Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan
devletlerinde faaliyet gösteren Hizb-ut Tahrir’e karşı çok
katı ve acımasız davranmalarına rağmen, onun aktivitesini
durdurmayı (onu sindirmeyi)
başaramadılar. Hatta bu bölgede vahşi uygulamaların
beraberinde aksi sonuçlar doğuracağına
delalet eden bir izlenim uyandı. Hizbin ünü her geçen gün
artmaktadır. Amerikan Harvırt Üniversitesine
bağlı uluslararası kriz masası grubunda
yer alan siyasi yorumcu Azizullah Gaziyifa’ye göre Hizb-ut
Tahrir, şu anda Fergane vadisi bölgesinde Özbek ve Tacikliler
arasında en büyük siyasi partilerden bir tanesidir.
Hizb-ut Tahrir’i bertaraf etmek için acaba
hangi acımasız yöntemlere başvurabiliriz? Belki bu durum
şaşkınlıkla karşılanabilir! İşin ilginç
tarafı “BAĞIMSIZ GAZETE” de isminin açıklanmasını
istemeyen bir muhabire göre; Hizbin faaliyetleri, devletin üst
düzey görevlileri arasında da tezahür etmeye başladı.
Gizli olan Hizb-ut Tahrir üyelerini mahkemelerde yargılama
işi genellikle rejime karşı kalabalık bir toplantıyı
andırmaktadır. Bu ortamda dahi yaptıkları konuşmalarda “küfür
sistemi” nin bozukluğunu gözler önüne sergilerler ve Allah
için ölüme seve seve gittiklerini dile getirirler.
Filistin-Londra arası: Hizb-ut
Tahrir, Filistin’de 1953 yılında Kudüs şer-i mahkemesinde
kadılık yapmış olan ünlü Filistinli din adamı Takiyyuddin
En-Nebhani (1909-1977)
tarafından kuruldu. Hizb, değiştirme metodu
olarak silahlı çatışmayı reddeder, fikri çatışmayı
benimser. Ayrıca bütün Müslümanları tek bir Hilafet
devleti çatısı altında birleştirmede çok ısrarlı görünmektedir.
Hizbin liderlerine göre şu anda İslam ile yönetilen gerçek
tek bir İslam devleti dahi bulunmamaktadır.
Hizb, batı fikri olan demokrasinin İslam’a göre haram olduğunu
belirtmekte, yine Hizbin fikir babalarına göre Müslüman bir
kimse kendi hayatını şer-i hükümlere göre tanzim etmesi
gerekliliği vurgulanmaktadır. Amerika, İsrail ve İngiltere
gibi ülkeleri de şeytanın yavruları olarak görmektedir.
Hizb-ut Tahrir tüm İslam aleminde yasak bir
partidir. Uzun yıllardan beri gizli çalışma sürdüren
Hizb-ut Tahrirliler çok katı bir çalışma tarzına
sahiptirler. Hizbin üyeleri beşer kişiden oluşan gruplara
ayrılıyorlar. Bu gruplar genellikle birbirlerini tanımazlar.
1977’de Filistinli Takiyyuddin En-Nebhani’nin vefatından
sonra yerine Hizbin emiri olarak 1925 Filistin’e bağlı olan
El-Halil doğumlu ve şu anda Ürdün’de ikamet eden
Abdulkadim Zellum geçti. Yeni liderin talimatından sonra
Hizbin çalışması
eski Sovyetler birliğine bağlı olan Türk Cumhuriyetlerinde
Orta Asya’dan başlamak suretiyle ivedilik kazanmaya başladı.
İnsan hakları
uzmanı Faleara Bonomarieffa’ya göre Hizbin bu bölgedeki
aktivitesi 1995’den sonradır.
