(Aşağıdaki makale araştırmacı yazar İygor Ritar’e ait olup 13 Nisan 2001 tarihli "BAĞIMSIZ GAZETE" de yayımlanmıştır.)

 

Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan devletlerinde faaliyet gösteren Hizb-ut Tahrir’e karşı çok katı ve acımasız davranmalarına rağmen, onun aktivitesini durdurmayı (onu sindirmeyi) başaramadılar. Hatta bu bölgede vahşi uygulamaların beraberinde aksi sonuçlar doğuracağına delalet eden bir izlenim uyandı. Hizbin ünü her geçen gün artmaktadır. Amerikan Harvırt Üniversitesine bağlı uluslararası kriz masası grubunda yer alan siyasi yorumcu Azizullah Gaziyifa’ye göre Hizb-ut Tahrir, şu anda Fergane vadisi bölgesinde Özbek ve Tacikliler arasında en büyük siyasi partilerden bir tanesidir.

Hizb-ut Tahrir’i bertaraf etmek için acaba hangi acımasız yöntemlere başvurabiliriz? Belki bu durum şaşkınlıkla karşılanabilir! İşin ilginç tarafı “BAĞIMSIZ GAZETE” de isminin açıklanmasını istemeyen bir muhabire göre; Hizbin faaliyetleri, devletin üst düzey görevlileri arasında da tezahür etmeye başladı. Gizli olan Hizb-ut Tahrir üyelerini mahkemelerde yargılama işi genellikle rejime karşı kalabalık bir toplantıyı andırmaktadır. Bu ortamda dahi yaptıkları konuşmalarda “küfür sistemi” nin bozukluğunu gözler önüne sergilerler ve Allah için ölüme seve seve gittiklerini dile getirirler.

Filistin-Londra arası: Hizb-ut Tahrir, Filistin’de 1953 yılında Kudüs şer-i mahkemesinde kadılık yapmış olan ünlü Filistinli din adamı Takiyyuddin En-Nebhani (1909-1977) tarafından kuruldu. Hizb, değiştirme metodu olarak silahlı çatışmayı reddeder, fikri çatışmayı benimser. Ayrıca bütün Müslümanları tek bir Hilafet devleti çatısı altında birleştirmede çok ısrarlı görünmektedir. Hizbin liderlerine göre şu anda İslam ile yönetilen gerçek tek bir İslam devleti dahi bulunmamaktadır. Hizb, batı fikri olan demokrasinin İslam’a göre haram olduğunu belirtmekte, yine Hizbin fikir babalarına göre Müslüman bir kimse kendi hayatını şer-i hükümlere göre tanzim etmesi gerekliliği vurgulanmaktadır. Amerika, İsrail ve İngiltere gibi ülkeleri de şeytanın yavruları olarak görmektedir.

Hizb-ut Tahrir tüm İslam aleminde yasak bir partidir. Uzun yıllardan beri gizli çalışma sürdüren Hizb-ut Tahrirliler çok katı bir çalışma tarzına sahiptirler. Hizbin üyeleri beşer kişiden oluşan gruplara ayrılıyorlar. Bu gruplar genellikle birbirlerini tanımazlar. 1977’de Filistinli Takiyyuddin En-Nebhani’nin vefatından sonra yerine Hizbin emiri olarak 1925 Filistin’e bağlı olan El-Halil doğumlu ve şu anda Ürdün’de ikamet eden Abdulkadim Zellum geçti. Yeni liderin talimatından sonra Hizbin çalışması eski Sovyetler birliğine bağlı olan Türk Cumhuriyetlerinde Orta Asya’dan başlamak suretiyle ivedilik kazanmaya başladı. İnsan hakları uzmanı Faleara Bonomarieffa’ya göre Hizbin bu bölgedeki aktivitesi 1995’den sonradır.

