(Bu makale Rus Savaş ve Barış Araştırmalar Merkezinden; Oran Potubakof‘un www.navigator.kz/artcles/war [http://www.navigator.kz/artcles/war] İnternet sayfasından, 10 Mart 2001 tarihli yazısından alınmıştır.)

Güney Kırgızistan’da ilkbaharın gelmesiyle beraber İslami bir parti olan Hizb-ut Tahrir’in faaliyetlerinin yoğunluk kazandığı görülüyor. Aoş ve Celal Abad şehirlerindeki evlerin duvarları, Müslümanları İslami hayatı başlatmaya yeniden çağıran hizb’in bildirileriyle dolup taşmakta. Hizb’in bildirileri başkanlık seçimlerinden kalan seçim afişlerinin yanında asılı durmaktadır. Aoş valisi Nakin Kasiyef Güney Kırgızistan’daki radikal dinci hareketlerden kaygılanarak şu açıklamalarda bulundu: “Sadece Aoş bölgesinde kökten dinci Hizb-ut Tahrir’e ait 47 bildiri dağıtma olayı kaydedildi. Buna dayanarak 37 dava açıldı. Önlem olarak cinayet işlemek gerekçesiyle 49 kişi yargılanmak üzere mahkemeye sevk edildiler. Hizb’in faaliyetlerine katılan 356 kişi daha tutuklandı.”

Ayrıca Hizb-ut Tahrir’in faaliyetleri Celal Abad’da çok belirgin bir biçimde görülebilmektedir. Celal Abad’ın iç güvenliğini sağlamakla görevli Güvenlik Güçleri Komutanı Eskarbek Torbayef’e göre: 2000 yılında dinci motiveleri kışkırtmak gerekçesiyle 11 kişi, bu senede ise sadece iki ay içinde kökten dinci Hizb-ut Tahrir’e bağlı 10 kişi yargılanmıştı. Yargılananların hepsi fikri çalışmalarını açık olarak sürdüren kişilerden oluşmaktadır.

Tutuklananların evlerinde yapılan geniş çaplı aramalarda Kırgızca, Özbekçe ve Rusça olarak vadi Fergane halkını, küfür sistemini uygulayan rejimlere karşı cihada çağıran, birçok kitaplar ve neşriyatlar bulundu. Bölgede bulunan 344 adet caminin 170 kadarı kayıt dışıdır. Zira camiler ve medreseler gayri resmi olarak faaliyet göstermektedir. Hizb-ut Tahrir’in klasik İslam’ın yaşantısını yeniden başlatması konusu ise cami imamlarının aralarında ihtilaf ettikleri bir konudur.

Yine Torbayef’in açıklamasına göre; Hizb-ut Tahrir’in Kırgızistan’daki faaliyetlerinin ana noktasını çeşitli ırk ve milletleri içeren Aoş, Celal Abad, Suzak, Pazar Korganiks, Karasuvis, Arafanisk ve Urcinisk şehirleri oluşturmaktadır. Bu yüzden Hizb’in mensupları, Taşkent’in güvenlik güçlerinin takibinden kaçıp bu şehirlerde yerleştiler. İslam davasını taşıyanlar bu bölgede Özbekistan’a göre daha serbest ve rahat hareket etmekle beraber bölgenin dini yapısını olumsuz olarak etkilediler. Eskiden Kokand olarak bilinen Hani bölgesinde Hilafet düşüncesi, Endican ve Nemincan’ın radikal Müslümanları aracılığıyla yayılıyordu. Zira bu bölgenin halkı güney Kırgızistan’da yaşamakta olan Özbekler tarafından destek görmektedir.

