ilk sayfa
 
Bir Müctehidden Bir Başka Müctehide Geçme

Allahu Teâla bize ne bir müctehide, ne bir imama ne de bir mezhebe uymayı emretmedi. Bize ancak şer'i hükme uymayı emretti. Muhammed (s.a.v.)'in getirdiklerini almakla ve yasakladıklarından da sakınmakla emrolunduk. Allahu Teâla; "Rasül size neyi getirdiyse onu alın sizi neden yasakladıysa onu bırakın" Haşr: 7 buyurmaktadır. Bu nedenle şer'an şahıslara uyulmaz, Allah'ın hükümlerinden başkasına uymak da şer'an doğru değildir. Ancak fiili hayatta ise müslümanlar, müctehidlerden birinin istinbat ettiği hükümleri taklit etmekte, onları kendilerine imam olarak almakta, hüküm istinbatında, ictihadlarında takip etmiş oldukları metodları da kendilerine mezheb olarak kabul etmektedirler. Böylece müslümanlar arasında Hanefi, Malikî, Şafii, Hanbeli, Caferi, Zeydi gibi birçok mezhebler ortaya çıkmıştır. Bu mezheblere tabi olan müslümanlar, eğer bu müctehidlerin istinbat etmiş olduğu şer'i hükümlere tabi oluyorlarsa bu amelleri şer'idir. Çünkü böyle hareket etmekle şer'i hükümlere tabi olmuş sayılırlar. Eğer müctehidin ortaya koyduğu istinbat yerine, hükmü istinbat eden müctehidin şahsına tabi oluyorlarsa bu amelleri şer'i değildir. Çünkü böyle davranmakla şer'i hükme tabi olmuş sayılmazlar. Çünkü müctehid bile olsa bir şahsın sözü, Allah'ın Rasülü Muhammed (s.a.v.)'in bize getirdiği emir ve yasaklardan değildir. Bu nedenle bütün mezheblere uymaktan, bu mezheblere uyan kimselerin mezheb imanlarının istinbat ettiği Allah'ın hükümlerine uyduklarını anlamak gerekir. Eğer mezheblere uymaktan bu şekildeki bir anlayışın dışında bir anlam çıkarılırsa, bu şekilde düşünen insanlar Allah'ın hükümlerini terk edip Allah'ın kulları olan şahıslara tabi olduklarından dolayı, Allah'ın huzurunda sorumludurlar.

Mezheblerin istinbat ettiği hükümlere ittiba açısından durum budur. Ancak bu hükümlerin terki açısından konuya yaklaşıldığında bakılır: Bir hükmü alır ancak henüz o hükme göre amel etmeden hükmü terk ederse, kendisini Allah'ın rızasına ulaştırabileceği düşüncesine binaen tercih yoluyla başka bir hükmü alabilir. Ancak bir müctehidin istinbat ettiği hükme göre amel ederse bu hüküm onun hakkında Allah'ın hükmü olur ve onu terk edip bir başka hükmü alması caiz değildir. Ancak ikinci hükmü delili ile beraber almasına karşın birinci hükmü delilsiz olarak almışsa veya eğitim yoluyla ikinci hükmün delilinin birinci hükmün delilinden daha kuvvetli olduğu sabitleşir ve buna da kanaat getirirse birinci hükmü terk etmesi gerekir. Çünkü ikinci hükmün şer'i delilinin daha kuvvetli olduğuna dair inancı ve onu doğru bulması, ikinci hükmü kendisi hakkında Allah'ın hükmü haline getirir. Tıpkı bir müctehidin hüküm istinbat ettiği delilden daha kuvvetli delil bulduğunda, delilin kuvvetli olması nedeniyle eski görüşünü terk ederek yeni görüşü alması gerektiği gibi. Bu iki durumun dışında mukallidin, taklit etmiş olduğu hükmü terkedip bir başka hükmü alması caiz değildir.

Ancak farklı bir hükümde başka müctehidi taklit etmek mukallid için caizdir. Mukallidin bir meselede her alime fetva sormasının caiz olduğuna dair Sahabenin icması vardır. Fakat mukallid kendisi için Şafii, Caferi gibi bir mezheb tayin eder ve ben falan mezhebdenim ve bu mezhebin görüşlerine bağlıyım derse bu durumda şu tafsilatlar vardır:

Eğer taklit ettiği mezhebde ameli ile ilgili her meselenin çözümü varsa yani hüküm istinbat edilmişse o mezhebin dışında başka bir mezhebi taklit edemez. Eğer ameli ile ilgili istinbat edilmiş bir hüküm yoksa bir başka mezhebi taklit etmesinde herhangi bir engel yoktur.

Ancak, bir meselede taklit etmekte olduğu hükmü terk edip bir başka hükmü almasının cevazında şu noktanın açıkça bilinmesi gerekir. Meselenin bir başka mesele ile bağlantılı olmaması, o mesele ile ilgili hükmü terk etmenin bir başka şer'i hükme zarar vermemelidir. Eğer başka mesele ile bağlantısı varsa, birbiri ile bağlantılı bütün meselelerle ilgili hükümlerin hepsini birden terk etmedikçe, yalnızca bir meselenin hükmünü terk etmesi caiz olmaz. Çünkü onların hepsi tek mesele sayılır. Namaz, abdest ve namazın rükünleri gibi. Örneğin Şafii mezhebinde olan bir kimsenin, Ebu Hanife'nin kadına dokunmak abdesti bozmaz sözünü taklit ederek, Şafii mezhebine göre namazı kılması doğru değildir. Yine ne kadar çok olursa olsun namazda ameli kesirin namazı bozmaz sözünü taklit eden kimsenin veya Fatihayı okumak namazın rükünlerinden değildir sözünü taklit eden kimsenin, ameli kesir namazı bozar diyen kimseyi veya Fatiha namazın rükünlerindendir diyen kimseyi taklit ederek namaz kılması doğru değildir. Terki caiz olan bir hüküm, terki ile diğer şer'i hükümlere dayanan amelleri etkilemeyen hükümdür.

 

Kitabın ilk sayfasına dönüş Kitabı bilgisayarınıza yükleyebilirsiniz Bu sayfayı birine gönderebilirsiniz Anasayfa ve diğer kitaplar için