TÜRKİYE’NİN
AVRUPA BİRLİĞİ YOLUNA DEVAM ETMESİ İHANETTİR
15 Kasım
2000 tarihinde Avrupa Parlamentosu, Türkiye’ye karşı,
Ermeni soykırım maddesini resmen kabul etti. Buna rağmen
Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamentosu 22 Kasım 2000
tarihinde, Antalya’da toplanacak. İşte bu gibi
toplantılar neden ardı ardına yapılıyor? Bu
toplantıların yapılmasına Türkiye Devleti neden
müsaade ediyor? Bu toplantının yapılmasına kim izin
veriyor? Bu toplantıların Türkiye’ye her hangi bir
yararı veya faydası var mıdır?
İşte bütün
bu sorulara cevap verebilmek için önce Avrupa Birliğini
tanıyalım. Çünkü Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliğinin
çeşitli parlamenterlerini temsil eden bir siyasi kurumdur
ve üyeleri kafir olan insanlardan müteşekkildir.
Avrupa
Birliği ise: Çeşitli sömürgeci devletlerden meydana
gelmektedir. Dünyayı sömürmek için kendi aralarında
iktisadi, kültürel, siyasi ve askeri ittifaklar oluşturmuşlardır.
Çünkü sömürgeci devletler, İslam Hilafet devletinin
fetihlerini durdurabilmek için kendi harici siyasetlerinde,
devletler arası ittifaklara, siyasi tarihleri boyunca
başvurmuşlardır. Delillerimiz nedir? İşte haçlı
seferleri, işte birinci cihan harbi. Evet sömürgeci
devletler, kendilerinin dışında diğer devletleri sömürmek
için şöyle iki çeşit yol takip etmişlerdir:
1-Eğer sömürmek
istedikleri herhangi bir devleti mağlup edebilecek bir
orduya veya silahlı güce sahip ise, orayı tek başına
tehdit eder, orayı işgal eder ve o ülkenin iktisadı
kaynaklarını ele geçirir, halkını yoksullaştırır,
orayı diktatörce yönetir, her türlü zulmü ve işkenceyi
uygular, kendisini siyasal açıdan ilahlaştırır ve o
ülkenin halkını kendisine köle eder. Delilimiz nedir?
İşte Fransa’nın Afrika ülkelerinde ve Orta Doğuda
yaptıklarıdır. İşte İngiltere’nin Orta Doğuda,
Afrika’da ve Asya ülkelerinde yaptıklarıdır. İşte
Amerika Birleşik Devletlerinin Irak’a karşı
yaptıklarıdır. İşte İngiltere’nin 1948’de
kurdurmuş ve sonra Amerika’ya teslim etmiş olduğu
İsrail Devletidir.....
2- Eğer sömürgeci
olan bir devlet, işgal etmek istediği bir devleti mağlup
edebilecek bir güce sahip değilse, diğer sömürgeci
devletlerle, ortak hedeflerini gerçekleştirebilmek için,
hemen devletlerarası ittifaklara başvururlar ve çıkarları
zedelenince birbirlerinin aleyhinde harekete geçerler.
Delillerimiz nedir? İşte Amerika Birleşik Devleti,
İkinci cihan harbinden sonra İngiltere ve Fransa ile
ittifak kurarak Sovyetler Birliğine karşı dünya
siyasetini yürüttü ve 1961 yılında İngiltere’den ve
Fransa’dan vaz geçerek Sovyetler Birliği ile dünya
siyasetini yürütmeye başladı, ta ki Sovyetler Birliği
dağılınca ve Basra Körfezi savaşından sonra dünya
siyasetini tek başına, bir süper devlet olarak
yürütmeye başladı. Avrupa Birliğine gelince, o
şimdilik NATO kuvvetine karşı kendi kuvvetini, kendi
silahlı gücünü oluşturma peşindedir.
Evet, Avrupa
Birliğini, ikinci cihan harbinden sonra 1950’de Fransa
önermişti. Çünkü Amerika Birleşik Devleti, ikici cihan
harbinden galip çıkmıştı. Ve Avrupa topluluğu 1951
yılında şu sömürgeci devletlerden oluşmuştu: Fransa,
Belçika, Federal Almanya, Hollanda ve Lüksemburg. Daha
sonra 1973’de İngiltere, bu Avrupa Topluluğuna
katılmıştı. Ayrıca bu Avrupa Birliğine veya bu Avrupa
Topluluğuna başka devletlerde katılmışlardı. Mesala
Yunanistan, Avrupa Birliğine 01 Ocak 1981’de tam üye
olmuştu.
