İslâm'a göre yaşanmamasına ve İslâm
risaletini dünyaya taşıyan bir Devletin de bulunmamasına
rağmen dünyada var olan halklar arasında Kapitalizmin
dışında inandığı
bir ideolojisi bulunan insanlar arasında İslâm ümmeti tek ümmettir.
Bunun için şu anda Amerika'nın Kapitalizmi
evrenselleştirme atağına gerçekten karşı koyacak İslâm
aleminin dışında bir kimse yoktur.
Şu anda İslâm dünyasında bulunan
devletlerin hiçbirinin İslâm'ı uygulamamalarına, her ne
kadar bazıları uyguladıklarını iddia etseler
detam tersine yerleşik bir
şekilde Kapitalizmi uygulamalarına,
İslâm ümmetinin bölünmüşlüğüne,
Hilâfetin yıkılışından önce ve sonra kâfirlerin çıkardığı
olaylara, başlarında; Müslümanların topraklarında
batının kurduğu küfür ortamlarını koruyan, batının çıkarlarına
hizmet eden ve nüfuzunu
yerleştirmesine kolaylık gösteren, iç ve dış
siyasetlerinin tamamında batıdan gelen emirlere göre hareket
eden kâfirlerin uşakları olan idarecilerin bulunmasına
rağmen İslâm ümmeti, Hilâfet Devleti’nin
yıkılması ile sona ermedi ve ellili yılların
başlarından itibaren İslâm'a göre kalkınmanın metodunu
anlamaya, İslâm'a göre hayatı yeniden kurmaya ve İslâm ile
dünyayı kurtarmayı özleyerek çalışmaya hareket etmeye
başladı.
Ümmetin henüz kalkınmasını tamamlamış
olmamasına,
uşak idareciler tarafından ümmete uygulanan baskılara, zulümlere,
cezalara, bu idarecilerin ümmet üzerinde oluşturdukları
baskı ve terör ortamlarına, ümmetin küfrün ateşi altında
çökmesi amacıyla
halklarına karşı bu idarecilerin kâfirlerin
çizdiği planları uygulamalarına rağmen başlarında Amerika
olmak üzere kâfir batı, İslâm Ümmetinin kalkınmasını
tamamlamasından,
Müslümanların tek bir ümmet olarak yeniden hayat sahnesine
dönmesinden,
risaleti yeniden dünyaya taşıyacak, beşeriyetin
ulaştığı her türlü medeni ve ilmi gelişimlere
rağmen yeryüzünü güvenin ve güvenliğin
olmadığı bir ormana çeviren Kapitalizmin
egemenliğinin ve faydacı maddi değerlerinin
ürünleri olan badirelerden, sıkıntılardan
kurtaracak tek bir Hilâfet Devleti’nin
çatısı altında yaşamalarından korkmaktadır.
Kâfir Batı, tarihin derinliklerinde
birbirini boğazlayan kabilelerden oluşan Arapları;
İslâm'ın nasıl medeniyet sahibi, seçkin bir ümmete dönüştürdüğünü,
bu ümmetin İslâm'ın
nuru ile dünyayı aydınlattıklarını, kısa bir süre
içerisinde köklü bir devlet haline gelerek
dünyanın efendisi olduklarını ve bu konumlarını yaklaşık
on asır sürdürdüklerini,
bu süreç içerisinde tüm dünyaya adaleti, emniyeti, yüce değerleri
ve cömertliği yaydıklarını,
her yerde Hilâfet bayrağını dalgalandırdıklarını halen
daha hatırlamaktadır.
Bu nedenle Amerika artık İslâm ümmetinin
yeniden dirilmesinden korkmakta, egemenliğini
ve çıkarlarını sadece kendi toprakları
üzerinde değil insanoğlunun yaşadığı her yerde
yerleştirmeye çalışmaktadır.
Bu hakikatın ışığı altında Amerika
ve Batı gerçeği kavranıldığında, Amerika'nın
başlattığı atağın evrensel olmasına rağmen bununla
birinci derecede İslâm ümmetinin hedeflendiği görülecektir.
Her ne kadar Amerika'nın bu saldırısının
arkasında Kapitalist aç gözlülük, Amerika
ve Avrupa'nın Müslümanların topraklarında
var olan servetlere olan düşkünlükleri, bu ülkelerdeki
stratejik coğrafyadan faydalanma,
batı menşeli mallar için büyük bir pazar olma ve sanayileri
için zorunlu olan hammaddelerin temin edilebildiği bir kaynak,
yaşam için hayati bir öneme sahip bol miktarda petrollere
sahip olması gibi faktörler
varsa da Amerika'yı böylesi bir saldırıya sevk eden asıl
faktör bunlar değildir.