İslami Hizb-ut Tahrir’in Güney Kırgızistan’daki kuruluşu ile ilgili, İslam enstitüsü uzmanı Özbek bilim adamı Bahtiyar Babachonava’nın IWPR kanalı muhabirine yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Aslında Hizb-ut Tahrir’in Güney Kırgızistan’daki kuruluşu Özbek güvenlik güçlerinin 1995’de Vadi Fergane bölgesinde İslami örgütleri (Edolat, İslam Lashkur Lary, Tevbe) tasfiye ettikleri döneme kadar uzanır. İşte o zaman, Hizb-ut Tahrir’in bir şubesi keşfedildi. Daha sonra Güney Kırgızistan’da yine Hizb-ut Tahrir’e bağlı başka kol ortaya çıktı. Bunun sebebi ise, Orta Asya ülkelerinin sınırlarının açık olmasıdır. Zira her hangi bir dinci örgüt Vadi Fergane’den Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan’a hızlı bir şekilde yayılabiliyordu. Aslında Hizb-ut Tahrir’in varlığı Kırgızistan otoritesinin ilgisini belki de çekmeyecekti. Ancak, 1996’da Kırgızistan güvenlik güçlerinin ellerine, rejime karşı kışkırtıcı sözler içeren Hizb-ut Tahrir’e ait bazı bildiriler geçmeye başladı.”

Kırgızistan müftüsü Abdurrahman Kimsanbayacı’ya göre: Hizb-ut Tahrir, Kırgızistan Müslümanları için tehlike arz ediyor. Çünkü o, devletin en üst otoritesine taliptir. Ayrıca Hizb-ut Tahrir, Müslümanları ikiye bölüyor.”

Kırgızistan Müslümanları ruhani lideri Abdurrahman Kimsanbayacı, Hizb-ut Tahrir’in Özbekistan İslami hareketi militanlarını desteklediğine kesin olarak inanıyor ve ekliyor: “Bu hareket dışarıdan silahlı mücadele sürdürürken Hizb-ut Tahrir ise, ülke içinde ideolojik mücadele vermektedir.” Devamla: Hizb-ut Tahrir’in neşriyatları Rusçuya çevriliyor (Bartiya Asfobechdinya). Bu hizb Filistin’de kurulmuştur. Her ne kadar Filistin’i yahudilerden kurtarmak için, Filistin halkı kutsal bir savaş sürdürseler de Kırgızistan Filistin gibi değildir. Buradaki Müslümanları hiç kimse rahatsız etmiyor ve herkes inanç özgürlüğü içerisinde yaşıyor.” Kırgızistan müftüsü, “Kafirlerle cihada çağıran sloganların geçersiz olduğu gibi vakıaya da uygun değildir” diyerek şunları ekledi: “Kırgızistan, Hizb-ut Tahrir ve onun fikirleri için elverişli bir bölge değildir. Ayrıca İslami kalkınma ve Hilafet adına insanları öldürmek cinayettir.”

Kırgızistan müftüsünün açıklamalarına yönelik Suzak nüfusuna kayıtlı, Hizb-ut Tahrir üyesi Minhacuddin Abdullayef’in (32 yaşında) IWPR kanalı muhabirine yaptığı açıklamalarda şu sözler yer aldı: Hizb-ut Tahrir, İslam devleti kurma çalışmasında silaha ve maddi güce başvurmaz. Çünkü o, silahın ve maddi gücün kullanılmasına izin vermeyen Resulullah (sav)’in izlediği metodu takip ediyor. Biz İslam ümmetinin yardımıyla bu fikirleri yayıyoruz”. Minhacuddin’in yaptığı bu açıklamalardan onun müşrif olduğu anlaşılıyor ki, buda bir grup gençlere hizb’in kültüründen ders verdiği anlamına geliyor. Bu genç, televizyon ekranında konuşurken oldukça sakin görünüyordu. Hatta kendi ve ailesinin ismini açıklamaktan dahi çekinmedi. Öyle ki, konuşmasında güvenlik güçlerine meydan okuyordu. Kendisine, “Tutuklanmaktan korkmuyor musun?” diye sorulduğunda şu cevabı verdi: “Şüphesiz her şey Allah’ın izni ve iradesi dahilinde olmaktadır.” Onun ağabeyi Tacuddin ise, kardeşinin Hizb-ut Tahrir’e mensup olduğu günden itibaren mahalle sakinleri tarafından kendilerinin saygınlıklarının belirgin bir şekilde artığını ima etti. Minhacuddin, defalarca güvenlik güçleri tarafından sorgulanmasına rağmen bu kanaatlerinden vazgeçmedi. Gencin ebeveynleri ise, oğullarının Allah’u Teala’nın istediği doğru yol üzere gittiğine inanmaktadırlar.