Hizbin Orta Asya’daki ana faaliyeti bildiri
dağıtmakla sürdürülüyor. Onları ölüm-kalım meselesine
iten etken dünya Müslümanlarının şer-i hükümleri tatbik
eden Hilafet Devletinde yaşamaları gerekliliğinden
kaynaklanmaktadır. Bildirilerin çoğu, çok açık olarak
yahudilere karşı nefret duyguları taşır. Örneğin; bir
bildiride Hizb, Özbekistan devlet başkanı İslam Kerimov’u “Şeytan
ve yahudi, İslam’dan cismiyle, ruhuyla nefret eden, Kur-an’a
ve Muhammed’e (sav) kin besleyen” bir kişi olarak
nitelemiştir. Ayrıca Filistin kökenli bir başka cemaate göre
yahudiler alemlerin Rabbı tarafından lanetlenmiş kavimdir.
Rus diplomatı, Arap
işleri uzmanı ve aynı zamanda Rusya Özbekistan
büyükelçiliğinde kısa süre önce göreve başlamış olan
Dimitry Trofimoaf’un “BAĞIMSIZ GAZETE” nin muhabiriyle
yaptığı röportajda şunlar yer almaktadır:
“Genelde Hizbin bildirileri, Ortadoğu’da dağıtılan
bildirilerin Orta Asya dillerine Arapça’dan harfiyen
çevrilmiş halidir. Ben Mısır’da iken çoğu kez bu tür
bildirilere rastlamıştım. Yahudilere karşı düşmanlık içeren
bu bildiriler, Ortadoğu insanlarına etki yapabilir. Ancak Orta
Asya’da durum öyle değil. Çünkü
buradaki insanlar hayatları boyunca bir yahudi bile görmemişlerdir.”
Yukarıda zikrettiğimiz metinler
dışarıdan onaylı olarak ülkeye gelir. Bu gerçeği Hizb-ut
Tahrir gençleri doğruluyor. (Güvenlik güçlerinin takibine
maruz kalmamak için bu gençler kendi isimlerinin açıklanmaması
şartıyla “BAĞIMSIZ GAZETE” nin muhabiriyle konuşmayı
kabul ettiler). Onlarla tartışırken Hizbin bildirilerinde
ele alınan konuların bir çoğunun Orta
Asya ile yakından uzaktan hiçbir ilgisinin olmadığı
anlaşılmıştır. Bildirilerde bahsedilen konular genellikle
İsrail, Ürdün, Mısır, Suriye ve Sudan gibi dünyanın
değişik yerlerinde bulunan Müslümanların sorunlarıyla
ilgilidir. Bu gençlerin bana anlattıklarına göre aynı mâna
taşıyan bir bildiri muhtelif yerlerde dağıtılıyor ve
ekliyorlar: “Biz yek vücuduz. Bir organa acı dokunduğu
zaman vücudun her tarafı sancılanır. Bu yüzden Filistin
bizden ne kadar uzak olursa
olsun, Müslümanların kafir olan yahudilerle çatışma
meselesi bizim de meselemiz sayılır”.
Hizbin gizli üyeleri yurt dışındaki
teşkilatın ana organizatörünün nerede olduğunu açıklamaktan
kaçınırlar. Ancak bunun Ortadoğu’da olmadığının
olasılığı yüksektir. Çünkü Hizb gizli
olarak çalışma mecburiyetini görür. İslam aleminden uzak
olan Londra’dan tüm dünya geneline İnternet hizmeti veriliyor.
Hizbin İnternet sitesi Arapça, Türkçe, İngilizce, Almanca,
Urduca, Malezyaca ve Rusça olarak yayınlar
içeriyor.
Yetiştiren eğitimciler! Orta Asya’daki
gizli ve katı yönteme alışan Hizbin üyeleri, halaka
denetleyicisi halakaya katılan beş kişinin her birine haftalık
görev verdikten sonra görevin muhasebesini yaparlar. Böylece
oluşan yeni halakadaki gençler birbirlerini tanımazlar. Gizli
üyeler Hizbin ihtiyaçlarını karşılamak üzere her ay
gelirlerinin %10’unu vermekle yükümlüler. Hizbin Orta Asya’daki
üyeleri inkar etseler de diyebiliriz ki; Hizbi finansman etmek
sadece “üyelerin aylık aidatları” ile sınırlı değildir.
