Müslümanların, başörtüsü
yasaklamalarına karşı bugüne kadar ortaya koymuş
oldukları yaklaşımlar ise şunlardır:
Başörtüsü giyinme özgürlüğüdür.
Başörtüsü Demokratik bir haktır.
Başörtüsü insan haklarından bir
haktır.
Başörtüsü anayasal bir haktır.
Başörtüsü kişisel hürriyetin
bir parçasıdır.
Temel nitelik açısından örtünme
mücadelesi bu fikri temellere dayandırılmaktadır. Tüm mücadele ise bu değerler üzerinden
yürütülmektedir. Tüm yaklaşımlar ve aranan çözümler
de yine bu zemin üzerinde olmaktadır.
Konuyu birkaç açıdan incelemekte
fayda vardır. Bunlar:
-Özgürlükler düşüncesi açısından
-Örtünmenin Allah’ın bir emri
olması açısından
-Mücadele değerlerinin İslâmî
temellere dayanması açısından
ÖZGÜRLÜKLER DÜŞÜNCESİ DİNİ
HAYATTAN AYIRMA PRENSİBİNİN BİR SONUCUDUR
Avrupa’da Kilise’nin, halkı sömüren,
zalim ve despot yönetime (Krallara) dinden kaynaklanan bir
meşruiyet sağlaması, halkın kiliseden, bozuk ve batıl
dininden uzaklaşmasına neden oldu. Böylece din,
sömürünün, haksızlığın, baskı ve zulmün kaynağı
olarak algılandı. Bu durum halk ile kilise arasında bir
çatışmanın yaşanmasına ve sonucunda dinin hayattan
ayrılması anlamı taşıyan “laiklik” ilkesinin
benimsenmesine yol açtı. Laikliğin gereği olarak da
ÖZGÜRLÜKLER düşüncesi ortaya çıktı. Kilisenin dini
ve İlahı artık insanlar üzerinde bir baskı kuramayacak,
özgürlüklerini kısıtlayamayacak ve insan dilediğince
özgür yaşayabilecekti. İşte buna ÖZGÜRLÜKLER adını
verdiler. İnsan bu özgürlükleri kullanarak temelde de
şahsi özgürlük, mülk edinme özgürlüğü, inanç ve
fikir özgürlükleri ile dinden uzak, insanın yaşamına
karışmayan bir Allah anlayışı ile özgür yaşayacaktır.
İşte ÖZGÜRLÜKLER fikrinin
temeli olan düşünce budur. Bu düşünce bozuk ve batıl
Avrupa’nın düşüncesidir. Zira insanlar zalim ve despot
yöneticilerine ve din adamlarına isyan edip, İslâm’ın
büyük Rabbine teslim olacaklarına, bütün dinleri kendi
bozuk ve batıl dinleri gibi zannederek dinden uzaklaşma
bataklığına saplanmışlardır. Daha sonra da bu düşünceyi
tüm dünyaya ve maalesef müslümanların dünyasına da
pazarlamışlardır. Müslüman dünyada ÖZGÜRLÜKLER,
İslâm’dan ve Allah’tan kaçış anlamına gelmektedir.
Halbuki İslam, ÖZGÜRLÜKLER düşüncesi ile asla uyumlu
değildir. İslâm, Allah’a teslim olma ve O’na kulluk
etmeyi ifade eder. Bu teslimiyet ve kulluğun gereği olarak
da İslâm kendisine inanları bir takım emir ve nehiyler
ile kayıt altına almıştır. Nitekim birçok İslâmi
hüküm, inanç fikir, mülkiyet ve şahsi özgürlükleri sınırlandırmıştır.
Bu sınırlandırmayı yapan ise Allah’tır.
Bütün bunlar insanın dilediği
gibi özgür yaşayamayacağını, Allah’ın emirleri ile
kendi yaşamını kayıt altına alması gerektiğini ortaya
koymaktadır.
Müslümanlar işte bu nedenle
örtünmeyi bir demokratik hak ya da kişisel özgürlük ya
da anayasal hak olarak nitelendirmemelidir. Böyle bir
niteleme İslâm fikrinden uzaklaşma, bozuk ve batıl
Avrupa fikrini benimseme anlamına gelir ki bu Allah’a kul
olmaya ters düşer.
