Fıkıh, lügatta anlamak demektir. Allahu
Teâla'nın şu ayeti de bu anlamdadır.
"Senin
söylediğinin çoğunu fıkıh etmiyoruz (anlamıyoruz)"
Teşri işiyle
uğraşanların (usulcülerin) ıstılahında ise fıkıh;
inceleme, araştırma ve istidlal yoluyla furuatla ilgili
şer'i hükümleri bilmektir. Şer'i hükümlerde ilim, bu
şer'i hükümlerin başladığı günden beri devam
etmektedir. Şer'i hükümler, Mekke'den Medine'ye hicret ile
başlamıştır. Nebi (s.a.v.) peygamber olarak gönderildikten
sonra onüç yıl Mekke'de sonra da yaklaşık on yıl da
Medine'de ikamet etmiştir. İşte Kur'an bu süre içerisinde
inmiştir. Ancak hüküm ayetleri Medine'de inmiştir. Bu müddet
içerisinde Kur'an iniyor ve Rasül (s.a.v.) ortaya çıkan
olaylarla ilgili hükümleri anlatıyor, ortaya çıkan
problemleri çözüyordu.
Mekke'de inen ayetler hemen hemen Kur'an'ın
üçte ikisini oluşturmakta ve bunlar Mekki ayetler olarak
isimlendirilmektedir. Bunların tamamı neredeyse hükümlerden
herhangi bir konuyu ele almamakta, dinin usulü (akideyi),
Allah'a, Rasülüne ve ahiret gününe iman gibi hususlara
daveti, namaz emrini, emanet ve doğruluk gibi ahlaki
sıfatlarla sıfatlanmayı, zina, öldürme, kız çocuklarını
diri diri gömmek, ölçü ve tartıda hile yapmak gibi kötü
davranışlardan sakınmayı açıklamakla yetiniyordu.
İkinci kısım ise, Medine'de inen ayetlerden meydana
gelmekte, bunlar da yaklaşık olarak Kur'an'ın üçte birini
oluşturmakta ve Medeni ayetler diye de isimlendirilmektedir.
Bunlar; muamelat, alış-veriş, icare, faiz gibi muamelatla
ilgili hükümleri, hadd-i zina ve hadd-i sirkat gibi hadleri,
kasten adam öldürenin öldürülmesi, yol kesenin cezalandırılması
gibi cinayetlerle ilgili hükümleri, zina ve diğer
konulardaki şahitlikler gibi beyyinat hükümlerini
içermektedir. Aynı şekilde oruç, zekât, hac ve cihad gibi
ibadetlerle ilgili hükümler de Medine'de inmiştir. Buradan
da açığa çıkmaktadır ki her ne kadar namaz hükümleri
Mekke'de inmiş olsa da, bunlar hükümlerin tamamını
oluşturmaz. Namazla ilgili hükümler ancak hükümlerden bir
bölümdür. Namaz hükümleri ile bilgilenmek de fıkıhtan
sayılır. Bu nedenle fıkıh Medine'de başlamıştır
dememiz çok ince bir noktaya işarettir. Fıkıh pratik hükümler
olduğuna göre, hükümler de ortaya çıkan problemleri
çözmek için iniyordu. Ahkâm ayetlerinin çoğu ortaya çıkan
hadiseler nedeniyle inmiştir. Birbiri ile anlaşamayan iki
kişi Rasulullah (s.a.v.)'e geliyorlar ve Allah'ın Rasülü onların
arasında, Allah'ın kendisine indirdiği hükümlerle
hükmediyor veya çözüme kavuşturulması gereken bir
problemin çözümü münasebeti ile hükmü bildiren bir veya
daha fazla ayet iniyordu. İşte Kur'an'ın azar azar
inmesinin anlamı budur. Ayetlerin inmesindeki teşrii yön
burada bariz bir şekilde görülmektedir. Kur'an, olması
muhtemel varsayımları çözmüyor. Bilakis bilfiil ortaya çıkan
meseleleri veya insanlar arasında gerçekten var olan benzeri
problemleri çözüyordu. Kur'an Rasulullah (s.a.v.)'in refiki
alaya kavuşmasına kadar inmeye devam etti. Allah dinini
tamamladı ve kemale erdirdi. Rasül (s.a.v.)'e
inen en son ayet Bakara
suresindeki Allah'ın şu ayetidir.
"Ey iman
edenler Allah'tan korkun. Faizden arta kalanı bırakın"
Böylece bütün hükümler tamamlandı. Kur'an ve Rasülün;
kavli, fiili ve takriri amelleri, namaz ve zekât gibi ibadet
türünden, emanet ve doğruluk gibi ahlaki türden, alışveriş
ve icare gibi muamelat türünden, katl ve hırsızlık gibi
ceza türünden, şahitlik hükümleri ve yazılı belgeler
gibi beyyinat hükümleri türünden, halife ve yargı ile
ilgili hükümler gibi iç siyasetle ilgili işler türünden
veya savaşlar ve antlaşmalarla ilgili hükümler gibi dış
politika ile ilgili işler türünden, insanın amellerinin
çeşitlerinden oluşan, insandan kaynaklanan bütün
hükümleri kapsamaktadır. Böylece şer'i hükümlerin varlığı
ile İslâmi fıkıh da var oldu. Çünkü fıkıh, şer'i hükümlerin
toplamını bilmek demektir.
|