Nebi ve Rasül birbirinden farklı iki
kelimedir. Ancak her iki kelimenin içeriğinde de şeriatın
kendilerine vahyedilmesi vardır. Nebi ile Rasül arasındaki
fark şudur. Rasül; kendisine şeriat vahy edilen ve bu
şeriatı tebliğ etmekle emrolunmuş kimsedir. Nebi ise,
kendisinden başka Rasüllerin şeriatı kendisine vahyolunan
ve bu şeriatı tebliğ etmekle emrolunan kimsedir. Rasül
bizzat kendisine vahy edilen şeriatı tebliğ etmekle
emrolunan kimsedir. Nebi ise kendi dışındaki bir Rasüle
emredilen şeriatı tebliğ etmekle emrolunan kimsedir. Kadı
el-Baydavi;
"Senden önce gönderdiğimiz hiç bir Rasül ve hiçbir
Nebi yoktur ki"
ayetinin
tefsiri hakkında şöyle demektedir. "Rasül; Allah'ın
yeni bir şeriatla gönderdiği ve bu şeriata insanları
davet eden kimsedir. Nebi ise kendinden önceki şeriatı
doğrulamak için Allah'ın gönderdiği kimsedir" Efendimiz
Musa (a.s.) Nebidir.
Çünkü ona şeriat vahyedilmiştir. Aynı zamanda Rasüldür,
çünkü kendisine vahyedilen şeriat ona ait bir risalettir. Efendimiz
Harun (a.s.) Nebidir.
Çünkü kendisine bir şeriat vahyedilmiştir. Fakat Harun,
Rasül değildir. Çünkü tebliğ etmekle emrolunduğu
şeriat kendi şeriatı değil Musa (a.s.)'nın şeriatıdır.
Efendimiz Muhammed (s.a.v.) Nebidir. Çünkü
ona şeriat vahyedildi. Aynı zamanda da Rasüldür. Çünkü
ona vahyedilen şeriat ona ait risalettir. Risalet, kulların
ihtiyacı olan dünya ve ahiret işleri ile ilgili
çözümlerin açıklanması için kullar ile Allah arasında
kulun elçilik yapmasıdır. Hikmet de, maslahatların ve hükümlerin
açıklanmasına ihtiyaç duyulmasından dolayı bir Rasülün
gönderilmesini gerektirmektedir ve Rasüllerin gönderilmesi
de fiilen gerçekleşmiştir. Allahu Teâla'nın, iman
ve taat ehlini cennet ve sevap ile müjdelemesi, isyan ve
küfür ehlini de ateş
ve azap ile uyarması, dünya ve ahiret işlerinden ihtiyaç
duydukları hususları açıklaması için insanlar içinden
insanlara elçiler göndermiştir. Çünkü akıl, insanı ve
insanın ihtiyaçlarını kuşatmaktan, tesbit etmekten aciz
olmasından dolayı Nebi/Rasül göndermekten başka yol
yoktur. Allah, Nebilerini ve Rasüllerini olağanüstü
mucizelerle desteklemiştir. Çünkü mucize, peygamber
olduğunu iddia eden
kişinin elinde, peygamberliğini inkâr edenlere karşı göstereceği
ve inkâr edenleri benzerini getirmekten
aciz bırakacağı olağanüstü bir iştir. Peygamber olan
kimse mucize ile desteklenmeseydi sözünü kabul etmek
gerekmezdi ve risalet davasında doğru olan ile yalancı olan
birbirinden ayırt edilmezdi. Mucize görüldüğünde,
normalde insandan böyle bir şey görülemeyeceği için bu mucizeyi
görerek ikna olan kimsenin mucizeyi gösteren kimseyi
kesinlikle tasdik etmesi gerekir.
Peygamberlerin ilki Adem aleyhisselam
sonuncusu da Muhammed (s.a.v.)'dir.
Adem (a.s.)'ın
peygamberliği Kitap ile sabittir. Allahu Teâla:
"Adem Rabbine baş kaldırdı ve yolunu şaşırdı.
Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti ve ona doğru
yolu gösterdi."
Yine Kur'an Adem'e emredenin ve onu
yasaklayanın Allah olduğuna delalet
etmektedir.
"Ey
Adem sen ve eşin
cennette kal, orada olandan istediğiniz yerde bol bol yiyin,
yalnız şu ağaca yaklaşmayın"
Bu
nedenle kesinlikle Adem
zamanında ondan başka peygamber yoktur. O, başka şeyle
değil vahiy ile Nebi'dir. Çünkü Nebi' kendisine bir
şeriat vahyedilen kimsedir.
Her emir ve yasak şeriattır. Ademe de
vahyedildiğine göre öyleyse Adem de Nebidir. Aynı zamanda
peygamberliği, Tirmizi'nin Ebu Said el
Hudri yoluyla rivayet
ettiği bir hadisle de sabittir:
"Ben
kıyamet gününde Adem'in çocuklarının
efendisiyim. Hamd sancağının elimde olmasından, Adem ve
dışındaki bütün peygamberlerin benim sancağımın
altında olmasından başka övünme yoktur."
Sahabe de Adem'in peygamber olduğunda icma
etmiştir.
