Raşidi Hilafet Dergisi Yıl 12  Sayı 131  1421/ 2000   

 

TEFSİR: BAKARA SURESİ

Esad Mansur

BAKARA SÛRESİ AYET 47-54

İsrailoğulları, arap yarımadasında kendilerini en fazla bilgi sahibi sayan kavim idi. Araplar Hz. Muhammed (sav)’e ve İslam’a karşı gelmek için İsrailoğullarından fikir alıyorlardı. Ayrıca ilim tahsil etmelerini sağlamak içinde araplar, çocuklarını yahudilerin yanına gönderiyorlardı. Hıristiyanlar ve İsrailoğulları kitaplarına bağlı idiler. Bu ne­denle, Kuran’ı Kerim onlardan, hilelerinden, entrikalarından, sahtekarlıklarından ve yalancılıklarından bir çok yerde söz etti. Onları insanlara teşhir ediyor ve insanların onlara güvenlerini sarsmaya çalışıyordu. Aynı anda onlara, değişik hitaplar yönelterek, hidayete gelmelerini sağlamak için kendilerine verdiği nimetleri hatırlatıyordu. Umulur ki, yumuşarlar ve iman ederler. Allah’u Teala anlara yönelik şöyle buyurmuştur:

“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın.” (Bakara 47)

Allah, (cc) İsrailoğullarına bir çok peygamber gönderdiğini, Tevrat’ı, Zebur’u ve İncili Resuller yoluyla onlara indirdiğini Firavundan ve zalimlerden onları kurtardığını hatırlatıyor.

Bunlar birer büyük nimetlerdir. Hatta, onlara gökten envayi çeşit yiyecekleri indirdi. Onlara diyor ki, “Bunları sizin ecdatlarınıza vermiştim. Çünkü, onlar o zaman imanlı idiler.” Fakat ecdatları kafir olmaya ve Peygamberlerini öldürmeye başlayınca onları lanetledi, diğer kavimleri onlara musallat kıldı, en alçak ve en zelil millet haline getirdi.

Bu durumları anlatan birçok ayetler vardır. Misal olarak Ali İmran ve Maide suresine bakılabilir.

Ey İsrailoğulları! Haliniz nasıl idi? Onu düşünüyor musunuz? İşte, o günlerde en üstün millet idiniz. Çünkü, Allah’ın indirdiğine boyun eğiyordunuz. Fakat, bugün en lanetli millet oldunuz. Çünkü Allah’a isyan ettiniz. Ne zaman Hz. Muhammed’e ve Kur’ana inanırsanız en hayırlı ümmetten bir parça olursunuz. Zira en hayırlı millet İslam ümmeti oldu. Ali İmran suresinde Müslümanlara şöyle hitap ediyor:

“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız. Ehli kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.” (Ali İmran 110)

Bundan dolayı, en üstün ve hayırlı millet İslam ümmetidir. Fakat, İslam ümmeti Allah’a inandığı halde marufu emretme ve münkeri nehyetme farzlarını ihmal ettiği için Allah bu ümmeti zelil ve kötü duruma düşürdü. İsrailoğullarının haline benzer duruma düştü. Öyleyse İslam ümmetine de hitap ediyoruz; Allah’ın size verdiği nimetlerini hatırlayın, dünyanın büyük bir kesimini size fethettirmiş ve boyun eğdirmişti. 1300 yıl izzetli ve müreffeh olarak yaşadınız, sizi diğer insanlara üstün kıldı. Peygamberlerin efendisi olan Hz. Muhammed (sav)’i size gönderdi ve kıyamet gününe kadar mucize olarak kalacak Kur’an’ı Kerimi size indirdi. Gece gündüz okuyupdinlediğiniz en mükemmel Allah (cc)’nun kelamı size indi. Bunları hatırlayın İsrailoğullarının düştükleri durumlara düşmeyin ve onları taklit etmeyin.

Yalnız Allah’a dönün emrine uyun ve yasaklarından vazgeçin Onun hükmünü uygulayın, o zaman göreceksiniz, eskiden olduğu gibi en üstün millet olarak sizi tekrar getirecektir!!

Allah’u Teala, İsrailoğullarına nimetlerini hatırlattıktan sonra onları şöyle uyardı;

“Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz.” (Bakara 48)

Allah’u Teala, İsrailoğullarının tekrar imana gelmelerini sağlamak için onlara kıyamet gününü hatırlatmaktadır. Çünkü, insanlar gaflete düşüp ahireti hatırlamazlar. Sanki ölmeyecekmiş gibi davranırlar. Bu nedenle, insanları imana getirmek için onlara kıyamet günü ve o günde ne olup biteceğini, insanı hiç bir kimse ve hiç bir şeyin kurtaramayacağını hatırlatmak gerekir.

