 
Güney Kırgızistan’da ilkbaharın
gelmesiyle beraber İslami bir parti olan Hizb-ut
Tahrir’in faaliyetlerinin yoğunluk
kazandığı görülüyor. Aoş ve Celal Abad şehirlerindeki
evlerin duvarları, Müslümanları İslami hayatı başlatmaya
yeniden çağıran hizb’in bildirileriyle
dolup taşmakta. Hizb’in bildirileri başkanlık seçimlerinden
kalan seçim
afişlerinin yanında asılı durmaktadır. Aoş valisi Nakin
Kasiyef Güney Kırgızistan’daki
radikal dinci hareketlerden kaygılanarak
şu açıklamalarda bulundu: “Sadece Aoş bölgesinde kökten
dinci Hizb-ut
Tahrir’e ait 47 bildiri dağıtma
olayı kaydedildi. Buna dayanarak 37 dava açıldı. Önlem olarak
cinayet işlemek gerekçesiyle 49 kişi yargılanmak üzere
mahkemeye sevk edildiler.
Hizb’in faaliyetlerine katılan 356 kişi daha tutuklandı.”
Ayrıca Hizb-ut
Tahrir’in
faaliyetleri Celal Abad’da çok belirgin bir biçimde
görülebilmektedir. Celal Abad’ın iç güvenliğini sağlamakla
görevli Güvenlik Güçleri Komutanı
Eskarbek Torbayef’e göre: 2000 yılında dinci motiveleri
kışkırtmak gerekçesiyle 11 kişi, bu senede ise sadece
iki ay içinde kökten dinci Hizb-ut Tahrir’e
bağlı 10 kişi yargılanmıştı. Yargılananların hepsi fikri
çalışmalarını açık olarak sürdüren kişilerden oluşmaktadır.
Tutuklananların evlerinde yapılan geniş
çaplı aramalarda Kırgızca, Özbekçe ve Rusça olarak vadi Fergane halkını,
küfür sistemini
uygulayan rejimlere karşı cihada çağıran, birçok
kitaplar ve neşriyatlar bulundu.
Bölgede bulunan 344 adet caminin 170 kadarı kayıt dışıdır. Zira camiler ve medreseler
gayri resmi olarak faaliyet göstermektedir. Hizb-ut Tahrir’in
klasik İslam’ın yaşantısını
yeniden başlatması konusu ise cami imamlarının aralarında
ihtilaf ettikleri bir konudur.
Yine Torbayef’in açıklamasına göre; Hizb-ut
Tahrir’in Kırgızistan’daki
faaliyetlerinin ana noktasını çeşitli ırk ve milletleri içeren
Aoş, Celal Abad, Suzak, Pazar Korganiks, Karasuvis, Arafanisk ve
Urcinisk şehirleri oluşturmaktadır.
Bu yüzden Hizb’in mensupları, Taşkent’in güvenlik
güçlerinin takibinden kaçıp
bu şehirlerde yerleştiler. İslam davasını taşıyanlar
bu bölgede Özbekistan’a göre daha serbest ve rahat hareket
etmekle beraber bölgenin dini yapısını
olumsuz olarak etkilediler.
Eskiden Kokand olarak bilinen Hani bölgesinde
Hilafet düşüncesi,
Endican ve Nemincan’ın radikal Müslümanları
aracılığıyla yayılıyordu. Zira bu bölgenin halkı güney Kırgızistan’da
yaşamakta
olan Özbekler tarafından destek görmektedir.
İslami Hizb-ut
Tahrir’in Güney Kırgızistan’daki
kuruluşu ile ilgili, İslam enstitüsü
uzmanı Özbek bilim adamı Bahtiyar Babachonava’nın IWPR
kanalı muhabirine yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Aslında
Hizb-ut Tahrir’in Güney Kırgızistan’daki kuruluşu Özbek
güvenlik güçlerinin 1995’de Vadi Fergane bölgesinde İslami
örgütleri (Edolat, İslam Lashkur Lary, Tevbe) tasfiye ettikleri
döneme kadar uzanır. İşte o zaman, Hizb-ut
Tahrir’in bir şubesi keşfedildi.
Daha sonra Güney Kırgızistan’da yine Hizb-ut
Tahrir’e bağlı başka kol ortaya çıktı.
