Şu
anda İslâm dünyasında bulunan devletlerin hiçbirinin İslâm'ı
uygulamamalarına, -her ne kadar bazıları uyguladıklarını
iddia etseler de tam tersine yerleşik bir şekilde Kapitalizmi
uygulamalarına, İslâm ümmetinin bölünmüşlüğüne,
Hilâfetin yıkılışından önce ve sonra kâfirlerin çıkardığı
olaylara, başlarında; Müslümanların topraklarında batının
kurduğu küfür ortamlarını koruyan, batının çıkarlarına
hizmet eden ve nüfuzunu yerleştirmesine kolaylık gösteren, iç
ve dış siyasetlerinin tamamında batıdan gelen emirlere göre
hareket eden kâfirlerin uşakları olan idarecilerin bulunmasına
rağmen İslâm ümmeti, Hilâfet Devleti’nin yıkılması ile
sona ermedi ve ellili yılların başlarından itibaren İslâm'a
göre kalkınmanın metodunu anlamaya, İslâm'a göre hayatı
yeniden kurmaya ve İslâm ile dünyayı kurtarmayı özleyerek
çalışmaya hareket etmeye başladı. Ümmetin henüz kalkınmasını
tamamlamış olmamasına, uşak idareciler tarafından ümmete
uygulanan baskılara, zulümlere, cezalara, bu idarecilerin ümmet
üzerinde oluşturdukları baskı ve terör ortamlarına, ümmetin
küfrün ateşi altında çökmesi amacıyla halklarına karşı
bu idarecilerin kâfirlerin çizdiği planları uygulamalarına
rağmen başlarında Amerika olmak üzere kâfir batı, İslâm
Ümmetinin kalkınmasını tamamlamasından, Müslümanların tek
bir ümmet olarak yeniden hayat sahnesine dönmesinden, risaleti
yeniden dünyaya taşıyacak, beşeriyetin ulaştığı her türlü
medeni ve ilmi gelişmelere rağmen yeryüzünü güvenin ve
güvenliğin olmadığı bir ormana çeviren Kapitalizmin egemenliğinin
ve faydacı maddi değerlerinin ürünleri olan badirelerden, sıkıntılardan
kurtaracak tek bir Hilâfet Devleti’nin çatısı altında
yaşamalarından korkmaktadır.
|