Yine bir hile daha:
Sırf altına dayanan para sistemi Avrupa ülkelerinde
ilk olarak İngiltere’de 1816 başladı. Ardından ABD, Rusya
ve Japonya buna katıldı. 1914’e kadar dünyada altın birimi
geçerli idi. İşte bu yıllarda sömürü için yeni bir
hile daha tesis edildi.
Banka kağıtlarında geçen meblağlar (yani banka
mevduatları) para itibarı görmeye başladı. Bu kağıtlara
altın karşılığı değer şart değildi. Böylece para
miktarı hızlı bir şekilde büyüdü.
Ancak ilk yıllarda banka kağıtlarındaki değer oranı, nakit
paraya değiştirilmesi gerekiyordu.
Nakit para içinde altın karşılığı şartı vardı. Bugün
artık kağıt para sisteminde altına dayanma söz konusu değildir.
Dolayısıyla bu tamamen devlet ve merkez bankalarının
insafına kalmıştır. İstedikleri kadar
para basabilir ve de bankalar kredi verebilirler. Bugünkü para
sistemi bu hileyi büyük çapta kullanmakta. Öyle ki, halk bu
senetlere mülk olarak
bakmaktadır. Ancak bunların vadesi dolsa da geri ödenmemekte,
yeni vadeli
senetler onların yerine çıkarılmaktadır.
*Bugünkü kağıt para sistemi şu üç
hileye dayanmaktadır:
1- 30
gr. gümüşe sahip zannedilen paranın gerçekte 20 gr. gümüşe
sahip olması. Zira,
kağıt paranın
üstünde yazılı olan meblağ onun nominal değeridir. Bahsini
ettiğimiz nedenden dolayı paranın değeri düştüğü için
kağıt paranın alım gücü de düşmüştür.
2- Henüz
ortada olmayan bir şeyi satmak.
Misal; henüz madenden çıkmamış altını şimdiden
satmak gibi. Özellikle altın fiyatını düşük tutup
insanların altına rağbet etmemeleri için, altın madenlerinden
istikbalde çıkacak altını şimdiden
satmalarıdır.
3- Aynı
maddeyi bir den fazla kişiye satmak.
Bugün banka mevduatlarında bu en bariz şekilde görülmektedir.
Şöyle ki; banka müşterisinden
aldığı 1.000 DM’ı devlet güvencesi altında
başka müşterilere kredi olarak verebilir. Müşterinin
verdiği 1.000 DM’yi onun hesabına yazar.
Bu ancak kitapta veya bilgisayardaki birer rakamlardır. Devlet
% 10 asgari rezerv şartı ise 1.000 DM’den arta kalan
kısmı, yani 900 DM’yi kredi olarak başka müşteriye verir.
Dolayısıyla
müşterinin verdiği 1.000 DM, başkasına vermiş olduğu
krediyle birlikte 1.900 DM olmuştur. Özetle, 1.000 DM müşterinin
hesabında ve 900 DM esas ana para
yine kredi olarak bir başkasındadır. Böylece piyasalarda
para miktarı çoğalmakta,
mal ve hizmetlerin fiyatını da artırmaktadır. Ayrıca, 900
DM’yi kredi olarak alan kişinin bunu kendi bankasına
koyması ile aynı işlemi gerçekleştirip, yani %10
dışındaki kısmı bankanın kredi için kullanması,
para miktarını bir kez daha şişirmektedir.
20. yüzyılda altın ve altın sistemi ile ilgili
siyasi gelişmeler:
Altın Sistemi I. Dünya savaşına (1914) kadar
dünyada geçerli idi. Fakat savaştan önce halk bankalardan
altınlarını çekti. Para ile altın arasında
ilişki kesildi. Bankanın halka verdiği senetler
istenilen vakitte altınla değiştirilemiyordu. Çünkü, halkın
istediği altın bankada mevcut değildi. Ayrıca hazırda
bulunmayan altını bankalar kredi olarak vermişlerdi. Yani
bankalar sanki depolarda altın varmış gibi halka kredi
veriyorlardı. Bunu altını vererek değil de, altından bir
miktar ifade eden kağıt paralar ile yaparlardı. Ancak bu bir
hile idi. Kağıtlarda
belirtilen altın miktarı, bankada yok idi. Ve altın hazır bulunmadığı
gibi bir çok kişiye kredi olarak veriliyordu.
