HİLÂFET NİZAMI KENDİNE HAS ÖZEL BİR NİZAMDIR
Hilâfet meselesinin incelenmesi, İslâm
yönetim sisteminin en yüksek makamı hakkındaki fikirlerin
siyasi bir incelemesidir.
Eğer okuyucu müslüman değilse; bu
fikirlerin sıhhatini ölçmek için; bu fikirlerin doğruluğu
ve vakıaya uygunluğundan başkasını kendisi için ölçü
olarak ele alması fahiş bir hatadır. Okuyucu müslüman ise;
bu fikirlerin doğruluğunu ölçmek için Allah'ın Kitabı ve
Rasulullah (s.a.v)'in sünnetinden başkasını kendisine
ölçü olarak alması da fahiş bir hata olacaktır. Çünkü
bir fikrin doğruluğunu ölçmek için başka bir fikir ölçü
olarak alınmaz. Ancak vakıaya uygun olup olmadığı ya da
vakıaya uygunluğu sabit olan asla uygun olup olmadığı fikir
için ölçü olarak alınır.
Bu nedenle biz okuyucunun bu fikirleri
dikkatle okumasını ve bu fikirlerin işaret ettiği gerçeğin
iyi anlaşılması noktasına dikkat çekmeyi gerekli
görüyoruz. Okuyucu muhakkak ki, İslâm alemindeki (Ortadoğu
ve Uzakdoğunun bazı bölgeleri) ve dünyanın birçok
bölgesindeki idari ve siyasi bunalım ve krizi apaçık
hissetmektedir. Bu nedenle okuyucunun, dünyadaki idari ve
siyasi bunalım ve krizlerin giderilebilmesi; aynı zamanda
insanlığın yönetimi için eşsiz ve en doğru bir çözüm
yolunun bulunduğunu anlayıp kavraması için bu fikirleri araştırması
ve tanıması zarurî bir gerekliliktir.
Eğer okuyucu bu fikirlerin vakıaya
uygunluğu veya şer'i delillerin bu fikirlere uygunluğu
noktasında, bu fikirleri anlamak için incelerse kesin olarak
görür ki; Hilâfet Nizamı, insanların yönetimi için doğruluğu
apaçık tek tedavi ve çözüm yoludur.
İslâmi yönetim ve yönetim nizamı
hakkında ortaya konulan fikirlerin doğruluğunu ölçebilmek
için okuyucu, demokrasiyi kendisine ölçü olarak almaktan ya
da demokrasinin kavramlarının etkisi altında kalmaktan
sakınmalıdır. Çünkü demokrasi dünya da öyle yaygınlaştı
ki; demokrasi adı, tüm devletler, halklar ve ümmetler katında
sanki yüksek bir idealmiş gibi kabul gördü. Demokrasinin
anlamı ve demokrasi ile ne kastedildiği konusunda aralarında
ihtilaflar bulunmasına rağmen, tüm batı devletleri
demokrasiyi benimsedikten sonra doğudaki devletler de
demokrasiyi benimsediler. Bu devletler demokrasi ve demokrasinin
kavramları ile hemen hemen bütün müslümanları etkilediler.
Müslümanlardan, ister Hilâfet’in tekrar kurulmasının müslümanlara
yüklenmiş bir farz olduğuna inananlar olsun isterse imamı
Allah ve Rasülü'nün tayin ettiğine inananlar olsun,
birbirinden farksız olarak hemen hemen hepsi fikirlerini ortaya
koyarken demokrasi adı altında ya da bazı demokratik
fikirlerle ortaya koydular.
Bu nedenle bir karışıklığın olmaması için,
hükmetme yani yönetim ile ilgili ortaya koyduğumuz
fikirleri okuyup incelerken onun dışındaki fikirleri; bilhassa
demokrasi ve onun kavramlarını ölçü olarak almaması için
okuyucuyu tekrar uyarıyoruz. Örneğin; öteden beri yönetim
ve hükmetme üzerinde inceleme yapanlardan bazıları
yaşadıkları ülkelerdeki yönetim şekillerini temel almakta
ve yönetim nizamının şekillerini tarihten okuyup sonra da
mantıki öncüllerle yönetim nizamı hakkında şunları
yazmaktalar:
"Eğer yönetim, halkın tamamı ya da büyük
bir kısmının yetkisine bırakılmışsa bu yönetim şekline
"demokrasi" denir. Eğer yönetim bir azınlığın
eline geçmişse bu yönetim şekline "Aristokrasi"
denir. Fakat yönetim, diğer insanların yetkilerini kendisinden
aldığı emrin kendisinden çıktığı tek bir idarecinin
elinde ise bu yönetim şekline "krallık" adı
verilir.
*Yukarıda tanımları yapılan "yönetim
çeşitleri" ile amaçladıkları kanun koyma ve
otoritedir. Bütün yönetim şekilleri de kanun koyma ve
otorite esası üzerine kurulurlar. Bu esaslardan hükümler,
seçimler, oy verme hakkı vb. gibi yöntemler doğduğu gibi
devlet şekilleri ve devletlerarası anlaşmalar da
doğmaktadır.
