Bu Bir Cezadır!
Kemal Derviş adlı kurtarıcı (!) ekonomik
programı açıkladı, IMF Avrupa bölüm başkanı Michael
Deppler hazine müsteşarlığında bunun ayrıntılarını
anlattı. Zaten, arada pek fark yok, birinin ismi yerli ise
diğeri yabancı isme sahiptir. İkiside IMF’nin
temsilcileridir. Program açıklanırken
Türkiye’nin memurlarının fakirlik sınırı standartlarına
dayandığı bilinmektedir. Memurlar gibi işçilerinde çoğu
fakirdir. Böylece halkın çoğu fakir sayılır. Belli bir zümre
refah içerisinde yaşarken, diğer zümre açlık seviyesinde
kıvranmaktadır.
Bu da deprem gibi bir azaptır. Zira 17 Ağustos depreminde on
binler zarar görürken, bu son krizden Türkiye’nin tamamı
etkilenmiştir.
Turabi John Grank’la Anlaşıyor!
Hasan Turabi Türkiye’de Müslümanlar arasında
İslamcı olarak tanınan birisidir. Turabi, 20.02.2001’de Güney
Sudanı ayırtmak için çalışan Hıristiyan bir komutan John
olan Grank’la ortak çalışma yapmak için sözleşme
yapmıştır. Sudan Cumhurbaşkanı
onu tutukladı. Oysa, 1989’da (Ömer Beşir’in darbesinden geçen
seneye kadar) Ömer Beşir’in ortağı idi. Ömer
Beşir Turabi’yi kullanmaya
çalışıyordu. Turabi’de Ömer Beşir’den istifade ediyordu.
Turabi Ömer Beşir’in liderliğinde
Sudan’da şeriatı uyguladığını iddia ediyordu. Bugün ise,
tersini söylemektedir. Turabi’nin
son demeci şöyle: “Ömer Beşir Allah’ın
dinini yok ederek Batıyı ve Arap yöneticilerini
mutlu etmek istiyor.”
Ömer Beşir’in darbesinden önce Mehdiyle ve
daha öncede Suvar-ed
Dahheb ile beraber idi. 1986’ya kadar devrik Cafer Numeyri’nin
yanındaydı,
hatta Numeyri’yi o kadar
övüyordu ki, Müslümanların Halifesi
olarak gösterdi. Turabi, 1964’ten 80’e kadar Sudan’daki
İhvanı Müslim’in
lideri idi. Sonra “Milli Arap İslam cephesini”
kurdu ve bu şekilde değişkenliğini gösterdi.
Ömer Beşir Amerika’nın adamıdır. Turabi
10 sene bununla çalışmış ise de siyasi yönü başka idi.
İngilizlerin üssü olan Katar ona sahip çıktı,
onu savundu ve onu Ömer Beşir ile barıştırmak için çalıştı.
Katar’ın Dışişleri Bakanı Sudana bunun için gitti. BBC
radyosu ve İnternet sayfası
hep Turabi’yi şirin gösterdi. Turabi İngiliz ajanı olan
Saddam’ı destekledi.
Turabi siyaseti bir meslek olarak edinmiştir.
Kendi çıkarlarını düşünür ve değişik çevrelerle
ittifak yapar ve çalışır. Şeriatı uygulayarak veya Şeriata
dayanarak hareket etmez. Zira, Şeriat John
Grank’la iş birlik yapmayı yasaklar. Zalim Sudan yöneticileriyle
onların hükümetlerinde yer alınmasını yasaklar. İslam’la
Arap milliyetçiliğini karıştırıp bir cephenin kurulmasını
yasaklar.
Mescid-i Emevi’de Vatikan Papazı
Gelecek mayıs ayında
Vatikan Papazı Suriye’yi ziyaret edecek ve Emeviler döneminde
tesis edilen ve Şam’da bulunan Mescid-i Emevi de Hıristiyan
ayini yapacaktır. Aynı anda, Suriye müftüsü olan Ahmed
Kattaru’nun imamlığında
Müslümanlar cemaat halinde namaz kılacaktır.