Bunun sebebi
ise, Orta Asya ülkelerinin sınırlarının açık olmasıdır.
Zira her hangi bir dinci örgüt Vadi
Fergane’den Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan’a
hızlı bir şekilde yayılabiliyordu. Aslında Hizb-ut
Tahrir’in varlığı Kırgızistan
otoritesinin ilgisini belki de çekmeyecekti. Ancak, 1996’da Kırgızistan
güvenlik güçlerinin ellerine, rejime karşı kışkırtıcı sözler
içeren Hizb-ut Tahrir’e ait bazı bildiriler geçmeye başladı.”
Kırgızistan müftüsü Abdurrahman
Kimsanbayacı’ya göre: “Hizb-ut
Tahrir, Kırgızistan Müslümanları için
tehlike arz ediyor. Çünkü o, devletin en üst otoritesine taliptir.
Ayrıca Hizb-ut Tahrir, Müslümanları
ikiye bölüyor.”
Kırgızistan Müslümanları ruhani lideri
Abdurrahman Kimsanbayacı, Hizb-ut
Tahrir’in Özbekistan İslami hareketi
militanlarını desteklediğine kesin olarak inanıyor ve ekliyor:
“Bu hareket dışarıdan silahlı mücadele
sürdürürken Hizb-ut Tahrir ise, ülke içinde ideolojik
mücadele vermektedir.”
Devamla: “Hizb-ut Tahrir’in
neşriyatları Rusçuya çevriliyor
(Bartiya Asfobechdinya). Bu hizb Filistin’de
kurulmuştur. Her ne kadar Filistin’i yahudilerden kurtarmak için,
Filistin
halkı kutsal bir savaş sürdürseler de Kırgızistan Filistin
gibi değildir. Buradaki Müslümanları hiç kimse rahatsız
etmiyor ve herkes inanç özgürlüğü içerisinde yaşıyor.” Kırgızistan
müftüsü, “Kafirlerle
cihada çağıran sloganların geçersiz
olduğu gibi vakıaya da uygun değildir”
diyerek şunları ekledi: “Kırgızistan, Hizb-ut
Tahrir ve onun fikirleri için elverişli
bir bölge değildir. Ayrıca İslami kalkınma ve Hilafet adına
insanları
öldürmek cinayettir.”
Kırgızistan müftüsünün açıklamalarına
yönelik Suzak nüfusuna kayıtlı, Hizb-ut
Tahrir üyesi Minhacuddin Abdullayef’in
(32 yaşında) IWPR kanalı muhabirine yaptığı açıklamalarda
şu sözler yer aldı: “Hizb-ut
Tahrir, İslam devleti kurma çalışmasında
silaha ve maddi güce başvurmaz. Çünkü o, silahın ve maddi gücün
kullanılmasına izin vermeyen Resulullah (sav)’in izlediği
metodu takip ediyor.
Biz İslam ümmetinin yardımıyla bu fikirleri
yayıyoruz”. Minhacuddin’in
yaptığı bu açıklamalardan
onun müşrif olduğu anlaşılıyor ki, buda bir grup gençlere
hizb’in kültüründen ders verdiği anlamına geliyor. Bu genç,
televizyon ekranında
konuşurken oldukça sakin görünüyordu.
Hatta kendi ve ailesinin ismini açıklamaktan dahi çekinmedi.
Öyle ki, konuşmasında güvenlik güçlerine meydan okuyordu.
Kendisine, “Tutuklanmaktan korkmuyor musun?” diye sorulduğunda
şu cevabı verdi: “Şüphesiz her şey Allah’ın izni ve
iradesi dahilinde olmaktadır.” Onun ağabeyi
Tacuddin ise, kardeşinin Hizb-ut
Tahrir’e mensup olduğu
günden itibaren mahalle sakinleri tarafından
kendilerinin saygınlıklarının belirgin bir şekilde
artığını ima etti. Minhacuddin, defalarca güvenlik güçleri
tarafından
sorgulanmasına rağmen bu kanaatlerinden
vazgeçmedi. Gencin ebeveynleri ise, oğullarının
Allah’u Teala’nın istediği doğru yol üzere gittiğine
inanmaktadırlar.
