KADININ BATIDAKİ
YERİ
Yurdagül Ü. Sadık
Daha geçen asrın
sonlarına kadar batıda bazı ülkelerde, erkeğin kendi
eşini satmasının kanunen meşru olduğunu biliyor muydunuz?
Bunun batıda gayet normal bir şey olduğu ileriki
satırlar okununca daha iyi anlaşılacaktır.
Evet,
daha düne kadar batıda erkek kendi hanımını rahatlıkla
bir eşya gibi satıyordu. Bu satış kanuni olunca elbette
belgelemek gerekir. Böylesi belgelerden birisine şöyle
bir göz attığımızda; Henry Cook isminde bir şahsın
karısı Surreyi İngiltere’de 1 Schillinge John Earl
isminde bir şahsa satışını görsek o an nasıl bir
tavır sergileriz. Tabi ki o an hayrete düşeriz. Çünkü,
batıda kadın;
hür, çağdaş, özgür ve erkekle eşit durumda olduğu
bilinir.
Başka bir ifade
ile, Ahmet isminde bir şahsın, Hasan isminde bir şahsa 20
dirheme Mısır’da, Türkiye’de, Irak’ta veya diğer
İslam memleketlerinin herhangi bir yerinde karısını
sattığını duymuş, yazmış veya görmüş olsaydık
tavrımız ne olurdu? Tabi ki bir şaşkınlık hasıl
olmayacaktı. Çünkü, İslam’da kadın, kocasının kölesi,
her yerde ezilen, her haktan mahrum, dört duvar arasına
sıkışmış zavallı mahluk olarak bazıları tarafından
senelerdir dünyaya lanse edilmekte değil midir?
Her memlekette
İslam’da kadının y eri
ile batıdaki kadının yerinin ne kadar birbirine zıt bir
durumda olduğunu gösteren münakaşaların sık sık
yaşandığını görmekteyiz. Onlar İslam’da kadının
yeri hakkında şöyle bir kanaate varmaktadırlar.
İslam’da
kadının, zorla bir peçe altına sokulmuş, ezilen ve hiç
bir hakka sahip olmayan, batı tarafından acınan, dinin
zincirlerinden kurtulmasına yardım edilmesi gereken bir
varlık olarak görülmektedir. Tabi ki, onların hedefi
batıdaki kadınların sahip olduğu aynı haklara sahip o lmalarını
yani hür, özgür, erkek ve kadının eşit duruma getirilmesini
gerçekleştirmektir.
Müslüman kadınlarına
böyle bir görüntü vermekle insanları İslamiyet’e
karşı yö nlendirmek
istiyorlar. Batı kendisini hürriyetlerin koruyucusu,
insanları aydınlatan, modernliği ve uygarlığı temsil
eden İslamiyeti de bunların tam zıddını temsil eden bir
nizam görüntüsü veriyorlar.
İslamiyet’e
karşı düşmanca bakış, İslam da kadının yerinede düşmanca
bakışı doğurmuştur. Batıda eşitlik, hürriyet ve
özgürlük bir bayrak gibi her yerde dalgalanırken İslam’da
da kadınlara bakış tabi ki bunun zıddını temsil etmesi
gerekir. Bu görüntü her yerde, her fırsatta insanlara
sergile nmektedir.
Yahudilikte
veya Hinduizmde kadının durumuna bakışları ile
İslamiyet’te ki kadının yerine bakışları
bambaşkadır. Halbuki o inançlarda tartışılacak çok
konular mevcuttur. Bilinçli veya bilinçsiz şekilde bu düşmanca
bakış açısını kabullenme insanları kendi kültürlerini
ve diğer kültürleri derince araştırılması
önlenmektedir. Şayet bir araştırma yapılsaydı, batı kültürünün
negatif yönleri öne çıkardı ve de İslamiyet’teki
kadının yerinin negatif değil pozitif olduğu gözükecekti.
İlk olarak
batının fikri ve kültürel tarihine bir göz atalım. Böylece
batıdaki k adının
yeri hakkında fikir sahibi oluruz.
Batılıların dini
akidesine (dogma) göre “Hz.
Havva insanların cennetten kovulmasının suçlusudur.
İnsanlara miras olarak kalan günah
kadından çıkmıştır.”
Beşinci yüzyılda
“Macon ruhaniler meclisi” kadının nasıl bir varlık
olduğunun hakik atini
ortaya çıkartmak için bir araya gelmişlerdi.
Araştırdıkları k onuda
“Acaba kadının ruhu varmı idi?”
