Abdurrahman El-Maliki
Borçlar hakkında şer-i hükme gelince:
Bireylerin borçlanmaları caizdir. Ebi Rafi' (ra)'den şöyle
dediği rivayet edilmiştir:
"Resulullah (sav) bir adamdan altı yaşında
bir deve karz (borç) aldı. Zekât develeri geldiğinde bana
adama aynı şekilde altı yaşında
bir deve ödememi emretti. Ben: "Develer arasında
ondan daha iyi ve yedi yaşında bir deveden başka deve
bulamıyorum dedim. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle
buyurdu: "Sizin en hayırlınız ödemesi daha iyi olanınızdır."
Bu hadisi şerife göre her ferdin vatandaşlardan
veya yabancılardan dilediği kimseden ve dilediği miktarda borçlanması
caizdir. Çünkü borçlanmayı yasaklayıcı özel bir nass
gelmemiştir. Dolayısıyla nassın genelliği olduğu gibi
kalır. Ancak alınan borç ya da yardımlardan
herhangi biri zarara neden oluyorsa; "mubah olan bir bütünün
parçalarından yalnızca biri zarara neden oluyorsa, zarara neden
olan parça haram olur bütünün geri kalan kısmının
mubahlığı devam eder."
fıkıh kuralına göre borçlanma haram olur.
Devletin borçlanması,
bekletilmesi doğru olmayan ve borçlanılmadığı takdirde
fesatın çıkmasından veya ümmetin helak olmasından
korkulduğu durumlarda caizdir. Böylesi durumlarda devlet borç
alır, sonra da aldığı bu borçları insanlardan vergi
toplayarak veya devletin diğer gelir kaynaklarından öder. Fakat
bekletilmesinde herhangi bir sakınca olmayan, geciktirilmesinden
dolayı fesatın veya ümmetin helake veya zarara uğramasının söz
konusu olmadığı durumlarda devletin borçlanması caiz
değildir. Böylesi durumlarda
devletin
maliyesinde para toplanıncaya kadar
beklenir. Bu tür ihtiyaçları karşılamak için yeterli para
bulunduğu zaman harcama yapılır. Örneğin fakirler, miskinler
yolda kalmışlar ve cihad için yapılacak harcamalar Beytü'l
Malda para bulunsun bulunmasın karşılanması farz olan
harcamalardır. Bu tür harcamalar için ihtiyaç duyulduğu
durumda hazinede para
varsa hemen gerekli yerlere harcama yapılır. Eğer hazinede para
yoksa ve geciktirilmesi durumunda
fesatın çıkmasından korkuluyorsa devlet hemen borçlanır.
Geciktirilmesi durumunda
herhangi bir zararın
çıkması söz konusu değilse hazinede para toplanıncaya kadar
beklenir ve yeterli para toplandıktan sonra da gerekli yerlere
harcama yapılır. Örneğin askerlerin yiyecekleri, kâtipler, öğretmenler
ve kadılar gibi devlet memurlarının maaşlarının ödenmesi
gibi durumlarla karşılaşıldığı zaman Beytü'l Malda para
bulunsa da bulunmasa
da bu tür harcamalar bekletilmeden karşılanır. Beytü'l Malda
para bulunursa hemen gerekli
yerlere harcanması gerekir. Beytü'l Malda para bulunmazsa ve
geciktirilmesi durumunda da zarara neden olacağından korkulursa
gerekli harcamaları
karşılayabilmek için devlet Müslümanlardan borçlanarak
gerekli parayı toplar. Eğer geciktirildiği zaman herhangi bir
zararın olmasından korkulmazsa para toplanıncaya kadar ödemeler
geciktirilir ve toplandığı zaman gerekli yerlere harcama yapılır.
Örneğin açlık, tufan, deprem veya düşman saldırısı gibi
aniden gelişen olaylarla
karşılaşıldığı zaman Beytü'l Malda para bulunsun bulunmasın
o anda gerekli harcamaların yapılması gerekir. Eğer Beytü'l
Malda para bulunursa harcama Beytü'l Maldaki paradan karşılanır,
para bulunmazsa ve de zarara neden olmasından
korkulursa devletin borçlanması yoluyla gerekli harcama
yapılır.
