EKONOMİNİN KAYNAKLARI
İster Amerika ya da Rusya
gibi gelişmiş bir ülke olsun, ister Yemen ya da Habeşistan gibi
gelişmemiş ülkeler olsun ve ülkede uygulanan sistemin çeşidi
ne olursa olsun ve hangi ülke olursa olsun iktisadın temel
kaynakları dört tanedir. Bu dört kaynak şunlardır: Tarım,
sanayi, ticaret ve insan gücü. Turizm, hizmetler ve ulaştırma
gibi görünmeyen kalemler diye isimlendirilen faaliyet alanları
iktisadın temel kaynaklarından değildir. Bu tür faaliyet alanları
her ülkede bulunmadığı gibi, temel dört kaynaktan bağımsız
olarak çözümlere ve hükümlere ihtiyaç göstermez. Bu nedenle
de bunlar bağımsız iktisadi kaynaklardan sayılmazlar. Gerek
Kapitalist ekonomik sistemin dediği gibi Milli Gelirin
artırılmasını ekonomiye esas almak şeklinde olsun, gerekse İslâm
nizamının ve Sosyalist sistemin -komünizm de Sosyalizmden bir
parçadır- dediği gibi gelirin insanlara dağıtımını esas
almakla olsun, ekonomik çözümlerin tamamı bu dört noktada
odaklaşır. Çünkü bunların dışında temel ekonomik kaynaklar
yoktur. Bu kaynaklar açısından çözüm ise, çalışma ve mülkiyet
üzerinde yoğunlaşır. Milli Geliri artırmayı ekonomik sistemin
anahtarı haline getiren Kapitalizm, servete sahip olmaları için
fertlere çalışma ve mülk edinme hürriyeti verirken Sosyalizm
Komünizm özel mülkiyeti tamamen ortadan kaldırmakta ve fertleri
çalışmaya zorlamaktadır. İslâm ise çalışmanın ve mülk
edinmenin mübah olduğunu söyler. Allahu Teâla ayette şöyle
buyurmaktadır:
"Onun (dünyanın)
sırtlarında gezin ve O'nun rızkından yiyin." [1]
"Yeryüzüne dağılın
ve Allah'ın verdiğinden alınız." [ 2]
Buradaki emirler mübahlık
anlamındadır. Rasulullah (sav) ise şöyle buyurmaktadır: "Bir
kişinin eliyle çalışıp kazanarak yediği yemekten daha
hayırlı bir yeme k
yoktur."
[3]
Övgü
ifadesi ile gelen bu haber, açık olmayan emirlerdendir ve bununla
mübahlık kastedilmektedir.
Bu nedenle ekonomi hakkında
bu dört kaynak ile ilgili çözümler, ekonomik çözümlerin en
önemlisi sayılırlar. Bilakis bunlar iktisat için temel
çözümler olup bunların dışındakiler ise onun üzerine
oturtulurlar veya birincilerin tamamlayıcısı durumundadırlar.
İslâm bu dört kaynağın kullanılmasını ve mülk edinmeyi
insanlar için mübah kılmıştır. Çalışmanın ve mülk
edinmenin mübah olmasıyla iktisat politikasının hedefleri gerçekleştirilir.
Yani öncelikle teba olan her ferdin temel ihtiyaçlarını
garantilemek ve lüks ihtiyaçlarını da gücü yettiği kadar en
üst seviyede karşılama imkânını temin etme amacı gerçekleştirilir.
İslâm'ın belirlediği bu mübahlık sayesinde her birey, gücü
yettiği kadar en üst seviyede bu dört kaynağa sahip olabilme ve
sahip olduklarından bir gelir elde edebilmekle hem temel ihtiyaçlarını
karşılama ve hem de lüks ihtiyaçlarını temin edebilme imkânına
kavuşacaktır.
Burada, çalışmanın ve mülk
edinmenin mübahlığı, çalışma ve mülk edinme hürriyeti anlamına
gelmediğine dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü çalışma ve mülk
edinme hürriyeti ile çalışmanın ve mülk edinmenin mübah olması
arasında fark vardır. Çalışma ve mülk edinme hürriyeti
beraberinde zulümü getirdi ve toplumu hayvanlar seviyesine
indirdi. Çalışma ve mülk edinme hürriyeti, her yolla insanları
mülk sahibi olmaya yöneltti. Buna göre insanların; aldatarak,
yalan söyleyerek, kumar oynayarak, karaborsacılık ve stokçuluk
yaparak, haşhaş ekerek ve bunu işleyerek, eroin ve bunların
dışındaki her türlü uyuşturucu maddelerin ticaretini yaparak,
sihirbazlık, fuhuş ve çeşitli haram faaliyetlerle uğraşarak, güçlü
olanların zayıf olanları emirleri altına alarak, zeki olanların
geri zekâlı olanları sömürerek her türlü yolla mülk sahibi
olmaları serbesttir. İnsanların zulüm içerisinde yaşamalarının
ve insanlar arasındaki ilişkilerin sebebi de bu hürriyetlerdir.
