Yahudiler, sekiz ayı aşkın süreden beri
her gün Filistin’deki Müslümanlara saldırmakta, Filistin
halkı ise, diğer bölgelerdeki Müslüman kardeşlerine
seslenerek, yardım ve imdat çığlıkları atmaktadır. Fakat
başta Araplar olmak üzere diğer bölgelerdeki Müslümanların
başlarında bulunan yöneticilerden hiç birisi bu çağrıya
kulak vermemektedir. Sanki bu yöneticiler, başka bir âlemde,
ölülerin dünyasında bulunmaktadırlar. Şairin şu
mısraları günümüz vakıasını ne de güzel ortaya sermiştir:
O gün yetim kızların haykırışları
vardı, yetiş Mu’tasım! diye,
Mu’tasım hemen bir ordu hazırladı bu
imdada cevap diye,
Bugün ise Müslüman kızların
haykırışı var, imdat-yardım diye,
Yöneticilerin bu çağrıya vurdum
duymazlığı acep niye,
Elbette kafir efendileri bunu böyle istedi
diye.
Yahudiler, son günlerde Müslümanlara
yönelik saldırılarının dozajını yükselterek, imha edici
silahları daha fazla kullanmaya başladılar. Müslümanların
başlarındaki yöneticiler ise, korkaklık ve acziyet içerisinde
bu duruma seyirci kalmaktadır. Öyle ki Allah (cc) düşmanı
kafir Şaron; Gazze, Nablus, Tulkerm ve Ramallah şehirlerini
bombardımana tutarak, evleri ahalisi üzerine
yıkmaktadır. Buna mukabil, Müslümanların
başlarındaki hain yöneticiler ise, yahudileri memnun etmek,
efendilerinin çıkarları doğrultusunda onlara hizmet etmek ve
ümmetin ölüm-kalım meselesi olan Hilafet devletinin
gelmemesi için birçok entrikalar çevirmektedirler.
18/05/2001 tarihinde Kahire’de adlandırdıkları
“Arap İzleme Komisyonu” toplandı. Toplantıda alınan
kararlar, ümmeti aldatmaya ve saptırmaya yönelik, ayrıca
zillet içeren kasıtlı kararlar
idi. Bu komisyon toplantısında, Müslümanların aleyhine
kararlar almaktan öteye hiçbir şey yapılmamıştır. Alınan
kararlardan bazıları şunlardır:
* Büyükelçilikler dışında yahudi
varlığıyla bütün Arapların siyasi temaslarını,
Filistinlilere karşı saldırı
ve muhasara sürdükçe durdurmak.
* Yahudi yerleşim yerlerinin ürünlerine
ambargo koymak.
İşte bu komisyon, başta F16 uçaklarına,
apaçhi helikopterlere olmak üzere diğer gelişmiş tüm
Amerikan silahlarına karşı gelebilmek için, onlarla bütün
alakaları kesmek yerine sadece siyasi temasları durdurarak
ve yalnız yahudi yerleşim yerlerinin ürünlerine (diğer bölgelerde
değil) ambargo koyarak karşı gelmek istedi.
Oysa yahudi varlığını
kökten söküp,
yok etmek üzere cihadı ilan ederek orduları harekete geçirmek
için bir karar ittihaz etmeleri gerekirdi. Şüphesiz, ümmete
ihanet etmede, aldatma ve saptırmada Arap yöneticilerinin yaptıkları
entrikalar rezaletin en büyüğüdür. Onların bu tutumları;
korkaklığın, ihanetin ve zilletin birer göstergesidir.
Komisyonun aldığı kararlardan bir tanesi
de;
* Filistin halkına karşı devam eden
İsrail’in saldırı ve zulümlerinden kaynaklanan tehlikeli
durumu, incelemek ve işgal edilen topraklarda bulunan sivil
Filistinlileri devletlerarası himayede korumak
amacıyla, BM’lerin Güvenlik Konseyini veya Genel Meclisi
acilen toplanması için çağrıda bulunmak. Oysa bu karar,
2000 yılı Ekim ayında yine Kahire’de yapılan “Arap Zirve
Konferansı” kararıyla harfiyen aynıdır. Buna mukabil 2001
Şubat ayında Amman’da gerçekleşen “Arap Zirve
Konferansında” alınan kararında aynısıdır. Bunlar bu
himayeyi isterken, İslamî değerlerden,
yardımlaşma ruhundan, değerlere sahip çıkma ve diğer bütün
doğru duygu ve düşüncelerden soyutlanmış oldular. Sanki
velisinden yardım ve himaye talep eden, aciz ve özürlü kişilermiş
gibi hareket ederek alçaklaşmışlardır. Ama bunlarda
bunları düşünecek şahsiyet nerede?.
