Allahu Teâla bize ne bir müctehide, ne
bir imama ne de bir mezhebe uymayı emretmedi. Bize ancak
şer'i hükme uymayı emretti. Muhammed (s.a.v.)'in
getirdiklerini almakla ve
yasakladıklarından da sakınmakla emrolunduk. Allahu
Teâla;
"Rasül size neyi getirdiyse onu alın sizi neden
yasakladıysa onu bırakın"
buyurmaktadır.
Bu nedenle şer'an şahıslara uyulmaz, Allah'ın hükümlerinden
başkasına uymak da şer'an doğru değildir. Ancak fiili
hayatta ise müslümanlar, müctehidlerden birinin istinbat
ettiği hükümleri taklit etmekte, onları kendilerine imam
olarak almakta, hüküm istinbatında, ictihadlarında takip
etmiş oldukları metodları da kendilerine mezheb olarak
kabul etmektedirler. Böylece müslümanlar arasında Hanefi,
Malikî, Şafii, Hanbeli, Caferi, Zeydi gibi birçok mezhebler
ortaya çıkmıştır. Bu mezheblere tabi olan müslümanlar,
eğer bu müctehidlerin istinbat etmiş olduğu şer'i hükümlere
tabi oluyorlarsa bu amelleri şer'idir. Çünkü böyle
hareket etmekle şer'i hükümlere tabi olmuş sayılırlar.
Eğer müctehidin ortaya koyduğu istinbat yerine, hükmü
istinbat eden müctehidin şahsına tabi oluyorlarsa bu
amelleri şer'i değildir. Çünkü böyle davranmakla şer'i
hükme tabi olmuş sayılmazlar. Çünkü müctehid bile olsa
bir şahsın sözü, Allah'ın Rasülü Muhammed (s.a.v.)'in bize
getirdiği emir ve yasaklardan değildir. Bu nedenle bütün
mezheblere uymaktan, bu mezheblere uyan kimselerin mezheb
imanlarının istinbat ettiği Allah'ın hükümlerine
uyduklarını anlamak gerekir. Eğer mezheblere uymaktan bu
şekildeki bir anlayışın dışında bir anlam çıkarılırsa,
bu şekilde düşünen insanlar Allah'ın hükümlerini terk
edip Allah'ın kulları olan şahıslara tabi olduklarından
dolayı, Allah'ın huzurunda
sorumludurlar.
Mezheblerin istinbat ettiği hükümlere
ittiba açısından durum budur. Ancak bu hükümlerin terki
açısından konuya yaklaşıldığında bakılır: Bir hükmü
alır ancak henüz o hükme göre amel etmeden hükmü terk
ederse, kendisini Allah'ın rızasına ulaştırabileceği düşüncesine
binaen tercih yoluyla başka bir hükmü alabilir. Ancak bir
müctehidin istinbat ettiği hükme göre amel ederse bu
hüküm onun hakkında Allah'ın hükmü olur ve onu terk edip
bir başka hükmü alması caiz değildir. Ancak ikinci hükmü
delili ile beraber almasına karşın birinci hükmü delilsiz
olarak almışsa veya eğitim yoluyla ikinci hükmün
delilinin birinci hükmün delilinden daha kuvvetli olduğu
sabitleşir ve buna da kanaat getirirse birinci hükmü terk
etmesi gerekir. Çünkü ikinci hükmün şer'i delilinin daha
kuvvetli olduğuna dair inancı ve onu doğru bulması, ikinci
hükmü kendisi hakkında Allah'ın hükmü haline getirir. Tıpkı
bir müctehidin hüküm istinbat ettiği delilden daha
kuvvetli delil bulduğunda, delilin kuvvetli olması nedeniyle
eski görüşünü terk ederek yeni görüşü alması
gerektiği gibi. Bu iki durumun dışında mukallidin, taklit
etmiş olduğu hükmü terkedip bir başka hükmü alması
caiz değildir.
Ancak farklı bir hükümde başka müctehidi
taklit etmek mukallid için caizdir. Mukallidin bir meselede
her alime fetva sormasının caiz olduğuna dair Sahabenin
icması vardır. Fakat mukallid kendisi için Şafii, Caferi
gibi bir mezheb tayin eder ve ben falan mezhebdenim ve bu
mezhebin görüşlerine bağlıyım derse bu durumda şu
tafsilatlar vardır:
Eğer taklit ettiği mezhebde ameli ile
ilgili her meselenin çözümü varsa yani hüküm istinbat
edilmişse o mezhebin dışında başka bir mezhebi taklit
edemez. Eğer ameli ile ilgili istinbat edilmiş bir hüküm
yoksa bir başka mezhebi taklit etmesinde herhangi bir engel
yoktur.
Ancak, bir meselede taklit etmekte olduğu
hükmü terk edip bir başka hükmü almasının cevazında
şu noktanın açıkça bilinmesi gerekir. Meselenin bir başka
mesele ile bağlantılı olmaması, o mesele ile ilgili hükmü
terk etmenin bir başka şer'i hükme zarar vermemelidir. Eğer
başka mesele ile bağlantısı varsa, birbiri ile
bağlantılı bütün meselelerle ilgili hükümlerin hepsini
birden terk etmedikçe, yalnızca bir meselenin hükmünü
terk etmesi caiz olmaz. Çünkü onların hepsi tek mesele
sayılır. Namaz, abdest ve namazın rükünleri gibi. Örneğin
Şafii mezhebinde olan bir kimsenin, Ebu Hanife'nin kadına
dokunmak abdesti bozmaz sözünü taklit ederek, Şafii
mezhebine göre namazı kılması doğru değildir. Yine ne
kadar çok olursa olsun namazda ameli kesirin namazı bozmaz sözünü
taklit eden kimsenin veya Fatihayı okumak namazın rükünlerinden
değildir sözünü taklit eden kimsenin, ameli kesir namazı
bozar diyen kimseyi veya Fatiha namazın rükünlerindendir
diyen kimseyi taklit ederek namaz kılması doğru değildir.
Terki caiz olan bir hüküm, terki ile diğer şer'i hükümlere
dayanan amelleri etkilemeyen hükümdür.
|