19 Temmuz 2001 tarihinde, G-8 (Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Kanada ve Rusya) Roma’da Ortadoğu hakkında ortak bir bildiri yayınladılar. Ardından 21/07/2001 tarihinde ise İtalya’nın Cenova adasında, bu devletlerin yaptıkları senelik zirve kon­feransında, bakanların çıkarttıkları bildiriyi pekiştiren başka bildiri yayınladılar.

Dışişleri bakanlarının bildirisinde şunlara yer verildi: “Ortadoğu’da tehlikeyi uyaran gelişmelerin ışığında Mitchell Raporunun; varolan sıkıntıyı gidermek, tırmanmayı durdur­mak ve siyasi operasyonu yeniden başlatmak için kaçınılmaz tek yol olduğunu belirtiriz.” “Mümkün olduğu kadar süratle soğutma operasyonu başlatılmalıdır. Bunun manası, aşırılık ve terörizme direnmek demektir. Bu iki hususun emniyet atmosferine egemen olmasına mü­saade etmek mümkün değildir. Şiddeti durdurmak için birer garanti olarak verilen bütün ta­ahhütleri inceden inceye etüt etmek gerekir. Taraflar birbirlerini kışkırtma ve tahrik etme eylemlerini durdurmalı, aynı zamanda da bir taraf diğerini yok edecek işleri yapmamalıdır.” “Bu şartlarda iki tarafın kabul edeceği üçüncü bir tarafın varolması, Mitchell Raporunun yerine getirilmesi iki tarafın karşılıklı çıkar sağlayacağına inanıyoruz.”

G-8 başkanlarının bildirisinde şöyle geçmiştir: “Ortadoğu’daki durum pek vahimdir. Çok insanın canına kıyılmıştır. Bu durumun daha fazla gerginleşmesine seyirci kalamayız. Acilen bir şeyler yapmak gereklidir.” “İlerlemek için tek yol, Mitchell Raporunu tezden yü­rürlüğe koymak gerekir. Soğutma aşaması mümkün olduğu kadar en hızlı şekilde başlatıl­malı, şiddet ve terörizm durdurulmalıdır. İki tarafın kabul edeceği üçüncü bir tarafın göz­lemci olarak tayin edilmesi Mitchell Raporunu uygulama konusuna yardımcı olacaktır.” “19 Temmuz’da dışişlerinin bildirdikleri G-8’in tutumunu aynen onaylıyoruz.”

Bu bildiriler, işgal edilen Filistin’de cereyan eden olaylar hakkında devletlerarası tu­tumu açıklamaktadır. Başka bir ifadeyle, tek süper devlet olan Amerika’nın tutumu ile diğer büyük devletler; İngiltere, Fransa ve Rusya’nın tutumunu göstermektedir. G-8’in diğer dev­letlerine gelince; bunlar ya Almanya ve Japonya gibi Amerika’ya, yada Kanada gibi İngil­tere’ye bağlı, veya bu dönemde Amerikan yörüngesinde dönen İtalya gibi devletlerdir ki, bunların tutumları önemli değildir. Bu devletler sadece çoğunluğu meydana getirmek için vardır.

Dikkati çeken husus; Amerika’nın şu dönemde, Filistin sorunuyla ilgili siyaset belir­leme konusunda Avrupa’nın katılmasını kabul etmesidir. Oysa, Amerika uzun zamandan beri Filistin meselesinde tek başına hareket etmeye ve meseleyi yalnız Yahudiler ile Filistin­liler arasında hasretmeye çalışıyor, diğerlerinin buna karışmasını engelliyordu.

