müslümanlara karşı kalplerinde besledikleri kin ve düşmanlıktır.

Allah'u Teâla bunu şöyle belirtmektedir:

“Şüphesiz kâfirler size apaçık düşmandırlar.” (Nisa: 101)

“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri (kâfirleri) yakın çevre edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten geri durmazlar, size sıkıntı verecek şeyi isteyip dururlar. Gerçekten kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmuştur. İçlerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür.” (Ali İmran: 118)

“Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden geri döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.” (Bakara: 217)

“Şayet onlar sizi ele geçirirlerse size düşman kesilirler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar. Zaten inkâr edivermenizi istemektedirler.” (Mümtehine: 2)

Evet kâfirler ellerindeki çeşitli maddi güçleri bu tıyniyetleri (tabiatları) doğrultusunda İslâm’a ve müslümanlara karşı açtıkları topyekün savaşta kullanmaktadırlar.

2-İdeolojik geleceklerinin ve sistemlerinin geleceğini güvencede göremiyorlar.

Çünkü sistemlerinin köhneliği, kokuşmuşluğu, iflası artık gizlenemez hale gelmiştir. İslâm’ı da bu açıdan kendileri için tehlike görmektedirler. Onun için İslâm’ın hayat veren aydınlığını karartmaya ve müslümanları da dinlerinden döndürmeye, insanların Allah’ın yoluna gitmelerine engel olmaya çalışmaktadırlar. Son dönemdeki hırçınlıkları da kötü akibetlerinin yakın olduğunu hissetmelerindendir. Allahu Teâla kâfirlerin bu zaaflarını ve tıynıyetlerini de şöyle izah etmektedir:

“Ehli kitaptan çoğu, hak ve doğru olan kendilerine apaçık belli olduktan sonra sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek isterler.” (Bakara: 109)

“Onlar, Allah’ın nurunu (İslâm’ı) ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.” (Tevbe: 32)

“De ki: Ey kitap ehli! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek mü’minleri Allah yolundan saptırmaya kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınıza tamamıyla şahiddir. Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi çevirip kâfirler haline getirirler.”(Ali İmran: 99-100)

“Şüphesiz ki inkâr edenler (kâfirler) mallarını insanları Allah yolundan saptırmak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. Ama sonunda bu onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlup olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme sürükleneceklerdir.” (Enfal: 36)

İslâm’ın aleyhinde, karalama, saptırma, hakla batılı karıştırma, müslümanların kafalarını karıştırmaya yönelik faaliyetlerin yoğunluğunun arka planında işte bu tıynıyetler vardır.

3-Kâfirler dünya hayatına, malına ve zevkine düşkündürler.

Bu mal ve şehvet düşkünlükleri onların gözünü bürümekte ve bütün dünyanın kendilerine ait olmasını istemektedirler. Bu egoist (bencil) hırs, onları başka insanların özellikle de müslümanların mal ve servetlerini sömürmeye, haksızca ele geçirmeye sevk ettirmektedir. Bunun önünde tek engel olarak da İslâm’ı ve İslâmi bakış açısını görmektedirler. Onun için de hırçınlaşmaktadırlar.

“Ey iman edenler! Bilin ki; hahamlardan ve rahiplerden bir çoğu, insanları Allah yolundan saptırarak mallarını haksız yollardan yerler!” (Tevbe: 34)

“Küfredenler ise, zevklenirler ve hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir.” (Muhammed: 12)

“(Kâfir kimse) yönetime geldiğinde, yeryüzünde bozgunculuk etmeye, ekinleri tahrip edip nesilleri helâk etmeye koşar. Allah bozgunculuğu sevmez.” (Bakara: 205)

4-Kâfirler, Allah’ın indirdiklerinden hoşlanmazlar, onu kerih görürler.

“İnkar edenlere ise, yıkım ve yokluk olsun! Allah onların işlerini boşa çıkarır (Allah) onların amellerini şaşırtmıştır. Bunun sebebi, Allah’ın indirdiğinden hoşlanmamalarıdır (onu kerih görmeleridir). Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır.” (Muhammed: 8-9)

yaptık. Oysa bu, ancak onların daha da nefretle uzaklaşmalarını artırdı.” (İsra: 41)

“Sen Kur’an’da Rabbini tek (bir ilah) olarak andığın zaman, nefretle uzaklaşarak gerisin geriye giderler.” (İsra: 46)

Onun içindir ki Allah’ın indirdikleriyle yönetime, şeriata, Hilâfet’e karşıdırlar. Onun içindir ki “Allahu Ekber”, “La ilahe illallah” kelime-i tayyibelerinden dahi hoşlanmazlar. Allah’ın her emrini çirkin, her yasağını güzel bulurlar… Meselâ; Hilâfet’i çirkin, demokrasiyi ya da cumhuriyeti güzel görürler. Tesettürü çirkin, güzellik yarışması dedikleri açılıp saçılma, fuhşiyat yarışmalarını vb. güzel görürler.