Minhacuddin, Hizb-ut Tahrir’e 1997’de intisap etti. Onun söylediğine göre; Suzaki camisinde kendisine bir İslam misyoneri (!) Hizb-ut Tahrir’e ait bazı Özbekçe neşriyat verir. Neşriyatların incelenmesi bir ay sürer. Nihayet bunları inceleyen Minhacuddin’i (davet eden şahıs) Hizb-ut Tahrir’e intisap etmesini teklif etti. Hizb’e girmeden önce köy camisinde Kur-anı bilip bilmediğine dair sınavdan geçen Minhacuddin, Hizb’in bir üyesinin hazır bulunduğu bir ortamda, Hizb’e bağlı kalacağına dair şu yemini okudu: “İslam’ın güvenilir bekçisi olacağıma, İslam’ı savunacağıma, Hizb-ut Tahrir’in fikirlerini ve ilkelerini sözlü ve fiili olarak benimseyeceğime, liderliğe güveneceğime, üye olduğum sürece görüşlerime ters düşse de onun kararlarını yerine getireceğime, Hizb’in fikirlerini ve gayesini gerçekleştirmek için gerekenleri yapacağıma yüce Allah’ın adına yemin ederim. Allah söylediklerimin üzerine şahid olsun.” Yeminden sonra Minhacuddin daris ünvanını kazandı.

Aoş’un başsavcılığı müsteşarı Sovitbek Talanbayef’e göre gençlerin Hizb-ut Tahrir’le beraber çalışmalarının ekonomik boyutu vardır. Aoş devlet üniversitesi siyasal hocası Achbol Mirzeyedof göre ise, gençlerin Hizb-ut Tahrir’e geniş çapta girmelerinin sebebi, ülkenin içinde bulunduğu darboğaz ve çökmüş ekonomiden kaynaklanıyor. Mirzeyedof’un iddiasına göre Hizb-ut Tahrir’in mali hazinesi da varmış. Bu hazinin finansı teberru olarak mensuplarının gelirlerinden alınan %10’luk meblağdan karşılanıyor. Bu paradan muhtaç olan gençlere yardım veriliyor. Ayrıca hizb, bazı özel ticaret ve hafif sanayi işlerini geliştirmek için bu hazineden harcamalar yapıyor (!). Bu ticaretin getirdiği kârın %10’u hizbin hazinesine akıyor. İşte tereddütsüz bir şekilde bir çok işsiz dolaşan gençlerin hizbe katılmalarının sebebi budur. Mihacuddin bütün bu sözleri reddederek şunları söylüyor:“Eğer Achbol’un iddia ettiği gibi hizb beni gerçekte destekliyorsa o zaman neden kendimi yorup sabahtan akşama kadar çalışayım?!”.Çok cüzi para karşılığında fırıncılık yapan ve maaşının büyük bir kısmının vergi olarak kesildiğini söyleyen Minhacuddin sözlerine şöyle devam ediyor:“Dini, para karşılığında satmak çok büyük günah. Söylediklerimden dünyada ve ahirette sorumluyum.”

Hizb-ut Tahrir’in Güney Kırgızistan’daki üye sayısı hakkında çok dakik ve derin araştırıldıktan sonra bunun öğrenilmesinin imkansız olduğu anlaşılmıştır. Ancak Celal Abad çarşısında dağıtılan hizbin neşriyatlarında hizb, Kırgızistan’da doğru yolda -Allah’ın yolunda- yürüyenlerin sayısı gün be gün artmakta. Hizb-ut Tahrir’in saflarına binlerce Müslüman katılmaktadır. Sık sık tutuklama ve takiplere maruz kalmalarına rağmen, Hizb-ut Tahrir mensupları gizlilikten çıkıp son yıllarda açık ve toplu halde çalışmaya başladılar. Örneğin; yakın zamanda Hizb-ut Tahrir’in mensupları, hizb’in Vadi Fergane bölgesindeki faaliyetlerini medyanın kamuoyuna duyurması için Aoş ve Celal Abad’daki gayri resmi gazetecileri Hizb-ut Tahrir’le beraber çalışmaya davet ettiler. Bundan amaç ise; İslam ümmetini kalkındıracak Hilafet devleti kurmak suretiyle yeniden İslami hayatı başlatma konusu hakkındaki doğru ve dakik bilgileri kamuoyuna ulaştırmaktır. Gazeteciler bu teklifi kabul etmiş olsalardı Hizb-ut Tahrir’in temsilcisi Muhammed çok şiddetli ülke kanunlarına rağmen, gazetecilere yayınlamaları için bir dizi neşriyat vereceğine dair söz vermişti. Muhammed’e göre böyle bir işin gerçekleşmesi, toplumun ve söz sahibi kimselerin üzerindeki korkunun pasivize edilmesine, ülkedeki fikri seviyenin dengeli olmasından istikrarlı bir toplumun belirmesine de neden olacaktır. Hizb-ut Tahrir’in attığı bu adım, kendi fikrinin globalleşmesi, varlığını topluma ispatlaması ve böylelikle yeni yöntemler geliştirmesi için değerlendiriliyor.