Bu Avrupa’nın ilk başarısı değildi. Şöyle ki; Avrupa daha önce Amerika’yı gafil avla­yarak Oslo anlaşmasını gerçekleştirmiş, nihayette Amerika bu anlaşmayı istemeyerek de olsa kabul etmişti. Fakat, şu anki durum; Amerika’nın Avrupa’yı ortak almasını kabul etmesiyle belirginleşmiştir. Lakin, bu Avrupa’nın başarısı, Avrupa’nın Filistin sorunuyla ilgili her ko­nuyu ve diğer sorunlar ve siyasetlere katılacağı veya ortak olacağı anlamına gelmez. Bu sa­dece işgal edilen Filistin’de varolan şu anki durumla ilgilidir. Bu durum bir daha tekrarlanır yada tekrarlanmaz. Önümüzdeki aylarda ve senelerde bu durum netlik kazanacaktır. Evet Amerika’nın üslubundaki bu ters dönüş, Mitchell raporunu yürürlüğe koymak için hareket etmeye başlayınca belirgin bir hal aldı.

Mitchell Raporu ise; işgal edilen Filistin’de varolan şu anki durumla ilgili Amerika ve Avrupa’nın bakış açılarının içerdiğini gösterir. Misal olarak; Bush yönetimi, Mitchell raporu ortaya çıkmadan önce “nihaî çözüm” olarak adlandırılan görüşmelerle ilgilenmiyordu. Hatta, bu rapor çıkmadan önce Amerikan sorumluları demeçlerinde dahi bu konuya değinmiyor­lardı. Halkların hazır olmadığını görüyor ve bu görüşmelere başlamadan önce bölgenin bü­tün boyutlarında gerçekleştirilmesi gereken barış için sağlam bir zemin oluşturmak gibi bir çok iş yapmak gereklidir diye düşünüyorlardı.

Amerika önce, bölgeyi sakinleştirmek ve İntifadayı durdurmak üzerinde ihtimam göste­riyordu. Ve her şeyden önce bölgedeki çıkarları ve ajanları korumak asıl idi. Lakin, Avrupa tutumu nihai çözümün görüşmelerine dönmek ve eski Amerika Başkanı Clinton yönetiminin ulaştığı yere tekrar dönüp o görüşmelerini başlatmak üzerine ısrar ediyordu. Mitchell raporu İntifadayı durdurma veya adlandırdıkları şiddeti durdurmak ve nihai çözümün aşamasının son kısmıyla ilgili görüşmelere başlatmayı kapsıyor. Böylece, bu rapor Filistin’de varolan şu anki ABD ve AB’nin tutumlarını tamamen kapsamaktadır.

Avrupa’nın tutumu, Roma ve Cenova bildirilerinde açıkça belirginleşti. Şu var ki üçüncü tarafın gözlemci olarak bulunması, İntifadadan hemen sonra Nice’de 2000 senesinin Aralık ayında Avrupa Birliğinin (AB) bildirisinde ortaya çıkmıştır. O tarihte ABD, BM’lerin Güvenlik Konseyinde ve değişik münasebetlerde gözlemci bulunması konusunu reddetmişti. Ayrıca, bu bildirilerde geçtiği gibi her iki tarafın (Filistin halkı ve Yahudiler) birbirlerine karşı faaliyetlerini birbirlerini yok edecek noktaya ulaşmasını engelleme talebi, birinci dere­cede AB’nin tutumudur. Bu da Fransa’yı en son ziyaret eden Şaron’la görüşen Chirac’ın tu­tumu idi. Bu bildirilerdeki ifadelerde kuvvetli ve keskin lehçenin kullanılması, bu bildirilerin Avrupa tarafından yazıldığına dair bir delil olabilir.