Dünü, bugünü ve yarını ile tüm kâfirlerin tıyniyetleri budur. Bu tıyniyetleri değişecek de değildir. Onun için onların bugün çeşitli üsluplarla çeşitli yerlerde müslümanlara ve İslâm’a karşı topyekün savaş ilân etmeleri de o tıyniyetlerinin gereğidir.

Tüm dünyada, özellikle de halkı müslüman ülkelerde ve onlardan birisi olan Türkiye’de çağdaş tağutlar, kâfirler ve avaneleri zalimler, İslâm’a ve müslümanlara karşı şu üsluplarla savaş etmektedirler:

KAFFİRLERİN SALDIRI ÜSLUPLARI

1- Katliam-sürgün:

Müslümanları katletmek, yerlerinden yurtlarından göçe zorlamak, hapse atmak yöntemleri. Filistin, Bosna, Kosava, Karabağ, Keşmir, Filipinler, Cezayir gibi yerlerde açık katliamlar. Mısır, Tunus, Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Türkiye gibi yerlerde inançlarından dolayı müslümanların nasıl zulümlere maruz kaldıkları ortadadır. Bu ülkelerdeki çağdaş zorbalar, tağuti rejimler müslüman halkların başlarının belası olmuş, ülkeyi bir açıkhava hapishanesine çevirmişlerdir. Birçok müslümanı da yerlerinden yurtlarından sürgün etmişlerdir. Yani kâfirliklerini yapmışlardır.

“Onlar (kâfirler) eğer güçleri yeterse, sizi dininizden geri döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.” (Bakara: 217)

“Onlar; başka değil, sırf ‘Rabbımız Allah’tır’ dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir.” (Hac: 40)

Bugün de yeryüzünde bir çok müslüman sırf Rabbımız Allah deyip inançları doğrultusunda yaşamak istedikleri için bu tür zulümlere maruz kalmaktadırlar.

2-Hakkı batılla karıştırmak ve hakikatları tahrif etmek:

Müslümanları dinlerinde fitneye düşürmek için hak batıl birbirine karıştırılmakta, İslâm’ın kavram ve hakikatları kasıtlı olarak tahrif edilmeye çalışılmaktadır. Zaten hak ve batılı birbirine karıştırmak, hakkı ketmetmek (örtmek ve kavramları, hakikatları saptırmak) tahrif etmek kâfirlerin tek sermayeleridir, sürekli başvurdukları yöntemlerindendir. Buna da Allahu Teâla şöyle dikkat çekmektedir:

“Kitap ehlinden bir kısmı istediler ki ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar. Ey kitap ehli! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın ayetlerini inkâr edersiniz? Ey kitap ehli! Neden hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?” (Al-i İmran: 69-71)

“Hakkı batıl ile karıştırmayın, bilerek hakkı gizlemeyin.” (Bakara: 42)

“Ahidlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kendilerine zikredilen ahkâmın önemli bir bölümünü unutarak kelimelerin yerlerini tahrif ederler. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün.” (Maide: 13)

“Şimdi (ey mü’minler) onların size inanacaklarını mı sanıyorsunuz? Gerçek şu ki; onlardan bir zümre vardır ki Allah’ın kelamını işitirler sonra onu aklettikleri halde bile bile tahrif ederler.” (Bakara: 75)

“Vay haline o kimselerin ki kitabı elleriyle yazarlar sonra o yazdıklarını az bir paha karşılığında satmak için ‘bu Allah’tandır’ derler. Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Yine kazandıklarından ötürü vah haline onların!” (Bakara: 79)

İşte bu tıyniyetli çağdaş kâfirler de Hak Dini tahrif çalışmalarını sürdürmektedirler. Bu çerçevede mesela şunları yapmaktadırlar:

a-İslâm’da cihat vardır. Cihat yeryüzünde fitnenin yani Allah’a kulluğa ve Allah yoluna mani olan her türlü maddi engelin (devlet, ordu, nizam gibi engellerin) ortadan kaldırılması ve Allah’ın indirdikleriyle yönetimin hakim kılınması için savaşmaktır. İşte bu gerçeği gizleyip İslâm barış ve diyalog dinidir, diye tahrif etmek istiyorlar… Böylelikle kâfirler kendi siyasi varlıkları için en büyük tehdit olarak gördükleri cihat kavramını müslümanların zihinlerinden silmek istiyorlar.