Bu olaylar ve benzeri durumlarda gerekli
harcamaları yapabilmek için devlet borçlanır. Ancak bunların
dışındaki durumlarda devlet borçlanmaz. Örneğin yolların
yapılması, su işleri, okulların ve hastanelerin inşası gibi
bayındırlıkla ilgili birtakım işlerin yapılması için
devlet borçlanma yoluna gitmez. Ancak ümmet, bunların
yokluğundan dolayı zarara uğrayacaksa ve devletin
de parası yoksa bu projelerin finansmanını sağlamak için
Müslümanlardan alınmak üzere devletin vergi koyması farz
olur. Vergilendirme yoluyla topladığı bu para ile devlet, yukarıda
saydığımız türden işleri yerine getirir.
Ancak var olan bir yola ilaveten ikinci bir yolun
veya ikinci bir hastanenin açılması gibi var olanlarla yetinmenin
mümkün olduğu durumlarda devletin kasasında para varsa devlet,
bu türden projeleri yerine
getirmeye kalkışır. Devletin kasasında para yoksa böylesi
projeleri yapabilmek için devletin
vergilendirme yoluna gitmesi doğru olmaz. Elbette ki böylesi
projeleri finanse edebilmek
için devletin borçlanma yoluna gitmesi ise öncelikle
yanlıştır, doğru değildir. Üretime yönelik projeler de
aynen bayındırlık projeleri gibidir. Bunlar, devletin
borçlanmasını gerektirecek türden işlerden
değildir. Üretim, bayındırlık ve benzeri projelerin
finansmanını sağlamak için devletin borçlanması
kesinlikle caiz değildir. Ancak yokluğundan
dolayı ümmetin zarara uğraması söz konusu
olacaksa bunların finansmanını karşılayabilmek
için devletin insanlardan vergi alması gerekir.
Ancak demir çıkarma fabrikası kurmak gibi
yokluğundan dolayı ümmetin zarara uğraması
söz konusu olmayan projelerin finansmanı için devlet
vergilendirme yapamaz.
Ancak burada borçlanma hususunda devlet ile
fertler arasındaki farka dikkat etmek lazımdır. Hadisin nassı
ile şeriat, ferdin borçlanmasını mubah kılmıştır.
Resulullah (sav) borçlandı ve şöyle dedi: "İnsanların
en hayırlısı borcunu güzel bir şekilde ödeyendir."
Yaptığı borçlanma herhangi bir zarara
yol açmadığı sürece herhangi bir Müslümanın borçlanması
mubahtır. Ancak borçlanma, herhangi bir zarara neden oluyorsa
sadece zarara neden olan
borçlanma yasaklanır ve borçlanma ile ilgili mubahlık olduğu
gibi devam eder.
Devlete gelince: Şeriat, Beytü’l Malın
haklarını ve Beytü'l Mal üzerindeki hakları belirlemiştir.
Müslümanların haklarından olup şeriatın insanlardan herhangi
bir malik belirtmediği her mal, Beytü'l Malın haklarındandır.
Aynı şekilde Müslümanların çıkarlarına harcanması
gereken her hak Beytü'l Mala aittir. Yani şeriat tarafından
belirlenmiş olan devlete ait gelirler Beytü'l Malın gelirlerini
oluşturur ki bu gelirler, şer'i nasslar gereğince Müslümanların
hakkı olup bu gelirlere Müslümanlardan malik olacak bir kimse
şeriat
tarafından belirtilmemiştir. Bu gelirler Beytü'l Malın yani
devletin gelirleridir. Var olan şer-i nasslar incelendiği zaman
Beytü'l Malın sürekli gelirlerinin
şu dört şeyden meydana geldiği görülür:
1-
Fey'in tamamı
2-
Cizye
3- Harac
4-
Hazinelerin (definelerin) beşte biri.
