Öldürme dört şekilde olur:
1- Amden (kasten) öldürme
2- Şibh-i amd (kasta benzer öldürme)
3- Hata yoluyla öldürme
4- Hata yerine geçecek bir şekilde
öldürme.
Kasten öldürmeye gelince bu husus,
"Kim bir mümini kasten öldürürse"
*
ayetinde
açıkça belirtilmektedir: Kasta benzer bir öldürme hususu
ise Abdullah b. Amr b. el-As'ın Rasulullah (sav)'dan rivayet
ettiği şu hadiste bildirilmektedir:
"Dikkat edin! Kasta benzer,
hata yoluyla öldürülen kişi, kamçı ile
öldürülendir. Bunun diyeti kırk tanesinin yavrusu karnında
(hamile) olmak üzere yüz devedir."
*
Hatayla öldürme ise Allah-u Teâlanın
şu ayetinde açıkça yer almaktadır:
"Bir müminin bir başka mümini hata
ile olması dışında öldürmesi asla caiz değildir."
*
Hata yerine geçecek bir şekilde öldürmek
de bir tür hatayla öldürmedir. Ancak bu türden öldürme
hatayla öldürme tarifine uymaz, çünkü vakıası
farklıdır. Zira hata, öldürme fiili ile birlikte gerçekleşir.
ancak katil, öldürmek istemediği halde böyle bir olaya neden
olmuştur. Hata yerine geçecek öldürme olayında ise, fiilde
öldürmek gibi bir ifade yer almamaktadır. Fiil, iradesi
dışında katilden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla vakıası
hata vakıasından farklıdır.
Kasten Öldürme
Kasten öldürme; bir kişinin bir başka
kişiye, genelde ölümüne neden olacak bir şeyle
vurmasıdır, ya da bir kişinin bir başka kişiye karşı
genellikle onun ölümüne yol açacak bir fiilde bulunmasıdır.
Bu durum içeriğinde üç hali barındırır:
1- Kılıç, bıçak, tabanca ve bomba
gibi genelde ölüm ile sonuçlanacak bir aletle veya; demir bir
örs, çekiç ya da ağır bir taş parçası, büyük bir kaya
ve kalın bir ağaç gibi öldürücü nitelikteki büyük bir
cisimle vurulmasıdır. Bu türden bir öldürme kasten
öldürme türlerinden olup kasten öldürme ile ilgili
hükümler uygulanır.
2- Üzerine ağır bir demir parçası
bağlanmış veya ucuna kalın bir çivi çakılmış olan bir
sopa gibi normal şartlarda öldürücü nitelikte olmayan ancak
beraberinde bulunan bir başka madde ile öldürücü özelliğe
sahip olan bir madde ile vurulması ya da genelde ölümle
sonuçlanacak şekilde darbelerin tekrarlanması veya etrafı
bıçak gibi keskinleşmiş olan bir taş parçası ile darbenin
genelde ölümle sonuçlanacak şekilde birçok kereler
tekrarlanması. Bu ve benzeri şekilde gerçekleşen öldürme
eylemleri kasten öldürme sayılır.
Enes'den:
"Bir Yahudi tarafından kafası iki
taş arasında ezilmiş halde bulunan bir cariyeye: 'Bunu sana
kim yaptı, filan mı filan mı?' diye sordular. Nihayet bir
Yahudinin adı geçince başı ile 'Evet' diye işaret etti.
Bunun üzerine Yahudi tutuklandı ve suçunu itiraf etti. Bunun
üzerine Rasulullah (sav)'da onun başının iki taş arasında
ezilmesini emretti."
*
Müslim’in rivayetinde ise şu ifadeler yer
almaktadır:
"Onu (cariyeyi kıymetli) taşları için
öldürmüştü. Cariye Rasulullah (sav)’a getirildi. Henüz canını
teslim etmemişti."
*
3- Boğazını sıkması, iple asması,
bir dağın veya yüksek bir binanın tepesi gibi yüksek bir
yerden, trenden, hızlı giden bir arabadan atması veya
boğulmasına yol açacak bir şekilde denize atması, ateşe
atması, kafes gibi dar bir alanda bulunan aslan, kaplan ve
leopar gibi yırtıcı hayvanların arasında bırakması, bir
yere hapsederek ölünceye kadar yemek ve su vermemesi, zehir
içirmesi, öldürücü bir yemek yedirmesi, genelde ölümle
sonuçlanacak bir şekilde bir başkasını öldürmeye
zorlayarak doğrudan öldürenle dolaylı bir şekilde ölüm
olayına neden olması gibi genelde kişinin telef olması yani
yok olması ile sonuçlanacak fiillerden birisini yapması.
