İSLAM KARDEŞLİĞİ
Hasan Beşeroğlu
İnsanoğlu yaratıldığı günden bu güne kadar
doğru veya yanlış bir takım şeylere tapmıştır. Bunun sebebi; Allah’u
Teala’nın insana verdiği dindarlık içgüdüsünün tezahürüdür. Eğer bu
içgüdü bir takım kanunlarla sınırlandırılmadan başıboş bırakılırsa
insanoğlu taşa, ateşe, güneşe, aya taptığı gibi hayvanlara da tapabilir. Tabi ki
insanoğlunu ve her şeyi yaratan Allah’u Teala bu içgüdünün nasıl tatmin
edileceğini en iyi bilendir. Bu yüzden insanoğluna doğru yolu göstermek için dönem
dönem kitaplar ve peygamberler göndermiştir. En son olarak ta kitabımız Kuran’ı
kerim ve peygamberimiz Muhammed (sav)i göndermiştir.
Allah’a, kitaplarına, pegamberlerine ve
diğerlerine akıl ve kalp ile iman eden yani Müslüman olan bir kişinin, İslam fikrini
inkar etmesi, şer’i hükümlerle tatbik edilen İslam devleti hilafetsiz yaşaması
haramdır. Allah’u Teala bu konuda şöyle buyurdu:
‘’Kim
Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.’’ (Maide 44)
Ne yazık ki; şu anda dünya üzerinde Allah (cc)
nun indirdiği
ile hükmeden yani şer’i hükümlerle yönetilen İslam
Devleti Hilafet yoktur. Müslümanlar, bu sorumluluğun mesuliyetini hissederek
altından nasıl kalkacaklarını kendi kendilerine sormalılar. Bu farzdan kurtulabilmek
için Allah’ın indirdiğiyle hükmeden bir devletin kurulması yolunda bütün
gücümüzle çalışmak zorundayız. Peki bu çalışma nasıl olmalıdır? Allah’u Teala
bu konuda şöyle buyuruyor:
‘’Bir kavim
nefislerindekini değiştirmedikçe Allah o kavmin halini değiştirmez’’(Rad 11)
Hilafet devletini ikame edecek olanlar tabi ki
Müslümanlardır. Fakat bugün Müslümanların zihinleri batıl olan bir çok fikirlerle
doludur. Onların bu hallerini değiştirmek için İslam fikri ve ideolojisini berrak bir
şekilde yeniden ümmete ulaştırmak gerekir. Yani bu çalışmanın esasını fikir
teşkil etmelidir. Müslümanlar bu görevi bilfiil yüklenmek zorundadır. Allah (cc)
şöyle buyuruyor:
‘’Sizden,
hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte
onlar kurtuluşa erenlerdir.’’(Al-i İmran 104)
Bu kardeşlikte kan bağı olmayabilir, fakat ondan
daha kuvvetli bir bağ vardır ki oda fikirdir. Bu bağın diğer bağdan daha kuvvetli
olduğuna dair birçok deliller vardır. Müslüman olduktan sonra Peygamber (sav)
Efendimizin safında yer alan birçok sahabe Müslüman olmayıp küfür saflarında yer
alan kardeşlerine karşı savaşmışlar, hatta onları öldürmüşlerdir. Allah (cc) :
‘’Müminler,
müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah
nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kafirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız
başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız
Allah'adır.’’(Al-i İmran 28) buyurmaktadır. Başka
bir ayeti kerimede:
‘’Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan
her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların
aralarını bulup kaynaştırdı.. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.’’(Enfal 63) buyurmaktadır.
Resulullah (sav) ve sahabeler İslamiyetin ilk
yıllarında inançlarından ve fikirlerinden dolayı birçok zulüm görmüşlerdir. Bu
zulümleri yapanların çoğu akrabaları ve eski arkadaşlarıydı. Bu zulümlerden ve
işkencelerden kurtulmak için doğup büyüdükleri ve çok sevdikleri yerden yani
Mekke’den, tanımadıkları bir beldeye hicret etmişlerdir. Muhacirlerle Ensar
arasındaki oluşan ilişkiler, yardımlaşmalar, fikir kardeşliği açısından en
güzel örnektir. Tabii kardeşlik bağı bile, bu kardeşlik bağının yanında sönük
kalır.
Enes (ra) anlatıyor: Abdurrahman bin Avf (ra)
Medineye geldiğinde Peygamberimiz (sav) onunla Sa’d b. Rebi (ra) nın arasında uhuvvet
akdetti. Bunun üzerine Sa’d (ra) Abdurrahman (ra) ya dönerek
Medineliler içerisinde malı en çok olan benim,
malımın yarısını al. Nikahımda iki karım var birisini boşayayım onu beğenirsen
al dedi. Bunun üzerine Abdurrahman (ra) : Allah (cc) hanımını da malını da sana
mübarek kılsın, sen bana pazarı göster kâfi dedi. Ebu Hüreyre (ra) tan rivayetle
Resulullah (sav) : “ Ensar peygamber efendimize : Ya Resulullah (sav)
hurmalıklarımızı bizimle Mühacir kardeşlerimiz arasında bölüştür dediler.