Bu gelirler Müslümanların hakkı olup ihtiyaç
olsun olmasın şer-i nasslar gereğince devamlı
bir şekilde tahsil edilir. Bu gelirlerin harcanma yerlerinin
tespiti İmamın görüşüne ve ictihadına bırakılmıştır. Müslümanların
çıkarları için harcanması
gereken her bir hak Beytü'l Malın hakkını
oluşturur. Yani Beytü'l Malın bu türden mallar
üzerinde hakkı vardır. Müslümanların çıkarları
için harcanması gereken paraların Beytü'l Mal yani devlet
tarafından harcanması gerekir ki bu gelirler de ancak yukarıda
saydığımız dört kaynaktan
karşılanır. Devletin toplaması gereken Beytü'l Malın
gelirleri ile ilgili ve Devlet tarafından
Beytü’l Maldan
harcanması gereken harcamalarla
ilgili genel hatlar işte bunlardır.
Müslümanların haklarından olup şeriat tarafından
maliki belirlenmiş olan her mal Beytü'l Malın hakkı olmayıp
şeriatın sahibini
belirtmiş olduğu kişinin hakkıdır. Burada Beytü'l Mal;
İmamın görüş ve ictihadına göre şeriat tarafından sahibi
belirtilen yerlere harcanması amacıyla bu malların
saklandığı bir yer görevini üstlenmektedir.
Ancak bu türden gelirler Devlet gelirleri grubuna girmezler
ve Müslümanların maslahatları için de harcanmaz. Çünkü
şeriat bunların sahiplerini
belirtmiştir. Şeriat zekâtın kimlerden alınacağını
belirttiği gibi zekâtı almaya hak edenleri de sekiz sınıf
olarak belirlemiştir. Şeriat tarafından
belirtilmiş olan malların dışındakilerden zekât almak caiz
olmadığı gibi yine şeriatın belirlediği
yerlerin dışındaki yerlere harcanması da caiz değildir.
Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı
üzere devlet, ne gelir kaynaklarını dilediği şekilde artırıp
azaltma konusunda, ne de topladığı gelirleri raiyyenin çıkarları
için dilediği
şekilde harcama konusunda tamamen serbest değildir. Bilakis
devlet, hem Beytü'l Malın gelirleri hakkında
ve hem de elde edilen gelirin Müslümanların
çıkarları için harcanması konusunda şeriat tarafından açık
ve net nasslarla belirtilmiş çerçeveye
bağlı kalmak zorundadır. Eğer para varsa harcama yapılır
yoksa yapılmaz.
Devletin gelirleri ile ilgili delillere
gelince: Cizye, fey, haraç ve hazinelerin beşte biri ile ilgili
delillerde bunlar açık ve net bir şekilde belirtilmektedir.
Müslümanların maslahatları ile ilgili yerlere ancak bu gelirlerden
harcama yapılır. Çünkü şeriat, Beytü'l Mala bunların
dışındaki gelirlerden harcama hakkı vermemiştir. Dolayısıyla
Beytü'l Malın gelirleri bu dördüyle sınırlıdır ve harcamalar
da ancak bunlardan
yapılır.
Burada; Devlet, insanlardan vergi toplamakta ve
topladığı vergileri raiyyenin maslahatlarına
harcamaktadır. Dolayısıyla Beytü'l Malın yukarıda
saydıklarımızdan başka gelirleri de vardır
denilemez. Böyle bir iddiada bulunulamaz. Çünkü Beytü'l Malın
yapması gereken harcamaları karşılamak üzere devletin
Müslümanlardan
vergi toplaması caiz değildir. Çünkü şeriat, vergi
gelirlerini Beytü'l Malın gelirlerinden saymamıştır. Müslümanlara
vergi koymaya Beytü'l Malın hakkı yoktur. Buna rağmen insanlardan
vergi alınırsa
şeriatın cevaz vermediği bir şekilde delilsiz
olarak devlet, insanlardan mal almış olur. Zira Resulullah
(sav)'in şu hadisine göre gümrük vergileri yasaklanmıştır. "Müküs
sahibi cennete giremez."