b-İslâm hoşgörü dinidir, diyerek küfrü, zulmü, münkeri, fıskı hoşgörmeye; tağutu, kâfiri, zalimi, mücrimi, fasıkı hoş görmeye davet ediyorlar. Böylelikle bütün bunlara karşı red tavrı ile keskin kılıç olan İslâm hakikatı tahrif ediliyor.

c-İslâm’da yönetim sistemi yoktur da şura vardır. Öyleyse demokrasi ve cumhuriyet İslâm’dandır, diyerek İslâm’daki yönetim sistemi olan Hilâfet gerçeği inkâr edilmekte ya da gizlenmek ve İslâm’daki şura hakikatına demokrasi ve cumhuriyet batılı karıştırılmak istenmektedir.

d-Siyaset insanın sosyal ve siyasal yaşantısının belirli bir fikir ve sistemle düzenlenmesidir. İslâm da insan hayatının tamamını düzenlemek için ve yaşantının tamamında insanın Allah’a kul olmasını sağlamak için Allah’ın Rasulü ile vahiy yoluyla gönderdiği, kemâle erdirdiği ve razı olduğu son tek hak dindir. O halde bu din, ruhi ve siyasi yönü bariz ve birbirinden ayrılmayan bir dindir. Bu hakikata rağmen İslâm siyasi bir din değildir. Siyaset pisliktir. Siyasal İslâm da pisliktir. Fundamentalistlik, radikallik aşırılıktır, diyerek İslâm’ın siyasi gerçeği inkâr edilmekte ya da tahrif edilmek istenmektedir.

e-İslâm, gönderilişinden sonraki tüm zamanlar ve mekanlardaki tüm insanlara hitap eden evrensel bir din olduğu halde onu milli ve yöresel bir din haline getirmeye çalışmaktalar. Türkiye İslâm’ı, Arap İslâm’ı, İran İslâm’ı gibi tabirlerle İslâm hakikatına bölgecilik ve milliyetçilik batılları karıştırılmak istenmektedir. Hatta Türkçe ibadet, Türkçe ezan, Türkçe Kur’an gibi tabirlerle zihinler kirletilmek istenmektedir.

f-“Hadislerin bazıları uydurma ve zayıftır, onun için hadislere gerek yoktur, Kur’an bize yeter, Kur’an İslâm’ı” diyerek insanları Kur’an pratiğinden uzaklaştırmak ve Dinden saptırmak istemektedirler. Nitekim şimdi “Kur’an İslâm’ı” diyenler Kur’an’ın açık muhkem hükümlerini dahi kabul etmiyorlar ve şeytani bir üslupla diyorlar ki; “Kur’an, hükümler kitabı değil ilkeler kitabıdır. İlkeler de her çağa ve şartlara göre yorumlanır.” Böylece de tamamen dinden sapıyorlar. Meselâ; Kur’an’da hırsızlık yapmanın cezası, hırsızın elinin kesilmesi olarak gösterilmişken, “Asıl olan hırsızlığın yasak kılınmasıdır, el kesme hükmü değildir” diyerek dinden sapıyorlar. Heva ve heveslerini ilah ediniyorlar. Bütün bunlar gösteriyor ki, Rasulullah’ın sünnetinin teşri değerini inkâr edip de hidayette kalmak mümkün değildir.

3- Müslümanları tamamen sindirmeye yönelik faaliyetler:

Bu tür faaliyetler, zamanın tağutu firavunların tıyniyeti işlerdendir. Firavunlar Allah’ın indirdiği risalete, hidayete, dine, yaşam tarzına tabi olanları hep yasalarla tehdit ediyorlar, kadınlarını fuhşa teşvik ediyorlar, çocuklarını öldürüyorlardı. İşte bunu gösteren bir kaç ayeti kerime:

“Bilinmelidir ki kâfirlerin ne malları ne de evlatları Allah huzurunda kendilerine bir fayda sağlamayacaktır. İşte onlar cehennemin yakıtlarıdırlar. (onların yolu) Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin tuttuğu yola benzer. Zira onlar bizim ayetlerimizi yalanladılar. Allah da kendilerini günahları yüzünden yakalayıverdi. Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” (Ali İmran: 10-11)