Filistin’deki Müslümanlar, Arap
yöneticilerin almış oldukları bu
kararlarla, alçakça
ihanet ettiklerini ve kardeşlerine
yardım etmek için yanan ümmetin duygularına meydan
okuduklarını kesin şekilde biliyorlar.
Yinede Filistin ahalisinin himayesinin, düşmanları olan kafir
devletler ve özellikle bu halkı katletmek ve ezmek için
Şaron’un elini salıveren küfrün başı Amerika tarafından
gerçekleşmeyeceğini de biliyorlar. Tüm bunlara rağmen Arap
Zirve konferanslarında Arap yöneticilerin
kendi halklarının aleyhine çıkarttıkları bu utanç verici
ihanet kararlarını bu komisyon halen sakız gibi çiğnemeye
devam etmektedir. Bu kararların gerçeği bu ise bunları
tekrar bildirmekten
maksadı nedir? Oysa Filistin ahalisini korumak için konuşmak
değil, iş yapmak gerekir.
Bu yöneticiler, böyle davranmakla ümmete
ne kadar ihanet ettiklerini ve onları nasıl saptırmaya ve aldatmaya
çalıştıklarına dair yeterli delil göstermiş olmuyorlar
mı? Bu yöneticiler ümmetin ana meselesine yani, ölüm kalım
meselesine ihanet yapmadan bir gün dahi geçmemektedir. Bu
nedenle baştaki yöneticileri tahtlarından söküp, yok etmek
için çalışmak farzdır. Ancak ümmeti, onların şerrinde bu
şekilde kurtarırız. Çünkü onlar Allah’ın düşmanı
olan kafir devletlerin uydusudur.
Onlar tüm belanın başıdır.
Müslümanlar arasında varolan yapay
sınırlar, tüm İslam ümmetinin bağlarını koparmak için
kafirler tarafından çizildiği her Müslüman tarafından
bilinmektedir. Öyleyse, Filistin ve diğer yerlerde kardeşleri
Yahudi ve Amerikan saldırılarına uğradıkları zaman, onlara
yardım etmek istenildiğinde, bu sınırların bir engel olarak
gösterilmesi doğru değildir. Yöneticilerin rezillikleri,
korkaklıkları ve düşman önünde çökmeleri
mal, insan, silah, araç ve gereçlerdeki eksikliklerden dolayı
değildir. Çünkü Müslümanların ve ordularının imkanları
korkak yahudi varlığını kökten sökmeye ve de yahudi
giysisine bürünmüş Amerikan saldırısını bertaraf etmeye
kadirdir. Fakat, yöneticiler tamamen kölelerin efendilerine bağlandıkları
gibi, kafir devletlere bağlandılar. Bu nedenle kafirlerin ve
yahudilerin varlığına, çıkarlarına bekçilik yapmak
üzerine kafir devletler
tarafından tayin edildiler. Ümmetten
otoriteyi gasp eden, kafirler tarafından yardım edilen bu yöneticilerin,
otoriteye gösterdikleri hırs ve düşkünlüklerinden dolayı
durum bu noktaya geldi. Müslümanlar
tek ümmettir. Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
“Müminler birbirlerine rahmet ve
şefkat göstermede bir vücut gibidirler. Vücudun bir organı
bir şeyden şikayet ederse bütün vücut uykusuz
kalır ve hastalanır.” Ayrıca şöyle
de buyurdu: “Müslümanlar
sevinçte ve acıda tek bir vücut gibidirler. Azalardan
biri rahatsızlandığında
diğer azalar da aynı acıyı paylaşırlar.”
Halbuki ümmetin servetleri hayli fazladır,
orduları kuvvetlidir, kafir devletlerin egemenliğinden ve
yahudi saldırılarından kurtarmaya kudretli ve samimi
subayları da çoktur. Samimi subaylarla dahil tüm
Müslümanlara bu hain yöneticileri devirmek ve sınırları
korumak maksadıyla gece gündüz çalışan kafir ve
ajanlarının çizdikleri bu yapay sınırları kaldırmak için
hareket etmeleri farz olur.
