ENDONEZYA’DAKİ OLAYLARIN
ARKASINDA AMERİKA VARDIR
21 Mayıs 1998 Cumartesi günü Suharto,
yaklaşık otuz yıldan bu yana sürdürdüğü Endonezya Devlet
Başkanlığı görevinden çekildi ve yerine yardımcısı
Bahruddin Yusuf Habibi geçti. Bu çekilme; Endonezya halkının
büyük katılımlı ayaklanması, birçok kişinin
öldürülmesi, devlete ve özel sektöre ait birçok işyerinin
tahrip edilmesinin ardından geldi.
Suharto, Endonezya'nın bağımsızlık
sonrası ilk devlet başkanı olan Ahmed Sukarno'yu askeri darbe
ile görevinden uzaklaştırarak Endonezya Devlet Başkanlığı
koltuğuna oturduğu günden bu yana Amerika'nın sadık
uşağı olmasına, Endonezya'yı Hollanda sömürgesi olmaktan
kurtaran ve Amerikan sömürgeciliğine direnen Sukarno'ya
karşı Amerika ile işbirliği yapmasına ve yönetimde kaldığı
son günlere kadar bile Amerikan baskısına boyun eğmesine
rağmen, olayların gelişimini ve dünya kamuoyundaki tepkileri
takip edenler bu olayların arkasında dünyanın büyük
devleti Amerika'nın olduğunu görmektedirler.
Suharto, yönetimi fiilen ele geçirdikten
sonra Endonezya'nın Amerikan sömürgesinin arenası olması için
ülkenin kapılarını sonuna kadar açarak Amerikan
şirketlerinin girmesine, yatırım perdesi altında ülkenin
servetlerini soymalarına, çalıp çırpmalarına imkan
tanımıştır. Tüm bunlara ilave olarak ülkeyi kendisi,
ailesi ve yardakçıları için verimli bir arazi olarak kullanmıştır.
Tüm bunların sonucu olarak ülke, yüzlerce milyar dolara
varan ağır dış borç yükü altına girerek ekonomik
çöküntü noktasına gelmiş, Endonezya Rubiye'si son birkaç
ay içerisinde %80 oranında değer kaybına uğramıştır.
Ülke çok büyük dış borç yükü altında inlerken, Suharto
ve ailesinin kişisel servetleri 40 milyar doların
üzerindeydi. Yüksek rütbeli subayların ve diğer yardakçıların
servetleri ise cabası. Bu noktaya gelmiş olan ekonomik
yıkılışın hemen akabinde ise Uluslararası Para Fonu,
devreye girerek ekonomiyi düzlüğe çıkartma gerekçesi ile "Kemer
Sıkma Politikası" uygulama mecburiyeti getirmiştir.
Amerikalı yetkililerin yaptıkları açıklamalar,
Uluslararası Para Fonu’nun "yardımcı olma"
ve "ekonomiye destek olma" perdesi altında olayların
tırmanmasına ve halkın kışkırtılmasına yardımcı
olması, bu olayların arkasında Amerika'nın olduğunun
işaretleridir. Amerikan başkanı Clinton'un 18 Mayıs 1998
Pazartesi günü Londra'da yaptığı açıklama, Endonezya'da
cereyan eden olaylardan Amerika'nın memnun olduğunu göstermektedir.
Şöyle diyordu: "Washington, şiddetli çatışmaların
yaşandığı ülkede siyasi görüşmeleri başlatmaya çalışmaktadır..."
"...Ancak başkan Suharto'nun muhaliflerle siyasi görüşmelere
başlamak istememesi durumu daha da zorlaştırmaktadır."
Amerika Dışişleri bakanı Albright, 20/5/1998 Çarşamba
günü: "...Sorumlu bir devlet adamı olarak tarihi
bir adım atması için şu anda önünde bir fırsat vardır..."
şeklinde bir açıklama yaparak Suharto'nun görevi bırakmasını
istiyor ve buna işaret ediyordu. Oysa böyle bir söz; diğer
devletlerin iç işlerine karışmayı yasaklayan en basit
uluslararası kanunlara bile ters düşmekteydi. Uluslararası
Para Fonu ise girişimlerini, ülkedeki "Kemer Sıkma
Politikası"nın uygulanmasını desteklediği iddiası ile
bağlantılı hale getirerek petrol ürünlerinin, elektriğin
ve birtakım zorunlu maddelerin fiyatlarının yükseltilmesini
istiyordu. Diğer taraftan Endonezya para birimi Rubiye,
Hollanda sömürgesi olmaktan kurtulmalarından bu yana yaşanan
değer kaybıyla kıyaslanamayacak kadar büyük ölçüde değer
kaybına uğraması nedeniyle halkın ellerindeki birikimlerin
iyice azalmış olması ise olayların tuzu biberi oluyordu.
Fiyatların ucuzlatılması gerekirken tersi yönde gelişme
yaşanması, yöneticiyle ve uyguladığı siyaset ile çatışmak,
yöneticileri aldıkları kararlardan döndürmek üzere halkı
sokaklara dökülmeye itiyordu. Oysa Dünya Bankası ve
Uluslararası Para Fonu gibi kuruluşların, Amerikan
ekonomisinin elindeki güçlü ve etkin sömürü araçlarından
biri olduğu da bilinmektedir.
Halk ayaklanması, Amerika'nın Suharto'dan
kurtulmak için kullandığı uslüplardan birisi olduğu siyasi
gözlemcilerin dikkatlerini çekmektedir. Bu uslubun aynısını
Amerika; İran'da Şahı, Filipinlerde Markos'u, Romanya'da
Çavuşesku'yu ve dünyanın daha birçok ülkesindeki liderleri
devirmek için de kullanmıştır. Bu ülkelerin çoğu, ordunun
mutlak desteğine sahip olup yönetimde kaldıkları süre ancak
bu şekilde halkları üzerinde egemenlik sağlayabilmiş
ülkelerdir. Özellikle, 1950'den 1970 yılların ortalarına
kadar geçen sürede geri kalmış ülkelerde yoğun olarak
kullanılan açık askeri darbelerle yönetimi ele geçirme
üslubu zayıfladıktan sonra halk ayaklanması üslubunun
kullanılması halen daha devam etmektedir.
Ancak hayatları boyunca Amerika'ya uşaklık
yapmalarına rağmen Amerika'nın bunlardan kurtulmak
istemesinin nedeni; yeni üslubu kullanma hırsı, artık bu yöneticilerin
kredilerinin tükenmiş olması, halkın bunlardan nefret etmeye
başlamaları ve bunlardan daha istikrarlı, Amerika'nın çıkarları
için daha garantili olan yeni şahısları iktidar koltuğuna
oturtma isteğidir.
Habibi'nin yönetim koltuğuna oturması,
siyasetteki değişiklikten öte sadece şahıs
değişikliğidir. Habibi Suharto'nun yakın dostudur ve Suharto
onun velinimetidir. Bu nedenle ordu tarafından daha fazla
desteklenen, güçlü ve kuvvetli birisi iktidar koltuğuna
oturuncaya kadar gösteriler, protestolar ve sarsıntılar devam
edecektir. Suharto'nun ordu üzerindeki etkinliği henüz sona
ermediği için ordu tam olarak karar vermiş değildir. Ordunun
birlikteliği veya açık ve kesin desteği olmadan ise herhangi
bir başkanın ülkeyi rahatça yönetmesi çok zordur.
27 Muharrem 1419
23/5/1998
|