Minhacuddin, Hizb-ut Tahrir’e
1997’de intisap etti. Onun söylediğine göre; Suzaki camisinde
kendisine bir İslam misyoneri (!) Hizb-ut
Tahrir’e ait bazı Özbekçe
neşriyat verir. Neşriyatların incelenmesi bir ay sürer.
Nihayet bunları inceleyen Minhacuddin’i (davet eden şahıs) Hizb-ut
Tahrir’e intisap etmesini teklif etti.
Hizb’e girmeden önce köy camisinde Kur-anı bilip bilmediğine
dair sınavdan geçen Minhacuddin, Hizb’in bir üyesinin hazır
bulunduğu bir ortamda, Hizb’e bağlı kalacağına
dair şu yemini okudu: “İslam’ın güvenilir
bekçisi olacağıma, İslam’ı savunacağıma,
Hizb-ut Tahrir’in
fikirlerini ve ilkelerini sözlü ve fiili olarak benimseyeceğime,
liderliğe
güveneceğime, üye olduğum sürece görüşlerime ters düşse
de onun kararlarını yerine getireceğime, Hizb’in fikirlerini
ve gayesini gerçekleştirmek
için gerekenleri yapacağıma yüce Allah’ın adına yemin
ederim. Allah söylediklerimin
üzerine şahid olsun.”
Yeminden sonra Minhacuddin daris ünvanını
kazandı.
Aoş’un başsavcılığı müsteşarı
Sovitbek Talanbayef’e göre gençlerin Hizb-ut
Tahrir’le beraber çalışmalarının
ekonomik boyutu vardır. Aoş devlet üniversitesi
siyasal hocası Achbol Mirzeyedof göre ise, gençlerin Hizb-ut
Tahrir’e geniş çapta girmelerinin sebebi, ülkenin içinde
bulunduğu darboğaz ve çökmüş ekonomiden kaynaklanıyor.
Mirzeyedof’un iddiasına göre Hizb-ut
Tahrir’in mali hazinesi da varmış.
Bu hazinin finansı teberru olarak mensuplarının gelirlerinden
alınan %10’luk meblağdan karşılanıyor.
Bu paradan muhtaç olan gençlere yardım
veriliyor. Ayrıca hizb, bazı özel ticaret ve hafif sanayi işlerini
geliştirmek için bu hazineden harcamalar yapıyor (!). Bu ticaretin
getirdiği kârın %10’u hizbin hazinesine akıyor. İşte
tereddütsüz bir şekilde
bir çok işsiz dolaşan gençlerin hizbe katılmalarının
sebebi budur. Mihacuddin bütün bu sözleri reddederek şunları
söylüyor:“Eğer
Achbol’un iddia ettiği gibi hizb beni gerçekte
destekliyorsa o zaman neden kendimi yorup
sabahtan akşama kadar çalışayım?!”.Çok
cüzi para karşılığında fırıncılık yapan ve maaşının büyük
bir kısmının vergi olarak kesildiğini söyleyen Minhacuddin
sözlerine şöyle devam ediyor:“Dini,
para karşılığında satmak çok büyük günah. Söylediklerimden
dünyada ve ahirette sorumluyum.”
Hizb-ut Tahrir’in
Güney Kırgızistan’daki üye sayısı hakkında çok dakik ve
derin araştırıldıktan sonra bunun öğrenilmesinin imkansız
olduğu anlaşılmıştır. Ancak Celal Abad çarşısında
dağıtılan hizbin neşriyatlarında
hizb, Kırgızistan’da doğru yolda -Allah’ın yolunda- yürüyenlerin
sayısı gün be gün artmakta.
Hizb-ut Tahrir’in saflarına binlerce Müslüman katılmaktadır.
Sık sık tutuklama ve takiplere maruz kalmalarına
rağmen, Hizb-ut Tahrir
mensupları gizlilikten çıkıp son yıllarda
açık ve toplu halde çalışmaya başladılar. Örneğin; yakın
zamanda Hizb-ut Tahrir’in
mensupları, hizb’in Vadi Fergane bölgesindeki
faaliyetlerini medyanın kamuoyuna duyurması
için Aoş ve Celal Abad’daki gayri resmi gazetecileri
Hizb-ut Tahrir’le beraber çalışmaya davet ettiler. Bundan amaç
ise; İslam ümmetini kalkındıracak Hilafet devleti kurmak
suretiyle yeniden İslami hayatı başlatma konusu hakkındaki
doğru ve dakik bilgileri kamuoyuna ulaştırmaktır.