Türkiye’ye
gelince; O, Avrupa Topluluğu’na 1959’da başvuruda
bulunmuştu. Ancak Avrupa Topluluğu ile ortaklık
anlaşmasını veya Ankara anlaşmasını 1963’te
imzalamıştı ve Türkiye’nin şu üç aşamadan geçmesi
şart koşulmuştu:
1- Hazırlık
aşaması: Dönemi en az 5 yıl ve en çok 12 yıl idi.
2- Geçiş dönemi:
1974’de başlamıştı ve 22 yıl sürecekti.
3- Son
dönem: Halen bitmiş değildir. Çünkü Türkiye halen
Avrupa Birliğine tam
üye olamadı
ve önüne yol haritası çıkarıldı. Evet, Avrupa
Birliği bir Hristiyan kulübünün devletleri olarak,
Türkiye’den sevr antlaşmasının uygulanmasını
istemektedir.İşte bunun için Ermeni soykırım meselesi
aradan 85 yıl geçtikten sonra, önce Amerika Birleşik
Devletlerinin meclisinde görüşüldü, sonra Fransız
senatosunda kabul gördü, daha sonra 15 Kasım 2000
tarihinde Avrupa parlamentosunda kabul edildi ve Türkiye
raporuna eklendi. Böylece, bütün Avrupa Birliği, Ermeni
soykırım maddesini sırası ile kabul edeceklerdir. Zaten,
Türkiye- Avrupa Birliği karma parlamento komisyonunun eş
başkanı Daniel Cohn Bendit, kendisinin önerdiği Ermeni
soykırım maddesi için siyasi ufkunu şöyle dile getirdi:
“2004 yılında Türkiye’den aday olabilirim, eğer Türkiye
2004 yılına kadar tüm beklentileri yerine getirir ve
üyeliği elde etme başarısı gösterirse. Bende 2004 yılında
Türkiye’den politikacı olarak siyasete atılırım.” Böylece
Avrupa Birliği, Türkiye’yi param parça etmek istiyor.
Zaten beklentilerini kısa ve orta vadeli olarak yol
haritasında belirtmişti. Onun yol haritası, Türkiye’nin
hem dış siyasetini, hem de iç siyasetini alakadar
etmektedir. Hem askeri gücünü, hem de sivil gücünü
ilgilendirmektedir. Hem devletin sultasını, hem de halkın
bütünlüğü ile ilişkilendirilmektedir. Yani Türkiye’nin,
Avrupa Birliğine boyun eğmesi ve egemenliğinden vazgeçmesi
istenilmektedir. Kıbrıs’ın tamamı İslam ümmetine ait
olduğu halde, Avrupa Birliği Kıbrıs’ın tamamını
Rumlara verilmesini istemektedir. Türkiye’de Kürt
devleti ve Ermeni devleti kurulmasını istemektedir. Ve Ege’nin
Yunanistan’a verilmesi istenilmektedir ki, tekrar Bizans
İmparatorluğu ihya edilsin. Evet bütün bu şartların
ispatını 8 Kasım 2000 tarihinde Avrupa Birliği
tarafından yayınlanmış olan katılım ortaklığı
belgesinde görebiliriz. Ve onun esasını teşkil edende
Helsinki belgesidir. Helsinki belgesinin 4.cü maddesi işte
şöyledir: “Yunanistan ile ilişkilerin, Lahey Adalet
Divanına gidilmesi de dahil olmak üzere çözüm konusu
vardır” ve 9.cu maddesinde de şöyle geçiyor: “Kıbrıs’ta
çözüm ve her iki konuda da Türkiye’nin Tam üyelik
için yerine getirmesi gereken siyasi kriterler içinde yer
alır” sözü edilmektedir. Ayrıca bu paragrafta (kısa
ve orta vadeli önceliklerin belirleneceği söyleniyor.) Ve
bu öncelikler 8 Kasım 2000 tarihinde açıklanmıştır.
Ayrıca, Tavsiye mahiyetinde, Türkiye raporunu da yayınlandı.