Hizbin Orta Asya’daki ana faaliyeti bildiri dağıtmakla sürdürülüyor. Onları ölüm-kalım meselesine iten etken dünya Müslümanlarının şer-i hükümleri tatbik eden Hilafet Devletinde yaşamaları gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Bildirilerin çoğu, çok açık olarak yahudilere karşı nefret duyguları taşır. Örneğin; bir bildiride Hizb, Özbekistan devlet başkanı İslam Kerimov’u “Şeytan ve yahudi, İslam’dan cismiyle, ruhuyla nefret eden, Kur-an’a ve Muhammed’e (sav) kin besleyen” bir kişi olarak nitelemiştir. Ayrıca Filistin kökenli bir başka cemaate göre yahudiler alemlerin Rabbı tarafından lanetlenmiş kavimdir.

Rus diplomatı, Arap işleri uzmanı ve aynı zamanda Rusya Özbekistan büyükelçiliğinde kısa süre önce göreve başlamış olan Dimitry Trofimoaf’un “BAĞIMSIZ GAZETE” nin muhabiriyle yaptığı röportajda şunlar yer almaktadır: “Genelde Hizbin bildirileri, Ortadoğu’da dağıtılan bildirilerin Orta Asya dillerine Arapça’dan harfiyen çevrilmiş halidir. Ben Mısır’da iken çoğu kez bu tür bildirilere rastlamıştım. Yahudilere karşı düşmanlık içeren bu bildiriler, Ortadoğu insanlarına etki yapabilir. Ancak Orta Asya’da durum öyle değil. Çünkü buradaki insanlar hayatları boyunca bir yahudi bile görmemişlerdir.”

Yukarıda zikrettiğimiz metinler dışarıdan onaylı olarak ülkeye gelir. Bu gerçeği Hizb-ut Tahrir gençleri doğruluyor. (Güvenlik güçlerinin takibine maruz kalmamak için bu gençler kendi isimlerinin açıklanmaması şartıyla “BAĞIMSIZ GAZETE” nin muhabiriyle konuşmayı kabul ettiler). Onlarla tartışırken Hizbin bildirilerinde ele alınan konuların bir çoğunun Orta Asya ile yakından uzaktan hiçbir ilgisinin olmadığı anlaşılmıştır. Bildirilerde bahsedilen konular genellikle İsrail, Ürdün, Mısır, Suriye ve Sudan gibi dünyanın değişik yerlerinde bulunan Müslümanların sorunlarıyla ilgilidir. Bu gençlerin bana anlattıklarına göre aynı mâna taşıyan bir bildiri muhtelif yerlerde dağıtılıyor ve ekliyorlar: “Biz yek vücuduz. Bir organa acı dokunduğu zaman vücudun her tarafı sancılanır. Bu yüzden Filistin bizden ne kadar uzak olursa olsun, Müslümanların kafir olan yahudilerle çatışma meselesi bizim de meselemiz sayılır”.

Hizbin gizli üyeleri yurt dışındaki teşkilatın ana organizatörünün nerede olduğunu açıklamaktan kaçınırlar. Ancak bunun Ortadoğu’da olmadığının olasılığı yüksektir. Çünkü Hizb gizli olarak çalışma mecburiyetini görür. İslam aleminden uzak olan Londra’dan tüm dünya geneline İnternet hizmeti veriliyor. Hizbin İnternet sitesi Arapça, Türkçe, İngilizce, Almanca, Urduca, Malezyaca ve Rusça olarak yayınlar içeriyor.

Yetiştiren eğitimciler! Orta Asya’daki gizli ve katı yönteme alışan Hizbin üyeleri, halaka denetleyicisi halakaya katılan beş kişinin her birine haftalık görev verdikten sonra görevin muhasebesini yaparlar. Böylece oluşan yeni halakadaki gençler birbirlerini tanımazlar. Gizli üyeler Hizbin ihtiyaçlarını karşılamak üzere her ay gelirlerinin %10’unu vermekle yükümlüler. Hizbin Orta Asya’daki üyeleri inkar etseler de diyebiliriz ki; Hizbi finansman etmek sadece “üyelerin aylık aidatları” ile sınırlı değildir. Örneğin; Kırgızistan’da son derece gelişmiş fotokopi aletinin aracılığıyla renkli bildirilerin basıldığı görüldü. Böylesi bir işin yerel halktan topladığı yardımlarla gerçekleşmesi düşündürücü bir olaydır.