“Firavun dedi ki; Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Bu hiç şüphesiz şehirde (Mısır’da) (kıpti olan) halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza gelecekleri) bileceksiniz. Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım.” (A’raf: 123-124)

“Firavun kavminden ileri gelenler dediler ki; Musa’yı ve kavmini, seni ve tanrılarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar (halkı senin aleyhine) kışkırtsınlar diye bırakacak mısın? (Firavun ise); Biz onların oğullarını öldürüp kadınlarını hayat kadını yapacağız. Elbette ki biz onları ezecek üstünlükteyiz, dedi.” (A’raf: 127)

“Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki; Ey Şuayb! Kesinlikle seni ve seninle beraber inananları memleketimizden çıkaracağız, yahut dinimize döneceksiniz.” (A’raf: 88)

“Kavminin ileri gelen kafirleri dediler ki; Eğer Şuayb’e tabi olursanız, o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız.” (A’raf: 90)

Çağdaş Firavunlar ve müstekbirler de aynı çizgide icraatlar yapıyorlar. Meselâ, şunları yapıyorlar:

a-)Allah’ın dinine samimiyetle bağlı kalıp onu hayatta hakim kılmak için samimiyetle çalışmayı Firavun gibi irtica, bozgunculuk olarak kötüleyerek en ağır cezalar gerektiren en büyük suç, kendi varlıklarını tehdit eden en birinci düşman ilân ediyorlar. “İrticaya karşı topyekün savaş”, “İrtica, en öncelikli düşman”, “İrticayı ortadan kaldırmaya yemin ettik”, “İrtica ile mücadele yasaları” v.b. tamtamlar ile müslümanları tehdit ediyorlar. Korkutmak, sindirmek istiyorlar. Hapse atıyor, işlerinden kovuyorlar. Hatta faili meçhul yöntemlerle öldürüyorlar.

b-)Allah’ın emri olan tesettürü ve başörtüsünü yasaklayarak. Firavun ve ileri gelenlerinin tiniyeti ile müslüman kadınlarını fuhşiyata zorluyorlar… Kadınları tesettürlerinden soyarak şehvetlerine malzeme yapmak istiyorlar… Bu maksatla müslüman kadınları okulda, devlet dairelerinde hatta iş takibi esnasında dahi başlarını açmaya zorluyorlar. Türkiye’de olduğu gibi. Tunus’de ise sokaklarda dahi başörtüsünü yasaklıyorlar…

c-)Müslümanlara, çocuklarına Kur’an ve dinlerini öğretmeleri yasaklanıyor… Bu hususta ısrarcı olanlar ise mürteci diyerek en ağır şekilde cezalandırılmakla tehdit ediliyorlar.

d-)Müslümanların inançları hep alay konusu edilerek, onlar tahkir ediliyorlar. “Çağdışılık”, “gericilik”, “karanlıkçılık” gibi karalamalara maruz bırakılıyorlar. Böylelikle müslümanlar sindirilmek, pıstırılmak ve İslâmi kişilikten hatta duygulardan tamamen soyutlanmak istenmektedir…

MÜSLÜMANLARIN SERGİLEMEKTE OLDUKLARI TEPKİLER

Bütün bu yapılanlar karşısında müslümanların şu tür tavırlar ve tepkiler sergiledikleri müşahade edilmektedir:

1-Hep savunmaya geçmek, Kompleksle tepki göstermek.

Bu durumda, kâfirlerin kendilerine ve inançlarına yönelik karalama saldırılarına karşı hep öyle olmadığını gösterip kâfirleri hoşnut etmeye yönelik gayretler içine girdikleri görülmekte… Bu da hakkı batılla karıştırmaya sevketmekte… Ayrıca kâfirlere daha da saldırgan olmaları hususunda cesaret kazandırmaktadır. Allahu Teâla bu tavrı şöyle nehyetmektedir:

“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanıyorsanız üstün olan sizsiniz.” (Ali İmran: 139)

2- Hoşgörü diyalog anlayışı içinde tepki göstermek.

Hep buna çağırmak ‘Sana bir tokat atana öbür yüzünü çevir anlayışı ile hareket etmek. Bu da kâfirlere ve tüm küfürlerine, zulümlerine karşı müslümanları tepkisiz, duyarsız hale getirmekte ve hatta zelil (itibarsız, ağırlıksız) kılmaktadır.

3-Sevgiyle yaklaşamak (kucaklayıcı) olmak.