Yani aynı altının birçok sahibi vardı. Dolayısıyla
para miktarı anormal şekilde karşılıksız şişirilmiş
oluyordu. (Hyper Enflasyon).
Bununla birlikte malların ve hizmetlerin fiyatlarının
çok yükseldiğini, insanların şirketlerde
hisse sahibi olmaya çok
meyil gösterdiklerini, şirket hisselerinin
de aşırı şekilde değerlendiğini görürüz. Hisse
senetleri asıl değerlerinden kat kat yüksek duruma
getirilmiştir. Bu abartma borsaya yansıdı. Şirketlerin
hisseleri, şirketin toplam sermayesinin fiyatını geçen değere
sahipti. Alacaklılar paralarını isteyince bunu ödemek mümkün
değildi. Bankalar ve şirketler çöktü. Müthiş bir mali
kriz yaşandı. Böylesi krizler kapitalist sistemin ve kağıt
para sisteminde sürekli söz konusudur.
Bu krizlerin büyüğü ve küçüğü ile halk daima yüz
yüzedir.
Bu çöküşü durdurmak için para yine altına
dayandırıldı.
Ama bu tam altın sistemi olmadı ve ancak 1914’ün
şartlarına göre oldu. Bu büyük bir hatadır. Çünkü 1930’ların
fiyatları yukarıda izah ettiğimiz nedenlerden dolayı 1914
yılı fiyatlarından
çok daha yüksek idi. Böylece aşırı fiyat artışından
kaynaklanan büyük meblağlar 1914 yılının altın-dolar
bağlantısına göre tam karşılanamadı.
Dolar o zaman altına nazaran düşüktü. Böylece toplam altın
miktarının Dolar olarak ifadesi
ile toplam mal ve hizmetlerin aşırı yüksek fiyatlarını
karşılayamadığı için bu meblağlar birden
yok oldu ve onlar ile beraber şirketler de battı.
Çünkü 1914 yılında altının değeri Dolara nispeten
düşük idi. Bütün mal ve hizmetlerin toplam
fiyatını altın ile
karşılamak mümkün değildi.
Roosevelt 1933’de Doların değerini altının karşısında düşürdü
(35 $ = 1 ons). Böylece altın almak için 1914’e nazaran
daha fazla Dolar vermek
gerekiyordu. O aşırı fiyatlardan dolayı büyük
para meblağı, altın ile karşılanabilirdi.
Ama buna çok geç kalınmış idi.
Altın para sistemine karşı çıkanların gösterdikleri
gerekçeler:
Altın para sisteminin günümüz iktisadına
uygun olmadığını söyleyenler işte yukarıdaki nedenleri
ileriye sürerler. Onlara göre dünyada
sürekli yeni eklenen mal
ve hizmetleri karşılayacak yeterince altın bulunmamaktadır.
Öte yandan mali sektördeki yeni teknikler (banka
bilgisayar sistemindeki banka mevduatları) altın para sistemini
aşmış ve geride bırakmıştır. Bu sistem artık
eskimiştir. Bu görüşler hatalıdır. Çünkü, dünyada mal
sınırlıdır. Ancak o maldan yeni şekiller oluşturulmaktadır.
Mesela; hammadde olarak
yeraltında bulunan alüminyumdan teneke yapılması,
sonra çevrilip jelatin kağıdı yapılması gibi. Kumdan cam
yapılıp; kırık camdan yine cam yapılması gibi. Burada
mallar ya hammadde olarak (petrol gibi) veyahut belirli bir
şekle dönüştürüldükten
sonra (araba lastiği gibi) ve yine bir başka şekilde hizmete
dönüştürülme (eski araba lastiğini yenileme gibi)
yapılmaktadır. Bilindiği gibi mallar hammaddeden yapılır.