Gazeteciler bu teklifi kabul etmiş olsalardı
Hizb-ut Tahrir’in
temsilcisi Muhammed çok şiddetli ülke kanunlarına rağmen,
gazetecilere
yayınlamaları için bir dizi neşriyat vereceğine
dair söz vermişti. Muhammed’e göre böyle bir işin gerçekleşmesi,
toplumun ve söz sahibi kimselerin üzerindeki
korkunun pasivize edilmesine, ülkedeki fikri seviyenin dengeli
olmasından istikrarlı bir toplumun belirmesine
de neden olacaktır. Hizb-ut Tahrir’in attığı bu adım, kendi
fikrinin globalleşmesi, varlığını topluma ispatlaması ve böylelikle
yeni yöntemler geliştirmesi için değerlendiriliyor.
Aoş’un başsavcılığı müsteşarı
Sovitbek Talanbayef şöyle diyor: Hizb-ut
Tahrir şu anda “Bildiri savaşı” yüzünden
tutuklamalarla karşı karşıya. Bu yıl emniyet güvenlik
güçlerine karşı cihadtan bahseden bildiriler yayınlandı.
Bu da Hizb-ut Tahrir’in
güvenlik güçlerine karşı açık olarak
meydan okuduğu anlamına geliyor.
Celal Abad Din İşleri Sorumlusu Arkesh
Ormunof ise şöyle diyor:
Hizb-ut Tahrir, çok düzenli, karmaşık ve
yuvarlak bir güvenlik sisteme sahip olduğu için mensuplarının
biri tutuklandığı zaman bile sistemin yıkılması zordur. Güvenlik
güçleri tarafından
sorgulanan gençlere itiraf ettirmek ise imkânsızdır.
Yargılanan gençler
kendilerine sorulan sorulara karşı “Allah-u
Ekber” diye karşılık verirler. Yine
tutuklananların hangi dini radikal örgüte mensup olduklarını
anlamak
için özel tartışmalar gündeme getiriliyor. Bu tür tartışmalar
genelde
Aoş ve Celal Abad bölgelerinde
düzenlenirken, tutuklular Kur-an ile ilgili
geniş bilgilerini ortaya sergilerler.
Ayrıca onlar, bu tür fikirler taşıdıklarından veya dini
ayrımcılık yaptıklarından
dolayı kendilerini suçlu olarak görmüyorlar.
Yine onlara göre duvarlara bildiri yapıştırmak, Kur-an
surelerini topluca tartışmak, muamelat gibi hususlarla ilgili
Kur-an’ın hükümlerine bağlanmak suç olmayıp kanuna aykırı
değildir.
Güvenlik güçleri tarafından tutuklananlar
genellikle okuyan ve müşriflerden oluşuyor.
Hizbin liste başında yer alan sorumlu üyeleri bilip tutuklamak
veya gelir kaynaklarını öğrenmek ise şu ana kadar
çözülmemiş meselelerden biridir. Aoş’un başsavcılığı müsteşarı
Sovitbek Talanbayef’e göre, güvenlik mensuplarının
bu hizb’in içine karıştığı uzak bir olasılık değil.
Talanbayef’e göre bu kadar
sistematik ve düzenli, hem de üst düzeyde bir gizli çalışmayı
ancak eğitim görmüş, kıvrak zekaya sahip ve polisin gizli
işlerini bilen kimseler başarabilir.
Celal Abad güvenlik sorumlusu vekili ise
şunları söyledi: “Eskiden
sadece Özbekler Hizb-ut Tahrir’e mensup
oluyorlardı. Ama şimdi Kırgızlar da olmaya başladılar.
Halbuki Aoş ve Celal Abad mahkemeleri bugüne kadar kökten dinci
davalara şahit olmamıştır. Hatta Kırgız asıllı Hizb-ut
Tahrir’e bağlılığından dolayı bir genç dahi mahkemenin
huzuruna çıkarılmış
değildir.”
Vitshearny Beşkek gazetesi muhabiri Muhammed
Con Hamidof’a göre; “Özbek
gençlerin Hizb-ut Tahrir’e mensup olmalarının
ve güney Kırgızistan’da İslami radikal örgütlerin yayılmasının
başlıca sebebi, hükümetin halka verdiği sözleri yerine
getirmeyip milli politikasının başarısız olmasıdır.”
