SÜNNET-VAHY
İLİŞKİSİ VE PEYGAMBERLİĞİN VAKIASI
-3-
Bahaddin Yüksel
Hadis ve Sünnetin mânaları
Hadis; Arap dilinde; yeni
şey, sonradan olan, bir şeyin baş tarafı, haber ve söz
gibi mânalara gelmektedir. (1) Bu
kelimelerden müştak bazı
fiiller, haber vermek,
tebliğ
ve nakletmek gibi mânalarda
kullanılır. (2) Nitekim
Kur’anı Kerimdeki
bu mânada kullanılan bir ayette:
“Rabbinin nimetlerini de tahdis et (haber
ver)” (3)
Istılahî mânada ise hadis, umumiyetle Hz.
Peygamberin sözlerine denir. (4) Hadise
verilen bu mâna, muhtemelen
onun lügat mânasına da-yanılmış
olmasıdır. (5)
Kelimenin işaret ettiği mâna söz konusu olduğu zaman, İslam
alimleri arasında
bazı farklılıklar olmuştur. Buna göre muhaddisler hadisi;
Resulullah (as)’a nispet edilen her türlü söz, fiil, takrir
ve haller” şeklinde
tarif ederlerken, fakihler; “Resulullah
(as)’a nispet edilen söz, fiil ve takrirlerdir”
derler. (6) Bununla
beraber hadisi Resulullah (as)’a, ashabına ve tabiine nispet
edilen söz, fiil ve takrirler şeklinde tarif edenler de olmuştur.
(7) Son tarife göre hadis, haber
kelimesinin müteradifi iken (8), hadisçilerin tarifi de
sünnet ile müteradiftir. (9) Buna
göre haber hadisten daha şümullüdür. Diğer bazıları
ise, haberle hadis arasında
umum, husus, mutlak bulunduğunu söyleyerek
her bir hadisin haber olduğunu,
fakat her bir haberin hadis olamayacağını beyan
etmişlerdir. (10)
Haberle aynı mânada kullanılan eser; Resulullah (as), sahabe ve tabiinin söz,
fiil ve takrirleri olarak
tarif edilmiştir. (11)
Kur’an-ı Kerim’e kadim ve bunun zıddı olarak
da Hz. Peygamber (as)
Efendimizin sözlerine hadis denilmiştir.
(12) Bu mânada Hz. Ebu Bekir
(ra), vefatından sonra Nebi (as) için şöyle bir mersiyede
bulunmaktadır:
“Biz, senin bizi terk ettiğinden beri vahyi
kaybettik
(artık kesildi)
Ve Allah’tan gelen kelam artık bize veda
etti
Bize bıraktığın o kadim hariç
Ki onu çok şerefli sayfalar taşımaktadır.”
(13)
Hz. Ebu Bekir, bu mersiyesinde Kur’anı,
kadim olarak vasıflandırmaktadır.
Kur’anı Kerim’de hadis, çeşitli mânalarda
kullanılmaktadır:
“Bu
söze inanmayanların arkasından
üzülerek, neredeyse kendini mahvedeceksin.”
(14),
ayetinde “söz” olarak kullanılan hadis kelimesi;
“Resulüm,
Musa’nın haberi sana ulaştı mı?”
(15) ayetinde de “haber”
mânasında kullanılmıştır.
Yukarıda yapılan tarifler sadece nüans
farklarıyla birbirinden farklıdır. Bu yüzden hadis kelimesinin
mânasında İslam alimleri (nüans farklarını saymazsak)
ittifak etmişlerdir diyebiliriz. (16)
O halde hadis denildiği zaman aklımıza; Hz. Peygamberden
nakledilen bir söz, yahut bir fiili yahutta bir takriri aklımıza
gelmelidir. (17)
Sünnet; Arapça “Senne” kökünden gelen
sünnet kelimesinin, gerek
İslam öncesi, gerek İslam sonrası dönemde bu kökün çeşitli
türevlerinin
yüze yakın kullanılış şekli bulunmaktadır. “Bir şeyi
sivriltmek, parlatmak, aşırı yemek, otlatmak,
yüz, suret, dövmek, gidişat, adet, tabiat, yöntem, işlek ve
bu sebeple çiğnenmiş, belirginleşmiş yol, düz dosdoğru
yol” bu kullanımlardan
bazılarıdır. (18) Bununla beraber lügatte en çok kullanılan
mânaları; “adet, yol, gidişat”tır. (19) Sünnet,
güzel adet ve yol mânasına gelebileceği
gibi, kötü adet ve yol mânasına da gelebilir.
(20) Arap lügatında sünnet, İslam öncesinde mutlak anlamda,
adet edinilmiş yola denirdi. “Güzel gidişat”
veya “kötü gidişat” şeklinde iki türlü kullanılırdı.
Nitekim Hz. Muhammed (sav) de bu kelimeyi aynı şekilde
kullanmıştır. (21)
Hz. Peygamber Efendimizin şu iki hadisi bu mânalar için çok
güzel örnektir: “Kim
ki İslam’da güzel bir çığır açarsa ona, hem onun hem de
kendisinden sonraki amel edenlerin sevabı kadar ecir vardır.
