Günümüzün acı vakıası Müslümanların
kurtuluş aramalarıdır. Bu gerçekten çok düşündürücü
ve üzerinde şiddetle eğilinmesi gereken hayati husustur.
Müslüman, kurtuluşu arayan değil, bizzat
kurtuluşu göstermeye ve yaymaya talipken, küfür düzenleri
karşısında gelinen noktada (düşülen acziyet) ne yazık ki
kurtuluşa talip olanlar Müslümanlar
olmuştur. Oysa ki, onlar daha önce İslama girmekle kurtuluşa
kavuşmuş, hidayeti bulmuşlardı. Bütün insanlık
fıtratına uygun bir yaşam tarzı aramakta ve buna kavuşmak için
de yoğun çaba sarf etmektedir. Ne acı ki, Müslümanlar
kendilerini bu kategori de görmektedirler. Elbette ki,
Müslümanlarda bu acı hallerini değiştirme mücadelesi
vermek zorundadır.
Köleliğe talip olmuş bu ümmetin acı
halinden söz etmek gerçekten
vahim bir olaydır.
Bu hale teşhis koyup tedavi etmekte elbette
ki, aydın bakışa sahip olan İslam davası ile yoğrulmuş
kişilerin görevidir. Bu açıdan olaya
yaklaştığımızda şu manzara ile karşı karşıya
kalırız.
Yer kürede İslam’dan bahsedilmesine rağmen
İslami bir devlet ve toplumun olmayışı, bütün
İslam beldelerinin doğrudan veya dolaylı olarak kafirlerin
sömürüsü altında olduğu
bilinen acı bir gerçektir. Müslümanlar arasında İslam
akidesinden fışkıran fikir, nizam
ve duygular yerine, küfür akidesinden
kaynaklanan fikir, nizam ve duygular hakim olmuştur.
Halklarının %99 Müslüman olduğu iddia
edilen yerlerde dahi değer ölçüsü laiklik, demokrasi,
kapitalizm ve cumhuriyet olmuştur. Hatta bu, öyle bir noktaya
gelmiştir
ki, şahsiyetlerde derin bozukluklar ve uçurumlar oluşmuştur.
Ayrıca bozuk cemiyet yapısına Müslüman benlikler
uymaya veya uyum sağlamaya yönelmiştir. Bunun
ürünü olarak ta İslami hayata bitti gözüyle bakanlar,
bugün bozuk düzenler içerisinde uyum sağlama, adapte olma,
sistem içerisinde değişme, beşeri sistemlere karşı sert
tavırlar yerine şeffaf tavırlar takınma, ismini
ve cismini düzene göre şekillendirme ameliyesine girişmişlerdir.
İşte bu acı durum ortadadır... Bir buçuk milyarı aşkın Müslümanın
bulunduğu günümüzde Müslümanların cemiyetleri,
düzenleri ve dünyayı sarsması gerekirken, şahsiyetlerine
sahip çıkmaktan dahi aciz duruma düşmüşlerdir. Gerçekten
çok acı bir vakıa... Bunun delilleri sayılamayacak
kadar çoktur. İşte bütün Müslümanların gözleri önünde
katledilen Filistin,
Kosova, Çeçenistan v.b. Müslüman halkların hali. Bunlar
sınırlara ve kavimlere hasredilmiş İslam coğrafyasından
sadece birkaç acı örnek...
Kişilerin çokluğu bu vakıadan kurtulmaya
çözüm teşkil etmemektedir. Zavallı Müslümanlar
İslam ahkamının
zerresinin dahi geçerli olmadığı yönetimlere sahip çıkıyorlar,
hain yönetici ve liderleri koruyorlar, onlarla ortak çalışmak
için
yığınlarca masraf ve emek sarf ediyorlar, onlarla beraber
Allah’a karşı kanun yapmada yarışmak için küfür
meclislerine koşuyorlar, onlara hizmette kusur etmemek için
kendilerini heder ediyorlar...
“Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinenler,
onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar?
Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a
aittir.” (Nisa
139)
Acı!.. gerçekten acı bir vakıa. Oysa ki,
o kafir ve yönetimleri bütün varlıklarıyla Müslümanlara,
İslama aman vermeden saldırıyor ve de bu saldırılarla öğünüyorlar.
Müslümanlar ise, yaşanan
bunca olaylara rağmen duyarsız ve bilinçsiz bir şekilde onları
alkışlıyor, haklarını dahi aramaktan aciz kalıyorlar.
Bir belde (İslam beldelerinden bir parça)
kafirler tarafından işgal edilmiş ise o beldeleri kafirlerden
ve düzenlerinden kurtarmanın
artık bir zorunluluk olduğunu artık Müslümanlar kavramalıdırlar.
Filistin halkı ve diğer Müslümanların
çektiği ızdıraplardan kurtarılması, o bölgeye yakın olan
Müslümanlarca gerçekleştirilmesi gereken
bir husustur. Eğer onlar güç yetiremiyorlarsa bu durumda
kurtarma ameliyesi bütün Müslümanlara farz olur. Bugün buna
açıkça göz yumulmakta, İslam topraklarında küfür ve
cahilliye tortuları taşıyan yönetimlere, istilacıların askeri
ve siyasi gaspına sessiz kalınmaktadır. Müslümanların
bu hali acı bir vakıanın görüntüsü değil
midir?!.