Filistin halkının tek başına Yahudi ve
Amerikan saldırılarını defetmeye muktedir olamadığı
herkesçe malumdur. Öyleyse bu halkı kurtarmak, yahudi
varlığını kökten sökmek, yahudi giysisine bürünmüş
Amerikan saldırılarını durdurmaya yönelik hareketi
engelleyen hain yöneticilerin saraylarını
başlarına yıkmak için Müslüman orduların hareket etmesi
farzdır. Allah’u Teala şöyle buyurmaktadır;
“Size karşı savaş açanlara,
siz de Allah yolunda savaş açın. Allah’ın emrini aşmayın.
Allah kendi emrini aşanları sevmez. Onları yakaladığınız
yerde öldürün. Sizi çıkardıkları
yerden siz de onları çıkarın..”
(Bakara:190-191) Bir başka
ayette ise şöyle buyurmaktadır;
“Onlarla savaşın ki,
Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil
etsin; sizi onlara
galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.”
(Tövbe:14)
Şöyle de buyurdu;
“Kim size saldırırsa siz de ona
misilleme saldırın.”
(Bakara 194)
Allah’ın düşmanı olan Şaron,
Arapların ve Müslümanların başlarındaki yöneticilerin
zelilliklerinden emin olduktan ve 20/03/01’de Amerika’yı
ziyaret edip ABD Başkanı Bush’la yönetim erkanından
aldığı açık ve kuvvetli desteğe güvendikten sonra
Filistin’e, Lübnan’a ve Suriye’ye karşı
saldırılarını genişletti. Nitekim, O yöneticiler Kahire’de,
Amman’da ve Duha’da yaptıkları zirve
konferanslarında ferdî ve toplu davranışlarında
zelilliklerini açıkça gösterdiler.
İslam’ın ve Müslümanların düşmanı
olan, küfrün başı Amerika İslam dünyasına egemenliğini
yerleştirmeye ve servetlerini çalmaya çalışmaktadır.
Yahudilerin yanında yer alarak ve onlara sınırsız destek ve
yardım vererek İslam ümmetine düşmanlığını açıkça
göstermektedir. Bu nedenle ABD, Müslümanların baş düşmanıdır.
Müslümanlar bu hayati hususu göz önünde bulundurarak,
onunla muamele yapmalılar. Misal olarak; ABD ile diplomatik
ilişki kurmak, sorunlarımızı çözmek
için ona müracaat etmekte caiz değildir. Memleketlerimizde
Amerikan şirketlerinin çalışmasına
müsaade etmekte caiz değildir. Bizim işlerimize ve herhangi
bir meselemize karışmasına
müsaade edilmemelidir. Onun temsilcilerini kabul etmekte doğru
değildir. Körfeze yerleşip, servetlerin üzerine çökmesine
veya İslam memleketlerinin herhangi birisinde nüfuzunun veya
varlığının bulunması asla caiz değildir. Bilakis, onu
oradan söküp atmak gerekir.
Ey Müslümanlar!..
Filistin’deki kardeşleriniz, kendilerini
kurtarmanız için sizi çağırıyorlar. Fakat, onları kurtarmak
için yapacağınız girişimleri, hain yöneticileriniz
engelliyor. Başka bir ifadeyle, yahudilerin kökünü sökmek
için Allah’ın size kıldığı cihad farzını yerine
getirmenizi engelliyorlar.
Öyleyse, ne zamana kadar bu hainlere sabır göstereceksiniz?!.
Bu hainlerin sapıklıklarının daha fazla devam etmesini kim
durduracak?!. Yenilmeyen
İslam ordusunun zamanı gelmedi mi?!. Bu ordu tekrar büyük
zaferlerini gerçekleştirsin, zincirleri kırsın bu azgın yöneticilere
baş kaldırsın, onları yok etsin. Hilafet sancağını yükseltsin,
ümmeti kurtarsın, kafirlerin ayaklarının altındaki yer
sarsılsın, ümmete kaybettiği izzet ve haysiyeti geri
getirsin.
“Şüphesiz
peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem
şahitlerin şahitlik edecekleri
günde yardım ederiz.”(Mü’min:
51)
Hizb-ut Tahrir
H.27/Safer/1422
M.21/05/2001
|