Devamla, “Bölgedeki azınlıklarda
ümmetçilik ve güvensizlik
hakimdir. Zira bu azınlıklar, bağımsızlık ilan edildikten
sonra yeni oluşan toplumda kendilerinin söz sahibi olmadığını
görüyorlar. İşte bu yüzden bir çoğu adil toplumu aramaya
başladılar ve Hizb-ut
Tahrir’e katıldılar. Bir çok
Müslüman’a göre Hilafet sistemi, adil devletin
sembolüydü ve öyle olmalıdır. Bu sistemde
kardeşlik ilişkileri tezahür eder ve ekonomik
servetler adaletli bir şekilde dağıtılır.”
Vitshearny Beşkek gazetesi
muhabiri Muhammed Cun Hamidof’a ait bu sözleri Kırgızistan
devlet adamları ve de Hizb-ut
Tahrir’in gençleri reddetmektedir. Aoş
valisi Gantura Satibaldieyef, hükümetin sorumsuzca tavırlarının
bir takım insanların
dini taassuba eğilim göstermelerine neden olduğuna
katılmıyor. Valiye göre böylesi söz kabul
edilemez ve asılsız bir sözdür.
Siyasetçi Mirzeyedof, Hizb-ut Tahrir’in
milliyetçi olmadığına işaret etti. Çünkü İslam,
milliyetçiliği ve milli sınırları reddeder. Ayrıca hizb’in
mensupları sadece Özbek ve Kırgızlardan değil, içerisinde
muhtelif milletlerden de insanlar bulunmaktadır. Bunun
en açık delili de hizb’in Rusça, Özbekçe, Kırgızca ve Arapça
olarak dağıttığı bildirilerdir.
Sveatbek Tolonbayef ise;
“Azınlıkta olanların Hizb-ut Tahrir’e girmelerine devletin
neden olduğu sözü” gerçeklik payı
olmayıp asılsız iddia olarak görüyor. Devamla, “Fundamentalizmin
gelişmesini Özbeklerin güney Kırgızistan’da bulunmalarına
bağlamak, halkın farklı kesimlerinin ilişkilerini,
ülkenin siyasi ve sosyal durumunu çıkmaza
sürükler.”
IWPR kanalının muhabiriyle röportaj yapan
Minhacuddin, bazı çevrelerin kendi çıkarları
için hizb’in ismini kullanmalarına karşı rahatsızlığını
dile getirerek şöyle dedi: “Biz
insanların ırk ve milletinden dolayı
ayırım yapmayız.
Çünkü yüce Kur-an bunu yasak kıldı,
.üstünlük ancak takva ile olur.” Devamla,
“Hizb ülkeleri (Dar-ül küfür) ve
(Dar-ül İslam)
diye ikiye ayırır .Zira Allah’u Teala buyurur
ki: “...öyleyse
yalanlayanlara itaat etme”. Bu
ayet belli bir milletten bahsetmemiştir.
Onun için fırsatçı çevreler kendi siyasi çıkarları için
partimizi koz olarak kullanmasınlar.”
Minhacuddin sözlerine şöyle devam etti: “Hizb-ut
Tahrir Hilafet devletinin bir ülkede
kurulabileceği gerçeğini uzak görmez, kurulduktan
sonra da çok çabuk yayılabilecektir. İşte o zaman mücadelenin
devam etmesi, İslam’ın yayılması ve Müslümanların
meşru haklarını geri almaları için uygulanacak
metod cihadtır. Bu aynı anda devletin dış siyasetini de
belirleyecektir. Zira cihadın nihai hedefi; İslam’ı tam
anlamıyla tatbik etmektir.
Bu da Hilafet sisteminin yeryüzünde hakim olmasını gerekli kılar.”
Mihacuddin’e göre böylesi durumda ancak
üstün ırk, azınlıklar kavramı yok olur.
Mihacuddin, Hilafet devleti ne zaman kurulacak? sorusuna
kısaca şu cevabı verdi: “Onu
ancak Allah’u Teala bilir. Şüphesiz zafer yalnızca
Allah katındandır. Bizler Müslümanlar olarak bu konuda bütün
gayretimizi sarf etmeliyiz.
Zaferin geç gelmesine isyan etmemeliyiz.”
