ilk sayfa
 
Tefsir

Tefsir kelimesi kökünden türemiş tefil babından beyan/açıklama anlamına gelen bir kelimedir. Şeddesiz olarak, bir şeyi açıkladım şeklinde kullanıldığı gibi şeddeli olarak, bir şekilde açıkladım şeklinde de kullanılır. Onu açıkladığım zaman tefsir ettim demek olur. Tefsir ile te'vil kelimeleri arasındaki fark şudur. Tefsir kelime ile murat olunanı açıklamaktır. Te'vil ise mana ile murat olunanı açıklamaktır. Tefsir kelimesi kullanımda Kur'an ayetlerinin açıklanması ile özdeşleşmiştir. Kur'an Arapçadır ve kelimeleri de Arapçadır. Hatta kelimesi gibi aslı Arapça olmayan kelime bile Arapça dilbilgisi kurallarına göre Arapçalaştırılmış ve Arapça kelimelerden birisi haline gelmiştir. Kur'an'ın sözlerinde kullandığı üslûb da Arapçadır. Allahu Teâla: "Arapça bir Kur'an olarak" Yusuf: 2 buyurmaktadır. Araplar Kur'an-ı okuyorlar, belağatının gücünü idrak ediyorlar ve manasını anlıyorlardı. Ancak Arapların tamamı Kur'an-ı işittikleri zaman onu icmali ve tafsili olarak anlayabilecek güçte değildiler. Çünkü Kur'an'ın Arapça belağatıyla inmiş olması bütün Arapların onun kelimelerini ve cümlelerini anlayabilmelerini gerektirmez. Zira belli dilde telif edilen her kitabı o dili konuşanların tamamı anlayamaz. Bir kitabı anlamak için sadece dil bilmek yeterli değildir. Bir kitabı anlayabilmek için kitabın kullandığı lisanı bilmekle beraber kitabı anlayabilecek derecede akli seviyenin, kavrama gücünün de bir arada bulunması gerekir. Kur'an indiği zamanda bütün Araplar Kur'an'ın bütün kelimelerini ve cümlelerini anlayabilecek durumda değildi. Akli seviyelerine, kapasitelerine göre Kur'an-ı anlamada farklılık arzediyorlardı. Bu nedenle Sahabeler Kur'an-ı anlamada ve tefsir etmede, Arap diline vukufiyetlerinde, zekâ ve kavrama seviyelerindeki farklılık nedeniyle Kur'an-ı tefsir etme ve anlama gücünde de farklı bir konumdaydılar. Kur'an'ın kelimeleri aynı olmasına rağmen bütün Araplar manasını anlamıyorlardı. Enes b. Malik'den rivayet edildiğine göre adamın birisi Ömer b. Hattab'a Allahu Teâla'nın; 

ayetindeki kelimesinin ne anlama geldiğini sordu. Ömer: "Biz zorlamadan ve derinleşmekten alıkonulduk" diye cevap verdi. Yine Ömer (r.a.) minberde iken; ayetini okudu ve ardında da kelimesinin ne anlama geldiğini sordu Hüzeyl kabilesinden bir adam ona, bizim lügatımızda 'noksanlaşmak' anlamına gelir dedi.

Üstelik Kur'an'da, Arap lügatını ve üslûblarını bilmekle de anlaşılamayacak birçok ayet vardır. Bunları anlayabilmek için bazı lafızlara ait bilgiye sahip olmak gerekir. Çünkü bu kelimeler Allahu Teâla'nın; 

ayetlerinde olduğu gibi daha birçok ayet belirlenmiş anlamlara işaret etmektedir. Yine birçok ayeti anlamak için de nüzul sebeplerini bilmek lazımdır.

Kur'an'da dinin aslı ile, akaidle ilgili olarak özellikle Mekke'de inmiş, anlamları tamamen açık muhkem ayetler vardır. Ahkâm usulünü ilgilendiren ayetler de vardır ki bunlar genellikle Medine'de inmiş ayetlerdir. Özellikle muamelat, ukubat ve beyyinelerle ilgili ayetler bu gruptandır. Kur'an'da anlamları insanlara kapalı olan müteşabih ayetler vardır. Özellikle bünyesinde birçok anlamı barındıran veya tenzihi akide ile çeliştiği için görünür manasından başka anlama götürülmesi gereken ayetler bu türden ayetlerdir.

Sahabe -Allah onların hepsinden razı olsun- Arapçayı en iyi bilen insanlar olmalarından dolayı Kur'an-ı anlamada en fazla güç sahibi idiler. Çünkü onlar Kur'an'ın indiği dönemdeki olaylara şahit oldular. Bütün bunlara, Arapçaya olan vukufiyetlerine ve Rasulullah (s.a.v.)'le beraber olmalarına rağmen Sahabe, Kur'an'ı tefsirde ve anlamada birbirlerinden farklı konumdaydılar. Sahabe içerisindeki en meşhur müfessirler şunlardır. Ali b. Ebi Talib, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mesud ve Übey b. Ka'b. Çeşitli İslâm şehirlerinde tefsiri en çok besleyenler bu dört kişidir. Bunları tefsir sahasında bu şekilde bilgin ve yerleşik hale getiren sebepler şunlardır.