Amel edenlerin ecirlerinden de bir eksilme olmaz.
Ve kim de İslam’da kötü bir çığır açarsa, hem kendisinin
hem de kendisinden sonra
amel edenlerin günahı kadar günah vardır. Amel edenlerin
günahından da bir eksilme olmaz.” (22)
“Sizden öncekileri karış
karış ve kulaç kulaç takip
edeceksiniz, onlar bir kertenkele deliğine girseler
bile siz onları takip edeceksiniz.”
Onlar Yahudi ve Hıristiyanlar mı ? dedik, Allah’ın Resulü;
“Ya kimdir!” dedi. (23)
Sünnet Arapça deyimlerde şöyle kullanılmıştır:
“Sennül ibili”
(deveyi güzel gütmek), “Sennül maiyau” (akmaya devam
etmek) gibi. (24)
Sünnetin ıstılah mânası çeşitli ilim
dallarına
göre farklılık arzetmektedir.
1- Hadisçilerin tarifi: Şer-i bir hüküm ifade
etsin veya etmesin Hz. Peygamber (sav)’den nakledilen
söz, fiil ve takrirlerdir. Yaratılış ve ahlak özelliklerini
de içeren bu tarif, bi-setin öncesine
ait haberleri de içine alır. (25) Sünnet
bu mânasıyla hadise müteradiftir. (26)
2- Fıkıh usulcülerinin tanımı: Hz. Peygamber
(as)’dan Kur’an dışında rivayet edilen ve şer-i bir hüküm
ifade eden her söz, fiil ve takrirlere sünnet denir. (27)
3- Fıkıh alimlerinin tanımı: Farz ve vacip
olmamak kaydıyla Hz. Peygamber (as)’dan nakledilen sünnetlerdir.
(28) İşte buradan da anlaşılıyor ki usulü fıkıh alimlerinin
sünnet tariflerinin arasındaki fark;
1- Usulü fıkıh alimlerine göre sünnet
şer-i bir hükmün delilidir.
2- Fıkıh alimlerine göre ise sünnet bizzat
hükmün kendisidir. (29)
Sünnet fıkıhçılara göre bazen, bidat karşılığı
kullanılır. (30) Bidat ile kastedilen, itikat
ve ibadetlerde sonradan ihdas edilen şeydir. “Falan kişi sünnet
üzeredir” veya “falan
kişi bidat üzeredir”
şeklinde kullanımları
olmuştur. Efendimiz (as), dinde bidatin merdud olduğunu beyan etmiştir:
“Kim bizim bu dinimizden olmayan şeyi
ihdas ederse o ret olunur.” (32)
Sünneti sahabenin söz ve fiillerine de teşmil
edenler olmuştur. (33) Aslında
sünnet denince
ıstılah olarak; Hz. Peygamber Efendimizden menkul haberler aklımıza
geliyorsa da, bu ıstılah mânasından uzak, lügat mânasında
sahabenin söz ve fiillerine de sünnet diyenler, Resulullahın
şu sözünü nazarı itibara
almışlardır: “Size benim ve raşid halifelerimin sünnetine
sarılmak düşer.”
(34) Görüldüğü gibi
Resulullah (sav) kendi söz, fiil ve takrirlerine sünnet derken,
sahabelerinkine
de sünnet ismini vermektedir. Bütün bu tariflere dikkat edecek
olursak İslam alimlerince
hadis ve sünnet aşağı-yukarı aynı mânada kullanılmaktadır.
Şurasını da hatırdan uzak tutmamak gerekir
ki hadisin, sünnetin müteradifi olarak kazanmış olduğu bu mânanın
tarihi, Hz. Peygamberin hayatta bulunduğu devreye kadar iner.
Mesela; meşhur sahabe Ebu Hureyye tarafından sorulan bir soruya
Hz. Peygamberin vermiş olduğu cevapta geçen hadis kelimesi
bunun en açık delilini teşkil eder. Ebu Hureyye bu sualinde şöyle
demiştir:
“Kıyamet günü senin şefâatine nail olacak
en mesut kimdir ya Resulullah?” Hz. Peygamber,
Ebu Hureyye’nin bu sualine şu cevabı vermiştir: “Senin
hadise karşı olan iştiyakını bildiğim
için, bu hadis hakkında hiç kimsenin bana senden evvel sual
sormayacağını tahmin ediyordum.
Kıyamet günü benim şefâatıma nail olacak en mesut kimse “La
ilahe İllallah” diyen kimsedir.”
(36)
Hadis tarihinde, hadise karşı büyük tutkusuyla
şöhret kazanmış Ebu Hureyye’nin bu tutumu bizzat Hz.
Peygamber tarafından teyit edilirken
hadis lafzının herhangi bir izahtan uzak olarak zikredilmesi
onun, Hz. Peygambere has mânayı daha İslam’ın ilk günlerinde
kazanmış olduğunun açık delilidir.