İsrailoğulları, o kadar dünyayı, hayatı ve parayı sevdiler ki, para toplamaktan başka bir şey yapmaz oldular. Onun için Allah onlara diyor ki, sizin yerinize ceza görmek için kimseyi bulamayacaksınız, dünyada yaptığınız gibi torpil, bir aracı veya rüşvet alacak kimse bulamayacaksınız. Herkes babasından, kardeşinden, annesinden, çocuğundan ve bütün insanlardan kaçacak, sadece kendi derdiyle meşgul olacak. Dünyada insan parayı Allah uğrunda harcarsa ahirette sevabı olur. Yoksa ahirette parası olmayacaktır. Kıyamet kopunca para yok olacaktır. İnsan çırıl çıplak kabrinden çıkacak, haşredilecek ve hiç bir yardımcı bulamayacaktır. İnsana yardım edecek tek şey vardır; oda imanı ve imanın gerektirdiği salih ameldir. Allah’u Teala İsrailoğullarını sakındırırken bu ayet aynı zamanda da bütün insanları da sakındırmakta. Zira, bütün insanlara yönelik buna benzer bir çok ayet nazil oldu. Ayrıca şer’i kaide şöyledir: “Ayet kimin hakkında nazil oldu diye sebebe bakılmaz sözlerin genelliğine bakılır”

“Hatırlayın ki, sizi, Firavun taraftarlarından kurtardık. Çünkü onlar size azabın en kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlar, (fenalık için) kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Aslında o size reva görülenlerde Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.” (Bakara 49)

Allah’u Teala İsrailoğullarına verdiği nimetlerinin bir kısmını sayarak onlara hatırlatıyor. Bunlardan biri Firavun’un zulmünden onları kurtarmasıdır. Firavun, İsrailoğullarının erkek çocuklarını boğazlıyordu. Bu ise büyük imtihan ve bela idi. Onları kurtaran yalnız ve yalnız Allah’tır. Musa’yı yarattı, korudu ve yaşattı ve ondan sonra onu Nebi ve Resul olarak seçti. İsrailoğullarını kurtarmak için gönderdi. Musa (as) Allah’ın yardımıyla onları kurtardı. Hem de Firavunu yok etti. Firavunu ve askerlerini suda boğup öldürdü. Bu olayı şöyle anlattı;

“Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun'un taraftarlarını da siz bakıp dururken denizde boğduk” (Bakara 50)

Bu büyük mucize idi. Allah denizi yarıp bir yol açtı. Musa ve İsrailoğulları denizin ortasından boğulmadan geçiyor, Firavun ve askerleri ise bu tuzağa düşüyorlar. Bu yolu görünce hemen içine girdiler. Musa ve İsrailoğulları oradan geçerken arkalarına bakarlar. Firavun ve askerleri peşlerine düşmüştür. Onlara bakarken Firavunun ve askerlerinin boğulmaya başladığını gördüler.

İnsanlar Allah’ın peygamberine uydukça Allah onları en büyük zalim güçten kurtarır. İsrailoğulları Allah’ın peygamberlerine isyan ettikçe de onlara azap geliyordu. Hz. Muhammed’e inanmayınca mağlup oldular.

İslam ümmeti bu asırda peygamberin getirdiğini uygulamayan, Allah’ın düşmanları olan en alçak yahudilere mağlup oldular. Allah’u Teala, İsrailoğullarının kıssalarını boşuna anlatmıyor. Bu kıssalardan ders ve ibret almak için anlatıyor. İsrailoğullarının kıssalarından bir kıssayı da şöyle anlatıyor;

“Musa'ya kırk gece (vahyetmek üzere) söz vermiştik. Sonra haksızlık ederek buzağıyı (tanrı) edindiniz. O davranışlarınızdan sonra (akıllanıp) şükredersiniz diye sizi affettik. Doğru yolu bulasınız diye Musa'ya Kitab'ı ve hak ile bâtılı ayıran hükümleri verdik.” (Bakara 5123)

