Allah’u Teala, İsrailoğullarından indirdiği
Tevrat’ı uygulamalarını istedi. Hem de kuvvetli
şekilde ona sımsıkı sarılmaları şartı ile. Bunun
için onlardan söz ve ahd aldı. Bu ahdı alırken
üzerlerine Tur dağını kaldırdı. Başka bir sürede yüce Allah
(cc) şöyle buyurmuştur:
Burada Allah (cc) onlara tehdit göndermektedir. Eğer,
sözünüze sadık olmazsanız ve sımsıkı şekilde ve bütün
gücünüzle size verilene, Allah’ın sözlerini
yerine getirmez iseniz bu dağ sizin üzerinize düşürülecektir.
Çünkü, Allah (cc)’a söz veren kimse sözü yerine getirecektir,
yoksa Allah’ın azabını hak etmiş
olur. Allah (cc)’a verilen söz ise iman ve onun gereğince amel
etmektir. Kim derse Allah’a, Resulüne, Kitabına ve kıyamet gününe
inandım
derse, Allah’a söz vermiş oldu. Öyleyse, bu imanın gereğince amel
etmek zorundadır. Allah’ın Resulüne
indirdiğine sımsıkı bağlanacak ve kitap içinde geçen bütün
emirlere uyacak
ve bütün nehiylerden uzak kalacaktır ve hep Allah
(cc)’nun azabını hatırlayacaktır. Kıyamet
gününde hesaba çekilecek ve sonu ya cennet ya
cehennem olacaktır. O hayat (ahiret hayatı) ebedidir. Dünya hayatı
ise geçicidir. Bu şekilde
insan takvalı olur. Hep aklında bu imanı tutarsa,
Allah’tan korkar ve dünyada ne kadar kazanırsa kazansın dünya
hayatının geçici olduğu,
ahiret hayatının ise sonunun sınırsız ebedi
olduğu hakikatını sürekli düşünecektir. Ancak İnsan bu dünyada
hep yaşamak ister, bunun için kendini korumaya çalışır, fakat eceli
gelince gider. Buna karşı en ufak bir şey yapamaz,
çünkü buna gücü yetmez.
İsrailoğulları gevşeklik gösterdiler, Allah’ın
emirlerine sımsıkı bağlanmadılar, daha önce gösterdiğimiz gibi
Allah (cc)’a isyan ettiler,
Allah (cc) onlara azap indirdi sonra onlara rahmetini indirdi. Yani,
onları affetti ve kurtardı.
Allah’ın fazlı, insanların bir iyilik yaptıklarından
dolayı değil, Allah’tan insanlara bir fazlalık, bir ziyadedir.
Yoksa onlar bunu
hak etmiyorlar. Burada ki rahmet, onları azaptan kurtarmaktır. Yoksa,
kıyamet gününe
kadar hep hüsranda kalırlardı. Burada
Allah (cc) insanlara bir fırsat veriyor ki tövbe
etsinler ve verdikleri sözü hatırlayıp, ona tekrar bağlansınlar.
Kitapta geçenleri tekrar tekrar hatırlasınlar ki takvalı
olabilsinler. Zira, insanlar bazen saparlar veya isyan ederler. Allah
(cc) onlara geçici ve hatırlatıcı bir azap indiriyor
ki dinlerine tekrar sımsıkı bağlansınlar ve davetini
taşısınlar. Allah (cc) İsrailoğullarına karşı defalarca böyle
davrandı. Öyle olmasaydı,
o kavmi helak ederdi de, bir daha tövbe etmek için fırsat bile
bulamazlardı.
Allah (cc) bunu İslam ümmetine de uygulamaktadır.
İslam ümmeti dinine bağlılıklarında
gevşeklik gösterip, davasını ihmal ettikçe ve dünyaya fazla meyil
gösterdikçe geçici azaba müstahak olacaklardır. Endülüs’te
Müslümanlar dünyayı; müzik, şarkı, eğlence, güzel bine tesis
etmek, lezzetli şeyleri elde etmek için fazla meyil gösterince,
bölününce, her bölgede ve her şehirde sanki ayrı devlet olunca,
cihadı ve daveti ihmal edince kafir olan, Hıristiyan
vahşi İspanyolları saldırttı. Çünkü, kafirler
bu fırsatı bekliyorlardı. Abbasilerin son dönemlerinde
Müslümanlar, cihadı ve daveti ihmal
edince, vilayette valiler bağımsızca hareket
etmeye ve sadece ismen halifeye bağlı kalınca Allah (cc) onlara
vahşi Haçlıları saldırttı,
akabinde vahşi Moğolları saldırttı. Haçlılar Kudüs’te o kadar
büyük vahşet yaptılar ki kendilerinin anlattıklarına göre atlarını
kan gölüne
sokuyorlardı kan atların dizlerine kadar çıkıyordu ve at üzerinde
ki vahşi atlı kahkaha atıyor ve zehir olan içki kadehini havaya kaldırıyordu.