Aoş’un başsavcılığı müsteşarı Sovitbek Talanbayef şöyle diyor: Hizb-ut Tahrir şu anda “Bildiri savaşı” yüzünden tutuklamalarla karşı karşıya. Bu yıl emniyet güvenlik güçlerine karşı cihadtan bahseden bildiriler yayınlandı. Bu da Hizb-ut Tahrir’in güvenlik güçlerine karşı açık olarak meydan okuduğu anlamına geliyor.

Celal Abad Din İşleri Sorumlusu Arkesh Ormunof ise şöyle diyor: Hizb-ut Tahrir, çok düzenli, karmaşık ve yuvarlak bir güvenlik sisteme sahip olduğu için mensuplarının biri tutuklandığı zaman bile sistemin yıkılması zordur. Güvenlik güçleri tarafından sorgulanan gençlere itiraf ettirmek ise imkânsızdır. Yargılanan gençler kendilerine sorulan sorulara karşı “Allah-u Ekber” diye karşılık verirler. Yine tutuklananların hangi dini radikal örgüte mensup olduklarını anlamak için özel tartışmalar gündeme getiriliyor. Bu tür tartışmalar genelde Aoş ve Celal Abad bölgelerinde düzenlenirken, tutuklular Kur-an ile ilgili geniş bilgilerini ortaya sergilerler. Ayrıca onlar, bu tür fikirler taşıdıklarından veya dini ayrımcılık yaptıklarından dolayı kendilerini suçlu olarak görmüyorlar. Yine onlara göre duvarlara bildiri yapıştırmak, Kur-an surelerini topluca tartışmak, muamelat gibi hususlarla ilgili Kur-an’ın hükümlerine bağlanmak suç olmayıp kanuna aykırı değildir.

Güvenlik güçleri tarafından tutuklananlar genellikle okuyan ve müşriflerden oluşuyor. Hizbin liste başında yer alan sorumlu üyeleri bilip tutuklamak veya gelir kaynaklarını öğrenmek ise şu ana kadar çözülmemiş meselelerden biridir. Aoş’un başsavcılığı müsteşarı Sovitbek Talanbayef’e göre, güvenlik mensuplarının bu hizb’in içine karıştığı uzak bir olasılık değil. Talanbayef’e göre bu kadar sistematik ve düzenli, hem de üst düzeyde bir gizli çalışmayı ancak eğitim görmüş, kıvrak zekaya sahip ve polisin gizli işlerini bilen kimseler başarabilir.

Celal Abad güvenlik sorumlusu vekili ise şunları söyledi: “Eskiden sadece Özbekler Hizb-ut Tahrir’e mensup oluyorlardı. Ama şimdi Kırgızlar da olmaya başladılar. Halbuki Aoş ve Celal Abad mahkemeleri bugüne kadar kökten dinci davalara şahit olmamıştır. Hatta Kırgız asıllı Hizb-ut Tahrir’e bağlılığından dolayı bir genç dahi mahkemenin huzuruna çıkarılmış değildir.”