Asıl faktör İslâm ümmetinin, bünyesinde batının
devletlerarası nüfuzuna ve çıkarlarına hatta ve hatta
batının varlığına
yönelik tehlikeleri barındırmasıdır. İslâm ümmetinin
uykusundan uyanıp kalkınması ve risaletini dünyaya taşımaya
başlaması endişesi batıyı korkutmaktadır.
Amerikan Saldırısının Dayanakları
İslam alemine yönelik saldırıda Amerika
bir takım faktörlere dayanmaktadır. Bunlar
şunlardır:
1- Özellikle ikinci körfez Savaşı’ndan
sonra topyekün İslâm bölgesinde Amerika’nın nüfuzunu
iyice yerleştirmesine yol açan gelişmeler nedeniyle İslâm
dünyasındaki
nüfuzu ve devletlerarası ağırlığı. Bu ağırlığın
ve nüfuzun verdiği avantajla, İslâm dünyasında kurulu olan
devletlerin, Müslümanları
Kapitalizme inandırarak İslâm'ı yok etmeyi hedefleyen Amerika'nın
baskılarına daha fazla itaat etmeleri.
2- Amerika'nın önderliğinde diğer
Kapitalist ülkelerin de bu saldırıda Amerika ile
işbirliğine girmeye hırs göstermeleri, Amerika'nın
başarıya ulaşması için İslâm dünyasında
nüfuzunu ve uşaklarını zorla yerleştirmede ona yardımcı
olmaları. İslâm'ın; kendileri, çıkarları ve nüfuzları
üzerinde tehlike teşkil etmesinde bu devletlerin Amerika'dan
farkları yoktur.
3- Uluslararası hukukun bir aracı
olan Birleşmiş Milletler ve sözleşmesi, planlarını
uygulaması için BM'nin
kullanımına verilen BM'ye tabi örgütler ve kurumlar, ekonomik,
siyasi, askeri vb. icraatlarını gerçekleştirebilmesi için
zorunlu gördüğü hallerde kullanabileceği devletlerarası
kanunlar.
4- Amerika ve müttefiklerinin saldırıda
en etkili bir silah olarak kullanabilecekleri Uluslararası
medya kuruluşları üzerindeki egemenlikleri.
Ki bu medya kuruluşları, İslâm'ı gerçek şeklinden
saptırmada kullanıldığı gibi bu saldırıda kullanılan
sloganların sürekli gündemde tutulabilmesi,
İslâm'a bağlı olanların kökten dinci, şiddet yanlısı,
aşırı, kaba ve terörist gibi sıfatlarla itham edilerek dünyanın
onlara karşı düşman hale getirilmesi için
de kullanılacaktır.
Özellikle içerisinde bulunduğumuz
asrın ikinci yarısında telekomünikasyon alanında görülen
devrim nedeniyle dünyanın adeta küçük bir köy haline
getirildiği, neredeyse
sesli, görüntülü veya yazılı bir yayın organının
girmediği tek bir evin kalmadığı günümüzde medyanın
tehlikesi apaçık ortadadır.
Galiba Amerika'nın bu saldırısında
kullandığı dayanakların en tehlikelisi ve iğrenç olanı
uşak idareciler, onların yanlarında bulunan
ücretli münafıklar, menfaat düşkünü fırsatçılar, kâfir
batının kültürü ile sırtlanlaşan
yardımcılar, batı tarzı hayata hayran olanlar, hatta ve
hatta İslâm'a çok önem verdiği
görüntüsü veren gerçekte ise dinin hayattan
ayrılmasına çağrıda bulunan laiklerden
olan fakat kendilerini insanlara İslâmcı düşünür olarak
tanıtanlar ve yöneticilerin arzularına
göre hareket eden birtakım alimlerin oluşturduğu
kimselerdir.
Bunların tamamı, Kapitalizm için
Müslümanları dinlerinden döndürme hamlesinde çeşitli
yollar ve araçlarla
Amerika'nın saldırılarına hizmet etmektedir.
Bu saldırıda kullanılan
çeşitli
yol ve araçlar ise şunlardır:
Medya saptırması,
İslam mefhumlarının ve hükümlerinin
tahrif edilmesi,
Küfür kanunlarının tatbik edilmesi ve bu
tatbikatta lazım olan kanunların çıkartılması ve kullanılması,
Kâfirlerin nüfuz
ve egemenliği altında kalmaları için çeşitli bağlar,
anlaşmalar ve ittifaklarla bölge ülkelerinin kıskaç altına
alınması,
Ümmette bulunan İslâm’ı değerlerin
katledilmesi hedeflenerek ümmetin
fakirleştirilmesi için kâfirlerin planlarını infazda
üzerlerine düşen rolleri yerine getirmeleri,
Ümmetin samimi evlatlarına baskı yaparak
susturmak, insanlar arasında baskı ve terör havası yaymak
suretiyle açıkça hakkı söylemeye cesaret edecek kimse bırakmamak.