Kim sevilecek, seveceksin, kim kucaklanacak!? Küfrü, zulmü, fıskı, münkeri sevmek-benimsemek mümkün olamaz. Bunların ehlini yani kâfirleri, zalimleri, fasıkları, mücrimleri sevmek, kucaklamak da mümkün olamaz. Sen sevsen de o seni sevmez!… Nitekim Allahu Teâla şöyle buyuruyor

“İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde ve siz (Allah’ın) Kitabı’nın tamamına inandığınız halde onları seveceksiniz.” (Ali İmran: 119)

4-Ya da bütün olanlara karşı hiç bir şey olmamış gibi tepkisiz kalmak, hep geri adım atmak.

Bu da bir müslümanda hiç olmaması gereken duyarsızlıktır.

Bu tavırları şair şu mısraları ile veciz bir şekilde ifade etmektedir:

Yamadık dünyamızı yırtarak dinimizden

Din de gitti dünya da gitti elimizden

Bütün bu tür tavırlar kesinlikle İslâm’ın red ettiği tavırlar olduğu gibi müslümanlara ne izzet, nusret, kuvvet, üstünlük kazandırır ya da başlarına kâfirlerin getirdiği çeşitli zulüm ve zulümatı defedebilir. Hatta diyebiliriz ki, müslümanların karşısında kâfirlerin böylesine küstah ve cesur olmalarını sağlayan müslümanların sergiledikleri bu tür tavırlardır. Çünkü böylesine silik ve zelil tavırlar imanın heybetini müslümanların üzerinden kaldırıp, onun kâfirlerin kalbinde oluşturduğu korkuyu gidermekte ve müslümanları korkak, ürkek, pısırık konuma düşürmektedir. Dünya sevgisi ve ölümü kerih görme haline düşünce de sel önünde sürüklenen çer çöp gibi ağırlıksız, mevkisiz bir konumuna düşmekteler, sayıları ne kadar çok olsa da. Nitekim bu durumu Rasul (s.a.v.) şöyle belirtmiştir:

“Yemek yiyen obur kimselerin yemek sofrasına üşüştükleri gibi çeşitli din mensuplarının (kâfirlerin) size karşı birleşip üşüşmeleri yakındır. Birisi sordu: Acaba o zaman biz sayıca az mı olacağız? Hayır bilakis siz o zaman sayıca çok olacaksınız. Fakat siz, selin önünde sürüklenen çerçöp gibi olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu çıkartacaktır. Sizin kalbinize de ‘vehen’ atacaktır, buyurdu. Vehen nedir, ey Allah’ın Rasulü? Diye sorduklarında şöyle buyurdu: Dünya sevgisi ve ölümü kerih görmektir.” (Ebu Davud, Melâhim, 3745)

Bütün İslâm aleminde durum maalesef bu merkezde. Nitekim:

-Türkiye’de bir avuç yahudi bozuntusu dönme laik-kemalist olgu, müslüman olan halka karşı nasıl sindirme icraatları içine girdiler! İslâm’a ve müslümanlara saldırmaktalar. İktidarlarını zulümle sürdürmekteler.

-Suriye’de bir avuç Nusayri-kâfir alevi, müslüman halkın önünde zulüm iktidarlarını sürdürmektedir.

- Irak’ta bir avuç Baasçı kâfir yıllarca müslümanlara kan kusturmaktadır.

- Mısır’da bir avuç kıpti Mısır’daki müslüman halka zulüm etmektedir.

-Cezayir’de bir avuç Fransız bozuntusu kâfir cunta halkı katletmektedir.

-Suudi Arabistan’da bir avuç pion Suud ailesi halkın dünyalarını karartmaktadır.

-İran’da bir avuç mezhepçi-kavmiyetçi zümre İran halkını kandırmaktadır.

-Pakistan’da bir avuç Kadıyani müslüman halkı birbirine düşürmektedir. v.b.

Bütün Ortaaysa Kafkasya’ daki halkı müslüman ülkelerde bir avuç Rus uşağı komünist artıkları halkın başında bela olmaktadırlar.

İşte bütün bu manzaranın sebebi, müslümanların dost düşman hak-batıl tespitinde İslâm akidesini esas almayışları, İslâmi bakış ve İslâmi şahsiyetten ve bunların gerektirdiği İslâmi tavırdan yoksun oluşlarıdır.

 

Sayı 108...1419-R.Evvel/R.Ahir...1998-Temmuz/Ağustos...Yıl-10

Sayfayı Birine Gönder