Esad Mansur

"Sizden sağlam bir söz almış, Tûr dağının altında, size verdiğimizi kuvvetle tutun, onda bulunanları daima hatırlayın, umulur ki, korunursunuz (demiştik de). Ondan sonra sözünüzden dönmüştünüz. Eğer sizin üzerinizde Allah'ın ihsanı ve rahmeti olmasaydı, muhakkak zarara uğrayanlardan olurdunuz." (Bakara 63-4)

 

Allah’u Teala, İsrailoğullarından indirdiği Tevrat’ı uygulamalarını istedi. Hem de kuvvetli şekilde ona sımsıkı sarılmaları şartı ile. Bunun için onlardan söz ve ahd aldı. Bu ahdı alırken üzerlerine Tur dağını kaldırdı. Başka bir sürede yüce Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

"Bir zamanlar dağı İsrailoğullarının üzerine gölge gibi kaldırdık da üstlerine düşecek sandılar. 'Size verdiğimi (Kitabı) kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayın ki korunasınız' dedik.”  (Araf 171)

Burada Allah (cc) onlara tehdit göndermektedir. Eğer, sözünüze sadık olmazsanız ve sımsıkı şekilde ve bütün gücünüzle size verilene, Allah’ın sözlerini yerine getirmez iseniz bu dağ sizin üzerinize düşürülecektir. Çünkü, Allah (cc)’a söz veren kimse sözü yerine getirecektir, yoksa Allah’ın azabını hak etmiş olur. Allah (cc)’a verilen söz ise iman ve onun gereğince amel etmektir. Kim derse Allah’a, Resulüne, Kitabına ve kıyamet gününe inandım derse, Allah’a söz vermiş oldu. Öyleyse, bu imanın gereğince amel etmek zorundadır. Allah’ın Resulüne indirdiğine sımsıkı bağlanacak ve kitap içinde geçen bütün emirlere uyacak ve bütün nehiylerden uzak kalacaktır ve hep Allah (cc)’nun azabını hatırlayacaktır. Kıyamet gününde hesaba çekilecek ve sonu ya cennet ya cehennem olacaktır. O hayat (ahiret hayatı) ebedidir. Dünya hayatı ise geçicidir. Bu şekilde insan takvalı olur. Hep aklında bu imanı tutarsa, Allah’tan korkar ve dünyada ne kadar kazanırsa kazansın dünya hayatının geçici olduğu, ahiret hayatının ise sonunun sınırsız ebedi olduğu hakikatını sürekli düşünecektir. Ancak İnsan bu dünyada hep yaşamak ister, bunun için kendini korumaya çalışır, fakat eceli gelince gider. Buna karşı en ufak bir şey yapamaz, çünkü buna gücü yetmez.

İsrailoğulları gevşeklik gösterdiler, Allah’ın emirlerine sımsıkı bağlanmadılar, daha önce gösterdiğimiz gibi Allah (cc)’a isyan ettiler, Allah (cc) onlara azap indirdi sonra onlara rahmetini indirdi. Yani, onları affetti ve kurtardı. Allah’ın fazlı, insanların bir iyilik yaptıklarından dolayı değil, Allah’tan insanlara bir fazlalık, bir ziyadedir. Yoksa onlar bunu hak etmiyorlar. Burada ki rahmet, onları azaptan kurtarmaktır. Yoksa, kıyamet gününe kadar hep hüsranda kalırlardı. Burada Allah (cc) insanlara bir fırsat veriyor ki tövbe etsinler ve verdikleri sözü hatırlayıp, ona tekrar bağlansınlar. Kitapta geçenleri tekrar tekrar hatırlasınlar ki takvalı olabilsinler. Zira, insanlar bazen saparlar veya isyan ederler. Allah (cc) onlara geçici ve hatırlatıcı bir azap indiriyor ki dinlerine tekrar sımsıkı bağlansınlar ve davetini taşısınlar. Allah (cc) İsrailoğullarına karşı defalarca böyle davrandı. Öyle olmasaydı, o kavmi helak ederdi de, bir daha tövbe etmek için fırsat bile bulamazlardı.