Hammadde
ise sınırlıdır. Güneş ve diğer enerji kaynakları
da böyledir. Hammaddeyi şekle sokan insandır. İnsanların
sayısı da sınırlıdır. İnsanların
içgüdü ve uzvi ihtiyaçları vardır. İnsanın her davranışı
içgüdü ve uzvi ihtiyaçlarını tatmin etmek içindir. Dolayısıyla
insanların mal ve hizmete ihtiyacı
sınırlı olduğu gibi hammadde de sınırsız
değildir.
Burada büyük bir ehemmiyete sahip olan malın
ve hizmetin (böylece de ücretlinin ücreti) değeridir. Bu değer
altından bir miktar ile mal ve hizmetin az bulunurluluğu göz
önünde bulundurulup,
ondaki menfaate göre takdir edilir. Ondan sonra malın veya
hizmetin fiyatı değişse de değeri (kıymeti) değişmez. Bu,
fiyat ile değerin birbirinden
ayrı şeyler olduğundandır. Değer, itibari bir şey
değildir ve devletin uzmanları tarafından tespit edilir.
Fiyat ise arz ve talebe göre farklı düzeylerde seyir eder ve
onda belirli takdir (sabit kılma)
yoktur. Buna binaen dünyadaki altının mal ve hizmetleri idare
edecek güçte olmadığı iddiası hatalıdır. Çünkü esas
olan mal ve hizmetlerin değeridir. Altın devletin elinde az
ise mal ve hizmetler için mevcut olan altından az miktar
takdir eder, çok ise ona göre olabilir. Devletin mallar ve
hizmetlerdeki değer takdiri fiyatları
etkiler. Başka bir ülkedeki mal ve hizmetlerin değerlendirmesi
de, o ülkedeki fiyatlardan
etkilenir. Fiyatlar ise değişkendir. Böylece ülkeden ülkeye
fiyat oranına göre altın akışı olur. Dolayısıyla
fiyatların düşük olduğu ülkeye altın akışı yoğunlaşır.
Bu olay o ülkede talebi çoğaltır ve orada fiyatlar
yükselir. Böylece o ülkenin İnsanları, daha düşük
fiyatların bulunduğu ülkelerden mal ve hizmet ithal etmeye başlarlar.
Bu altının otomatik
mekanizmasıdır. İşçinin ücreti mal ve hizmetlerin fiyatına
göre ayarlanmayıp, belirttiğimiz gibi az bulunurluluk ve
ondaki menfaatin takdirine göre olmasındandır. Kapitalist ve
kağıt para sistemine
dayanan toplumlarda ücret-fiyat çarkını durdurur. İşçi
ücretinin onun sunduğu işin ve kendisi gibi bir işçinin az
bulunurluluğu
ve sunduğu işin menfaatine göre yapılmaz ise, yani isçinin
ücreti onun satın aldığı mal ve hizmetlere göre yapılması,
mal ve hizmetlerin fiyatı yükseldiğinde, bu işçinin işverenden
ücretinin yükseltilmesini talep etmeye
sürükler. Mal ve hizmetlerin
fiyatlarının düşmesinde ise işverenin isçiye daha az para
vermesine yol açar. Halbuki ücretlinin ücreti mal ve
hizmetlerin fiyatından ayrı olması gerekir. Çünkü işverenin
riski isçiye yükletilemez.
İşçi malı üretir. Hizmetini sunar. İşverenin malı
satamaması ayrı bir sorundur. Onun için işçinin ücreti
onun sunduğu işin değerine
göredir. Böylece altın sisteminde bu değerin ücret olarak
verilmesi, mal ve hizmetlerin fiyatlarını
ek olarak yükseltmez ve düşürmez.
