AMERİKA’NIN İSLÂM'I YOK ETME SALDIRISI |
KONU PAZAR (EKONOMİSİ) POLİTİKALARI |
Kapitalist ideolojinin insanların tamamının dini olması ve müslümanları da kapsaması için Amerika ve Batının Evrensel saldırıda kullandıkları sloganların dördüncüsünü ise "Pazar ekonomisi" sloganı oluşturmaktadır. Bu saldırıda kullanılan pazar ekonomisi politikaları kavramı, Kapitalist ideolojiden kaynaklanan mülkiyet özgürlüğü düşüncesinin devletler arasında tatbik edilmesidir. Yani mülk edinme özgürlüğünün devletlerarası ticari ilişkilere uygulanmasıdır. Pazar ekonomisinden maksat, devletlerin özel olarak ticarete genel olarak da ekonomiye müdahalelerini azaltmak veya tamamen ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle Amerika, devletlerarası ticaretin önünde engel teşkil eden gümrük duvarlarını ve türü ne olursa olsun benzeri engelleri kaldırmaları için dünya devletlerine yüklenmektedir. Benzeri yerli ürünleri korumak amacıyla belirli malların ithalatının engellenmesi gibi doğrudan doğruya veya bazı ithal maddelerine uygulanan yüksek gümrükler gibi dolaylı engeller yoluyla veya bazı yerli üretimlere devlet desteği sağlanması veya ticari mübadelelerdeki saldırıyı engellemek için tavan belirlenmesi gibi ticareti koruyucu politikalar bu çerçeve içerisine giren hususlardandır. Amerika'nın Pazar ekonomisi politikalarını devletler üzerinde uygulamaktan kastı, dünyayı "Serbest Pazara" dönüştürmek ve bu devletlerin pazarlarını yabancı yatırımlara açmaktır. Özellikle kamu sektörünün ekonomide önemli bir yer işgal ettiği ülkelerde devleti ekonomiden soyutlayarak KİT'lerin özelleştirilmesi için devletlere baskı uygulamaktır. Böylece de özel sektörün (ferdi mülkiyetin) egemen hale gelebilmesinin ve gelişmesinin önündeki önemli bir engel ortadan kaldırılmış olacaktır. Amerika ve beraberindeki önemli Kapitalist ülkelerin devletlerarası ticaret anlaşmaları yaparak bu hedefi gerçekleştirmek için ne kadar çok koşuşturdukları, NAFTA (Kanada, Amerika ve Meksika'dan oluşan bir ekonomik örgüt), Avrupa Ortak Pazarı (AET), IBAC (NAFTA ülkeleri, Avustralya, Venezuella, Japonya, Çin, Endonezya ve bu çevredeki bütün ülkelerden oluşan ekonomik bir örgüt) gibi ekonomik kuruluşlar kurdukları görülmektedir. Bu türden kuruluşlar kurulduğu gibi G-7'ler olarak bilinen yedi Sanayileşmiş Zengin ülkeler de devletlerarası ekonomik, mali ve ticari kararların alınmasında ve alınan kararların uygulanmasının sağlanmasında birer vasıta olarak kullanılmakta, özellikle de ticari alanlarda devletlerarası kanun haline getirilmesi için alt yapı oluşturulmaktadır. Yine bu çerçevede geçen yıla kadar devletlerarası ticarette yetkili olmak üzere "GATT" olarak bilinen Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması yapılmıştır. GATT sözleşmesini ister imzalamış olsun isterse imzalamamış olsun hemen hemen bütün ülkeler bu anlaşmaya uymaktaydı. Ancak bu anlaşmanın devletlerarası ticari ilişkileri düzenlemekle sınırlı kalması, bu ülkelerin ekonomik. ticari ve iç siyasetleri ile ilgilenmemesi nedeniyle Amerika maksadını gerçekleştirebilmek için bunu yetersiz görmeye başladı. Bunu üzerine "Uluslararası Ticaret Örgütü" adı altında GATT'a alternatif bir örgüt kurmaya çalıştı ve dünya ticaretinde önemli bir yere sahip ülkelerin yanında geçen yıl Fas'ta böyle bir örgütün kurulduğu ilan edildi. Amerika'nın gayesini gerçekleştirebilmek için uygulayacağı baskılar nedeniyle çok geçmeden elbette ki Dünya ülkelerinin büyük bir çoğunluğu da bu yeni anlaşmayı imzalayacaklar ve