Keza bazı sahabenin Hz. Peygambere başvurarak
hadis yazmak için izin istemeleri
(36), yahut işittikleri hadisleri hıfzedemediklerini söyleyerek
hafızalarından şikayet eden bazı sahabeye
Hz: Peygamberin hadis yazmaları tavsiyesinde
bulunması (37) ile ilgili haberlerde, hadis lafzının delalet
ettiği mâna, biraz önce işaret ettiğimiz mânanın
aynıdır. Yani hadis, Hz. Peygamberin söz, fiil ve takrir
olarak rivayet edilen sünnetin hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak
kadar
kusursuz, tam bir karşılığıdır. (36)
Bazı araştırmacılar, sünnet kelimesi hakkında,
İsrailiyyat rivayetlerin mecmuu olan “mişna” kelimesinin
Arapçalaşması sonucunda oluştuğunu iddia ederler. Rauf
Çelebi, buna güzel bir reddiye yazar ve adet, gelenekler bakımından,
aile nizamı bakımından, dini ayinler bakımından ve bu
kelimeyi ashabın, hatta Resulullahın ve
hatta Allah (cc)’nun ta
önceden kullanmış olmaları açısından bu iddiayı
reddeder. (39)
Özet olarak söyleyecek olursak sünnet, “Peygamberimizin
yapılmasını emrettiği yahut
takip edilmesini mendub saydığı şeylerdir.”
(40)
Kaynaklar
-
1-Ali Osman Koçkuzu (Hadis ilimleri ve
hadis tarihi s. 13
-
2-Talat Koçyiğit (Hadis Tarihi s. 9)
-
3-Duhâ 11
-
4-Şerhul Menar fi Usulü İbn Melek s. 205,
Nurul Envar min Keşfil Menar c.2 s.2,
-
5-Şerhul Menar s.205, Nurul Envar c.2 s.2,
Ali Tokarı (Delil Olma Yönünden Sünnet,
s.1)
-
6-Abdullah
Aydınlı (Hadis Istılahları Sözlüğü s.63)
-
7-age. s. 63, Koçyiğit (Hadis Tarihi s.10),
Tecridi Sarih c. 1 s. 7
-
8- Tecridi Sarih c. 1 s. 7, Muhammed el-Hatip
el-Accac (ez-Sünnetü Kablet Tedvin s.20)
-
9- Koçyiğit age. s.10
-
10-age. s.10, Tecridi Sarih c. 1 s. 7
-
11-Aydınlı age. s. 54
-
12-Koçkuzu age. s.14
-
13-İbn Arabi (Ahkamul Kur’an c.4 s1739)
-
14-Kehf 6
-
15-Taha 9 Nesefi, bu ayetteki “hadis”
kelimesini “haber” anlamında tefsir etmiştir. Bkz.
Medarikut Tenzil ve Hakaikut Tevil c.3 s.49, Haber mânasına
gelen diğer ayetler için
bkz. Naziat 15, Zariyat 24, Buruç 17, Gaşiye 1
-
16-Tekrarı age. s.10
-
17- Koçyiğit age. s.10
-
18-M. Hayri Kırbaşoğlu (İslam Düşüncesinde
Sünnet s.60)
-
19-Abdulgani Abdülhalık (Hucciyyetü Sünne
s.45), Accac s.14
-
20-Abdulgani age. s.45, Accac age. s.14
-
21-Rauf Çelebi (es Sünnetül İslamiyyetü
Beyne İsbatil Fahimi ve Refdil Cahilin s.29
-
22-Müslim (terc) c.2 s.705, benzer
rivayetler için bkz. Müslim (İlim 5), Nesei (zekat
5), Ibn Hanbel (Müsned 1/783,430,433
-
23-Buhari ve Müslim, Ebu Said el-Hudriden rivayet
etmişlerdir.
-
24-Rauf age. s.30
-
25-Accac age. s.16, Tecridi sarih c.1 s.8,
Nurul Envar c.2 s.2, Şerhul Menar s.205, Muhammed Ebe Zehra
(Usulü Fıkıh) s.105, Aydınlı age. s.140
-
26-Accac age. s.16, Tecrid c.1 s.8
-
27-Accac age. s.16, Aydınlı age.
s.140
-
28-Accac age. s.18,
-
29-Rauf age. s.32
-
30-Accac 38, Şatıbî el-Muvafakat s.1-4, Kırbaşoğlu
bu tarifin kelamcılara ait olduğunu
söyler. Age. s.62
-
31-Müslim
-
32-Müslim
-
33-Nurul Envar c.2 s.2, Şerhul Menar s.205,
Şatıbî c.4 s.2
-
34-Ebu Davud ve Tirmizi rivayet
etmişlerdir.
-
35-Bkz. El-Buhari c.1 s.33 (alıntından
naklen)
-
36-Bu konuda gelen haberler için bkz.
El-Hatib Bağdadi (Takyidul İlim s.74-82 (naklen))
-
37-Aynı yer s.65-67 (naklen)
-
38-Koçyiğit s.10-11
-
39-Rauf s.32-36
-
40-Koçkuzu, Rivayet İlimlerinden Haberi
Vahitlerin İtikadi ve
Teşrî Yönlerinden Değeri s.22
Devamı gelecek sayıda

|