Araştırmalarının neticesi olarak da: “Her kadının
Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in
dışında bozulmuş bir ruhunun mevcut olduğunu ve
cehenneme atılıp ebediyen azap çekmesi gerekir” düşüncesi
idi. Kilise büyükleri de: “Kadının
bir şeytan olup erkekleri cehenneme sürüklediğini”
iddia ediyorlardı. 581 yılında toplanmış olan kilise
meclisinde “İtaat, hizmet etsin diye kadın yaratıldı”
sonucuna varılmıştı. 13. yüzyılda inancı ve
bilgisiyle tanınmış olan Thomas Von Aquın kadının
değerini “1/30”
olarak belirlemişti. Kadının, “İnsan ve hayvanın
arasında bir varlık” olduğunu
savunmuştu. Avrupa’nın geçmişinde tahmin edemeyeceğiniz
kadar örnekler mevcuttur. Yıllarca kadına Bekaret kemeri
takılmıştı. Yüz binlerce kadın sihirbazlık ve büyücülükle
suçlanıp katledilmiştir. Katledilen bu kadınlar da özel
kabiliyete, bilgiye ve zekaya sahipti. Kilisenin akidesine
göre kadına her zaman şüpheli bakılması gerekiyordu.
Çünkü kadın kilisenin günah saydığı cinsiyeti temsil
ediyor ve şeytanla da bir bağı
bulunuyordu.
Avrupa
ülkelerindeki kanunlar genelde Roma hukukundan türemiştir.
Acaba oradaki kadının durumu nasıldı? Roma yasasına göre
kadınlar:
“Zihinsel özürlüler ve çocuklar gibi medeni hakları
kullanma ehliyetine sahip değillerdi.” “Evin reisi
isteğine göre sahip olduğu eşini satmaya, kovmaya dövmeye
ve hatta öldürmeye yetki sahibi idi. Kadının tahsile,
mülk edinmeye oy kullanmaya hakkı yoktu. 1942 de
modernleşmiş Fransız Medeni Hukuk yasasına göre kadın
ticaret yapamazdı.”
Tahsil; 1763
yılında ilk kez öğretim yasası çıkarıldı ama ne
yazık ki bu sadece erke klere
mahsus idi. Kadınlar kültürsüz aklını kullanamayan
sadece hayatın bir parçası olarak görülüyordu.
Daha geçen yüzyılda
asalet ve söz sahibi olanlar kızlarına tahsil verdirtmeye
başlamışlardır. Verilen öğretim de sadece sanat ve müzik
dalıydı ki ileride evlenince kocasını eğle ndirebilsin.
Avrupa’nın
İslami olmayan beldelerinde kadınların yüksek tahsil
alabilmesi ve kadınların ün iversitelere
katılmalarına daha henüz 1908 yılında müsaade edilmiştir.
Şu anda
kadınların yüksek tahsil görme oranı 40% seviyesindedir
ve profesörlük y apanların
sayısı da sadece 5,5% dedir.
Mülkiyet; Avrupa’daki
kadın uzun z aman
mülk edinme hürriyetine sahip değildi. Çünkü kadın
erkeğin mülkü olarak sayılıyordu.
20. yüzyılın
ortalarına kadar Avrupa’da ki kanunlara göre bir kadın
evlendiğinde tüm mülkiyeti eşinin üzerine geçiyordu.
1942 yılında medeni hukukun yenilenmesinden itibaren,
bekar kadınlar alım-satım ha klarını
garantilemiş oldu. Fakat evli kadınlar halen kocalarının
izni olmadan alım-satım hakkına
sahip değillerdi.
Oy kullanma hakkı;
Kadınların seçme hakkı daha henüz 1. Dünya savaşından
sonra Avrupa’da yasallaşmıştır. Şu anda dahi kadınların
siyasal alanda azınlığını gözetleyeb iliriz.
Acaba 20. yüzyılda
batıda kadınların to pluma
girmesiyle ne gibi değişiklik ortaya çıktı?
Tekrar hatırlatmak
istiyoruz ki batıd aki
kadın İslam kadınlarına nazaran hür, eşit ve özgür
olarak bilinir ve de böyle bir kişiliğe sahip
olduğu lanse edilir.
Genelde kadınların
hürriyeti akşam olduğu zaman biter. Kadınlara karşı
şiddet uyg ulanmakta,
ırzına geçilmekte, cinsel tacizde de bulunulmaktadır.
Bunlarda genelde tanıdık ve yakın çevrelerinden sadır
olmaktadır. Federal Devlet Kadınlar Bakanlığı
tarafından yapılan araştırmaya göre, kadınların 72%
işyerlerinde taciz olayı yaşamaktadırlar. Her üç kadından
birisi kocası tarafından dövülmektedir.
Medyaya şöyle bir
göz attığımızda, kadının bir ideal güzellik
görüntü sergilediğini görürüz. Bu ideale göre kadının
genç, güzel, z ayıf
ve mümkünse sarışın olması gerekir. Pek az kimse bu
ideale benzemektedir ama çoğu kadınlar bu görüntüyü
öyle benimsemişlerdir ki, bütün enerjisini bu ideale
benzemek için harcamaktadırlar. Hiç bir dergi (mecmua)
dahi diyet konusunu ele almadan çıkmamaktadır.
Anlaşıldığına göre bu, kadınların en çok ilgilendiği
konudur. Çoğu kadınlar ya rejimdedir yada rejimi bitirmiş
durumdadır. Bu rejimler genç kadınlarda yeme
bozukluğunun günden güne artmasına yol açmaktadır.