Genellikle ölüme yol açacak fiillerden birisinin işlenmesi
sonucundaki öldürmeler kasten öldürme sayılır. Ebu Davud,
Nebi (sav)'ye içine zehir katılmış bir koyun getiren Yahudi
bir kadın hakkında şunu rivayet eder: Ebu Seleme bu konu
hakkında şöyle dedi: "Beşir b. El-Bera, (bu koyunun
etinden yediği için) vefat etti. Nebi (sav)de kadının
öldürülmesini emretti."
Kasten Öldürmenin Cezası
Tüm türleriyle kasten öldürmenin hükmü,
öldürenin öldürülmesidir. Yani kasten öldürme suçunun
cezası olarak -öldürülenin yakınları affetmezlerse-
katilin öldürülmesidir. Yakınları affederlerse (kısas
uygulanmasını istemezlerse) öldüren, öldürülenin yakınlarına
fidye öder. Ancak yakınlarının bunu sadaka olarak
bağışlamaları durumunda fidye de ödemez. Bunun delili Allah
Teâlanın şu sözüdür:
"Kim mazlum olarak öldürülürse
biz onun velisine (mirasçısına öldürülenin hakkını
talep hususunda) bir yetki vermişizdir. O da öldürmede
ileri gitmesin"
*
"Kısas sizin üzerinize farz kılındı"
*
"Kısasta sizin için hayat vardır"
*
Kısas misillemede bulunmak yani öldürenin
öldürülmesi demektir. Buhari Ebu Hüreyre'den rivayet ediyor:
Nebi (sav) şöyle dedi:
"Her kimin bir yakını öldürülür
ise o, iki hayırlı şeyden birisini yapmakta serbesttir. Ya
fidye alır ya da (kısas gereği onu) öldürür."
*
Ebu Davud Ebu Şureyh el-Huzai'den: Dedi ki:
Rasulullah (sav)'dan işittim. Diyordu ki:
"Kime bir kan (öldürme) veya
yaralanma isabet ederse o, üç şeyden birisini yapmakta
serbesttir: Ya kısas uygular, ya diyet alır veya affeder.
Şayet dördüncüsünü isteyecek olursa elinden tutun (engel
olun)."
*
Rasulullah (sav) dedi ki: "Kasten
öldürmenin cezası kaved (kısas) dir. Ancak öldürülen kişinin
velisi affederse ne ala."
Ebu Davud'un rivayetine göre Nebi (sav) şöyle
buyurmaktadır:
"Kim kasten birisini öldürürse kısas
yapılır."
*
İbni Mace'nin rivayetine göre Nebi (sav) şöyle
buyurmaktadır:
"Kim kasten birisini öldürürse bu
sebeple kendisine kısas uygulanır. Kim de katil ile kısasın
arasına girerek engel olmaya çalışırsa Allah'ın ve
meleklerin laneti onun üzerine olsun. Allah, onun ne farz ne de
nafile ibadetlerini kabul etmez."
*
Tirmizi, Amr b. Şuayb'dan onun da
babasından ve dedesinden, Rasulullah (sav)'ın şöyle buyurduğunu
rivayet etmektedir:
"Kim kasten öldürürse
öldürülenin velilerine teslim edilir. Dilerlerse
öldürürler dilerlerse diyet alırlar. Bu diyet; otuz tane dört
yaşına basmış, otuz tane beş yaşına basmış ve kırk
tanesi de gebe olmak üzere (yüz deve) dir. Üzerine anlaştıkları
şey ise bu da onlara aittir."
*
İşte bu delillerin tamamı kasten öldüren
kişiye verilecek olan cezanın kısas olduğu yani öldürenin
öldürüleceği veya öldürenin velisinin diyet alacağı veya
affedeceği hususunda açık ve net ifadelerdir.
Kaved (Kısas Gereği Öldürme)
Kısas gereği öldürme, kasten birisini
öldürenin öldürülmesidir. Rasulullah (sav) şöyle dedi:
"Kim kasten öldürürse kısas
gereği öldürülür."