A. Arap diline iyi bir şekilde vakıf olma güçleri ve Arap dilinin üslûb ve gayelerini bilmeleri.

B. Kur'an ayetlerinin inmesine sebep olayları bilebilecek kadar Rasulullah (s.a.v.) ile beraber olmaları ve ondan ayrılmamaları

C. Anlamları en güzel bir şekilde birbirine bağlayabilecek güçte zekâ ve akıl gücüne sahip olmaları

D. İsabetli, doğru sonuçlara varmaları

Bu nedenle bunlar, akıllarının gerektirdiğine göre Kur'anı anlamadaki ictihadda zorlanmamışlardır. Bilakis tefsirde ictihad yaparak o konudaki görüşlerini söylemişler ve anlayışlarının ve ictihadlarının onları yönlendirdiği noktada karar kılmışlardır. Bu nedenle bunların tefsirleri tefsir çeşitlerinin en üstünü sayılır. Ancak bir çokları onlar aleyhinde yalan söylemişler ve söylemedikleri sözleri tefsirlerine sokmuşlardır. Bu nedenle bunların tefsirlerinde birçok uydurma şey bulmak mümkündür. Güvenilir bir rivayetle bunlardan gelen tefsirler en kuvvetli tefsirlerdir. Ancak bunların dışında onların söyledikleri sabit olmadıkça uydurma rivayetlerin alınmaları caiz değildir. Fakat bunların tefsirlerindeki uydurma haberlerin alınmasından sakınmak demek onların tefsirlerini okumaktan sakınmak anlamına gelmez. Bu ifade, tefsirlere giren bu konuların uydurma konular/ ifadeler olduğu için onların alınıp amel edilmemesi anlamına gelir. Fakat bu tefsirleri okuyarak bunlarda var olan şeyleri lügata, şeriata ve akla göre doğru bir anlayışla hükmetmek faydalı bir iştir. Zira Sahabeye nisbet edilmeleri açısından senetleri zayıf olsa bile bu uydurma rivayetlerin tefsirleri anlama açısından bir değeri vardır.

Sahabeden sonra Tabiin geldi. Onlardan bazıları Sahabeden yukarıda isimleri geçen dört kişiden ve diğerlerinden tefsir hakkında yaptıkları rivayetlerle meşhur oldular. Mücahid, Ata b. Ebi Rabah, Abdullah b. Abbas'ın kölesi İkrime ve Said b. Cübeyr, tefsirde Tabiinin en meşhurlarıdır. Alimler Tabiinden olan bu kişilerin hangisinin en güvenilir olduğu hakkında ihtilaf etmişlerdir. Rivayet yönünden en az rivayet edeni olmasına rağmen onların en güvenilir olanı Mücahid'dir. Şafii ve Buhari gibi bazı imamlar ve muhaddisler, tefsirine itimat etmişlerdir. Ancak bazıları Mücahid'in tefsirde Ehl-i Kitab'a sorduğunu söyleyerek, doğruluğu ve güvenilirliği hakkında ittifak etmelerine rağmen onun sözlerini alıp amel etmede tereddütlü ve titiz davranmışlardır. Ata b. Ebi Rabah ve Said b. Cübeyr'i güvenirlik ve doğruluk açısından hiç kimse ta'n etmemiştir. İkrime'ye gelince: Alimlerin çoğu güvenilir ve doğru bir kimse olarak kabul etmişlerdir. Buhari ondan rivayette bulunmuştur. Bir başka grup ise onun tefsirde cüretkâr olduğunu ve Kur'an'da var olan her şeyi bildiğini iddia ettiğini rivayet ederler. Bunu da Kur'an tefsiri hakkında Sahabeden birçok rivayette bulunduğuna yorarlar. İbni Abbas'tan en fazla rivayette bulunan kimseler bunlardır. Bunların yanında İbni Mesud'un talebesi Mesruk b. El Ecda' gibi Abdullah İbni Mesud'dan ve diğer Sahabelerden tefsir hususunda rivayette bulunan kimseler de vardır. Aynı şekilde Tabiinden Katade b. Diame es Sedusi El Ekmeh de tefsirde meşhur olmuş kimselerdendir. Arap lügatında, Arap şiirinde, Arap tarih ve nesebleri hususunda çok mükemmel ve geniş bir malumata sahipti. Tabiin asrından sonra gelen alimler özel bir metoda göre tefsir kitapları telif etmeye başladılar. Bu metoda göre müfessir ayeti zikrediyor ardından da ayet hakkında Sahabeden ve Tabiinden gelen rivayetleri senediyle naklediyorlardı. Bu metodu uygulayanların en meşhurları Süfyan b. Uyeyne, Vaki' İbnü'l Cerrah, Abdurrezzak ve diğerleridir. Ancak bu alimlerin tefsirleri bize bir bütün olarak ulaşmış değildir. Tefsir-i Taberi'de olduğu gibi bazı tefsir kitaplarında onların tefsirlerinden bazı sözler bizlere ulaşmıştır. Onlardan sonra el Ferra sonra Taberi daha sonra da asırlar boyunca çağımıza kadar her asırda çıkan müfessirler birbirlerini takip etmiştir.

 

Kitabın ilk sayfasına dönüş Kitabı bilgisayarınıza yükleyebilirsiniz Bu sayfayı birine gönderebilirsiniz Anasayfa ve diğer kitaplar için