Suriye rejimi böyle bir
cinayet işlemektedir. Papazların camileri kirletmesine müsaade
ediyor, cami içerisinde şirki ilan etmeye yardımcı oluyor,
ayin yaptırıyor ve Allah’tan korkmayan müftü Ahmed Kattaru’ya
bu şirk olayın yanında
tevhidi namazı kıldırtıyor. Böylece, Şirk ve Tevhid birleşmiş,
diyalog sağlanmış olacak!
Hıristiyanların iddiası, bu ünlü cami 1300
sene önce Yusuf Mamede’nin kilisesi
idi. Halife Valid bin Abdulmalik tarafından camiye
çevrildi. Cami olmadan önce putperestlerin mabedi idi.
Bu Hıristiyanların maksatları ise, şirk
dinlerini Tevhid dinin yanına koyup eşit hale getirmektir.
Bu camiyi tekrar kiliseye çevirmeye yönelik
bir adımdır. Ayasofya’da yapıldığı gibi. Kafir Kemalistler
1939’da Ayasofya’yı camiden müzeye çevirdiler ve halen
müzedir. Hıristiyanların
şirk resimlerini belirgin şekilde yeniden ortaya çıkardılar.
1979’da Vatikan papazı orayı ziyaret edip Ayasofya caminin
içinde şirki duyurarak ayin yapmıştır. Kafir Suriye rejimi,
kafir Kemalist rejimini örnek ediniyor!
İki memlekette Allah’tan korkmayıp yöneticilerden korkan,
dünyacı, paracı ve koltukçu hocalar
ve müftüler din adına bu kafir rejimlere fetva veriyorlar ve
batıl fetvaları da uyguluyorlar.
Amerika İle Avrupa Arasındaki Et Savaşı.
Avrupa’nın bazı memleketlerinde
hayvanlarda bazı hastalıklar belirlendi.
Bu hastalıklar insanı etkileyip etkilenmediği tam tespit edilmemiştir.
Fakat, bunun siyasi boyutunun var olduğunu
vurgulamak istiyoruz:
Amerika, Avrupa’ya et ihraç etmek istedi.
Avrupa devletleri bunu kabul etmedi. Bu nedenle,
ABD Avrupa’ya savaş açtı. İngiltere, Afrika ve Asya’da çıkarlarını
korumak için Avrupa’ya karşı Amerika yanında yer alır.
Çünkü, İngiltere için en önemli şey Afrika ve Asya’daki müstemlekelerini
korumaktır. İngiltere Amerika
ile beraber hareket edince Amerika
İngiltere’nin müstemlekelerine saldırısını
hafifletecektir. Bu hesaplara
göre, İngiltere Amerika’dan eti ithal etmeyi kabul
etti. Bundan zarar gören çiftçilerdir ve halklarıdır.
Kapitalistler kazanır. Çiftçiler feryat
ediyor. Hayvanları yok ediliyor. Kapitalist
rejimin kendi halklarını
ezdiğini böylece bir kere daha görmüş oluyoruz. Ayrıca
hayvanlara verdikleri besin pisliklerden ibarettir. Amaçları insan
sağlığı değil, kârı düşünmektir.
Onlara Göre Putlar İnsanlardan Değerlidir!
Afganistan’da Müslümanlar
putları parçalayınca
kafirler kıyameti koparttılar. Ama, üç milyon insanın açlıktan
öleceklerine dair haberi duymamazlıktan gelirler. Afganistan’a
önce Rusya’yı çağırttılar, onları Müslümanların
kanlarıyla yenilgiye uğrattılar.
Ruslar orada, Çeçenistan’da ve bir çok Müslüman memleketinde
çok cami yıktılar. Aynı şekilde Sırplar
Bosna’da ve Kosova’da, Hindular Hindistan ve Keşmir’de,
Filistin’de ise Yahudiler bir çok cami yıktılar. Batılılar
ve BM’ler hiç bu meselelerle
böyle ilgilenmediler. Ama Afganistan’da
bir kaç put yıkılmak istenince hemen harekete geçtiler. Ayrıca,
Afganistan’da Budist yoktur. Bu girişimden
Taliban’ın siyasi hedefi vardır. Kendisine
dünyanın ilgisini çekerek varlığını ispatlamaya çalışıyor.