Allah’u Teala, İsrailoğullarına verdiği nimetleri sayıyor ve onlara minnet ediyor ki Hz. Muhammed’e inansınlar. Musa (as) Tevrat’ı almak için kavminden ayrılıp 40 gece bekledi. Bu esnada İsrailoğulları batıla saptılar ve buzağıya tapmaya başladılar. Musa (as) kavmine dönünce onların durumunu görünce kendi kardeşi olan Harun’u azarladı. Bu kıssayı ilerde anlatacağız. Daha önce İsrailoğullarının kitabı olmadığı için Allah onları affetti. Musa (as), Tevrat’ı onlara yazılı olarak gönderdikten sonra onlar suç işledikçe her bir suçun cezasını göreceklerdir. Tevrat’ı yazılı olarak görünce mucizeyi görmüş oldular. Böylece hiç bir bahaneleri kalmamış oldu. Fakat ilerde göreceğimiz gibi Musa’dan sonra Tevrat’ı değiştirdiler ve saptılar. Nitekim, Tevrat onların Hz Muhammed‘e inanmalarına çağırıyor. Tevrat o zaman için geçerli idi. Hakkı batıldan ayırdığı için Furkan olarak adlandırıldı. Kur’an nazil olunca sahih Tevrat yoktu ve Kur’an Furkan olarak adlandırıldı. Bu nedenle, kıyamet gününe kadar hakkı batıldan ayıran yegane ölçü Kur’an kalacaktır.

“Musa kavmine demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize kötülük ettiniz. Onun için yaradanınıza tevbe edin de nefislerinizi (kötü duygularınızı) öldürün. Öyle yapmanız yaratıcınızın katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah tövbenizi kabul etmiş olur. Çünkü acıyıp tövbeleri kabul eden ancak O'dur.” (Bakara 54)

İsrailoğulları buzağıyı ilah edinince kendi kendilerine zulmetmiş oldular. Musa (as) onlara bunu bildirdi. Musa (as) kavmi için af isteyince Allah (cc) kendi kendilerini öldürürlerse onları affederim diye bildirdi. İsrailoğulları bu emre boyun eğdiler, birbirlerini öldürmeye başladılar. Birçok kimse öldürülünce Allah onları affetti. Öldürülen ve öldürenler affedildi. Çünkü, iki taraf Allah’ın emrine uydu. Eskiden, kavimler ve insanlar Allah’a isyan edince Allah onlara ağır azap indiriyordu. Tövbe edebilmeleri için Allah için büyük iş yapmalıydılar. Hz. Muhammed (sav) gönderilince cezalar hafifletildi ve Allah’ın affı daha süratli oldu. Hz. Muhammed’in ümmetine mensup olanların tövbesi ise, bir kimse pişmanlık duyacak, Allah’tan mağfiret dileyecek, bir daha o kötü ameli yapmayacağına dair Allah’a söz verecek ve salih amel yapacaktır. Ama, en büyük tövbe Allah’ın sözünü yükseltmek için öldürülmektir. İnsan Allah için kendini ölüme atıyor, ölüyor. Bu olay Müslümanları düşündürmelidir İsrailoğulları buzağıyı ilah edinince onların tövbesi ancak birbirlerinin öldürülmeleri ile gerçekleşmiştir. Allah bunu Musa (as)’ın şeriatına has kılmıştır.

Hz. Muhammed (as)’ın şeriatında insan buzağıyı ilah edinirse veya Yahudi, Hıristiyan, komünist, ateist olarak mürted olursa dine dönmesi için üç gün mühlet verilir. Tövbe edip Allah’ın dini olan İslam’a dönerse affedilir, Allah’ta onu affeder. Dine tekrar dönmezse öldürülür.

Musa (as) şeriatında insan tövbe etse kabul edilmezdi, öldürülmeliydi. Nitekim, dini korumak için metod, mürtedi tövbe etmezse  öldürmektir. İnsanların dini terk etmeleri için serbestlik verilirse din kalmaz, dine, Allah’a ve peygamberlere saldırı başlar. Batı Avrupa’da olduğu gibi, bir çok insan dinini terk etti veya dinin bazı inançlarını terk ettiler. Bu yalnız Hıristiyan dininin batıl olmasından kaynaklanmıyor, bununla beraber insanlara dini terk etme serbestliği verildiği içindir. Başka ifadeyle, din ve inanç hürriyeti verildiği içindir. Türkiye de din ve inanç hürriyeti bulunduğu için bir kısım insan laik, ateist veya mason oluyor.

Resulullah (sav) şöyle buyurdu; “Dini değiştireni öldürün.” Onun zamanında bazı kişiler mürted oldu. İslam devleti kurulduktan sonra onları öldürdü. Bu nedenle, bu hükmü uygulayan İslam devletidir. Ona ihtiyacımız var, dini ancak o korur.

 

"Raşidi Hilafet" İslam Fikrine Dayalı Siyasi Dergi