Yani kim insanlardan gümrük vergisi
alırsa cennete giremez denilmektedir. Çünkü Allah’u Teâla
Müslümanların mallarını genel olarak haram kılmıştır.
Resulullah (sav) şöyle demektedir:
"Kendi
rızasıyla olmadıkça Müslüman bir kimsenin malı helal değildir."
Bu delil genel olup hem devleti hem
de dışındakileri kapsamına almaktadır. Dolayısıyla vergi
toplamak da caiz olmamaktadır.
Böylece yukarıda saydıklarımızın dışında
Müslümanların çıkarlarına harcanmak üzere
Beytü'l Malın başka gelir kaynağı yoktur.
Belirtilen yerlerden gelen gelirler Müslümanların
maslahatlarını karşılamaya yeterse başka şey aramaya gerek
yoktur. Yeterli
olmazsa duruma bakılır: Müslümanların çıkarları için
harcanması gereken para, ödeme güçlüğü
içerisinde olan sivillerin borçları gibi Müslümanların
üzerine düşen bir görev değil de Beytü'l Malın üzerine düşen
bir görev
türünden ise veya, yeterli derecede insanların gidip gelebilecekleri
bir yola ilave olarak ikinci bir yolun yapılması
ve benzerleri gibi ise bu türden maslahatlar
için bir şey harcanmaz, vergi toplanması ve borçlanma yoluna
gidilmesi doğru olmaz. Çünkü bu işler Beytü'l Malın görevlerindendir.
Böylesi işler için kasada para olduğu zaman harcama yapılır
olmadığı zaman ise herhangi bir şekilde harcama yapılmaz.
Yeterli miktarda para, belirtilen
yerlerden toplanıncaya
kadar bu işlerin yapılması
bekletilir.
Müslümanların çıkarları için harcanması
gereken para, fakirleri doyurmak, deprem
ve sel felaketi gibi olaylar nedeniyle açıkta
kalanların ihtiyaçlarının giderilmesi veya başka yolun olmaması
ve yeni bir yolun açılmaması durumunda
ümmetin zarara uğramasının söz konusu olabileceği
türden Müslümanların üzerine düşen bir görev ise; böylesi
ihtiyaçları karşılamak Beytü'l Malın üzerine farz olduğu
gibi aynı zamanda Müslümanların üzerine de farzdır. Böylesi
durumlarda
gerekli işleri yapabilmek için devlet, Müslümanların üzerine
vergi koyar. Dolayısıyla bu türden olaylarla karşılaşıldığında
Kitap veya sünnetin ortaya koyduğu nasslar gereğince Allah'ın
Müslümanlar üzerine
farz kıldığı şartlar gerçekleşmiş olduğu için devlet başkanından
gelen bir emir gereğince
değil, Allah'tan gelen emir gereğince Müslümanlardan para alınır
ve gerekli yerlere harcanır. Müslümanların yapması gereken
böylesi işler meydana geldiği zaman, geciktirilmesinden dolayı
fesatın meydana gelmesinden
korkulursa
gerekli harcamaları yapabilmek için devletin borçlanma yoluna
gitmesi caizdir. Zira devletin bu türden harcamaları karşılamak
için vergi alması caizdir. Vergilerden mahsub edilmek üzere
devlet borç alır ve vergileri topladığı
zaman da aldığı borçları öder. Zira böylesi olaylar
nedeniyle yapılması gereken harcamalar, sadece Beytü'l Malda
para bulunduğu zaman karşılanacak bulunmadığı zaman ise
karşılanmayacak türden harcamalar
değildir. Beytü'l Malda para bulunsa da bulunmasa da yapılması
gereken harcamalardandır. Beytü'l Malda para bulunduğu
zaman gerekli harcama yapılır. Bulunmadığı zaman ise vergi
veya borç almak yoluyla gerekli harcamalar yine yapılır. Yani
her ne surette olursa olsun, para olsun ya da olmasın yukarıda
verdiğimiz örneklerdeki
olaylar veya benzeri olaylar meydana geldiği zaman mutlaka
problemin giderilmesine çalışılır.