Vahşi Moğollar
ise, Bağdat’ı yıktılar, Müslümanların yazdıkları eserleri
Dicle nehrine
attılar, mürekkepten dolayı nehir sim siyah oldu. İspanyolların
vahşeti hiç anlatılamaz. Bu azaplardan sonra Müslümanlar dinlerine
döndüler,
ona sımsıkı bağlandılar, cihadı ve daveti tekrar başlattılar. Haçlıları
ve Moğolları yenilgiye
uğrattılar. Ondan sonra, Avrupa’da fetihleri
başlattılar. Osmanlı Devletinin ikinci döneminde
(1700’lerden itibaren) daveti ve cihadı ihmal
edince Allah (cc) kafirleri Müslümanlara
musallat kıldı. Ruslar bir taraftan Kırım’ı işgal ederlerken,
diğer taraftan İngilizler Hindistan’ı,
Fransızlar da Mısır’ı ve ondan sonra Cezayir’i, Hollandalılar
ise Endonezya’yı işgal etti.
Bütün Avrupalılar yeni haçlı savaşı açıyorlar
ve İslam memleketlerini tek tek işgal ediliyorlardı.
1918’de Hilafet Başkenti olan İstanbul’u ve aynı senede Müslümanların
gelin tacı sayılan Kudüs’ü tekrar işgal edinceye kadar yeni haçlıların
saldırıları devam etti ve Hilafeti yıktılar. Böylelikle
İslam dinini devletten ve toplum hayatından
uzaklaştırdılar. Küfür olan Laik sistemleri kurdukları yeni rejimleri
yerleştirdiler. Osmanlı
devleti son döneminde değişik fetvalar adı altında Batıdan küfür
kanunları
ithal ederek uyguladı. Faiz sistemi, bankalar, ceza kanunları,
demokrasi, mahkemeleri
bölmek v.s bu sebeple de cihadı ve daveti
ihmal ettiği için yıkıldı. Kafirler bir zındığı hazırladılar
ki, onun vasıtasıyla Hilafeti yıktırıp, devletten ve toplumdan
koparttılar.
Şimdi ise Müslümanlar devlette ve toplumda İslam’ı
uygulamadıkları, bölündükleri, milliyetçi oldukları, cihad
etmedikleri, İslam davetini yüklenmedikleri, zalimlere karşı gelmedikleri
ve küfür rejimlerine boyun eğdikleri için, üzerlerinden azap ve
belalar hiç eksik olmuyor.
Zelzeleler, depremler, fakirlik, açlık,
sıkıntılar, bölünmeler, kafirlerin saldırıları, Bosna ve Kosova’da
vahşi Sırplar, Kafkaslarda Ruslar
ve Ermeniler, Filistin’de Yahudiler, Hindistan’da Hindular, Buma’da
Budistler v.s.
Umulur ki Müslümanlar Allah (cc)’a dönerler,
tekrar sımsıkı şekilde dinlerine bağlanırlar, İslam’ı tekrar
devlette ve toplumda uygularlar,
tek İslam devleti çatısı altında bir vûcud olurlar,
daveti yüklenirler ve bütün dünyayı fethetmek
için devlet yoluyla cihadı başlatırlar. O zaman
Allah (cc) onları kurtarır ve felaha kavuşturur.

"Cumartesi günü sizden
Allah’ın emrine isyan edenlerin ne duruma düştüklerini bildiniz
onlara birer alçak maymunlar olun dedik (oluverdiler). Onlara
öyle ceza verdik ki bu ceza etrafta bulunanlara ve ondan sonra
gelenlere bir ibret olsun. Aynı anda
takvalılar için bir öğüt (hatırlatma) olsun."
(Bakara 65-6) |
Allah’u Teala İsrailoğulları için cumartesi
gününü kutsal bir gün olarak kılmıştır. O günde çalışmak
veya balık avlamak yasaklandı. Bu halkı imtihan etmek için cumartesi
gününde balıklar ve yunus balıkları bolca geliyordu.