Yapılan araştırmalarda her on kadından bir tanesinde
bulemi gibi yeme bozukluğu bulunan hastalıklar ortaya çıkmıştır.
Ve bu sayının gerçekte daha yüksek olduğu
da tahmin edilmektedir.
Kadının bu ideal görüntüsünden,
kadınlardan ziyade güzellik enstitüleri menfaat sağlayıp
parlamaktadır. Bazı hastanelerin tek gelir kaynağı
estetik ameliyatlardır. Güzellik san ayisinin
de senelik satışları günden güne yükselmektedir. Bu
görüntüyü devam ettirmek isteyenlerden bir tanesi de
moda sektörüdür.
Milyonlarca kadın güzellik
idealine ulaşmak
için milyarlarca para verip, trenti kaçırmamak için çoğu
vaktini bu uğurda harcamaktadır. Bu yaşam tarzında
kadının hürriyetinden, özgürlüğünden bahsedile bilir
mi?
Kadınlar, medyanın
ve mo da
sektörünün çıkarttığı güzellik idealini gördükten
sonra, bu ideale ulaşmak için ellerinden geleni yapmaya
çalışırlar. Çünkü, bu ideale sahip olurlarsa hayatlarında
ve işyerlerinde başarılı ve mutlu olacakları
kanaatindedirler. Bu görüntüye ulaşamadıklarında veya
ulaşıpta hayatlarında ve iş yerlerinde vaad edilen
başarıyı elde edemediklerinde de hayal kırıklığına
uğrarlar. Böylece bu kadınlar hallerini unutmak için
kendilerini içkiye, uyuşturucuya, hapa ve esrara verirler.
Batı toplumunu şöyle
bir izlediğimizde kadın sömürülebilen bir mal olarak
görülmektedir. Zira kadın tüm medya tarafından menfaat
için sömürülmektedir. Reklama s unulan
hangi eşya olursa olsun, çıplak veya yarı çıplak kadınsız
düşünülemez hale gelmiştir. Bu görüntüleri
sergileyen reklamları her yerde gözetleyebilirsiniz. Bu
gibi reklamlar, karşı tarafa kadının bir mal gibi ve
alınıp satılabilen bir cinsten olduğu mesajını
vermektedir. Elbette şehveti artıracak bu görüntülerle
kadına karşı artmış olan şiddetlerin de bir bağlantısı
vardır. Bu tür yayınlardan etkilenen bir çok erkek de, eşinde
bulamadığını,
diğer kadınlarda arıyor ve dost hayatı yaşamaya
başlıyorlar
Kadının kendine
karşı kıymeti ve d eğeri
Hepimiz, “Ben
sadece ev kadınıyım” cümlesini muhakkak duymuşuzdur.
Kadının evinin işleriyle uğraşması ve çocuk yetiştirm esi
bu toplumda iş olarak sayılmadığından para getirmiyor.
Halbuki bir evi idare etmek çok çeşitli kabiliyet
gerektirir ve bu beceriler de bir menajerin işleriyle
kıyaslanabilir. Bu toplumlar menfaat üzerine kurulduğundan
ve ev kadınlığının gelir getirmediği için
kendilerinin değersiz olduklarını zannederler. Bundan
dolayı da azda olsa kazanç elde edebilmek için temizlik
yapmaya başvururlar.
Bu toplumda kadının
iş hayatında ki zorluklara gelince: İşyerlerinde kadınların
yü ksek
mevkilerde bulunması çok nadirdir. Kadınların geliri erkeklere
nazaran 70% oranındadır. İşyerinde erkek ile kadın
aynı işi yapsa dahi erkekler kadınlardan daha fazla
ücret almaktadır.
2. Dünya savaşından
sonra ülkelerin kalkınması için çok işçiye ihtiyaç
duyulmuştu. O zaman erkek işçiye ihtiyaç duyu lduğu
gibi kadın işçilere de ihtiyaç vardı. Fakat şu anda
ülkeler kalkındı ve tabiki böylelikle kadın işçilere
ihtiyaç duyulmamaktadır. Hatta kadın işçilerin
erkeklerin işlerini ve bundan dolayı da erkeklerin işsiz
kaldığı bile ileri sürülmektedir.
İşyerlerinde kadınların uğramış olduğu tacizler
meselenin diğer boyutudur.
Batı toplumu hangi
pre nsipler
üzerine kurulmuş ve yürütülmektedir?
Bu toplumun kanunları
ve değer ölçüleri insanlar tarafından belirlenir. Kanun
ve yasaları çıkartan, insanların davranışlarını yönlend iren,
neyin “doğru” neyin “yanlış” olduğunu
belirleyen, bir avuç insandır. Bu toplum menfaat üzerine
kurulmuştur. Menfaat getiren her şey, her ne kadar yasak
ise de meşrulaştırılır. Kadınlar az gelirliler olarak
çalıştırılır ve güzellik sektörleri kadınlardan
bol bol kazanç elde ederler.
|