SERVETİ ARTIRMAK VEYA
EKONOMİK GELİŞME
Her ne kadar serveti artırmak için ekonomik
projeler bulmak hayata bakış açısıyla alakalı değilse de
ekonomik gelişme bilgilere dayanmaktadır ki bu da evrenseldir.
Ancak hayata bakış açısı, ekonomik gelişmeyi sağlayacak olan
projelerin inşasında hareket yönü üzerinde etkilidir. Amerika
gibi kapitalist ülkeler, üretici projelerin devletin tasarrufu altında
bulunmasını değil fertlerin ve şirketlerin tasarrufu altında
bulunmasını öngörürler. Rusya gibi sosyalist/komünist ülkeler
ise fertlerin değil devletin tasarrufu altında bu türden
projeleri uygulamaya koyarlar. Hatta fertlerin bu türden projeleri
uygulamalarına izin dahi vermezler.
İslâm beldelerinde İslâm'daki iktisat
politikası takip edileceğinden ve de İslâm'ın belli bir hayata
bakış açısı olmasından dolayı üretici projelerin İslâm'ın
iktisat politikasından etkilenmesi de kaçınılmaz olacaktır.
Örneğin tarımsal projelerde arazi ile ilgili şer'i hükümlere
göre uygulama yapıldığında üretim projeleri devletin tasarrufu
altında değil fertlerin tasarrufu altında bir seyir takip
edecektir. Çünkü İslâm'da tarımsal araziler ne kamu mülkiyetinden
ne de devlet mülkiyetindendir. Bu tür projelerde devletin yeri
yoktur. Ancak devlet iş yapmaktan aciz olan çiftçilere yardım ol arak
para verebilir. Ömer (ra)'in
fetihten sonra araziyi halkın elinde bıraktığı ve çiftçilere
Beytü'l Mal'dan para verdiği sabittir.
Fakat barajların yapılması, su kanallarının
açılması gibi bayındırlıkla ilgili projeleri ve örnek
çiftliklerin kurulmasını ve benzeri işleri devlet yapar. Ancak
devlet bunları bütçe hükümlerine göre uygular. Dolayısıyla
tarımsal projelerin ferdi oluş özelliği devam eder.
Sanayi projelerine gelince: Sanayi ile ilgili
şer'i hükümlere göre kamu mülkiyetine giren alanlardaki
sanayilerin gözetimi, organizasyonu devlete aittir. Fertler bu
alanlardaki sanayiye sahip olamazlar. Ancak kamu mülkiyetine
girmeyen sanayi dallarının inşası, işletilmesi fertlere aittir.
Fakat devletin bu alanlarda faaliyet göstermesi caizdir. Buna göre
bazı kimselerin söylediği gibi, üretimde kamu sektörü özel
sektörden üstün olması gerekir veya bir başka grubun söylediği
gibi, özel sektörün önünü açmak lazımdır gibi sözlerin
İslâm'da yeri yoktur. Evet bu türden sözlerin kesinlikle İslâm'da
yeri yoktur, Çünkü şer'i hükümler, hem devletin sorumluluğu
altına giren üretim projelerini ve hem de fertlerin sorumluluğu
altına giren üretim projelerini açıkça belirtmiştir.
Dolayısıyla fertlerin tasarrufu altında bulunan
projeleri fertlerin yerine getirmeleri engellenemez
ve devletin bu projeleri tasarrufu altına alması caiz değildir.
Hem kamu sektörünün hem de özel sektörün yapacağı, faaliyet
göstereceği sanayi alanları şeriat tarafından net bir şekilde
belirlenmiştir. Ancak kamu mülkiyetinden olmayan fabrikalarda,
faaliyet alanlarında kamu sektörünün de faaliyette bulunması
caizdir. Fakat bu alanlarda temel nokta bunların özel sektöre ait
olmasıdır.
Ancak sadece bu durumda içtihadı gerektiren şöyle
bir soru gündeme gelmektedir: Devletin bu alanlarda faaliyet
göstermesi durumunda bunlar aslında olduğu gibi mi
bırakılacaktır, yoksa ülkenin çıkarına uygun gördüğü
şekilde devletin hareket etmesi caiz midir? Bu soruya verilecek
cevaba göre diğer üretim projeleri de şer'i hükümlere uygun
olarak inşa edilecektir. Bunların kurulması, inşası evrensel
olup teknik ve ilmi açıdan Amerika'da olduğu gibi Rusya'da da
aynıdır. Ancak mülkiyet açısından bunlar farklılık arz
etmektedir. Bu nedenle İslâm ülkelerindeki sanayinin bu esaslara
göre gerçekleştirilmesi gerekir. Dolayısıyla servetin
artırılması veya diğer bir ifade ile ekonomik gelişme
konularının araştırılması da bu esasa göre yapılmalıdır.