İşte bu rapor Ermeni Soykırım maddesinde eklendi ve daha
neler ekleneceğini, yaşayanlar görebilir. Evet bütün bu
açıklamalardan sonra şunu da açıklamakta fayda mülahaza
etmekteyiz: 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşmasında,
Avrupa Topluluğuna tam üyelik için, ekonomik şartlara
bağlılık vardı. Yalnız, Avrupa Topluluğu ittifakında,
daha sonra çeşitli gelişmeler oldu. Şöyle ki:
Lüksemburg’da bu ekonomik şartların yanına siyasi
şartlarda ilave edildi. Çünkü Avrupa Topluluğu
kendisini, Maastricht ve Kopenhag anlaşmalarıyla yeniden
yapılandırmıştı. Ve sonra Avrupa’nın güvenliği
meselesinde görüşmeye başladı. Çünkü kendisinin de
dahil olduğu NATO kuvvetleri artık Amerika planına göre
hareket etmektedir. Bundan dolayı Avrupa Birliği, kendi
planına göre hareket edebilecek kendi silahlı
kuvvetlerini oluşturmak istemektedir. Ve Türk ordusunun
da, Avrupa ordusunun emrinde olmasını ayrıca
istemektedir. Çünkü katılım ortaklığı belgesinin
dışında, Avrupa Birliği Komisyonunun (Gelişmiş 2000
raporunda: Genel Kurmayın NATO ve AB standartlarına uygun
hale getirilmesi istenmektedir.) Yani, Türk ordusu NATO ve
Avrupa kuvvetleri için İslam dünyasında, İslam
ümmetine karşı savaşacaktır.
Evet, Avrupa
Birliğinin siyasal zihniyeti ve niyeti işte böyledir.
İslam'a ve İslam Hilafet devletine engel teşkil
etmektedir. İslam dünyasında bulunan bir çok devlet
yöneticilerini kendi planları için kullanmaktadır.
Filistin’de, Kıbrıs’ta, Keşmir’de, Bosna’da,
Kosava’da, Çeçenistan’da ve Azerbeycan’da
milyonlarca müslümanların kanları akıtılırken sesleri
hiç çıkmaz oldu. Zaten Allah-u Teala şöyle diyor:
“Hiç
şüphe yok ki kafirler, sizin için apaçık düşmanınızdır”(Nisa:101)
Türkiye
devletinin yöneticilerine gelince, artık onlar Avrupa
Birliğinin yol haritasına, katılım ortaklığı
belgesine ve raporlarına göre hareket etmekten
vazgeçsinler ve kendilerine karşı müslüman Türk halkını
ayaklandırmasınlar. Çünkü müslümanların sabrı
artık taşmak üzeredir.
Türkiye
devletinin yöneticileri artık Avrupa Birliğinin yol
haritasında yürümekten vazgeçsinler, Çünkü çağdaş
uygarlık düzeyinin üstüne çıkmanın yol haritası
ancak İslam Hilafet devletini yeniden kurmaktan geçer.
İşte o zaman Türkiye’de İslam hayatı yeniden
başlatılmış olur ve kalkınma yolunda hemen harekete geçer.
Çünkü kafir, sömürgeci Batı devletleri iki yüzyıldır
kendilerinin dışında olan hiçbir devleti kalkındırmış
değillerdir. Delilimiz nelerdir? İşte Latin Amerika
ülkeleri ve sömürgeci devletler tarafından yıllarca
işgal edilen diğer ülkelerdir. Zaten sömürgeci
devletlerden uygarlık veya kalkınma beklemek hayalden
başka bir şey değildir. Sömürgeci olan devlet,
kendisinden başkasının iyiliğini kesinlikle düşünmez
ve elde etmiş olduğu teknoloji kazanımlarının
üstünlüğünü başka bir devlete kaptırmaz. Onun için
kalkınmış olan devletlerin teknolojileri birbirlerinden
farklıdır. Delillerimiz nelerdir? İşte Amerika’nın
teknolojisi ve Rusya’nın teknolojisi. Böylece uygarlık
ve kalkınma peşinde koşan herhangi bir sömürgeci
devleti taklit etmek zaman kaybından başka bir şey
değildir.
Türkiye
devletinin yöneticileri artık kendi çağdaş uygarlık düzeyinin
üstüne çıkmanın yol haritasının ancak siyasal İslam
fikrinde olduğunu idrak etmeleri ve bunun için kesin
kanata varmaları gerekir. Çünkü siyasal İslam fikri,
İslam ümmetine, İslam Hilafet devletinin (Raşidi Hilafet
Devleti, Emevi Hilafet Devleti, Abbasi Hilafet Devleti ve
Osmanlı Hilafet Devleti) tarihi boyunca zillet ve taviz
vermek değil, şeref ve izzet kazandırmıştır. Yüce
Allah şöyle buyuruyor:
“Ey
iman edenler, Allah ve Resulü sizi, size hayat veren şeye
çağırdığında icabet edin” (Enfal:24)
|