Vitshearny Beşkek gazetesi muhabiri Muhammed Con Hamidof’a göre; “Özbek gençlerin Hizb-ut Tahrir’e mensup olmalarının ve güney Kırgızistan’da İslami radikal örgütlerin yayılmasının başlıca sebebi, hükümetin halka verdiği sözleri yerine getirmeyip milli politikasının başarısız olmasıdır.” Devamla, “Bölgedeki azınlıklarda ümmetçilik ve güvensizlik hakimdir. Zira bu azınlıklar, bağımsızlık ilan edildikten sonra yeni oluşan toplumda kendilerinin söz sahibi olmadığını görüyorlar. İşte bu yüzden bir çoğu adil toplumu aramaya başladılar ve Hizb-ut Tahrir’e katıldılar. Bir çok Müslüman’a göre Hilafet sistemi, adil devletin sembolüydü ve öyle olmalıdır. Bu sistemde kardeşlik ilişkileri tezahür eder ve ekonomik servetler adaletli bir şekilde dağıtılır.” Vitshearny Beşkek gazetesi muhabiri Muhammed Cun Hamidof’a ait bu sözleri Kırgızistan devlet adamları ve de Hizb-ut Tahrir’in gençleri reddetmektedir. Aoş valisi Gantura Satibaldieyef, hükümetin sorumsuzca tavırlarının bir takım insanların dini taassuba eğilim göstermelerine neden olduğuna katılmıyor. Valiye göre böylesi söz kabul edilemez ve asılsız bir sözdür.

Siyasetçi Mirzeyedof, Hizb-ut Tahrir’in milliyetçi olmadığına işaret etti. Çünkü İslam, milliyetçiliği ve milli sınırları reddeder. Ayrıca hizb’in mensupları sadece Özbek ve Kırgızlardan değil, içerisinde muhtelif milletlerden de insanlar bulunmaktadır. Bunun en açık delili de hizb’in Rusça, Özbekçe, Kırgızca ve Arapça olarak dağıttığı bildirilerdir.

Sveatbek Tolonbayef ise; “Azınlıkta olanların Hizb-ut Tahrir’e girmelerine devletin neden olduğu sözü” gerçeklik payı olmayıp asılsız iddia olarak görüyor. Devamla, “Fundamentalizmin gelişmesini Özbeklerin güney Kırgızistan’da bulunmalarına bağlamak, halkın farklı kesimlerinin ilişkilerini, ülkenin siyasi ve sosyal durumunu çıkmaza sürükler.”

IWPR kanalının muhabiriyle röportaj yapan Minhacuddin, bazı çevrelerin kendi çıkarları için hizb’in ismini kullanmalarına karşı rahatsızlığını dile getirerek şöyle dedi: “Biz insanların ırk ve milletinden dolayı ayırım yapmayız. Çünkü yüce Kur-an bunu yasak kıldı, .üstünlük ancak takva ile olur.” Devamla, “Hizb ülkeleri (Dar-ül küfür) ve (Dar-ül İslam) diye ikiye ayırır .Zira Allah’u Teala buyurur ki: “...öyleyse yalanlayanlara itaat etme”. Bu ayet belli bir milletten bahsetmemiştir. Onun için fırsatçı çevreler kendi siyasi çıkarları için partimizi koz olarak kullanmasınlar.” Minhacuddin sözlerine şöyle devam etti: “Hizb-ut Tahrir Hilafet devletinin bir ülkede kurulabileceği gerçeğini uzak görmez, kurulduktan sonra da çok çabuk yayılabilecektir. İşte o zaman mücadelenin devam etmesi, İslam’ın yayılması ve Müslümanların meşru haklarını geri almaları için uygulanacak metod cihadtır. Bu aynı anda devletin dış siyasetini de belirleyecektir. Zira cihadın nihai hedefi; İslam’ı tam anlamıyla tatbik etmektir. Bu da Hilafet sisteminin yeryüzünde hakim olmasını gerekli kılar.”

Mihacuddin’e göre böylesi durumda ancak üstün ırk, azınlıklar kavramı yok olur. Mihacuddin, Hilafet devleti ne zaman kurulacak? sorusuna kısaca şu cevabı verdi: “Onu ancak Allah’u Teala bilir. Şüphesiz zafer yalnızca Allah katındandır. Bizler Müslümanlar olarak bu konuda bütün gayretimizi sarf etmeliyiz. Zaferin geç gelmesine isyan etmemeliyiz.”

