Özellikle İstanbul, İzmit ve Türkiye'nin
büyük bir kısmı depreme maruz kaldı. Hatta öyle ki büyük
bir devlet füzeleri, uçakları ve bütün silahlarıyla
taarruz etse bu kadar etkili olması mümkün değildi.
En küçük sarsıntısı bir kaç saniye, en
büyüğü 45 saniye süren bu deprem bir çok evi yerle bir
ederken bir çok evde oturulamaz şekilde hasar görmüş tür.
Bunun yanında binlerce ölü ve
yaralı vardır. Ölü sayısı resmi
rakamlara göre (bu yazının kaleme alındığı gün
itibariyle) 13 binin üzerinde yaralı sayısı ise 45 binin
üzerindedir. En büyük petrol rafinerisi büyük bir yangın
yaşarken, zarar gören fabrikaların sayısı henüz açıklanmadı.
Maddi zarar tahminen 20 milyar doların çok üzerindedir.
Kurtulanlar sanki kıyamet koptu diyorlar.
Gerçekten büyük bir faciadır. Daha bir çok kimse enkaz altında
kurtulamadı ve onların kaderi malûm değildir.
Ölen Müslümanlar için Allah’ın
rahmetini ve yaralılar içinde acil şifa dileriz. Maddi hasar
ve zarar gören kimselere Allah yardım etsin. Atatürk
cumhuriyetinden onlara ciddi bir yardım geleceğini tabii ki
beklemiyoruz. Hatta, milliyetçi cumhuriyet onlara gördükleri
zarar ve yıkılan evlerinin karşılığı bir ev dahi tesis
etmeyecektir. Halbuki, şeriatın hükmü; evini tesis edemeyene
devlet ev temin edecektir. Halk bu konuda demokratik
cumhuriyetin ihmalini ve acizliğini gördüler ve
göreceklerdir. Başbakan zarar görenleri ziyaret edince ona kızdılar.
Çünkü, bu laik cumhuriyetin işi halkın işlerini yürütmek
ve ihtiyaçlarını sağlamak değil, onun görevi İslam
şeriatıyla ve bu şeriatı hakim kılmak için mücadele
edenlerle savaşmaktır. İnsan bu faciayı düşündükçe
Allah’ın gücünü idrak eder. Ona karşı hiçbir beşerî
ve maddî güç duramaz. Allah güçlüdür, insanlara ve
güçlerine galip gelir. Buna inancımız sonsuzdur. Onun için
kafir güçlere karşı bizi galip getireceğine güvenimiz
artar. Allah'u Teala, Fetih suresinde 4’üncü ve 6’ıncı
ayetinde:
''Göklerin ve yeryüzünün askerleri kendisine
ait olduğunu bildiriyor. Zelzele onlardan biridir. Allah’a ve
peygamberlerine isyan eden ve onun şeriatını uygulamayan
kavimlere depremleri bir ceza olarak verdiğini göstermiştir.
Semud adlı millet peygamberlerini yalanlayıp Allah’tan
getirdikleri şeriata uymayınca Allah onları depremle
cezalandırdı.'' (Araf 73-79)
Dünyada en zengin olan Karun ve muhteşem
evi yerin sarsıntısıyla yok olmuştur. Evi kendi başı
üzerine yıkılıp enkaz altında can verdi. Çünkü Karun Hz.
Musa (as)'ın dinine bağlıydı. Zengin olunca azıp Hz. Musa
(as) karşı geldi. Hatta ona iftira etti. Böylece cezasını gördü
(Kasas 8)
Peki Türkiye'deki bu deprem bir ceza değil
mi? Bakın Türkiye’nin haline, rejim laiktir, küfürdür.
İslam'la ve Müslümanlarla savaşıyor, hatta kadının
iffetinin şiarı olan baş örtüsüyle savaşıyor. Bu hürriyetçi
rejim her haramı mubah kıldı ve farzların çoğunu
yasakladı. İslam’a davet etmeyi bile yasaklıyor, laik ve
demokratik partilerde Müslümanları kandırmaktan başka iş
yapmıyor. Halkı bu zalim rejime uydurmaya çalışıyorlar.