*
Hadislerin açıkça belirttiğine göre kim,
bir kişiyi kasten öldürürse, öldürdüğü için
öldürülür. Öldürülen kimse; burnu kesik, duyuları çalışmayan
birisi olsa ve katil de düzgün yaratılışlı ya da tam tersi
olsa bile, katil kısas gereği öldürülür. Aynı şekilde
öldüren ile öldürülenin, ilimde ve şerefte, zenginlikte ve
fakirlikte, sağlıkta ve hastalıkta, güçlü olmakta ve zayıf
olmakta, büyüklükte ve küçüklükte, sulta sahibi olmakta
veya olmamakta ve daha birçok şeyde eşit seviyede olmaları
durumu değiştirmez. Aynı şekilde köle ile hür, erkek ile
kadın, müslim ile gayri müslim arasında da fark yoktur.
İbni Mes'ud'un Rasulullah (sav)'den rivayet ettiği "cana
can" hadisi nedeniyle bu türden özelliklerin hiçbiri
itibara alınmaz. Bu hadis genel olup delalet açısından
yeterlidir. Sahih bir hadis olup bu konuda nass olma özelliğine
sahiptir.
Hadiste yer alan "nefs" (can)
kelimesi cins isim olup; erkeğin erkeği, erkeğin kadını, hür
olanın hür olanı, hür olanın köleyi, Müslümanın kafiri,
kafirin Müslümanı öldürmesi gibi her nefsi kapsamaktadır.
Erkeğin kadını öldürmesi olayı hadisin nassı ile
sabittir. Malik'in Amr b. Hazm'dan tahric ettiği bir hadise göre
Nebi (sav) Yemen halkına yazdığı bir yazıda şöyle
demektedir: "Kadını öldüren erkek öldürülür."
Buhari de Enes'ten şu hadisi rivayet etmektedir:
"Bir Yahudi tarafından kafası iki
taş arasında ezilmiş halde bulunan bir cariyeye: 'Bunu sana
kim yaptı, filan mı filan mı?' diye sordular. Nihayet bir
Yahudinin adı geçince başı ile 'Evet' diye işaret etti.
Bunun üzerine Yahudi tutuklandı ve suçunu itiraf etti. Bunun
üzerine Rasulullah (sav) da onun başının iki taş arasında
ezilmesini emretti."
*
Bu iki hadis, kadını öldürmesinden dolayı
erkeğin öldürüleceği hususunda açık nasstır. Nebi (sav)'in:
"Kadını öldüren erkek öldürülür."
sözü de tek başına yeterlidir. Hür bir kimsenin köle olan
birisini öldürmesine gelince: Müslim ve Buhari, Hasen ve
Semre yoluyla Rasulullah (sav)'ın şöyle dediğini rivayet
etmektedirler:
"Kim kölesini öldürürse biz de
onu öldürürüz, kim de kölesinin azalarını
(burnunu, kulağını) keserek sakatlarsa biz de azalarını
(burnunu, kulağını) keserek onu sakatlarız."
*
Kölesini öldüren efendi kısasen
öldürüldüğüne göre efendisini öldüren köle de
öncelikle öldürülür.
Kafir bir kimseyi öldüren bir Müslümanın
öldürülmesi olayında ne genel olarak devletine ne de özel
olarak kendisine eman verilmeyen harbi kafir ile zimmi ve
müste'men (eman verilen) kafir arasında fark vardır.
Kendisine eman verilmeyen harbi kafirin öldürülmesinden dolayı
ne Müslüman ne de zimmi öldürülmez. Öldürülen kafir
kimse; ister Kureyşle Rasulullah (sav) arasında olduğu gibi Müslümanlarla
aralarında fiilen savaş hali bulunan bir kafir olsun isterse
Rasülün henüz savaş ilan etmediği diğer Arap kabilelerinde
olduğu gibi fiilen harbi olmayan birisi olsun durum değişmez.
Müslüman bir kimsenin fiilen harbi olan bir kimseyi nerede
bulursa bulsun öldürebileceği ve kanını akıtabileceği
konusunda herhangi bir ihtilaf yoktur. Fiilen harbi olmayan
kimse ise, kendileriyle anlaşma yapılmamış birisi demektir.
Dolayısıyla bir Müslüman tarafından öldürülürse,
Müslümana kısas uygulanmaz, yalnızca Müslüman bir kimse
için ödenen diyetin yarısını vermek gerekir. Amr b.