Ümmetin
küçük düşürülmesi, küfre ve kâfirlere uysallıkla itaat
etmelerini kolaylaştırmak için ortam
hazırlamak.
Müslümanları Kapitalizme inandırma
yoluyla İslâm'ı yok etmeyi hedefleyen Amerika'nın İslâm'a
ve Müslümanlara karşı başlattığı kampanyanın en
belirgin özellikleri bunlardır. Bu saldırı Kapitalizmin
özünü oluşturan dört sloganda toplanmaktadır. Bunlar;
Demokrasi, çoğulculuk, insan hakları ve pazar
politikalarından meydana gelmektedir.
Bu sloganlara saldırmaya ve detaylı olarak
bunları çürütmeye başlamadan önce bu sloganların
kaynaklandığı esastaki bozukluğu açıklamak
lazımdır.
Bu esas, dinin hayattan ayrılmasını öngören
Kapitalizm akidesidir.
Bu akide akletme ile hatta mantıksal bir
işlemden bile çıkmış değildir. Bu akide birbirine
zıt iki düşünce arasında orta bir çözümdür.
Bu fikirler; Ortaçağ boyunca hayattaki
her şeyin
dine boyun eğmesi gerektiğini söyleyen Avrupa'daki din
adamlarının çağrıda bulundukları
düşünceler ile yaratıcının varlığını inkâr eden
birtakım düşünür ve filozofların çağrıda bulundukları
düşünceler arasında orta bir çözümdür.
Dinin
hayattan ayrılması düşüncesi iki taraf arasındaki orta bir
çözümdür. Birbirinden
farklı iki şey arasında bir orta çözüm tasavvur
edilebilir. Ancak birbirine zıt iki şey arasında orta bir
çözüm tasavvuru mümkün
değildir. Ya insanı, hayatı ve kâinatı yaratan bir
yaratıcı vardır ki bu durumda yaratıcının insan için hayatta
takip edeceği bir nizam koyup koymadığı ve ölümden sonra
da koyduğu
nizama göre hareket edip etmediklerinden dolayı insanları
hesaba çekeceği
araştırılır. Ya da bir yaratıcı yoktur, dolayısıyla
da dinin hayattan ayrılması diye bir şey söz konusu olamaz.
Zira bu durumda din tamamen terk edilir.
Ayrıca, yoktan yaratıcının varlığı
pek o kadar da önemli değildir sözü hem akla uymamakta
hem de insan bu ifadeden mutmain olmamaktadır.
Görüldüğü üzere Kapitalist akidenin
sadece orta bir çözümden ibaret olması, içerisinde orta bir
çözümün bulunmasının doğru olmadığını
gösterir. Yalnızca bu durum bile bu akidenin çürütülmesi
için yeterli bir nedendir. Yaratıcının varlığına
inananların veya inkâr edenlerin varlığı durumu değiştirmez.
Oysa kesin akli delil; insanı, hayatı ve kâinatı
yaratan bir yaratıcının var olduğu, bu yaratıcının, insan
için dünyada takip edeceği bir nizam koyduğu ve insanoğlunu
dünyada bu nizama bağlı kalıp kalmadığı konusunda
öldükten sonra hesaba çekeceği sonucuna götürmektedir.
Bununla beraber burada, bir yaratıcının
var olup olmadığını veya insan için bir nizam koyup koymadığını
araştırmaya gerek yoktur. Buradaki araştırmayı Kapitalist
akide ve onun bozukluğunu açıklama noktasında
yoğunlaştırmak gerekir. Bu hususun araştırılmasında, bu
akidenin akla dayanmayan ve birbirine zıt iki fikir arasında
orta bir çözüm
olduğunu ortaya koymak yeterlidir.
Sadece Kapitalist akidenin çürütülmesi
bir bütün olarak Kapitalizmin reddi için yeterlidir. Çünkü
bozuk bir temel üzerine oturtulan
şey de bozuktur. Bu söz şu anlama gelmektedir. Kapitalizmin
bozukluğunu ortaya koyabilmek için ideolojinin temel düşüncelerinin
detayına girmeye gerek yoktur. Ancak bu düşüncelerden bir kısmının
revaçta
olması, bazı Müslümanlarca kabul görmesi
ve Amerika'nın İslâm'a ve Müslümanlara yönelik çirkin
saldırılarda kullandığı sloganlardan olması nedeniyle, bu
sloganlara saldırıda bulunmak, bozukluğunu, İslâm'la çeliştiğini
yani Müslümanların onu almalarının haram
olduğunu,
tamamıyla terk etmelerinin, ona çağıran ve devam eden
herkesle çatışmanın farz olduğunu açıklamak kaçınılmaz
olduğu için sadece bu detaylar üzerinde durulacaktır.
(Amerika’nın İslam’ı Yok Etme
Saldırısı: Sayfa 13-21)
|