Yukarıda ortaya konulan tanımlar genel ve
özel olarak İslâmi fikirler değildirler. Hatta İslâmi
fikirlerle bu fikirler arasındaki fark ve çatışma çok
büyüktür. Zira İslâmda yönetim nizamı çok özel ve
üstün bir yönetim nizamı olan Hilâfet nizamıdır. Hilâfet
nizamında hükmün çıkarılmasında, işlerin güdülmesinde
ve dış ilişkilerde uygulanan şeriat halkın kendisinden bir
azınlık ya da tek bir kişiden çıkan şeriat değil bizzat
Allah'tan gelen şeriattır.
İslâmı benimseyen her ferd şeriatı bu
anlayış içinde anlayabilir. Ferdi bu anlayışa ulaştıran
Arapçayı ve şer'i nassları bilmesidir ve bu fert şer'i
nassları ve Arapçanın sınırları içinde içtihat yapmaya
mutlak hak sahibidir. İçtihat, şartlarına uygun olarak
yapıldığında bu görüş,onu ortaya koyanın kendisi için
ve benimseyen herkes hakkında şer'i görüş olur. Eğer bu
kişi idareci ya da kadı ise bu görüşü ile insanlar arasında
hükmedebilir. Ancak devlet başkanı olan Halife İslâma göre
bir görüş ortaya koyarsa o görüş tek kanundur. Bütün
tebaanın kendi görüşlerini terk etmeseler de kendi görüşleri
doğrultusunda hareket etmeyi terk edip Halife’nin ortaya
koyduğu hükme göre amel etmeleri ve sadece ona bağlanmaları
şer'an farzdır. Ancak tebaa içindeki fertler kendi görüşlerini
başkalarına da öğretmek ve bu görüş çerçevesinde İslâma
davet etmekten men edilmezler.
İnsanların, İslâm dairesinde ve İslâm
akidesine bağlı kalmak şartı ile fikir yürütülmeleri
mübahtır. İster yasama ile ilgili olsun isterse yasama
dışındaki konularda olsun tümünü İslâm akidesinden
kaynaklanmış ya da İslâm akidesi üzerine bina edilmiş
olması şartı ile insanların istedikleri gibi fikir yürütme
hakları vardır.
Bu görüşümüz hüküm koyma ve fikir
yürütme noktasına yöneliktir. Fakat yönetim konusuna
gelince bu hüküm koyma (yasama)'dan başka bir konudur.
Çünkü yönetimle kastedilen otoritedir, yönetim nizamı
değildir. Yönetim nizamı yasama ile ilgili şer'i
ahkamdandır. Şeriat otoriteyi ister erkek ister kadın olsun
ümmetin her ferdine vermiştir. Her müslümanın sulta
üzerinde hakkı ve bu hakkın gerekli kıldığı her şeye
direkt olarak katılma hakkı vardır. Ümmet bu yetkiyi
kullanarak kendine Allah'ın şeriatını uygulayacak bir
kişiyi seçer ve Allah'ın kitabı ve Rasulullah'ın sünneti
üzerine rıza ve isteğe bağlı olarak biat eder. Böylelikle
Halife ile ümmet arasında Hilâfet akdi gerçekleşmiş olur.
Bu akid ücret karşılğı yapılan bir akit (sözleşme)
değildir. Yapılan akit şeriatın uygulanması için yapılmıştır.
Ümmetin hizmeti ve menfaatı için değil. Ümmet için asıl
çıkar ve hizmet şeriatın uygulanmasıdır. Çünkü şeriat
ümmet ve alemler için bir rahmettir. Eğer ümmetin çıkarları
şeriatla çelişirse farz olan şeriatın uygulanması olur. Bu
nedenle eğer ümmet bir şer'i hükmü terk etmek isterse
Halife ümmeti bu hükme boyun eğmeye zorlar eğer ümmet
şeriatı terk ederse bu fikrinden geri dönünceye kadar
ümmetle savaşması Halife’ye farz olur. Çünkü Halife
şeriatı uygulamak için seçilmiştir. Ümmetin isteklerine
boyun eğmek için değil. Üstelik ümmetin Halife’yi istediği
gibi azletme yetkisi yoktur. Ancak bu hak belirli hallerde
vardır.Bu belirli haller gerçekleştiğinde yani azil
şartları yerine geldiğinde ümmetin azil yetkisi vardır.
Halife ile savaşmak tek bir durumda farz olur o da Halife’nin
İslâmdan başkasını uygulaması durumudur. Halife’yi
belirleyen kendisi olmasına rağmen Halife’nin konumu halkın
elinde değil şeriatın elindedir.
Ancak yetki (sulta) ümmetin elindedir ve bu
hak Halife’nin seçilmesi ile son bulmaz. Bilakis bu hak
süreklilik arz eder. Halife’nin bulunduğu bu ortamda ümmet
Halife’yi şeriatı tatbik ederken ve ümmetin işlerini güderken
yaptıkları hakkında şer'i sınırlar içinde bir uslupla
muhasabe ederken ümmet bu yetkisini kullanır. Ümmetin bu
muhasebesini dikkate alıp dinlemesi ve ümmetin şikayetçi
olduğu ve kendisinden sorduğu durumu ümmete izah edip açıklığa
kavuşturması Halife üzerine farzdır. Hatta ümmet Halife’ye
karşı silahlansa bile ümmetin şüphelerini giderip kendi doğru
gördüğü yolu ümmete izah etmedikçe ümmetle savaşması
Halife’ye caiz olmaz.