Bu ayrı bir husustur. Daha ilginç olanı “İslam Ülkeler
Konferansı Örgütünün”
kafirler hesabına Taliban’ın bu putları
yıkmaması için bir heyet oluşturmasıdır. Bu Müslümanlar
(!) kafirler hesabına şirk sembolleri yıkmamak için Afganistan’a
gönderiliyor. Aralarında
Yusuf Kar-davi adlı bir hoca bulunuyor.
Afganistan’ın iç sorununu çözmek için gitmiyor, aksine şirkin
sembollerini korumak için gidiyorlar. Bunlar ihanet
batağına boğazlarına kadar battılar!
Cezayir’de Askerlerin İtirafı
27/2/2001 tarihinde “Hür
Subaylar Hareketi” adlı bir grup Cezayirli askerler işlenen katliamlar
hakkında bir bildiri yayınladılar. Bu bildiride
şunlara yer verildi:
“Cezayir ordusu
tarafından Müslümanlara karşı katliamlar düzenlenmiştir.
Ayrıca yapılan bu katliamları İslami grupların gerçekleştirdiği
iddia edilmiştir. En son olayda Müslümanlara karşı cinayet
işlemeyi reddeden 47 asker hapsedilerek
ağır işkencelere maruz kalmışlardır. Ayrıca aynı sebepten
dolayı iki general idam edilmiştir.
İddiada ordu komutanlarınca Müslümanlara
mal edilen bu cinayetleri işlemeleri için askerler
üzerinde baskı uygulanmakta ve verilen emirler doğrultusunda
katliamlar yerine getirilmektedir.”
ifadesine yer verildi.
Bu iddia üzerine bir açıklama yapan Cezayir
Genel Kurmay Başkanı Muhammed
al-Ammari; “Bu subayların asker içerisinde
kargaşa çıkarmak istedikleri”
doğrultusunda bir açıklamada
bulundu. Fakat bildiride geçen katliamlar ve içeriği konusuna
değinmedi. Buda gösteriyor
ki; düzenli işlenen bu katliamlar askerler tarafından
gerçekleştirilmektedir. Muhammed al-Ammari
altı sene önce şöyle bir açıklamada bulunmuştu:
“Fransa işgalinden Cezayir’i kurtarmak
için 1.5 milyon Müslüman ölmüştü. Şimdi de devleti
(rejimi) korumak için 1.5 milyon Müslüman
öldürmeye hazırız.”
Bu hain generaller Müslüman
kadın, çocuk, yaşlı ve gençleri öldürürken işleri Müslümanlar,
İslami gruplar gerçekleştiriyor diye yalan söyleyerek asıl
çehrelerini, işledikleri zalimane cinayetleri ve zulümlerini
perdelemek istiyorlar. Bunlar mertçe bu işleri
biz yapıyoruz demeye cesareti olmayan korkak kişilerdir. Müslümanlar,
İslami gruplar
nasıl olurda İslamı seven, İslam’a gönül veren, İslami mücadele
içerisinde olan bu insanları katledebilir? Ayrıca bu
öldürülen insanlar
İslam için mücadele veren insanların yakınları, akrabaları
çocukları ve kadınlarıdır.
Mesnetsiz yalanlarla bu işleri Müslümanlara
mal etmeye ancak kendileri inanır. Müslümanları, Cezayirlileri
ve dünya kamuoyunu bu yalanlarla kandıramazlar.
Hiçbir Cezayirli bu olayları İslami grupların
işlediğine inanmamaktadır ve de İslamı benimseyen bir çok
grup bu katliamları üstlenmediklerini dünya
kamuoyuna defalarca açıklamışlardır.
Sonunda İtiraf Ettiler
ABD Kürt devleti istiyor. PKK’nın başkanlık
konseyi üyelerinden Murat Karayılan 25 Şubatta
Kandil Dağında düzenlenen bir toplantıda
yaptığı konuşmada, “ Amerika Irak’ta Kürt Devleti
kurulmasını istiyor.