TARIM POLİTİKASI
Tarım politikası tarımsal üretimi artırmak
esası üzere kuruludur. Bunun için iki yol takip edilir:
1. Toprağın
verimliliğini artırmak için yapılan çalışmalar
2.
Tarıma elverişli yeni alanlar açmak, tarımsal arazileri
genişletmek
Şimdi bu iki yolu detayı ile inceleyelim:
Toprağın verimliliğini artırma, kimyevi
maddeler ve modern tarım aletlerinin çiftçiler arasında
kullanımını sağlama, çiftçilere kaliteli tohum sağlanmasına
önem verme ve tohum ıslah çalışmaları ile gerçekleştirilir.
Devlet, tarımsal faaliyette bulunamayan çiftçilere, gerekli tarım
aletlerini, tohumu ve kimyevi maddeleri satın alabilmesi ve böylece
de üretim artışının sağlanabilmesi için borç olarak değil
bağış olarak gerekli miktarda para yardımı yapar. Böylesi bir
işlem ile çiftçiler için gerekli olan tarımsal girdiler
sağlanmış ve çitçiler etkili bir şekilde bunları almaya ve
çiftçilik yapabilecek güce sahip olmaya teşvik edilmiş olurlar.
Genişletme ise, ölü arazileri canlandırmaya
ve "tahcir"e teşvik etmekle veya çiftçilik yapabilecek
güçte olup ta elinde hiç arazisi bulunmayanlara tarımsal arazi
temin etmekle ya da elinde az miktarda arazi bulunanlara, elindeki
araziyi üç yıl üst üste boş bırakıp işlemeyenlerden alıp
tarım yapabileceklere devletin arazi temin etmesi (ikta) ile
sağlanır. Bu iki iş ile yani:
1.
Toprağın verimliliğini artırma,
2.
Tarımsal arazileri genişletme çalışmaları ile tarımsal
üretimde artış ve tarım politikasındaki asıl hedef gerçekleşmiş
olur.
Ancak tarımsal üretimin artmasından sonra
tarım politikasının içinde bulunan bazı hususlar daha vardır.
Bu hususları, tarımsal ürün çeşitleri oluşturmaktadır.
İslâm topraklarının batı sömürgeciliğinden
ve batı nüfuzundan kurtarılması lazımdır. Bu iş, yapılması
gerekenlerin en önemlilerindendir. İslâm Devleti, yalnız olarak
batı ülkeleri ile sürekli bir mücadele halinde bulunacaktır. Ve
yine tarım politikasının hedeflerini gerçekleştirebilmek için
bu ülkelerin tamamını tek devletin çatısı altında toplamak kaçınılmaz
bir olaydır. Bu ise münafıklar ve ajanlarla sürekli mücadele
halinde olmak demektir. Üstelik bu durum, İslâm ümmetinin niteliğini
ve varlığının nedenini oluşturan İslâm risaletini taşımaya
başlamayı kaçınılmaz hale getirecektir. İslâm risaletinin
dünyaya taşınması, İslâm'ın dünyaya yayılması için olduğuna
dikkat etmek lazımdır. Bu ise sürekli olarak kâfirlerle cihad
halinde olmak demektir. Dolayısıyla, mücadele ve cihad meydanlarında
karşılanacak sıkıntılı zamanlarda dayanabilmek için ekonomik
olarak hazırlanmak mutlaka gereklidir. Buna ilave olarak ülkede
uygulanacak olan serveti artırma politikası, tarımsal serveti
artırmanın yanında sanayinin ekonomik kalkınmanın lokomotifi
olması şartı ile sanayi devrimini gerçekleştirecek maddi
ilerlemeyi, kalkınmayı sağlama esası üzere kurulur. Bunun için
üretimi artırmayı hedefleyen tarım politikası üç hususu
içermektedir.