Şuayb'ın babasından ve dedesinden rivayet ettiği bir hadiste
Nebi (sav) şöyle buyurmaktadır:
"Kafirin diyeti müminin diyetinin
yarısıdır." Çünkü biz ona savaş ilan
etmedik, onunla bizim aramızda fiili savaş durumu söz konusu
değildir. Dolayısıyla Müslüman bir kimse harbi olan, anlaşmalı
olmayan bir kafiri öldürdüğü için öldürülmez. Zira
Rasul (sav)'ün sözünde; Müslüman bir kimsenin kafir bir
kimseyi öldürmesi nedeniyle, anlaşmalı olan bir kafirin de
bir başka kafiri öldürdüğü için öldürülmeyeceği açıkça
yer almaktadır. Ahmed, Ali (ra)'den Nebi (sav)'in şöyle söylediğini
rivayet etmektedir:
"Dikkat edin. Kafire karşılık bir
Müslüman öldürülmez, anlaşmalı olduğu süre içerisinde
anlaşmalı (ahidli) olan da öldürülmez.."
*
Bu anlamı Rasulullah (sav) şu sözüyle de doğrulamaktadır:
"Kafire karşılık bir Müslüman ve
ahitli içerisinde ahitli öldürülmez."
*
Her iki hadisin anlamı şudur: Mümin bir
kimse yani Müslüman, harbi bir kafire karşılık
öldürülmez, anlaşmalı bir kafir de harbi bir kafire
karşılık öldürülmez. Yani kafire karşılık Müslüman,
harbi bir kafire karşılık da ahitli bir kafir öldürülmez.
Çünkü anlaşmalı olan bir kimse kendisine eman verilmiş bir
kimse demektir. Bu hadis, Müslümanın ve anlaşmalı bir
kafirin harbi bir kafire karşılık öldürülemeyeceğine
delildir.
Harbi olmayan kafir ise ya zimmidir ya da
kendisine eman verilmiş birisidir. Şayet zimmi kafir ise,
kanının, malının ve namusunun korunması gerektiğinden
kendisine, Müslümana yapılan muamele yapılır. Zira zimminin
kanı(nın akıtılması), tıpkı Müslümanın kanını
akıtılması gibi Müslümanlara haramdır. Buhari Abdullah b.
Amr'dan şu hadisi rivayet etmektedir: Nebi (sav) şöyle buyurdu:
"Kim anlaşmalı birisini
öldürürse cennetin kokusunu duyamaz. Oysa cennetin kokusu kırk
yıllık bir mesafeden duyulur."
*
Tirmizi sahihinde Ebu Hüreyre'den şu hadisi
rivayet etmektedir: Nebi (sav) şöyle buyurdu:
"Dikkat edin! Kim hem Allah'ın hem
de Rasülünün zimmetindeki anlaşmalı bir kimseyi
öldürürse, Allah'ın korumasından mahrum olur, cennetin
kokusunu duyamaz. Oysa cennetin kokusu kırk mevsimlik bir
mesafeden duyulur."
*
Bu iki hadis, zimminin ve anlaşmalı
birisini öldürmenin haramlılığına delalet ettiği gibi
anlaşmalı ve zimmi bir kimseyi öldüren için şiddetli bir
azap vadini de kapsamaktadır. Hadisin delaletine göre böyle
bir kimse ebedi cehennemde kalarak cennetin kokusundan mahrum
olacaktır. Beyhaki'nin Abdurrahman el-Beylemani'den tahric
ettiği hadis şöyledir: "Rasulullah (sav), anlaşmalı
bir kimseye karşılık (kısas olarak) bir Müslümanı
öldürdü ve dedi ki: Ben, zimmetine bağlılık gösterenlerin
en iyisiyim."
Bu hadis, kim olursa olsun anlaşmalı olan
birisini öldürenin öldürüleceğine delalet etmektedir.
Dolayısıyla kafir bir zimmiye karşılık Müslüman bir kimse
öldürülebilir. Taberani'nin tahricinde şu rivayet yer
almaktadır: "Ali'ye zimmilerden bir adamı öldüren
Müslüman bir kimse getirildi. Aleyhinde beyyineler (deliller)
ortaya konuldu ve bunun üzerine adamın öldürülmesini
emretti. Ölen kişinin kardeşi gelerek: Ben onu affettim dedi.