Ancak PKK’yı bu devletin dışında tutmak
istiyor. Hatta PKK’nın Iraktan ayrılmasını
istiyor.” (13/3/2001 Türkiye)
İngiliz yazar Frederick Forsyth'tan şok açıklamalar:
“Öcalan'ın Türklere verilmesinde
bizim de onayımız vardı. Ayrıca Öcalan'ın yakalanması
sadece Türkiye'yi etkileyen bir şey değildi.
Biz ve Amerikalılar Türkiye'deki siyasi dengeleri değiştirdiği
için PKK ile yakından ilgileniyorduk.
İki Kürt grubu çarpıştırdık. Bizim servisimiz İngiliz
çıkarlarına değer verir. Eğer bir örgütün desteklenmesini
doğru bulmuşsa bunu yapar. Türk örgütleri
de buna dahildir. Kuzey Irak'ta iki Kürt grup var. ABD ve
İngiliz çıkarları bunların mücadelesinden
yanaydı.”
(Y. Şafak 13/3/2001)
Amerika ve Avrupa İslam beldelerini paramparça
etmişlerdir. Halende etmeye devam etmektedirler. Bu işlerini bölge
halklarını kullanarak
yerine getirmektedirler. PKK’da bunlardan bir tanesidir.
Yıllarca bölgede kafirler adına bir parça toprak için
mücadele vermektedirler. Bu gün gelinen
noktada Amerikanın menfaatlerine bölgede zarar getirdiği için
de bir anda dışlanıvermiştir. Peki... Soruyoruz: Bu ana kadar
iki tarafça öldürülen
bunca insan, yakılan yıkılan köyler, harcanan
masraflar kimin içindi? Ümmeti yeniden kafirlerin zulmünden
kurtarmak için miydi bunca mücadele?!!! Elbette
ki hayır. İslam tek ümmet olmayı hedeflerken kavmiyetçilik peşinde
koşanlar elbette kafirlerin ağına takılacaktır. Kafirler
aralarında daha da organik bağlar kurarken ümmeti parçalamak
isteyenler ve kafirlerin
korkunç milliyetçilik fikirlerini taşıyanların
basiretten ne kadar uzak oldukları
ortadadır. İslam ümmeti bu gibi bölünmüşlüklere mahal verecek
girişimlere meydan
vermemeleri gibi aynı anda kafirler tarafından
çizilmiş
sınırları kaldırmak için büyük bir mücadele
vermeleri gerekir.
Aliyev Saçmaladı
Azeri Cumhurbaşkanı Aliyev, Türkiye‘nin
Atatürk‘ün vasiyetini yerine getirerek demokratik ve laik bir
ülke olduğunu belirterek,
“Ve laik devlet olmaya devam edecektir.
Çünkü, laiklik Türkiye ve Azerbaycan‘ı birleştiren
en önemli faktörlerden biridir”
dedi.
Yıllardır Rusya işgalinde geçen bir dönem,
ardından bir avuç Ermenilere kaptırılan topraklar ve
milyarlarca dolar dış borçla günümüze bir enkaz yığını
olarak gelen Azerbaycan’ı, cumhurbaşkanı
ülkeyi ve halkını başka bir uçurumun kenarına getirdi. O da
kafirlerin düşünce ve fikirlerine
sahip çıkmaktır. Laikliğin ve demokrasinin Türkiye’yi
ne hale getirdiğini görmezcesine Aliyev laikliğin
birleştiriciliğinden bahsediyor. Laiklik o kadar birleştirici
unsurları taşıyor idi ise Ermeni-Azerbaycan savaşı esnasında
Türkiye neredeydi?... “Onları aç mı bırakaydık?”
diyen zamanın TC. Cumhurbaşkanını Demirel’i Ermenilerle
birleştirirken acaba Azerbaycan’ı neden birleştirmedi?