1. Gıda
maddelerinin üretilmesi ve üretiminin artırılması. Gıda
maddelerinin üretilmesi ve üretiminin artırılması,
vatandaşları doyurmak, kıtlık veya kuraklık dönemlerinde açlık
tehlikesini ülkeden uzaklaştırmak, cihad ve mücadeleden
kaynaklanan ekonomik ambargodan etkilenmemek ve diğer İslâm
beldelerindeki insanların karşılaşabilecekleri açlık durumunda
olanlara yardım edebilmek için elde yeterli miktarda gıda
maddesinin bulunmasını gerektirmektedir. Bu nedenle gıda
maddeleri alanındaki üretimi artırmak için bütün gücün
harcanması gereklidir. Tarımsal servette ve hayvansal servette de
durum aynıdır. Buna ilave olarak eksik olup da bize gerekli olan
gıda maddelerinin dışarıdan satın alınması ancak dövizle
mümkün olmaktadır. Oysa bizim hemen sanayi devrimini gerçekleştirmemiz
gereklidir. Dolayısıyla sanayi devrimi için gerekli olan
maddeleri/malzemeleri dövizle temin etme zorunluluğu vardır.
Dolayısıyla eldeki dövizin gıda maddeleri veya tarımsal
aletlerin satın alınmasında kullanılmaması gerekir. Bu nedenle
de gerekli gıda maddelerinin üretimine ve artırılmasına önem
vermek lazımdır.
2.
Pamuk, yün, keten ve ipek gibi giyecek için gerekli hammaddelerin
üretimini artırmak. Bunların üretimini artırmak gerçekten
zaruridir. Zira bunlar vazgeçilmesi mümkün olmayan ve mutlaka
gerekli miktarda elde bulundurulması gereken temel ihtiyaçlardandır.
Sanayi devrimini gerçekleştirebilmemiz için gerekli olan
malzemeleri dövizle satın almaya çok muhtaç olduğumuz bir
zamanda elimizdeki dövizi giyecek maddelerinin alımında
kullanmamamız için bunların üretimine ve artırılmasına önem
vermek gereklidir. Böylece ülkeye, kâfir devletler veya
bölgedeki ajanları tarafından ekonomik ambargo uygulandığı
zaman insanların giyecek ihtiyaçları karşılanabilsin ve çıplak
kalma tehlikesinden uzak olsunlar.
3.
Dışarıda pazarı bulunan maddelerin üretimini artırmak. Bu
maddeler, hububat gibi gıda maddeleri veya pamuk ve ipek gibi
giyecek maddeleri veya portakal gibi narenciye maddeleri, hurma ve
kuruyemiş gibi diğer maddeler olabilir. Özellikle bu açıdan ve
ani ihtiyaç duyulan zamanlarda hazır olabilmek için gerekli tarım
ürünlerinin üretimini artırmaya tam bir hırs göstermek kaçınılmazdır.
Çünkü başlangıçta bizde dışarıya ihraç edebileceğimiz
yeterlilikte sanayi olmadığı için, neredeyse dışarıya hiç
sanayi ürünü ihraç edemeyeceğiz. Zirai üretimimiz de olmazsa
elimizde ihraç edecek bir servet bulunmayacaktır. Çünkü
servetimizin önemli bir bölümünü tarım oluşturmaktadır.
Dışarıya tarımsal ürünleri de ihraç edemediğimiz zaman döviz
sıkıntısı çekeriz. Döviz sıkıntısı ise sanayi devrimini
gerçekleştirmemizi ve elimizdeki para vesika para olduğu sürece
paramızı etkiler. Çünkü diğer devletlere mal ihraç etmediğimiz
zaman bu ülkelerin paralarına sahip olamayız.
Dolayısıyla sanayi devrimini gerçekleştirebilmek için bize lazım
olan maddeleri satın alırken dünyadaki para piyasalarında
paramızı satışa çıkarmaya mecbur oluruz. Bu nedenle sanayi
devrimini gerçekleştirebilmek ve dünya pazarlarında aranan,
kabul gören dövizlere sahip olabilmek için üretimin artırılması
konusunda ciddi bir şekilde ve hemen düşünmemiz ve çözümler
bulmamız gereklidir.
Üretimin artırılması yönünden durum budur.