Örneğin; Kırgızistan’da son derece gelişmiş fotokopi aletinin
aracılığıyla renkli bildirilerin basıldığı görüldü.
Böylesi bir işin yerel halktan topladığı yardımlarla gerçekleşmesi
düşündürücü
bir olaydır.
Hizb idari olarak dünya ülkelerini vilayet
sistemine göre taksim ediyor. Bu vilayetler bazen birkaç ülkeyi
içerisine alır. Hizb, 2001 yılına kadar eski Sovyetler
Birliğine bağlı olan Türk Cumhuriyetlerini bir vilayet
olarak kabul ediyordu. Fakat daha sonra Özbekistan ve Kırgızistan’ı
birer vilayet olduğuna dair bir karar aldı. Bu karar, her iki
ülke arasındaki siyasi durumun farklılığı göz önünde
bulundurularak alınmıştır.
Hizb-ut Tahrir her iki ülkede yasadışı ve takibe alınan bir
örgüt olduğu halde Taşkent’in ona uyguladığı işkence
dozajı Beşkek’in uyguladığından çok daha şiddetlidir.
Kırgızistan ayrı bir vilayet olduktan sonra Hizbin sorumlusunun
bildirileri Kırgızca bastırmasına yetki verildi. Halbuki
daha önce Özbekçe ve Rusça olarak
basılıyordu.
Hizb-ut Tahrir mensuplarının bana anlattıklarına
göre, Hilafet Devleti ilk önce Ortadoğu’da kurulacak. Daha
sonra Kırgızistan ve Özbekistan başta olmak üzere diğer
İslam beldeleri ona tâbi olacaktır. Bu yeni ve köklü siyasi
yapı gerçekleştikten sonra gayri İslami Devletlerle ilgili dış
siyaset konusu yürürlüğe konulacak. Gayri müslimlerin tebaa
hakkına sahip olabilmeleri için İslam Devletine cizye ödemek
zorunda olacaklar. Eğer Müslüman olmayan beldeler cizyeyi
ödemez ise bu takdirde Hilafet Devleti ona karşı cihadı ilan
ederek savaşır. (Bu savaş kafirlere karşı bir savaştır).
Böylece maddi güç kullanmak (kafirlerle savaşmak gibi)
sadece Hilafet Devleti kurulduktan sonra yapılacaktır.
Hizb-ut Tahrir, Özbekistan İslam Cemaatinin
çalışma tarzını açık olarak eleştiriyor. Ayrıca
batı kültürüne hayranlık duyanları öldürmek
suretiyle hedefe ulaşmanın haram olduğunu
görüyor. Cemaate bir heyet gönderen Hizb-ut Tahrir silah
kullanmanın yanlış olduğunu ikna etmeyi başaramadı. “BAĞIMSIZ
GAZETE”ye şu bilgiler verildi: “Kendi vatanlarını
korumak için yahudilerle savaşan Filistin Müslümanları ve
Ruslarla savaşan Çeçen Müslümanları
eleştirmek caiz olmadığı gibi, kafir olan İslam Kerimov
rejiminin aldattığı Müslüman
kardeşine kurşun sıkmak caiz değildir. Biz başka yöntem
kullandık. Güvenlik güçleri mensuplarına,
onların yaptıkları cinayetlerin
korkunçluğunu anlatan özel bildiri dağıttık.
Onlar da benimsediğimiz metodun sonuç getireceğine
kanaat getirdiler”.
Endican’da bulunan kayıt dışı
Özbekistan insan hakları derneği temsilcisi Muzaffer Miruz
İshakfa’ya göre; “Eğer mücahitler vadi Fergane
bölgesine gelirlerse sayıları kısa bir sürede on kata çıkabilir.
Özbekistan İslam Cemaatini destekleyenler arasında işsizler
olduğu gibi işkence görenlerin akrabalarını, İslam Kerimov’un
zengin olmanın yolunu
kapadığı mafya çevrelerini görmek
de mümkündür.”