yeni kurulan örgüte katılmış olacaklardır. Yapılan bu anlaşmanın en belirgin özelliği, başını Amerika'nın çektiği, etkin ve zengin Kapitalist devletlerin belirledikleri örgüt kurallarına uyup uymadıkları çerçevesinde örgüte üye ülkelerin ticari ve ekonomik alandaki işlerine müdahale etme imkânı sağlamasıdır. Başta Amerika olmak üzere Kapitalist ülkelerin Pazar Ekonomisi Politikasını devletlerarası hale getirmekteki başlıca amaçları, diğer ülke pazarlarını yığınlar halindeki kendi ürünlerine, sömürülerine açmak olduğu açıkça ortadadır. Geri kalmış ülkeler olarak isimlendirilen ülkelerin ekonomik ve ticari açıdan egemenlikleri altında kalması, zengin devletlerin ekonomilerine bağlanmalarından kurtaracak köklü ve güçlü temeller üzerine ekonomiler bina edebilmelerini ve zengin ülkelerin ürettikleri tüketim mallarına ait pazarlar olmaktan kurtulmalarını engellemektir. Geri kalmış ülkeler zengin Kapitalist ülkelerin egemenlikleri altında kaldıkları sürece ekonomilerini üretim ekonomisine, sanayilerini de sanayinin temelini oluşturan ağır sanayiye kesinlikle dönüştüremeyeceklerdir. Bu nedenle müslümanların, Amerika ve Batılı ülkelerin teşvik ettikleri pazar ekonomisini kabul etmeleri caiz değildir. Çünkü pazar ekonomisi politikalarının uygulanması Kapitalist sistemin temelini oluşturan mülkiyet özgürlüğünün uygulanmasının yanı sıra İslâm'la ve hükümleri ile çelişmektedir. İslâm ülkelerinin bu düşünceye bağlanmaları ekonomilerinin kâfirlerin egemenlikleri altıda kalması, küfrün ve kâfirlerin boyunduruğundan kurtulamamaları demektir. Oysa Allahu Teâla şu ayet-i kerime ile kâfirlerin müslümanların başında yönetici ve nüfuz sahibi olmalarını yasaklamaktadır: "Allah, mü'minler üzerinde kâfirlere asla yol vermez." Rasulullah (s.a.s)'in:"Gümrük vergisi alan kimse Cennete giremez" hadisi gereğince İslâm'ın, ticaretten gümrük vergisi alınmasını haram kıldığı doğrudur. Malın menşesine bakılmaksızın İslâm Devleti'nin tebaasından gümrük vergisi almak ise kesinlikle haramdır. Çünkü İslâm, ticari siyasette malın menşesine yani hangi ülkede üretildiğine değil tacirin tabiiyetine bakar. Misilleme söz konusu olmadıkça hangi tabiiyeti taşırlarsa taşısınlar İslâmın tüccarlardan gümrük vergisi almadığı doğrudur. Ancak bu durum, pazar ekonomisi fikrinin İslâm'la bağdaştığı dolayısıyla da pazar ekonomisi politikalarının uygulanmasında herhangi bir sakınca yoktur anlamına gelmez. İslâm'ın bazı hükümlerinin diğer sistemlerin bazı hükümleri ile benzeşmesi müslümanların İslâm dışındaki hükümleri almalarını mübah kılmaz. Aynı şekilde diğer ideolojilerde var olan şeyler ile İslâm'ın çağırdığı hususlar arasında sadece benzerliğin olmasından dolayı bazı kimselerin İslâm nizamını küfür ile aynı kafeye koymaları, aynı katagoride değerlendirmeleri doğru değildir. Şair Şevki'ni Rasullulah (s.a.s)'e hitaben söylediği "Sen Sosyalistlerin önderisin" denilmesi gibi Sosyalizmi İslâmdan saymak veya İslâmın kurumlarından olan Şuranın Demokrasi olduğunu söylemek gibi sözlerin hiçbiri doğru değildir. İSLÂM'dan olanlar ancak İslâm'dır. İslâm'dan olanlar ne Demokrasiden, ne Sosyalizmden ne de bunların dışındaki diğer düşüncelerdendir. Üstelik İslâm hem Sosyalizmden hem de Kapitalizmden ve Demokrasiden öncedir. Serbest piyasa ekonomisi düşüncesi hem kaynağını oluşturan akidesinden, hem üzerine kurulduğu esaslardan dolayı ve hem de onu almanın, bağlanmanın açık bir şekilde müslümanlara zarar getirmesinden dolayı İslâm'la çelişmektedir, müslümanların da bu düşünceyi