İDEAL EKONOMİ POLİTİKASI |
||
|
||
İDEAL EKONOMİ POLİTİKASI
Milli gelirin artırılmasını ekonomik sitemin temeli olarak ele almanın hatalı bir yaklaşım olduğu, hem devlet Sosyalizmi düşüncesinin hem de gerçek sosyalizm (Marksist Sosyalizm) düşüncesinin gerçeğe tamamen ters düştüğü ve hatalı bir düşünce olduğu, Sosyal Adalet kavramının Kapitalizmin ömrünü uzatmak için icat edildiği ve tamamen zulüm olduğu açıklık kazanmış bulunmaktadır. Bu nedenle bu düşüncelere çağrıda bulunmak ve onları uygulamaya çalışmak caiz değildir. Sosyal Adalet düşüncesi bozuk bir düşüncedir. Çünkü, Kapitalist sistemi yerleştirmek ve sömürgeciliğin ömrünü uzatmak için büyük batılı ülkeler tarafından kasıtlı olarak planlanmış tehlikeli düşüncedir. Bu durumda şöyle bir soru gündeme gelmektedir: Madem ki Milli Gelirin artırılması, Sosyal Adalet ve Sosyalizm düşüncelerinin tamamı bozuk düşüncelerdir, öyleyse bu asırda her tür ekonomik problemin çözümü için uygulanması gereken ekonomi politikası ne olmalıdır? Böylesi bir soruya şöyle cevap verilir: Bir ülkede uygulanması gereken ekonomi politikasının, insan, hayat ve kâinat hakkında külli bir düşünceden kaynaklanması gerekmektedir. Bu ülke, Amerika veya Rusya gibi, külli bir düşünceye inanan ve hayat meydanlarında bu inançtan kaynaklanan düşünceye göre problemlerini çözen bir ülke olabileceği gibi, Hindistan gibi insan, hayat ve kâinat hakkında külli bir düşünceye inanmayan bir ülke de olabilir. Veya Türkiye gibi insan, hayat ve kâinat hakkında külli bir düşünceye inandığı halde hayattaki işlerini doğrudan doğruya bu düşünceye göre çözüme kavuşturmayan bir ülke de olabilir. Bu iki ülke (Türkiye-Hindistan)'nin asli ve yerleşik ekonomi politikası bulunmaz. Bu ülkelerde uygulanan ekonomi politikaları şartlara göre hazırlanır ve şartların değişmesi ile ekonomi politikaları da değişir. Bu nedenle ülkeleri hakkında ekonomi politikalarını belirleyecek olan kimselerin, içinde bulundukları ülkenin gerçek durumunu iyi bir şekilde kavramaları gerekir ki böylece ülkelerinde onurlu bir hayat ve daimi bir mutluluk bulunsun. Eğer bir ülke kapsamlı bir düşünceye inanmıyorsa o ülke sabit olmayan değişken bir ekonomi politikası takip etmek zorundadır. Çünkü köklü ve sabit bir ekonomi politikası belirlemeye elverişli kapsamlı bir düşünceye (akideye) sahip değildir. Ancak bir ülkede yaşayan insanlar, insan, hayat ve kâinat hakkında kapsamlı bir düşünceye inanmakla beraber hayattaki işlerini inançları doğrultusunda düzenlemiyorlarsa bu ülkede sabit olmayan ekonomi politikalarının uygulanması doğru değildir. Çünkü sabit olmayan politikaların faydası olmaz ve var olan problemleri de çözmez. Memleket halkının inandığı genel düşüncenin dışında külli bir düşünceden kaynaklanan ekonomi politikası belirlemek, o ülke için doğru bir davranış değildir. Çünkü böylesi bir ekonomi politikasının uygulanması ancak silah zoruyla mümkündür. Bu nedenle insan, hayat ve kâinat hakkında külli bir düşünceye inanan bir ülke halkı için bizzat inandığı düşünceden kaynaklanan ekonomi politikası belirlemekten başka çıkar yol yoktur. İslâm memleketlerinde yaşayan insanlar insan, hayat ve kâinat hakkında açık, belli bir külli düşünceye inanmaktadırlar ki bu da İslâm akidesidir. Ancak hayattaki işlerini bu külli kaideye göre yürütmemektedirler. Bu nedenle de sabit olmayan Kapitalizme ve Sosyalizme göre belirlenmiş ekonomi politikaların bu insanlara faydası yoktur. Çünkü her iki sistemin de ortaya koyduğu ekonomi politikaları bu insanların inandığı akidenin dışında bir akideden kaynaklanan ekonomik politikalardır. Devlet Sosyalizmi düşüncesine göre veya gerçek sosyalizme göre ekonomi politikası belirlemek doğru