Ali: Belki onlar seni tehdit ettiler, korkuttular ve vazgeçmeni
istediler, deyince adam: Hayır. Ancak onun öldürülmesi kardeşimi
geri getirmez. Bana bunu anlattılar ben de razı oldum. dedi.
Bunun üzerine Ali (ra): Sen bilirsin. Ancak bizim zimmetimiz altında
bulunan kimsenin kanı bizim kanımız, diyeti de bizim
diyetimiz gibidir, dedi."
Sahabenin amelini ve sözünü ortaya koyan
bu haber her ne kadar delil olmaya elverişli değil ise de
hadis ile istidlal esnasında dikkate alınır. Rasul (sav)'ün
muahid (anlaşmalı) birisine karşılık Müslümanın kısasen
öldürülmesi hadisi ile istidlal yapılırken de bu olay
dikkate alınmıştır.
Ancak Tirmizi'nin Ebu Cuheyfe'den yaptığı
şu rivayete gelince:
"Ali (ra)'ye: Yanınızda, Kur'an'da
olmayıp ancak vahiyden sayılan bir şey var mı? diye
sorduğumda şöyle cevap verdi: Hayır! Tohumu yarıp ondan
filizi çıkaran ve insanı yaratan zata yemin olsun ki
Allah'ın Kur'an'da olanı anlamak üzere kişiye verdiği
anlayış ve bir de şu sahifede bulunanlardır. Dedim ki: Peki,
bu sahifede neler var ve bu sahife nedir? Diyet(le ilgili hükümler),
esirlerin özgürlüğüne kavuşturulması (ile ilgili
tavsiyeler), kafire karşılık (kısas olarak) Müslümanın ve
anlaşma süresi içerisinde de ahidlinin öldürülmeyeceği
(ile ilgili hükümler) var."
*
Ahmed ve Ebu Davud, Amr b. Şuayb'dan onun da
babasından ve dedesinden, Rasulullah (sav)'ın şöyle buyurduğunu
rivayet etmektedir: "Kafire karşılık bir Müslüman
öldürülmez, anlaşmalı olduğu süre içerisinde anlaşmalı
(ahidli) olan da öldürülmez.." Her iki hadis
dikkate alındığında mutlak olan mukayyet olana hamledilir.
Bu durumda hadis, birinci yarısında; "Kafire karşılık
bir Müslüman öldürülmez" şeklinde mutlak bir
nassı, ikinci yarısında ise delaleti iktiza ile kayda
(bağlayıcılığa) nass oluşturan; "anlaşmalı
olduğu süre içerisinde anlaşmalı (ahidli) olan
öldürülmez." şeklinde mukayyed (bağlayıcı) bir
nassı zikretmiş olmaktadır. Yani hadis ikinci yarısında
ahidli bir kafirin, (harbi) kafire karşılık öldürülemeyeceğini
bildirmektedir. Hadisin ikinci yarısında yeterlilik açısından
"kafir" kelimesi düşürülmüştür. Çünkü
birinci yarıda bu kelime zikredilmiştir. Kafir, kafire
karşılık öldürülmez sözü ve birinci kafirin ahidli
birisi olduğu zikredilerek niteliğinin belirtilmesi, ikinci
kafirin harbi kafir olmasını gerektirmektedir. Yani ikinci
kafirin harbi olmakla kayıtlı olmasını gerektirmektedir.
Dolayısıyla birinci yarıda mutlak olarak zikredilen kafir
ikinci yarıda mukayyed olarak zikredilen kafire hamledilir ve
hadisin anlamı şöyle olur: Müslüman bir kimse harbi kafire
karşılık öldürülmeyeceği gibi harbi kafire karşılık
ahidli olan bir kimse de öldürülmez. Bu nedenle bu iki
hadisin, zimmiye karşılık Müslümanın öldürülemeyeceğine
delil olması doğru değildir.