Tek cephe! Orta
Asya’daki Hizb-ut Tahrir’in mensuplarının yaş
sınırları 25-30 arası olup gelenekçi, muhafazakar kesimden
oluşuyor. Konuştuğum gençlerin bundan 5 yıl önce
kendilerinin gerçek Müslüman olmayıp oruç tutmayan hatta
içki içen kişiler olduklarını söylüyorlar. Son on senede
Orta Asya toplumu hızla
gerilemesine rağmen, fuhuş ve uyuşturuculuğa
karşı ilgi çoktu. Bütün bunlar bize şunu öğretti: “İnsanlara
huzurlu ve iffetli hayatı ancak İslam Devleti sağlayabilir.”
Yeni tanıştığım
gençlerin bende bıraktıkları izlenim şu idi: “Onlar
kanaat sahibi ve idealci kimseler. Onlar, 20’li yıllarda
bulunmuş olan Komünist Gençlik Birliği militanlarına çok
benziyorlar. Benimsedikleri gerçeklere öyle inanıyorlar ki,
onlarla tartıştıktan bir saat sonra bana nerede ise İslam’ı
kabul ettireceklerdi.”
Devletin tüm organlarına fesat ve aşırı
fakirliğin sıçraması yüzünden (Orta Asya ülkelerinde kişi
başına düşen aylık gelir ortalaması 10$’dan daha az)
laik kesimin bile “bunlar iktidara gelirlerse en azından hırsızlık
ve rüşvet olmaz” diyerek Hizb-ut Tahrir’e karşı sempati
duymaktadır. Kısa vadede Orta Asya ülkelerinin ekonomisinin
düzelmeyeceği düşüncesi güçlü bir olasılık ve genç
bir nüfuza sahip olduğu için Hizb-ut Tahrir gençlerinin sayısının
artış göstereceği
yorumu da yerindedir. Yine büyük bir olasılıkla Hizb,
yakında Rusya’da da faaliyet gösterdiğini açıklayacak.
Zaten buradaki sosyal ve siyasi problemler Orta Asya’dakinden
farklı değildir. En azından burada İslami kökten dinci
hareketi aynı şekilde çalışıyor. Başlangıçta yeni
İslami hareketi (Özbekistan ve Tacikistan’daki Vahhabilik
gibi) önce Orta Asya’da daha sonra Rusya’da faaliyet
gösterdiğini ilan etti. Belki bütün bunlar Kafkas halkının
savaşçıl yapısından ve Müslümanların devletle kanlı
çatışmasından dolayı olabilir (Rus ordusunun Dağıstan’a
bağlı Karamahi köyünde kökten dincilerle girdiği çatışma
unutmadığımız bir olay).
Ufukta Çin Halk Cumhuriyetini de benzer problemler
bekleyebilir. Hizb-ut Tahrir mensuplarının
“BAĞIMSIZ GAZETE” muhabirine verdikleri bilgilere göre
halkı Müslümanlardan oluşan Sentizyen-Uygur bölgesinde de
yayılmaya
başladı. Yukarıdaki kaynağın da işaret ettiği
gibi sadece silahsız Hilafetçiler değil maddi güç
kullananlar da vardır. 1998 yılında bombalı olaylar gerçekleştiren
ve terör örgütünün militanları
Aoş mahkemesinde yargılandılar. Bunlardan
üçü Uygur nüfuzuna kayıtlı olup Çin vatandaşları,
biri Türk diğeri ise Karaçi kentinden. (1999 yılında
Moskova’da terör olayları
gerçekleştirenler arasında bu halkın temsilcileri
de yer alıyordu). Soruşturma sonucundan da öğrenildiği
gibi yargılananlardan üçü Hattab kampında özel askeri eğitim
almışlar. Kısacası İsrail’den Çeçenistan’a belki de
Kosova’ya kadar uzanan tek bir istikrarsızlık çizgisi oluştuğu
söylenebilir. . .
|