Allah’ın resulü olmaz cevabını verdi. Muhacirler ise : hem bizim yerimize
çalışacaksınız hem de mahsülde size ortak mı olacağız dediler. Ensar peygamber
efendimizin emrini dinledik itaat ettik karşılığını verdiler.
Enes (ra) rivayet ediyor: “Muhacirler; Ya
Resulullah, yanlarına geldiğimiz bu kavim gibisini görmedik. Az olan bir şeyde bile en
güzel şekilde yardımlaşıyorlar, çok olan nesnelerde de bol bol veriyorlar. Vallahi
bize külfet yüklemedikleri gibi cabadan gelen şeylere de ortak ediyorlar. Bütün
ecirleri almalarından endişe duyuyoruz dediler. Resulullah: Ensarı övüp, lehlerinde,
Allaha dua ettigiğiz sürece endişe etmeyiniz” Cabir (ra) anlatıyor: “ Ensar
hurmalıklarını kestiklerinde hurmalarını, birisi diğerinden daha az olmak üzeri
ikiye ayırır, sonra hurma dallarını az olanın üzerin koyarlar, müteakiben
Muhacirleri tercihte serbest bırakıyorlardı. Onlar fazla yığını Ensarda dalları
için az olan yığını alırlardı. Hayberin fethine kadar bu böyle sürdü. Hayber
feth edilence Nebi (sav) Ensara hitaben “Üzerinize düşen vazifeyi bize karşı
tastamam yaptınız. Hoş görürseniz Hayber hissenizden vazgeçin kendi meyveleriniz de
bundan böyle size kalsın buyurdu.
Ensar: senin bize koştuğun şartların vardı.
Bizde buna mukabil sana cenneti şart koşmuştuk. Koştuğunuz şart karşılığında
bizden istediğiniz her şeyi yaptık, dediler. Resulullah: peki başınız size ne
buyurdu. Enes (ra) anlatıyor: “Peygamber efendimiz Ensar’ı çağırdı. Bahreyn
mahsulünü kendilerine tahsis edecekti. Onlar: Muhacir kardeşlerimiz için de aynı
miktarda hisse çıkarmazsan kabul etmeyiz dediler. Allah resulü hayır mı diyorsunuz,
yakında (benden sonra) başkaları size tercih edilecek! buyurdu.
Bu örneklerde Muhacir ile Ensar arasındaki
kardeşlik bağının ne kadar kuvvetli olduğu görülüyor. Bu insanlar daha önce
birbirlerini tanımıyorlardı. Aralarında tabi kardeşlik bağının ne kadar kuvvetli
olduğu görülüyor. Bu insanlar daha önce birbirlerini tanımıyorlardı, aralarında
tabi kardeşlik bağı yani kan bağı yoktu. Peki neydi bu insanlara bu davranışları
yaptıran? Onlara bunu yaptıran İslam fikri ve bu fikrin emirleriydi. Onlar çok iyi
biliyorlardı ki bu emirleri yaptıkları zaman peygamber efendimizin onlara müjdelediği
cennete kavuşacaklarını.Onların tek istediği Allah’ın rızasını kazanmak.
Sevdikleri kişileri Allah rızası için sevdiler, nefret ettikleri kişilerden de Allah
rızası için nefrettiler, savaştılar. Hatta öz kardeşleri ile bile savaştılar.
Allah’u teala Hucurat suresi 10. Ayetinde: “müminler ancak kardeştirler.
Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz”,
buyurmuştur. Allah’ın da bildirdiği gibi müminin kardeşi ancak mümindir. Kendi öz
kardeşimiz de olsa eğer mümin değilse o bizim kardeşimiz olmaz. Onunla olan
kardeşliğimiz sadece kanbağından dolayıdır. Yeri geldiğinde eğer davamıza engel
oluyorsa onunla da savaşmak zorundayız.
Bir kitlenin başarılı
olabilmesi için en önde gelen şartlardan biridir kardeşlik. Aynı kitle içinde yer
aldığımız dava kardeşimizi Allah rızası için sevmeliyiz. Allah’u Teala Ali Imran
suresi 103. Ayetinde :
"Hep birlikte
Allah’in ipine (İslama, Kuran’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın
size olan nimetlerini hatırlayın: hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O;
gönüllerinizi birleştirmiş ve onun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine
siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. Allah size
ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız”
Biz Müslümanlar ve tüm dünyanın kurtuluşu hep
beraber Allah’ın ipine (İslamiyete, İslam fikrine, İslam ideolojisine) sımsıkı
sarılmasına bağlıdır. Ancak bu şekilde bütün insanlık alemi yaratıcıdan gelen
doğru şeye iman etmiş ve birleşmiş olur. Bunun dışında sarılanacak şeyler
batıldır ve kişiler tarafından uydurulmuştur. Buda insanlığı her zaman
perişanlığa, ayırımcılığa, kendi benliğini düşünmeye ve insanlar arasındaki
kardeşlik bağını yok etmeye ve sonunda cehenneme sürükler.
Eğer ben Müslüman’ım diyorsak; İslam fikrini
butun dünyaya yaymaya, bunun için bir kitle oluşturmaya ve bu kitledeki diğer dava
arkadaşlarımızı Allah rızası için kardeş gibi görmeye ve sevmeye mecburuz. Ancak
bu şekilde cennete girebiliriz.
* * * *
*
|