Eman verilen kafire karşı zimmi muamelesi
yapılır. Kanının akıtılması haramdır ve onu öldüren
Müslüman, kısas gereği olarak öldürülür. Çünkü
muahidi (anlaşmalı olanı) zikreden Amr ve Beylebani hadisi
buna işaret etmektedir. Kendisine eman verilen kimse muahid
kimse demektir. Muahid kelimesi hem zimmi hem de kendisine eman
verilen kimse için kullanılır. Bizim yurdumuzda bulunduğu sürece
emanın yalnızca kendisine verilmiş olması ile bir bütün
olarak devletinin tüm vatandaşlarına verilmiş olması
arasında fark yoktur. Zira o, eman almakla; canını, malını
ve namusunu koruma altına almış olur, Müslümanların onu
öldürmesinin haram olduğunda alimler arasında ihtilaf
yoktur. Çünkü Allah Teâla şöyle buyurmaktadır:
"Eğer müşriklerden birisi senden
eman dilerse ona eman ver. Ta ki Allah'ın kelamını dinlesin.
Sonra onu emin olacağı yere kadar ulaştır."
*
Şayet Müslüman bir kimse onu öldürürse
tıpkı zimminin öldürülmesinde olduğu gibi öldürülür.
Bunu, anlaşmalı bir kimsenin Müslüman tarafından hata ile
öldürülmesine ait hüküm de teyid etmektedir. Kur'an'da bu
husus şöyle geçmektedir:
"Şayet kendileriyle aralarında bir
anlaşma bulunan kavimdense o vakit akrabalarına bir diyet
vermek ve mümin bir köle azat etmek gerekir."
*
Bu ayet, anlaşmalı bir kimsenin
öldürülmesinin Müslüman bir kimseyi öldürmek gibi olduğuna
delalet etmektedir.
"Hür ile hür, köle ile köle, dişi
ile dişi"
*
ayeti, mantuku itibarı ile; hür kimse hür
olan birisini öldürdüğü zaman öldürüleceğine, kölenin
köleyi öldürdüğü zaman öldürüleceğine ve kadının da
kadını öldürdüğü zaman öldürüleceğine işaret
etmektedir. Ayetin mantukunda bundan başkasına işaret yoktur.
Mefhumu muhalefet açısından ele alındığında ayet; köleyi
öldürdüğü zaman hür bir kimsenin öldürülmeyeceğine,
kadını öldürdüğü zaman erkeğin öldürülmeyeceğine
delalet etmektedir. Mefhumu sıfat olup mefhumu lakap değildir.
Mefhumu muhalefeti ortadan kaldıracak bir başka nass
bulunmadığı zaman mefhumu muhalefet ile amel edilebilir.
Fakat mefhumu muhalefeti ilga edecek bir nass bulunduğu zaman
mefhumu muhalefet iptal edilir ve mefhumu muhalefetle amel
edilemez. Nassın mefhumu ilga etmiş, mefhumu neshetmek
anlamına gelmez. Nesh, ancak mantuk için geçerlidir. Mefhum
ise ancak nass tarafından iptal edilir. Şu ayette olduğu
gibi:
"İffetli olmak isteyen
cariyelerinizi fuhşa zorlamayın."
*
Bu ayetin mefhumu muhalefeti, şayet
cariyeleriniz iffetli olmak istemezlerse onları fuhşa
zorlayabilirsiniz anlamına işaret etmektedir. Ancak bu mefhum,
bu anlamın hilafına olan bir başka nass tarafından ilga ve
iptal edilmiştir. Bu nass şu ayetlerdir:
"Zinaya yaklaşmayın. Zira zina
azgınlıktır ve yol olarak da kötüdür."
*
"Zina eden kadın ve zina eden
erkeğin her birine yüzer değnek vurun."
*
Bu ayetler; "zorlamayın."
ayetindeki mefhumu muhalefeti iptal ve ilga etmektedir. "Kat
kat faiz yemeyin"
*
ayetinde de durum aynıdır. Zira bu
ayetin mefhumu muhalefeti, kat kat olmadığı zaman faizin
yenilebileceği anlamına gelmektedir. Oysa bu mefhum, ilga ve
iptal edilmiş olup bununla amel edilemez. Çünkü bu anlamın
tam tersine işaret eden bir başka nass vardır:
"Allah, alışverişi helal faizi
haram kıldı."
*
"Şayet tevbe ederseniz anaparanız
(sermayeniz) sizindir."
*
"Hür hür ile" ayeti de bu
türden bir ayettir. Çünkü Allah-u Teâla şöyle buyurmaktadır:
"Öldürülenler hakkında size
kısas farz kılındı. Hür hür ile, köle köle ile, dişi
dişi ile"
*
Bu ayetin mefhumu muhalefetine göre; köleye
karşılık hür, kadına karşılık olarak da erkek
öldürülemez. Ancak bu mefhum, ilga ve iptal edilmiş olup
bununla amel edilemez. Zira bunun tam tersine işaret eden bir
başka nass vardır. Bu nass Semure hadisindeki Rasulullah (sav)'ın şu sözüdür:
"Kim bir köleyi öldürürse biz de
onu öldürürüz."