Barajlar ve sulama kanallarının inşası artezyen kuyularının açılması
gibi bayındırlık projelerine gelince: Vazgeçilmesi mümkün
olmayan ve zaruri olanlar hariç şu aşamada bu türden projelerle
uğraşmak doğru değildir. Ancak var olanların ıslah edilmesi
ile yetinilir. Zira amaç, tarımda devrim yapmak değildir. Asıl
amaç sanayi devrimini gerçekleştirmek ve üretimi artırmak için
yeterli derecede tarımda devrim yapmaya önem vermektir. Çünkü
ekonominin hedefi maddi ilerlemeyi sağlamaktır. Maddi ilerleme ise
ancak sanayi devrimi ile olur. Hatta sanayi devrimini gerçekleştirmeden
dünyadaki herhangi bir devletin ilerlemesi de mümkün değildir.
Ancak sanayi devrimi ile tarım devrimini bir
arada gerçekleştirmek hedeflendiğinde ise sanayi bu hedefin
başını çekmelidir. Böylesi bir hedef, sanayi devrimi ile tarım
devrimi arasında bir yakınlık olduğu zaman söz konusu olabilir.
Bu durumda sanayinin öncü sektör olması koşulu ile ikisinin
birlikte gerçekleştirilmesine kalkışılır. Ancak İslâm
ülkeleri maddi olarak geri kalmış ülkelerdir. Ekonomileri tarıma
dayalıdır. Sanayi neredeyse yok gibidir. Bunun için, tarım
devriminden önce bütün gücü sanayi devrimini gerçekleştirmeye
yöneltmek lazımdır. Çünkü sanayi devrimi ile birlikte tarım
devrimini de gerçekleştirmeye kalkışmak sanayi devrimini
zayıflatır, ülkenin ilerlemesine engel olur, zarara yol açar,
hatta sanayi devrimini sınırlandırır ve engeller. Bu nedenle,
maddi ilerlemeyi engellemek ve güçsüz kalmalarını sağlamak için
İslâm ülkelerini tarıma teşvik etmek ve güçlerini tarımda
harcattırmak batılı ülkelerin planlarındandır. Mısır da
Asuan barajının, Suriye'de Fırat üzerindeki Fırat barajının
inşası ve sömürgeci devletlerin buraların finansmanına
katkıda bulunarak teşvik etmeleri, sömürgecilerin İslâm
toprakları üzerindeki planlarının, hinliklerinin en yakın iki
örneği bunlar ve benzeri projelerdir. Bu nedenle tarım devrimini
gerçekleştirmeye kalkışmak caiz değildir. Bütün güç bunun
için harcanmaz ve var olan tarımsal servetle üretimi artırmayı
sağlayacak miktardan fazla hazineden para harcanmaz. Buna göre
vazgeçilmesi mümkün olmayan bayındırlık faaliyetlerinin
dışında devletin barajlar yaptırması, kanallar açması,
kuyular kazması doğru değildir. Mevcutların tamiri ve ıslahı
ile yetinilir.
Devlet, ümmetin maslahatlarına zarar getirmemek
suretiyle var olan imar projeleri ile yetinir. Var olan bir yolun
yanına ikinci bir yolun yapılması, ikinci bir hastanenin
yapılması veya ikinci barajın yapılması gibi mevcutlarla iktifa
edildiğinde ümmete zarar gelmiyorsa devlet yenilerinin yapımı için
ayrıca para harcamaz. Her ne kadar üretimin artırılması ve
diğer şeyler bayındırlık projelerinin gerçekleştirilmesi ile
mümkün oluyorsa da bu türden projelerin finansmanı ancak Beytü'l
Mal'da yeterli ölçüde para bulunduğunda gerçekleştirilir. Beytü'l
Mal'da para yoksa bayındırlık projelerinin inşası için vergi
konulmaz. Tebaadan dahi olsa borçlanılmaz. Böylesi günlerde var
olan para sanayi devrimini gerçekleştirmek için lazımdır. Bu
nedenle, yokluğu halinde herhangi bir zarara neden olmuyorsa zirai
üretimi artırmak için yeni bayındırlık projelerinin
yapılması doğru değildir.
SANAYİLEŞME POLİTİKASI
Sanayi politikasının hedefi ülkemizi sanayileşmiş
ülkeler seviyesine getirmektir. Bunun ise önce makine/ağır
sanayiyi kurmak sonrada diğer sanayileri kurmaktan başka yolu
yoktur. Yani herşeyden önce motor sanayii, takım tezgâhları
sanayii kurulur sonra da kurulan bu sanayiden faydalanılarak diğer
fabrikalar kurulur.
