ilk sayfa
 
AKİDE İLE ŞER'İ HÜKÜM ARASINDAKİ FARK

Lügatta akide; üzerinde kalbin düğümlendiği şey demektir. Düğümlenme ise onu kesinleştirme, kesin olarak onu doğrulamak demektir. Bu, herşeydeki tasdiği kapsar bir şekilde geneldir. Ancak bir şeyi tasdik/doğrulama olayında tasdik edilmesi istenen şeye bakılır. Doğrulanması istenen şey esas bir iş veya esastan bir parça ise, onun akide olarak isimlendirilmesi doğru olur. Çünkü o, kendisi dışındakiler için bir ölçü olarak ele alınmaya elverişlidir. Bu nedenle de kalbin onun üzerinde düğümlenmesi belirgin bir işarettir/izdir. Eğer doğrulanması istenen şey, bir esas değilse veya esastan bir parça değilse bu takdirde akideden sayılmaz. Çünkü kalbin onun üzerinde düğümlenmesi ile ilgili herhangi bir eser yoktur. Ona itikat etmede herhangi bir fayda yoktur. Eğer kalbin üzerinde düğümlendiği şeyin eseri, insanı tasdik etme veya yalanlama yönünde bir tavır almaya iterse akideden sayılır.

Akide; insan, hayat, kâinat, dünya hayatının öncesi ve sonrası hakkında ve hayatın öncesi ve sonrası ile olan alakası hakkında külli/bütünsel bir düşüncedir. Bu tarif her akide için geçerli olduğu gibi İslam akidesi için de geçerlidir. Kapsamına mugayyebatı/hissedilemeyenleri de alır. İslam akidesi, Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, Kaza ve Kader'in hayrının ve şerrinin Allah'tan geldiğine iman etmektir. Cennet ve cehenneme, meleklere, şeytanlara ve benzerlerine ve bunlarla ilgili düşüncelere iman da İslam akidesinden sayılır. Hislerle/duyularla idrak edilemeyen/ kavranamayan mugayyebatla ilgili konuların tamamı akideden sayılır.

Şer'i hüküm ise kulların fiilleri ile ilgili şariin (kanun koyucunun) hitabıdır. Bir başka anlatımla, insana ait fiillerden bir fiille veya insanın fiillerinden sayılan sıfatlardan bir sıfatla ilgili düşüncelerdir. Kiralama, alışveriş, faiz, kefalet, vekâlet, namaz, halifenin ve Allah'ın hadlerinin ikamesi, halifenin Müslüman olması, şahidin adil olması, devlet başkanının erkek olması ve bunlara benzeyen şeylerin tamamı şer'i hükümlerden sayılır. Tevhid, risalet/peygamberlik, öldükten sonra tekrar dirilme, Rasülün yalan söylememesi, peygamberlerin günah işlememeleri, Kur'an'ın Allah'ın kelamı olması, hesap, azab ve benzeri şeylerin tamamı da akideden sayılır. Akideler tasdik edilen düşüncelerdir. Şer'i hükümler ise insanın fiili ile ilgili hitaptır. Sabah namazının iki rekât farzı şer'i hükümdür. Ancak onun Allah'tan geldiğini tasdik ise akidedir. Sabah namazının iki rekât olan sünneti kılınmadığı takdirde herhangi bir şeyi gerektirmez. Kılındığında ise, şer'i hüküm olmasından dolayı tıpkı akşam namazının iki rekât sünneti gibi kılana sevap kazandırır. Ancak sabah namazının sünnetine akide açısından baktığımızda kesinlikle tasdik edilmesi gerekir, inkârı ise küfürdür. Çünkü tevatüren sabittir. Akşam namazının sünnetinin tasdik edilmesi istenen bir şeydir. Ancak inkârı küfür değildir. Çünkü zanni delille yani haber-i ahad ile sabittir. Haber-i ahad ise akidede huccet sayılmaz. Hırsızlık yapan kimsenin elinin kesilmesi şer'i hükümdür. Ancak Allah'tan gelen bir hüküm olduğunu tasdik ise akidedir vb.

Bu açıklamalara binaen akide ile şer'i hüküm arasında fark vardır. Akide; delile dayalı, vakıaya uygun kesin tasdiktir, iman etmektir. Akidede gerekli olan ise kesinliktir. Şer'i hüküm ise, kulların fiilleri ile ilgili şariin hitabıdır. Şer'i hükümde ise zann da yeterlidir, kabuldür. Bir düşünceyi, idrak etmek ve onun vakıada varlığını veya yokluğunu tasdik etmek akidedir. İnsanın fiillerinden bir fiili çözebileceği veya çözemeyeceği itibarı ile bir düşünceyi idrak ise şer'i hükümdür.

 

Kitabın ilk sayfasına dönüş Kitabı bilgisayarınıza yükleyebilirsiniz Bu sayfayı birine gönderebilirsiniz Anasayfa ve diğer kitaplar için