Laik ordu Allah'ın şeriatını istemeyi irtica olarak
adlandırarak bu şeriatı isteyenlere karşı amansız bir
savaş başlattı. Müslüman halkın bir kısmı cahilce bu
laiklere uymaktadır, bir kısmı da korkudan dolayı karşı
gelmiyor. Çalışanlar pek azdır. Allahu Teala Enfal suresinde
24'üncü ayette mü’minlerin Allah'ın ve Resulü'nun çağrısına
icabet edip kendilerine hayat veren şeriatına uymalarını
talep etmektedir. Onun arkasında 25'inci ayette icabet
etmeyenleri tehdit ediyor ve yalnız zalimlere azab gelmeyecek,
zalimlere karşı susanlara da o azabın geleceğini bildiriyor.
Azabın pek şiddetli olacağını buyuruyor. Resulullah (sav) mü’minler
marufu (Allah'ın emrini) emretmezse ve münkeri (Allah'ın
nehyini) nehyetmezlerse onların başı- na Allah bir azap göndereceğini
ve dua etseler bile dualarını icabet etmeyeceğine dair
vahiyle uyarıyor. (İbni Hanbel).
Maide suresinde 49’uncu ayetinde Allah'u
Teala kendisinin indirdiğiyle hükmetmemizi, şeriatını
uygulamamızı bize emrediyor. Yahudilerin ve diğer insanların
heva ve heveslerine uymamamız konusunda bizi uyardı. Burada
özel olarak Yahudilerden söz ettik. Çünkü, ayetin
münasebeti onlarla ilgilidir. Onlar Resulullah'a muhakeme
olunmak isteyince bu ayet bir münasebet olarak indi. Ama,
hüküm geneldir. Hemen bunun arkasında bir uyarı sunuyor;
eğer bu Allah'ın hükmünden dönerlerse işledikleri günahların
bir kısmına karşı azap vereceğinden sakındırıyor. Hem de
kesin olarak bu azabın geleceğini bildiriyor. Nur suresinin 30’uncu
ve 63’üncü ayetinde Resulün emrine muhalefet edenlerin başına
bir musibet ve fitne gelebileceği gibi acılı bir azab
tattırılmasıyla uyarıyor. Şura suresinde 30’uncu
ayetinde, bir musibet bize dokunursa ellerimizin işledikleri günahlardan
dolayı geldiğini ilan ediyor. 31’inci ayette bize bir şeyi
hatırlatıyor ve uyarıyor; yeryüzünde ne kadar güçlü
olursak olalım O'nun azabından kaçamayız ve korunamayız,
bize ve bütün insanlara kadirdir. Kendisi dışında bizim için
başka dost ve yardımcı yoktur.”
Bu depremler, neticeleri, iç savaşlar,
fakirlik, sıkıntılar ve bunalımların nedeni Allah'ın
şeriatına uymadığımızdan ve kafir rejimin bize tahakküm
ettiğinden dolayı değil mi? Müslümanlar Uhud gazvesinde dağda
bekleyenler Resulullah (sav)’ın verdiği emirlere muhalefet
edince Allah mü’minleri hezimete uğrattı. Mü’minler bu
hezimet neden? deyince Allah’u Teala Al-i İmran suresinde 165’te
kendilerinizden dolayı geldi diye cevap verdi. Tevbe suresinde
39’uncu ayetinde mü’minler cihada gitmezlerse onlara azab
indireceğini de bildiriyor. Rum suresinde 41’inci ayette,
insanların işledikleri suçlar yüzünden dolayı yeryüzünde
bozgunculuk ve kötülük yaygın olduğu ve bu sebeple onlara
azab tattıracağı ve böylece Allah'ın şeriatına
insanların dönmesini sağlanabileceği bildiriyor.
Buna binaen, Allah’tan korkalım, çünkü,
ihmal etmez, mühlet verir, insanlara bunu uzatır uzatır ve
ondan sonra başlarına musibet indirir. Ondan korkalım;
şeriatını uygulamazsak ve bunun devleti olan Hilafeti kurmaya
çalışmazsak, küfür rejimi ve kanunlarına karşı gelmezsek
bize elim azab indirir. Umulur ki bu zelzelenin musibeti
insanları düşündürür ve Allah'ın şeriatını uygulamaya
yöneltir.
|