"Ülkeyi sanayileşmiş bir ülke haline
getirmek için her şeyden önce ağır sanayiden işe başlamak
uzun bir zamana ihtiyaç gösterir. Bu nedenle temel ihtiyaçları
üreten fabrikalardan başlamak gereklidir" sözü tamamen
aldatıcı bir sözdür. Bu söz bir aldatmacadır. Bu sözün amacı
ağır sanayi çalışmalarını baltalamak ve ülkeyi Amerika'nın
ve Avrupa'nın tüketim pazarları halinde kalmasını sağlamak için
ülkenin servetini tüketim sanayinde harcamaktır. Üstelik
içerisinde yaşadığımız vakıa da bu sözü yalanlamaktadır.
Çarlık Rusya'sı birinci dünya savaşından çıktığında
Avrupa ailesinden sayılıyordu ve elinde ağır sanayi namına bir
şey yoktu. Hatta Lenin'den tarımsal üretimi geliştirmek ve
tarımda modern aletlerin kullanılması istenildiğinde Lenin şöyle
cevap verir: "Modern tarım aletlerini, kendimiz üretinceye
kadar kullanmayacağız. Ne zaman üretirsek o zaman kullanacağız."
Gerçekten de Rusya'da çok uzun bir süre geçmeden makine sanayii
kuruldu. Ve işte Rusya bugün (1960'lı yıllar) uzay
teknolojisinde dünyada birinci devlet haline gelmiştir.
"Makine sanayisinin kurulması, mühendislerden
ve teknik adamlardan oluşan endüstriyel ortamın varlığını
gerektirmektedir" şeklindeki sözler de saptırıcı ve
kafa bulandırıcı sözlerdir. Doğu ve Batı Avrupa ülkelerinin
elinde ihtiyaç fazlası bir sürü mühendis ve teknik eleman vardır.
İşe başlama anında onlardan yüzlercesini getirmek mümkündür.
Aynı zamanda, ağır sanayi ve çelik endüstrisi dallarında mühendislik
eğitimi almaları için, yüzlerce hatta binlerce gencimizi oralara
göndermek mümkündür. Üstelik bu iş çok kolaydır ve
yapılabilecek şeylerdendir.
"Tekstil ve kâğıt endüstrisi, ham ipek işlemesi
gibi bizim için zaruri olan endüstrilerden işe başlamamız
gerekir" sözü de boş sözdür ve bu sözler doğru
yoldan saptırmak ve uyuşturmak için söylenmiş sözlerdir. Bu
nedenle başlangıçta ağır sanayiden başka tüketim sanayine ve
benzeri sanayilere hiçbir şekilde önem verilmez.
Batılı ülkelerin İslâm memleketlerini ağır
sanayiden saptırmak ve uzaklaştırmak için türlü türlü
tuzaklar kurduklarını ve İslâm memleketlerinin birer sanayileşmiş
ülkeler olmasını engelleyici nice engeller koyduklarını
hissediyorum. Özellikle Orta Doğu ülkelerindeki ekonomik gelişme
hakkında yazılmış ekonomi kitaplarında sınai kalkınmanın
aşamaları ve bu aşamalara göre hareket edilmesi gerektiği
belirtilmekte ve insanlar bunlara inandırılmaktadırlar. Hatta bu
düşünceyi savunan kitapların en çirkeflerinden biri olan
"Ekonomik Gelişmenin Aşamaları" isimli kitapta
toplumun; geri kalmış toplum aşamalarını geçirmesi sonra
harekete geçme aşamasına sonra olgunlaşma aşamasına ardından
da daha yüksek tüketim aşamasına geçiş yapması gerektiği
yazılmaktadır. Bu aşamaları sırasıyla aşabilmek için de her
aşamaya ait birtakım şartları hazırlamak ve zamanla bunları
gerçekleştirmek lazımdır denilmektedir. Bu düşünce, kurnazlığın,
art niyetliliğin en üst seviyesini oluşturmaktadır. Sanayi
devriminin gerçekleşmemesi için önüne birtakım hedeflerin
konulmasını amaçlamaktadır. Bu safsatalara, saptırmalara kanaat
getiren bir kimse kalkınma aşamalarından geçilmesi gerektiğine
de inanır. Diğer bir ifade ile bu düşünce, insanların sanayi
devriminden uzaklaştırılmaları anlamına gelmektedir. Gerçekte
ise ekonomik gelişmenin sağlanabilmesi için sanayi devrimini
gerçekleştirmekten başka çözüm yoktur. Sanayi devrimi,
sanayinin dizginlerini ele geçirmek ve sanayinin kaynağına sahip
olmak demektir. Bu da, sanayide inkılabi bir hareketle makine
sanayisini kurmayı, sanayinin dizginlerini elinde bulunduran ağır
sanayinin dışındaki hiçbir ekonomik işe ve sanayiye bakmadan
ekonomik gücün tamamını makine/ağır sanayisini kurmaya yöneltmeyi
gerektirir. Zorunlu olanların dışında ağır sanayiden başka hiçbir
işle uğraşmamak lazımdır.