Laikliğin birleştirici bir faktör olduğunu
iddia eden Aliyev Özal’ın Amerika’da verdiği
şu demeci ne de çabuk unuttu? “Onların mezhebi ayrı. Biz
Sünni onlar Şia mezhebindendir.”
Ayrıca Türkiye’nin Azerbaycan’da
gerçekleştirmek istediği darbe
girişimleri de acaba birleştirici
faktör laikliğin bir parçası mıydı?!!! Azerbaycan-Türkiye
ekonomik ilişkilerde Amerika’dan,
Rusya’dan, Avrupa’dan onay almakta mı
laikliğin birleştirici faktörlerinden?!!! Sınır kapıları ve
uygulanan kotalar... ve daha nice satırlarımıza
yansıtamadığımız unsurlar
mı laikliğin birleştiriciliği?!!!
Bunlar ümmete savaş açmış insanlardır.
Kafirlerden kaynaklanan din ve devlet işlerinin
ayrı ayrı yürütülmesi anlamına gelen laikliği Müslümanların
zihinlerine yerleştirerek
onları tek birleştirici faktör olan İslam'dan uzaklaştırmak
istiyorlar. Daha açık bir ifade ile ümmeti dinsiz yapıp
kafirlerin kölesi haline getirmeye çalışıyorlar. Ancak Müslümanları
birleştirecek olan İslam akidesi ve ondan kaynaklanan şer-i
esasların uygulayıcısı İslam Devleti Hilafettir.
ABD’den Sudan Yöneticilerine Bir Darbe
Sudan devriminin baş mimarı Hasan et- Turabi,
tutuklanmasının ardından kendisiyle gizli telefon bağlantısı
gerçekleştiren el- Müşahit es- Siyasi dergisine konuştu.
Turabi'yi savunan avukatlar heyetinin başkanlığını yapan Gazi
Süleyman da dergiye önemli açıklamalarda bulundu.
Önceleri ayrılıkçı olarak suçladığı John Grang ile
anlaşma yapmasının bir çelişki olmadığını Turabi şöyle
anlattı: "Grang
ile yaptığımız anlaşma Sudan'ın aleyhine olan bir anlaşma
değildir. Sudan'da
yaşanan krizden nasıl kurtulunacağına yönelik ülke dışı
ve içindeki Sudanlıları temsilen bir anlaşma
yaptık." Turabi açıklamalarının
devamında Washington'un Beşir yönetimini desteklemesine ilişkin
olarak şu önemli açıklamaları yaptı: "ABD
yönetiminin faziletli ve adaletli olmasını
beklerdik. Fakat ABD sadece dini inançlarımızdan dolayı
bize karşı savaş açtı. Ve bugün ülkede yaşanan
yönetim krizine sebep oldu. İşte onlara
sesleniyorum: "Bize çektirdikleriniz yetmedi mi? Daha ne
zamana kadar Sudan'a çektireceksiniz?
Beşir, akıllı ol, ABD'ye hizmetten
vazgeç. Eğer ABD İslam ülkelerinin maslahatını düşünseydi,
Irak sorununu kendi lehine değil İslam ülkelerinin
lehine çözerdi. ABD'nin Irak sorununu
İslam ülkelerinin aleyhine nasıl çözdüğü ortadayken,
Sudan'daki yönetim sorununu İslam ülkelerinin
özellikle de Sudan'ın maslahatına yönelik çözeceğini
beklemek saflıktır" dedi
Bunlar nasıl idareciler ki; yönetimde iken
susuyorlar, sonrada
kendilerine bir musibet dokununca konuşmaya
başlıyorlar?!!! Amerikanın Sudan üzerindeki baskısı yıllar
öncesi bilinen bir meseledir. Sudanlı yöneticiler Amerikanın güdümünde
hareket etmiş ve de boyun eğmişlerdir. Yıllardır İslami düzen
adı altında halkını kandıranlar ancak bir musibetle karşılaşınca
konuşmaya başlıyorlar. Acaba yıllardır ümmeti yalanlarla dolandırdıklarının
hesabını nasıl verecekler?!!! Şu bir gerçek ki, Amerika ve
kafirler hiçbir zaman
Müslümanların dostu olamadılar ve de olmazlar. Onlar ancak
menfaatlerinin gereği doğrultusunda hareket ederler. Turabi bu
gerçekleri yıllar önce bildiği halde göz ardı etmiştir.