Buna binaen altın sistemine karşı çıkan
kişilerde; “altın sisteminde fiyatlar ve ücretler aşağıya
yönelik ve esnek olması gerekir. Ama bugün
fiyatlar genelde sabittir”
görüşünün bozukluğu
görünür. Çünkü, altın para sisteminde fiyatlar
yukarıya doğru esnek olduğu gibi aşağıya doğruda
esnektir. Ancak fiyatlar düşüp yükselse de işçinin sunduğu
işin değeri değişmez bu mallar için
de böyledir. Fiyatlar devletin ilk olarak mal ve hizmetleri
değerlendirmesinden etkilenir. Ama bu takdirden sonra değerden
daha düşük seyir etseler de değerin kendisi değişmez. Bundan
dolayı mal ve hizmetlerin fiyatları ücretlinin aldığı
ücretten dolayı yükselmez. Onların değer hakkındaki
yanlış anlayışları onları bu görüşe yöneltmiştir.
Sabit olması gereken mal ve hizmetlerin değeridir,
fiyatları değil.
Ayrıca bugün ücretler ve fiyatların sabit
olmaları ancak otoritelerin toplu sözleşmelerinden (bu
ücretlerde söz konusudur ki, bu mal ve fiyatları da etkiler)
veya rekabetin fazla değişmemesinden kaynaklanır. Yoksa mal
ve hizmetlerde sahih
bir değerin tespit edildiğinden dolayı değil. Öte yandan
modern mali vesilelerden olan banka mevduatları,
altın para sistemini aşmıştır düşüncesi yanlıştır.
Burada banka hesabı ve bilgisayarlar
rol oynasa da bu medeniyetten bir şey değildir. Bu ise salt
tekniği gibi bir olay değil, iktisat politikasından bir parça
olarak itibar etmek
lazımdır. Çünkü kapitalist iktisat politikası banka
mevduatlarına para olarak itibar eder ve bankalara
“hayalî para” yetkisi verir (yani karşılığı olmadan,
karşılığı varmış gibi işlem yapma yetkisi
verir. Bu işte müşterinin hesabına bilgisayarlarda
para kayıt etme ile olur. Bu olay iktisat ilminden değildir.
Zira ilim her milletten alınır. Bu iktisat politikasındandır.
Bu İslam’ın iktisat sistemine tamamen zıttır. Buna binaen
banka mevduatlarına
para olarak itibar edilmez. Çünkü bu olay altın ile
karşılığı olmadan para var etme demektir. Bu ise kesinlikle
caiz değildir. Buna binaen İslam altın sisteminde banka
mevduatlarına
da para olarak itibar edilmez. Bilgisayar ve onun kullanım gördüğü
banka, ancak alınan parayı kayıt
etme veya bir noktadan ülkenin öbür noktasına havale etme
işleminde aracı olarak kullanılabilir.
Misal; müşteri İstanbul’da 1 Dinar altın
veya onu ifade eden kağıt parayı İslam Devletinin
bankasına yatırır. Aynı günde Irak vilayetine
ait İslam Devletinin bankasında kendisine bu 1 Dinarın
havale edildiği şahıs onu alır. Burada parayı muhafaza
etme veya bir kısmını dahi olsa kredi
olarak bir başkasına verme söz konusu değildir. İslam
Devletinde bankaların hayali para işlemi yapması söz konusu
değildir.
Amerika’nın kağıt para sistemini sömürü
aracı
olarak kullanması:
1944’de Amerika Doları Bretton
Woods-antlaşması ile Lider-Kur haline getirdi. Bütün dünya
kurları Dolarla ölçülüyordu. Dolar da altından
belirli miktara (34,80 - 35,20 $ = 1 ons saf altın) bağlı
idi. İngiltere Keynes yolu ile Doların Lider-Kur olmasını
engellemek için bazı girişimlerde
bulundu. Keynes para üretimini kontrol etmek
için bir Dünya Bankası tesis etmek istedi.
Ama Keynes’e göre yine bu banka para üretecekti
ve altın ile konvertibil olması gerekmeyecekti. Ancak ABD’nin
tüm dünyayı sömürmesi
mümkün olmayacaktı. Çünkü, Keynes Bancor denilen bir para
birimi düşünüyordu. ABD’nin böyle bir çözüme kesin
müsaade etmeyeceği açıkça
ortadadır.