Hizb idari olarak dünya ülkelerini vilayet sistemine göre taksim ediyor. Bu vilayetler bazen birkaç ülkeyi içerisine alır. Hizb, 2001 yılına kadar eski Sovyetler Birliğine bağlı olan Türk Cumhuriyetlerini bir vilayet olarak kabul ediyordu. Fakat daha sonra Özbekistan ve Kırgızistan’ı birer vilayet olduğuna dair bir karar aldı. Bu karar, her iki ülke arasındaki siyasi durumun farklılığı göz önünde bulundurularak alınmıştır. Hizb-ut Tahrir her iki ülkede yasadışı ve takibe alınan bir örgüt olduğu halde Taşkent’in ona uyguladığı işkence dozajı Beşkek’in uyguladığından çok daha şiddetlidir. Kırgızistan ayrı bir vilayet olduktan sonra Hizbin sorumlusunun bildirileri Kırgızca bastırmasına yetki verildi. Halbuki daha önce Özbekçe ve Rusça olarak basılıyordu.

Hizb-ut Tahrir mensuplarının bana anlattıklarına göre, Hilafet Devleti ilk önce Ortadoğu’da kurulacak. Daha sonra Kırgızistan ve Özbekistan başta olmak üzere diğer İslam beldeleri ona tâbi olacaktır. Bu yeni ve köklü siyasi yapı gerçekleştikten sonra gayri İslami Devletlerle ilgili dış siyaset konusu yürürlüğe konulacak. Gayri müslimlerin tebaa hakkına sahip olabilmeleri için İslam Devletine cizye ödemek zorunda olacaklar. Eğer Müslüman olmayan beldeler cizyeyi ödemez ise bu takdirde Hilafet Devleti ona karşı cihadı ilan ederek savaşır. (Bu savaş kafirlere karşı bir savaştır). Böylece maddi güç kullanmak (kafirlerle savaşmak gibi) sadece Hilafet Devleti kurulduktan sonra yapılacaktır.

Hizb-ut Tahrir, Özbekistan İslam Cemaatinin çalışma tarzını açık olarak eleştiriyor. Ayrıca batı kültürüne hayranlık duyanları öldürmek suretiyle hedefe ulaşmanın haram olduğunu görüyor. Cemaate bir heyet gönderen Hizb-ut Tahrir silah kullanmanın yanlış olduğunu ikna etmeyi başaramadı. “BAĞIMSIZ GAZETE”ye şu bilgiler verildi: “Kendi vatanlarını korumak için yahudilerle savaşan Filistin Müslümanları ve Ruslarla savaşan Çeçen Müslümanları eleştirmek caiz olmadığı gibi, kafir olan İslam Kerimov rejiminin aldattığı Müslüman kardeşine kurşun sıkmak caiz değildir. Biz başka yöntem kullandık. Güvenlik güçleri mensuplarına, onların yaptıkları cinayetlerin korkunçluğunu anlatan özel bildiri dağıttık. Onlar da benimsediğimiz metodun sonuç getireceğine kanaat getirdiler”.

Endican’da bulunan kayıt dışı Özbekistan insan hakları derneği temsilcisi Muzaffer Miruz İshakfa’ya göre; “Eğer mücahitler vadi Fergane bölgesine gelirlerse sayıları kısa bir sürede on kata çıkabilir. Özbekistan İslam Cemaatini destekleyenler arasında işsizler olduğu gibi işkence görenlerin akrabalarını, İslam Kerimov’un zengin olmanın yolunu kapadığı mafya çevrelerini görmek de mümkündür.”