Bir ülkede ağır sanayiyi kurmayı ve bunda da
çok aceleci olmayı gerektiren birçok sebep vardır. Örneğin
Orta Doğu ülkelerinin tamamında makine sanayii yoktur, ihtiyaç
duyulan her türlü alet ve edevat Avrupa'dan ya da Amerika'dan
ithal edilmektedir. Bu durum ise, çok kârlı olan tüketim
sanayisinin kurulmasını kabullenmeye neden olmaktadır. Bunun için
ticari açıdan bakıldığı zaman bize lazım olan sınai aletler
bulunmadığı zaman bizi sıkıntıya düşürmeyecek açık
pazarları kazanmamız için makine sanayisini kurmada acele etmek
kaçınılmazdır. Örneğin bizde bulunan birçok fabrikada
herhangi bir arıza meydana geldiğinde ve makinelerden birinin bir
parçası kırıldığında bozulan parçayı dışarıdan ithal
etmek ya da fabrikayı durdurmak mecburiyetinde kalırız. Böylesi
bir durum ise bizim için çok külfetlidir. Bu ise bize çok fazlasıyla
pahalıya mal olmaktadır. Bu nedenle bu türden ihtiyaçları daha
kolay bir şekilde karşılayabilmemiz için makine sanayisini
kurmamız gereklidir. Örneğin fabrikaların ve makinelerin
dışarıdan satın alınması bize çok pahalıya mal olmaktadır.
Çünkü bunlar bize çok yüksek bir fiyattan satılmaktadır.
Ancak içeride makine fabrikaları kurduğumuzda ve petrolün de bol
miktarda bulunmasını göz önünde bulundurduğumuz zaman Amerika
ve Avrupa'dan satın alacağımızdan çok daha ucuz bir fiyata
makinelere ve fabrikalara sahip olacağımızı görürüz.
Ancak bunların dışında makine sanayisini
kurmamızı gerektiren daha birçok sebep vardır. Fakat biz makine
sanayisinin kurulmasının zaruri olduğunu ne bu sebeplerden ne de
diğer sebeplerden dolayı söylemiyoruz. Bunun tek sebebi,
ülkemizi sanayileşmiş bir ülke haline getirmeyi amaçlayan
iktisat politikasının belirli hedeflerini gerçekleştirmektir.
Makine sanayini kurduktan sonra ister kâr elde edilsin isterse
zarar, dışarda üretilen malların pazarlanacağı dış pazarlar
olsun veya olmasın, makine sanayisini kurmanın temel amacı İslâm'daki
iktisat politikasının hedeflerini gerçekleştirmektir. Bu
politikanın gerçekleştirilmesindeki amaç ise, nerede ise patlama
noktasına gelmiş olan tehlikeden, kapitalist yaşam tarzından
İslâm ülkelerinin tamamını kurtarmaktır. Zira bugün
müslümanlar batıdan ayrılmalarının ve yaşam tarzlarının
değişmesinin zaruretinin bilincindedirler. Bu ise bize karşı bir
savaşı veya ambargo uygulanmasını beklemeden Batıya muhtaç
olmamamızı gerektirmektedir. Zira batının bize olan düşmanlığı
ve bu düşmanlığın kökleri asırlar öncesine ve tarihin
derinliklerine uzanmaktadır. Üstelik şerlerini müslümanların
topraklarındaki servetlere ve nüfuzlarını müslümanlar
üzerinde yaymaya ve ulaştırmaya ne kadar hırslı ve aç gözlü
oldukları ortada iken. Bunun için sanayi politikasının hedefi
ülkeyi Batıya muhtaç olmaktan kurtaracak şekilde sanayileşmeyi
gerçekleştirmek olmalıdır. Bunu yapabilmek için ise işe,
makine sanayisini kurmakla
başlamak gereklidir. Bu başlangıç aşama aşama sanayileşme
şeklinde veya önce sanayileşmede belli bir mesafeyi katetmeyi
beklememiz gerekir şeklindeki sanayileşme yolundan bizi döndürmek,
bizimle sanayi devrimi arasına engeller koymak
için düzenlenmiş olan
aşamalar planınına/tuzağına kanmadan inkılabi bir şekilde endüstri
devrimini başlatma şeklinde olmalıdır.