değildir. Çünkü bunlar, İslâm akidesinin dışındaki bir akidenin ürünüdür. Çünkü bu düşünce, bozukluğu ortaya çıkmış kokuşmuş bir düşüncedir. Bunun için bu ülkede yaşayan insanlara inandıkları İslâm akidesinden kaynaklanan ekonomi politikalarının hazırlanması gerekir. Yani kitap ve sünnetten veya Kitap ve sünnetin işaret ettiği delillerden (kıyastan ve sahabenin icmasından) çıkarılmış şer'i hükümlere göre ekonomi politikasının belirlenmesi gerekir. Bunun dışındaki ekonomi politikaları bozuk politikalardır. Bunun dışındaki kaynaklara göre ekonomi politikaları belirlemek ve uygulamaya çalışmak ancak ekonomik problemleri çoğaltır, insanları fukaralığa sürükler, sıkıntıları ve tökezlemeleri devam ettirir. Bu nedenle İslâm memleketlerinde uygulanacak ekonomik politikaların İslâmi ekonomi politikaları olması gerekir. İnsanın problemlerini çözmeye çalışan ekonomi ile ilgili hükümler ekonomi politikasının hedefidir. İslâm'daki ekonomi politikasının hedefi her insanın zorunlu ihtiyaçlarının tümünü tam olarak karşılamak, garantilemek, lüks ihtiyaçlarını da yaşadığı toplumdaki şartlara göre gücü yettiğince temin etmektir. İslâm, bir ülkede yaşayan insanlara fertlerden meydana gelmiş bir topluluk olarak değil, her birine aynen fert olarak bakar. İslâm, bireye önce temel ihtiyaçlarının tamamı tam olarak doyurulması gereken bir insan olarak bakar. İkinci olarak da, gücü yettiği kadar lüks ihtiyaçlarını temin etme imkânı sağlanması gereken belli bir şahıs olarak bakar. Aynı zamanda ona, kendisi dışındakilerle belirli ilişkileri bulunan ve özel bir tarza göre belirli bir şekilde hareket eden bir insan olarak bakar. İşte bu dört noktaya bakış İslâm'daki ekonomi politikasının temel hedefini oluşturmaktadır. Bu dört hedef şunlardır: 1- İslâm, herkese birer fert olarak bakar ve ferdin ihtiyaçlarının karşılanmasında bireycidir. 2- Her ferdin temel ihtiyaçlarının tamamının karşılanmasını gerekli görür. İster Muhammed veya Hanna olsun isterse Fatıma veya Fercini olsun her ferdin ihtiyaçlarının garantilenmesinde ve hayatının korunmasında insancıldır. 3- Rızkı elde etmek için çalışmayı mübah kılar. Bu mübahlıkta Muhammed'e, Butros'a, Fatıma'ya ve Julyet'e eşit davranarak her birinin önündeki yolu açar. Herbirinin servetten dilediği miktarda pay almalarına imkân tanır. Böylece onları refaha kavuşturur. 4- Aynı zamanda İslâm, fertler arasında var olan ilişkilerde yüce değerlerin hâkimiyetine önem verir. Bu nedenle İslâm'daki ekonomi politikasının hedefi ülkedeki hayat seviyesini yükseltmek değildir. Milli Geliri artırmayı, ekonomi politikasının temel hedefi haline getirmez. Çalışma ve mülk edinme hürriyetine izin vererek imkânların ölçüsünde insanların servetten pay almaları konusunda onları serbest bırakmak ve refah seviyesini yükseltmek de değildir. İslâm'daki ekonomi politikasının temel hedefi insan olmasından dolayı her ferdin temel problemlerini çözmek, fert olması nedeniyle ferdin refahını gerçekleştirmek ve herkese hayat seviyesini yükseltme imkânını tanımaktır. Yani dünya hayatının süslerini elde etmeyi seven Muhammed'e ve güzelliklerinden uzak kalmayı tercih eden Halid'e, kısacası toplumda bulunan herkese refaha ulaşma imkânını sağlamaktır. Bilfiil herkesi dilediği kadar bu refahtan nasibini alması için serbest bırakır. Fakat bununla beraber İslâm Ekonomi Politikası, fertler arasındaki ilişkilerde üstün değerlerin hâkimiyetine ve korunmasına çok önem verir. İşte İslâm'daki Ekonomi Politikasının amacı budur ve ekonomi ile ilgili hükümler de bu esas üzere kuruludur. Sonuç olarak İslâm ülkelerinde uygulanması gereken ekonomi politikasının amacı, Milli Geliri artırmak veya Sosyal Adalet düşüncesini uygulamak olmadığı