Allah (cc) bunu İslam ümmetine de uygulamaktadır. İslam ümmeti dinine bağlılıklarında gevşeklik gösterip, davasını ihmal ettikçe ve dünyaya fazla meyil gösterdikçe geçici azaba müstahak olacaklardır. Endülüs’te Müslümanlar dünyayı; müzik, şarkı, eğlence, güzel bine tesis etmek, lezzetli şeyleri elde etmek için fazla meyil gösterince, bölününce, her bölgede ve her şehirde sanki ayrı devlet olunca, cihadı ve daveti ihmal edince kafir olan, Hıristiyan vahşi İspanyolları saldırttı. Çünkü, kafirler bu fırsatı bekliyorlardı. Abbasilerin son dönemlerinde Müslümanlar, cihadı ve daveti ihmal edince, vilayette valiler bağımsızca hareket etmeye ve sadece ismen halifeye bağlı kalınca Allah (cc) onlara vahşi Haçlıları saldırttı, akabinde vahşi Moğolları saldırttı. Haçlılar Kudüs’te o kadar büyük vahşet yaptılar ki kendilerinin anlattıklarına göre atlarını kan gölüne sokuyorlardı kan atların dizlerine kadar çıkıyordu ve at üzerinde ki vahşi atlı kahkaha atıyor ve zehir olan içki kadehini havaya kaldırıyordu. Vahşi Moğollar ise, Bağdat’ı yıktılar, Müslümanların yazdıkları eserleri Dicle nehrine attılar, mürekkepten dolayı nehir sim siyah oldu. İspanyolların vahşeti hiç anlatılamaz. Bu azaplardan sonra Müslümanlar dinlerine döndüler, ona sımsıkı bağlandılar, cihadı ve daveti tekrar başlattılar. Haçlıları ve Moğolları yenilgiye uğrattılar. Ondan sonra, Avrupa’da fetihleri başlattılar. Osmanlı Devletinin ikinci döneminde (1700’lerden itibaren) daveti ve cihadı ihmal edince Allah (cc) kafirleri Müslümanlara musallat kıldı. Ruslar bir taraftan Kırım’ı işgal ederlerken, diğer taraftan İngilizler Hindistan’ı, Fransızlar da Mısır’ı ve ondan sonra Cezayir’i, Hollandalılar ise Endonezya’yı işgal etti.

Bütün Avrupalılar yeni haçlı savaşı açıyorlar ve İslam memleketlerini tek tek işgal ediliyorlardı. 1918’de Hilafet Başkenti olan İstanbul’u ve aynı senede Müslümanların gelin tacı sayılan Kudüs’ü tekrar işgal edinceye kadar yeni haçlıların saldırıları devam etti ve Hilafeti yıktılar. Böylelikle İslam dinini devletten ve toplum hayatından uzaklaştırdılar. Küfür olan Laik sistemleri kurdukları yeni rejimleri yerleştirdiler. Osmanlı devleti son döneminde değişik fetvalar adı altında Batıdan küfür kanunları ithal ederek uyguladı. Faiz sistemi, bankalar, ceza kanunları, demokrasi, mahkemeleri bölmek v.s bu sebeple de cihadı ve daveti ihmal ettiği için yıkıldı. Kafirler bir zındığı hazırladılar ki, onun vasıtasıyla Hilafeti yıktırıp, devletten ve toplumdan koparttılar.

Şimdi ise Müslümanlar devlette ve toplumda İslam’ı uygulamadıkları, bölündükleri, milliyetçi oldukları, cihad etmedikleri, İslam davetini yüklenmedikleri, zalimlere karşı gelmedikleri ve küfür rejimlerine boyun eğdikleri için, üzerlerinden azap ve belalar hiç eksik olmuyor. Zelzeleler, depremler, fakirlik, açlık, sıkıntılar, bölünmeler, kafirlerin saldırıları, Bosna ve Kosova’da vahşi Sırplar, Kafkaslarda Ruslar ve Ermeniler, Filistin’de Yahudiler, Hindistan’da Hindular, Buma’da Budistler v.s.

Umulur ki Müslümanlar Allah (cc)’a dönerler, tekrar sımsıkı şekilde dinlerine bağlanırlar, İslam’ı tekrar devlette ve toplumda uygularlar, tek İslam devleti çatısı altında bir vûcud olurlar, daveti yüklenirler ve bütün dünyayı fethetmek için devlet yoluyla cihadı başlatırlar. O zaman Allah (cc) onları kurtarır ve felaha kavuşturur.