Mübahlık ise bir şer'i hükümdür.
Yani bu dört kaynak, genel delillerle mübahtır. Zulümün veya
ilişkilerde seviyesizliğin olmaması için mübahlık hakkında
genelliği özelleştiren başka deliller gelmiştir. Stokçuluk,
fuhuş, yalan, faiz gibi birtakım şeyleri yasaklayan hükümler
vardır. Mübahlık şer'i hüküm ile kayıtlı olup, bir şeyi
alıp almaması konusunda serbestliğin getirildiği Allah'ın bir
emirdir. Hürriyet ise, mübahlığın tersine bir şeyle kayıtlı
olmamaktır. Bu nedenle servetin bütün kaynakları için çalışma
ve mülk edinme mübahtır. Ancak çalışmada ve mülk edinmede
hürriyet yoktur.
Ancak İslâm, bu dört
kaynak üzerinde çalışmayı ve mülk edinmeyi mübah kılmakla
yetinmedi, Bunlarla ilgili hükümleri açıklamadan onları
bırakmadı. Bilakis kaynakların herbiri hakkında tafsilatlar
getirdi. Onu çözmek için ana hatlar koydu. Arazi, ticaret, sanayi
ve ücretlerle ilgili hükümler getirdi. Ana hatlarıyla her
birinin tafsilatını ve hükümlerini açıkladı. Her türlü
çelişkiden uzak ve tam olarak çaresini gösterdi.
TARIM
Tarımın temeli topraktır. İnsanın gücü,
teknik tecrübesi ve aletler tarım için temel olmayıp birer
vasıtalardır. Üretimin artırılmasında ve çeşitlerinde insan
gücünün etkisi olduğu doğrudur. Ancak tarımsal üretimin temel
faktörü insan emeği değildir. İnsanın teknik tecrübesinin
üretimin artırılmasında ve üretim çeşitlerinde etkili olduğu
doğrudur. Ancak teknik tecrübe de tarımsal üretimin temel
faktörü değildir. Üretim aletlerinin de üretimin artırılmasında
ve çeşitlerinde etkisi vardır. Fakat bu da tarımsal üretimin
temel faktörü değildir. Arazi olmadığı sürece ne insanın
gayreti, gücü, teknik tecrübesi ve ne de üretim aletleri üretim
yapamazlar. Bunların yanında, insanın gücü, teknik tecrübesi
ve üretim aletlerinin herhangi bir katkısı olmadan da toprak
üretim yapar. Hatta bu ürün hayvanlar için bir yem veya yakacak
şeklinde de olsa her halükârda topraktan ürün elde edilir. Bu
ise açık bir şekilde tarımın temelinin toprak olduğunun
delilidir.
"Aletler, insan gücü ve teknik tecrübe
üretim güçlerini meydana getirir"
sözü hatalı bir sözdür. Aynı zamanda "tarımla uğraşan
insanlar arasındaki ilişkiler veya üreticiler, üretim konusunun
bir başka boyutunu oluştururlar ve buna da "üretim ilişkileri"
adı verilir. Dolayısıyla "Üretim biçimi bu ikisi tarafından
yani üretim güçleri ve üretim ilişkileri tarafından tayin
edilir" sözü de tarım konusunda apaçık bir hatadır.
Çünkü hiçbir kimse olmasa dahi tarımda üretimi temin eden
topraktır. Toprağa sahip olma ve orada çalışma ferdi midir
yoksa toplumsal mıdır şeklinde kendini gösteren üretim biçimi
toprağa sahip olma ve toprak üzerinde çalışma keyfiyeti
tarafından tayin edilir. Çiftçiler arasındaki ilişkilerin veya
çiftçilerin diğerleri ile olan ilişkilerinin üretim biçimine
etkisi yoktur. Fert olarak toprağa sahip olmak mübah olduğunda
toprağa sahiplik de ferdi olur. Eğer arazi insanlar arasında
ortak kullanıma ait olan ve fertlerin mülk edinmeleri yasak olan
bir arazi ise burada çalışma ve üretmek toplumsal olduğundan
üretim biçimi de toplumsal olur. İnsanlar arasındaki arazi müşterek,
fakat arazi üzerindeki çalışma ferdi ise çalışmaya gücü
yeten orada üretim yapabilir. Yalnızca tek mevsim yani bir
yıllığına bile araziye sahip olsa üretim kendisine ait olur. Bu
durumda da üretim biçimi ferdi olur. Dolayısıyla arazi
üzerindeki üretim biçimini; insanın gayreti, teknik tecrübesi,
aletler ve üretim ilişkileri değil, araziye sahip olma ve
üzerinde çalışma keyfiyeti belirler. Bu nedenle tarımda toprak
üzerindeki araştırma şu iki noktada odaklaşması gerekir:
A.
Toprağa sahip olma keyfiyeti
B.