ÖRTÜNMEK ALLAH’IN EMİRLERİNDEN
BİR EMİRDİR
İnsanlar örtünmeyi kişisel
özgürlüklerden olduğu için, yani canları örtünmek
istediği için veya bunu kendileri için uygun gördükleri
için veya yakıştıkları için değil, bilakis
örtünmenin fikir, kapsam ve şekil açısından bir bütün
olarak Allah’ın bir emri olduğu için yaparlar. Zira
Allah, insanların bazı fiillerin yapılmasını emreder ki
bunlar “Farzdır.” Ve bazı fiillerin yapılmasını da
yasaklar ki bunlar “Haramlardır.” (Teklif-i Hükümler.)
İşte İslâm dini bu temel esas üzerine insanlardan
neleri yapacaklarını, nasıl yapacaklarını ve neleri de
yapamayacaklarını açıklar. Başörtüsü ise Allah’ın
Subutu ve Delaleti kati olan vazgeçilemez hükmüdür.
“Mümin kadınlara söyle
gözlerini haramdan sakınsınlar. Namuslarını korusunlar,
ziynetlerinden (vücutlarından) görünen kısım hariç
göstermesinler ve ÖRTÜLERİNİ BAŞLARINA ÇEKSİNLER....”
(Nur:31)
”Ey peygamber! Hanımlarına,
kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, örtüleri
ile örtünsünler...” (Ahzap:59)
Bu nedenle örtünmeyi düşünen
herkes bunun ne demokratik bir hak, ne bir özgürlük ne de
anayasaların kendilerine tanıdığı bir serbesti gibi
bozuk açılardan değil tamamen Allah’tan gelen ve
yapılması farz olan bir emir açısından düşünmekte ve
bunun için yapmaktadırlar. Bundan başka bir anlamı ve
tanımı da bulunmamaktadır. Üstelik örtünme yalnızca
İslâm literatüründe vardır. Yüzyıllar boyunca da
ancak Müslüman hanımlar örtü kullanmışlardır. Bütün
İslâmî toplumlarda tartışmasız net bir uygulama ile
uygulanan Allah’ın bir emri olmuştur.
MÜCADELENİN İSLÂMÎ TEMELLERE
DAYANMASI GEREKMEKTEDİR
Müslümanlar diğer konularda
olduğu gibi bu konuda da aşırı bir zulüm ve sindirme
ile karşı karşıyadır. Dünyada kendilerine sahip çıkacak
bir güç olmadığı için tek başlarına ortada hedef
teşkil etmektedirler. Herkes birebir zulümle karşı
karşıyadır. Ve maalesef şimdilik topluca bütün bu yapılan
çirkeflerin hesabı sorulamamakta ve kafirlerden zillet içinde
alçalıp cizye alınamamaktadır. Kendilerinin dünyayı
ifsad eden alçaklar olduklarını unutup Müslümanlara
kalmamıştır. İnsanlar son derece bayağı ve düşük
seviyelerde fikirler ve safsatalara beyinleri doldurulmuş
ve gerçeklerden uzaklaştırılmış, uyuşturucu ve
fuhuş; orta hatta ilk okul seviyelerine düşmüştür.
Bütün bunlar ve yüzlerce örneği ile insanları bu hale
getirdiklerini unutup Müslümanları aşağılamaya
kalkmaktadırlar.
Müslümanların kendilerine ve
örtülerine uzanan bu eller için elbette ki bir takım mücadelelerde
bulunmaları doğal haklarıdır ve nefsi müdafaalarıdır.
Bu nedenle onlar kendilerini, dinlerini ve dinlerinin
emirlerini korumak için mücadele etmelidirler. Bu
mücadele kafirleri ve onların oyuncaklarının hoşuna
giden bir zemin ve fikri yaklaşımla değil ancak Allah’ı
ve Müslümanları memnun edecek yaklaşımlarla
yapılmalıdır. Ve bilinmelidir ki her ne olursa olsun bu mücadele
sonuçta Başörtüsü yasağını ortadan
kaldırmayacaktır. Hatta iktidarda Müslümanların oyları
ile gelmiş partiler olsa bu aşağılama bu kez seçilen bu
insanlar kullanılarak yapılacaktır. Bu yasaklar ancak müslümanlar
bütün yönleri ile İslâm’a dönmeye başladığında
ve kendileri için yalnız ve yalnız Allah’ın hükümlerini
benimsediklerinde bitecektir. Ancak o zaman hak ettikleri
onurla yaşayacak ve yeniden tüm dünyaya şanlı İslâm
risaletini götürmeye başlayacaklardır.
Müslümanların uğradıkları başörtüsü
zulmü nedeniyle ortaya koyacakları tepki de İslâmî
olmalıdır. Zira başörtüsü ile beraberinde İslâm’ın
tüm hükümlerine karşı çıkanların düşmanlığı
İslâm’a karşıdır. Onlar için müslümanların
demokratik nutuklar atmalarının hiç bir önemi yoktur.