Biz, buraya kadar olan ifadelerimizle asla şu sözleri
söylemek istemiyoruz: "Avrupa, makine
sanayisini kurduktan sonra sanayi devrimini gerçekleştirdi.
Amerika, önceleri birkaç ülkenin sömürgesi iken makine
sanayisini kurarak sanayi devrimini gerçekleştirdiğinde maddi
ilerlemesini de gerçekleştirdi. Rusya, Çarlığa karşı komünist
devrimi, makine sanayii ile sanayi devrimini gerçekleştirdikten
sonra ancak tamamlayabildi."
Evet biz, bu gibi sözlerin hiçbirini
söylemek istemiyoruz. Böyle sözleri söylemek istemiyoruz,
çünkü bunlar, gözle görülen kesin delillerdir. Biz, İslâm
ülkelerinin içerisinde bulunduğu durumun şu anda mutlak surette
sanayi devrimini gerçekleştirmeyi gerektirdiğini söylemek
istiyoruz. Batıdan kopma, Batıya muhtaç olmaktan tamamen
kurtulmadıkça gerçekleşemez. Tamamen Batıya bağımlılıktan
kurtulmadıkça da kişi mutmain olamaz. Makineleri ve fabrikaları
Batıdan almaya muhtaç olduğumuz sürece kendisine bağlaması için
batının elinde fırsat her zaman bulunacaktır. Hatta nüfuzunu
egemenliğini yeniden hakim kılma imkânına sahip olacaktır. Bu
nedenle sanayi devriminin gerçekleştirilmesi kaçınılmaz bir
husustur. Yani kapitalistlerin planladıkları aşamalı kalkınma
planlarına hiçbir şekilde bakmadan inkılabi bir şekilde
doğrudan doğruya makine sanayisini kurmaya çalışmak ve böylece
de doğru bir sanayi devriminin yapılmasını sağlamak gerekir.
Burada şöyle bir soru sorulabilir: Sanayi
politikası gereğince ülkeyi bir sanayi ülkesi haline
getirebilmek için başlangıçta bütün gücün makine sanayisinde
yoğunlaştırılması, harcanması ve ağır sanayiye bağlı
olarak gelişecek olan diğer sanayilerin kurulabilmesi için
bekleyeceğimiz süre içerisinde şu anda var olan tüketim
sanayilerini ne yapacağız? Petrol çıkarılması gibi devlet mülkiyetinden
sayılan, aynı zamanda da iktisat politikasının önem verdiği
sanayileri ne yapacağız?
Bu sorulara şu şekilde cevap verebiliriz: Bugün
İslâm beldelerinin hemen hemen tamamı sanayi ülkesi değildir.
Veya bu ülkelerde ağır sanayi veya büyük sanayiler yoktur. Veya
birbirine bağlı sanayiler de yoktur. Şu ana kadar bu ülkelerde
klasik metodlarla üretim yapan sanayiler vardır ki bunların büyük
bölümü de dokuma, şeker, konserve, mobilya gibi tüketimle
alakalı sanayilerden meydana gelmektedir. Bu türden sanayilerin
yapısında başlangıcından günümüze kadar da bir değişiklik
olmamıştır. Dolayısıyla bu türden sanayileri ne yapacağız
diye bir soru sormanın bir anlamı yoktur. Bunlar olduğu gibi
kalacaklardır. Şartlarda bir değişiklik olmadığı sürece
bunların durumunda da herhangi bir ilerleme meydana gelmeyecektir.