İşte İslâmdaki yönetim budur ve bu esas
üzerine yönetim nizamı bina edilir. Ve İslâmın yönetim
nizamı mevcut yönetim şekillerinin bir uzantısı ya da parçası
değildir. Bilakis bu nizam içeriği ve şekli ile tektir. Bu
nizam federatif bir nizam değil bir vahdet nizamıdır. Yani
birden fazla siyasi varlığın, otoritenin ya da devletin
birleşmesinden oluşan federasyona dayalı bir birlik değil
ancak tek bir siyasi varlığa otoriteye dayalı bir nizamdır.
Vahdet nizamını koruyup federasyon nizamını ortadan
kaldırılması için vakit kaybetmeden savaş ilanı farz olur.
Yani ümmetin başında birden fazla Halife’nin yani devletin
bulunması kesinlikle caiz değildir. Ümmetin tek bir siyasi
varlık olması şarttır. Ümmetin bu siyasi birliğini parçalayıp
federasyon şeklinde birleşseler dahi birden fazla siyasi
varlığa dönüşmelerini önlemek için gerekirse hemen savaş
ilan edilir. Bu da şe'ri nasların tespit ettiği kesin bir
şer'i hükümdür.
İslâmın yönetim nizamında hükümet çeşitleri
hatta hükümetler bulunmaz çünkü İslâm nizamına göre
devlet ve hükümet ayrı ayrı şeyler değil aynı şeyler
olup halife ve muavinler olarak tanımlanır. Fakat Halife’nin
seçiminde ve biatında her müslümanın rıza ve ihtiyarının
garanti altına alınması ve bu hakkın ümmetin her ferdine
verilmesi gerekliliği gibi nizama ait detaylara gelince bunlar
şer'i hükümlerin detaylara ait özel ve akitlere ait genel
olarak getirdiği Hilâfet akdi ile ilgili hükümlerdir.
Seçme, oy verme ve görüş bildirme hürriyeti
açısından kitapta zikrettiğimiz hükmün demokrasi nizamındakine
benzemesine rağmen bunu gerçek bir benzerlik saymak doğru
değildir. Çünkü seçme, oy verme ve fikir hürriyeti vb.
gibi hürriyetler demokrasi nizamının ortaya koyduğu hürriyetler
kavramının sonuçlarıdır. Yukarıda söylenen rıza ve istek
ise Hilâfet akdinde ve her akitte bulunan şartlardan çıkan
bir sonuçtur. Eğer halife seçilirken rıza ve istek sözkonusu
olmazsa bu akit batıl olur ve şer'an bir Halife seçilmiş
olmaz. Seçimlerde hürriyetlerin garanti edilmesi ile Hilâfet
akdine rıza ve isteğinin gerçekleşmesinin garanti altına
alınması arasındaki fark şudur. Seçme hürriyeti insanlar
için bir hükümdür. Eğer bu hürriyet gerçekleşmezse akdin
sıhhati bozulmaz. Ancak rıza ve istek akdin hükmüdür.
İnsanların hükmü değildir. Eğer rıza ve istek gerçekleşmemiş
olsa akit batıl olur ve gerçekleşmez.
Bu ve benzeri İslâmi fikirlerin tümü,
demokrasinin fikirlerinden tamamen faklıdır. Aynı zamanda
İslâmi fikirler aristokrasi, krallık, imparatorluk oligarşi,
federatif devlet fikirlerinden de açıkça farklıdır. Eğer
İslâmın yönetim nizamı olan Hilâfet incelenecek ise onun
diğer nizamlardan ayrı seçkin bir nizam olduğu ve gerçeklerle
uyumlu olduğuna itibar ederek incelenmelidir. Ya da bu inceleme
yönetim konusunda tarafımızca zikredilen bu fikirlerin
kendisinden çıktığı şer'i deliller itibara alınarak
yapılmalıdır.
İşte bu esasa dayalı olarak okuyucudan Hilâfet
Sistemi gibi bir siyasi konuyu incelerken şu hususlara dikkat
etmesini talep ediyoruz. Okuyucu bu siyasi incelemeyi
diğerlerinden tamamen farklı seçkin ve özel bir yönetim
nizamının incelenmesi olarak algılamalıdır. Hilâfet Nizamı,
ister insanların yönetiminde uygulanması gereken yönetim
nizamının gerçeğine uygunluğu veya reaileteye uygunluğu açısından,
isterse fikirlerin Allah (Azze ve Celle)'nin Kitabı ve Rasulullah
(s.a.v)'in sünnetinden
doğan esaslara uygunluğu açısından olsun bu fikirlerin
doğruluğunun ve sihhatinin ölçülmesi noktasında beşeri
nizamlardan birinin ismini ve fikrini ölçü olarak almamalıdır. |