ABD her yıl 250 milyar $ karşılığında dünyadan
mal ve hizmet satın almaktadır. Bunu da sürekli para basıp,
malların fiyatlarını otomatikman fırlattırarak, halkların
ellerinde bulunan paraların alım gücünü azaltarak gerçekleştirmektedir.
ABD kendisine 5600 milyar Dolar borçlu. Dış Dünyaya da 2500
milyar Dolar. Her yıl buna 250 milyar eklenmektedir. Dünyanın
ABD’ye nasıl göbekten bağlı olduğunu şu misal açıkça
göstermektedir: Japonya kendi krizinden
kurtulmak için 800 milyar
Dolar rezervlerini satmış olsa, bu Doların değerini piyasada
düşürür ve Yen`i yükseltir. Ama o zaman ihracatı azaltır.
Çünkü, Dolarla ödeyen müşteriler için Japon ürünlerinin
fiyatları artacaktır. Başlarda ABD Dolar
karşılığında yeterince altın bulunduğunu telkin
etti. Fakat İngiltere ve Fransa 1968’de ellerindeki
Dolarlara karşın ABD’den altın istediklerinde
ABD bunu ret etti ve 1971’de (Nixon) Dolar
ile altın ilişkisini kesti. 70’li yıllarda ABD 70 milyar
Dolar borcu vardı. Ama Ford Knox’da ancak 11 milyar Dolar değerinde
altın mevcut idi.
Hatta bir görüşe göre, Başkan Johnsson bütün
altın rezervlerini 1 ons altını 35 Dolarda tutmak
için harcamıştı. 68 den bu yana 8500 ton olarak bilinen ABD’nin
altın rezervleri ciddi şekilde tetkik
edilmemiştir. İngiltere ve Fransa başta olmak
üzere diğer devletlerin Dolar karşılığında altın
talepleri üzerine altının fiyatı aşırı bir şekilde
yükseldi (çünkü, artık Dolar, ticari
bir madde haline geldi, para ile alakası
1971 kesildi). Bu durum bütün kağıt para sistemini tehdit etmeye
başladı. Çünkü, kağıt para sistemi, insanların bu parayı
çıkaran devletin sözünde durabileceği
itimadına dayanır. Altın fiyatının yükselmesi
bu itimadın zayıfladığını belirtir. Onun için 1974’ün
başlarında bu mesele devletlerarasında
görüşüldü. 1975’den itibaren IMF’e mensup
devletlerin altın rezervlerinden satmaları kararlaştırıldı.
Bunun sonucunda
altının fiyatı Dolar karşısında düştü.
Bu izahtan sonra altının durumu ve vakıasına
değinebiliriz:
*Altın, para sistemi
olarak kendisini dünyaya kabul
ettirmiştir.
*Altın sistemi I. Dünya savaşına kadar
para sistemi
olarak kullanılmıştır. Dünyanın her tarafında
bulunabilir. Bozulmadan muhafazası mümkün ve her ünitesi
kalite bakımından eşittir.
Arzu edildiği kadar bölünebilir.
*Altın sistemi, altının serbest
dolaşımını şart kılar. Bu malların ve hizmetlerin ülkeye
girip çıkmasını sağlar. Böylece ekonomik ve mali istikrar
sağlanır.
*Altın sistemi kur (para bozma) fiyatının
sabit olmasını sağlar. Bu devletlerarası ticari gelişme ve
ilerlemeyi sağlar.
*Altın sisteminde hükümetler ve merkez
bankaları istedikleri kadar kağıt para basamazlar.
*Dünyada kur altına dayanırsa döviz yokluğu
ortadan kalkar. Mal ve hizmetler daha kolay ülkeden
ülkeye geçebilir.
*Altın kaçakçılığı
ortadan kalkar. Çünkü altın paranın esası olur. Bir mal
(arz ve talep söz konusu ) olarak kabul edilmez. Böylece
yasal bir gerekçe olmadan otoriteler altının ülkeyi terk etmesine
izin vermezler.
|