Bu acı vakıada yükselen çığlıklar
boşa gider, kanla yoğrulmuş acı görüntüler sessiz sedasız
tarihin sayfalarına gömülür, çocukların, anaların,
babaların, kızların göz yaşları imdat sesleri ne duyulur
nede görülür. Coplar,
silahlar, F16’lar, tanklar, bombaların sesleri
ve izleri kalır bedenler de, benlikler de... Ne yazık ki,
şanlı bir ümmetin acı vakıasıdır bu görüntü. Allah Müslümanları
davet etmek ve kurtuluşu insanlığa göstermek için en güzel
nizam olan İslam ile donatmış iken onlar, bugün o ideolojiye
karşı sadakatsizliklerinden
dolayı bu acı vakıaları yaşamaktadırlar. Bu hal üzerine yaşamaları
ve ısrar etmeleri
haramdır. Bu halden kurtulmak için var güçleri ile çalışmaları
üzerlerine
farzdır. Evet, bu kurtuluşun reçetesini müteaddit defalar
dergimiz Hilafette göstermeye çalıştık.
Gücümüz nispetinde ümmete bu acı vakıadan
kurtulması için gerekli olan işlevi inşallah
hatırlatmaya devam edeceğiz. Bunu kendimize
Allah’ın bize yüklediği bir vazife ve yükümlülük olarak
addediyoruz.
Acı vakıadan kurtuluşun tek yolu, İslami
hayata yani Allah’ın nizamına tekrar dönmektir.
Sadece Allah’a kulluğun yapıldığı, Onun nizamlarının yürürlükte
olduğu, alâkaların İslam
ideolojisi ile düzenlendiği, İslam akidesinden
fışkıran hükümlerin icrasını
yeniden gerçekleştirmektir. Bu acı halden
kurtuluş, mahluk olarak yaratılışın gayesini hatırlayarak,
kula kulluktan, küfrün zorbalığına teslim olmaktan, onlara
boyun bükmeden sıyrılıp sadece
ve sadece her hususta tek ilah ve hakim olan Allah’a yaklaşmak,
Ona sığınmak, Ondan
nusret beklemek ve hayata Onun gönderdiği
ile bakmakla mümkündür.
Bu acı vakıadan kurtuluşun mücadelesi
elbette verilmelidir. Aksi halde kurtuluşu gerçekleştirmeden
insanlığı kurtuluşa çağırmak
hayal ile iştigaldir. Müslümanlar bu günün
acı vakıasından kurtulmadan aleme İslamın kurtarıcılığı
için soyunmaları doğru değildir. Çünkü, hayatlarında
İslamın izleri yoktur. Eğer böyle bir iş yaparlarsa
İslama en büyük zararı vermiş olurlar, İslam felsefik
bir din değildir.
Bu vakıa elbette bir gün tersine dönecektir.
Bu dönüş öyle bir dönüş olacak ki,
Resulullah (sav)’in İslamı Medine’de hayata hakim
kıldığı gün gibi bütün değişimi beraberinde
getirecektir. O şanlı Resul insanları nasıl ki cahiliyeden
nura çıkardı ise bu yine İslam ile aynen gerçekleşecek ve
acı vakıa tersine dönecektir. Dün kaybedilen izzet ve şeref
yeniden kazanılacak zillet ise aslı olan kafirlere geri dönecektir.
Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Yeryüzünde
kuru çamurdan veya taştan yapılmış ev
olsun, kendisine İslam kelimesi
girmeyen ev kalmayacaktır. Allah insanların
bir kısmını aziz kılar, bir kısmını da zelil kılar.
Allah aziz kılacağı kişileri izzet ehlinden, zelil
kılacağı kişileri de zillet ehlinden kılar ki, bu zillete
mahkûm olurlar”
Bunun gerçekleşmesi elbette planlı ve projeli
bir çalışma ile mümkündür. Peygamberimizin
rehber alınacağı çalışmada öncelikle
Müslümanlar zihinlerinde bulunan bütün yabancı
fikir, düşünce ve mefhumlardan sıyrılmak zorundadır.
Müslümanlar İslam anlayışını şahsiyetlerine,
benliklerine
kazımalıdırlar. Ancak bu şekilde küfür istilasından, içerisinde
bulunduğumuz acı vakıadan kurtulmak mümkündür.
Sözlerimizi burada bağlarken bu acı vakıadan
çıkışın tek yolu ve reçetesi İslam’dır diyoruz. Allah
(cc) şöyle buyurmaktadır:
“Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş
yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan
aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.”
(Maide 16)
Düzeltme:
137. sayımızın “Meydana gelen krizlerin gerçek
sebebi; cumhuriyet sistemi ve yetiştirdiği
sahte devlet adamlarıdır” yazımızda “katli-rical”
tabiri kullanılmıştır. Bu tabirin doğrusu ise “Kaht-ı
Rical” dir.
|