Bu nedenle mevcut sanayilerde daha da ilerleme veya yenilerini
kurmaya çalışmak gibi bir uğraşı içerisinde bulunmanın bir
anlamı yoktur. Var olan sanayileri olduğu gibi bırakarak
sanayileşmenin yönünü hiç beklemeden hemen makine sanayisini
kurmaya çevirmek gerekir.
Ancak sanayileşmenin yönünü makine sanayiine
çevirmek demek ithalat kapısını kapatmak demek değildir.
Çünkü İslâm'daki iktisat politikasına göre ithalat kapısını
kapatmak caiz değildir. Vatandaşların içerden ve dışardan
dilediği şeyleri satın alma hakları vardır. Sanayileşmede köklü
bir değişikliğe gitmek, uygulanmakta olan metodu değiştirmek
demek, makine sanayisini kurarak bunlardan en ileri teknolojilere
sahip sanayileri kurmak demektir. Böylece devletin ithalata
herhangi bir engelleme koymasına gerek kalmaksızın doğal olarak
ticari açıdan yerli teknoloji ürünlerinin satın alınması
sağlanmış olur.
İslâm'daki iktisat politikasının önem verdiği
ve devlet mülkiyetinden sayılan sanayilere gelince: Bu alanların
devlet mülkiyetinden olması İktisat politikasını hedefleri
arasında değildir. Ancak fertlerin bunları mülk edinmeleri
devlet tarafından engellenir. Demir cevheri çıkarmakla ilgili
sanayi Devlet mülkiyetine giren sanayilerdendir. Ancak onların
devlet mülkiyetinden sayılması devletin demir fabrikaları satın
alması demek değildir. Yukarıdaki ifade fertlerin bu türden
şeyleri mülk edinemeyeceği anlamına gelmektedir.
Devlet e
gelince; Mülk edinebilme imkânı olduğu zaman devlet onu mülk
edinir. İktisat politikası gereğince de devlet, devlet mülkiyetine
giren alanlarda makine sanayisini kurmayı gerektirmedikçe yeni bir
sanayi tesisi kurmaz. Örneğin ülkede petrol yatakları, demir
havzaları bulunabilir. Makine sanayisini kurmaktan uzaklaştıracak
bir şekilde devletin bunlarla meşgul olması sanayi devrimini gerçekleştirme
politikasına ters bir davranıştır. Öyleyse başlangıç aşamasında
devletin makine sanayisini kurabilmek için taşkömürünü,
petrolü ve demir cevherini başka yerden satın alması gerekir.
Petrol sanayii ve demir çıkarma ile ilgili sanayiler de böyledir.
Buna göre sanayi devrimini gerçekleştirebilmek için başlangıçta,
yani şu anda makine sanayisini kurmaya çalışmakla uğraşmak
sanayi devrimi gerçekleşinceye bununla da diğer sanayileri
kuruncaya kadar bunun dışındaki sanayilerle meşgul olmamak
gerekir.
Ancak bu ifade; şu anda elimizde var olan petrol
çıkarma sanayisini, petrol rafinerilerini, ve diğer maden çıkarma
sanayilerini, potasyum çıkarma sanayisini ve benzeri sanayileri
kendi makinelerimizi kuruncaya, imal edinceye kadar durdurmamız
gerekir anlamına gelmemektedir. Bu ifade fiili olarak petrol çıkaracak
kuyuları olmayan ülkelerde petrol arama ve çıkarma faaliyeti
yapmak veya petrol kuyuları bulunup da henüz petrol çıkarılmayan
kuyulardan petrol çıkarmak için veya henüz bilfiil maden çıkarılmamış
alanlardan maden çıkarmak için maden çıkarma makinelerinin
satın alınmaması anlamına gelmektedir. Bilakis bu türden
makineleri kendimiz üretinceye kadar bekleriz. Maden çıkarmada
kullanılan aletleri kendimiz imal ettiğimiz zaman kendi
aletlerimizi ve makinelerimizi kullanırız.
Ancak şu anda fiili olarak petrolün veya birtakım
madenlerin çıkarılmakta olduğu ülkelere gelince: Bu türden
madenlerin çıkartılmasına elbette ki devam etmek gerekir.
Ülkede fiili olarak var olan ve kullanılmakta olan bütün
sanayilerin kullanımına da devam etmek gerekir. Ancak kendimiz
makineleri imal edinceye kadar bunların geliştirilmesine,
genişletilmesine veya yenilerinin kurulmasına çalışılmadan
üretime devam edilir.
|