Müslümanlar onlara şirin görünmek için dinlerinden ne
kadar taviz verseler onlar yine memnun olmayacaklardır.
Dolayısıyla müslümanlar uğradıkları zulme tepki gösterirken
mutlak surette İslâmî sloganlar, pankartlar kullanmalıdırlar.
Ancak bu şekilde davalarında başarılı olurlar. Ancak bu
şekilde Allah onlara yardım eder. Aksi taktirde tüm
çabaları boşa gider. Bu noktadaki tek hedef Allah’ın
dışındakileri değil yalnız Allah’ı razı etmek
olmalıdır. Tepkilerinde asla DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI ve
İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ gibi tamamıyla küfür inancının
ürünü olan kavramlara, düşüncelere çağırmamalıdırlar.
Kendileri Allah’ı, Rasulünü ve onun ashabını örnek
alsınlar. Rasulullah’ın arkadaşları ile birlikte 40
kişi olduklarında Dar-ı Erkam’dan çıktıklarında
kullandıkları sözleri -Kelime-i Tevhidi ve tekbirleri hatırlasınlar
ve bu sözleri kullansınlar.
Bütün bunlar göz önüne alınarak
Başörtüsü mücadelesi şu fikri temel üzerinde olmalıdır
ve bu konuda sıcak sürtüşmelere ve fiili kavgalara yer
verecek üsluplardan kaçınılmalıdır:
Örtünme ve bu konuda verilecek bir
mücadele demokratik bir hakkın kazanılması yönünde
olmamalı. Örtünmeyi yalnız ve yalnız Allah ‘ın emri
olduğu için yaptığımızı açıkça ve her ortamda
anlatmalıyız. Diğer hükümler gibi İslâm‘ın her hükmüne
sahip çıktığımızı ve Allah ‘ın emirlerini
uygulamak konusunda taviz verilmeyeceğini anlatmalıyız. Tüm
Müslüman öğrenciler ve onlara destek veren herkes başörtüsünün
Allah‘ın bir emri olduğunu anlatmalıdır. Taşınan dövizlerde
(pankartlarda) ve atılan sloganlarda mutlak surette bu
fikir verilmelidir. Çünkü kuvvet ve başarı ancak İslâmî
temellere sahip çıkmakla olur. Diğer yandan bu yasağı
oluşturanların uykularını kaçıracak olan kalplerine
krizler indirecek Allah Teala:
“Allah’a davet eden ve
Salih amel işleyip 'ben Müslümanlardanım' diyen
kimseden daha güzel sözlü kim vardır.” (Fussilet:33) buyurmaktadır.
Burada anlaşılması gereken şey insanları davet
edeceğimiz şeyler; ne anlama geldiği bilinmeyen ve 20. yüzyılın
en büyük yalanı, en büyük fantezisi olan demokrasilere,
ne içeriği Allah’a kul olmamıza ters düşecek anlamlar
taşıyan ve laik zihniyetin akidesi olan özgürlüklere,
ne insanları acziyete düşüren ve düşmandan yardım
dilenme zilletine düşüren hoş görüye ve ne de bırakın
herkes dilediği gibi yaşasın gibi Allah’ın emirlerine
hiçe saymak olan ferdiyetçi bozuk kapitalist düşüncelere
davet etmek doğru değildir. Başörtüsü için tüm
insanlara böyle mesajlar verip bunlardan gereği uygun
davranışlar beklemek doğru değildir. Tek doğru olan
ancak Allah’a olan davettir. Yani ÖRTÜNMEK ALLAH’IN
EMRİDİR düşüncesidir. Böylece Allah’a davet edilmiş
olur. Aynı zamanda başörtüsü demokratik bir hak veya
giyinme özgürlüğü gibi bozuk düşüncelerden değil
tamamen Allah’ın emrinden çıkan bir davranış olduğu
için de Salih Amel işlenmiş olur ve bu farziyet yerine
getirilir. Yine yüce Allah Teala sözlerin güzeli ve doğrusunun
ancak İslâm olduğunu söylemektedir ve açık bir dille müslüman
olmamızın gereği vurgulanmıştır. Bu nedenle
demokrasiler, veya özgürlükler düşünceleri ile
kendimizi tanımlamak haramdır. Çünkü bizler
müslümanlarız ve en güzel vasıf müslümanlıktır.
İslâm sözün doğrusunun söylenilmesi
ve hakkın ortaya çıkartılması konusunda kesin bir
üslup kullanmış olup İslâm’dan başka şeyler
kastetmeyi imalı şeyler kullanmayı, hakkı gizlemeyi
kesin bir dille yasaklamıştır.
