Ehud Barak'ın seçimleri kazanmasının
hemen akabinde Barış Operasyonu ile ilgili gelişmeler
çerçevesinde Suriye Devlet Başkanı Moskova'yı ziyaret etti.
Barak, kesintiye uğramış bir halde bulunan barış görüşmelerini
yeniden başlatacağı taahhüdünde bulundu, Golan'dan geri
çekilme meselesinin de içerisinde yer alabileceği her şeyi görüşülebileceğine
işaret etti ve bunu da referandum ile bağlantılı hale
getirerek; (Barak'dan naklen Patrik Sel'in ifadesi ile)
"Suriye ile cesurca yapılabilecek barış anlaş ması
imkanı olup olmadığını bilmek için ben gerçekten aşırı
gayretliyim." diyerek Hafız Esed'ı cesaretlice bir
barış anlaşmasında yardımcı olmaya çağırdı. Bu arada
ise Hafız Esad, Barak'ın: "Güçlü ve sadık bir adam
olduğuna, seçimlerin sonuçlarına bakıldığında da geniş
bir desteğe sahip olmasıyla onun Suriye ile barışı gerçekleştirmek
isteğini açıkça ortaya koyduğuna ve onun iyi bir süreç
içerisinde hareket ettiğine" inanıyor. Ancak Barak
selefi Rabin'in başarama dığını gerçekleştirme imkanına
sahip olabilecek mi?
Golan'dan çekilme meselesi görüşmelerdeki
düğümü oluşturmak tadır. İsrail, güvenliği konusunda hiçbir
kimseye güvenmemekte yalnızca kendi gücüne dayanacak bir
şekilde güvenliğini hatta bir bütün olarak bölgenin
güvenliğini, bölge üzerinde ve Golan'da hakimiyet kuran bir
devlet niteliğiyle stratejik olarak bölgede kendisine yardımcı
olacak silaha sahip olmayı istemektedir. 242 nolu kararda yer
alan "güvenlik sınırına kadar işgal edilen
topraklardan çekilmek" ifadesi İsrail'in Golan'dan bir bütün
olarak çekilmeye zorlanmayacağı şeklinde yorumlanmaktadır.
Diğer taraftan ise Amerika İsrail'in güvenliğinin kendi
elinde olmasını istemektedir. Amerika İsrail'in bölge
üzerinde egemenlik kurmasından ve Amerika'nın yardımına
muhtaç olmamasından böylece de "araç devlet" olma
niteliğinden çıkmasından korkmaktadır. Bu durum ise
Amerika'nın Ortadoğu ve körfez bölgesindeki çıkarlarını
gelecekte ise dünya üzerindeki egemenliğini tehlikeye
sokacaktır. Bu nedenle de BM şemsiyesi altında Golan
tepelerindeki gücünü iyice yerleştirmeye, Körfez ve Kuzey
Irak gibi dünyanın stratejik bölgeleri üzerinde yerleşmesini
gerektiren dünya egemenliği planı çerçevesinde de Suriye,
Lübnan, Ürdün ve Filistin üzerindeki hakimiyetini kabul
ettirmeye çalışmaktadır. Zira Amerika insanlık ve
devletlerarası kanunlar perdesi altında bu arzularını ve sömürgeciliğini
gizleyebilecek maharete sahiptir. Suriye ise 4 Haziran 1967
tarihindeki sınıra kadar Golan'ın kendisine ait olduğunu düşünmekte
ve bu kısmın bir karışından bile taviz vermeyeceğini;
"Kapsamlı çekilmeye karşılık kapsamlı barış"
sloganını dile getirmektedir.
Rabin, Golan'dan çekilme sürecinde görüşmeler
yapmaya çalışırken öldürüldü ve Amerika Yahudi kamuoyunu
çekilme yönünde razı edebilmek için Netenyahu döneminin
etkisi altında kaldı. Netenyahu ise ne Lübnan'dan çekilmeyi
ne de Kuzey sınırların güvenliğini garanti altına almayı
başarabildi. İsrail askerlerinin Güney Lübnan'daki varlıkları
devam etti. Son olarak İsrail'e tabi olan Güney Lübnan
ordusunun Cizzin'den çekilmesi İsrail'in hezimete uğraması
gibi yansıtıldı. Oysa Golan'dan çekilmeden önce Güney
Lübnan'dan çekilmesine izin verilmemesinin arkasında
Amerika'nın yer aldığı biliniyordu. Bu esnada ise İran’ın
orta menzilli füze denemelerinde başarı sağlaması ile
birlikte İsrail'in tamamıyla bu füzelerin atış menziline
girmiş olması, Suriye'nin sahip olduğu füzeler, Mısır'ın
silahlarını yenileme girişimleri, Suriye ile İsrail ordusu
arasındaki keyfiyet açığını kapatabilmek için Suriye’nin
ordusunun eğitim seviyesini yükseltme çabaları ile ilgili
haberler gündemdeki yerini aldı. İşte böylece Amerika
İsrail kamuoyunu etkilemeyi, Netenyahu'nun kaybederek Barak’ın
kazanmasını sağlayabildi.
İşte burada Suriye, ordusunun kara ve hava
gücü açısından silahlarını yenilemek ve stratejik açıdan
Suriye'yi güçlü hale getirmek için görüşmeler yapmak
üzere Esad'ın Moskova ziyaretinin önemi gündeme gelmektedir.
Zira Amerika bu görüşmeleri durdurmaktan aciz olduğu
izlenimini ortaya koydu. Böylece Suriye ile barış yapmadıkça
İsrail'in güvenliğini sağlamanın, Golan'dan çekilmedikçe
de barışın mümkün olmayacağı Suriye'nin ise tek başına
İsrail'e karşı koyabileceği yönünde İsrail kamuoyuna
baskı yaptı. Acaba Suriye'nin silah
halkını tedirginliğe sevk etmesi sonucunda
barış için İsrail'i Madrid'e götürdüğü gibi İsrail'in
Golan'dan çekilebilmesi için Amerika'nın isteklerine cevap
vermeye yeterli olacak mı yoksa bunu sağlamak üzere bir başka
savaşa ihtiyaç mı olacak?!
İsrail'in Golan'dan çekilmesi bu bölgenin
Suriye'nin egemenliği altına girmesi anlamına gelmemektedir.
Bilakis Amerika'nın bölgedeki egemenliğine karşı koymaya
kalkışacak herkesi susturabilmek için İsrail askerlerinin
yerini Amerikan askerleri dolduracaktır. Kalkınma yolunda yürümekte
olan ümmete ve ümmeti kurtarmak için çalışanlara daha
fazla yük getirecektir. Golan'ın kurtarılması İsrail ile
anlaşmaya bir bahane olamaz. İslâm ümmeti tek ümmettir ve
toprakları da bütündür. Öyleyse; İslâm hükümlerine
göre Müslümanların işlerini gözetecek, topraklarını
koruyacak ve İslâm davetini tüm dünyaya taşıyacak,
topraklarının her bir parçasını kurtaracak olan İslâm
Hilafetini kurmak için çalışmak gereklidir. "İmam
bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur."
(Buhari, K. Cihad ve’s-Seyr, 2737)
|