"Cumartesi günü sizden Allah’ın emrine isyan edenlerin ne duruma düştüklerini bildiniz onlara birer alçak maymunlar olun dedik (oluverdiler). Onlara öyle ceza verdik ki bu ceza etrafta bulunanlara ve ondan sonra gelenlere bir ibret olsun. Aynı anda takvalılar için bir öğüt (hatırlatma) olsun." (Bakara 65-6)

Allah’u Teala İsrailoğulları için cumartesi gününü kutsal bir gün olarak kılmıştır. O günde çalışmak veya balık avlamak yasaklandı. Bu halkı imtihan etmek için cumartesi gününde balıklar ve yunus balıkları bolca geliyordu. Diğer günlerde yunus balıkları hiç gelmiyordu. Çıkarcılık onlara galip geldi ve şöyle yapmaya başladılar: Cuma ile cumartesiyi birbirine bağlayan gecede ağları ve diğer av aletlerini kuruyorlardı ve pazar gününde gidiyorlar ağlarına düşen balıkları alıyorlardı. Hem bunlardan yiyorlar hem de arta kalanı satıyorlardı. Onlardan bir takım müminler onları nehyetmeye başladılar. Onlar bu müminlere şöyle derler “biz cumartesi günü avlanmıyoruz, Pazar gününde bunları aldık” bir takım müminler onlara dedi ki “ama bu avlar ağlarınızda cumartesi gününde gerçekleşti”. Bu şekilde bir takım takvalılar ile denize yakın olan köyde oturanlar arasında tartışmalar sürüyordu. Onlardan bir grup dedi ki “bırakın bu insanları, artık onlara nasihat vermeyin, çünkü, Allah (cc) onları helak edecek veya şiddetli azaba uğratacaktır”. Bununla ilgili ayeti kerimelerdeki açıklama şöyledir:

"Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. Hani onlar cumartesi gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı. Çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak akın akın onlara gelirdi, cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi. İşte böylece biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihan ediyorduk.İçlerinden bir topluluk: "Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?" dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz). Onlar kendilerine yapılan uyarıları unutunca, biz de kötülükten men edenleri kurtardık, zulmedenleri de yapmakta oldukları kötülüklerden ötürü şiddetli bir azap ile yakaladık." (Araf 163-4-5)

İsrailoğulları Allah’ın bu emrine ve nehyine muhalefet ettiklerinden dolayı bunların akıbetini beyan ediyor. Bununla beraber Allah (cc) kendisine isyan edenlerin böylece akıbetlerini bildiriyor ki, diğerleri Allah’a isyan etmekten sakınsınlar da öncekilere müstahak olan azap kendilerine müstahak olmasın.

Allah’u Teala insanlara bazı cazibeli ve faydalı şeyleri yasaklıyor ki onların kendisine isyan edip etmeyeceklerini ortaya çıkartmakla imtihan etsin. Balık faydalı ve karlı bir şeydir. İsrailoğulları başka günlerde pek balık bulamıyorlardı. Bir hile yaptılar. Allah (cc) bu nedenle ceza verdi. Osmanlı devletinin son yetmiş sene içerisinde zaruret, maslahat ve şartlar bahane gösterilerek Şeriata karşı değişik hileler yaptılar. Allah (cc) bu nedenle devleti facirlerin elleriyle yıktırdı. Şimdiye kadar Müslümanların bir kısmı bu hileleri kullanmaktadır. Faizi yiyorlar, demokrasiyi savunuyorlar, zalimlerin hükümetlerine katılıyorlar v.s bu nedenle, başlarına birer ceza olarak bunca musibetler gelmektedir.

Buna göre, daveti taşıyan kimseler, insanlar kendilerine icabet etmezse ümitsizliğe kapılmasınlar ve bıkmasınlar. Önemli olan kendilerine düşen görev ve sorumluluğu idrak edip, bu bilinçte gücü nispetince çalışmaktır. Diğer insanların buna icabet etmemelerinden dolayı kendilerinin ayrıca bir sorumlulukları ve günah yoktur. Kıyamet gününde Allah (cc) karşısında sorumlu olmazlar. İsrailoğulları arasında daveti yüklenenler azaptan kurtuldu. Bu gün daveti yüklenenler marufu emredip ve münkeri nehy edince Allah (cc) onları kurtarır. Allah (cc)’a isyan edenlerden etkilenmesinler. Çünkü isyan edenlerin sonu hüsran. Allah (cc) kafirlere ve isyan edenlere belirli mühlet verir. Fakat buna rağmen tövbe etmezler ve İslama yönelmezler ise onlara ceza vermeyi asla ihmal etmez.