Diğer günlerde yunus balıkları hiç gelmiyordu. Çıkarcılık
onlara galip geldi ve şöyle yapmaya başladılar: Cuma ile cumartesiyi
birbirine bağlayan
gecede ağları ve diğer av aletlerini
kuruyorlardı ve pazar gününde gidiyorlar ağlarına
düşen balıkları alıyorlardı. Hem bunlardan yiyorlar hem de arta
kalanı satıyorlardı. Onlardan
bir takım müminler onları nehyetmeye başladılar. Onlar bu müminlere
şöyle derler “biz cumartesi günü avlanmıyoruz,
Pazar gününde bunları aldık” bir
takım müminler onlara dedi ki “ama bu avlar ağlarınızda cumartesi
gününde gerçekleşti”. Bu şekilde bir
takım takvalılar ile denize yakın olan
köyde oturanlar arasında tartışmalar sürüyordu. Onlardan
bir grup dedi ki “bırakın bu insanları,
artık onlara nasihat vermeyin, çünkü,
Allah (cc) onları helak edecek veya şiddetli azaba uğratacaktır”.
Bununla ilgili ayeti kerimelerdeki açıklama şöyledir:

"Onlara, deniz kıyısında
bulunan şehir halkının durumunu sor. Hani onlar cumartesi
gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı.
Çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak
akın akın onlara
gelirdi, cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi.
İşte böylece biz, yoldan çıkmalarından
dolayı onları imtihan ediyorduk.İçlerinden bir topluluk:
"Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği
bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?" dedi. (Öğüt
verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de
sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz). Onlar kendilerine yapılan
uyarıları unutunca, biz de kötülükten men edenleri kurtardık,
zulmedenleri de yapmakta oldukları kötülüklerden ötürü
şiddetli bir azap
ile yakaladık." (Araf 163-4-5)
|
İsrailoğulları Allah’ın bu emrine ve nehyine
muhalefet ettiklerinden dolayı bunların
akıbetini beyan ediyor. Bununla beraber Allah (cc) kendisine isyan
edenlerin böylece akıbetlerini bildiriyor ki, diğerleri Allah’a isyan
etmekten sakınsınlar da öncekilere müstahak
olan azap kendilerine müstahak olmasın.
Allah’u Teala insanlara bazı
cazibeli ve faydalı şeyleri yasaklıyor ki onların kendisine
isyan edip etmeyeceklerini ortaya çıkartmakla imtihan etsin. Balık
faydalı ve karlı bir şeydir. İsrailoğulları başka günlerde pek
balık bulamıyorlardı.
Bir hile yaptılar. Allah (cc) bu nedenle
ceza verdi. Osmanlı devletinin son yetmiş
sene içerisinde zaruret,
maslahat ve şartlar bahane gösterilerek Şeriata karşı değişik hileler
yaptılar. Allah (cc) bu nedenle devleti
facirlerin elleriyle yıktırdı. Şimdiye kadar Müslümanların bir
kısmı bu hileleri kullanmaktadır.
Faizi yiyorlar, demokrasiyi savunuyorlar, zalimlerin hükümetlerine
katılıyorlar v.s bu nedenle, başlarına birer ceza olarak bunca musibetler
gelmektedir.
Buna göre, daveti taşıyan kimseler, insanlar
kendilerine icabet etmezse ümitsizliğe kapılmasınlar
ve bıkmasınlar. Önemli olan kendilerine düşen görev ve sorumluluğu
idrak edip, bu bilinçte
gücü nispetince çalışmaktır. Diğer insanların
buna icabet etmemelerinden dolayı kendilerinin
ayrıca bir sorumlulukları ve günah yoktur. Kıyamet gününde Allah
(cc) karşısında sorumlu olmazlar. İsrailoğulları arasında
daveti yüklenenler azaptan
kurtuldu. Bu gün daveti yüklenenler marufu emredip
ve münkeri nehy edince Allah (cc) onları kurtarır. Allah (cc)’a
isyan edenlerden etkilenmesinler.
Çünkü isyan edenlerin sonu hüsran. Allah (cc)
kafirlere ve isyan edenlere belirli mühlet verir. Fakat buna rağmen tövbe
etmezler ve İslama yönelmezler ise onlara ceza vermeyi asla ihmal
etmez.