Gerektiği zaman devletin borçlanabileceği
durumlar işte bunlardır. Bunların dışındaki durumlarda
devletin borçlanması caiz değildir. Böylesi olayların
dışındaki ortamlarda para olursa harcama yapılır olmazsa
yapılmaz. Devlet ile fertler arasındaki borç alışverişi ile
ilgili durumlar bunlardır. Zarara yol açan muayyen borçlanmaların
dışında fert açısından borç alış verişi tamamen
mubahtır. Devlet açısından ise ancak tek bir halde borçlanma
mubahtır: Beytü'l Malda para bulunmazsa ve borçlanma yoluna başvurulan
çıkar Müslümanların yapmaları gerekenlerdense
ve geciktirilmesinden dolayı da fesada uğranılması söz konusu
ise sadece böyle bir
durumda devletin
borçlanması caizdir.
Bunun dışında ise kesinlikle caiz değildir. Devlet açısından
borçlanma ile ilgili kesin hüküm
budur.
Şeriatın devlete cevaz verdiği
maslahatların gerçekleştirilmesi için olsa bile birtakım
zararlara yol açan borçlanmalar haramdır. Çünkü zarar
halinde şu şer-i kaide geçerli olur: "Mubah olan bir
bütünün parçalarından yalnızca biri zarara neden oluyorsa,
zarara neden olan parça haram olur bütünün geri kalan kısmının
mubahlığı devam eder." Bayındırlık projeleri Müslümanların
yapması gereken işlerden değil devletin yapması gereken
işlerdendir. Beytü'l Malda para bulunursa
gerekli harcama yapılır yoksa yapılmaz. Çünkü onun
vucubiyeti Beytü'l Mal da paranın bulunması
ile kayıtlıdır. Bu nedenle bayındırlık projeleri gibi
işlerin yapılması için yapılacak borçlanma bir zarara neden
olmuyorsa ne içeriden ne de dışarıdan devletin borçlanması
caiz değildir. Buraya kadar yapılan açıklamalara binaen,
yokluğundan dolayı ümmet herhangi bir zarara uğrasa da uğramasa
da günümüzde İslâm dünyasındaki yönetimlerin, bayındırlık
veya üretim
projelerini gerçekleştirmek için yabancı devletlerden borç
almaları şer-an caiz değildir. Çünkü
bunlar devletin borçlanmasını gerektiren, bekletilmeyecek türden
şeylerden değildir.
Buradan hareketle üretim projelerinin finansmanının nasıl
sağlanacağı veya başka bir ifade ile sanayi devrimini
gerçekleştirecek finansmanın nasıl olacağı,
makine sanayisinin nasıl kurulacağı kavranılabilir.
Yabancı devletlerden borç isteme: yabancı
devletlerden ve uluslar arası mali kuruluşlardan borç istemeye
gelince: Bu, şer-an caiz değildir. Çünkü borçlar, ancak faiz
karşılığında ve bir takım şartlarla verilir. Faizli kazançlar
ise, ister devlet isterse fertler için olsun, şer-an haram kılınmıştır.
Şartlar ise borç veren devletler ve kuruluşlar için
Müslümanlar üzerine egemenlik oluşturmakta ve Müslümanların
iradeleri işlemlerini, borç veren devletlere ve kuruluşlara
rehin kılmaktadır
ki, bu şer-an caiz olmaz. Devletler arası borçlar, ümmetin
nice zamandır zilletine göğüs gerdiği, İslam ülkeleri
üzerindeki en tehlikeli belalardan
ve Müslümanların ülkeleri üzerinde kafirlerin egemenliklerini
kurma sebeplerinden olmuştur.
Bundan dolayı uluslar arası borçlara yönenilmesi caiz olmaz.

|