Tek cephe! Orta Asya’daki Hizb-ut Tahrir’in mensuplarının yaş sınırları 25-30 arası olup gelenekçi, muhafazakar kesimden oluşuyor. Konuştuğum gençlerin bundan 5 yıl önce kendilerinin gerçek Müslüman olmayıp oruç tutmayan hatta içki içen kişiler olduklarını söylüyorlar. Son on senede Orta Asya toplumu hızla gerilemesine rağmen, fuhuş ve uyuşturuculuğa karşı ilgi çoktu. Bütün bunlar bize şunu öğretti: “İnsanlara huzurlu ve iffetli hayatı ancak İslam Devleti sağlayabilir.”

Yeni tanıştığım gençlerin bende bıraktıkları izlenim şu idi: “Onlar kanaat sahibi ve idealci kimseler. Onlar, 20’li yıllarda bulunmuş olan Komünist Gençlik Birliği militanlarına çok benziyorlar. Benimsedikleri gerçeklere öyle inanıyorlar ki, onlarla tartıştıktan bir saat sonra bana nerede ise İslam’ı kabul ettireceklerdi.”

Devletin tüm organlarına fesat ve aşırı fakirliğin sıçraması yüzünden (Orta Asya ülkelerinde kişi başına düşen aylık gelir ortalaması 10$’dan daha az) laik kesimin bile “bunlar iktidara gelirlerse en azından hırsızlık ve rüşvet olmaz” diyerek Hizb-ut Tahrir’e karşı sempati duymaktadır. Kısa vadede Orta Asya ülkelerinin ekonomisinin düzelmeyeceği düşüncesi güçlü bir olasılık ve genç bir nüfuza sahip olduğu için Hizb-ut Tahrir gençlerinin sayısının artış göstereceği yorumu da yerindedir. Yine büyük bir olasılıkla Hizb, yakında Rusya’da da faaliyet gösterdiğini açıklayacak. Zaten buradaki sosyal ve siyasi problemler Orta Asya’dakinden farklı değildir. En azından burada İslami kökten dinci hareketi aynı şekilde çalışıyor. Başlangıçta yeni İslami hareketi (Özbekistan ve Tacikistan’daki Vahhabilik gibi) önce Orta Asya’da daha sonra Rusya’da faaliyet gösterdiğini ilan etti. Belki bütün bunlar Kafkas halkının savaşçıl yapısından ve Müslümanların devletle kanlı çatışmasından dolayı olabilir (Rus ordusunun Dağıstan’a bağlı Karamahi köyünde kökten dincilerle girdiği çatışma unutmadığımız bir olay).

Ufukta Çin Halk Cumhuriyetini de benzer problemler bekleyebilir. Hizb-ut Tahrir mensuplarının “BAĞIMSIZ GAZETE” muhabirine verdikleri bilgilere göre halkı Müslümanlardan oluşan Sentizyen-Uygur bölgesinde de yayılmaya başladı. Yukarıdaki kaynağın da işaret ettiği gibi sadece silahsız Hilafetçiler değil maddi güç kullananlar da vardır. 1998 yılında bombalı olaylar gerçekleştiren ve terör örgütünün militanları Aoş mahkemesinde yargılandılar. Bunlardan üçü Uygur nüfuzuna kayıtlı olup Çin vatandaşları, biri Türk diğeri ise Karaçi kentinden. (1999 yılında Moskova’da terör olayları gerçekleştirenler arasında bu halkın temsilcileri de yer alıyordu). Soruşturma sonucundan da öğrenildiği gibi yargılananlardan üçü Hattab kampında özel askeri eğitim almışlar. Kısacası İsrail’den Çeçenistan’a belki de Kosova’ya kadar uzanan tek bir istikrarsızlık çizgisi oluştuğu söylenebilir. . .