GÜNEY SUDAN SORUNUNA İLİŞKİN GELİŞMELER
18/07/1999 tarihinde Kenya'nın başkenti
Nairobi'de Sudan hükümeti ile "Sudan Halk Kurtuluş
Hareketi" arasında Güney Sudan sorununu çözüme
kavuşturmak için bir anlaşma yapıldı.
Bu görüşmeler Kuzey Sudan'da bir varlığın
ve Güney Sudan'da ise bir başka varlığın var olduğu ve her
ikisi arasında problemlerin bulunduğu dolayısıyla da görüşmelerin
yapılması gerektiği ve her iki tarafın da razı olacağı
bir çözüme ulaşılması esas alınarak gerçekleştirildi.
Tüm görüşme turlarının yapıldığı bu
esas, 1947 yılında akdedilen "Kuba Konferansı"nda
İngilizler tarafından konulmuş bir esastır. Bu konferansta
İngiltere hükümeti Kuzey halkından birkaç kişiyi ve Güney
halkından da birkaç kişiyi çağırdı ve görüşmelerden
sonra İngiltere hükümeti görüşmecilerin Sudan’ın
birliği üzerinde anlaştıklarını ilan etti ve Güney Sudan
halkı yasama komisyonunda temsil edilmeye başlandı.
Kuzeyliler buna sevindiler, hayır olarak değerlendirdiler ve
hedeflerine ulaştıklarını sandılar. İngilizler tarafından
kendileri için hazırlanan bir tuzağa düştüklerini
anlayamadılar. Zira bu durum Sudan'da iki varlığın
bulunduğu, görüşmeler yoluyla problemlerini çözüme kavuşturabilmek
için her ikisinin de eşit bir şekilde oturmaları
gerektiğinin itiraf edilmesi demekti. İşte bu durum, İngilizlerin
koymuş olduğu bir esastır. Bu esas, 1969 yılının Mayıs
ayında Numeyri inkılabının hemen akabinde ipleri eline geçiren
Amerika tarafından da benimsenmiştir. Peş peşe Sudan yönetiminde
yer alan tüm hükümetlerin ve partilerin kabul ettikleri esas
da budur.
Kuzeyden ve Güneyden partilerin toplanmasıyla
1965 yılında yapılan "Yuvarlak Masa
konferansında" da bu esas üzere çözümler araştırdılar
ve anlaşmaya varamadılar. Numeyri hükümeti geldi ve Güney
bölgesinin yönetimi için en üst meclisin tayin edilmesini
gerektiren bölgesel yönetimi uyguladı. Bu aynı zamanda ilk
pratik adım oldu.
Mayıs ayından sonra ise seçimle Sadık Mehdi
hükümeti geldi ve aynı esas üzere "Direniş
Hareketi" ile temas kurdu. Son olarak ise Selamet geldi
ve federal yönetimi uyguladı. Problem çözülmeyince bu yolda
daha uzun adımlar atıldı ve öneriler sunuldu. Sudan
tarihinde ilk defa bazı direniş grupları ile birlikte
imzalanan "Barış İçin Hartum İttifakı"
gereğince Güney halkına kendi geleceğini belirleme hakkı
tanındı.
Milli Demokratik Topluluk Selamet hükümetine
muhalif olan ve dışarıda bulunan partiler 1995 yılında
Esmera'da yapılan konferansta Nevbe dağları ve Güney halkına
geleceklerini belirleme hakkı tanınmasını önerdiler.
Tüm bu gelişmeler federal yapı veya
geleceklerini belirleme hakkı gibi birtakım meselelerin sadece
konuşulmasının bile insanlarda ve partilerde bir ihanetin var
olduğunu, direniş hareketinin çıkarı için partilerin
tavizler verdiklerini ancak buna rağmen sorunun çözülmediğini
ve savaşın durmadığını -Allah izin vermesin- Güney
bölgesi ayrılsa bile görünürde kesinlikle durmayacağını
ve iki nedenden dolayı da Etyopya ile Eritre arasında savaş
çıkmasının söz konusu olabileceğini göstermektedir:
1- İngiltere hükümeti Mehdi darbesi
sonrasındaki Sudan'a yönelik politikayı Sudan'ın alan olarak
Afrika kıtasının en büyük ülkesi olmasını, çok büyük
servetlere sahip olmasını ve İslâmi gelişmeleri dikkate
alarak belirledi. Bu nedenle; din, kültür ve ırk açısından
Güneyde Kuzeyden farklı bir varlığın tohumlarını ekmenin,
bir taraftan gücü azaltmak bir taraftan da İslâm’ın
tekrar hayata dönmesini engellemek için bunu kuzeyle bağlantılı
hale getirmek kaçınılmazdı. İngiliz kuvvetlerinin çıkmasından
sonra aynı yol üzere hareket eden Milli Hükümetler ve
partiler geldi. Bu nedenledir ki problemin çözülmemesi doğaldır,
zira bu planı çizenler çözüme ulaşılmaması için çizmişlerdir.
2- Çözülmesi istenen problemin sınırlandırılmaması.
İngilizler Sudan’ı sömürgeleştirdikleri zaman zalim bir yönetim
sistemi ile hükmettiler. Gelişme ile ilgili işleri, zorunlu
hizmetleri ihmal ederek Kuzeye oranla Güneyde daha fazla zulüm
yaptılar. Fitne tohumlarının ve güvensizliğin her tarafa saçılması
için zulmü Kuzey halkından Müslüman Araplar üzerinde yoğunlaştırdılar.
1956 yılında İngiliz kuvvetleri Sudan'dan çıktıktan sonra
işbaşına gelen yönetim de kapitalist sistem aracılığıyla
zulmü uygulamaya devam etti ve zulüm Sudan'ın her tarafına
yayıldı. Ancak İngiliz hükümetinin gözetim ve kontrolü
altında 1955 yılında alevlenen ve halen daha devam eden
savaş Güneyde daha fazla yoğunlaştı.
Öyleyse sorun Sudan'da iki varlığın
bulunması değil ülke halkının zulme uğramasıdır. Sorun,
kimin hükmettiği sorusunda değil ne ile hükmettiği
sorusunda düğümlenmektedir. Sorun, hıristiyan ve putperest
zencilere zulmeden Müslüman Arap yöneticilerin bulunması
değil Sudan’ın doğusunda ve batısında güneyinden daha
farklı bölgelerin bulunması sorunudur.
Sorun, insanlara zalim bir sistemin
uygulanmasından kaynaklan maktadır. Bu zalim sistemin ortadan
kaldırılarak yerine insan fıtratının ve ihtiyaçlarının
eksiksiz bir şekilde bilinmesi esasına binaen tüm insanların
haklarını belirleyecek adil bir sistemin getirilmesi ile bu
sorunları çözmek mümkün olur. Bu çözüm ise ancak insanın
yaratıcısı Allah Teala’dan gelebilir. Öyleyse üzerimize
düşen Allah Azze ve Celle’nin kitabını uygulayarak
problemi adil bir şekilde çözmektir. Bu çözüm ise ancak
peygamberlik metodu üzere Raşidi Hilâfetin kurulması ile gerçekleşebilir.
İşte yol budur ey Müslümanlar:
"Ey iman edenler! Sizi size hayat verene
çağırdıkları zaman Allah'a ve Rasülü’ne icabet
ediniz." (Enfal: 24)
|