reddetmeleri farzdır. Müslümanların yaşadıkları ülke ekonomilerinin Kapitalist ülke ekonomilerine bağlı kalması sadece üretim esasına dayalı ekonomik yapı oluşturmalarını engellemekle kalmıyor aynı zamanda, Kafirlerin, müslümanlar ve ülkeleri üzerinde egemenlik kurma ve egemenliklerini koruma imkanı da sağlıyor. Diğer halk ve milletlerin Kapitalizme inanmaları için Amerika ve diğer batılı devletlerin çağrıda bulundukları sloganların en belirginleri işte bunlardır. Hem bu ideolojiye ait akidenin hem de bu akideden çıkan sistemlerin bozukluğu açığa çıktıktan ve bu ideolojinin temel fikirlerinin (Demokrasi, çoğulculuk, insan hakları ve pazar ekonomisi politikaları) geçersizliği, bozukluğu açıkça belli olduktan, İslâm'la taban tabana zıt oldukları görüldükten sonra herhangi bir müslümanın bir anlık dahi olsa bu ideolojiyi veya bundan herhangi bir şeyi almayı düşünmesi asla caiz değildir. Amerika'nın yaptığı bu girişimlerin birinci derecede İslâm Ümmetini hedeflediğinde şüphe yoktur. Zira Kapitalizmin karşısına dikilebilecek tek ideolojiye bu ümmet sahiptir. Çünkü bu ümmetin ideolojisinin gereğince yaşadığı ve onu dünyaya taşıdığında nelere kadir olduğunu kâfirler bilmektedirler. Zira kâfirler müslümanların tarihlerini bilmektedirler. Amerika bu davranışları ile İslâm'la savaşmak için kapitalist saldırılarından yalnızca bir tanesini daha gerçekleştirmiş olmasından başka bu hakikata dair daha mükemmel bir delili yoktur. Zira Amerika'nın, İslâm'a sımsıkı sarılanları teröristler olarak isimlendirmesi veya İslâm ümmetini İslâm'a göre kalkındırmak için ihlasla, samimiyetle çalışanlara karşı müslümanların topraklarındaki uşak idareciler aracılığı ile baskı yapması, bu uşak idareciler ve onların yardakçılarının yardımları ile İslâm’I mefhumları tersyüz etmesi, saptırması bu çerçeve içerisinde yapılan çalışmalardandır. Bu nedenle şu anda müslümanlar tarihleri boyunca karşılaştıkları tehlikelerin de üstünde bir tehlike ile karşı karşıyadırlar. Haçlı savaşları ile İslâm topraklarını işgal etmeyi hedefleyen kâfirler, 1924 yılında Hilâfetin yıkılışı ile de bu ülkelerin Birliği’ni sağlayan, kâfirlerden koruyan, bu topraklar üzerinde küfür hükümlerinin uygulanmasını, topraklarının parçalanmasını ve servetlerinin talan edilmesini önleyen engelin kaldırılmasını hedeflemişlerdi. Ancak haçlı saldırılarını düzenleyen ve Hilâfeti yıkan kâfirler, ne müslümanları akidelerinden döndürmeyi düşünmüşlerdi ve ne de bunun için çalışmışlardı. Bu nedenle müslümanlar haçlı saldırılarından hemen sonra süratle akidelerine sımsıkı sarıldılar ve art arda gelen haçlı saldırılarını püskürtmek için saflarını birleştirdiler. Yine müslümanlar Hilâfetlerinin yıkılmasının ardından çok geçmeden tekrar akidelerini güçlendirmeye, sımsıkı sarılmaya başladılar. Yavaş yavaş canlanmaya, Hilâfetlerini kurmak ve risaletlerini yeniden dünyaya taşımak için başladılar. Fakat şu anda Amerika, yaptığı saldırılar ile müslümanları dini hayattan ayırma akidesine inandırmayı, İslâm akidesinden uzaklaştırmayı bunu yerine ise düşündükleri ve yaşadıkları sistemlere göre yeni bir din olarak Kapitalizmi almalarını böylece de İslâm'ı yok etmeyi hedeflemektedir. İslâm'ı, sadece ibadetlerde görülen kutsallığından başka hiçbir özelliği olmayan, müslümanların hayatlarından tamamen uzaklaştırılmış bir din haline getirmek istiyor. Amerika'nın çağrıda bulunduğu, batı uşaklarını ve onların yardakçılarını teşvik ettiği şeylerin gerçeği işte bunlardır. |
||||
<< önceki konu | sonraki konu >> |