Toprakta çalışma keyfiyeti.
Tarım konusunda insan gücü, teknik tecrübe,
aletler ve üretim ilişkileri temel faktörler değildir. İnsan gücü
iktisattan ayrı bir kaynak olup onun için özel hükümler vardır.
Aynı şekilde tarımsal aletler de iktisattan tamamıyla ayrı olup
özel hükümleri bulunan ve sanayiden sayılan bir kaynaktır.
Teknik tecrübe ve üretim ilişkileri de tarımın temel faktörü
değildir. Dolayısıyla tarım konusundaki araştırmaların sadece
toprak ahkâmı ile sınırlandırılması gerekir.
Araziyi mülk edinme ve onun üzerinde çalışma
keyfiyeti ile ilgili çözüm yolları araştırıldığında; asıl
konunun toprak sahibi olmak ve insanlar arasında eşitlik sağlamak
değil tarımsal üretim yapabilmek için toprak sahibi olmak olduğuna
dikkat edilmesi gerekir. Konunun temeli diğer bir ifade ile asıl
problem, arazinin azlığı veya çokluğu değil araziden elde
edilen üretimin artırılması ve sürekliliğidir. Bu nedenle
toprak sahibi olma ve toprak üzerinde çalışma konusunda;
tarımsal üretime, sürekliliğine ve üretimi artırmaya dikkat
edilmesi gerekir. Başka hiçbir konunun bununla alakası yoktur.
İnsanlar arasında toprağın dağıtımında
eşitliğin veya dengenin sağlanması gibi bir meselenin tarım
konusunda yeri olmadığı gibi günümüzde var olan "toprak ağalığı"
veya "geniş arazi mülkiyeti" gibi bir meselenin de yeri
yoktur. Bu nedenle toprak konusunda araştırma yapılırken; hiç
arazisi olmayan veya az miktarda arazisi olanlara geniş arazi
sahibi kimselerin arazisinden toprak dağıtmayı öngören
"toprak reformu"nu çözüm yolu olarak ele almak da
kesinlikle hatalıdır. Zira toprak konusundaki çözüm, toprağın
insanlara dağıtımı veya bu dağıtımın insanlar arasında
eşit bir şekilde dağıtılması değildir. Bilakis konu yalnızca
üretimle, bu üretimin sürekliliği ve artırılması ile
sınırlıdır. Çünkü konu gelir sağlayan mallar, yapılar,
nakit, hayvanlar ve diğer maddelere sahip olmak gibi bir konu
değil toprak mülkiyetidir. Problem sadece mülk sahibi olmak değil
üretmek için mülk sahibi olmaktır. Yine arazi mülkiyeti konusu,
bu mülkiyet vasıtası ile temel ihtiyaçları ve lüks ihtiyaçları
doyurmak için mülkiyet sahibi olmak da değildir. Toprak mülkiyeti
temel veya lüks ihtiyaçları doyurmaya veya onların ifadeleri ile
tüketime dayanan bir mülkiyet değil üretmek için sahip olunan
bir mülkiyettir. Üretmek topraktan ve toprak mülkiyetinden ayrılmaz
bir parçadır. Toprak, üretimi kendisinden bir parça olmayan bir
fabrika veya ev gibi değildir. Toprak, dünyadaki bütün mallardan
farklı bir yapıya sahiptir. Zira dünyada doğrudan doğruya
üretime katkıda bulunacak üretim faktörleri olmadan üretim
yapabilecek toprak dışında hiçbir mal yoktur. Üretim yapacak
herhangi bir mal bulunmasa dahi toprak yine de üretebilir. Çünkü
üretim toprağın ayrılmaz bir parçasıdır. Dünyada toprağın
dışında hiçbir malda kesinlikle bu özellik yoktur. Bu nedenle
toprağın dışında hiçbir malın üretimi kendinden bir parça
değildir. Üretimin toprağın ayrılmaz bir parçası olması mülkiyetten
de ayrılmaz bir parça olması anlamına gelmektedir. Mülkiyet yapısından
ve çalışma şeklinden dolayı diğer malların dışında bizzat
toprak için özel hükümlerin bulunması gerekir. Toprağa sahip
olma ve üzerinde çalışma diğer mallara sahip olma ve diğer
topraklar üzerinde çalışma gibi değildir. Hükümler toprak
mülkiyetinin ayrılmaz bir parçası olan üretimi hedefler ve
gayenin gerçekleşip gerçekleşmemesine göre hükümler
belirlenir. Yani sahip olunan toprakta üretim yapıldığı sürece
toprağın mülkiyeti de devam eder. Ancak sahip olunan toprak
üzerinde üretim yapılmazsa toprağın azlığına veya çokluğuna
veya insanların eşit miktarda toprağa sahip olup olmadıklarına
bakılmaksızın toprak mülkiyeti de sona erer.
[1] Mülk: 15
[2] Cuma: 10
[3] Buhari, Buyu’,
1930
|