Kırgızistan Diyanet İşleri birinci sorumlusu ve uzmanı Ergin Kormanof, Hizb-ut Tahrir mensuplarının Kur-an ayetleri ve ilmine geniş şekilde vakıf olmalarını şaşkınlıkla karşılıyor. Kırgızistan’daki basit imamlar, misyoner ve diğer liderler, Hizb-ut Tahrir’in Kırgızistan’daki çalışmasını çürütmek için, ikna edici delil getiremediler. Ayrıca Müslüman Kırgızlar, diyanet işleri başkanlığı din ve teknik bilimlerden yoksun kimselerden oluşuyor.

Yukarıda işaret ettiğimiz başkanlığın yapmış olduğu istatistiklere göre başkanlık memurlarının büyük bir kısmı bilinmesi gereken en basit dini meseleleri dahi bilmemektedirler. Örneğin; diyanet işleri başkanlığında görev yapan 1601 memur arasında yapılan sınavda sadece 1100’ü sınavı geçebildi. Bunlardan 276’sı torpil ile geçti, 225’i de imamlık sınavında kaldı. Birinciliği elde eden ise sadece 50 kişi oldu. Bu da Kırgızistan diyanet işleri başkanlığında görev yapan memurların dini eğitimlerinin çok zayıf olduğunu gösterir.

Ergin Kormanof sözlerine şöyle devam etti: Hizb-ut Tahrir mensupları, diyanet görevlilerini halkın önünde açık konuşmaya davet ettiler. Hizb-ut Tahrir mensubu Minhacuddin de cumhuriyetin imamlarıyla tartışmaya hazır idi. Ancak ülkenin güvenlik şartları hizbin mensupları açısından kritik ve kötü oluşundan dolayı Minmacuddin’in ebeveynleri, (onun Kırgızistan müftüsü Abdurrahmanof ile tartışmaktan) vazgeçirmeleri üzere tartışmama kararı aldı. Aoş İternasyonal Kriz Masası grup vekili Seina Sachnayfa, Hizb-ut Tahrir’i Kırgızistan’da tehlike unsuru olarak görüyor. Çünkü o, ne otoriteden ne emniyet güçlerinden ne de devletten korkar. Onlara göre tutuklamalar ve hapse atılmalar, bu günkü sistemin bozukluğuna delalet eder.

İşte buradan hareketle Hizb-ut Tahrir’i, kendi mensuplarını tutuklamalara ve ölüme karşı korkusuzca hareket etmesini öğreten bir örgüt olarak görmek gerek. Bu yazının yazıldığı ana kadar Hizb-ut Tahrir, bölgede amansız siyasi görüşünü beyan eden ve Orta Asya’daki otoritelere karşı tehlike unsuru olan yegane dini partidir.

Stratejik Araştırmalar Merkezi siyasi yorumcusu Liyouned Bendriets’e göre, Kırgızistan devlet başkanlığının dini merkezli, kökten dinci hareketlere karşı katı davranması çok büyük hattadır. Çünkü Hizb-ut Tahririn, davayı siyasi bir atmosfere dönüştürecek güce sahip olmasında rol oynayan siyasi düşüncesi ve melekesi vardır. Ayrıca bu hizbin kültür sözlüğünde, milliyetçilik ve ırkçılık kavramlarına yer olmadığı gibi bunlardan doğan her türlü düşmanlıklara da yer yoktur. Bu da hizbin tabanının hızla genişlemesine neden olur.

Özetle, Orta Asya bölgesi Hizb-ut Tahrir fikirlerinin yayılması için çok elverişli bir ortamdır. İşsizlik, yoksulluk, Kırgızistan ve Özbekistan topraklarının Özbek İslami hareketi tarafından ihlal edilmesi gibi durumlar yerli Hizb-ut Tahrir mensuplarının yürüttükleri faaliyetin kar topu gibi büyümesini sağlayacaktır.

Uzmanlara göre ekonomik ve siyasi istikrarsızlık bölgede devam ettiği sürece kısa vadeli de olsa Orta Asya’da en aktif ve dinamik örgüt Hizb-ut Tahrir olmaya devam edecektir.