Kırgızistan Diyanet İşleri birinci
sorumlusu ve uzmanı
Ergin Kormanof, Hizb-ut
Tahrir mensuplarının Kur-an ayetleri
ve ilmine geniş şekilde vakıf olmalarını şaşkınlıkla
karşılıyor. Kırgızistan’daki basit imamlar, misyoner
ve diğer liderler, Hizb-ut Tahrir’in Kırgızistan’daki
çalışmasını çürütmek için,
ikna edici delil getiremediler. Ayrıca Müslüman
Kırgızlar, diyanet işleri başkanlığı din ve teknik
bilimlerden yoksun kimselerden oluşuyor.
Yukarıda işaret ettiğimiz başkanlığın
yapmış olduğu istatistiklere göre
başkanlık memurlarının büyük bir kısmı bilinmesi gereken
en basit dini meseleleri dahi bilmemektedirler. Örneğin; diyanet
işleri başkanlığında
görev yapan 1601 memur arasında yapılan sınavda sadece 1100’ü
sınavı geçebildi. Bunlardan
276’sı torpil ile geçti, 225’i de imamlık sınavında
kaldı. Birinciliği elde eden ise sadece 50 kişi oldu. Bu da
Kırgızistan
diyanet işleri başkanlığında görev yapan memurların dini
eğitimlerinin çok zayıf olduğunu
gösterir.
Ergin Kormanof sözlerine şöyle devam etti: Hizb-ut
Tahrir mensupları, diyanet görevlilerini
halkın önünde açık konuşmaya davet ettiler. Hizb-ut
Tahrir mensubu Minhacuddin de
cumhuriyetin imamlarıyla tartışmaya hazır idi. Ancak ülkenin
güvenlik şartları hizbin mensupları
açısından kritik ve kötü oluşundan dolayı Minmacuddin’in
ebeveynleri, (onun Kırgızistan
müftüsü Abdurrahmanof ile tartışmaktan) vazgeçirmeleri
üzere tartışmama kararı aldı. Aoş İternasyonal Kriz Masası
grup vekili Seina Sachnayfa, Hizb-ut Tahrir’i
Kırgızistan’da tehlike unsuru olarak görüyor.
Çünkü o, ne otoriteden ne emniyet güçlerinden
ne de devletten korkar. Onlara göre tutuklamalar ve hapse atılmalar,
bu günkü sistemin bozukluğuna
delalet eder.
İşte buradan hareketle Hizb-ut
Tahrir’i, kendi mensuplarını tutuklamalara
ve ölüme karşı korkusuzca hareket etmesini öğreten bir
örgüt olarak görmek gerek. Bu yazının yazıldığı ana kadar
Hizb-ut Tahrir,
bölgede amansız siyasi görüşünü beyan eden ve Orta Asya’daki
otoritelere karşı tehlike unsuru olan yegane dini partidir.
Stratejik Araştırmalar Merkezi siyasi
yorumcusu Liyouned Bendriets’e göre, Kırgızistan devlet
başkanlığının dini merkezli, kökten dinci hareketlere karşı
katı davranması
çok büyük hattadır. Çünkü Hizb-ut
Tahririn, davayı siyasi bir atmosfere dönüştürecek
güce sahip olmasında rol oynayan siyasi düşüncesi
ve melekesi vardır. Ayrıca bu hizbin kültür sözlüğünde,
milliyetçilik ve ırkçılık kavramlarına yer olmadığı gibi
bunlardan doğan her türlü
düşmanlıklara da yer yoktur. Bu da hizbin tabanının hızla
genişlemesine neden olur.
Özetle, Orta Asya bölgesi Hizb-ut Tahrir
fikirlerinin yayılması için çok elverişli
bir ortamdır. İşsizlik, yoksulluk, Kırgızistan ve Özbekistan
topraklarının Özbek İslami hareketi tarafından ihlal edilmesi
gibi durumlar yerli Hizb-ut
Tahrir mensuplarının yürüttükleri faaliyetin
kar topu gibi büyümesini sağlayacaktır.
Uzmanlara göre ekonomik ve siyasi istikrarsızlık
bölgede devam ettiği sürece kısa vadeli
de olsa Orta Asya’da en aktif ve dinamik örgüt Hizb-ut
Tahrir olmaya devam edecektir.
|