İşgal edilen Filistin’de şu andaki varolan durum üzerinde ABD ve AB’nin tutumlarının birleşmesini Rusya dışişleri bakanı Ivanov, İtalya dışişleri bakanı Rinato Rogero’nun basın toplantısında ve diğer dışişleri bakanlarının huzurunda şöyle açıkladı: “Bu mesele hakkında tek bir yola sahibiz. İnanıyorum ki; yeni çözüm önerilerine hiç ihtiyacımız yoktur. Mitchell raporunda önerisi içinde mevcuttur. Bu rapor Mısır ve Ürdün tarafından daha önce atılan önerileri de içermektedir. Mitchell raporunun şiddeti durdurmak, durumu sakinleştirmek ve görüşmeleri yeniden başlatmak üzere yeni ortam oluşturmak için en uygun olduğunu hisse­diyoruz. Önünüzde varolan bildiri sekiz büyük devletin dışişleri bakanları tarafından benim­senmiştir. Üzerine basa basa size söylüyorum ki, bu konu hakkında aramızda herhangi bir ihtilaf yoktur. Hepimiz tek bir ağızla konuşuyoruz. Aramızda uyum vardır. Üstelik, hepimiz ABD, AB ve Rusya uyumlu şekilde çalışmak istiyoruz. Eski ve yeni tecrübelerden anlaşılan odur ki; Hiç birimiz tek başına bu sorunu çözemez. Büyük derecedeki canlılık şunu gerekti­rir! Maksimum derecede birbirlerimizin çabasına yakından ortak olmalıyız. İşte, beraberce çalışacağımız keyfiyet budur. Üzerinde anlaştık. Rusya tek başına çalışmayacak, daha doğ­rusu ortaklarımızla beraber çalışacağız. Çünkü onların yolunda ortak olduk. Bu vaziyet için barışçı çözüm bulmaya geçebiliriz.”

Amerikan, İngiliz ve Fransız dışişleri bakanlarıyla birlikte diğer dışişleri bakanlarının huzurunda Rusya dışişleri bakanının ortaya çıkarttığı şey budur. Bu bakanlar, Rusya bakanı­nın söylediğini desteklediler. Ayrıca, şu anki aşamada kendilerinin anlaştıklarına ve tutumla­rını birleştirdiklerine dair demeç verdiler.

Buna binaen işgal edilen Filistin’de cereyan eden hususlar hakkında devletlerarası yeni tutum, Mitchell raporundan önceki tutumdan farklı oldu. Mitchell raporu ise 21/05/2001’de sadır olmuştu. Bu tarihten sonra devletlerarası durum değişti.

Akla gelen soru şudur: Yeni devletlerarası durumun ışığında işgal edilen Filistin’de ne gibi gelişmeler olabilir?

Buna cevap: Şaron’un durumu önceki duruma nazaran daha zayıfladı. Özellikle, 26/06/2001’de en son Amerika’yı ziyaretinde, kendisi ile ABD arasındaki ihtilâf alevlendi. Bush’la görüşme yaparken İntifadayı ve adlandırdığı gibi şiddeti durdurma konusunda ısrarlı oldu. Mitchell projesinde geçen soğutma merhalesinden başlamadan, sakinleştirme devresine girmeden önce kesinlikle İntifadanın durdurulmasını istemiştir. Oysa, Bush’un kanaati bu­nun tam tersidir. Şöyle ki; ateşkes yüzde yüz sağlanmasa bile, diğer aşamalara geçilebilir. Roma ve Cenova bildirileri ortaya çıkınca, Şaron ile ABD arasında yapılan balayının bitti­ğine dair şüpheler ortadan kalktı.

Bu bildirilerin kesin ifadeleri, Şaron’un istediğine ters düştü. Mitchell raporunu yerine getirme hususunda Şaron’un siyasetine ve oyalamasına karşı, Amerika’nın ve Avrupa’nın açıkça kızdıkları ifade ediliyor. Şaron ya devletlerarası baskıya boyun eğerek, bildiride geçen bentleri uygulamaya başlayacak, ya da inatçılık gösterecektir ki; bu takdirde kendisinin so­nunu hazırlamış olur.

Arafat ve zümresi ise Filistin halkına karşı işkence ve ezme operasyonlarını, ağızları kapatma ve yahudilere eziyet etmeyi düşünen veya yahudi varlığını tehdit eden herkesi hapse atma hareketlerini yeniden başlatacaktır. Bu şekilde, Arafat ve zümresi Amerika ve diğer büyük devletlerden güzel ahlak diploması kazanacaktır.

Peki, İslâm ümmeti ne zamana kadar, bir top misali oyuncuların ayakları arasında dola­şacaktır?!

Hizb-ut Tahrir

H. 4 C. Evvel 1422  M. 24 Temmuz 2001