*
Rasülün Yemen halkına yazdığı şu yazı
da bunu teyid etmektedir: "Dişiye karşılık erkek
öldürülür." Dolayısıyla geriye yalnızca
ayetin mantuku ve köleye karşılık hür bir kimsenin, dişiye
karşılık olarak da erkeğin öldürüleceğine delalet eden
sahih hadisler kalmaktadır.
Bu açıklamalara göre İbni Mes'ud
hadisinde yer alan: "Cana can" ifadesi;
hangi nefis öldürülürse öldürülsün katilin öldürüleceği
hususunda genel bir ifadedir. Kısas, insana karşılık insan,
cana karşılık candır. Bu nedenle kim bir canı öldürürse;
öldürdüğü kimsenin erkek, kadın, hür, köle, Müslüman
veya kafir olup olmadıklarına bakılmaksızın öldürdüğü
cana karşılık öldürülür.
Öldürülen cana karşılık olarak bir
başka canın öldürülmesi hususunda bu nasslar genel olup,
istisna tutulan durumlar dışında her can için geçerlidir.
Nasslara dönülüp dikkatlice incelendiği zaman kasten
öldüren kimseyi istisna tek bir nassın var olduğu görülür.
Anne ve baba bu genellikten istisna tutulmuştur. Anne veya
babadan birisi oğlunu veya kızını ya da torunlarını
öldürdüğü zaman öldürülmez. Çocuğunu öldürmesinden
dolayı baba, kız veya erkek çocuklarının çocuğunu
(torununu) öldürmesinden dolayı dede öldürülmez. Aynı
şekilde kızını öldürdüğü için anne, erkek çocuklarının
veya kız çocuklarının çocuklarını (torununu) öldürdüğü
için nine öldürülmez. Bunun delili Ömer b. el-Hattab ve
İbni Abbas'ın Rasulullah (sav)'dan rivayet ettikleri şu
hadistir:
"Çocuğu(nu öldürmesi) karşılığında
babaya kısas yoktur."
*
Bu nass, sarih bir nass olup hadis, meşhur
hadislerden sayılmaktadır. Ancak annesini veya babasını
öldüren çocuğu kısastan istisna tutan sahih bir nass geçmediği
için nassların genelliği çerçevesinde hareket edilir. Babasını
ya da dedelerini öldürdüğü zaman babasına karşılık
olarak çocuk (kısas gereği) öldürülür. Yine çocuk
annesini ya da ninesini öldürdüğü zaman annesine karşılık
olarak öldürülür.
"Öldürülenler hakkında size
kısas farz kılındı."
*
ayetinin genelliğinden, oğlu
istisna edecek sahih bir nassın bulunmamasından ve babayı
istisna edecek nassın geçmesinden dolayı, babasını veya
annesini öldürmesinden dolayı kısas gereği çocuk
öldürülür.
Süraka'nın Nebi (sav)'den rivayet ettiği: "Oğlundan
dolayı babaya, babasından dolayı da oğluna kısas
uygulanmaz." hadisi, meşhur sünen kitaplarında
yer almamaktadır. Fakihler bu hadisin aslının olmadığını
söylemektedirler. Hadisin sıhhati sabit olmadığına göre,
bu hadisle istidlal de sahih olmaz ve bu hadise dayanılarak
genel nass tahsis edilmez. Üstelik bizzat Süraka tarafından
şu hadis de rivayet edilmektedir:
"Rasulullah (sav), çocuğunu öldürmesinden
dolayı babasına kısas uyguladı fakat babasını
öldürmesinden dolayı oğluna kısas uygulamadı."
*
Bu hadis birinci hadisle çelişmektedir. Her
ikisinin de tarihi bilinmemektedir, nesh iddiasında bulunmak
veya ikisinin arasında bir cem yapmak da mümkün değildir.
Çünkü her ikisi arasında tam bir çelişki vardır ve bu iki
hadis birbirlerini itmektedirler. Öyleyse her ikisinin de
reddedilmesi, açık ve sarih nasslarla amel edilmesi
gereklidir.
|