gibi Devlet Sosyalizmi veya Gerçek Sosyalizmi uygulamak da değildir. İslâm Ekonomi Politikasının amacı, fert fert her vatandaşın temel ihtiyaçlarını tam olarak doyurmayı garantilemek ve maksimum gücü oranında da lüks ihtiyaçlarını karşılayabilme imkânını garantileyecek şekilde ülkenin iç ve dış kaynaklarının dağıtımını sağlamaktır. Yani ekonomi politikası ile ilgili olarak konulan hüküm ve kurallardan amaç, serveti geliştirmek ve çoğaltmak değil, her vatandaşın temel ihtiyaçlarını doyurmayı ve lüks ihtiyaçlarını da en üst seviyede doyurmayı garantileyecek şekilde kaynakların dağıtımını gerçekleştirmektir. Özetle ekonomi politikasının temeli, üretimi artırmak değil dağıtımdır. Ancak servetin dağıtımı meselesini ele almak demek, ekonomik kaynaklara sahip olma keyfiyetinin açıklanması demektir. Elbette ki servetin gelişmesi, ekonomik kaynaklara sahip olma keyfiyeti ile doğrudan doğruya ilgilidir. Araziye sahip olma şekli doğal olarak araziyi işleme şeklini, fabrikaya sahip olma şekli de doğal olarak fabrikayı çalıştırma şeklini belirleyecektir. Buradan hareketle servetin dağıtımını ekonomi politikasının temel hedefi haline getirmek, üretimin artırılmaması veya ihmal edilmesi anlamına gelmez. Çünkü dağıtımın bizzat kendisi beraberinde servetin geliştirilmesi konusunu da gündeme getirecektir. Üstelik serveti artırmak her fert ve ümmet için vazgeçilmez bir zorunluluktur. Fakat servetin artırılması için hükümlerin konulmasına gerek yoktur. Bunun dağıtımla ilgisi olmadığı gibi, yalnızca ne devlete ne de ferde ait bir husus da değildir. Bu konu, servete sahip olma şekli ile beraber ele alınır. Daha sonra bunları ekonomik bilgilerle daha da iyileştirmek, geliştirmek mümkündür. Üretim artışını gerçekleştirmek için ayrıca hükümlerin konulmasına gerek yoktur. Üretimin artırılması için gerekli olan teknik bilgiler, herhangi bir sınırlamaya tabi tutulmaksızın her yerden alınabilir. Bu türden bilgiler Komünistlerden alınabileceği gibi Kapitalistlerden veya bir başka yerden de alınabilir. Çünkü bu tür ekonomi bilgileri ideolojik bir bakış açısı ile bağlantılı olmayıp evrenseldir. Bunlar Amerika'da olduğu gibi Rusya'da da aynıdır. Devletin veya ferdin bu bilgileri dilediği herhangi bir yerden alması mübahtır. Ancak bu işlerin de herhangi bir işte olduğu gibi şer'i hükümlere göre yürümesi gerekir. Binaenaleyh İslâm beldelerindeki ekonomi konusunun çözümü, birinin diğeri ile ilgisi olmayan ve birbirinden tamamen ayrı iki kısma ayrılır. Birincisi: Ekonomi politikası İkincisi: Servetin artırılması veya ekonomik gelişme Ancak İslâm ülkelerindeki ekonomi politikasının çözümü iki noktada odaklaşır. 1- Ekonominin kaynakları için genel planlar oluşturmak. 2- Temel ihtiyaçları karşılamak için genel planlar oluşturmak. Ancak servetin artırılması ayrı bir konudur. Servetin artırılması konusu, insanın problemlerini çözmekle ilgili bir konu değildir. Dolayısıyla ülkelerin içerisinde bulundukları durumlara göre farklılık gösterir. Üretimin artırılması ile ilgili olarak Suriye'deki uygulama Endonezya'dan, Türkiye'den ve Yemen'den farklıdır. Dolayısıyla bu ülkelerden her birinin durumlarının gerektirdiği şartlara göre çözümler ortaya konulur. Örneğin Suriye, Mısır, Irak veya Türkiye gibi ülkelerde ekonomik gelişme meselesinin çözümü, tarımsal üretimin artırılması üzerine oturtulur ki bu da sanayi üretimindeki ilerleme ile bir arada yürütülür. Ekonomik gelişmede sanayi, öncü sektör oluncaya kadar bu uygulama devam eder. Bunların tamamı dört konunun ele alınması ile çözülür. 1- Tarım politikası 2- Sanayi politikası 3- Projeler için finansman kaynağı bulunması 4- Üretilen mallar için dış pazarlar bulunması
|
||
|
||
|
||