Peygamber olduğunu iddia eden
ve mucize gösteren Muhammed (s.a.v.)'in
peygamberliğine gelince: Muhammed (s.a.v.)'in peygamberlik çağrısı
kesin bir şekilde tevatüren bilinmektedir. Mucize
göstermesi ise; belağatlarının zirvesinde olan bütün
Arap edebiyatçılarına Kur'an ile meydan okuması ve
onların da Kur'an'daki sureler gibi en kısa bir sure
getirmekten bile aciz oluşları ile, Allah'ın kelamı ile açıkça
ortadadır. Hatta onlar belağat ve fesahat bakımından
zirvede olmalarına rağmen sözle cevap vermekten yüz
çevirerek kuvvetle ve kılıçla karşı
koydular. Nakil
vasıtalarının çokluğuna rağmen hiçbirinin Kur'an'ın en
kısa süresine yaklaşabilecek bir şeyi getirdiği hiç
kimseden nakil edilmemiştir. Bu da Kur'an'ın Allah katından
indirilmiş bir kitap olduğuna ve Muhammed (s.a.v.)'in
peygamberlik davasının doğru olduğuna delalet etmektedir.
Peygamberlerin sayıları ise kesin olarak
bilinmemektedir. Çünkü Allahu Teâla Kur'an-ı Kerimde
Rasulullah (s.a.v.)'e şöyle demektedir:
"And olsun ki, senden
önce de peygamberler gönderdik. Onlardan kimini sana anlattık
kimini anlatmadık."
Her
ne kadar bazı hadislerde peygamberlerin sayıları hakkında
rakamlar veriliyorsa da bu hadislerin tamamı ahad haber
olduğundan bunların akide açısından değeri yoktur. Ahad
haberler fıkıh usulünde belirtilen şartların tamamını bünyesinde
toplamakla beraber ancak zann ifade ederler. İtikatta ise
zanna itibar edilmez. Bu nedenle kesin olması nedeniyle
Kur'an-ı Kerim'de geçen haberlerle yetinilir. Ayrıca
peygamberlerin sayılarını belirten mütevatir hadislere de
rastlanmamıştır. Allahu Teâla Kur'an-ı Kerim'de
peygamberler hakkında şöyle buyurmaktadır:
"İşte bu, bizim huccetimizdir. Onu kavmine karşı
İbrahim'e verdik. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve
muhakkak ki Rabbin hakimdir, alimdir. Ve biz, ona İshak'ı ve
Yakub'u ihsan ettik. Her birini hidayete erirdik. Daha önce
de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u,
Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete erdirdik. İşte böyle
mükâfatlandırırız ihsan edenleri. Zekeriya'yı,
Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da. Hepsi salihlerdendir.
İsmail'i, El-Yesa'ı, Yunus'u ve Lut'u da. Her birini
alemlerden üstün kıldık. Onların babalarından, zürriyetlerinden,
kardeşlerinden kimini de. Onları seçtik ve onları
dosdoğru bir yola ilettik. İşte bu, Allah'ın hidayetidir
ki; kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Eğer
onlar da şirk koşsalardı yapageldikleri şeyler boşa çıkardı.
Onlar; kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir"
"İsmail, İdris ve Zülkifl de. Onların her biri
sabredenlerdendi. Ve onları rahmetimize kattık. Doğrusu
onlar doğru kimselerdi"
"Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı"
"Semud'a da kardeşleri Salih'i gönderdik"
"Ad'a da kardeşleri Hud'u gönderdik"
"Ve demiştik ki: Ey Adem, sen eşinle birlikte cennette
otur"
"Muhammed, Allah'ın Rasülüdür. Beraberinde bulunanlar
da kâfirlere karşı zorlu kendi aralarında
merhametlidirler."
Bütün peygamberler Allah'tan aldıkları
haberleri getirmektedirler. İnsanlara öğüt verici olmaları
ve doğru sözlü olmaları, onların risaletlerinin ve
peygamber oluşlarının manası içerisindedir. Aksi takdirde
risaletlerinin ve gönderilişlerinin bir anlamı olmazdı.
Onlar günah olan bir işi
yapmaktan tamamen uzak oldukları gibi tebliğlerinde yalandan
ve hatadan tamamıyla uzaktırlar. Fakat bazı peygamberlerin
günah işlediklerine ve yalan söylediklerine işaret eden
hadisler, haberi ahad olduğu için hiçbir kıymeti yoktur ve
reddedilir. Ancak kat'i bir yolla Kur'an-ı Kerim'de bazı
Nebiler ve Rasüller hakkında geçen olaylara gelince; bunların
hepsi onların peygamberlik-lerinden önce gerçekleşen
olaylardır. Ki bu onlar hakkında caizdir. Zira onlar
risaletle görevlendirilmeden önceki davranışlarından
değil risaletle görevlendirildikten sonraki davranışlarından
dolayı masumdurlar. Terketmesi evla olan hoşa gitmeyen bir sözü
söylemesi, bir mendubu terketmesi veya daha evla olan bir
mübahı terkederek başka bir mübahı seçmesi, veya
kesinlikle emredilmemiş bir fiilin aksini yapması gibi
olayların hepsi Nebi ve Rasüller için caizdir.
|