Yeni yöneticilerin de aynı muameleyi yapacakları ortadadır. Bu
yöneticiler
dış güçler tarafından özenle seçilerek iş başına
getirilmektedir. İşlerine yaradığı müddetçe
ödüllendirmekte daha sonrada bir kum torbası gibi bir kenara
atmaktadırlar. Ümmetin bu insanlara ümit bağlaması çok yanlıştır.
Belki bu itiraflar
ümmet tarafından değere alınır da bundan sonrası için
oynanan oyunları bozmak için eğilime geçebilirler.
Meselelere İslami çerçeveden yanaşılmadığından
dolayı bugünkü olaylar yaşanmaktadır. Turabi otorite sahibi
iken İslam alemine önderlik edecek İslam Devleti Hilafete giden
yolda çok işler yapabilirdi.
Fakat bu konuda samimi olmadıklarını verdikleri bu demeçlerden
anlıyoruz.
Kapitalizm Izdırap Yaşıyor
Amerikalı uzmanlar David B. Barrett ve Todd M.
Johnson, "20'nci yüzyılın din haritasını" çıkardı.
Haritanın sonucu: "Hıristiyanlık dini düşüşte,
İslamiyet ise hızla yayılıyor." Araştırmaya göre,
dünya üzerindeki Hıristiyanların sayısı 2.15 milyar. Ve bu
rakam 6.1 milyarlık dünya nüfusunun
yüzde 33'ünü oluşturuyor. Müslümanların sayısı
ise şu anda 1 milyar 215 milyon civarında.
Yani dünya nüfusunun yüzde 20'si. Bu rakam hızla
artıyor. Uzmanlar önce 1900 yılında, dünya genelinde
inanışları rakamlarla ortaya döktü. Bu rakamlar
2000 yılında toplanan verilerle kıyaslandı. Araştırmada,
özellikle gelişmiş ülkelerde ve Hıristiyanların
çoğunlukta olduğu Avrupa'da, Müslümanların
sayısının iki kat arttığı ortaya çıktı. Araştırmaya göre
1900'de Avrupa kıtasında
nüfusun %94.5'i Hıristiyan iken bu oran şimdi 17.7 puan
geriledi. Ve bu oran
yüzde 76.8'e düştü. Kuzey Amerika'daki Hıristiyan nüfusda
100 yıl içinde aynı şekilde azaldı. %95.2'ten 92.7'ye düştü.
Kapitalist devletler bir çok çalışma ve harcamalarla
İslamı yok etmek için emek sarf etmektedirler. Hatta çalışmalarında
İslamiyet’in etkisini azaltmak için Müslümanlara
gerektiği yerde savaşla, kaba
kuvvetle müdahale bulunmaktadırlar.
Müslümanların başlarına kendi zihniyetlerini
taşıyan idareciler atadıkları gibi kültürel
alanda yoğun bir şekilde faaliyet göstermektedirler. Bütün
bunlara nazaran İslam’ın halklar arasında yayılışını
engelleyememektedirler. Çünkü bu din insan fıtratıyla çelişmemekte,
insanların problemlerine çözüm getirmektedir. Kapitalizm ise
insan fıtratına ters düşen bir yapıya sahiptir. Bunca zorluklara
rağmen İslam bu kadar hızla yayılmaktadır.
İslam’ın hayatta olduğu dönemler hatırlanacak olursa bu
durum daha da farklıdır. İslam Devleti Hilafetin bulunduğu dönemler
İslam’ın tatbikini gören halklar İslam dinine
topluca giriyorlardı. İslam bayrağı altında yaşayan kavimler
idaresinden hoşnut bir halde yaşıyorlardı.
Bu günse kapitalist sistemden hoşnut olan
bir topluluk göstermek mümkün değildir. İslamın gölgesinde
huzurlu bir yaşantı
uzak değil yakındır.

|