Ubade b. Samit akabede
peygamberimizle şu şartları gerçekleştirmek için biat
ettiklerini rivayet etmektedir. “..Nerede
bulunursak bulunalım hiçbir kınayanın kınamasından
korkmadan Hakkı söylemekten ayrılmayacağımıza...”
Allah-u Teala Kuran-ı Kerim’de şöyle
buyurmaktadır:
”Hakkı,
Batıl ile karıştırmayın ve bildiğiniz halde Hakkı
gizlemeyin.” (Bakara:42)
”Ey İman edenler! Allah’tan
korkun ve doğru/hak söz söyleyin. Ki Allah işlerinizi düzeltsin
ve günahlarınızı bağışlasın.” (Ahzab:70-71)
İnsanlık tarihi 1879’dan bu yana
ifsad olduğu kadar hiçbir zaman ifsad olmamıştır. Bütün
katliamlar, iğrenç skandallar ve insanların
milyonlarcasını heba etmeler yalnızca demokratik batı düşünceleri
başladığından beri olmuştur. Savaşlarda öldürülen
insan sayıları 100 milyonu geçmiştir. Sömürülen
insanlar Milyarlarla ifade edilmektedir. Haksızlıklar ve
iğrençliklerin hesabı yoktur. Tüm bunlar özgürlükler
düşüncesinin başladığı tarihle başlamış ve
insanlık büyük bir yok oluşun eşiğine gelmiştir.
Bizler onların tüm bu iğrençliklerinin
kaynağının küfür fikirleri olduğunu bilmekteyiz.
Kafirler ne kadar çaba harcasalar da sonlarının dünyada
zillet Ahirette ise ebedi cehennem olduğunu bilmekteyiz. Bu
nedenle kendi dinimizle ilgili emirleri yerine getirirken
onlar gibi düşünmek ve onlar gibi konuşmaktan uzak
durmalıyız. Sadece Allah’a ve O’nun dinine çağırmalıyız.
Kendimizi başka tanımlamalarla değil sadece Müslüman
olarak nitelendirmeli ve öylece ifade etmeliyiz.
”Kafirler mallarını insanları
Allah yolundan saptırmak için harcamaktadırlar.”
(Enfal:36)
”Harcamaya da devam edeceklerdir.”
(Enfal:36)
”Sonra bu yaptıklarına büyük
bir hasret duyacaklardır. (emellerine
ulaşamayacaklardır.)” (Enfal:36)
”Sonra mağlup olacaklardır.”
(Enfal:36)
”Sonra bütün kafirler topluca;
cehenneme sürülecektir.” (Enfal:36)
”Size bir iyilik olursa bu onları
tasalandırır; size bir kötülük dokunursa bundan
mutluluk duyarlar.”(Al-i İmran:120)
”Gevşemeyiniz ve üzülmeyiniz, eğer
inanıyorsanız mutlaka siz üstün geleceksiniz. Eğer size
bir sıkıntı dokunduysa onlarda bir sıkıntıya
uğramaktadırlar. Bunları biz insanlar arasında döndürüp
dururuz. Allah inananları ortaya çıkartmak istemektedir.
Allah sizden şehitler edinmek istemektedir. Allah zalimleri
sevmez.” (Al-i İmran:139-140)
”De ki size yaptıklarından
dolayı en çok zarara uğrayacak olanları haber vereyim
mi? Dünya hayatında bütün çabaları boşa gitmiş olan
ve kendileri de yaptıklarının iyi olduğuna
inananlardır.” (Kehf:103-104)
”Müminleri bırakıp da kafirleri
dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi
arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet Allah’ındır.”
(Nisa:139)
Bütün müslümanların büyük bir
kıvançla geleceğe bakmalarının zamanı gelmektedir. Tüm
kafirler bütün dünyada perişan bir yaşantı sürmekte
ve büyük gürültülerle her gün bir çıkmazdan bir çıkmaza
bir krizden diğerine düşmektedirler. Ve onların amelleri
de çabaları da boşa gidecektir. Onlar topluca cehenneme sürüleceklerdir.
Enfal suresi 36. Ayetteki Cenabı hakkın müjdesi ile
sizlere müjdelemek istemekteyiz. Eğer siz Allah’a döner
ve İslâm’dan başka fikirlere teveccüh etmezseniz;
onlar mağlup olacaklar ve topluca cehenneme sürüleceklerdir..
HİZB-UT TAHRİR M. 20 Eylül 2000